|
|
Bu
hükümdarın nesep şeceresi, Sabur bin Hürmüz bin Nersi bin Behram bin Behram bin
Hürmüz bin Sabur bin Erdeşir bin Babek'tir. Bir rivayete göre, Sabur Zü'l-Ektaf
babasının vasiyeti üzerine hükümdar olmuştur. Sabur doğduğu zaman halk onun
doğumuna çok sevinmiş ve onun doğumunu ülkenin dört bir tarafına yayıp
duyurmuşlardı. Yine onun doğumu üzerine vezirler ve yüksek derecedeki diğer
memurlar babasının döneminde olduğu gibi görevlerinde kalmışlardı.
Civar
bölgelerdeki diğer hükümdarlar, Fars hükümdarının beşikte yatan küçük bir çocuk
olduğunu duymuşlar, bu sebeple Türkler, Araplar ve Rumlar Fars ülkesine göz
dikmişlerdi. Fars memleketlerine en yakın olanlar ise Araplardı. Bu yüzden
kalabalık bir topluluk halinde Araplardan Abdulkays ve Bahreyn halkı hareket
ederek deniz yoluyla Fars memleketlerine ve ErdeşirHurre sahillerine gelip
buralarda yaşayan halkın hayvanlarını davarlarını ve geçim kaynaklarını
ellerinden aldılar, ülkede pek çok bozgunculuk ve zulüm yaptılar. Diğer
taraftan İyad Kabilesi de Irak'ın Sevad bölgesini ele geçirip burada yaşayan
halka pek çok zulüm yaptılar ve bozgunculuk çıkardılar. Böylece Araplar bu
memleketlerde bir müddet kaldılar ve Farsların hükümdarının küçük bir çocuk
olması hasebiyle Fars halkından her hangi bir savaş veya mukavemetle
karşılaşmadılar.
Nihayet
Sabur biraz büyüyüp hadiseleri değerlendirme yaşına gelince, anlayış ve
idrakinin üstünlüğünü gösteren ilk delil şu hadise olmuştu: Sabur bir gece
uyanıp seher vaktinde gürültü ve sesler işitmişti. Bu ses ve gürültülerin
sebebini sorduğunda kendisine Dicle köprüsü üzerinden gelip geçen halkın
izdihamdan çıkardıkları sesler ve gürültüler olduğu söylendi. Bunun üzerine
Sabur hemen ikinci bir köprünün yapılmasını emretti. Böylece köprülerden biri
gelenlere, diğeri ise gidenlere tahsis edilerek izdiham önlenmiş oldu. Halk ise
onun bu idrak ve tedbirlerine hayran kalıp sevinmişlerdi.
Sabur
on altı yaşına gelip de silah taşıyabilecek güce erişince, adamlarının ileri
gelen reisIerini toplayıp onlara çocukluk döneminden beri çığırından çıkmış
olan işleri anlattı ve memleketini korumak, bir kısım düşmanların üzerine
yürümek istediğini söyledi. Bu hareketinden dolayı teşekkür edip iyi dileklerde
bulundular, fakat kendisinden yerinde kalmasını, düşmanların üzerine
kumandanlarını ve askerlerini göndermesini istediler. Sabur, onların bu
istediğini reddederek askerlerinden bin kişi seçti. Bu defa sefere çıkacak olan
askerlerin sayısının artırılmasını teklif ettiler, fakat Sabur onların bu
teklifini kabul etmedi ve askerlerin sayısını da artırmadı. Nihayet Sabur bin
kişilik bir askeri birlikle harekete geçip yola çıktı ve hiç bir Arabı sağ
bırakmamalarını istedi. Önce Arapların işgali altında bulunan Fars
memleketlerine geldi ve onları gafil bir anda yakalayıp acımasızca pek çoğunu
öldürdü, bir çoğunu da esir aldı. Bundan sonra denizi geçip el-Hatt şehrine
geldi ve hiç bir ganimete iltifat etmeden Bahreyn'de bulunan Arapları öldürdü.
Buradan Temim, Bekr bin Vail ve Abdulkays kabilelerinden bir kısım insanların
yaşadığı Hecer'e geçti ve oluk oluk kanları akıncaya kadar onları kılıçtan
geçirip öldürdü. Ayrıca Abdulkays kabilesinin üzerine yürüyen Sabur ve
askerleri onları mahvedip yok ettiler. Sonra Yemame'ye geçip buranın halkından
pek çok kimseyi öldürdüler. Bu arada Araplara ait olan bütün su kaynaklarını
kapatıp kuruttular. Bundan sonra Irak ve Suriye kalelerinin (Manazıru'ş-Şam)
arasındaki bölgede yaşayan Bekr ve Tağlib kabilelerinin üzerine yürüdüler, bir
çok kimseyi öldürüp bir çoklarını da esir aldılar ve su kaynaklarını
topraklarla doldurup kuruttular. Bu arada Medine yakınlarına kadar gelip burada
bulabildikleri Arapları öldürdüler ve bir kısmını da esir aldılar.
Sabur,
üzerlerine yürüdüğü düşman ve kabile reislerini öldürmek istediği zaman, önce
onların omuzlarındaki kürek kemiklerini çıkartır, böylece işkence yaparak
öldürürdü. Bu yüzden kendisine ''Sabur Zü'l-Ektaf'' adı verilmiştir.
Bu
sırada İyad Kabilesi el-Cezire'ye göç etmişti ve Sevad bölgesine baskınlar
yapıyordu. Bunun üzerine Sabur ordular teçhiz edip onların üzerine gönderdi.
İyad Kabilesi'nden Lakit adında birisi Sabur'un gönderdiği bu askerlerin
arasında bulunuyordu ve şu mealdeki mısralarla bir mektup yazarak durumu kendi
kabilesine haber verdi: "Bu mektupta el-Cezire'de bulunan İyad Kabilesi'ne
Lakit'tan bir selam var. Sizi çarşı pazardaki paralar ve alış verişler meşgul
etmesin, zira üzerinize aslan Kisra geliyor. Hem de dirsek uçlarıyla
birbirlerini, ite kaka, çekirge sürüsü kadar kalabalık yetmiş bin kişiyle
birlikte geliyor. "
Fakat
İyad Kabilesi'nin insanları onun gönderdiği bu mektuba pek aldırış etmediler ve
baskınlarına devam ettiler. Bunun üzerine Lakit onlara: "İyad Kabilesi'ne
tebliğ edip duyur, onların ortasına girip dur! Ben doğru olanı görüyorum, eğer
bana karşı gelinmezse doğru olan görüş ortaya çıkacaktır." mısralarıyla
başlayan bir kaside yazıp gönderdi. Bu kaside, savaşı en iyi şekilde tasvir
eden meşhur bir kasidedir. Buna rağmen tedbir almadılar ve aldırmadılar.
Neticede Sabur onları ansızın bastırdı ve hepsini kılıçtan geçirip öldürdü.
Ancak Bizans ülkesine kaçanlar kendilerini kurtarabildi. İşte Sabur'un Araplara
yaptıkları bunlardan ibarettir.
Sabur'un
Rumlar (Bizanslılar)la olan münasebetlerine gelince; o, Rumların hükümdarı olan
Kostantin ile sulh akdettiğinden onlarla barış içerisinde bulunuyordu.
Kostantin, Bizans hükümdarları arasında Hıristiyanlığı ilk defa resmen kabul
eden kişi idi. Biz, onun Hıristiyanlığı kabul etmesinin sebebini Sabur ile
ilgili bu bahsi tamamladıktan hemen sonra anlatacağız. Kostantin, ölümünden
hemen önce kendi ülkesini üç oğlu arasında taksim etmişti. Fakat tahta çıkan
oğulları çok geçmeden ölmüşlerdi. Bunun üzerine Bizans halkı Kostantin'in
hanedamndan Alyanos adında birisini başlarına geçirip hükümdar yaptılar. O,
Rumların Hıristiyanlıktan önceki dinleri üzerine bulunuyordu, fakat
Hıristiyanlığını izhar edip bunu gizliyordu. Alyanos hükümdarlık makamına
geçince, eski Rum dininde olduğunu açığa vurup kiliseleri tahrip etti,
papazları öldürdü ve Bizans halkını tekrar eski dinlerine çevirdi. Sonra Rum ve
Hazar Türklerinden büyük bir ordu meydana getirip Sabur'un üzerine yürüdü. Bu
arada Sabur'dan intikam almak isteyen Araplar bir araya toplandılar ve onların
büyük bir kısmı Alyanos'un ordusuna katıldılar. Bu sırada SabUr tarafından
Bizans ordusunun durumu hakkında bilgi edinmek için gönderilen gözcüler geri
döndüler ve birbirlerine zıt haberler getirdiler. Bunun üzerine Sabur güvendiği
kimselerden yanına bir grup alıp Bizans ordusunun bulunduğu tarafa doğru gitti
ve Alyanos 'un öncü birlikleri kumandanı Yusanos (Julyanos)'un yakınına gelince
kendisi bir yere gizlendi ve yanındaki adamlardan bir kaçını haber almak
maksadıyla onun ordugahına gönderdi, fakat Rumlar bu adamları yakalayıp
Yusanos'un huzuruna götürdüler. Onlardan biri geliş sırlarını açıklayıp
Sabur'un bulunduğu yeri haber verdi. Bunun üzerine Yusanos adamlarından
birisini Sabur'un yanına gönderdi ve onu uyardı. Bu durum karşısında Sabur geri
dönüp ordusunun başına geçti. Bundan sonra Sabur, Arap ve Rumlarla savaşa
tutuştu, fakat askerleri hezimete uğratıldı ve pek çok askeri kılıçtan
geçirilerek öldürüldü. Neticede Bizanslılar, Doğu Medain'i yani Tisfon
(Taysefun) şehrini ele geçirdiler ve Sabur'un mal ve hazinelerine el koydular.
Bu
mağlubiyet üzerine Sabur, ülkesinde bulunan diğer kumandan ve askerlerine
mektuplar yazarak Arap ve Rum askerlerin kendisini hezimete uğrattıklarını
bildirdi ve hemen kendisine yardıma gelmelerini istedi. Bunun üzerine toplanıp
Sabur'un yanına geldiler. Bundan sonra Sabur geri dönüp Alyanos ile tekrar
savaşa tutuştu ve Tısfon şehrini kurtarıp geri aldı. Alyanos ise Behüresır
şehrine geri çekildi. Bu sırada Sabur ile Alyanos arasında devamlı surette
karşılıklı olarak elçiler gelip gittiler. Bir gün Alyanos odasında oturmakta
iken nereden atıldığı belli olmayan bir ok gelip isabet etti ve onu öldürdü. Bu
durum karşısında Bizanslı askerler şaşırıp kaldılar ve Fars ülkesinden kaçıp
kurtulabileceklerinden ümitlerini kestiler. Bu arada Yusanos'tan başlarına
geçip hükümdar olmasını istediler. Fakat Yusanos onların bu isteğini reddetti,
ancak Hıristiyanlık dinine geri döndükleri takdirde isteklerini kabul
edebileceğini söyledi. Bunun üzerine kendilerinin Hıristiyanlık dininde
olduklarını, fakat Alyanos'tan korktukları için dinlerini gizlediklerini
söylediler. Onların bu sözleri üzerine Yusanos başlarına geçip hükümdar oldu.
Bu sırada Sabur Bizanslı Rumlara haber göndererek onları tehdit etti ve
başlarına hükümdar olarak geçirdikleri Yusanos ile görüşmek için onun yanına
gelmesini istedi. Bunun üzerine Yusanos seksen kişilik bir heyetle birlikte
Sabur'un yanına hareket etti. Sabur, Yusanos'un gelmekte olduğunu işitince onu
karşıladı, her ikisi de eğilerek birbirlerine saygı gösterdiler ve birlikte
oturup yemek yediler. Ayrıca Sabur Bizanslı kumandanlara haber gönderip
başlarına Yusanos'u geçirmelerini istedi ve ancak, bu suretle hışmından
kendilerini kurtarabileceklerini söyledi. Böylece Sabur'un Yusanos'u
desteklemesiyle onun durumu daha da kuvvetlendi. Sonra Sabur Bizanslılara:
"Belde ve şehirlerimizi yıkıp yaktınız, adamlarımızı öldürdünüz ve
ülkemizde bir çok tahribat yaptınız. Ya yapmış olduğunuz tahribatın bedelini
ödersiniz, ya da bunlara karşılık Nusaybin'i bize geri verirsiniz." dedi.
Nusaybin daha önceleri Farsların elindeydi, Rumlar ise burasını sonradan ele
geçirmişlerdi. Bunun üzerine Bizanslı Rumlar Nusaybin'i Farslara teslim ettiler
ve burada yaşayan Rumlar şehri tahliye ettikten sonra çekip gittiler. Bunu
duyan Sabur Istahr, İsfahan ve diğer yerlerden on iki bin aileyi getirip
Nusaybin'e yerleştirdi. Bundan sonra bütün Rumlar kendi memleketlerine döndüler
ve çok geçmeden başlarına geçen Julianus da öldü.
Rivayet
edildiğine göre, Sabur Bizans sınırına geldiği zaman adamlarına, maksadının
gizlice Rumların memleketine girip durumlarını öğrenmek ve askerleriyle
şehirleri hakkında bilgi edinmek olduğunu söyledi. Bundan sonra Sabur hemen Rum
ülkesine girdi ve bu ülkede bir hayli dolaştı. Bir gün Sabur Rum
memleketlerinde dolaşırken Rum Kaysar'ın düğün yaptığını ve halkı düğün
yemeğine davet ettiğini işitti. Bunun üzerine dilenci kıyafetine girerek düğün
yerine geldi, maksadı ise yemek esnasında Kaysar'ı görüp tanımaktı. Fakat çok
geçmeden onun Sabur olduğu anlaşıldı ve yakalanıp bir öküz derisinin içerisine
konuldu. Bundan sonra Kaysar öküz derisi içerisine konan Sabur'u yanına alıp
askerleriyle birlikte Fars ülkesine yürüdü. Nihayet Fars topraklarına giren
Kaysar Cündeysabur şehrine gelinceye kadar önüne gelen insanları öldürdü ve
birçok yeri tahrip etti, ayrıca uğradığı hurma ağaçlarını da doğrayıp telef
etti. Kaysar'ın gelmekte olduğunu haber alan Cündeysabur ahalisi hemen
kalelerine sığınıp kapandılar, fakat Kaysar tarafından muhasara edildiler.
Muhasara sırasında Kaysar mancınıklar kurarak surların bir kısmını yıktı. Bir
gece muhasara esnasında Sabur'u korumakla görevli olan muhafızların gaflete
düşmesi üzerine yakınında bulunan Ehvazlı esirlere seslenip yanlarında bulunan
zeytin yağını getirip içerisine kapatıldığı öküz derisinin üzerine dökmelerini
söyledi. Onlar da zeytinyağını getirip derinin üzerine döktüler. Neticede
derinin yumuşaması üzerine Sabur derinin içinden çıkıp kurtuldu ve hemen
Cündeysabur'a geldi. Şehrin giriş kapısına gelince, Sabur kendisini muhafızlara
tanıttı, bunun üzerine muhafızlar onu şehre soktular. Sabur'un şehre girdiğini
duyan halk sevinçten yüksek sesle hamdedip tesbih etmeğe başladılar. Bu sebeple
Rum askerleri uyanıp Sabur'un kaçtığını anladılar. Sabılr, Cündeysabur
ahalisinden topladığı kimseleri hemen teçhiz edip savaşa hazır hale getirdi ve
o gecenin seher vaktinde Rum askerlerinin üzerine yürüdü. Neticede Rum
askerlerini kılıçtan geçirip Kaysar'ı esir aldı ve zincire vurup bağlattı. Bu arada
onun mallarını ve hanımlarını ganimet olarak aldı.
Sonra
Kaysar'a, tahrip ettiği yerleri imar etmesini emretti ve Cündeysabur şehrinden
mancınıkla yıkıp tahrip ettiği yerleri Bizans memleketlerinden toprak taşıtarak
tekrar imar etmeğe mecbur etti. Ayrıca kesip doğramış olduğu hurma ağaçlarının
yerine zeytin ağaçları diktirdi. Bundan sonra Kaysar'ın ökçelerini kestirip bir
merkebe bindirdi ve onu memleketi olan Bizans'a gönderdi. Giderken de
kendisine: "İşte bu, senin bize yapmış olduğun zulmün mükafatıdır."
dedi. Sabur, bir müddet burada kaldıktan sonra tekrar Rumlara karşı savaşa
çıktı ve bir çok kişiyi öldürüp bir hayli kimseyi de esir aldı. Sonra esir
aldığı bu kimseleri "İran-şehir Sabur'' adını verdiği ve Sus tarafında
inşa ettirdiği bu şehre yerleştirdi. Bir rivayete göre Horasan'daki Nisabur
şehrini o kurmuştu. Diğer taraftan Irak'a ''Büzürg Sabur'' adını verdiği bu
şehri de o inşa ettirmişti.
Sabur
Zü'l-Ektaf'ın hükümdarlığı yetmiş iki yıl sürdü. Arapların başına tayin ettiği
genel valisi İmruü'l-Kays bin Amr bin Adiyy onun hükümdarlığı döneminde
ölmüştü. Bunun üzerine Sabur, ölen babasının yerine oğlu Amr bin İmruü'l-Kays'ı
tayin etti. Amr bin İmruü'l-Kays'ın valiliği ise Sabur'un son dönemlerinden
itibaren kardeşi Erdeşır bin Hürmüz'ün bütün hükümdarlık dönemi ile Sabur bin
Sabur'un ilk hükümdarlık dönemi dahil toplam otuz yıl devam etti.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
BİZANS HÜKÜMDARI
KOSTANTİN'İN HIRİSTİYANLIĞI KABUL ETMESİNİN SEBEBİ