|
|
HİCRETİN
9.TILI
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Taif'ten döndükten sonra Zilhicce ayından Recep ayına
(22 Mart - 14 Ekim 630) kadar Medine'de ikamet etti. Daha sonra Bizanslılara
karşı savaş hazırlığına geçilmek üzere emir verdi. Gidilecek yeri
belirlemesinin nedeni, yolun uzak olması, sıcaklığın fazlalığı ve düşmanın da
güçlü olmasıydı. Bundan önce ise herhangi bir savaşa çıkmak istediğinde mutlaka
başka bir yeri kastediyormuş gibi gösteriyordu.
Bu
gazvenin sebebine gelince: Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Bizans
hükümdarı Heraklieos'un ve O'nunla birlikte Hıristiyanlaşmış Arapların, üzerine
yürümek istedikleri haberini almış olmasıydı. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ve Müslümanlar, savaş hazırlıklarını tamamlayarak
Bizanslıların üzerine yürüdüler.
Havalar
aşırı sıcaktı ve bölgede kuraklık vardı. İnsanların durumu çok zordu.
Meyvelerin olgunlaşma ve toplanma zamanı gelmişti. Bu nedenle herkes meyveleri
ve bahçeleri arasında kalmayı istiyor ve istemeyerek hazırlıklarına devam
ediyordu. Bu bakımdan bu orduya ''Zorluk Ordusu'' anlamına gelen
''Ceyşü'l-usra'' adı verilmiştir. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
münafıkların ileri gelenlerinden el-Ced bin Kays'a: "Sanoğullarıyla
savaşmaya var mısın?" deyince, el-Ced: "Allah'a yemin ederim ki benim
kavmim kadınlara karşı düşkünlüğümü çok iyi bilir, ben Sarıoğulları'nın kadınlarına
karşı dayanamamaktan korkarım. Bana izin verip bu şekilde fitneye düşürmemeye
ne dersin?" deyince Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "O
halde sana izin verdim" diye cevap verdi. Bunun üzerine Yüce Allah:
''Onlardan kimisi sana: Bana izin ver ve beni fitneye düşürme der.'' (Tevbe
suresi, 49) ay etini inzal buyurdu.
Münafıklardan
kimisi de: "Sıcakta savaşa çıkmayınız" diyordu. Bunun üzerine Yüce
Allah şu buyruğunu indirdi: <Ne onlar: "Sıcakta savaşa çıkmayın"
dediler. Sen onlara: "Cehennem ateşinin sıcaklığı daha şiddetlidir"
de'' (Tevbe suresi, 81).
Daha
sonra Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) savaş hazırlıklarına başladığı
gibi Allah yolunda infak edilmesini de emretti. Zengin olanlar infak ettiler.
Ebu Bekir, elindeki malın tümünü infak etti. Osman hiç kimsenin infak etmediği
büyük bir miktarda infak etti. Denildiğine göre O'nun yaptığı infak üç yüz deve
ve bin dinar kadardı.
Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına ''Bakkaun'' yani ''Ağlayanlar'' diye
bilinen Ensardan ve başkalarından ihtiyaç sahibi olan yedi Müslüman geldi ve
Resulullah'tan kendileri için savaşa götürecek binek isteyince, Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara: "Sizi üzerinde taşıyacağım bineğim
yoktur" diye cevap verdi. Onlar da ağlayarak oradan ayrıldılar. Yolda
Nadroğulları'ndan Yamin bin Umeyr bin Ka'ab'a rast geldiler. Niye ağladıklarını
sorunca, onlar da ona bildirdiler. Bunun üzerine Yamin, Ebu Leyla Abdurrahman
bin Ka'ab ve Abdullah bin Muğaffel el-Müzeni'ye ait bir deveyi verdi. Bu ikisi
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte bu deveye sıra ile
biniyorlardı.
Bölgede
bulunan Bedevi Araplardan bazıları gelerek, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'e özür beyan ettiler. Fakat Allah onların özürlerini kabul etmedi.
Müslümanlardan da kalblerinde herhangi bir şüphe sözkonusu olmaksızın bu
savaştan geri kalanlar da vardı. Bunlar arasında Ka'ab bin Malik Murara bin
erRebi', Hilal bin Ümeyye ve Ebu Hayseme de vardı.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yola koyulunca münafık Abdullah bin Übeyy ve
münafıklıkta onunla birlikte olanlar savaşa çıkmayıp geri kaldılar.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Medine'ye SiM' bin Urfuta'yı, ailesinin yanına
ise Ali bin Ebi Talib'i vekil bıraktı. Münafıklar ise bunu dillerine kötü bir
şekilde dolayarak: "Muhammed Ali'yi, sadece onu istiskal ettiği için
geride bıraktı" diye karışıklık çıkarmaya başladılar. Ali bu sözleri
işitince silahını alıp Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e yetişti ve
münafıkların söylediklerini haber verince, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Ben seni geriye bıraktığım kimseler üzerine vekil tayin ettim, haydi geri
dön ve hem ailemde hem de ailende benim halefim ol. Sen Harun'un Musa'ya olan
durumu neyse bana göre de aynı durumda olmak istemez misin? Şu kadar var ki
benden sonra peygamber yoktur." deyince Hz. Ali geri döndü. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) da yoluna devam etti.
Daha
sonra Ebu Hayseme günlerce Medine' de kaldı. Bir gün evine geri döndü. İki tane
hanımı vardı. Bunların her birisi gölgeliğine su serpmiş, ona soğuk su
hazırlamış ve yemek yapmıştı. Ebu Hayseme bunu görünce: "Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) sıcak ve rüzgarlara maruz kalacak Ebu Hayseme ise
serin gölgeliklerde ve soğuk sular içecek! Hayır, bu insaf değildir. Allah'a
yemin ederim, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e yetişmedikçe onlardan
herhangi birisinin gölgesine oturmayacağım" diyerek yol hazırlıklarına
başladı. Hemen gidip devesine bindi ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in peşine takıldı, Tebuk'te ona yetişti. Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in etrafında bulunanlar: "Ey Allah'ın Resulü, buraya doğru bir
atlı geliyor" deyince Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) "Bu
Ebu Hayseme olsa keşke" deyince etrafındakiler: "Allah'a yemin
ederiz, gelen Ebu Hayseme'dir" dediler. Ebu Hayseme, Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına gelip ona durumunu anlattı. Bunun
üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendisine dua buyurdu.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yolda giderken Semud halkının yurdu el-Hicr'den
geçerken ashabına şunları söyledi: "Bu sudan kesinlikle içmeyin ve abdest
almayın. Eğer bu suyu kullanarak hamur gibi bir şeyler yapmış iseniz onu atınız
ve develere yediriniz, siz ondan hiçbir şey yemeyiniz, bu gece hiç biriniz
yanında arkadaşı olmadan dışarı çıkıp gitmesin." Herkes bu talimata uydu
ve Saideoğulları'ndan iki kişinin dışında kimse yalnız çıkıp ayrılmadı. Bu iki
kişiden birisi def-i hacet için çıkmıştı. Devesinin peşine takılıp gideni ise
rüzgar uçurup Tayy Dağları'na kadar götürmüştü. Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'e durum haber verilince: "Ben sizlere arkadaşı olmaksızın hiç
kimse dışarı çıkmasın demedim mi?" diye buyurdu. Deliren kimseye
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dua buyurdu ve şifa buldu. Rüzgarın
uçurup Tayy Dağları'na götürdüğü kimseye gelince, Tayylılar, Medine'ye
döndükten sonra Resulullah'ın yanına götürdüler. Hicr'de askerlerin yanında hiç
su kalmamıştı. Durumlarını Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e
bildirince, o da Allah'a dua buyurdu. Bir bulut geldi ve insanların su
İhtiyaçlarını karşılayacak kadar yağmur yağdırdı.
Bazı
münafıklar Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte yürüyordu.
Yağmur yağınca, Müslümanlardan birisi: "Bundan sonra herhangi bir şey var
mıdır?" diye sorunca, o da: "Gelip geçecek bir bulut var" dedi.
Yolda
Resulullah'ın devesi kaybolunca Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem),
aralarında Bedir'e iştirak etmiş Umare bin Hazm'ın da bulunduğu bir grup ashabına
şöyle dedi: "Adamın birisi Muhammed size gökten haber veriyor fakat,
devesinin nerede olduğunu bilmiyor diyor. Ben Allah'a yemin ederim, Aziz ve
Celil olan Allah'ın bana öğrettiklerinin dışında hiçbir şey bilmiyorum. Şu anda
devem vadide bulunan şu yoldadır, onun yuları bir ağaca takıldığı için
gelememiştir" dedi. Bunun üzerine bu sahabiler oradan ayrılıp gittiler ve
deveyi getirdiler. Daha sonra Umare arkadaşlarının yanına giderek Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in deve ile ilgili olarak söylediklerini,
gördüklerinden hayrete düşmüş bir şekilde anlattı. Kaynukalı Zeyd bin Lusayt
adındaki birisi münafık idi ve Umare'nin kafilesinde bulunuyordu. Nebi'in
devesinin nerede olduğunu bilmediği söylentisini O çıkarmıştı. Umare'ye bu
sözleri söyleyenin Zeyd olduğu söylenince ayağa kalkarak Zeyd'i ayağının altına
aldı ve: "Benim kafilemde bir musibet varmış da haberim yokmuş" dedi.
"Buradan yanımdan git, ey Allah'ın düşmanı", deyip kovdu.
Bazı
kimseler bundan sonra Zeyd'in tövbe ettiğini ve İslam'a güzel bir şekilde
bağlandığını ileri sürmüşlerse de diğer bazıları onun ölünceye kadar
münafıklıkla itham edile kaldığını belirtmişlerdir.
Ebu
Zerr'in devesi yürümemekte direnmiş, bu bakımdan o da geri kalmıştı. "Ey
Allah'ın Resulü, Ebu Zerr geri kaldı" denilince Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "O'nu bırakın, eğer bir hayır varsa Allah O'nu size
kavuşturacaktır" dedi. O bu sözlerini geri kalan herkes için söylüyordu.
Ebu Zerr devesinin yanında durdu. Fakat geç kalacağını anlayınca yüklerini
alarak kendisi sırtına attı ve yürüyerek Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in peşine düştü. Herkes geldiği tarafa bakınca: "Ya Resulallah,
yolda bir kişi tek başına geliyor" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem): "Gelen Ebu Zerr olsa gerek" diye buyurdu. Etrafındakiler
dikkatle bakınca: "Bu Ebu Zerr'dir" dediler. Bunun üzerine Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allah Ebu Zerr'e merhamet buyursun, tek
başına yürüyor, tek başına ölecek, tek başına diriltilecek ve müminlerden bir
grup kişi O'nun yanında bulunacak" diye buyurdu.
Hz.
Osman, O'nu Rebeze'ye sürünce orada eceli geldi. yanında hanımı ve kölesinden
başka kimse yoktu. Onlara kendisini yıkamalarını ve kefenlemelerini daha sonra
da yol üstünde bırakarak geçecek ilk kafileden gömülmesi için yardım
istemelerini vasiyet etti. Hanımı ve kölesi dediğini yaptılar. Abdullah bin
Mes'ud bir grup Irak'lı ile birlikte oradan geçiyorlardı. Ebu Zer'in hanımı
Abdullah bin Mes'ud'a Ebu Zerr'in vefat ettiğini söyleyince İbn Mes'ud:
"Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) doğru söylemiştir. Tek başına gidiyorsun. Tek
başına öldün ve tek başına diriltileceksin" diyerek ağladı. Daha sonra da
O'nu gömdüler.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), Tebuk'e vardı. Orada Eyle'nin Reisi Yuhanna bin
Ru'be
ile görüştü. Nebi ondan cizye almak üzere barış yaptı ve bir ahitname yazıp
verdi. Onların cizyeleri üç yüz dinara baliğ oldu. Fakat daha sonra Emevi
halifeleri bu miktarı arttırdılarsa da Ömer bin Abdülaziz onlardan sadece üç
yüz dinar aldı. Ayrıca Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ezruh halkı ile:
"Her Recep ayında yüz dinar ödemek üzere" barış yaptı. Cerbelilerle
de cizye ödemek üzere barış yaptığı gibi Maknalılarla da ürünlerinin dörtte
birini vermek üzere barış yaptı.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Dumetu'l-Cendel başkanı Ukeydir bin Abdülmelik'e
Halid bin Velid'i gönderdi. Ukeydir o sırada Nasrani olup Kindeli idi.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Halid'e: "Sen Ukeydir'i inek kovalarken
göreceksin" diye söyledi. Halid bin Velid yola koyuldu. Ukeydir'in
kalesinden görülebilecek bir yere vardığında Ukeydir evinin damına çıkmış
bulunuyordu. İnekler ise kalenin kapısında boynuzlarını kaşımakta idiler.
Ukeydir'in hanımı: "Sen, hiç böylesini gördün mü?" deyince, Ukeydir:
"Allah'a yemin ederim ki hayır" deyip damdan indi, atına ailesinden
bir grup kişi ile birlikte binip gitti. Daha sonra ineklerin peşine takılmaya
başladı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in süvarileri onlarla
karşılaştı ve yakalayarak kardeşi Hassan'ı öldürdüler. Halid, Ukeydir'den altın
sırmalı ipek bir pelerin alıp Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e
gönderdi. Müslümanlar buna ellerini sürerek güzelliğine şaşıp hayret ettiler.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara: "Siz buna mı hayran
kalıyorsunuz? Sa'ad bin Mu'az'ın cennetteki mendilleri bundan daha
güzelolacaktır" dedi. Daha sonra Halid, Ukeydir'i Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in yanına getirdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
canını bağışladı, cizye ödemek üzere anlaştı ve serbest bıraktı.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Tebuk'te on küsur gün kaldı ve oradan ileriye
geçmedi. Bizanslılarla Hıristiyan Araplar ise O'nun bulunduğu yere gelmedikleri
için Medine'ye geri döndüler. Yolda el-Muşakkak Vadisi diye bilinen bir vadide
ancak bir ya da iki süvariye yetecek kadar oldukça az küçük bir su vardı.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dedi ki: "Kim bizden önce bu suya
varacak olursa biz oraya varmadan alıp içmesin." Münafıklardan bir grup
oraya vardılar ve orada bulunan suyu içtiler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) oraya varınca ona yaptıklarını anlattılar. Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) de onlara lanet ve beddua etti Daha sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) suyun yanına indi ve elini suyun altına koyarak üstüne az bir su
dökmeye başladı. Bu suyun üzerine dua okuyup suyun kaynadığı yer olan küçük
ağıza koydu. Su şiddetli bir şekilde kaynayıp akmaya başladı. Oradakilerin
hepsi sudan içtiler ve bineklerini de suladılar. Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) Medine yakınlarına geldiğinde Dirar Mescidi'nin haberi geldi. Bunun
üzerine Malik bin ed-Duhşum'u gönderdi. Malik onu yakıp yıktı. Bu konuda Yüce
Allah şu buyrukları indirdi: ''O kimseler ki mü'minler arasında tefrika
çıkarmak, zarar vermek ve küfürde ileri gitmek amacıyla bir mescid edindiler''
(Tevbe suresi, 107.) Bu mescidi inşa edenler on iki kişi idi. Buraya Amr bin
Avfoğulları'ndan Hizam bin Halid'in evinden çıkılırdı. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'e münafıklardan bir grup geri kalmış ve savaşa katılmamıştı.
Bunlar O'nun yanına gelerek yemin edip özür beyan ettiler. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) onları bağışlıyor fakat, Allah da, Resulü de
özürlerini kabul etmiyordu. Ka'ab bin Malik, Hilal bin Ümeyye ile Mürare bin
er-Rebi' adındaki üç kişi herhangi bir şüphe ve münafıklık söz konusu
olmaksızın savaştan geri kalmışlardı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem),
onlarla konuşmayı yasakladı ve herkes onlardan uzaklaştı. Bu şekilde elli gün
devam ettiler. Sonunda Allah tövbelerinin kabul edildiğini bildiren
buyruklarını inzal buyurdu: ''Bir de geri bırakılan üç kişinin tövbesini de
kabul etti. Öyle ki yer bütün genişliğiyle onlara dar gelmiş ve onların
nefisleri de kendilerini sıkmaya başlamıştı.'' ''Sadıklarla beraber olunuz''a
(Tevbe suresi, 118-119) kadar olan ayetler nazil oldu.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Tebuk'ten Medine'ye Ramazan (12 Aralık 630 - 10
Ocak 63 ı) ayında varmıştı.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
URVE BİN MES'UD
ES-SAKAFİ'NİN RESULULLAH (S.A.V.)'İN HUZURUNA GELMESİ