ZEKAT ALMAYI HAK
EDENLER
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Fakir: -Allah en iyi bilendir- malı, kendisine yarayacak bir
mesleği bulunmayan kimsedir. İster kötürüm olsun, ister olmasın, ister dilensin
ister iffetli davransın (yine fakirdir).
Miskin: Malı yahut
kendisine faydalı olmakla birlikte onu varlıklı kılamayacak kadar bir mesleği
bulunan kişidir. İster dilensin ister dilenmesin.
Dedi ki: Bir kimse fakir
yahut miskin olursa, kazancı ya da mesleği kendisini ve aile halkım varlıklı
kılarsa, bu iki durumdan hiçbirisinde ona bir şey verilmez, çünkü böyle birisi
bir bakıma varlıklı sayılır.
Zekat tahsili için çalışanlar
(el-amiline aleyha): Bunlar, zekatın zekat verenlerden kabzedilme işini
üstlenen kimseler ile kendilerinin aracılığı olmaksızın alınmasına imkan
bulunmayan ve onlara yardımcı olan arif BB denilen kimselerdir. Halife ile
zekat toplama işini kendisinden başka birisinin üstlendiği büyük bir bölgenin
valisine gelince, bunların zekatta bir hakları yoktur. Yine yardımına ihtiyaç
bulunmayan kimselerden toplanması için bir valiyelsorumluya yardım eden kimse
de çalışanlar payı arasında hak sahibi bir kimse değildir. Zekatın toplanması
işinde çalışanların zengin olmaları ile zekat almaya layık fakir kimseler
olmaları ya da gureba (garipler) olmaları arasında bir fark yoktur. Bunlar
zekat toplama işi ile görevlendirilecek olurlarsa,amil kimseler sayılırlar. Zekat
valisinin idari yardımcılarına da toplanması hususundaki yardımları ve
menfaatleri kadarı ile pay verilir.
Kalpleri ısındırılacak
olanlar (el-Müellefetu kulübuhum): İslama giren kimseler demektir. İslam'a
ısındırılmak için müşrik bir kimseye sadaka / zekattan bir şey verilmez.
Birisi: Nebi (s.a.v.) Huneyn senesi kalpleri ısındırılacak bazı müşriklere
vermiştir, diyecek olursa, bu verilenlerin fey'denlganimetten ve Nebi
(s.a.v.)'ın özel malından verildiği, sadakadan verilmediği bilinmelidir. Onun
kendi malından (böylelerine) bir şeyler vermesi mubahtır. Şam yüce Allah,
Müslümanlara müşriklerin malını vermiştir, lakin onların mallarını müşriklere
vermemiş, Müslümanların sadaka / zekatlarını yine Müslümanlara ismen zikrettiği
şekilde verilmesini tayin etmiştir, onların dinlerine muhalif olanlara değil.
Köleler (er-Rikaab):
Kölelikten kurtulmak için yazışmış olan köleler de sadaka komşuları arasında
sayılır. Eğer onlara yetecek kadar bir pay varsa, kölelikten kurtulmalarına
yetecek kadar verilir. Eğer vali, bu miktarı onlara hürriyetlerini verecek
kimseye verirse, güzel bir iştir. Kendilerine öderse bu da yeterli olur. Şayet
payları yetmeyecek olursa, bunu yazışan kölelere öder, onlar da bunu yazışma
bedellerini tamamlamak için bir katkı olarak alırlar.
Borçlular (el-Garlınun):
Bunlar iki sınıftır. Bir sınıfkendi masIahatları yahut masiyet olmayan bir
maruf / iyi bir maksatla borç almış olup sonradan gerek ayni gerek nakdi olarak
bu borcu ödemekten aciz düşmüş kimselerdir. Bunlara bu acizliklerinden ötürü borçlarını
ödeyebilmeleri için verilir. Eğer bunların borçlarını ödeyecek ayni yahut nakdi
varlıkları varsa, bunlar varlıklı kimseler sayılırlar ve onlara zekattan hiçbir
şey verilmez. Borçlarını sahip oldukları ayni varlardan yahut nakitlerinden
öderler. Borçlarını ödeyip zekat paylaştırıldığı esnada onların varlıklı
sayılacakları malları bulunuyorsa, onlara hiçbir şey verilmez. Şayet borçlarını
ödedikten sonra fakir ya da miskin durumunda olurlarsa ve pay isterlerse, hangi
sınıftan olurlarsa olsunlar, onlara zekattan verilir, çünkü onlar bu sınıftan
sayılırlar, onlara bunun dışındaki bir sınıf payından verilmez.
Dedi ki: Eğer
mallarından varlıklı sayılacakları bir miktar kalacak olursa, onun hepsi ile
ödenebilecek borçları bulunsa dahi paylardan onlara bir şey verilmez, çünkü
bunlar varlıklı kimselerdendirler. Diğer taraftan borçları af da edilebilir.
Onların zengin sayılacakları bir varlıklarının ellerinde kalmaması için (bu
durumda) onlara bir şey verilmez.
Dedi ki: Bir diğer
borçlu kesim ise; başkalarının yükümlülüklerini bizzat üzerlerine aldıkları,
maruf bir şekilde arayı düzeltmek için yüklendikleri yükümlülükler uğrunda borç
almış kimselerdir. Bunların bu yükümlülüklerinin bir bölümünü yahut tamamını
karşılayacak şekilde ayni malları bulunup bu malları satılacak olursa,
kendilerine zarar verecekse ama fakir düşmeyecek olsalar dahi bunlara tıpkı
ihtiyaç sahibi borçluIara borçlarını ödeyebilecek kadar verildiği gibi
aynIarını ellerinde bırakacak kadar pay verilir.
[877] Bize Süfyan b. Uyeyne,
Harun b. Riyaböan haber verdi. O, Kinane b.
Nuaym'den o, Kabise b.
Muharik el-Hilali'den şöyle dediğini rivayet etti: Ben başkalarının yapması
gereken bir ödemeyi üstlendim. Bunun için Rasulullah (s.a.v.)'a gidip ondan
dilendim. o: "Zekat develeri gelecek olursa, onu yarın öderiz yahut senin
adına onu çıkarıp veririz. Ey Kabisa! Dilenmek üç durum dışında haram
kılınmıştır. Eğer bir kimse bir başkasının borcunu üstlenmiş ise onu
ödeyebilinceye kadar dilenmesi ona helal olur, bundan sonra dilenmez. Bir kimse
fakir ve çaresiz kalmışsa yahut da kavminden aklı başında üç kişi onun bir
ihtiyaç sahibi ya da sıkıntı içerisinde bulunduğuna tanıklık edecek ya da böyle
diyecek olurlarsa, o kişi de geçiminin açığını kapatıncaya kadar yahut da
geçimini sağlayabilecek kadar dilenmesi helal olur, sonra da dilenmeyi bırakır.
Bir adam da eğer bir afete maruz kalır ve bu afet malını alıp götürdüğü için
muhtaç düşerse, o da geçiminin açığını kapatabilecek yahut geçimini
sağlayabilecek kadar dilenmesi helal olur. Ondan sonra dilenmeyi bırakır. Bunun
dışındaki hallerde dilenmek ise haramdır."
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Biz bunu alıyoruz. İşte bu da; beni borç yükü altına girmiş
olanlar hakkında söylediğim ile aynı manayı ifade eder. Nebi (s.a.v.)'ın
"fakirlik ve ihtiyaç halinde dilencilik helal olur" buyruğu da -Allah
en iyi bilendir- fakirlerin ve miskinlerin payından dilenmesini kastetmektedir,
borca batmış olanların değil. Onun: "Geçiminin açığını kapatacak kadarını
elde edinceye kadar" buyruğu da -Allah en iyi bilendir- kendisine varlıklı
adının verilmesine sebep olacak miktardan daha azı demektir. Bizim kabul
ettiğimiz kanaat budur. Bu ise fakirlik yahut miskinlik seviyesinin dışına
çıktığı vakittir.
Sadaka / zekat, komşulan
arasında gazaya çıkan kimselere de -fakir yahut zengin olsunlar- yüce Allah'ın
yolunda harcanan paydan verilir. Onlardan başkalarına bu paydan bir şey
verilmez. Onları savunmaya (başkalarına) ihtiyaç duyulması hali müstesnadır. O
vakit müşriklere karşı onları savunan kimselere de bu paydan verilir.
Yolcu (İbnu's-sebil):
Sadaka komşularından bir tür de masiyet olmayan bir hususta yolculuk yapmak
istemekle birlikte bu yolculuklarına yardımcı olunması hali dışında
yolculuklarını bitiremeyecek durumda olanlardır. ibnu's-sebil denilen yolcu,
herhangi bir yardım olmaksızın yolculuğunu tamamlayabilecek güce sahipse ona
bir şey verilmez, çünkü böylelikle bu kimse sadaka / zekat alması helal olmayan
kimseler arasına girmiş olur ve zekatın kendisine helal olacağı belirtilen
istisna edilen kimselerden sayılmaz. Ayrıca gaza yapanın Müslüman cemaat adına
sadaka sayesinde savunma yapması hususunda da gaziye benzememektedir.
Müslümanların menfaati ve insanların arasını düzeltmek için borçlanmış borçlu
gibi de değildir. Sadaka verilebilen kimselerin menfaati için çalışan varlıklı
zekat amili / görevlisi gibi de değildir. Aynı zamanda bu Müslümanların
kendisine hediye verdikleri varlıklı kimseye de benzemez, çünkü hediye,
Müslümanlar tarafından yapılan bir bağıştır. Yoksa varlıklı bir kimse onu sadaka
olması dolayısıyla almış olmaz. İşte bu farz olmayan sadaka ve bağışların,
Muhammed (s.a.v.) ainden sadakanın / Zekatın kendilerine helal olmadığı
kimselere helal olduğuna delildir. Al-i Muhammed de (ganimetlerin)
beştebirinden (1/5) payalanlar olup sair insanların zengin olanları ve
0Imayanlarıdır.
Sonraki için tıkla:
ZEKATTA PAY
SAHİBİ OLANLARDAN ZEKAT TALEBİNDE BULUNANLAR