ŞAFİİ el-UMM

HAC

 

ÖLMÜŞÜN YERİNE HACCIN HÜKMÜ HUSUSUNDAKİ GÖRÜŞ AYRILIKLARI

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona olsun) dedi ki: Ahalisi ilime sahip olmakla tanınan bir şehirde ilime nispet edilen herhangi bir kimsenin, birisinin ölmesi halinde onun yerine farz olan haccı yapabileceği hususunda bize muhalefet eden olduğunu -Medine'de kendilerine yetiştiğimiz bazıları dışında-bilmiyorum.

 

Medine fukahasının ileri gelenleri ve büyük zatlar ise, Rasulullah (s.a.v.)'ın sünneti ile birlikte bunu emrettiği gibi Ali b. Ebu Talib (r.a.) ve İbn Abbas da Nebi (s.a.v.)'ın ashabından daha başkaları da İbu'l-Museyyeb ve Rebia'ya da bunu emretmiştir.

 

"Kimse kimsenin yerine haccetmez" diyen; Nebi (s.a.v.)'tan onun nakletmiş olduğu rivayetin dışında üç vecihten rivayet edilmiş olduğu halde bu görüşünü ileri sürmektedir. Çünkü Nebi (s.a.v.), kendisine başkası adına haccetmeye dair soru soran kimselere başkasının yerine hac etmesini emir buyurmuştur. Buna rağmen bu kişi kalkıp Nebi (s.a.v.)'tan nakledilen rivayeti bırakıyor ve onun kanaatini kabul eden kimileri de onun lehine İbn Ömer'in: "Kimse kimse adına haccetmez" sözünü delil gösteriyor. Halbuki bizzat kendisi İbn Ömer'den İbn Ömer'in kendisine muhalefet ettiği altmış üç hadis rivayet etmektedir. Bu hadislerin kimisini Nebi (s.a.v.)'tan gelen başka rivayetler sebebiyle, kimisini Nebi (s.a.v.)'ın ashabından bazılarından nakledilen rivayetler sebebiyle, kimisini tabiinden bir adamın sözü dolayısıyla, kimisini de kendi kişisel görüşünden ötürü bir kenara bırakmaktadır. Peki, kendisini ilime nispet eden bir kimsenin kendisine göre İbn Ömer'in söylediği bir sözü böyle bir konuma yerleştirmeyi, sonra da onu sünnete karşı bir delil kılarken onu bizzat kendisinin görüşüne karşı bir delil olarak görmemesi nasıl caiz olabilir?

 

Bu görüşü söyleyen, delillerinden birisini de şu sözleriyle dile getirmektedir: - Bir kimsenin başkası adına amel etmesi nasıl caiz olabilir? Üstelik Rasulullah (s.a.v.)'ın sünnetinde aziz ve celil Allah'ın farz kılması ile ona tabi olmaktan başka bir yol yoktur. Hem mesele sünnetin hiçbir alimin bilmemesi söz konusu olmayacağı bir surette sabit olduğu bir şey hakkında iken bu nasılolur?

- Elbette Allah en iyi bilendir ama-eğer böyle bir şey yapmak kimse için caiz ise, ondan başkası için de aynısını yapmak caiz olur. Çünkü bu kanaati söyleyen kişi, Rasulullah (s.a.v.)'a insanların kimisine bir başkası adına haccetmesini emrettiğine dair isnadından daha zayıfları ile pek çok şeyler isnat edebilmektedir. Üstelik onun bu iddiasında çok sayıda muhalifleri vardır. Bu kanaatleri arasında şunları söyleyebiliriz: Çeyrek dinar sebebiyle el kesme cezası, "araya' denilen alışveriş, etin hayvana mukabil alınıp satılmasının yasaklanması ve bu sünnetlerin kat kat fazlası vardır. O halde buna muhalefet eden bir kimsenin daha zayıf olanı sabit kabul edip onun dışında daha kuvvetli olanı reddetmesi nasıl caiz olur?

 

Yine bu kimsenin kasameyi (katili meçhul cinayetlerde maktulün bulunduğu köy veya mahalle halkından elli kişinin Allah'a yemin ederek "Öldürmedik ve öldüreni de görmedik" diye yemin etmeleri anlamında bir İslam ceza hukuku terimi) kabul etmesi -Nebi (s.a.v.)'tan rivayeti hususunda ihtilaf edilmiş olduğu halde- nasıl caiz olur? Üstelik çoğunluk bu hususta ona muhalefet ederken kendisi iddia edenlerin yeminleri ile kan davasını kabul ettiği gibi çok miktarda malın verilmesini de kabul etmiştir. Halbuki buna dayanarak ne bir yaralamayı ne bir dirhem vermeyi ne de onun dışındaki hall er dolayısıyla bundan daha az bir mal vermeyi kabul eder. (Birisi) dese ki:

- Ne sünnette, ne kıyas ne akla arz söz konusudur. Bir kimsenin başkası adına haccetmesi hadisi senin zikrettiklerinin tamamından daha sağlamdır. Ayrıca kasame ve diğerleri ile ilgili açıklamalardan sonra bunun akıldan uzak olmama ihtimali de daha yerindedir. Bu kişi daha sonra tekrar dönüp kişinin başkası adına haccetmeyi tenkitlerini dile getirdi. Öyle ki, eğer bunu terk ederse, kendisi için daha iyi olur. Halbuki bu terki, terki caiz olmayan bir yerde söz konusu edilmekte ve şöyle demektedir: Bir kimse kendisinin yerine haccedilmesini vasiyet ederse, onun malından onun adına hac yapılır. Halbuki onun mezhebinin asıl ilkesi, kimsenin kimse yerine hac etmemesidir. Birisinin başkasının yerine namaz kılamayacağı gibi. Ben bu kanaatteki zatın kanaatini paylaşan bazı kimselere sorup dedim ki:

- Peki, bir kimse, kendisi adına bir ücret karşılığında bir diğerine namaz kılmasını yahut oruç tutmasını ya da ücretle olmayıp bir masraf karşılığında bunu yapmasını vasiyet ederse, onun adına oruç tutulur yahut namaz kılınabilir mi? O:

- Hayır, vasiyet de batıldır, deyince. Ben de ona dedim ki:

- Eğer sadece hac batıl ise -çünkü o da oruç ve namaz gibidir- peki bir kimsenin diğeri adına malı karşılığında haccetmesini nasıl caiz kabul ediyor da vasiyeti batıl kıldığı gibi bu hususta da vasiyeti batıl kılmamaktadır? dedim. O dedi ki:

- Ama diğer insanlar bunu caiz görmüştür. Derim ki:

- Bunu caiz gören insanlar, aynı şekilde kişinin bunaması halinde başkasının onun yerine haccetmesini caiz görmüşlerdir, ölümü halinde de her durumda caiz kabul ederler. Halbuki sen, sünnetin gösterdiği şekilde caiz kabul ettikleri suretlerde onu caiz görmüyorsun, oruç ve namaz hakkındaki vasiyeti batıl kabul ettiğin gibi bunu da batıl görmüyorsun. Bu durumda onun elinde ne bir sünnet ne bir rivayet ne de bir kıyas ne de akli bir delil vardır. Aksine onun elindeki bütün bunlara muhalif ve İbn Ömerden gelip delil gösterdiği şeye de muhalif idi, çünkü ben onun İbn Ömer'in: "Kimse kimse adına haccetmez" dediği görüşü üzerinde dosdoğru durduğunu göremediğim gibi, Rasulullah (s.a.v.)'ın, sonra ashabının, sonra genelolarak fukahanın emretmiş olduğu halde haccedilmesini emrettiğini de görmedim. Bildiğim kadarıyla da kelamcılardan hadisleri reddedenlerin bize karşı delilleri ileri sürerek yaptıkları tartışmaları arasında bunların yaptıklarının benzerini de görmedik. Bunlar, bir kimsenin başkası adına haccedemeyeceği ve buna benzer terk ettikleri bazı sünnetler hakkındaki kanaatlerini, arkadaşlarımız çürütmek isterken onları reddetmek maksadıyla gösterdikleri gayretin ve bu husustaki gereksiz tartışmalarının bir benzerini hiçbir şekilde, göstermezler.

 

Biz de bize bunları söyleyenlerin bazılarına şunu söyledik:

- Delile yönelme hususundaki senin izlediğin bu yol, bizim bilmediğimiz bir yoldur. Yahut da ilmi olmakla birlikte adil olmayan kişinin tutumudur. O,

- Peki nasıl? dedi. Dedim ki:

- Senin şu benimsediğin kanaati görüyor musun? Acaba o, sözü bağlayıcı olan bir kimsenin görüşü müdür ve sen ona muhalefet etmeyi büyük bir iş mi görüyorsun, yoksa Ademoğullarının hatalarla karşı karşıya kalması gibi hata edebilen bir Ademoğlunun görüşü müdür? O dedi ki:

- Hayır, bu hataya maruz kalan bir kimsenin görüşüdür. Biz deriz ki:

- O halde, bir kimsenin başkasının yerine haccetmesi kanaatini kabul etmeyişi; kabul edilmeyen bir görüştür, bizce bu görüş kabul edilemez. O dedi ki:

- Ama o sizin bulunduğunuz bölge ahalisindendir. Biz deriz ki:

- Bizler kendi çağımız ve bölgemiz ahalisinden olan herhangi bir kimsenin

yanılmaktan uzak olduğunu iddia etmiyoruz, çünkü onlar da diğer insanlar gibidir. İnsatlı hiçbir kimse de bir başkasına karşı başkasının görüşünü delil diye gösteremez. Herkes ancak muhatabına kendisinin görüşünü delil gösterebilir.

 

Sonraki için tıkla:

 

HACCIN VACİB OLDUĞU HAL