YETİM MALININ ZEKATI
Bize Rebi' anlattı ki,
İmam Şafil (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: İnsanlar Allah'ın kullandır. Allah dilediği
şeyleri onlara mülk olarak vermiştir. Yine onlara mülk olarak bahşettiği
şeylerden dilediğini de farz kılmıştır. Allah yaptıklarından dolayı
sorgulanamaz, ama insanlar yapıp ettiklerinden sorulacaklardır. Allah'ın
insanlara verdikleri, onları yükümlü kıldıklarından çok daha fazladır. Onlara
her verdiğinden dolayı bazı yükümlülükler öngörmüştür. İnsanlara mülk olarak
verdiklerinden farz kıldığı bir görev de zekat vermeleridir. Mallarında
başkalarının hakkının olduğunu buyurmuş ve Peygamberi (s.a.v)'in dilinden bu
hakkın eda edilmesinin vaktini açıkbmıştır. Dolayısıyla mal sahibi olmaları
helaldir, ama zekatı vermemeleri haramdır. Çünkü Allah belli bir vakitte zekat
malına başkasını sahip kılmıştır. Tıpkı mallarına başkalarını değilonları sahip
kılması gibi. Bu husus yaptığım açıklamalardan da anlaşılacağı gibi açıktır.
Yüce Allah bir ayette şöyle buyuruyor: "Mallarından bir sadaka al ki,
bununla onları temizleyip arındırasın ... " (Tevbe, 103) Bununla
anlaşılıyor ki bir mala tam anlamıyla sahip olan her hür mal sahibinin malından
alınması gereken zekat vardır. Bunun gibi bir mal sahibinin akıl baliğ,
sağlıklı, ahmak veya çocuk olması fark etmez, zekatını vermesi farzdır. Çünkü
bu saydıklarımın tamamı diğerlerinin sahip olduğuna sahiptirler. Dolayısıyla
diğerlerinin mülkünde farz olan şeyonun mülkünde de farzdır. Hadislerden
hareketle belirttiğim gibi çocuğun ve ahmağın malından da zekat alınması
gerektiğini ayrıca açıklamaya gerek yoktur. Nitekim hem çocuk hem de ahmak,
sağlıklı ve akıl baliğ bir insanın yapmakla yükümlü olduğu infakı yapmakla
yükümlüdür. İnsanların mallarına karşı işledikleri suçları da -akıl baliğ bir
insanın bu şekilde yükümlü olması gibi- yine kendi mallarından tazmin etmeleri
gerekir. Bütün bunlar onların mallarındaki başkalarına ait haklardır. Zekat da
bu haklardan biridir. Allah doğrusunu herkesten daha iyi bilir.
Dolayısıyla yetime ait
altın ve gümüş para, sürü ve ekin gibi mallarda da tıpkı büyük akıl baliğ
kişinin malında olduğu gibi zekat yükümlülüğü vardır. Bunların zekatını vermek
çocuk için farz olduğu gibi ahmak için de, hür her Müslüman için de farzdır. Bu
hususta erkek ve kadın arasında da herhangi bir fark yoktur.
Bize Rebi' anlattı, ona
Şafii aktarmış, ona Abdulmecid, ona İbn Cureyc, Yusufb. Mahek'ten rivayet etmiş
ki, Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Yetimin malını veya yetimlerin
mallarını, artması için gözetin ki zekat alındığında azalmasın veya tükenmesin.
"
Tahric: Musannef,
Abdurrezzak, 4/66.
Bize Rebi' haber verdi,
ona Şafii bildirmiş, ona Abdulmecid b. Abdulaziz, ona Ma'mer, ona Eyyub b. Ebu
Temime, ona Muhammed b. Sirin şöyle rivayet etmiş: Ömer b. Hattab bir adama
şöyle dedi: "Bizim yanımızda bir yetimin malı vardı ve zekatını çabucak
verdim."
Tahric: Musannef,
Abdurrezzak, 4/67-68.
Bize Rebi' anlattı, ona
Şafii haber vermiş, ona Malik, ona Abdurrahman b. el-Kasım, ona da babası şöyle
rivayet etmiştir: "Hz. Peygamberin (s.a.v) hanımı Aişe, bana ve iki yetim
kardeşime odasında velayet ediyordu ve malımızın zekatını çıkarıp
veriyordu."
Tahric: Muvatta, 1/251;
Musannef, Abdurrezzak, 4/66-67.
VETİM MALININ ZEKATI (2)
Bize Rebi' rivayet etti:
İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Akıl baliğ kişinin malından nasıl
zekat veriliyorsa yetimin malından da zekat verilir. Çünkü yüce Allah şöyle
buyurmuştur: "Mallarından bir sadaka al ki bununla onları temizleyip
arındırasın." (Tevbe, 103) Burada yüce Allah herhangi bir malı bu
genellemenin dışında tutmamıştır. Bazıları, "Yetimin altını veya gümüşü
varsa bundan zekat alınmaz." demişlerdir. Buna delilolarak şunu ileri
sürmüşlerdir: Yüce Allah, "Namazı kılın ve zekatı verin." (Bakara,
43) buyurmuştur. Bu da gösteriyor ki zekat vermek, ancak namaz kılması farz
olanlar için farzdır. Böyle olunca yaşı küçük olan yetimin namaz kılması farz
değilken zekat vermesi nasıl farz olabilir? Kaldı ki daha bir çok farz da onun
için geçerli değildir! Mesela yaşı küçük yetim zina ederse, içki içerse had
cezası uygulanmaz, irtidat edip kafir olursa da öldürülmez! Yine delilolarak da
Resulullah (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu ileri sürmüşlerdir: "Kalem üç
kişiden kaldırılmıştır ... " dedi, sonra Peygamberimiz (s.a.v.) "biri
de akıl baliğ oluncaya kadar çocuktur. "buyurdu.
Tahric: Ebu Davud,
4/558-561.
İmam Şafil (Allah rahmet
etsin) bu görüşü savunan birine, "Benim delilolarak ileri sürdüklerime
karşı ortaya koyduğun deliller bunlar ise bu takdirde sen delil mevzusunu
gözden kaçınyorsun." dedi:
- Nerede bunu yaptım?
deyince, dedim ki:
- Sen, "yetimin
sürüsü ve tarlası varsa bunlardan zekat verilmesi gerekir" diye iddia
etmiyor musun? Yok eğer "yetimin malından zekat verilmez" diyorsan,
bu durumda malının bir kısmından zekat almış oluyorsun. Bu durumda malından
alınması gerekmeyen bir şeyi almak suretiyle ona zulmetmiş oluyorsun. Eğer
yetimin malı da ayete dahiIse bu demektir ki onun da malında zekat vardır, bu
durumda da sen altınının ve gümüşünün zekatını terk etmiş oluyorsun. Sence bir
kimsenin böyle bir ayınma gitmesi ve "Onun altın ve gümüşünden zekat
alınm, ama sürüsünden ve tarlasından almam" demesi caiz midir?
Böyle diyen adama karşı
ileri sürülecek delil bundan başkası olabilir mi: Yetimin malı kesinlikle
ayetin kapsamındadır, çünkü hür bir Müslümandır. Ve her türlü malından zekat
alınması gerekir. Ya da akıl baliğ değildir diye yetimin malı ayetin kapsamında
değildir demek gerekir. Böyle dense bile yetimin malında zekat yoktur denebilir
mi? Ya da şuna ne dersin:
Diyelim ki senin iddian
doğrultusunda velisi bir kere malının fıtır zekatını vermek zorundadır. Öyleyse
yetimin malını bir zekat türünün kapsamından çıkarıyorsun, başka bir türünün
kapsamına nasıl sokabiliyorsun?
Ya da şöyle iddia
ettiğini düşün: Yetimin namaz kılması farz değildir.
Diyelim ki sana göre
farzların tümü birlikte sabit olurlar, birlikte kalkarlar. Yine şu düşüncede
olduğunu bir an için aklına getir: Farzlara muhatap olanlar akıl baliğ olan
kimselerdir ve bütün farzlar bir açıdan sabit olurlar, yani bazıları
bazılarının sabit olmasıyla sabit olurlar. Yine bazılarının kalkmasıyla da
kalkarlar.
Hatta diyelim ki yüce
Allah, kocası ölmüş kadının dört ay on gün iddet beklemesini farz kılmıştır,
sonra sen şöyle bir iddiada bulundun: Küçük yaştaki kız çocuğu iddet beklemenin
farzlığı hükmüne tabidir, ama emziriyorsa bu farzın hükmüne tabi değildir.
Ya da yüce Allah'ın,
adam öldüren birinin diyet ödemesini farz koştuğunu biliyorsun, yine Resulullah
(s.a.v.)'in yanlışlıkla adam öldürenin akrabalarının bunu vermesini sünnet
haline getirdiğini de biliyorsun, böyleyken bir çocuğun bir adamı öldürmesi
durumunda buna mukabil diyet ödenmesi gerektiğini de biliyorsun, şu halde
çocuğun köle olsun hür olsun bir insana karşı işlediği bir suçtan, bozduğu bir
eşyasından, yok ettiği bir malından sorumlu olduğunu ve tıpkı bir büyük gibi
bütün bunların onun malından tazmin edilmesinin akrabaları için bir yükümlülük
olduğunu da biliyorsun demektir. Şimdi sorulacak soru şudur: Böyleyken onun
bazı farzların kapsamına girdiğini, bazılarının ise kapsamına girmediğini iddia
etmiş olmuyor musun?
Şunu görmüyor musun:
Diyelim ki namaz ve zekatın birbirlerine bağlı farzlar olduğunu, birinin sabit
olması için diğerinin de sabit olması şartı olduğunu ileri sürüyorsun, o zaman
farz edelim ki adamın malı yok, bu takdirde zekat farzının kapsamından çıkmaz
mı? Zekat farzının kapsamından çıktığına göre namaz farzının da mı kapsamından
çıkacak?!-
Ya da adamın malı var ve
yolculuğa çıkıyor, bu adamın hazarda tam kıldığı namazları kısaltarak kılması
gerekmez mi? Şimdi bu adamın namazda kısalttığı oranda zekatı da mı kısaltarak
vermesi gerekecek?
Diyelim ki bir adam bir
sene boyunca şuurunu kaybetti, bu adam için namazın farzlığı sakıt olmaz mı?
Şimdi aynı sene içinde zekat da mı sakıt olacak?
Ya da bir kadın on gün
ay başı hali görüyor, sonra on beş gün temizleniyor ve tekrar on gün aybaşı
hali görüyor, hayız gördüğü günler boyunca bu kadın için namazın farzlığı
kalkınaz mı? Buna rağmen malının üzerinden bir yıl geçince malının zekatını
vermesi gerekmez mi? Hayız gördüğü günler seneye eklenmez mi?
Eğer "durum böyle
değildir" diyorsan, o zaman zekatın kalktığı durumlarda namazın farzlığı
subutiyetini korur, yine namazın sakıt olduğu durumlarda da zekat sabit kalır
diyorsun. Yani diyorsun ki her farz kendisi itibariyle sabittir ve başka bir
farzIa kıyaslanması caiz değildir.
Ya da ücret karşılığı
özgürlüğünü satın almak üzere anlaşmış bir köle (mukateb) düşün, sana göre ona
namaz farz, zekat ise sakıt değil mi? Bu durumda sen şöyle demiş oluyorsun:
Özgür veya özgür olmayan akıl baliğ olan bazı kimselere veya çocuklara
bunlardan bazılarına kimi farzlar geçerliyken kimi farzlar da geçerli olmaz!
Dedi ki: Biz Nehai ve
Said b. Cübeyr'den -tabiınden bir adamın da adını zikretti- rivayet etmişiz ki:
Onlar "Yetimin malında zekat yoktur." demişlerdir.
Ona şöyle denildi: Eğer
bu saydıklanmızın içinde hiçbir delilimiz yoksa ve başka da bir delil sunmazsak
sadece senin bu söylediğini zikretsek, senin söylediğin bu delil senin aleyhine
olur.
Dedi ki: Nerede?
Dedim ki: İddia ettiğin
gibi eğer tabiller böyle demişlerse, sen onların hilafına bir görüş söyleyebilirsin.
Dolayısıyla onları nasıl hüccet alabilirsin? Değil mi ki bu konuda söylediğin
ortada duruyor. Şu halde sen senin için sözünde herhangi bir delilolmayan
birini delil edinmekle hata yapıyorsun. Ya da onların sözünde senin için bir
delil vardır da sen onları hüccet saymamış olmakla hata etmiş olursun. Sonra
senin için onların dediklerinin aksine başka mevzularda birçok delil de vardır.
Eğer sana derlerse
"Niçin onlara muhalefet ettin?" Şöyle dersin: Delil, ancak Kitap,
Sünnet veya bazı sahabilerden gelen rivayet yahut Müslümanların genelinin
ihtilaf etmedikleri genel söz yahut da bunlardan herhangi birinin anlamının
kapsamına giren kıyastır. Sonra sen tutup bunlardan bazılarından gelen rivayete
muhalefet ediyorsun. Mesela rivayete göre "Yetimin malında zekat
yoktur" demişler, ama sen tutup yetimin malının çoğunda zekat olduğunu
söylüyorsun!
Dedi ki: Biz İbn
Mesud'un şöyle dediğini rivayet ettik: "Yetimin malını sayın, büluğ çağına
erince de malının üzerinden geçen seneleri ona bildirin. "
Tahric: Musannef, ibn
Ebu Şeybeı 3/150; Musannef, Abdurrezzak
4/69-70.
Biz diyoruz ki: Eğer
bundan başka delilimiz olmasaydı, yine de bu rivayet senin aleyhine
delilolurdu. Eğer bu rivayetin İbn Mesud'dan geldiği sabit ise, İbn Mesud
yetimin malına velayet eden kimseye, yetimin kendisinin zekatı vermeye
niyetlenmesine kadar zekat vermemesini emrediyor. Çünkü yetimin bizzat kendisi
kendisine farz olan zekatı vermeye niyet edinceye kadar malının üzerinden geçen
seneleri saymamasını istiyor. Bununla beraber sen bunun iki açıdan İbn
Mesud'dan sabit olmadığını iddia ediyorsun: Birincisi; rivayet munkatidir.
Ayrıca bunu rivayet eden kişi ezberi kuvvetli (hafız) biri değildir.
Dolayısıyla sana bildirdiklerimiz dışında herhangi bir delilimiz olmasa bile
bizim ve senin mezhebinin asıl prensibi bize yeter. Şöyle ki: Biz Peygamber
(s.a.v)'in hiçbir ashabına muhalefet etmeyiz, ama yine bir sahabinin onlara
muhalefet etmiş olması başka. Bu da bizim sana karşı ileri süreceğimiz bir
delildir. Siz Ali b. Ebu Talib (r.a)'dan rivayet ediyorsunuz ki Benu Ebu Rafi
kabilesinden bazı yetimlerin velisi olmuş ve onların mallarının zekatını
veriyormuş. Biz de bunu hem ondan, Ömer b. Hattab'dan, hem Ümmü'l-Müminin
Aişe'den, hem Abdullah b. Ömer'den hem de başkalarından rivayet ediyoruz. Bunun
yanında bizden
önceki birçok insan da
bu görüşü benimsemiştir. Yine biz münkati bir yolla bunu Resulullah (s.a.v)'den
rivayet ettik.
Bize Abdulmecid haber
verdi, ona İbn Cureyc, ona Yusufb. Mahek rivayet etmiş ki, Resulullah (s.a.v) şöyle
buyurdu: "Yetimin malını iyi gözetin ki zekat verilince tükenmesin"
(Ya da zekat yok etmesin). "Ya da şöyle buyurmuştur: "Yekimin malını
iyi gözetin zekat veya sadaka yiyip bitirmesin, yok etmesin. "İmam Şafii
(Allah rahmet etsin) bu ifadelerin tümünde şüpheye düşmüştü.
Tahric: Beyhaki,
Marife,8/34.
Bize Malik haber verdi,
ona Abdurrahman b. Kasım, ona da babası rivayet etmiş: "Aişe, bana ve iki
yetim kardeşime kendi odasında velayet ediyordu. Malımızın zekatını da ayınp
veriyordu."
Tahric: Beyhaki, Marife,
8/17.
Bize Süfyan b. Uyeyne
anlattı, ona Amr b. Dinar şöyle rivayet etmiş: Ömer b. Hattab (r.a) şöyle dedi:
"Yetimin malını gözetin, zekat verildiği için tükenmesin."
Tahric: Bu hadis
mürseldir. Beyhaki, Sünen el-Kubra, 3/180; Darekutni, 2/111; Musannef,
Abdurrezzak, 4/68-69; Musannef, ibn Ebi Şeybe, 3/149-150.
Bize Süfyan anlattı, ona
Eyyub, ona Nafi' rivayet etmiş ki: "İbn Ömer, yetiminin malının zekatını
verirdi. "
Tahric: Musannef,
Abdurrezzak, Musannef, ibn Ebi Şeybe, 3/149-150; Darekutni, 2/111.
Bize Süfyan haber verdi,
ona Eyyub b. Musa, Yahya b. Said, Abdulkerim b. Ebu'l-Maharik, onlara Kasım b.
Muhammed şöyle rivayet etmiş: "Aişe (r.a) mallanmızın zekatını verirdi ve
bu malı Bahreyn ile yapılan ticarette kullanırdı. "
Tahric: Musannef, ibn
Ebi Şeybe 3/149-150.
Bize Süfyan haber verdi,
ona İbn Ebu Leyla, ona da Hakem b. Uteybe şöyle rivayet etmiş: "Ali
(r.a)'ın yanında Benu Ebu Rafi kabilesinden bazı yetimlerin malı vardı. Her
sene onların zekatını ayırıp verirdi."
Tahric: Darekutniı
2/110-111; Musannef, Abdurrezzak 4/67; Musannef, ibn Ebi Şeybeı 3/149.
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Biz bu hadislerle amel ederiz. Ve Resulullah (s.a.v)'in şu
hadisini delil ediniriz: "Beş vesk 'ten az malın zekatı yoktur. Beş Zevd
(iki ile dokuz arası deve)den azı için zekat yoktur. Beş evak'tan (memleketlere
göre değişik ağırlık ölçü birimi. 12 dirhem) azı için zekat yoktur."
Peygamber (s.a.v)
Efendimizin bu sözü gösteriyor ki hür bir Müslümanın beş zevd, beş evk ve beş
veskten herhangi biri miktarınca malı varsa malın kendisinden zekatını vermesi
gerekir. Sahibinin diğer malından değiL. Eğer mal sahibi bunlara muhtaç sa bu
durumda zekat vermesi gerekmez.
Sonraki için tıkla:
HURMADAN ZEKAT
VERMEK İÇİN GEREKLİ OLAN SAYI (MİKTAR)