ŞAFİİ el-UMM

HAC

 

HACCETMENİN GEREKTİĞİ VE GEREKMEDİĞİ SÜRE

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona olsun) dedi ki: Erkek ihtilam olsa, kız çocuğu ay hali olsa 15 yaşını tamamlamasalar dahi mesul olurlar. Bunlar; buluğdan önce 15 yaşını tamamladıklarında -akılları başlarında ise, binek ve oraya ulaşma imkanına sahip ve binek üzerinde yolculuk yapabileceklerse, hastalık, devlet yetkilisi ve düşman gibi bir sebeple hacca gitmelerine engel olunmuyorsa, bu durumda da mesuldurlar. Yine bunlar, buluğa eriştikleri vakit de bulundukları yerden hacca çıkacak olup insanların yol aldıkları şekilde yol aldıklarında haccedebilecek durumda iseler-, onların üzerine hac vacip olur. Eğer ölene kadar yerine getirmezlerse, hac onlar için bir yükümlülük olur ve eğer yapmaya koyulmuş olsalardı, kendileri için haccın ifa edilebileceği bir zamanda buna güç yetirmeleri sebebiyle onlar adına haccın kaza edilmesi gerekir.

 

Eğer bulundukları yerde, buluğa eriştikleri vakit yola çıkacak olurlarsa, yurtlarının uzaklığı yahut hac vaktinin yakın olması sebebiyle hacca yetişemeyecek durumda iseler, hac için yola çıkmazlar, fakat ertesi sene, hac vakti gelinceye kadar da yaşamazlarsa üzerlerinde hac yükümlülüğü yoktur.

 

Kendisine hac vacip olmayan bir kimse haccetmez. Bununla birlikte haccederse bu, onun için yeterli olur, ayrıca ona kaza etmesi düşmez.

 

Eğer bunlar baliğ olup yola çıktıklarında hız bakımından sair insanlardan farklı bir hızla yol alarak genelolarak herkes bir günde bir günlük mesafe alırken onlar iki günlük mesafe alabiliyor, iki günlük mesafe katederlerken aynı sürede üç günlük mesafe katedebiliyorlarsa, bana göre -Allah en iyi bilendir elbettegenelin yol alışından farklı bir (hızla) yol almakla yükümlü değildirler. Bütün bunları yaparlarsa elbette güzelolur.

Akıllı kimseler, baliğ olduktan sonra yaşadıkları belde ahalisinin çıkış zamanları gelmeden akıllarını kaybedecek olup yola çıkacak olurlarsa, hacca yetişebilecekleri bir zamanda akılları başlarına gelmezse, onların yerine haccedilmesi gerekmez. Onlar için gereken, akılları başlarında iken üzerlerinden bir sürenin geçmesi, sonra da eğer hacca gitmek için çıkacak olurlarsa, yetişebilecekleri bir süre geçmesi halinde haccetmekle yükümlü olurlar. Birisi dese ki:

- Aklı başından giden kimse ile hastalığı sebebiyle hacca gidemeyen arasındaki fark nedir? Şöyle denilir:

- Aklı başından giden kimse hakkında; bütün bu süre zarfında farzlar zaildir ama aklı başında fakat hastalığından ötürü yerine getiremeyen kimse, bu süre zarfında üzerinden farzlar zail olmaz. Aklı başında olmayan bir kimse, haccederse bu hac onun için yeterli değildir, çünkü bedenen ifa edilen bir ameli işleyen bir kimsenin aklı yoksa bu ameli onun için geçerli olmaz. Bu da aziz ve celil Allah'ın: "Sarhoş olduğunuz halde namaza yaklaşmayın" (Nisa, 43) buyruğuna kıyas iledir. Ama aklı başında, fakat hastalığın baskın olduğu bir kişi haccederse bu haccı onun için geçerlidir.

 

Eğer erkek ve kızın buluğa erdiği yıl, kurak bir yıl olup insanların çoğunluğu bulundukları bölge ahalisinin yolculuğa çıkmaları halinde helak olma korkusu daha baskın ise yahut da kendileri için kaçınılmaz olan hayvan yemleri orada bulunmuyorsa yahut hacılar topluluğunun bulunduğu belde ahalisinin gücünün yetemeyeceği kadar bir düşman korkusu varsa ya da aynı şekilde hırsızlardan korkuluyor ise, bu durum -elbette Allah en iyi bilendir- haccetmek isteyenin ona güç yetiremeyeceği duruma daha çok benzer. Böylelikle onun haccetmesi gücü yeten birisi olmaması itibariyle onun için gerekli olmaz. Eğer bu durumun değişmesi suretiyle hac yapma imkanı bulmadan önce ölürse, onun hac yükümlülüğü olmaz. Aynı şekilde ilk buluğa erdiğinde hacca gidecek olup bir düşman sebebiyle muhsar olursa / alıkonulursa, o da Mekke'ye gelmeden önce kurbanını kesip ihramdan çıkıp dönse, ölünceye kadar da haccetme imkanını bulamazsa, haccetmekle yükümlü değildir.

 

Anlattığım bu engel, karada olur ve fakat denizde yolculuk yapabilecek gücü var ve bu yoldan gidebilecek ise, böyle yapmasını severim (müstehab görürüm) fakat hac için denizde yolculuk yapmasının ona vacip olduğu benim için açık değildir, çünkü deniz yolculuğunda çoğunlukla görülen hel ak olma korkusudur.

 

Kız ve erkek, akılları başlarında olmayarak baliğ olur ve ayılmazlarsa akledebilecekleri, haccetmeleri mümkün bir süre üzerlerinden geçerse, hacla yükümlü olmazlar.

Birlikte buluğa erip kendilerinin bulunduğu bölge ahalisi ile hac arasına engel teşkil edecek bir düşman tarafından alıkonulurlarsa, sonra da üzerlerinden kendileri de bulundukları bölge ahalisinden diğerlerinin de haccedebilme gücüne sahip oldukları haccedebilecekleri kadar bir süre yoksa onların yahut da bulundukları bölge ahalisinden bir kimsenin haccedebilme imkanını bulmadan önce ölmeleri halinde üzerlerine kaza edilmesi gereken bir hac borcu olmaz. Şayet, düşmanın yahut sultanın ya da bir başkasının alıkoymasıyla özelolarak onlara engelolunursa, başkaları da haccedebiliyor ise, sonra ikisi haccetmeden ölürlerse, bu ikisi başkaları sebebiyle güçleri yetebilen kimselerden olurlar ve onların yerine haccın kazası yapılır. Aynı şekilde kendi beldesinde yahut yolda hastalık ya da bir başka rahatsızlık sebebiyle değil de kötürümlükten ötürü alıkonulursa ve hac vaktine kadar sağlıksız olarak yaşayıp sonra da sağlığına kavuşmadan ölürse, üzerine hac vacip olur.

 

Bunun özeti şudur: Buluğa ermiş kız ve erkek, herhangi bir şekilde bedeni kudretleri yoksa bununla birlikte malları itibariyle güçleri yetiyorsa ve onların çevresinde kendilerinden başka haccedebilecek kimseler varsa, sonra da haccetmeden ölürlerse, haccetmekle yükümlü olurlar. Ancak onların bölgelerinden hiçbir kimse belirttiğim bazı sebeplerden ötürü haccedemeyecek olursa, o takdirde onlar da hac ile yükümlü olmazlar. Birisi dese ki:

- Bunun ile senin zikrettiğin düşman ve herhangi bir rahatsızlık gibi zikrettiklerinden ötürü muhsar olan kimse arasındaki fark nedir? Ona şöyle denilir:

- O kişi bizzat kendisi hacca yol bulamadığı gibi çevresindekilerden başkası da onun yerine hac ce demez, çünkü başkası da onun gibi; düşmandan, kuraklıkla helak olmaktan karkmakta, kötürüm veya hasta bulunmaktadır. Şayet kendi şahsı itibariyle mazur görülebilecekse, o takdirde ondan başka sağlıklı bir kimse onun yerine haccedebilir. Bir sultan ya da hırsızlar yalnız başına bu kimseye engelolurken başkasının haccedebilme gücü olup kendisi ölürse, o da bu durumdadır ve onun yerine başkasının haccetmesi üzerine borç olur. Diğer taraftan, yerine haccedecek kimsenin bulunması halinde, adına başkasının haccetmesi kendisine vacip olmuş oldukça yaşlı (pirifani) bir kimsenin bu ikisine göre mazur görülme ihtimali daha yüksektir.

 

Sonraki için tıkla:

 

BİZATİHİ VE BAŞKASI SEBEBİYLE GÜÇ YETİREBİLMEK / YOL BULABİLMEK