|
|
NECRAN
HEYETİNİN GELMESİ
Bu
yıl içerisinde Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Halid bin Velid'i
Necran'daki Haris bin Ka'ab oğulları'na göndererek üç kere İslam'a davet
etmesini, kabul ettikleri takdirde aralarında kalıp onlara İslam'ın hükümlerini
öğretmesini, etmeyecek olurlarsa savaşmasını emretti. Halid, onların üzerine
giderek, onları İslam'a davet etti. Onlar da bu daveti kabul edip Müslüman
oldular. Halid de aralarında kalarak Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e
mektup yazıp İslam'a girdiklerini haber verdi. Daha sonra Halid, onların
heyetleri ile birlikte geri döndü. Onların gönderdikleri bu heyet arasında Kays
bin el-Husayn bin Yezid bin Kaynan Zu'lGussa, Yezid bin Abdulmedan ve başkaları
da vardı. Bunlar Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzuruna geldiler.
Daha sonra Şevval (31 Aralık 631 - 28 Ocak 632) ayının sonlarında ya da
Zilhicce (28 Şubat - 28 Mart 632) ayında geri döndüler. Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) de onlara İslam'ın hükümlerini öğretmek ve zekatlarını toplamak
amacıyla Amr bin Hazm'ı göndermişti. Ayrıca O'nunla birlikte yazılı bir talimat
vermişti. Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat ettiğinde Amr bin
Hazm, Necranlılar yanında görevine devam etmekte idi.
Necran'ın
Hıristiyanlarına gelince, bunlar aralarından ileri gelenleri de sıradan
kimseleri de bir grup halinde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e
gönderip ''mübahale'' yapılmasını istediler. Resülullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) bunun üzerine beraberinde Ali, Fatıma ve Hasan ile Hüseyin olduğu halde
yanlarına çıktı. Necranlılar onları görünce, şöyle dediler: "Bunlar, öyle
yüzlerdir ki eğer Allah'tan dağları yerinden oynatmasını isteyecek olsalar
kesinlikle yerinden oynatırlar." Bu bakımdan onunla ''mübahale'' yapmayıp
her birisi kırk dirhem değerindeki iki bin elbise vermek ve Resülullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in elçilerini misafir edip ağırlamak üzere
anlaştılar. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de
dinlerinden döndürülmemek ve öşür alınmamak üzere onlara yazılı bir ahitname
verdi. Ayrıca faiz yememelerini ve faizli muamelelerde bulunmamalarını da şart
koştu.
Ebü
Bekir, halife seçilince onlara bu esaslar dahilinde muamele etti.
Fakat
Ömer halife seçildikten sonra kitap ehlini Hicaz bölgesinden sürdü. Bu arada Necran
halkım da oradan sürgün etti. Bunun üzerine bir kısmı Şam'a bir kısmı da
Küfe'de Necraniyye diye bilinen yere gittiler. Hz. Ömer (r.a.) onların
mallarını ve akarlarını satın aldı. Denildiğine göre onlar oldukça çoğalmış ve
sayıları kırk bin kişiyi bulmuştu. Kendi aralarında kıskançlık başgösterince,
Ömer bin el-Hattab'a giderek: "Bizi buradan başka bir yere sür"
dediler. O sırada Ömer bin el-Hattab, zaten onların Müslümanlara zararlarının
gelmesinden korkmaya başlamıştı. Bu tekliflerini ganimet bilerek onları sürdü.
Daha sonra pişman olup tekliflerini geri aldılarsa da Hz. Ömer (r.a.) bunu
kabul etmedi. Hz. Osman'ın halifeliği dönemine kadar böylece kaldılar. Hz. Ali
halife olunca O'na gelip şöyle dediler: "Allah adına senden sağ elinle
bizim (yerimize dönmemiz için) bir yazı yazmanı istiyoruz." Fakat Hz. Ali
(r.a.) onlara: "Ömer doğru karar veren birisi idi: Ben O'na ters düşmekten
hoşlanmam" dedi.
Hz.
Osman onlardan ödemekle yükümlü oldukları elbiselerden iki yüz tanesini
kaldırmıştı. Küfe'de bulunan en-Necraniyye Valisi Şam'da ve çevresinde bulunan
Necranlılara görevliler gönderir ve bunlar onlardan elbiseleri toplayıp
gelirlerdi.
Muaviye
ile oğlu Yezid başa geçince Necranlılar dağınıklıklarını, kendilerinden çok
kişi öldüğünü, çok kişinin de Müslüman olduğunu belirtip durumlarını
anlattılar. Dolayısıyla azalmış bulunduklarım söyleyerek Hz. Osman'ın
kendilerine vermiş olduğu mektubu gösterdiler. Bunun üzerine onlardan iki yüz
elbiseyi daha kaldırarak böylelikle onlardan dört yüz elbise düşürülmüş oldu.
Haccac Irak Valisi olunca Abdurrahman bin Muhammed bin Eş'as O'na karşı
ayaklandığında Dahkanları Abdurrahman' ı desteklemekle itham etti. Onları da
aynı suçla itham edip bin üç yüz elbise ve ayrıca elbiselerin dışında başka bir
takım şeyler vermekle yükümlü tuttu. Ömer bin Abdulaziz başa geçince
kendilerinin artık yok olmak durumunda kaldıklarını, sayıca azaldıklarını,
Arapların üzerlerine ısrarla hücumlar tertiplediklerini ve Haccac'ın
kendilerine zulümlerini şikayet ettiler. Bunun üzerine Ömer onların,
sayımlarının yapılmasını emretti. İlk sayımlarının onda biri kadar oldukları
görüldü. Bu sefer Ömer bin Abdulaziz şunu söyledi: "Benim görüşüme göre
sizin barış anlaşmanız bir cizyedir. Onların arazilerinden bir şey alınmaz.
Ayrıca Müslümanın ve ölen kimsenin de cizyesi düşer." dedikten sonra
yalnızca iki yüz elbise ödemekle mükellef tuttu.
Yusuf
bin Ömer es-Sakafi Irak Valisi olunca, Haccac'a olan bağlılığı dolayısıyla
onları ilk hallerine geri çevirdi. Daha sonra es-Seffah başa geçince onun
Küfe'den çıktığı gün önüne çıkarak yoluna reyhanlar döktüler ve üzerine de
reyhan attılar. Onların bu durumları hoşuna gitti. Daha sonra durumlarını
anlatıp Haris bin Ka'aboğulları'ndan olan dayıları vasıtasıyla O'na
yaklaştılar. Abdullah bin Haris onların konusuyla ilgili olarak Seffah'la
konuştu. Seffah cizyelerini tekrar iki yüz elbiseye indirdi. er-Reşid başa
geçince, bu sefer tahsildarlardan şikayet ettiler. O da tahsildarlardan muaf
tutulup onların bu vergilerini doğrudan Beytul-mal'e ödemelerini emretti.
Bu
senenin Şevval (31 Aralık 631 - 28 Ocak 632) ayında, başlarında Habib
es-Selemam olduğu halde Seleman heyeti geldi. Gubşan heyeti ile Amir heyetleri
de bu senenin Ramazan (1 Kasım - 30 Aralık 631) ayında geldi. Başlarında Surad
bin Abdullah olmak üzere on küsur kişiden oluşan Ezdlilerin heyeti de yine aynı
yıl içerisinde gelmiştir. Surad Müslüman olmuş, Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) da O'nu kavminden Müslüman kimselerin emiri yapmıştı. Ayrıca O'na
müşriklerle cihad etmesini emretmiştir. Bu nedenle Surad da Cureş kentine
gitmişti. Cüreş kentinde aralarında Has'am Kabilesi'nin bulunduğu Yemen'de bir
takım kabileler de vardı. Onları bir aya yakın bir süre muhasara etmiş, onlar
da kendilerini savunmuşlardı. Fakat Küşr diye bilinen bir dağa vardığında
Cüreşliler bozguna uğradığını zannederek arkasına koyuldular ve O'na
yetiştiler. Tam bu sırada onların üzerine bir dönüş yaparak çetin bir şekilde
onlarla savaştı. Cüreş halkı aralarından iki kişiyi durumunu öğrenmek üzere
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına göndermişlerdi. Bu iki kişi
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzurunda olduklarında: "Şükr,
Allah'ın yaratmış olduğu hangi ülkelerdir?" diye sorunca onlar:
"Bizim ülkemizde Küşr diye anılan bir dağ vardır" diye cevap verdiler.
Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Hayır o Küşr değil, aksine o Şükrdür. Şu
anda Allah'ın develeri orada kesilmektedir," diye ekledi. Ebu Bekir (r.a.)
ya da Osman onlara: "Vay sizin halinize, o size kavminizin başına bir
musibet gelmiş olduğunu söylüyor. Allah'a dua edip onların üzerinden bu
musibeti kaldırmasını dilemesini söyleyiniz" deyince, bu iki temsilci bu
tavsiyeyi yerine getirdiler. Bunun üzerine Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Allah'ım onların üzerindeki musibeti kaldır" diye dua
buyurdu. Bu iki temsilci O'nun huzurundan çıkıp kavimlerinin yanına
geldiklerinde Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in durumlarından söz
ettiği günün saatinde büyük bir musibete duçar olarak onlardan bir takım
kimselerin öldürülmüş olduğunu gördüler. Cüreşlilerin heyeti Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına giderek İslam'a girdiler.
Yine
aynı yıl içerisinde Ferve bin Müseyk el-Muradi ile birlikte Murad heyeti,
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzuruna geldi. Bu Ferve, Kinde krallarından
ayrılarak gelmişti. İslam'dan kısa bir süre önce Murad ile Hemdanlılar arasında
bir savaş olmuş ve bu savaşı Hemdanlılar kazanmıştı. Muradlılardan pek çok
kimse öldürmüşlerdi. İşte bu vakanın olduğu güne er-Rezm Günü adı verilmiştir.
O sıralarda Hemdan'ın reisi Mesruk'un babası olan el-Ecda' bin Malik idi. Ferve
bu konuda şunları söylemiştir:
''Galip
gelirsek zaten eskiden beri galibiz
Yenilirsek
de pek bozguna uğramayız
Korkaklık
adetimiz yoktur, fakat bizim ümitlerimiz;
Başkalarınınsa
lehine zamanın dönmesi vardır
İşte
zaman bir ona bir buna döner
Onun
getirdikleri bir gelir, bir gider
Sevinç
ve neş'e veren şeyler
Ve
nimetler yıllar ve yıllar sürse de
Zamanın
hücumu onu ters yüz ederse
Birincisine
alıştıklarından gıpta ederler
Zamanın
aldatıcılığına aldanan
Kendisine
hainlik ettiğini görür
Krallar
ebedi olursa o zaman biz de;
Kerimler
ebedileşirse biz de ebedi kalırız
İşte
kavminin efendilerini yokeden budur
Nitekim
daha öncekileri de böyle yok etmiştir''
Ferve
kavminden ayrılıp Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına gitmek
üzere yola koyulunca şu beyitleri okudu:
''Kinde
kralları, ayaktaki damarın tutulup
Ayağa
hainlik ettiği gibi yüz çevirirse;
Bineğimi
Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tarafına çevirdim
Bu
yolculuğumun hayrını ve faydasını umarım.''
Ferve,
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına varınca Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) O'na: "Ey Ferve, er-Rezm Günü'nde kavmine isabet eden
seni üzdü mü?" diye sorunca, Ferve: "Ey Allah'ın Resulü, benim
kavmime isabet eden kimin kavmine isabet ederse üzülmeyecek midir?"
deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Muhakkak
bu, senin kavminin İslam'a girişinde hayırdan başka bir şeyi
artırmayacaktır" diyerek Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O'nu
Murad, Zübeyd ve Mezhic diye bilinen kabileierin tümüne vali tayin etti.
O'nunla birlikte Halid bin Said bin elAs'ı da gönderdi. Halid, Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat edinceye kadar zekat toplama görevlisi olarak
orada kaldı.
Yine
ayın yıl içerisinde Cüzam'lı Ferve bin Amr Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'e bir elçi göndererek Müslüman olduğunu bildirdi ve beyaz bir katır
hediye etti. Bu Ferve kendilerine komşu olan Araplar üzerine Bizanslılar adına görev
yapan birisi idi. O'nun kaldığı yer Şam bölgesindeki Muan taraflarıydı.
Bizanslılar Müslüman olduğu haberini alınca takibe koyuldular ve sonunda O'nu
esir alıp hapse koydular. Bu konuda şu beyitleri söylemiştir:
''Selma'nın
yanına gece gitmek istedim de
Rumlar
kapı ile havuz arasında idi
Atlı
alıkonuldu, gördüğü de üzdü onu
Uyumak
istedim fakat ağlattılar beni.
Selma
benden sonra sürme çekme gözüne
Hiç
bir insana da yaklaşmayasın.''
Sonunda
Bizanslılar O'nu Filistin'de İfra' diye bilinen bir su kenarında asmak
istediklerinde aşağıdaki beyitlere benzer birtakım beyitler söyledi:
''Selma
biliyor mu arkadaşının
İfra,
kıyısında bir binek üstünde olduğunu
Anasına
erkek deve yaklaşmamıştır bunun
Çünkü
testereyle kolları biçilmiştir.''
Onu
idam etmek için yaklaştıklarında da şu beyiti söyledi:
<<İleri
gelen Müslümanlara söyle ki:
Rabbime
teslim oldum, kemiklerimle ve şu durumda''
Daha
sonra boynunu uçurup idam ettiler.
Yine
bu yıl içerisinde Zübeyd heyeti, Amr bin Ma'dikerib ile birlikte Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzuruna gelmiştir. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Amr'ın gelmesinden önce Zübeyd ve Murad üzerine Ferve bin
Müseyk'i vali tayin etmiş bulunuyordu. Amr, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in yanından dönüp kavmi olan Zübeydoğulları'nın yanında ve başlarında
Ferve olduğu halde kaldı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat
edince, Amr irtidad etti.
Yine
aynı yılda aralarında el-Carud bin Amr'ın da bulunduğu Abdulkays heyeti,
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzuruna gelmiştir. Carud,
Hıristiyan idi. O, Müslüman olduğu gibi beraberinde olanlar da İslam'a girdi.
Carud, gerçekten İslam'a güzel bir şekilde bağlandığından kendi kavmini,
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in vefatından sonra -el-Münzir bin
en-Nu'man ile birlikte irtidad edildiği zaman- irtidad etmekten alıkoymak
istemişti. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke'nin fethinden önce
el-Ala bin el-Hadrami'yi el-Münzir bin Savi el-Abdı'ye göndermiş ve o zaman bu
el-Münzir İslam'a girmiş ve güzel bir şekilde bağlanmış ve Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in vefatından ve Bahreynlilerin irtidatından önce
ölmüştü. Bahreyn'liler irtidad ettiğinde el-Ala' Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in Bahreyn üzerindeki emiri bulunuyordu.
Aralarında
Müseylime'nin de bulunduğu Hanifeoğulları heyeti de bu yıl gelmiştir.
Müseylime, Ensar'dan bir kadın olan İbnetü'l-Haris'in evinde misafir olmuştu.
Müseylime Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile bir araya gelmiş daha
sonra Yemame'ye geri dönüp orada peygamberlik iddiasında bulunmuş, onların
karşısında bir takım yalanlar düzerek Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ile peygamberlikte ortak olduğunu iddia etmiş, Hanifeoğulları da O'na tabi
olmuşlardı.
el-Eş'as
bin Kays ile birlikte Kinde'lilerin heyeti de yine bu yıl gelmiştir.
Bunlar
altmış atlı idi. el-Eş'as şöyle söyledi: "Bizler Akil el-Murar'ın
oğullarıyız, sen de Akil el-Murar'ın oğlusun." deyince Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bizler en-Nadr bin Kinane'nin oğullarıyız.
Nesepte annemize tabi değiliz. Babalarımızı da reddetmeyiz."
Muharib'lilerin
heyeti ile Mizhec'in bir kolu olan Rehalıların heyeti de yine bu yıl gelmiştir.
Abs'ın,
Sadif'in heyetleri de aynı yıl gelmiş ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ile birlikte Veda Haccı'nda bulunmuşlardır. On kişilik Havlan heyeti de
bu yıl gelmiştir.
Aralarında
Amir bin et-Tufeyl, Erbed bin Kays, Cebbar bin Sülma bin Malik bin Ca'fer'in de
bulunduğu Amir bin Sa'sa'aoğulları'nın heyeti de bu yıl gelmiştir. Amir,
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e suikast yapmak istiyordu. O'nun
kavmi kendisine: "Herkes Müslüman oldu. Sen de Müslüman ol." dediyse
de Amir: "Ben bu gencin ayağının arkasından gitmem" demiş daha sonra
da Erbed'e dönerek şöyle demiştir: "Yanına gittiğimizde ben O'nu sana
dikkat etmeyecek şekilde meşgul edeceğim sen de arkadan kılıçla hücum
edersin." diye talimat verdi. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
yanına geldiklerinde Amir, Erbed'in O'nu vurabilmesi için konuşup meşgul
ediyordu. Fakat Erbed hiçbir harekette bulunmayınca, Amir Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'e: "Ben kesinlikle Medine'yi senin üzerine atlı ve
savaşçılarla doldurup taşıracağım" demiştir. Geri dönüp gidince,
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allah'ım, Amr'a karşı beni sen
koru" diye dua etti. Heyet çıktığı zaman Amir, Erbed'e: "Niye
öldürmedin?" diye sorunca, Erbed: "Ben, onu her öldürmek için
davranmak istediğimde benimle O'nun arasına sen giriyordun ve ben senden
başkasını göremiyordum. Kılıçla seni mi vuraydım?" diye cevap verdi. Ondan
sonra geri dönüp gittiler. Yolun bir noktasında bulundukları sırada Allah, Amir
bin et- Tufeyl üzerine taün (veba) hastalığını musallat kıldı ve O'nu öldürdü.
O sırada Selüloğulları'ndan bir kadının yanında misafir bulunuyordu. Orada öldü
ve öldüğü zaman: "Devenin ishale yakalanıp ölmesi gibi mi öleceğim?
Selüloğulları'ndan bir kadının evinde mi öleceğim?" deyip duruyordu.
Ayrıca
Allah, Erbed'in üzerine de bir yıldırım göndererek O'nu yaktı. Erbed bin Kays,
Lebid bin Rabia'nın anne bir kardeşi idi.
Yine
bu yıl içerisinde Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzuruna
aralarında efendileri olan Zeydu'ül-Hayl'in de bulunduğu Tayyoğulları'nın
heyeti gelmişti. Bunlar İslam'a girmiş ve güzel bir şekilde bağlanmışlardı.
Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) "Araplar arasında bana kimin
faziletinden söz edilip daha sonra yanıma gelmiş ise, mutlaka O'nu, hakkında
söylenenlerden aşağıda görmüşümdür, ancak Zeyd'ü'l-Hayr böyle değildir."
buyurarak O'na bu adı vermiştir. Feyd arazisini ve onunla birlikte diğer bazı
yerleri ikta' ederek vermiştir. Zeyd, döndüğünde Necid taraflarındaki bir köyde
hummaya yakalanarak orada vefat etmiştir.
Müseylimetü'l-Kezzab
(Yalancı Müseylime) bu yıl içerisinde Resülullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'e bir mektup yazarak peygamberlikte Hz. Muhammed (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'e ortak olduğunu söylüyordu. Bu mektubunu iki elçi ile birlikte
göndermişti. Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu ikisine bu konuda ne
dediklerini sorunca, her ikisi de Müseylime'yi tasdik ettiklerini söyledi.
Bunun üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara: "Eğer elçilerin
öldürülmemesi geleneği sözkonusu olmasaydı, mutlaka sizleri öldürürdüm"
diye buyurdu.
Müseylime
gönderdiği mektupta şöyle demekte idi:
"Allah'ın
Resulü Müseylime'den Allah'ın Resülü Muhammed'e, Bundan sonra derim ki: Ben, bu
işte sana ortak kılındım. Bu bakımdan yerin yarısı bizim, öbür yarısı da
Kureyş'indir. Fakat Kureyşliler haddi aşan bir kavimdir."
Bunun
üzerine Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle yazdı:
"Rahman
ve Rahim olan Allah'ın adıyla, Allah'ın Resülü Muhammed'den yalancı Müseylime'ye
... Bundan sonra sana diyorum ki: Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun.
Gerçek şu ki, yeryüzü Allah'ındır. Onu kullarından dilediği kimselere miras
verir. Güzel alabet ise takva sahiplerinindir."
Denildiğine
göre, Müseylime ve diğer başka yalancıların peygamberlik iddiası Veda
Haccı'ndan sonra ve Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in vefatı ile sonuçlanan
hastalığında olmuştur. İnsanlar, O'nun hasta olduğunu haber alınca, Yemen'de
el-Esved el-Ansi, Yemame'de Müseylime ve Esedoğulları arasında da Tulayha
peygamberlik iddiasına kalkışmışlardır.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
HAZRETİ ALİ'NİN
YEMEN'E GÖNDERİLMESİ ve HEMDAN'IN İSLAM'A GİRMESİ
BU YIL MEYDANA
GELEN DİĞER OLAYLAR
HAZRETİ ALİ'NİN
YEMEN'E GÖNDERİLMESİ ve HEMDAN'IN İSLAM'A GİRMESİ
RESULULLAH
(S.A.V.)'İN ZEKAT AMİRLERİNİ GÖNDERMESİ