|
|
HİCRETİN
6.YILI
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) umre yapmak üzere ve savaş kastetmeksizin Zilkade
(13 Mart - 11 Nisan 628) ayında yola çıktı. yanında Muhacirlerden, Ensar'dan ve
çöl Araplarından kendisine tabi olan bin dört yüz kişilik bir cemaat de vardı.
Bin beş yüz ve üç yüz de denilmiştir. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
kurbanlıkları beraberinde alarak, yetmiş deve götürdü ki, herkes O'nun
Beytullah'ı ziyaret etmek için geldiğini görüp anlasın. ''Usfan'' diye bilinen
yere varınca, Busr bin Süfyan el-Ka'abi ile karşılaştılar. Büsr O'na: "Ey
Allah'ın Resulü, Kureyş senin buraya geldiğini haber aldı. Bunun için ''Zi
Tava'' diye bilinen yerde toplanmışlar ve onlar olduğu sürece asla Kabe'ye
girmeyeceğine dair yemin etmişler. Bunun içinde Halid bin Velid'i ''el-Gamim''
diye bilinen yere de ileri güç olmak üzere göndermiş bulunuyorlar."
Bir
başka rivayete göre Halid, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile
bulunuyor ve Müslüman olmuş idi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O'nu
ileriye göndermiş, İkrime bin Ebi Cehil ile karşılaşmış ve yenilgiye
uğratmıştır. Fakat birinci rivayet daha doğrudur.
Büsr,
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e Kureyş'in yaptıklarını haber verince
şöyle buyurdu: "Yazıklar olsun Kureyş'e, savaş onları yiyip bitirdi.
Onlara ne zarar gelir ki beni diğer insanlarla başbaşa bıraksalar? Eğer başka
insanlar bana kötülük yaparlarsa zaten istedikleri arzuları gerçekleşir. Yok
Allah bana zafer verirse o zaman onlar da fazladan İslam'a girerler. Allah'a
yemin ederim, Allah bu dini üstün kılıncaya, ya da bu eski tutumları ortadan
kalkıncaya kadar Allah'ın beni kendisiyle gönderdiği dava (İslam) ile onlarla
cihad etmeye devam edeceğim." diye buyurdu.
Daha
sonra onların izledikleri yolun dışında başka bir yol takip ederek sağ taraftan
ilerlemeye başladı. Ondan sonra Hudeybiye'nin üst tarafında kalan Murar
Tepesi'ne yöneldi. Bu tepede devesi çökünce herkes: "Deve oturup
çöktü" diye söyledi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Hayır, dedi. Deve kendiliğinden oturup çökmedi. Fakat fili Mekke'ye
gitmekten alıkoyan ne ise, onu da alıkoydu. Bugün Kureyş beni neye çağırırsa
eğer bu çağırdıklarında bir akrabalık hukukuna riayet (sıla-i rahim) varsa
mutlaka onların istediklerini yerine getiririm" diye buyurduktan sonra
insanlara: "Bineklerinizden ininiz" diye emir verdi. Onlar: "Bu
vadide su yok" deyince, ok torbasından bir ok çıkartıp onu ashabından
birisinin eline verdi. O da çevrede bulunan kuyulardan birisine indi, onu
kuyunun orta yerine gömdü. Su oldukça taştı, o kadar ki herkes bu suyun
kenarında develerini çöktürdü. Sözü edilen bu oku alan kişinin adı, Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in kurbanlık develerinin sürücüsü olan Naciye bin Umeyr idi.
Onlar
burada konaklamışken Huza'alı Büdeyl bin Verka' kavmi olan Huza'alılardan
birkaç kişi ile birlikte çıkageldi. Huza'alılar Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) için Tihame'de casusluk yaparlardı. Büdeyl şöyle söyledi: "Ben,
Ka'ab bin Lü'ey ile Amir bin Lüey'i Hudeybiye sularının yanında konaklamış
buldum. Onlar seninle savaşmakta ve seni Beyt'i ziyaretten alıkoymakta kararlı
bulunuyorlar." Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Biz,
kimseyle savaşmak için buraya gelmedik. Biz umre yapmak üzere gelmiş
bulunuyoruz. Kureyş, arzu ederse onlara belirli bir süre veririz, bizi diğer
insanlarla başbaşa bırakırlar . Yok, eğer kabul etmeyecek olurlarsa nefsimi elinde
tutana yemin ederim ki bir başıma kalıncaya kadar onlarla savaşıp
duracağım."
Büdeyl,
Kureyş'in yanına varıp onlara Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
söylediklerini bildirince Urve bin Mes'ud es-Sakafı ayağa kalkarak: "Bu
adam size doğru bir plan teklif etti. Onu kabul ediniz. Beni bırakın, onun
yanına gideyim" deyince Kureyşlilerin de: "Peki git," diye cevap
vermeleri üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına gidip O'nunla
konuşmaya başladı ve şunları söyledi: "Ya Muhammed, sen çeşitli insanları
bir araya topladın. Ondan sonra onlarla birlikte asıl kendini himaye edecek
kimselerin yanına getirdin ki seni himaye edecek kimseleri ortadan kaldırasın
diye. İşte Kureyş, yanına kendilerine sığınmış olanları, ehli olan ve
olmayanları da almış, sırtlanların derilerini giymiş ve Allahü Teala'ya sen
ebediyyen Mekke'ye zorla girmeyeceksin diye söz vermiş olarak gelmiş
bulunuyorlar. Allah'a yemin ederim bunlar sanki yarın senden, çevrenden açılıp
gidecekler" deyince Ebu Bekir (r.a.): "Git, Lat'ın bızırını emmeye
devam et. Biz mi onun yanından ayrılacakmışız?" dedi. Urve de: "Bu
kim oluyor? Ya Muhammed?" diye sorunca, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Bu, Ebu Kuhafe'nin oğludur" cevabını verdi. Bu sefer Urve:
"Allah'a
yemin ederim, eğer senin benim yanımda hatırın olmasaydı mutlaka bunun
karşılığını verirdim" dedi. Urve, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ile konuşurken Resulullah'ın sakalını eline alıp konuşuyordu. Bu sırada Muğire
bin Şu'be de Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in başı ucunda kılıcı
elinde duruyor, Urve'nin elini Peygamber Efendimiz'in sakalına uzattıkça geri
itiyor ve: "Bu kılıcını boynunu bulmadan elini çek!" diyordu. Urve,
bir daha "Bu kim?" diye sorunca. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Bu senin kardeşinin oğlu Muğire'dir" cevabını verince,
Urve: "Bu ne biçim sözünde durmamaktır? Ben senin işlediğin kötülüğü daha
dün silebildim" dedi. Muğire, Malikoğulları'ndan on üç kişi öldürmüş ve
sonra da kaçmıştı. Öldürülenlerin kabilesi olan Malikoğulları ile Muğire'nin
kabilesi olan el-Ahlaf birbirlerine karşı çıkmaya başladılar. Bunun üzerine
Urve, öldürülmüş olanların kabilesine on üç kişinin diyetini vermiş ve böylece
iş düzelmişti.
Urve
ile Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) arasında konuşma uzayıp gitti.
Sonunda Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Büdeyl'e söylediğine benzer
şeyler söyleyince, Urve şöyle sordu: "Ya Muhammed, diyelim ki sen kavminin
kökünü kazıdın. Şimdiye kadar Araplardan birisinin kendi soyunu kökten
kazıdığını işittin mi?"
Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ashabı, etrafına toplanmaya başladılar.
Allah'a yemin ederim. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) göğsünden veya
başka herhangi bir tarafından en ufak bir şeyatacak bile olsa ashabından
birisinin eline geçer, onunla yüzünü ve tenini silerdi. Onlara bir şeyemredecek
olursa hep birlikte yarışırcasına yanına koşarlardı. Abdest aldığı zaman abdest
suyunu ellerine geçirebilmek için nerdeyse birbirleriyle çarpışırlardı.
Saygılarından dolayı O'na açık açık bakamıyorlardı.
Bunların
hepsini dikkatle izleyen Urve arkadaşlarının yanına dönerek şöyle söyledi:
"Ey benim kavmim, ben Kisra'ya, Kayser'e ve Necaşi'ye elçi olarak gittim,
Allah'a yemin ederim ki Muhammed'in ashabının Muhammedi ta'zim ettiği kadar
hiçbir hükümdarın yakınları tarafından bu şekilde ta'zim edildiğini
görmedim." dedikten sonra gördüklerini bir bir anlattı ve Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in söylediklerini aktardı.
Adı
el-Hüleys bin Alkame olan Ehabiş'in reisi Kinane'den bir şahıs: "Beni
bırakın O'nun yanına gideyim" deyince, Kureyşliler: "Haydi git."
dediler. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O'nu görünce: "Bu
filandır. O, Kabe'de kurban edilmek üzere götürülen develere büyük: saygı
gösteren bir kavimdendir, onun için develeri gözünün önüne sürünüz." diye
buyurdu. el-Hüleys, kurbanlık develeri görünce Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in yanına varmadan Kureyş'in yanına geri döndü: "Ey kavm, ben geri
çevrilmesi kesinlikle doğru olmayan belirtileri içerisinde olmak üzere kurbanlık
develeri gördüm." deyince, Kureyşliler: "Otur yerine, sen bir çöl
bedevisisin, bir şey bilmezsin" dediler. Bu sefer elHüleys: "Allah'a
yemin ederim, biz sizlerle Beytullah'ı ta'zim etmek üzere gelenleri geri
çevirmek için antlaşmadık. Allah'a yemin ederim; ya Muhammed'i serbest bırakır
gelmesine imkan verirsiniz, ya ben ve bütün Ehabiş tek bir adam olarak ayrılır
gideriz." deyince, Kureyşliler: "Nasıl arzu edersen, ya Hüleys, bırak
da biz bildiğimizi yapalım" dediler.
Adı
Mikrez bin Hafs olan bir adam aralarından kalkarak: "Beni bırakın O'nun
yanına gideyim" deyince, Kureyşliler: "Haydi git" dediler.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına yaklaşınca, Nebi ashabına:
"Bu ahlaksız bir adamdır" diye buyurdu. Peygamber (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) ile konuşmaya başladı. Bu şekilde konuşmakta iken Süheyl bin Amr
çıkageldi. O'nun geldiğini gören Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Artık sizin işiniz kolaylaştı" diye buyurdu.
İbni
İshak der ki: "Kureyşliler Süheyl'i, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) Osman bin
Affan'ı
Kureyş'e göndermesinden sonra göndermişti."
İbn
İshak devam eder: Urve bin Mes'ud dönüp Kureyş'in yanına gidince, Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Huza'alı Hiraş bin Umeyye'yi es-Sa'leb diye
bilinen bir devesini de vererek, Kureyş'e gönderdi ve söylediklerini onlara
bildirmelerini emretti. Kureyş, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e ait
olan deveyi kestiler ve Hiraş'i öldürmek istedilerse de Ehabiş O'nu korudu ve
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına varmak üzere serbest
bıraktı. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke'ye
göndermek üzere Hz. Ömer'i çağırdıysa da Hz. Ömer: "Mekke'de
Adiyyoğulları'ndan beni koruyacak kimse yoktur. Kureyş benim onlara nasıl
düşmanlık ettiğimi, çok iyi bilir. Onların bana bir kötülük yapmasından
korkarım. Bunun için Osman'ı gönder. O'nun Kureyş arasında bana göre koruyacak
kimseleri daha çoktur." deyince, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Osman'ı söylediklerini Kureyş'e iletmek üzere çağırdı.
Hz.
Osman yola çıktı. Yolda Eban bin Said bin el-As ile karşılaştı. Eban Hz.
Osman'ı himayesi altına aldı. Hz. Osman, Ebu Süfyan'a ve Kureyş'in ileri
gelenlerinin yanına vararak Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
mesajını iletti. Hz. Osman, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
mesajını ilettikten sonra Kureyş'liler O'na: "Sen, Kabe'yi tavaf etmek
istiyorsan, tavaf edebilirsin" dedilerse de Hz. Osman'ın: "Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Kabe'yi tavaf etmedikçe ben asla tavaf
etmem" demesi üzerine Kureyş O'nu alıkoydu. Peygamber (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'e Hz. Osman'ın öldürüldüğü haberi ulaştı. Bunun üzerine Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onlarla savaşmadan artık buradan
ayrılmayacağız." diye buyurdu.
Daha
sonra Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) beraberindekileri kendisine bey'at
etmeye çağırdı. Onlar da bir Semura ağacı altında bey'atte bulundular. Bu
bey'atten el-Ced bin Kays dışında kimse geri kalmadı. Ona ilk bey'at eden ise,
Esedoğulları'ndan Ebu Sinan diye bilinen birisi oldu. Daha sonra Osman'ın
öldürülmediği haberi geldi.
Sonra
Kureyşliler, Amir bin Lüleyogulları'ndan Süheyl bin Amr'ı Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'e gönderdi. O'nu, "bu sene Beytullahı tavaf etmemek ve
geri dönmek şartıyla" antlaşma yapmak üzere göndermişlerdi. Süheyl,
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına geldi, uzun uzadıya konuştu.
Karşılıklı olarak birbirleriyle tartıştılar. Sonunda aralarında barış
gerçekleşti. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ali bin Ebi Talib'i çağırdı
ve O'na: "Bismillahirrahmanirrahim, diye yaz" buyurdu. Süheyl:
"Hayır, biz böyle bir şey bilmiyoruz, bunun yerine ''Bismikiallahümme
(Senin adınla Allahım'') ifadesini yaz" dedi. Hz. Ali de onu yazdı. Daha
sonra Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hz. Ali'ye yaz dedi: "Bu Allah'ın
Resulü Muhammed'in Süheyl bin Amr ile yaptığı barıştır." Bu sefer Süheyl:
"Eğer biz senin Allah'ın Resulü olduğunu bilmiş olsaydık, asla seninle
savaşmazdık. Fakat bunun yerine kendi adını ve babanın adını yaz" deyince,
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hz. Ali'ye: "Resulullah ifadesini
sil" dedi. Fakat Hz. Ali: "Ebediyyen silmeyeceğim" dedi. Bunun
üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) eline (kalemi) aldı. Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) güzel yazı yazamıyordu. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ifadesinin yerine "Muhammed bin Abdullah" ibaresini
yazdıktan sonra Hz. Ali'ye: "Bunun benzeriyle imtihan edilerek sen de
karşı karşıya kalacaksın" diye buyurdu ve şu hususlar üzerine antlaştılar:
"Karşılıklı olarak on yıl süreyle savaşmayacaklar. Onlardan, (Kureyş'ten)
Resulullah'ın yanına velisinin izni olmadan kim gelirse onu kendilerine iade
edecek; buna karşılık Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile beraber
olanlardan Kureyş'in yanına giden olursa onu iade etmeyeceklerdi. (Arap
kabileleri arasından) Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in tarafına
girmek isteyen girebilecek, Kureyş'in tarafına girmek isteyen de onların
tarafına girebilecekti. "
Bunun
üzerine Huza'alılar Nebi'in tarafına geçtiler. Benü Bekir de Kureyş tarafına
geçtiler. Andlaşmanın diğer şartı: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) bu yıl (Kabe'yi tavaf etmeksizin) geri dönecek, gelecek sene biz
Kureyşliler Mekke'den dışarı çıkacağız, arkadaşlarınla geleceksiniz, üç gün orada
kalacaksınız, süvarinin kılıçları kesinlikle kınlarında kalacaktır" diye
belirlenmişti.
Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) antlaşma metnini yazdırmakta iken Ebu Cendel bin
Süheyl
bin Amr (yani Kureyş tarafının temsilcisinin oğlu) demirlerini sürüye sürüye
geldi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına bu haliyle kaçıp
varabilmişti. Nebi'in ashabının Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
gördüğü bir rüya dolayısıyla Mekke'nin fethedileceğinden şüpheleri yoktu. Fakat
sulh yapıldığını görünce, bundan dolayı çokça rahatsız oldular ve
üzüntülerinden nerdeyse ölüp gideceklerdi. Süheyl, oğlu Ebu Cendel'in geldiğini
görünce, onu yakalayıp: "Ya Muhammed, bu kişi sana gelip sığınmadan önce
aramızda antlaşma olup bitmişti. " deyince, Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) "Doğru söyledin" diye buyurdu. Süheyl, oğlunu Kureyş'e geri
götürmek için yakalayınca Ebu Cendel: "Ey Müslümanlar, beni dinimden geri
çevirmeleri için mi müşriklere geri veriliyorum?" diye bağırdı. Bu durum
Müslümanların rahatsızlıklarına rahatsızlık kattı, çok ağırlarına gitti.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allah'tan ecrini bekle!
Muhakkak Allah sana ve seninle birlikte bulunan mustaz'aflara (zayıf Müslümanlara)
bir çıkış ve bir kurtuluş nasip edecektir. Biz bunlara söz vermiş bulunuyoruz.
Onlara vermiş olduğumuz sözü tutmamazlık edemeyiz" diye buyurdu.
İbni
İshak der ki: "Ömer bin el-Hattab, Ebu Cendel ile birlikte yürüyüp O'na
şöyle diyordu:
"Sabret,
ecrini Allah'tan bekle. Muhakkak onlar müşriktir. Onların herhangi birisinin
kanı bir köpeğin kanı gibidir" deyip kılıcının kabzasını ona yaklaştırmaya
başladı. Hz. Ömer bununla oğlunun Ömer'in kılıcını yakalayıp babasının kafasını
uçurmasını bekliyordu.
İbn
İshak der ki: Ebu Cendel babasına kıymadı.
Barış
antlaşmasına Müslümanlardan aralarında Ebu Bekir, Ömer, Abdurrahman bin Avf ve
başkalarının bulunduğu bir topluluk ile birlikte müşriklerden de bir grup kişi
şahitlik yaptı.
Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu şekilde antlaşma işini bitirdikten sonra:
"Kalkın kurbanlarınızı kesin, sonra da tıraş olun" diye buyurdu.
Fakat defalarca bunu tekrarladığı halde kimse yerinden kalkmadı. Kimsenin
kalkmadığını görünce, Um Selime'nin yanına giderek durumu anlattı. Um Seleme
O'na: "Ey Allah'ın Resulü, sen hiç kimseyle konuşmaksızın dışarı çık,
kendi develerini kes, ondan sonra da saçlarını tıraş et" dedi. Nebi de
aynı şeyi yaptı. Ashap O'nun yaptıklarını görünce, kalkıp develerini ve saçlarını
kestiler. Kederlerinden nerdeyse birbirlerini vuracaklardı. Fakat bundan önce
İslam için bundan daha büyük fetih olmamıştı. Çünkü bütün insanlar kendilerini
güvenlik içinde hissetmiş ve bunun sonucu olarak bu iki yıl içerisinde daha
önceki tüm sürede Müslüman olanlar kadar kişi İslam dinine girmişti.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Medine'ye varınca, Sakifli Ebu Basir Utbe bin
Esid bin Cariye Müslüman olarak geldi. Mekke'de hapsedilen kimselerdendi.
Mekkelilerden el-Ezher bin Abd Avf ile el-Ahne s bin Şerik iadesi için mektup
yazdılar ve bu amaçla da Amir bin Lüeyoğulları'ndan birisini ve onun yanında
bir kölelerini gönderdiler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ebu
Basir'e şunları söyledi: "Sen de biliyorsun ki biz bu kavme bir söz vermiş
bulunuyoruz, dinimizde de verilen sözde durmamak olmaz" Ebu Basir,
Mekke'den gelen iki kişi ile birlikte yola koyuldu. ''Zu'l-Hüleyfe'' diye
bilinen yere vardılar. Dinlenmek üzere oturdular. Ebu Basir onlardan birisinin
kılıcını alıp, onu öldürdü. Köle ise koşarak Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in yanına varıp arkadaşının öldürüldüğünü haber verdi. Daha sonra da
Ebu Besir gelerek: "Ya Resulallah, sen sözünü yerine getirmiş
bulunuyorsun. Allah da beni onlardan kurtardı" demekle birlikte ResuluIlah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Vay senin haline, eğer bu öldürdüğün
kimsenin adamları olsaydı bunun için savaş çıkardı." diye buyurdu. Bunu
işiten Ebu Basir kendisini Mekkelilere iade edeceğini anladı. Ebu Basir
Kureyş'in Şam'a giderken izlediği sahil yolu üzerinde yer alan ''Zu'l-Merve''
diye bilinen yerin yakınına gidip sığındı. Mekke'de hapsedilen Müslümanlar bunu
haber aldılar ve teker teker Ebu Basir'in yanına gidip O'na katıldılar.
Bunlardan birisi de Ebu Cendel'di. Ebu Basir'in etrafında yetmişe yakın adam toplandı.
Kureyşi sıkıştırmaya ve onlara ait olan kervanlarını vurmaya başladılar. Bunun
üzerine Kureyş, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e haber göndererek:
"Allah rızası için, akrabalığı için ant vererek yanına gelen kimselerin
emniyet içerisinde olduklarını" bildirdiler. Bunun üzerine Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) de onları Medine'ye alıp himaye etmeye başladı.
Fetih
Suresi bununla ilgili olarak nazil oldu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in yanına aralarında Ukbe bin Ebi Muayt'ın kızı Um Külsum'ün de
bulunduğu pek çok mü'min kadın hicret etti. Üm Külsum'ün iki kardeşi Umare ve
Velid onu istemek üzere geldiler. Bunun üzerine Yüce Allah: ''Eğer sizler o
kadınların mü'min kimseler olduklarını bilirseniz onları tekrar kafirlere iade
etmeyiniz'' (Mümtehine suresi, 10) buyruğunu inzal buyurdu. Bunun üzerine Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem); mü'min olan bir kadını Mekke'ye iade etmedi.
Bundan sonra Yüce Allah yine aynı ayette yer alan: "Kafirleri nikahınız
altında tutmayın" buyruğunu inzal buyurunca Ömer bin el-Hattab iki
hanımını da boşadı. Bunlardan birincisi Ebu Umeyye'nin kızı Kuraybe, ikincisi
ise Amr bin Cervel el-Huzai'nin kızı olan Ümmü Külsüm idi. Bu iki kadın da o
zaman müşrik idiler. Üm Külsum'ü Ebu Cehm bin Huzeyfe bin Ganim nikahladı.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
AYNI YILıN
SERİYYE ve GAZVELERİ