|
|
HİCRETİN
6.YILI
Bu
yıl içerisinde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Kisra'ya, Kayser'e,
Necaşi'ye ve diğer hükümdar ve yöneticilere mektuplar yazıp gönderdi.
Hatıb
bin Ebi Belte'a'yı Mısır Hükümdarı Mukavkis'e, Esed'li Şüca' bin Vehb'i Gassan
Hükümdarı Haris bin Ebu Şimr'e, Dihye'yi Kayser'e, Selit bin Amr el-Amiri'yi
Hevze bin Ali el-Hanefi'ye, Abdullah bin Huzafe'yi Kisra'ya, Amr bin Ümeyye
ed-Damri'yi Necaşi'ye, el-Ala' bin el-Hadrami'yi de Kaysoğulları'ndan el-Münzir
bin Savi'ye gönderdi.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bu elçileri Hicret'in sekizinci yılında
gönderdiği de söylenmiştir. Doğrusunu Allah bilir.
Mukavkis,
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in mektubunu saygıyla kabul edip dört cariye
hediye etti. Bunlar arasında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in oğlu
İbrahim'in annesi Mariye de vardır.
Bizans
Kayser'i Hirakl (Heraklieos)'e gelince, O da Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in mektubunu kabul etti ve yan tarafına yerleştirdi. Roma'da bulunup
eski semavi kitapları okuyan bir adama haber salarak kendisine bu mektubu
gönderenin durumunu bildirmesini istedi. Roma'lı bu kişi O'na: "Muhakkak
ki O bizim beklemekte olduğumuz peygamberdir. Bunda hiçbir şüphe yoktur. O'na
tabi ol ve O'nu tasdik et" diye yazdı. Bunun üzerine Heraklieos bütün
Bizans patriklerini, bir kilisede toplayıp kapılarını kapattırdı. Ondan sonra
onlara yüksekten bir göz gezdirdi. Onların kendisine bir kötülük yapmalarından
çekinerek şöyle söyledi:
"Bana
şu bildiğiniz adamın mektubu geldi. Beni dinine davet ediyor. Allah'a yemin
ederim O bizim kitaplarımızda kendisinden söz edildiğini gördüğümüz
peygamberdir. Haydi, geliniz O'na uyalım, O'nu tasdik edelim. Böylece dünyamızı
ve ahiretimizi kurtaralım. "
Hepsi
bir ağızdan homurdanıp durdular, daha sonra da dışarı çıkmak için kapılara
doğru yöneldiler. Heraklieos "Onları geri yanıma getirin" diye emir
verdi ve kendisine kötülük yapmalarından çekindiği için şöyle söyledi:
"Ben, sizlere bu söylediklerimi dininizdeki selabetinizi ölçmek için
söyledim. Sizden gördüğüm bu durum gerçekten beni sevindirdi." Bunun
üzerine bütün patrikler O'nun önünde secdeye kapandı. Heraklieos oradan ayrılıp
Dihye'ye şunları söyledi: "Ben, kesinlikle biliyorum ki seni buraya gönderen
arkadaşın, Allah tarafından elçi olarak gönderilmiş bir peygamberdir. Fakat ben
bunların bana kötülük yapmasından korkuyorum. Bu durum olmasaydı, kesinlikle
O'na tabi olurdum. Şimdi Bizanslıların en büyük patriği olan Dağatır'ın yanına
git ve O'na arkadaşının durumundan sözederek söyleyeceklerine bir kulak
ver" diye söyledi.
Dihye,
Dağatır'ın yanına gidip Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tarafından
getirdiklerini anlatınca Dağatır şöyle söyledi:
"Allah'a
yemin ederim, senin bu arkadaşın Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberdir.
Biz, O'nu nitelikleriyle tanıyor ve kutsal kitaplarımızda O'ndan söz edildiğini
görüyoruz."
Bundan
sonra Dağatır asasını eline alıp, kilisede bulunan diğer Bizans patriklerinin
ve Bizanslıların yanına giderek:
"Ey
Rumlar, (Bizanslılar) Ahmed'den bize bir mektup geldi. Bu mektubunda bizi
Allah'ın yoluna çağırıyor. Kesinlikle ben şahitlik ederim ki Allah'tan başka
hiçbir ilah yoktur ve yine şahitlik ederim ki Muhammed O'nun kulu ve
Resulüdür" demesi üzerine hep birlikte üzerine saldırarak O'nu öldürdüler.
Bundan
sonra Dihye Heraklieos'un yanına gitti ve O'nu olanlardan haberdar etti. Bunun
üzerine Heraklieos: "Ben, onların bize bir kötülük yapmalarından
korktuğumu söylemiştim" deyip Kayser diğer Rumlara şu teklifte bulundu:
"Haydi, gelin ona cizye (vergi) ödeyelim." Fakat kabul etmediler. Bu
sefer onlara: "Ona Suriye (Şam ve çevresini) verelim ve onunla barış
yapalım" teklifınde bulundu. Yine kabul etmediler. Bu sefer Heraklieos Şam
bölgesine ticaret amacıyla gelmiş bulunan Ebü Süfyan' i çağırdı. Ebü Süfyan
Mekke'lilerle Müslümanlar arasındaki barış antlaşmasının doğurduğu ortamdan
yararlanıp ticaret amacıyla Şam'a gelmiş bulunuyordu Ebü Süfyan, Heraklieos'un
yanına beraberinde bir grup Kureyşli olduğu halde gitti. Heraklieos diğer
Kureyşlileri Ebu Süfyan'ın arkasına oturtarak: "Ben, bu adama bazı sorular
soracağım. Yalan söyleyecek olursa onun yalan söylediğini belirtiniz."
diye talimat verdi.
Ebu
Süfyan der ki: "Eğer benim yalan söylediğime dair haberlerin anlatılmasından
çekinmeseydim kesinlikle yalan söyleyecektim."
Heraklieos,
Ebu Süfyan'a Peygamber hakkında sorular sordu. Ebu Süfyan: "Ben, O'nun
durumunu mümkün olduğu kadar küçük ve önemsiz göstermeye çalıştımsa da
sözlerime kulak asmayarak, bana şöyle sordu: ''O'nun sizin aranızdaki soyunun
sopunun durumu nasıldır?'' Buna ben: ''O, nesep itibariyle bizim en
soylumuzdur'' diye cevap verince, bu sefer bana: ''O'nun ailesi ve yakınları
arasında daha önce O'nun söylediklerinin benzerini söyleyenler oldu mu?'' diye
sorunca, ben: ''Hayır'' diye cevabını verdim. Bu sefer bana: ''O'nun sizin
aranızda bir mülkü, hükümdarlığı vardı da siz onu elinden mi aldınız?'' diye
sordu ben: ''Hayır'' deyince, bu sefer bana: ''Sizin aranızdan O'na kimler tabi
oldu?'' diye sordu, ben: ''Zayıflar, miskinler ve gençler'' cevabını verdim. Bu
sefer bana; ''O'na uyanlar O'nu seviyor, yanından ayrılmıyorlar mı, yoksa
bırakıp ondan uzaklaşıyorlar mı?'' diye sordu, buna ben: ''O'na uyup da ayrılan
tek bir adam bile yoktur'' dedim. Bu sefer bana: ''Peki sizlerle O'nun arasında
savaşların sonucu nasıldır?'' Bu sefer ben: ''Değişiyor, bazen O bizi yeniyor,
bazen biz O'nu yeniyoruz'' dedim. Bana ''Peki antlaşmalarını ihlal ediyor mu?''
diye sorunca, ben, Bu konuda O'nu eleştirecek başka bir şey bulamamıştım. Şöyle
dedim: ''Hayır, fakat biz şu anda O'nunla bir antlaşma halindeyiz. O'nun bu
antlaşmayı bozmayacağından emin değiliz.'' dedim. Fakat Heraklieos buna da
kulak asmadı."
Ebu
Süfyan şöyle devam ediyor: "Heraklieos bana dedi ki: ''Ben, sana O'nun
soyu hakkında soru sordum, insanların en soylusu olduğunu söyledin.
Peygamberler işte böyledir. Sana ailesinden daha önce O'nun söylediğini
söyleyen kimse olup olmadığını sordum. Böylelikle kendisinin daha önce aynı
iddiada bulunan kimseye benzeyip benzemek istemediğini anlamak istedim. Sen
kimsenin olmadığını söyledin. Ben sana O'na uyanların ne türden olduklarını
sorduğumda onların zayıf ve miskin kimseler olduklarını söyledin. Gerçekten de
peygamberlerin tabileri böyledir. O'na uyanların kendisini sevdiklerini ya da
ayrılıp gittiklerini sordum. Sen bana, uyanların O'nu sevdiklerini ve
ayrılmadıklarını söyledin. İşte imanın lezzeti buradadır. Bir kalbe girdi mi
bir daha dışarıya çıkmaz. Ben sana O'nun antlaşmalara riayetsizlik edip
etmediğini sordum. Sen hayır dedin. Eğer bana bu söylediklerini doğru
söylemişsen şu iki ayağımın bastığı yere pek yakında hakim olacaktır. O'nun
yanında olup ayaklarını yıkamayı arzu ederdim. Haydi, çık işine git.'' "
Ebu
Süfyan der ki: "Çıktığımda ellerimi oğuşturuyor ve şöyle diyordum: Ey
Allah'ın kulları, Ebu Kabşe'nin oğlunun işi gerçekten gittikçe büyüyor. Artık
Bizans hükümdarları bile kendi ülkelerinde ondan korkmaya başladılar."
Dihye,
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in mektubunu Heraklieos'a takdim etti.
Peygamberin
mektubunda şunlar yazılıydı:
"Rahman
ve Rahim olan Allah'ın adıyla, Resulullah Muhammed'den Rumların büyüğü
Heraklieos'a ... Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun. Müslüman ol ki selamete
kavuşasın. Müslüman ol, Allah sana ecrini iki kat versin. Şayet kabul etmeyecek
olursan (Bizanslı) çiftçilerin günahı senin üzerine olacaktır."
Gassan'lı
Haris bin Ebu Şimr'e gelince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
mektubunu O'na Şüca' bin Vehb götürmüştü. Haris mektubu okuyunca "Şimdi
O'nun üzerine yürüyorum" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
O'nun bu sözlerini haber alınca: "O'nun mülkü yok olsun" diye
buyurdu.
Necaşi'ye
gelince: Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in mektubu O'na ulaştığında
Peygambere imaan etti, O'na uydu ve Ca'fer bin Ebi Talib'in eli üzere Müslüman
oldu. Altmış Habeşistanlı ile oğlunu Nebi'in yanına gönderdiyse de hepsi
denizde boğuldular. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O'na haber göndererek
kendisini Ebu Süfyan'ın kızı Ümm Habibe ile evlendirmesini istedi. Ümm Habibe
eşi Ubeydullah bin Cahş ile birlikte Habeşistan'a hicret etmişti. Eşi
Hıristiyanlık dinine girmiş ve Habeşistan'da vefat etmişti. Necaşi, Ümm
Habibe'yi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e istedi, o da olumlu cevap
verince, O'nu Nebile nikahladı. Necaşi O'na mehir olarak dört yüz dinar verdi.
Ebu Süfyan Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in kızı Ümm Habibe ile
evlendiğini haber alınca şunları söyledi: "Bu, bir türlü dizgine gelmeyen
bir devedir." dedi.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in mektubu Abdullah bin Huzafe tarafından
Kisra'ya ulaştırılınca, Kisra mektubu parçaladı. Bunun üzerine Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "O'nun da mülkü darmadağın olup
parçalansın" diye buyurdu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
Kisra'ya gönderdiği mektup şöyleydi:
"Rahman
ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Allah'ın Resulü Muhammed'den Farshların büyüğü
Kisra'ya ... Hidayete erip Allah'a ve Resulüne iman eden, Allah'tan başka
hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed'in O'nun kulu ve Resulü olduğuna şahadet
edenlere selam olsun. Ben, seni Allah'ın çağırdığı davaya çağırıyorum. Ben,
bütün insanlara gönderilmiş ve onların ''Hayatta olanlarını Allah'ın azabıyla korkutmak
ve kafirler üzerine (azap) sözü hak olmak üzere'' (Yasin suresi, 70)
gönderildim. Onun için İslam'a gir ki esenliğe kavuşasın. Davetimi kabul
etmeyip yüz çevirecek olursan bütün Mecusilerin günahı senin üzerine
olacaktır."
Kisra,
mektubu okuyunca yırttı ve şöyle' söyledi: "Bu kişi benim kölem olduğu
halde bana nasılolur da böyle bir mektup yazar?" Daha sonra Yemen'de
bulunan Bazan'a şunları yazdı: "Hicaz'da bulunan bu adamın üzerine
yanından iki yiğit adam gönder ve bana O'nu getirip gelsinler."
Bazan,
Nabeve adında birisini gönderdi. Nabeve okur-yazar ve hesap yapar birisiydi.
Onunla birlikte ''Hurra-Husre'' diye bilinen bir başka İranlıyı göndermişti.
Onlarla birlikte bir mektup göndererek bu mektupta Nebi'e: "Bu iki kişinin
refakatinde Kisra'nın yanına gitmeyi" emretti. Ve Nabeve'ye de:
"Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in durumundan kendisini haberdar
etmesini" bildirdi. Kureyş durumdan haberdar olunca, bu olaya çok
sevindiler ve birbirlerine şöyle dediler: "Müjdeler olsun! Artık hükümdarlar
hükümdarı Kisra O'na karşı dikilmiş bulunuyor. O, sizin yerinize onun hakkından
gelir."
Bazan'ın
gönderdiği bu iki kişi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzuruna
sakallarını tıraş etmiş ve bıyıklarını uzatmış bir halde vardılar. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara bakmak istemedi, tiksindi ve onlara:
"Vay sizin halinize, size bunu kim emretti?" diye sorunca, onlar
(krallarını) kastederek: "Bize bunu bizim rabbimiz emretti." deyince,
Nebi: "Fakat benim Rabbim bana sakalımı bırakıp bıyıklarımı kesmemi
emretmiştir" diye buyurdu. İki elçi getirdikleri mektubu haber verdiler ve
şöyle söylediler: "Eğer gereğini yapacak olursan Bazan senin hakkında
Kisra'ya mektup yazar. Kabul etmeyeceksen seni de etrafındakilerini de helak
eder." Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara:
"Şimdi gidiniz, yanıma yarın geliniz" diye buyurdu. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e Semadan şöyle bir haber geldi: "Allah
Kisra'nın üzerine oğlu Şireveyh'i musallat etmiştir. O da O'nu
öldürmüştür." Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
onları çağırıp Kisra'nın öldürüldüğü haberini verdi ve şunları söyledi:
"Benim dinim ve egemenliğim Kisra'nın ülkesine varacak ve ayakların
bastığı her noktaya kadar varacaktır." Daha sonra da onlara Bazan'a şu
mesajını götürmelerini emretti. "Müslüman ol. Müslüman olursan ben onu
elinin altında bulunanların üzerine hakim kılar ve onu kavmine hükümdar
yaparım." Daha sonra Hurra Hüsre'ye bazı hükümdarların kendisine hediye
ettiği altın ve gümüşten bir kuşak verdi.
Bazan'ın
elçileri ayrılıp memleketlerine gittiler ve durumu haber verdiler. Bu sefer
onlara şunları söyledi: "Allah'a yemin ederim bu bir hükümdarın
söyleyeceği söz değildir. Ben O'nun bir peygamber olduğu görüşündeyim. Bekleyelim,
eğer söyledikleri doğruysa, kesinlikle O Allah tarafından gönderilmiş bir
peygamberdir. Yok, öyle değilse o zaman görüşümüze göre O'na bir şeyler yapar,
ona göre davranırız" dedi.
Fazla
bir süre geçmeden Şireveyh'ten Bazan'a bir mektup gelir.
Şireveyh,
Kisra'nın kendisi tarafından öldürüldüğünü ve İranlıların soylularını öldürdüğü
için gazaba gelerek babasını öldürdüğünü söyledi. Ayrıca; Yemen'i kendisi adına
itaat altına alıp Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den uzak kalmasını ve
O'na el uzatmamasını emretti.
Bazan,
Şireveyh'in mektubunu alınca İslam dinine girdi. O'nunla birlikte Fars'lardan
bazı kimseler de Müslüman oldular. O sıralarda Himyerliler Hurra-Husre'yi
mucize sahibi diye adlandırmakta idi. Himyer dilinde mucize ''kuşak'' anlamındadır.
Hevze
bin Ali, Yemame Hükümdarı idi. Selit bin Amr yanına gidip O'nu İslam'a
çağırdığında Hıristiyan dinine mensuptu. Hevze aralarında Mücca'e bin Murare
ile er-Reccal bin Unfuve'nin de bulunduğu bir heyeti Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'e göndererek şu sözleri söylemelerini emretti: "Şayet
beni veliaht tayin ederse İslam'a girerim ve O'na yardımcı olurum. Aksi
takdirde O'nunla savaşacağım." Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) "Bir testi kapağı olsa bile vermeyeceğim. Allah'ım benim namıma
sen onun hakkından gel" diye buyurdu. Hevze de kısa bir süre sonra ölüp
gitti.
Mücca'e
ve Reccal'a gelince, bunların ikisi de Müslüman oldu. Reccal Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanında Bakara suresi'ni ve başkalarını öğreninceye,
yeterli dini bilgi sahibi oluncaya kadar kaldı. Daha sonra da Yemame'ye geri
döndü, orada irtidat etti ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
Müseylime'yi kendisine ortak kıldığına şahitlik etti. Böylelikle er-Reccal'ın
bu konudaki fitneye düşmesi Müseylime'nin fitneye düşmesinden daha beter bir
hal aldı.
Bahreyn
Valisi el-Münzir bin Savi'ye gelince, el-Ala' bin el-Hadrami O'nun yanına varıp
beraberinde bulunan diğer Bahreynlilerle birlikte İslam dinine girmeyi ya da
cizye vermeyi kabul etmeye çağırdı.
O'nun
Bahreyn valiliği İranlılar adına idi. Münzir bin Savi, İslam'a girdi, O'nunla
birlikte Bahreyn bölgesinde bulunan bütün Araplar da Müslüman oldu.
Bölgede
bulunan Yahudi, Hıristiyan ve Mecusilere gelince, onlar da elAla' ve el-Münzir
ile birlikte ergenlik yaşına gelmiş her bir erkek için bir dinar cizye ödemek
üzere antlaştılar. Bahreyn'de herhangi bir savaş olmayıp onların bir kısnu
İslam'a girdi, bir kısnu da barış yaptı.
Bu
sene de hac işlerini müşrikler yönettiler. (hicretin 6.yılında)
Bu
yıl Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zevcesi olan Hz. Aişe'nin annesi
Um Ruman vefat etti.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
HİCRETİN YEDİNCİ
YILI (11 Mayıs 628 - 30 Nisan 629)