HASTA OLANIN NAMAZI
Allah (c.c) şöyle
buyurdu: "Namazlara ve orta namaza devam edin. Allah'a gönülden boyun
eğerek namaza durun." (Bakara, 238) Şöyle dendi: -Allah (c.c) en doğrusunu
bilir- ayette geçen "Ka'nitin," itaat etmiş demektir. Ayrıca
Resulullah (s.a.v) namazın kıyamda kılınmasını emretmiştir.
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Farzların yerine getirmekle mükellef olan kişinin, namazı
ayakta kılmaya gücü yetmesi halinde, başka bir durumda kılması caiz olmaz.
Sadece korku söz konusuysa, -daha önceden zikrettiğim gibi durum istisnai bir
durum haline dönüştüğünden dolayı- oturarak kılabilir.
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Namazı ayakta kılmaya gücü olmayan kişi oturarak kılar. Ve
rükü ile secdeleri yapmaya gücü yeterse, rükü ile secdeleri yapar.
İmam Şafii şöyle haber
verdi: Bize Yahya b. Hassan, Hammad b. Seleme'den; o, Hişam b. Urve'den; o,
babasından; o da Hz. Aişe'den şöyle nakletti: Resulullah (s.a.v), Ebu Bekir'e,
insanlara imam olup namazlarım kıldırmasım emretti. Sonra Nebi (s.a.v.)
kendisinde bir rahatlama hissedince, Ebu Bekir'in yamna gelerek oturdu.
Resulullah (s.a.v) oturarak Ebu Bekir'e imam oldu, Ebu Bekir de ayakta
insanlara imam oldu. Tahric: Taberi, Cemaat
namazı 1/136 no: 18; Buhari, Ezan 1/226 no: 673; Müslim, Namaz 1/314-315 no:
97/418
Bizeİmam Şafii
(Allahrahmet etsin) şöylehaberdedi: Bize Abdulvahhab Sakafi, Yahya b. Said'in
şöyle dediğini duyduğunu haber verdi: Ona İbn Ebi Muleyke şöyle anlattı: o da
Ubeyd b. Umeyir el-Leysi'den şöyle nakletmiştir: Resulullah (s.a.v), Ebu
Bekir'in insanlara sabah namazını kıldırmasını emretti. Ebu Bekir tekbir
aldıktan sonra Resulullah (s.a.v) kendisinde kısmen bir rahatlık görüp safları
yararak ilerlemeye başladı. Devamla şöyle dedi: Ebu Bekir namaz kıldığı zaman
sağa sola bakmazdı. Ama Ebu Bekir, birisinin arkasından geldiğini hissedince,
bu makama doğru Resulullah (s.a. v)' den başkasının ilerlemeyeceğini
bildiğinden dolayı ilerleyenin o olduğunu anlamıştı. Hemen Resulullah
(s.a.v)'in arkasına safa durdu. Ama Resulullah (s.a.v) onu tekrar yerine
çevirdikten sonra ayakta olan Ebu Bekir'in yanına oturdu.
Ebu Bekir namazı
bitirince şöyle dedi: "Ya Resulallah! Seni dışarı çıkacak kadar iyi olmuş
görmekteyim."
Resulullah (s.a.v)
odasının yanındaki yerine oturup insanları fitnelere düşmemeleri hususunda
uyarmaya başladı. Şöyle buyurdu: "Allah'a yemin olsun ki; insanlar
herhangi bir şey hususunda bana engel olamazlar. Allah'a yemin olsun ki,' ben,
Allah'ın Kitabında helal kıldıklarının dışında helal kılmam ve Kitabında haram
kıldıkları dışında haram kıImam. Ey Allah'ın Resulünün kızı Fatıma! Ve Allah'ın
Resulünün halası Safiyye Allah'ın yanına götüreceğiniz ameller için çalışın.
Çünkü ben,' yapacağınız günahlar hususunda size Allah katında fayda sağlayamam.
"
----------
Bu
hadis mürsel bir hadis olup imam Şafi1'nin dışında bir yerde ona rastlamadım.
[Buhari,
Ebu Hureyre yoluyla rivayet ettiği hadiste; "yakın akrabanı korkut"
ayeti inince ayağa kalkıp şöyle buyurdu: "Ey Kureyş topluluğu ...
nefislerinizi Allah yoluna adayın / satın, Allah indinde size fayda sağlayamam.
Ey Abdimenaf, Allah katında size fayda sağlayamam. Ey Abbas b. Abdulmuttalib,
Allah katında sana fayda sağlayamam. Ey Rasulullah'ın halası Safiyye, Allah
katında sana fayda sağlayamam. Ey Muhammed'in kızı Fatıma, Allah katında sana
fayda sağlayamam ... " (Buhari, Vasaya, 11)]
----------
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: İmam, takatsizliğinden dolayı oturarak namazını kılarsa,
arkasında olanların ayakta durmaya takatleri varsa, namazlarını ayakta
kılarlar. Ayakta namaz kılmaya kudreti olanın ayakta durmadan kıldığı namazı
geçerli sayılmaz. İmamın ayakta namazı kılmaya gücü varsa, ayakta kılması
gerekir. Ve arkasında ayakta namazı kılmaya gücü olmayanlar da oturarak
namazlarını kılarlar.
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Bu hüküm, namazı kılan kişi tarafından yerine getirilme imkanı
olan her farz namaz için ve Allah'ın farz ettiği hal üzere eda edilmesi
gerekmektedir. Ama gücü yoksa, güç yetirdiği şekilde namazını eda eder. Eğer
namaz kılan kişinin, oturmaya takati yoksa yan gelip yatarak namazını kılar. Ve
rüku ile secde etmeye takati yoksa ima yoluyla bu rükünleri yerine getirir.
Secdede eğilmeyi rükudaki eğilmeye nazaran daha belirgin yapar.
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Eğer namaz kılacak şahıs sırtında olan hastalık dolayısıyla
rüku yapamazsa, ama bu, ayakta durmasına engel değilse, ayakta durmadan kılmış
olduğu namaz geçerli olmaz. Ama rüku için eğilebildiği kadar eğilmesi kafi
gelir. Yahut belini bükmeye hiç takati yoksa boynunu bükmekle rüku yapar. Eğer
bunu da bir nesneye dayanmadan yapamıyorsa, o zaman önce düz bir pozisyonda
olduktan sonra rüku edebildiği kadar rüku eder, sonra secde eder. Secde etmeye
kudreti yoksa oturur ve ima yoluyla secde eder. Ama secde için eğildiğinde
yüzünü değdirmeye güç yetiremeyip yanağını değdirmeye güç yetirirse, başını eğip
yanağını değdirerek bunu yapar. Zor da olsa yanağı üzerine secde eder. Bu,
secde açısından yapabileceği en yakın davranıştır. Yahut rahat secde
edebileceği yere doğru secde eder. Secdeye herhangi bir şekilde yaklaşma imkanı
olduğu halde bundan geri kalması doğru olmaz.
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Secde yapacak kişi, secde anında yüzüne doğru bir nesne
yaklaştırmak suretiyle secde yapamaz. Bu durumda ona; yere yapışık bir şeye
doğru secde etmek için eğilmeden secde yapmış denmez. Yere bir yastık koymak
suretiyle ona secde etmesi halinde -inşaallah- secde için kafi gelir.
Rebi', İmam Şafii'den
şöyle haber verdi: Bize sika olan raviler, Yunus'dan; o, Hasan b. Yesar Basri'
Ebu Said'den, o da annesinin şöyle dediğini nakletti: "Nebi (s.a.v)'in
zevcesi Ümmü Seleme'nin deri yastık üzerine secde ettiğini gördüm." Tahric: Musannef Abdurrezzak, Namaz, 2/477-478
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Kişinin, yere yapışık olan deri yastığın üzerine secde
etmesini mekruh görmeme rağmen namazını iade etmesi gerekmez. Yahut secde
ettiği yer, toprak yükseltisi dolayısıyla namaz için durduğu yerden daha
yüksekse, kerahetle beraber namazını iade etmesine gerek yoktur.
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Namaz kılan kişi, kıyama muktedir değilken rüku etmeye
kudreti varsa, ayakta rüku yapar. Ve ayakta rüku yaptıktan sonra secde yapar.
Yahut uzanınadan namazını kılma imkanı yoksa uzandığı yerde namazını ima
yoluyla kılar.
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Namaz kılacak şahsın, güç yetireceği şekilde namazını
kılması gerektiğini söylüyorum. Ama namazı eda ederken az sıkıntı çekiyorsa,
söz konusu sıkıntıdanlmeşakkatten dolayı bazı emirleri terk etme hakkı olmaz.
Kıyamı meşakkatle yerine getirebiliyorsa, meşakkat dolayısıyla kıyamı terk
edemez. Ve kıyamda Ummu'l-Kitab'ı (Fatiha'yı) okur. Müstehab olan da Fatiha'dan
sonra bir şey daha okumaktır.
Namazı oturarak
kılmasına müsaade edilen kişi, ayakta durmaya hiçbir durumda takati olmayan
kişidir. Bu durum, rüku ve secdeler için de aynıdır. Şöyle yapmaya takat
getirirse, birinci rekatta "Ummu' I-Kur' an" ve ardından İhlas
suresini, ikinci re katta Ummu'l-Kur'an ve Kevser suresini okur. Münferiden
imamla namaz kılmaya kudreti olmadığı zamanlarda da bunu bu şekilde yapar.
Kişinin izah ettiklerimden
daha fazla ayakta okumaya kudreti yoksa bu durum, kendisi için hasta mazereti
sayıldığından dolayı imamla beraber namaz kılmayı terk edebilir. Söz konusu
kişi, imamla beraber namazını kılmak istediğinde gücü yettiği kadar ayakta
kalır, gücü yetmediği yerlerde ise oturarak namazını tamamlar ve kılmış olduğu
namaz için iade gerekmez.
Ayakta başlamış olduğu
namaza bir özürden dolayı oturarak devam eden bir kişinin, eğer söz konusu özrü
kalkarsa, namazının geriye kalan kısmını ayakta devam etmediği sürece namazı
geçerli sayılmaz. Özründen dolayı ayakta okuması gerekenleri oturduğu yerde
okuduysa, ayağa kalktığında okumayı iade etmesi gerekmez. Ama oturduğu yerde
ayakta okuması gerekenleri tamamlamadıysa, ayağa kalktığında onları tamamlar.
Eğer, oturduğu yerde Ummu'l-Kur'an'ın bir kısmını okuduktan sonra ayakta
durmasına engelolan özrü zayi olursa, geriye kalan kısmını ayakta okumadan
namazı geçerli olmaz.
Namazda olan kişi,
yerden kalkıp doğrulduğu yerde Fatiha'nın geriye kalan kısmını okuyacak olursa,
yine geçerli olmaz. Kıyama gücü yeten kişinin mutlaka doğrulup ayakta durduktan
sonra Fatiha'yı okuması gerekir. Geriye kalan kısmını ayakta okurken ayakta
durmasına engel teşkil eden bir özür hasıl olursa, bitiremediği bölümü oturur
ve oturduğu yerde tamamlar. Bu durumda olan kişi, ayakta durmasına mani özrü
zayi olursa tekrar ayağa kalkar ve geriye kalan bölümünü ayakta tamamlar.
Oturduğu yerde
Ummu'l-Kur'an ve beraberinde başka bir süre okuduktan sonra ayakta durmasına
engel bir özrü kalmazsa, ayağa kalkıp doğrulmadan rükü etmemesi gerekir. Ayakta
okuması benim yanımda daha uygun olmakla beraber eğer doğrulduktan sonra
okumadan rükü ederse geçerli olur. Ama gücü yettiği halde doğrulmadan rükü eder
ve secdeye kapanırsa, söz konusu rekatı iptal ederek yeniden doğrulduktan sonra
rükü ve daha sonra secde yapması lazım gelir. Ama okuduğu Kur'an'ı iade etmesi
gerekmez. Eğer bunu bu şekilde yapmayıp okuduktan sonra rükü ve secde yaparsa,
söz konusu rükü ve secde bir önceki rekat için sayıldığından dolayı iki rekatın
biri eda edilmiş sayılır. Eğer namazını bitirdikten sonra ayakta, doğrulmadan
kılmış olduğu rekatı hatırladığında namazı üzerine bina hakkı olduğu bir vakit
içindeyse, tekbir alır, rüku ve secde yaptıktan sonra sehiv için secde etmesi
halinde namazı geçerli olur. Ama bu durumu mescidden çıktıktan yahut uzun bir
zaman geçtikten sonra hatırlarsa, yeniden namazını kılması gerekir. Bu durum
gücü yettiği halde yerine getirilmeyen her rekat, her secde yahut namaz
esasındaki her rükün için geçerlidir.
Secde yapma imkanı
olduğu halde secde etmeyerek ima yoluyla secde eden kişinin, ondan sonraki
rekatı kılmadan söz konusu secdeyi yapması gerekir. Ama secde kudreti olmasına
rağmen secde etmeyerek ima ettikten sonra rüku eder ve sonra okursa, kişinin
söz konusu rekatı ve secdesi sayılmaz. Onlardan sonra okuma ve rekatı iade
etmeden namazı tamamlanmış sayılmaz.
Rüku edip secde ettiği
ise gücü yetip ima yoluyla kıldığı rekat yerine sayılır. Söz konusu rekat
varken kalkıp (Fatiha) okur, rüku ve secde etmesine rağmen kendisi için re kat
sayılmaz. İki secde etmiş olması halinde de iki secdenin biri söz konusu
rekatın secdesi yerine sayılır. Rüku'dan önce olduğundan dolayı ikincisi için
sayılmaz. Sadece daha önce terk etmiş olduğu secdenin yerine geçerli olur.
Yahut onda geçerli olmayan bir fiil işlediğinden dolayıdır. Bu, ondan sonra
gelen secdeyi namazın içinden bir esas olduğu için yapması halindedir. Ama gücü
yettiği halde namazının esasından olan bir secdeyi terk eder yahut onun yerine ima
ederse, sonra da Kur'an'da geçen yahut sehiv secdesi niyetiyle onunla namazın
esasından olan secdeyi kastetmeden yaparsa, terk ettiği yahut ima ile kıldığı
secde, namazı için kafi gelmez.
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Aynı şekilde çocuk annesi olan cariye yahut belli bir miktar
karşılığında anlaşma yapan cariye yahut normalolan cariye namazlarını başlarını
örtmeden kıldıkları yerde eğer namazlarını bitirmeden önce azat edilirlerse,
namazlarının geriye kalan bölümünü başlarını örttükten sonra tamamlamaları
gerekir.
Özgürlüklerine
kavuşmalarına rağmen eğer başlarını imkanları varken kapatmadan namazlarını
kılarlarsa, söz konusu namazlarını iade etmeleri gerekir. Eğer azat edildikleri
halde -kendilerinin bu durumdan haberleri olmadığı için- namazlarını başörtüsü
olmadan kılmışlarsa, azat edildikten sonra başörtüsü olmadan kılmış oldukları
tüm namazlarını iade ederler. Çünkü onların durumu azat ile değişmiştir. Azat
ise kesin bir bilgidir.
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Özgürlüğü için anlaştığı ödeme miktarını toplayan bir
cariyenin, taksitleri ödeme imkanı olmasına rağmen başı açık bir şekilde
namazını kılmasını kerahetle geçerli sayarım. Çünkü azat edilmesi için ödeme
yapması gerekir. Cariye kalmasında bir haramlık yoktur. Ödeme imkanı olmasına
rağmen ödemede gevşek davranmasını kendisine caiz görmem.
Aynı şekilde kişi,
yanında olan cariyeye şöyle derse: "Sen bu eve girdiğin gün hür bir
kadınsın." Söz konusu eve girme imkanı olmasına rağmen girmeyip namazını
başı açık bir şekilde kıldıktan sonra girmesi durumunda, girmediğinden dolayı
namazını iade etmesi gerekmez. Çünkü namazını azat olmadan önce kıldığından
dolayı geçerlidir. Aynı şekilde ona "Sen istediğin zaman hürsün."
denirse, hür olma isteğini erteleyip namazını kıldıktan sonra hürriyetine
kavuşsa, daha önce kılmış olduğu namazı iade etmesi gerekmez.
Bulüğu geciken erkek
çocuğu, namaz kıldığı yerde on beş yaşını doldurmasına rağmen başlamış olduğu
namazını tamamlar. Ama namazını yeniden kılmasını müstehab görürüm. Çünkü onun
için namaz vakti girdiğinde tüm farzlara riayet etmesi gerekenlerden olmuştur.
Bulüğa erdikten sonra söz konusu namazın tamamını kılmamıştır. Başlamış olduğu
namazı kesip yeniden kılması halinde namazı geçerli olur.
On beş yaşını Arafat'tan
sonra tamamlayan yahut ihtilam olan kişi, haccına devam eder. Sonra da yeni bir
hac yapması gerekir. Çünkü hac yaptığında, haccın farzları üzerine farz
değildi. Yahut ramazan orucu tutuğu bir günü tamamlamadan önce ilk defa ihtilam
olur veya on beş yaşını doldurursa, içinde olduğu günü tamamlamasını uygun
görürüm. Ve sonra söz konusu günü kaza eder. Ama ondan önceki günleri kaza
etmesine gerek yoktur. Çünkü daha önceki günlerde bulfığ çağına yetişmemişti.
Aynı şekilde daha önce kılmış olduğu hiçbir namazı iade etmesine gerek yoktur.
Çünkü daha önce kılmış olduğu namazlar bulfığundan önce olmuştur ve her namaz
ayrı değerlendirilir. Oruç için de her gün ayrı değerlendirilir. Namaz ve oruç
için iade etmesi gerektiğine dair bir beyan yoktur. Ama haccı iade etmesi gerektiğinin
beyanı açıktır.
Sonraki için tıkla: