TEMİZ OLAN VE OLMAYAN
YERLER
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Bize Süfyan b. Uyeyne, Zühri'den; o, Said b. Museyyib'den; o,
Ebu Hureyre (r.a)'ın şöyle dediğini nakletti: Mescide bir bedevi girerek şöyle
dedi: "Allah'ım! Bana ve Muhammed'e rahmet et. Ve bizimle beraber hiç
kimseye rahmet etme." Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: "Allah'zn
geniş olan rahmetini daralttzn. " Henüz çok geçmemişti ki adam kalktı ve
mescidin bir köşesinde idrarını yaptı. Bu davranışından ötürü sahabiler üzerine
yürümek istediklerinde, Resulullah (s.a.v) onlara müsaade etmedi. Sonra su dolu
bir kova getirilip üzerine dökülmesini emretti. Sonra da Nebi (s.a.v) şöyle
buyurdu:
i)~ 'd) i)~) i~ /
"Öğretiniz, kolaylaştırznzz ve zorlaştzrmayznzz. " Tahric: Ebu Davud, Taharet 1/263 no: 380; Tirmizi, Taharet
1/275-276 no: 147; Buhari, vudu 1/91 no: 220
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Bize Süfyan b. Uyeyne, Yahya b. Said'den rivayetle
"Enes b. Malik'in şöyle dediğini duydum.'2 dedi: Mescidde bedevinin biri
idrarını yapınca insanlar bu davranışından dolayı üzerine yürüyünce, Resulullah
(s.a.v) onları engelleyerek şöyle buyurdu: "Üzerine bir kova su dökün.
" Tahric: Buhari, vudu
1/91 no: 220; Müslim, Taharet 1/236-237 no: 98/284
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Eğer yere idrar yapıldıktan sonra yer ıslaksa yahut toprak
onu kurutmuşsa, idrar toprağın içinde kaybolacak ve kokusu gidecek kadar
üzerine su dökülür. Eğer üzerine su dökülmesi neticesinde ondan eser yahut eser
manasına gelecek kokusu ve rengi kalmamışsa, yer temizlenmiş olur. Bevl çok
olsa da üzerine asgari olarak büyük bir su kovası kadar su dökülmesi gerekir.
Dökülen su idrardan çok daha fazla olup idrarın en az yedi katına veya
fazlasına denktir. Bunu da bundan başkası temizlemez.
Dedi ki: Bir kişinin
bevlettiği yerin üzerine ikinci bir şahıs bevlederse, ancak iki kova su orayı
temizler. Bevledenle beraber iki kişi daha bevlederse, ancak üç kova su orayı
temizler. Eğer aynı yere üçten fazla kişinin bevlettiği var sayılırsa her
kişinin idrarı için büyük bir su kovası dökülmeden o yer temizlenmez.
imam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Eğer bevl yerine içki dökülürse, yerin tahareti açısından
idrar üzerine dökülen su miktarı ile içki üzerine dökülecek su miktarı aynıdır.
Eğer su üzerine döküldükten sonra kokusu ve rengi kaybolursa, kendisine karışan
toprak temizlenmiş sayılır.
Dedi ki: Eğer yerin
üzerine su döküldükten sonra rengi gidip kokusu gitmemişse, bunda iki görüş
vardır:
Birinci görüş: Koku
gitmeden toprak temizlenmiş sayılmaz. içkinin döküldüğü yerde kokusu devam
ediyorsa, içkinin eseri (kalıntısı) renginde olduğu gibi devam ediyor demektir.
Bu durumda kokusu gidinceye kadar üzerine su dökülmeden temizlenmiş sayılmaz.
Eğer su dökmeden kendiliğinden içkinin eseri gidecek olursa, üzerine idrarda
dökülen su miktarı kadar su dökülmeden temiz sayılmaz.
ikinci görüş: Eğer onu
temizleyecek kadar üz~rine su döküp rengi kaybolduktan sonra kokusu, rengi veya
eserin bir parçası olmadığı için o gitmeden de toprak temizlenmiş sayılır. Yere
dökülen içki miktarı çoğaldıkça -aynen idrarda söylediğim gibi- onu
temizleyecek su miktarı arttırılır. Bu manada eseri konumunda olmayan şeyler
onun kalıntısı hükmünde değildir. Eğer toprağın üzerinde bir leş olup herhangi
bir leşten akan şey gibi ondanda akmışsa, önce leş kaldırılır, sonra da ondan
toprağa akanın üzerine -idrar ve içkide söylediğim gibi- su dökülür. Üzerine su
döküldükten Sonra ondan eser, renk ve koku kalmamışsa temizlenmiş sayılır.
Dedi ki: Yerde insan
dışkısı, kan yahut necis herhangi bir şey varsa izale edilmesi gerekir.
Dedi ki: Yerde akışkan olan
idrar, içki, yara suyu, iltihab ve benzeri şeyler olup, Sonradan bunların
eseri, rengi ve kokusu gitse, güneşte olup olmamaları arasında fark olmadan
üzerlerine su dökmeden temizlenmiş sayılmazlar. Bu şeylerin bulunduğu yerin
üzerine yağmur yağsa ve yağan yağmurun onları temizleyecek sudan daha fazla
yağdığına kanaat getirilse temizlik hasıl olur. Şayet bulundukları yerde
selolsa ve bu selin söz konusu necasetleri normal yolla üzerlerine dökülecek su
gibi temizlediğine kanaat getirilirse temizlik için kafi gelir. Eğer bu
necasetlerin bulunduğu yerde selolacak olursa öyle tahmin ediyorum ki normal
yolla üzerlerine dökülecek sudan daha fazla su gelmiş olacaktır. Ama sel suyu
necasetlerin bulunduğu yerden geçerken necasetlerin sadece yüzeyini aldığı gözlemlenirse,
bundan Sonra da onları tam manasıyla temizleyecek suyu üzerlerine dökmek
gerekir.
Eğer toprak üzerine
idrar gibi bir necaset döküldükten Sonra yerin ıslaklığı kalmayacak şekilde
kazılırsa, necasetin tamamı bu yolla su kullanmadan temizlenmiş olur. Ama
kuruyup ondan eser kalmayıncaya kadar kazılsa, gene temizlenmiş sayılmaz. çünkü
necasetin nereye kadar yetiştiğini kazmakla bilmeyip tereddüt içinde
kalacağından dolayı bu böyledir. Ancak necasetin bulunduğu yeri kazarken
idrarın nereye kadar yetiştiğini bilip oraya kadar kazması halinde temizlenmiş
sayılır.
Toprağın üzerinde
bulunan her necaset; leş, insan dışkısı, kan ve benzeri şey ler, önce toprağın
üzerinden kaldırılırlar, Sonra da bunlardan geriye kalan ıslak ne cas etin
üzerine -idrar ve içki üzerine su döküldüğü gibi- su dökülür. Ama bu necasetler
kaldırılmadan bulundukları toprağa seçilmeyecekleri derecede karışırlarsa, söz
konusu toprak aynen mezarlıkların toprağı gibi sayılır. Bu yerlerde namaz
kılınmaz ve temizlenmezler. çünkü toprağın, kendisine karışan necasetlerden
seçilme imkanı kalmamıştır. Toprağa bu şekilde karışan ve topraktan
ayrıştırılması mümkün olmayanlar için hüküm böyledir.
Leşin toprağa gömülüp
toprak onu iyice örttükten sonra, toprağın yüzeyiyle hiçbir teması kalmamasına rağmen
onun üzerinde namaz kılınmasını mekruh sayarım. Ama üzerinde namaz kılan kişiye
de namazını iade etmesini emretmem. Toprağa karışmadan gömülen necasetlerin
hükmü böyledir.
Kendisine idrar isabet
eden toprakla kerpiç yapılırsa, yere yapılan idrar üzerine su döker gibi su
dökmeden üzerinde namaz kılınmaz. Bu toprakla yapılan kerpiçlerin mescidin
döşenmesi için kullanılması yahut duvarında kullanılması yahut binanın herhangi
bir yerinde kullanılmasını kerih görürüm. Mescidin duvarında kullanıldıktan sonra
kişinin ona doğru namaz kılmasını mekruh görmem. Ve kılmış olduğu namazını iade
etmesine gerek yoktur. Kişinin namaz kıldığı yerin önünde kabristan yahut kabir
yahut leş olmasında kerahet görmekle beraber namazını iade etmesine de gerek
yoktur. çünkü namaz kılan kişi, temas ettiği yerden sorumludur. Toprağına idrar
karışan kerpicin pişirilmiş veya yaş olması arasında fark yoktur. Kerpici
ateşle pişirmek suretiyle tahareti sağlanmaz. Tahareti/temizliği, -daha önce
zikrettiğim gibi- ancak üzerine su dökmek suretiyle sağlanır.
Kerpiç, ölü bir hayvanın
kemikleriyle yahut etiyle yahut kanla yahut haram olan benzeri bir şeyin
karışmasıyla yapılırsa ebediyen üzerinde namaz kılınmaz. Kerpiçin pişirilip
pişirilmemesi yahut yıkanıp yıkanmaması arasında fark yoktur. çünkü necis olan
bu haller onun bir parçası haline gelmiştir. Ölünün, dünyanın tüm sularıyla
yıkansa bile temizlenmeyeceğini ve necaset onun bir parçası olmaya devam
ettikçe üzerinde namaz kılınmayacağını görmez misin?
Yere temas ederek
namazını kılan kişinin namaz kılarken temas ettiği yerin tamamının temiz olması
gerekir. Eğer namaz kılarken temas ettiği yer temizse temas etmediği yerde de
necaset varsa, namazı geçerli olur. Ama namaz kıldığı ve temas etmediği yerin
dışında kalan yerin tamamının temiz olmamasını da mekruh görürüm. Namaz
kılarken temasın eller, ayaklar, dizler, alın, burun veya bedenin herhangi bir
yerinin olması arasında fark yoktur.
Aynı şekilde necis olan
şeylerin namaz kılan kişinin elbisesine teması halinde de namazı geçerli olmayıp
iadesi gerekir.
Yere serip namazını
kıldığı kilim ve benzeri şeylerin hükmü, toprak hükmü gibidir. Serdiği nesnenin
temiz yerinde namaz kılarsa, diğer yerinde var olan necaset namazını bozmaz.
Ama giyilen elbise bunun gibi değerlendirilmez, eğer kişinin giydiği elbise
temiz olup bir kısmında necaset varsa ve bu necaset bedenden aşağı sarkık olsa
da kılınan namaz geçerli olmaz. çünkü elbise bir bütün olarak değerlendirilir.
Eğer elbiseye bir şey ilişirse "elbiseye aittir" denilir ve ondan
ayrılırsa "elbiseden ayrıldı" denilir. Ama kişi yere oturduğunda
kendisine temas etme ihtimali olan ne cas etten kendisini koruyup ayağa kalkıp
oradan ayrıldığında onunla beraber necaset de ayrılmaz, yani onun bir parçası
değildir. Kişi namaz kılacağı yerin bir kısmında necaset olduğuna kanaat
getirirse, oradan ayrılıp necasetin hiç olmadığı hususunda şüpheye düşmeyeceği
yere intikal etmesini müstehab görürüm. Eğer ayrılmayıp namazını kılmış olduğu
yerde necasetin varlığından da emin değilse namazı geçerli olur. Aynı şekilde
namaz kılmış olduğu yerde kendisine necasetin isabet edip etmediği hususunda
şüpheye düşmesi halinde de namazı geçerli olur. Necasetin varlığından emin
olmadığı sürece, namaz kılınan yer taharet üzere değerlendirilir.
Sonraki için tıkla:
CÜNÜP VE
MÜŞRiGiN GEÇMiş OLDUKLARı (BASTıKLARı) YERLERiN HÜKMÜ