CEMAAT'İN BİR KİŞİ'NİN
İMAM OLMASINDAN HOŞNUT OLMADIĞI BİR HALDE İMAM OLAN'IN DURUMU
imam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Şöyle deniliyar: Cemaatin imam olmasını arzulamadıkları
halde onlara imam olanın namazı kabul olmaz. Aynı şekilde eşi kendisinden razı
olmayan kadının namazı kabul olmaz. Sahibinden kaçmış kölenin, geri dönünceye
kadar namazı kabul olmaz. ilim ehlinden, bu şekliyle veya benzeri bir şekliyle
gelen bir şey bilmiyorum. Ama bize göre, -en doğrusunu Allah bilir- vali
dışında olanlardan birisi, cemaat kendisini istemediği halde onlara imam
olursa, imam için bunu mekruh sayarım. Bu durumda da imama tabi olanlar
açısından beis yoktur. çünkü imama tabi olmak suretiyle keraheti gerektirecek
bir durum onlardan sadır olmamıştır. İmama bu durumda tabi olanın namazı
caizliği ve imam için iade gerektiği hususunda bilgim yoktur. çünkü imamın öne
geçmek suretiyle işlemiş olduğu olumsuz davranış her ne kadar kendisi için
bundan dolayı endişeli olsam da namazını iade etmesine sebep değildir.
Eşi kendisinden razı
olmayan kadın ve sahibinden kaçan kölenin durumu da aynı olup bu fiillerinden
dolayı kendileri için endişeli olmama rağmen söz konusu durumda kılmış
oldukları hiçbir namazın iadesi gerekmez.
Yol kesen, içki içen ve
günah işleyen adamın durumu da aynıdır. Bu durumundan dolayı kendisi için
endişe etmeme rağmen eğer namazını vaktinde kılmışsa, söz konusu namazı iade
etmesinin kendisi için vacip olduğunu söylemem. Ama üzerinde bulunduğu
günahları terk ettikten sonra Allah'a yakınlık amacıyla söz konusu namazları
iade etmesi kerih görülmez.
Bir topluluğun bir
kişinin emir tayin edilmesini istememelerine rağmen o kişinin onlara emir
olmasını kerih görürüm. Ama idaresi altında bulunanların çoğu onu istemelerine
karşın azı istemiyorsa, emir olmanın genel manadaki keraheti dışında emir
olmasında kerahet yoktur. Bir kimsenin, sayıları az yahut sayıları çok olan bir
topluluğa emir olduğunda mutlaka onu istemeyen birileri olacaktır. Bu meselede
özele ve az olana değil de genele ve çoğunluğa bakılır.
Netice itibariyle ben,
her halükarda, istenmeyen emirliği kerih görürüm. Eğer bir kişi, bir topluluk
tarafından emir tayin edilirse, onların onun idareciliğini kabul etmesi
gerekir. Bu durumda idare bakımından her yönüyle kendini hazırlamış olur. Onun
idaresini isteyenlerin, ona tabi olmaları hususunda güven içinde olur. Düşmanı
durumunda olanlar tarafından da hak olmayan şeylerle üzerine gidileceğini
bilmesi gerekir. Onun için uyanık olması ve olaylar karşısında aldanmaması
gerekir. Onların mal ve hükümlerine karşı güvenilir olması gerekir. Ve üzerine
düşen hakkı eda eden biri olması gerekir. Eğer bunlardan birini zayi edecek
olursa, idareyi elinde bulundurması helalolmaz. Sadece kendisinin vilayet hakkı
değil, onun tavsiye edeceği kişinin idare hakkı da kalmaz. Emirin, saydığımız
hasletlerle beraber insanlara karşı yönetiminde halim olmasını müstehab
sayarım. Eğer halim değilse, en azından öfkesini, onu adaletten ayırmayacak
şekilde kontrol altına alması gerekir. Ve kendisine zararı dokunacak bir
haksızlık içinde olmaması gerekir. Çünkü söz konusu hasIetler kendiliğinden
oluşan hasletler değildir. İstenen hasIetlere sahip olan kişinin idareye
getirildikten Sonra değişmesi halinde, vali onu azletmekle görevli olur. Ayrıca
kendisinin, bu görevi kendisi için istememesi gerekir. Emirlik hususunda,
insanların çoğu onun emirliğini arzulamamalarına rağmen onlara emir olmasında
-inşaallah- bir sorumluluk yoktur. Ancak insanların onu isteyip istememeleri
arasında fark olmadan vilayeti / idareciliği terk ederse, onun açısından
hayırlı olur.
Sonraki için tıkla:
İMAM, NAMAZI CEMAATE
AĞIR OLMAYACAK ŞEKİLDE HAFİF KILDIRMAKLA SORUMLUDUR