ŞAFİİ el-UMM

SALAT

 

SEFERİLİKTE NAMAZLARIN TAM OLARAK KILINMASINI GEREKTİREN İKAMET SÜRESİ

 

Bize Süfyan, Abdurrahman b. Hamid'den rivayet etti: Bir keresinde Ömer b. Abdulaziz'in meclisinde bulunan kişiler şöyle sordu: "Muhacir bir kimsenin Mekke'de ikamet süresiyle ilgili ne duydunuz?" Saib b. Yezid şöyle dedi: Bana el-Ala' b. Hadremi anlattı ki Resulullah (s.a.v) şöy le buyurmuştur: "MuhadI' kimse hac menasikini tamamladıktan sonra Mekke 'de üç gün kalabilir."

 

Buna dayanarak biz de şöyle diyoruz: Seferi olan kimse, bir yerde dört gün dört gece kalmaya kesin olarak karar verirse ve bu günler arasında fiilen yolculuk yapacağı bir gün bulunmuyorsa, mesela bir gün yola çıkıp başka bir gün yolculuktan çıkmıyorsa namazlarını tam olarak kılmak durumundadır. Buna delil de Resulullah (s.a.v)'in şu sözüdür: "Muhacil' kimse, hac menasikini tamamladıktan sonra Mekke 'de üç gün kalabilir. " Bir insan, hac menasikini Mekke'ye girdiği gün yerine getirir. Yolcu kimsenin bütün zamanı yürümekle geçmediği gibi bütün zamanı ikamet etmekle de geçmez. Seferi olduğu sırada yürür de, ikamet de eder.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Bana öyle geliyor ki Resulullah (s.a.v)'in muhacir kimsenin ikamet süresi olarak dile getirdiği süre, seferdeki ik am et süresidir. Bundan fazlası artık ikamet etmek sayılır. Yoksa Resulullah (s.a.v) 'in kastettiği bir gün yol alıp sonra gelmek olmadığı gibi bir gün ikamet edip sonra yürümek de değildir.

 

Ömer (r.a.) zımmileri Hicaz'dan uzaklaştırmış ve içlerinden ticaret maksadıyla gelenlere üç günlük kalma süresi tayin etmiştir. Ömer (r.a)'ın bu uygulaması, sünnetin vasfettiği / belirttiği duruma benziyor.

 

Resulullah (s.a.v) Mina'da üç gün kalmış ve namazlarını kısaltarak kılmıştır.

Resulullah (s.a.v) hac ziyaretinde bulunurken Arafat'a gitmeden önce Mekke'de üç gün kalmış ve namazlarını kısaltarak kılmıştır. Mekke'ye girdiği günü bu süreye dahil etmemiştir. Çünkü o gün yol katediyordu. Ayrıca terviye gününü de buna dahil etmemiştir. Çünkü o gün Mekke'den ayrılıyordu.

 

Resulullah (s.a.v) herhangi bir seferinde ikamet ettiği bir yerde üç günden fazla namazlarını kısaltarak kılmadığı için bir kimsenin yolcunun ikamet süresi dışında ikamet ederken namazlarını kısaltarak kılması caiz olmaz. Çünkü makulolanı, yolcu kimsenin mukim olmamasıdır. Yolcunun ikamet etmesinin süresiyse yukarıda vasfedildiği / belirtildiği (üç gün) kadardır. Bunun delili de Resulullah (s.a.v)'in sözü ve fiili ikametidir. Eğer bir kimse, toplam dört gün üst üste ikamet ettiği bir yerde namazlarını kısaltarak kılarsa, kısaltarak kıldığı bütün namazlarını yeniden kılmak zorundadır.

 

Bir kimse dört gün üst üste kalmayacağı bir beldeye gelirse, sonra bu beldede bir ihtiyacı için ya da bir hastalık için kalmak zorunda kalırsa ve niyeti de kendine geldiğinde veya hastalıktan kurtulduğunda o beldeden çıkmaksa, ayrıca ihtiyacını ne zaman gidereceğini veya hastalıktan ne zaman kurtulacağını bilmiyorsa, mesela bir saatte ihtiyacını gidereceğini düşünüyorken günlerce sürebiliyorsa, bütün bu süre içinde -savaş için bekleme veya savaş korkusundan bekleme olmadığı müddetçenamazlarını kısaltarak kılabilir. Bu süre dört günü geçerse benim tercihim namazlarını tamamlayarak kılmasıdır. Eğer tamamlayarak kılmazsa dört gün sonra kısaltarak kıldığı bütün namazları yeniden kılmasını daha uygun görürüm.

 

Bu hususta savaş durumu ile başka haIler arasında bir fark yoktur, benim görüşüm de, başkalarının görüşü de birer görüştür, derim. Bir kimse savaş korkusunun bulunduğu haldeki gibi namazlarını kısaItarak kılarsa benim açımdan namazlarını tam olarak kılması gerektiği kesin bir kanaat değildir. Ama ben yukarıda belirttiğim gibi bir tercih olarak tamamlayarak kılmasını isterim.

 

Bir kimsenin savaştan veya savaş korkusundan dolayı bir yerde ikamet etmek durumunda kalmasına gelince, Resulullah (s.a.v) Fetih yılındaki Hevazin savaşından dolayı on yedi veya on sekiz gün beklemiş ve o sırada namazlarını kısaltarak kılmıştır. Savaştan dolayı bir yerde bekleme hali için şu iki görüşten biri olur: Birincisi: ResuluIlah (s.a.v)'in bu bekleme süresinden fazla olan sürede kişi namazlarını tam olarak kılar.

 

İkincisi: Ya da bu süreden fazla olan sürede de namazlarını kısaltarak kılar. Eğer böyle bir durum yoksa veya savaş biterse, genel mezhepler içinde başka bir mezhebin farklı bir görüş ileri sürdüğünü bilmiyorum. Eğer başka bir mezhebin ileri süreceği başka bir görüş yoksa bu durumda iki görüşten birincisi daha evladır.

 

Bir kimse, geç kaldığı veya biraz beklediği için bir belde de kalırsa, yani savaş ya da savaş korkusu yahut savaş hazırlığı için ikamet ettiği bir belde değilse, bu süre ile on sekiz günlük süre arasında namazlarını kısaItarak kılar. Bu süreyi aşarsa beldeyi terk edinceye kadar yolculuğa başlarken ik am et etmek üzere yola çıktığı beldeye ulaşmak üzere bul unduğu beldeyi terk edinceye kadar namazlarını tamamlayarak kılar. Aynı şekilde savaşıyorsa veya korkuyorsa ve yolunun üzerindeki bir yerde ikamet ediyorsa on sekiz gün namazlarını kısaltarak kılar. Kalması bu süreyi aşarsa, artık namazlarını tam olarak kılmak durumundadır. Eğer herhangi bir korku söz konusu değilse dört gün namazlarını kısaItarak kılar. Bu süreyi aşarsa namazlarını tam olarak kılar. Bu iki halden birinde dört gün bekleme süresi vaki olursa, ister korksun ister korkmasın namazlarını tam olarak kılar.

 

Bir adam yolculuğa çıkarsa ve yolculuğu esnasında bir beldeye uğrar da orada bir gün kalır ve "Eğer falan adamla karşılaşırsam burada dört gün veya daha fazla kalırım." derse, o adamla karşılaşıncaya kadar namazlarını kısaltarak kılar. Adamla karşılaştıktan sonra da namazlarını artık tam olarak kılar. Eğer adamla karşılaştıktan sonra döıi gün kalmaması gerektiğine karar verirse namazlarını tam olarak kılar. Çünkü daha önce bu adamla karşılaşması durumunda kalmaya niyet etmişti ve o adamla da buluşmuştur. Bir yerde kalmak, kalma ile niyetin beraber olmasıyla gerçekleşir. Niyetle kalmanın buluşması ile gerçekleşmez. Mesela yolculuk niyetiyle namazlar kısaltılmaz. Ancak beraberinde fiilen seferin olmasıyla kısaltılır. Çünkü bu durumda niyet ile sefer beraber olmuş olurlar.

 

Adam yolculuğu sırasında bir beldeye gelse ve "Eğer falan adam gelirse burada kalırım." dese ve dört gün beklese, benim tercih ettiğim görüşe göre dört günden sonra namazlarını tam olarak kılar. Beklediği adam gelmezse, bulunduğu beldenin en son evini de geride bırakacak şekilde yola çıkınca artık namazlarını kısaltarak kılabilir. Bir kimse, Mekke'den Medine'ye yolculuk ederse, bu arada Mekke ile Medine arasında bir yerde malı veya malları ya da sürüsü yahut sürüleri bulunuyorsa ve kendisine ait bu mallardan herhangi birinin yanında konaklarsa konaklaması dört gün sürmedikçe namazlarını kısaltarak kılabilir. Aynı şekilde bu iki şehir arasında akrabaları, dünürleri yahut eşleri bulunuyorsa ve bunlardan herhangi birinin yanında dört gün kalmaya niyet etmeden konaklarsa dilerse nanıazlarını kısaltarak kılabilir. Resulullah (s.a.v)'in ashabı onunla birlikte Mekke'nin fethinde, hac ziyaretinde, aynı şekilde Ebu Bekir'in hac emirliği esnasında namazlarını kısaltarak kılmışlardı ve birçoğunun Mekke'de evi veya evleri ve akrabaları bulunuyordu. En başta Ebu Bekir'in Mekke'de evi ve akrabaları vardı. Ömer'in Mekke'de birçok evi vardı. Osman'ın da akrabaları vardı. Bunlardan birine Resulullah (s.a.v)'in namazlarını tamamlayarak kılmasını emrettiğini veya tam olarak kıldığını bilmiyorum. Aynı şekilde Resulullah (s.a.v)'den sonra da Mekke'ye geldiklerinde namazlarını tam olarak kılmazlardı. Bilakis Resulullah (s.a.v)'den görüp hıfzettikleri gibi namazlarını kısaltarak kılmaya devam ettiler.

 

Bir adam, biriyle buluşmak veya kaçan bir kölesini yakalamak yahut kaybolmuş bir malını bulmak amacıyla bir beldeye gitmek üzere yola çıkarsa, aradaki mesafe de namazları kısaltarak kılmayı gerektirmeyecek kadar kısa veya kısaltarak kılmayı gerektirecek kadar uzun sa ve "Eğer söz konusu beldeye varmadan aradığımı bulursam geri döneceğim." derse, bu kimse, namazların kısaltılmasını gerektirecek mesafedeki beldeye varmaya niyet etmediği sürece, namazlarını kısaltarak kılamaz.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Bir adam, namazların kısaltılarak kılınmasını gerektiren uzaklıktaki bir beldeye gitmek üzere yola çıkarsa, oraya varmaya yönelik kesin bir niyet getirmezse; aksine, "oraya varabilirim de, varmadan geri dönebilirim de" derse, oraya her halükarda varmaya ilişkin kesin bir niyet getirmediği sürece namazlarını kısaltarak kılamaz. Bu adam, bir ihtiyacından dolayı, söz konusu beldeye varmaya niyet eder, ama oraya varmadan önce bir yerde bu ihtiyacını gidermesi durumunda geri dönmeye niyet etmemişse, isterse namazlarını kısaItarak kılabilir. Bu adam, söz konusu beldeye varmadan ihtiyacını karşılarsa veya ihtiyacını karşılamaya gerek duymadan geri dönmeye karar verirse, ama bulunduğu yer, namazların kısaltılarak kılınmasını gerektirecek uzaklıkta değilse, döndüğü andan itibaren namazlarını tam olarak kılar. Ulaştığı yer namazların kısaltılarak kılınmasını gerektirecek mesafedeyse ve yolculuğuna başlarken oraya ulaşmayı kastetmişse, Sonra oradan dönmeye karar vermişse namazlarını kısaltarak kılar. Orada kalmaya karar verirse, oradan ayrılıncaya kadar namazlarını tam olarak kılar. Yolculuğa başladığında ise kısaltarak kılar.

 

Bir adam bir beldeye, ardından ondan Sonraki bir beldeye gitmek üzere yola çıkarsa ve en yakın olan beldeyle yolculuğa başladığı yer arasındaki mesafe namazların kısaltılmasını gerektiren bir uzaklıktaysa namazlarını kısaltarak kılar. Şayet namazların kısaltılarak kılınmasını gerektirecek kadar uzak değilse, namazlarını tamamlayarak kılması gerekir. Sonra bu beldeden de yolculuğa çıkarsa ve bu beldeyle ulaşmak istediği belde arasındaki mesafe namazların kısaltılmasını gerektirecek uzaklıktaysa kısaltarak kılar, o kadar uzak değilse namazları kısaltamaz. çünkü ben, -tıpkı ailesinin bulunduğu yerde yolculuğa çıkması gibi- o beldeyi, yolculuğunun ilk çıkış noktası olarak görürüm. Sonra bu adam en uzak beldeden dönerse, asıl beldesine dönmek isterse ve döndüğü yer ile asıl beldesi arasındaki mesafe namazların kısaltılmasını gerektirecek uzaklıktaysa namazlarını kısaltır, değilse kısaltamaz. Ama en uzak beldeden dönerken önce bu beldeyle asıl beldesi arasında yer alan beldeye, oradan da asıl beldesine gitmek istiyorsa namazlarını kısaltmaz. Ama aradaki beldeden sadece yol üstündeki bir uğrak yeri olarak geçiyorsa namazlarını kısaltarak kılar.

 

Bir adam Medine'ye gitmek üzere Mekke'den yola çıkarsa namazları kısaltarak kılar. Usfan denilen yere varmışken bir şeyden korkarsa ve orada kalmaya karar verirse veya ikamet etmek üzere Medine'den başka bir beldeye gitmek üzere yola çıkarsa veya kendisi için daha iyi olduğuna kanaat getirdiği bir yere gitmeyi tercih ederse, Medine 'ye gitmek üzere getirdiği ilk niyetini terk ederek Usfan'dan yola başlamak üzere tercih ettiği yeri kendisine maksat edinir. U sfan'dan başlattığı bu yolculuğun mesafesi namazları kısaltarak kılmayı gerektirecek uzaklıkta değilse kısaltarak kılamaz. Şayet namazların kısaltılmasını gerektirecek mesafede ise kısaltarak kılabilir. Yine oradan Mekke'ye dönmek isterse veya Mekke ile aynı mesafedeki başka bir yere gitmek isterse, bulunduğu yeri yolculuğunun başlangıç noktası olarak kabul eder. Gitmek istediği yer namazların kısaltılarak kılınmasını gerektirecek mesafedeyse kısaltır. Şayet namazların kısaltılarak kılınmasını gerektirecek uzaklıkta değilse kısaltamaz.

 

Karada yolculuk edenle denizde veya nehirde yolculuk eden arasında fark yoktur. Denizde ve nehirde yolculuk yapmamn ayrıcalığı yoktur. Tıpkı havanın soğuk olmasının, kısrak veya at sırtında olmasının, engelli birinin sürünmesi şeklinde olmasının, yaşlı birinin yürüyüşüyle olmasının, gebe develerle gerçekleştirilmesinin hiçbir ayrıcalığının olmaması gibi ... Ancak bir kimse denizde veya nehirde yolculuk yaparsa, bilgi ve deneyimiyle, katettiği mesafenin karada olması durumunda namazların kısaltılarak kılınmasını gerektirecek bir mesafede olduğunu düşünürse namazlarını kısaltarak kılar. Ama bu hususta şüphesi varsa namazları kısaltarak kılamaz.

 

Kat ettiği mesafenin namazların kısaltılarak kılınmasını gerektirecek kadar olduğuna iyice kani olursa namazlarını kısaltarak kılar. Limanlarda ve nehirlerin kenarlarındaki uğrak yerlerinde kalmak, karada yapılan yolculuk esnasında kalınan yerler gibidir, arada bir fark yoktur. Bu yerlerden birinde dört gün kalmaya karar verirse namazlarının tamamlayarak kılar. Ama dört gün kalmaya karar vermemiş se namazlarını kısaItarak kılar.

 

Denizde yolculuk yapan bir kimsenin, rüzgar, yolculuğunu sürdürmesine engelolursa ve bu kimse de bulunduğu yerde kalmaya karar verirse, sadece rüzgar aracılığıyla bir yolculuğa çıkış imkanı arıyorsa bu esnadan itibaren dört gün boyunca namazlarını kısaItarak kılar. Ama beklemenin üzerinden dört gün geçerse namazları tam olarak kılar. el-jhtiyar'da açıkladığım gibi ... "Bununla yolculuğa çıkışı sabit olursa namazları kısaItarak kılar. Rüzgar geri dönmesine neden olursa beklemesinin üzerinden toplam dört gün geçinceye kadar namazlarını kısaItarak kılar. Dört gün kalmaya niyet ettiğinde de namazlarını tamamlayarak kılar. Ya da dört gün kalmaya karar vermeksizin toplam dört gün kalırsa namazlarını tamamlayarak kılar."(399 el-ihtiyar. )

 

Adam geminin sahibiyse, evi gemide bulunuyorsa, yanında da ailesi varsa, ben, namazları tamamlayarak kılmasını isterim. Y olcul uğa çıktığında namazlarını kısaltarak kılabilir. Ama yolculuğun gereği olmamak üzere bir yerde beklerse namazlarını tamamlayarak kılması gerekir. Bu kimse gemide aslında ona ücretle binen bir yolcu gibidir, kendileri için öngörülen ruhsatlar açısından aralarında fark yoktur. Ama ben, geminin sahibinin namazlarım tamamlayarak kılmasını yeğlerim. Ücretli çalışanlar ve mürettebat gibi yolcuların da öyle ...

 

Adam çölde yaşayan bir bedevi ise ve nerede ikamet etmek istiyorsa evi de orası oluyorsa, ayrıca bu adamın yanına gideceği bir malı ve evi de yoksa, sürekli yağmurun yağdığı yerleri arıyorsa, bu adam bir yere yerleştikten sonra yıldırım çaktığını görse ve bunun üzerine yağmurun yağacağını tahmin ettiği yere gitmek üzere harekete geçse, eğer bulunduğu yer itibarıyla namazların kısaltılarak kılınmasım gerektiren bir mesafedeyse namazlarını kısaltabilir. Ama mesafeden kuşkuluysa bu takdirde namazlarım kısaltamaz. Şayet bu adam, namazların kısaltılarak kılınmasını gerektirecek mesafedeki bir beldede olduğuna kesin olarak kani ise ve niyeti de yeşiIlik bir yere uğramaksa veya bu yere yakın bir yerde kendisinin konaklamasım bekleyen kimseler varsa, niyeti de rahat edeceği herhangi bir yerde konaklamak ise kesinlikle namazlarım kısaltaı'ak kılamaz. Bu kimse, kesin olarak yolculuk yapmaya niyet etmediği ve bu yolculuğundan da hedefine varıncaya kadar konaklamak dışında sapmayacağına kesin olarak kani olmadığı sürece namazlarını kısaltarak kılamaz. Ayrıca bu kesin yolculuk niyetiyle birlikte mesafenin de namazların kısaltılarak kılınmasını gerektirecek uzaklıkta olması gerekir.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Bir topluluk, namazların kısaltılarak kılınmasını gerektirecek uzaklıktaki bir beldeye gitmek üzere yola çıktıklarında ye şi Ilik bir yerden geçerken yapabildikleri kadar hayvanlarım otlatmak üzere orada kalmaya karar verirlerse namazlarım kısaltarak kılamazlar. Ama niyetleri sadece bir veya iki gün hayvanlarını otlatmaksa ve niyetleri bu otlatmamn dört gün kadar sürmesi değilse, namazlarını kısaltarak kılabilirler. Bir yere vardıklarında orada dört gün kalmayı isterlerse namazlarım tam olarak kılarlar. Ama dört gün kalmaya niyet etmeksizin dört gün kalırlarsa dört gün tamamlandıktan sonra namazlarını tam olarak kılarlar. (eı-ihtiyar)

 

Sonraki için tıkla:

 

CUMA'NIN FARZ OLUŞU