Mukallid'in ve Şüphede Olan'ın İmanı |
Mukallid, dine sadece
atalarının, akrabalarının ve yaşadığı toplum o dinde olduğu için giren ve bu
dini kabul etmesinin başka bir sebebi olmayan kimsedir.
Şüphede olan kişi ise:
"Canımı korumak için tedbir olarak islam'a inandım ve Müslümanlara tabi
oldum. Eğer islam hak dinse kazanmış olurum, eğer öyle değilse islam'a girmekle
bir zarara uğramam" diyen kimsedir.
Bunlardan her biri de Müslüman sayılmaz.
Halimi bu konuyu şöyle
açıklar: "Mukallid olmayan mümin iki türlüdür.
Biri, Yüce Allah'ı
deliller ve hüccetlerle şüphesiz bir şekilde bilir, Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) doğruluğunu hüccet ve delillerle bilip Allah'ı(n varlığını ve
birliğini) ve Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kabul eder,
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bütün getirdiklerini kabul edip
emrettikleri ve yasakladıkları şeylerde kendini ona teslim eder.
Diğeri konusunda Halimi:
"Allah'a, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) peygamber olduğuna
dair bütün delilleri gördükten sonra iman eder" dedikten sonra şöyle devam
eder: "Sonra bakılır, eğer bu kişi bu imanından önce Yüce Allah'ı
varlığını ikrar ediyor, ancak isim ve sıfatlarında herhangi bir inkarı
taşıyorsa Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyruk ve çağrısına göre
yeni imanıyla isim ve sıfatlar yönündeki bu inkarını terk etmiş olur.
Ancak daha önce herhangi
bir dine mensup değil ise ve varlığın baştan beri bir yaratıcısının olmadığına
inanıyorsa, taşıdığı böylesi bir inanç Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) daveti ile Allah inancına doğru yönlendirilir. Zira Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) varlığın başından beri bir yaratıcısının
olduğunu, kudret olarak bu yaratlcıya hiçbir varlığın denk olmadığını, hiçbir
şeyin Onu aciz bırakamayacağını, Alim ve Hakım olduğunu, kendisinden başka her
şeyi maddesiz, yoktan var ettiğini söylemiştir. Aynı şekilde Allah'ın,
kendisini insanlara Allah'ı tanıtmak, insanların gördüğü halde gafil oldukları
ilahi işaretleri onlara hatırlatmak, onları Allaha itaat ve ibadete davet etmek
için yolladığını ifade etmiştir.
Bunun doğruluğunun
delili de Yüce Allah'ın, Peygamber'ini diğer insanların yapmaktan aciz
oldukları şeylerle desteklemesidir. Bir insanın kendi gücüyle bunu yapması
imkansızdır. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de normal şartlarda diğer
insanlar gibi yemeğe, içmeye ihtiyaç duyar, diğer insanların aciz kaldığı şeyde
aciz kalır. Bununla birlikte eğer normal şartlarda bir insanın yapamayacağı
şeyleri onlara mucize olarak gösterebiliyorsa, bunu kendisinin değil, onu
destekleyen birinin yaptığını, bu destekleyenin de tür ve güç bakımından beşer
olmadığını bilmek gerekir. Onun gücü, diğer güçlere benzemez ve beşerde olan
eksiklik ve zayıflıklar O'nda olmaz. Bu da, Onun risaletini kabul etmeyene
karşı bir delildir. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) peygamberliğine
inanıp bütün sözlerini tasdik eden, davet ettiği şeye iman eden, hem Resul'e,
hem onu gönderen Allah'a iman etmiş olur. Bu, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) davetine bilerek icabet edenin imanıdır. Bu yönden bakıldığında nebi
ve resullere iman edenlerin geneli bu şekilde iman etmiştir. Sonra bunlar
arasında araştırıp öğrenerek imanını ve yakinini kuvvetlendirenler olmuş ve bu ilmiyle
dine yardım edip düşmanlarla mücadele edip dini savunmuştur.
81- Ebu Bekr b. Abdirrahman, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) hanımı Ümmü Seleme'den şöyle nakleder: Sahabe Mekke'de işkenceye
maruz kalınca Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara Habeşistan'a
gitmelerini söyledi. (Ravi) hadisi uzun bir şekilde aktarıp şöyle devam etti:
Cafer, Necaşi ile konuşup şöyle dedi: "Biz onların -Mekke halkının-
dinindendik. Sonunda Yüce Allah aramızdan nesebini, doğruluğunu, iffetini
bildiğimiz bir Peygamber gönderdi. Bu Peygamber bizi sadece Allah'a ibadet
etmeye, Ona hiçbir şeyi ortak koşmamaya, kavmimizin ve başkalarının, Allah'tan
başka taptıkları şeyleri terk etmeye davet etti. Bize iyiliği emredip
kötülükten sakındırdı, namaz kılınamızı, oruç tutmamızı, zekat vermemizi,
akrabalarımızIa alakayı kesmemeyi ve güzelolan her şeyi emretti. Bize Yüce
Allah'tan nazil olan ve hiçbir sözün ona benzeyemeyeceği ayetleri okudu. Biz de
onu tasdik edip iman ettik ve getirdiklerinin Allah tarafından geldiğini ve hak
olduğunu kabul ettik. Bunun üzerine kavmimiz bizden ayrılarak bize işkence
etmeye başladılar. Bize eziyetleri artınca ve biz de bunu engelleyecek gücü
bulamayınca Peygamberimiz seni başkalarına tercih ile, bizi onlardan koruman
için senin memleketine gitmemizi emretti." Necaşi: "Ona nazil olan
şeylerden bana okuyabileceğiniz bir şey var mı?" diye sorunca, Cafer:
"Evet" deyip Meryem Suresinden okudu. Cafer okuyunca Necaşi o kadar
ağladı ki, (akan gözyaşlarından) sakalı ıslandi. Necaşi'nin din adamları da,
okunan ayetleri dinledikleri zaman, ağladılar ve hatta onların mushafları da
gözyaşlarından ıslandı. Necaşi: "Bu (dinlediğim şey), İsa'ya gelmiş olanla
muhakkak aynı yerden çıkıyordur!" dedi.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir; ancak Beyhakl'nin hocası hakkında bilgi bulamadım. Ahmed, Müsned
(1/201-203,5/290-292) ve İbn Hişam, Sire (1/334-338).
82- İbn Abbas bildiriyor: Bir adam Resulullah'a {Sallallahu
aleyhi ve Sellem} gelerek: "Peygamber olduğunun delili nedir?" diye
sorunca Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Şu hurma
ağaçlarından birini çağırsam ve ağaç gelse iman eder misin?" dedi. Adam:
"Evet" deyince Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hurma ağacını
çağırdı, ağaç Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) çağırması üzerine
yanına gelince adam iman etti.
Tahric: İsnadı
hasendir. Tirmizi (5/594 "hasen sahih ğarib").
Muhammed b. Said
el-lsbehani hadisi Şerik kanalıyla A'meş'ten, o da Ebu Zabyan'dan bundan daha
geniş bir şekilde rivayet etti.
Bu hadisin şahitlerini
Delailu'n-Nübüvve'de zikrettik. Yine orada Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) doğruluğunu ve mucizesini görünce iman eden kişiyle ilgili olarak
Halimi'nin görüşünün isabetli olduğunu gösterdiğini söyledik.
83- Cafer b. Burkan bildiriyor: Bir adam Ömer b. Abdülazız'e
hevayla ilgili bir şey sorunca, Ömer b. Abdilazız: "Bedevi ve okumaya
giden çocuğun dini anlayışına sahip olmaya çalış! Bunun dışında kalan
anlayışlardan yüz çevir" dedi.
Ravileri güvenilirdir.
imam Beyhaki şöyle dedi:
Ömer b. Abdilaziz'in (kelam hakkındaki) sözü budur; Seleften olan başkaları ise
kelam ile ilgili meselelere dalmayı nehyettiler. Çünkü onlar dinin doğruluğunun
ispatlanmaya ihtiyacı olmadığı görüşündedir. Çünkü Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) delillerle teyid edilerek gönderilmiştir. Bu delilleri
görenlerin gördükleri delilleri başkalarına yayması tevhidin ve nübüvvetin
isbatı için başka bir şeye ihtiyaç duymayacak şekilde yeterlidir. insanlar
kelam ilminde derinleşince aklı yetmeyenlerin ve isabetli görüşe sahip
olanların çıkıp halkı saptıranların ve şüpheye düşürenlerin tuzağına düşebilir.
Sonra tıpkı zayıf ve yüzme bilmeyen kişinin derin ve güçlü akan bir suya düşüp
suya düşünce çıkamayıp boğulabileceği gibi kendisi de bu meselenin altından kalkamayabilir.
Selef, kelam ilmini yerilmiş veya faydasız olduğu yasaklamamışlardır. Allah'ı,
sıfatlarını ve peygamberlerini, hak peygamberle, peygamber olduğunu iddia eden
yalancı arasındaki farkı tanımaya götüren bir ilim nasıl yerilmiş veya uzak
durulması istenmiş bir ilim olabilir ki! Onlar zayıfların istediklerine
ulaşamayıp dalalete düşmelerinden endişelendikleri için kelam ilmiyle
meşguliyeti yasakladılar.
Halimi, Allah
düşmanlarına karşı hazırlıklı olmak için kelam ilminin öğrenilmesine ruhsat
konusunda geniş bir açıklama yaptı. Başkaları ise bunu yasaklayarak şöyle
dediler: Bunun yasaklanış sebebi şudur: Söylediğimiz gibi Ehl-i sünnetten olan
selef, peygamberlerin mucizelerini yeterli görürlerdi. Onların zamanında heva
ehli (sapık mezhep sahibi) olanlar kelam ilmiyle iştigal ederdi. Selef te heva
ehlinin sözüyle iştigali yasaklardı. Heva ehli de Ehl-i sünnetin usuldeki
metotlarının akla uygun olmadığını iddia ederdi. Yüce Allah onlardan bir
kısmına tartışma ilmini nasib etti ve onlar bu ilimde ilerleyerek açık
delillerle Ehl-i sünnet mezhebinin, Kitab ve sünnete uygun olduğu gibi akla da
uygun olduğunu gösterdiler. Ancak akla uygun olana uymak vacip olmasa da, Kitab
ve sünnete kayıtsız şartsız uymak zorunludur. Selef alimlerinden bazıları heva
ehlinin iddialarına cevap vermek için kelam ilmine cevaz vermiştir.
Not: Buradaki Selef;
Selefilik değildir. İlk dönem Alimleri ve Müctehidleridir.
84- İbn Vehb bildiriyor: Malik bir gün Abdullah b. Yezid b.
Hürmüz'ün yanına girdiğini anlatıp şöyle dedi: "İbn Hürmüz kelam ilminde
basiret sahibiydi ve heva ehlinin (kelamcıların) sözlerine karşılık verirdi.
İbn Hürmüz kelam konusunda kelamcıların ihtilafa düştükleri konularda
insanların en bilgilisiydi."
Ravileri güvenilirdir.
Bir sonraki konu için aşağıdaki link’e
tıklayın:
Başkasının
İmanıyla Mü'min Olan Hakkında Söylenenler