|
|
HİCRETİN
11.YILI
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in hastalığı Safer (28 Nisan - 26 Mayıs 632)
ayının son günlerinde Zeyneb bint Cahş'ın evinde iken başladı. Hastalığı
Meymune'nin evinde olduğu sırada şiddetleninceye kadar hanımlarının evlerine
sırayla gitmeye devam etti. Hanımlarını toplayıp Hz. Aişe'nin evinde
hastalığını geçirmek için onlardan izin istedi. Bu sırada Yemen'de el-Esved
el-Ansi'nin, Yemame'de Müseylime'nin, Esedoğulları arasında Tulayha'nın,
Sümeyra denilen yerde de bir grup askerin toplanıp karşı çıktığı haberleri
gelmeye başladı. İleride Allah'ın izniyle bunların haberlerinden söz
edilecektir.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in hastalığı ve el-Esved el-Ansı ile
Müseylime'nin haberleri dolayısıyla Üsame'nin yola koyulması gecikti. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) başı ağrıdığından başını bağlayarak çıkıp şunları
söyledi: "Ben rüyada iki kolumda altından iki bilezik gördüm. Bunlara
üfleyince ikisi de uçup gitti. Ben bunları Yemame ile San'a'nın yalancıları
olarak yorumladım." Daha sonra Üsame ordusunun yola koyulmasını emredip:
"Allah peygamberlerinin kabirlerini namaz kılacak yer edinenlere lanet
etsin" diye buyurdu.
Üsame
yola çıkıp askerler el-Curf denilen yerde konakladı ve herkes ağırdan almaya
başladı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ağırlaştığı halde
hastalığının şiddeti O'nu Allah'ın emrini uygulamaktan geri bırakmadı. Bu
nedenle Ensar'dan bir gruba Esved'in durumu ile ilgili olarak haber gönderdi.
Esved, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) henüz hayatta iken ve vefatından
bir gün önce öldürüldü. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) çeşitli
kimselere haber gönderip çevrelerinde bulunan mürtetlerle cihat etmeyi teşvik
ediyordu.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in azatlısı Ebu Müveyhibe der ki:
"Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir gece beni uyandırıp dedi ki:
''Ben el-Baki'de medfrın vefat etmiş olanlara istiğfar etmekle emrolundum.
Benimle geL'' Bunun üzerine kalkıp O'nunla gittim. Onlara selam verdikten
sonra: ''İçinde bulunduğunuz durumdan dolayı sizlere ne mutlu, fitneler
karanlık gecelerin parçaları gibi gelmeye başladı.'' dedikten sonra şunları
ekledi: ''Bana yeryüzünün hazinelerinin anahtarları ve yeryüzünde ebediyen
kalmak verildikten sonra cennet de sunuldu. Daha sonra bunlar ile Rabbime
kavuşmak arasında serbest bırakıldım. Ben de Rabbime kavuşmayı seçtim.'' Daha
sonra Baki'de bulunanlara istiğfar ettikten sonra ayrıldı. Ve vefatı ile
sonuçlanan hastalığı başladı."
Hz.
Aişe der ki: "Baki'den döndükten sonra başımın ağrıdığını ve benim: ''Vah başım''
diye söylenmekte olduğumu görünce: ''Hayır ya Aişe, Allah'a yemin ederim asıl
benim başım ağrıyor'' diye buyurduktan sonra şunları söyledi: ''Sen benden önce
vefat etsen ben de senin cenaze işlerini üzerime alıp seni kefenlesem, namazını
kılıp sonra da defnetsem senin ne zararın olur?'' deyince, ben kendisine:
''Öyle mi? Allah'a yemin ederim bana yapacak olsan evine döner ve sen
hanımlarının birisiyle başbaşa bir yana çekilirsin'' deyince gülümsedi. Daha
sonra hastalığı arttı ve benim evimde hastalığını geçirdi. "
Bir
gün evden dışarıya iki adam arasında çıktı. Bunlardan birisi Hz. Abbas'ın oğlu
el-Fadl diğeri ise, Hz. Ali idi. el-Fadl der ki: O'nu minber üzerinde
oturuncaya kadar çıkardım. Allah'a hamd etti. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in ilk konuştuğu şey, Uhud'da bulunanlara ve şehit olanlara dua etmek;
onlara çokça dua ve istiğfarda bulunmak oldu. Daha sonra şöyle buyurdu.
"Ey insanlar, sizin aranızda bana birtakım haklar geçmiş bulunuyor. Her
kimin sırtına vurmuş isem, işte sırtım gelsin aynı şekilde kısas yapsın. Her
kimin namus ve şerefine dil uzattıysam işte benim namus ve şerefim gelsin ondan
öcünü alsın. Her kimin malından bir şey aldıysam işte malım gelsin ondan alsın.
Ben O'na düşmanlık ederim diye asla çekinmesin. Çünkü bu benim yapabileceğim
bir şey değildir. Şunu biliniz ki benim en sevdiğim kişi bende hakkı varsa
hakkını alan ya da helal eden kişidir. Böylelikle ben nefsim rahat ve huzur
içerisinde Rabbime kavuşmuş olurum."
el-Fadl
anlatmaya devamla: "Daha sonra minberden indi ve öğle namazını
kıldırdıktan sonra tekrar minbere çıkıp birinci defa söylediklerini tekrarladı.
Bu sefer adamın birisi ondan üç dirhem alacağının olduğunu söyleyince,
karşılığını ona verdik ve şöyle buyurdu: ''Ey insanlar, kimin yanında ödenmesi
gereken bir hak varsa dünyada utanırım, demesin. Şunu biliniz ki dünyada teşhir
olup utanmak, ahirette teşhir olup utanmaktan daha önemsizdir.'' Daha sonra
Uhud' da şehit olanlara dua etti ve onlara istiğfarda bulunduktan sonra şöyle
buyurdu: ''Allah bir kulu dünya ile kendi katındakinden birisini seçmek
konusunda serbest bıraktı. Bu kul Allah'ın yanında olanı seçti.'' Bunun üzerine
Ebu Bekir ağladı ve: ''Canlarımız, babalarımız sana feda olsun'' diye cevap
verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Mescide açılan bütün
kapılar, Ebu Bekir'in kapısı dışında hep kapansın, ben benim yanımda sohbetinde
ondan daha faziletli bir kimse bilmiyorum. Ben şayet bir dost edinecek olsaydım
Ebu Bekir'i dost edinirdim. Fakat İslam kardeşliği önde gelir.'' Daha sonra Ensar
hakkında vasiyette bulunarak: ''Ey muhacirler topluluğu, siz artmaya
başladınız. Ensar ise çoğalmaz oldu. Ensar benim sığındığım sığınak oldu.
Onların kerim olanlarına ikramda bulunun, kusur işleyenlerinin kusurlarını
bağışlayın.''"
İbn
Mes'ud der ki: "Peygamberimiz, sevgilimiz, kendisinin vefatını vefatından
bir ay önce haber verdi. Ayrılık yaklaştığında bizi Aişe'nin evinde toplayarak
yüzümüze ısrarlı ısrarlı baktı ve iki gözü yaşardıktan sonra şöyle buyurdu:
"Sizlere, hepinize merhaba, Allah size uzun ömürler versin. Allah sizlere
merhamet buyursun. Allah sizleri himayesine alsın. Allah sizleri korusun.
Allah, sizleri yüceltsin. Allah sizleri muvaffak kılsın. Allah sizleri (her
türlü kötülükten) salim kılsın. Allah sizleri (amellerinizle) kabul buyursun.
Ben sizlere Allah'tan muttaki olmanızı tavsiye ediyorum. Sizleri de Allah'a
ısmarlıyorum. Sizin üzerinize O'nu vekil bırakıyorum. Sizleri O'nun eline
teslim ediyorum. Ben, size O'nun tarafından gönderilmiş, azabıyla korkutucu
(nezir), rahmetiyle müjdeleyici (beşır)im: Allah'ın kulları arasında ve O'nun
ülke-sinde Allah'a karşı büyüklük taslamayınız. Şunu biliniz ki O, hem bana hem
de sizlere: ''İşte ahiret yurdu. Biz onu yeryüzünde ne üstünlük taslamak ne de
fesat çıkartmak istemeyen kimselere nasip ederiz. (Güzel akıbet)
müttakilerindir'' (EI-Kasas suresi, 83), diye buyurmaktadır." Bu sefer biz
O'na: "Eceliniz ne zaman?" diye sorunca, kendisi: "Ayrılık
yaklaştı, dönüş Allah'a, Sidretu'l-Müntehi'i'ya, er-Refik'l-A'la'ya ve Cennet'ul-Me'va'yadır"
diye buyurunca bizler: "Seni kimler yıkasın?" diye sorunca, kendisi:
"Ehlim" diye buyurdu. Bu sefer bizler: "Seni neyle
kefenleyelim?" diye sorduk. Kendisi: "Elbiselerimle veya beyaz
renklilerle" diye cevap verdi. "Senin namazını kim kıldırsın?"
diye sorunca, O: "Biraz yavaş olunuz, Allah sizlere mağfiret buyursun ve
peygamberinin yerine sizlere hayır mükafat versin." diye buyurunca, biz de
ağladık, kendisi de ağladı. Daha sonra şöyle buyurdu: "Beni kabrimin
kenarında, sedirimin üzerine bırakınız. Daha sonra Cebrail, İsrafil, Mikail ve
ölüm meleğinin diğer meleklerle birlikte namazımı kılmaları için yanımdan bir
süre çıkın. Arkasından benim yanıma grup grup girerek, namazımı kılın ve beni
tezkiye ile veyahut da bir gürültü yapmakla rahatsız etmeyiniz. Benden sizlere
selam olsun. Ashabımdan hazır bulunmayanlara da benim selamımı iletin. Dinim
üzere sizlere tabi olanlara da selamımı söyleyiniz."
İbn
Abbas anlatıyor: "Perşembe günü, o perşembe günü neydi? -dedikten sonra,
gözyaşları yanaklarına aktı.- O gün Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
hastalığı ve ağrıları artmıştı. Şöyle buyurdu: ''Bana bir kalem ile bir beyaz
kağıt (veya üstüne yazı yazılan herhangi bir şey), getirin ona bir şey
yazacağım, benden sonra ebediyyen sapıtmazsınız.'' Bu sefer yanında bulunan
sahabeler arasında anlaşmazlık çıktı. -Halbuki hiçbir peygamberin huzurunda
anlaşmazlık çıkmaması gerekir.- Onlardan kimisi: ''Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) hastalığının etkisiyle böyle konuşuyor'' dedi. Fakat bu
konuda yazsın veya yazmasın diyenler arasındaki tartışma uzayıp gidince, Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Beni kendi halime bırakınız. Benim bu durumum
sizin beni kendisine çağırdığınız şeyden hayırlıdır.'' Daha sonra üç husus
vasiyet etti: ''Birincisi, Müşrikler Arap yarımadasından çıkartılsın; ikincisi,
gelen heyetlere kendisi nasıl karşılık ve hüsnü kabul gösteriyorsa onun gibi
davranılsın.'' Üçüncüsünde ise ... " (İbn Abbas'ın kendisi) kasti olarak
sustu. Ya da: ''Unuttum'' dedi.
Ali
bin Ebi Talib, hastalığı esnasında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
yanından çıkınca, ona: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bugün
nasıl?" diye sorulmuştu. Hz. Ali: "Allah'a hamdolsun şifa
buldu." diye cevap verince, Hz. Abbas elinden yakalayarak şunları söyledi:
"Sen, üç gün sonra (başkasının) asasına (yani otoritesine) köle olacaksın.
Gerçek şu ki, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu hastalığından yakında
vefat edecektir. Ben, Abdülmuttaliboğulları'nın yüzünden ölümlerinin
yaklaştıklarını bilirim. Bunun için Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
yanına git ve bu işin (yönetimin) kimler arasında olacağını soruver. Eğer bizde
ise bunu bilmiş oluruz. Bizden başkalarında olursa ona emreder ve hakkımızda
tavsiyede bulunur" deyince, Hz. Ali şöyle dedi: "Eğer biz bunu
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e soracak olur ve o da bunu bizden men
edecek olursa, bu sefer insanlar ebediyen bize bunu vermeyecektir. Allah'a
yemin ederim ki, bunu Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e ebediyen
sormayacağım. "
Daha
kuşluk sıcağı artmadan Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat etti.
Hz.
Aişe anlatıyor: "Esma binti Umeyr O'nun hastalığı zatülcenb'den başka bir
şey değildir bunun için ağzından keşke ilaç verseniz" dedi. Dediğini
yaptılar. Ayılıp kendisine geldiğinde: "Niye bunu yaptınız?" diye
sorunca etrafındakiler: "Biz senin zatülcenb olduğunu zannettik"
dediler. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allah bana böyle bir
hastalık musallat edecek değildir" dedikten sonra şöyle devam etti:
"Şu anda burada hazır olanların hepsine amcam dışında ilaç içiriniz."
O esnada Abbas hazır bulunuyordu. Dediğini yaptılar.
Üsame
der ki: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ağırlaşınca, ben ve
beraberimdekiler Medine'ye geri gelerek yanına girdiğimizde susmuş ve konuşmuyordu.
Elini göğe doğru kaldırıyor, sonra da üzerime bırakıyordu. Bana dua etmekte
olduğunu anladım." Aişe der ki: "Ben Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) çokça: ''Muhakkak Allah hiçbir peygamberin canını onu muhayyer
bırakmadıkça kabz etmez'' derdi." Hz. Aişe (R.A.) devam ederek: "Onun
vefatı yaklaştığı sırada söylediği son sözleri: ''er-Refiku'l-A'layı tercih
ederim'' oldu. Bunu işitince: ''Buna göre Allah'a yemin ederim O bizi
seçmiyor'' dedim ve onun muhayyer bırakıldığını bildim."
Hastalığı
çoğalınca Bilal O'na namaz vaktinin girdiğini haber verdi. Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Ebu Bekir'e söyleyiniz, Müslümanlara namaz
kıldırsın" diye buyurunca, Hz. Aişe, şu hususları ileri sürdüğünü anlatır:
"O, çok ince kalpli bir insandır, senin bulunduğun makama geçecek olursa
bunun altından kalkamaz." Bunun üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Ebu Bekir'e emrediniz insanlara namaz kıldırsın" diye
buyurdu. Ben bir öncekinin benzerini tekrarlayınca, kızdı ve: "Sizler
Yusuf'a da eziyet etmiştiniz. Ebu Bekir'e emrediniz insanlara namaz
kıldırsın." Bunun üzerine Ebu Bekir mihraba geçti. Namaza başladığında
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem); kendisinde nispeten bir hafifleme
gördüğünden iki kişinin yardımı ile (mescide) çıktı. Ebu Bekir'e yaklaştığında
Ebu Bekir geri çekildi. Fakat O'na: "Olduğun yerde kal" anlamına bir
işarette bulundu. Daha sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ebu
Bekir'in yanında oturarak namaz kılmaya başladı. Böylelikle Ebu Bekir, Nebi'e,
diğer insanlar da Ebu Bekir'e uyarak namazlarını kıldılar. Ebu Bekir
Müslümanlara on yedi vakit namaz kıldırdı. Üç gün namaz kıldırdığı da
söylenmiştir. Daha sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat ettiği
günü sabah namazında insanların arasına çıktı. İnsanlar, Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'i bu halde gördüklerinden dolayı neredeyse sevinçlerinden
namazlarını şaşıracaklardı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de onları
namazda gördüğünden dolayı sevinçten gülümsedi. Daha sonra geri döndü, insanlar
da Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ağrılarının geçtiğini düşünerek
dağıldılar. Ebu Bekir de es-Sunh'daki evine döndü. Aişe der ki: "Ben,
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i vefat ederken gördüm. yanında su
dolu bir kase gördüm. Elini o kasenin içerisine sokuyor daha sonra yüzüne suyu
sürerek: ''Allah'ım, ölüm sekeratına karşı sen bana yardımcı ol'' diyordu. Daha
sonra Ebu Bekir'in aile halkından birisi elinde bir misvak olduğu halde içeri
girdi. Misvaka baktığı zaman onun misvak istediğini anladım. Onu alıp
yumuşattıktan sonra kendisine verdim. Onunla dişlerini fırçaladıktan sonra
elinde bıraktı, daha sonra benim kucağımda ağırlaşmaya başladı."
Hz.
Aişe anlatmaya devam ediyor: "Ben yüzüne bakmaya başladım. Gözlerinin
kaydığını ve: ''Hayır Refik-i a'la'yı istiyorum'' dediğini ve sonra da ruhunun
kabzedildiğini gördüm." Hz. Aişe der ki: "O, başı benim boynumla
göğsüm arasında olduğu halde vefat etti. Aklım ermediği ve yaşım küçük olduğu
için Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) benim kucağımda ruhu kabzedildiği
halde başını bir yastık üzerine koyduktan sonra ben de diğer kadınlarla
birlikte yüzüme yanağıma vurup ağlamaya koyuldum. "
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ağrıları çoğalıp vefatı yaklaşınca, eliyle su
alıp yüzüne serpiyor ve: "Ah bu ıstırabım" diyordu. Hz. Fatıma da:
"Ah babacığım senin duyduğun ıstırap dolayısıyla benim ıstırabım da ne
kadar büyüktür" diye cevap veriyor; Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) da şöyle karşılık veriyordu: "Artık bugünden sonra senin baban
için hiçbir ıstırap yoktur." Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
O'nun korku ve üzüntüsünün fazlalığını görünce, kendisine yaklaşmasını isteyip
gizlice bir şey söyledi. Bunun üzerine Hz. Fatıma ağladı. Daha sonra O'na bir
daha gizli bir şey söyleyince, bu sefer güldü. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) vefat edince, Hazreti Aişe O'na bunun sebebini sordu. Hz. Fatıma:
"Bana vefat edeceğini haber verince ağladım. Daha sonra aile efradı
arasında kendisine ilk olarak benim kavuşacağımı haber verdi, bunun üzerine de
güldüm." O'nun şöyle söylediği de rivayet edilmiştir: "Sonra bana
ikinci defa gizlice bir şeyler söyledi. V e bana benim cennet kadınlarının
hanımefendisi olduğumu söyleyince, güldüm."
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Rabiülevvel ayının on ikinci (7 Haziran 632)
Pazartesi günü vefat etmiş, ertesi günün ortalarında defnedilmiştir. Yine
bazılarına göre onun Rebiülevvel ayının bitmesine iki gün kala ve Pazartesiye
rastlayan gün ortasında vefat etmiştir.
Vefat
ettiğinde, Ebu Bekir, es-Sunh'daki evinde bulunuyordu. Ömer ise yakınında idi.
Vefat ettiğinde Ömer ayağa kalkarak: "Münafıklardan bir takım kimseler
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in vefat ettiğini ileri sürüyorlar.
Halbuki Allah'a yemin ederim muhakkak ki O, vefat etmemiştir. Bilakis İmran'ın
oğlu Musa'nın gidişi gibi Rabbinin katına gitmiştir. Allah'a yemin ederim
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kesinlikle geri dönecek ve kendisinin
vefat ettiğini ileri süren bir takım adamların ellerini ve ayaklarını kesecektir"
diyordu. Ömer bu şekilde insanlarla konuşurken Ebu Bekir çıkageldi. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına girdi. Nebi'in evin bir tarafında üzeri
örtülü durduğunu gördü. Yüzünü açtı, sonra onu öptü ve: "Anam babam sana
feda olsun hayatın da güzel, ölümün de. Allah'ın sana tatmayı yazmış olduğu
ölümü tatmış bulunuyorsun" diyerek tekrar örtüyü yüzüne örttü ve dışarıya
çıktı. Ömer hala konuşmasına devam ediyordu. Susmasını emrettiyse de susmadı.
Bu sefer Ebu Bekir halka doğru yürüdü. Halk O'nun sözlerini işitince, Ömer'i
bırakıp yanına doğru gelmeye başladı. Hz. Ebü Bekir Allah'a hamd ve sena
ettikten sonra: "Ey insanlar, kim Muhammed'e ibadet ediyor idiyse, gerçek
şu ki Muhammed ölmüş bulunuyor. Kim de Allah'a ibadet ediyorsa gerçek şu ki
Allah hay'dır ve ölmez." dedikten sonra şu mealdeki ayeti okudu:
''Muhammed ancak bir Resul'dür. Ondan önce pek çok Resul'ler gelip geçmiştir.
Eğer ölecek ya da öldürülecek olursa sizler ökçelerinizin üzerine gerisin geri
mi döneceksiniz? (Şunu biliniz ki) kim ökçelerinin üzerine gerisin geri dönerse
Allah'a hiçbir şey ile zarar veremez. Allah şükredenleri
mükafatlandıracaktır.'' (Al-i İmran suresi, 144). Ravi der ki: Allah'a yemin
ederim insanlar bu ayeti sanki ilk olarak işitiyorlar gibi idiler. Ömer de
şöyle der: "Allah'a yemin ederim bunu işitir-işitmez bacaklarımın dermanı
kesildi. Ayaklarım beni taşımaz oldu ve yere düştüm. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in vefat etmiş olduğunu da böylece öğrenmiş oldum."
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in vefat haberi Mekke'ye ulaştığında Mekke'nin
başında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in valisi sıfatıyla Attab bin
Esid bin Ebi'l-As bin Ümeyye valilik görevi yapmakta idi. Attab gizlendi, Mekke
de çalkalandı. Mekkeliler az kalsın irtidad ediyordu. Bunun üzerine Süheyl bin
Amr, Kabe'nin kapısına dikilerek Mekkelilere seslendi. Hepsi etrafında
toplandıktan sonra şöyle söyledi: "Ey Mekke halkı, en son Müslüman olanlar
ve ilk olarak irtidad edenler olmayın. Allah'a yemin ederim Allah bu işi Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in belirttiği gibi tamamlayacaktır. Ben,
kendisini şu bulunduğum yerde ve tek başına şöyle derken görmüştüm: ''Benimle
birlikte La ilahe illallah deyiniz. Bütün Araplar size boyun eğeceği gibi Arap
olmayanlar da size cizye ödeyecektir. Allah'a yemin ederim Kisra'nın ve
Kayser'in hazinelerini Allah yolunda harcayacaksınız.'' İşte kimisi bununla
alayetti, kimisi bu sözleri tasdik etti. Sonunda şu gördükleriniz oldu. Allah'a
yemin ederim bundan sonra da geri kalanlar kesinlikle gerçekleşecektir. Bunun
üzerine Mekke halkı irtidad etmekten vazgeçti.
İşte
Süheyl bin Amr, Bedir Savaşı'nda esir alındığında, Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in Ömer bin el-Hattab'a: "Süheyl'in övünülecek bir
şekilde bir iş göreceğini" zikrettiği makam budur. Bunu Bedir Savaşı'ndan
söz ederken anlatmış idik.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
SAKİFE OLAYI VE
EBU BEKİR (R.A.)'IN HALİFELİĞİ