5. ŞU’BE: KADER’E İMAN |
HAYIR VE ŞERR’İN ALLAH’TAN GELDİĞİNE İMAN ETMEK |
Yüce Allah şöyle
buyurur: ''Onlara bir iyilik gelirse: ''Bu Allah'tandır'' derler, bir kötülüğe
uğrarlarsa ''Bu, senin tarafindandır' derler. De ki: ''Hepsi
Allah'tandır.''[Nisa 78], ''Sana ne iyilik gelirse Allah'tandır, sana ne
kötülük dokunursa kendindendir.''[Nisa 79]
Ayetin manası şudur:
Beden sıhhati, düşmana galip gelmek, rızık ve benzeri seni sevindiren şeyler,
Allah'ın sana bahşettiği ihsanıdır. Hoşuna gitmeyen ve seni üzen şeylerse kendi
elindendir; ancak bunu da sana gönderen ve böyle hükmeden Allah'tır. Şu ayet te
bu manadadır: ''Başınıza gelen herhangi bir musibet, ellerinizle
işlediklerinizden ötürüdür. O, yine de çoğunu affeder''[Şura 30]
Bunun dışında yaralanma,
öldürülme, malına el konulma, hezimet gibi şeylerle ilgili olarak Allah kişinin
"De ki: "Hepsi Allah'tandır''[Nisa 78] demesini emretmektedir. Bu da
bütün bunların Allah'ın takdiriyle olduğuna delalet eder. Başka bir ayette ise
kişinin başına gelenin kendi yaptıklarından ötürü olmasının söylenmesi, birinci
ayetle ters düşmez.
177- Yahya b. Ya'mer der ki: Kader hakkında ilk söz eden,
Basra'da olan Mabed el-Cüheni'dir. Ben ve Humeyd b. Abdirrahman el-Himyeri hac
için yola çıktık ve Medine'ye gelince Mescid'de Abdullah b. Ömer ile
karşılaştık. Ben: "Ey Ebu Abdirrahman! Yanımızda Kur'an okuyup ilmi
araştırma yapan bazıları: ''Kader yoktur. Herkes yaptığını kendi iradesiyle
yapıyor'' diyorlar" dedim. İbn Ömer bana şöyle karşılık verdi: Onlarla
karşılaşınca benim onlardan uzak, onların da benden uzak olduklarını söyle.
Allah adına yemin ederim ki onlardan birinin Uhud dağı kadar altını olsa ve
bunu infak etse, hayır olsun şer olsun kadere iman etmedikçe Allah onun bu
infağını kabul etmez. Ömer b. el-Hattab bana şöyle anlattı: Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında otururken bembeyaz giysili, simsiyah
saçlı ve üzerinde yolculuk izleri görülmeyen, ama bizden de kimsenin tanımadığı
bir kişi gelip Resulullah'ın {Sallallahu aleyhi ve Sellem} yanında oturarak
dizlerini onun dizlerine dayayıp ellerini uyluğuna koydu. Sonra:
"Ey Muhammed! Bana
imandan haber ver. İman nedir?" dedi. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "İman; Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret
gününe ve hayır olsun, şer olsun kadere iman etmendi'" cevabını verince
adam: "Doğru söyledin" dedi. Ravi bundan sonra hadisin devamını
aktardı.
Müsliın bu hadisi
Sahih'te başka bir kanalla Kahmes'ten nakletmiştir.
Tahric: İsnadı
sahihtir. Lalekai, Şerhu's-Sünne 2/201-202 (332)
178- Yezid b. Zurey' bunu Kahmes'ten rivayet etmiştir; ancak
farklı olarak şu ibare vardır: "Allah'a, meleklerine, kitaplarına,
peygamberlerine, ahiret gününe ve hayır olsun, şer olsun; acı olsun, tatlı
olsun kadere ve öldükten sonra dirilmeye iman etmendir" cevabını verince
adam: "Doğru söyledin" dedi.
Yine bize bildirildiğine
göre Ebu Hureyre'den: "Kaderin tamamına iman etmendir" şeklinde rivayet
edilmiştir.(-1-) Bize kadere imanla ilgili olarak Ali b. Ebi Talib'den(-2-),
Abdullah b. Ömer'den(-3-), Enes b. Milik'ten(-4-) ve Adiy b. Hitim'den onların
da Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yaptıkları rivayetler
nakledilmiştir.(İsnadı sahihtir.)
(1) Müslim (1/39,40)
ve Buhari (1/18,6/20). (2) Tirmizi 4/452 (2145). (3) Lalekai, Şerhu's-Sünne
(2/621-622). (4) Tirmizi 4/450 (2142).
179- İbn-i Deylemi anlatıyor: Ubey b. Ka'b'a gidip: "Kader
konusunda içime bir şüphe düştü. Bana bir şeyler anlat ki belki Allah
kalbimdeki bu şüpheyi giderir" dedim. Ubey bana şöyle dedi: Eğer Allah
sema halkına ve yeryüzü halkına azab etse, onlara zulmetmiş olmaz. Eğer onlara
merhamet ederse de bu rahmeti onlar için amellerinden daha hayırlıdır. Allah
yolunda Uhud dağı kadar altın infak etsen, kadere iman etmediğin, başına
gelecek şeyden kaçamayacağına, başına gelmesi takdir edilmeyen şeyin de
gelmeyeceğine inanmadığın müddetçe Allah senden bunu kabul etmez. Eğer bunlara
iman etmeden ölürsen cehenneme girersin." Sonra Abdullah b. Mes'ud ile
karşılaştığımda o da bana aynı şeyi söyledi. Sonra Huzeyfe b. el-Yeman'a
gittim, o da aynı şeyi söyledi. Sonra Zeyd b. Sabit'in yanına gittim, bana
Resulullah'tan {Sallallahu aleyhi ve Sellem} aynı manada bir rivayet nakletti.
Tahric İsnadı
hasendir. Ebu Davud 5/75 (4699) ve İbn Mace 1/29 (77).
Bize bildirildiğine göre
Ubade b. es-Samit ve başkaları da kadere imanın keyfiyetiyle ilgili olarak bu
manada rivayetlerde bulundular.
Birinci hadiste
kastedilen, takdir edilen her şeyi Allah takdir etmiştir. Hayır ve şer
birbirinin zıddı olsa da bunları takdir eden birdir. Mecusilerin iddia ettiği
gibi şerri takdir eden başka, hayrı takdir eden başka değildir. Kadere imanın,
imanın şubelerinden biri olduğu anlaşıldığına göre, Kitab ve sünnet, Allah'ın
ezelde kullarının yapacakları hayrı ve şerri bildi. Sonra Kalem'e bunları
Levh-i Mahfuz'a yazmasını emretti. Allah bu konuda: "Her şeyi, apaçık bir
Kitab'da saymışızdır"[İnsin 12], 'Yeryüzüne ve sizin başınıza gelen herhangi
bir musibet yoktur ki biz onu yaratmadan önce o, Kitab'da
bulunmasın."[Hadid 22] "Bu, Kitab'da yazılıdır''[İsra 58]
buyurmaktadır.
Bize imran b. Husayn'dan
nakledildiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Hiçbir şey yokken Allah vardı. Zikir'de de her şeyi yazdı. Sonra gökleri
ve yeri yarattı. .. (Buhari (4/72,8/175).)
Yine bize aynı manada
birçok hadis nakledilmiştir. Sonra Allah mahlukatı onları bildiği ve takdir
ettiği şekilde yarattı. Allah bu konuda: "Şüphesiz Biz her şeyi bir ölçüye
göre yaratmışızdır"[Kamer 49] buyurmaktadır. Yani, Yaratmadan önce takdir
ettiğimiz şekilde yarattık.
180- Ebu Hureyre der ki: Kureyş müşrikleri kader konusunda
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile tartışıyorlardı. Bunun üzerine:
''Doğrusu suçlular sapıklık ve çılgınlık içindedirler. Ateşe yüzüstü
sürüldükleri gün, onlara: ''Cehennemin dokunan azabını tadın'' denir. Şüphesiz
Biz her şeyi bir ölçüye göre yaratmışızdır"[Kamer 47-49] ayeti nazil oldu.
Müslim bu hadisi
Sahih'te Süfyan'dan nakletmiştir.
Tahric: Senedinde
eleştirilenler vardır. Tirmizi (5/398,4/459) ve İbn Mace 1/34 (83)
181- Ebu Hureyre'nin bildirdiğine göre Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Hz. Adem ve Hz. Musa tartıştılar ve Hz. Musa:
''Ey Adem! Sen babamızsın, bizi hüsrana uğratıp cennetten çıkardın'' dedi. Hz.
Adem: ''Ey Musa! Allah seni kelamıyla seçti ve sana Tevrat'ı yazdı. Beni.
Allah'ın beni yaratmadan önce takdir ettiği şey sebebiyle mi kınıyorsun?''
karşılığını verdi. Böylece Adem Musa'ya delille galip geldi. ..
Buhari ve Müslim bu
hadisi Sahıh'te Süfyan b. Uyeyne'den naklettiler.
Tahric: İsnadı
sahihtir. Buhari (5/239) ve Müslim (3/2043,2044).
Bu da, Allah'ın,
kulların yapacaklarını önceden bilmesine, bunu kendisinin takdir ettiğine,
insanlardan hiç kimsenin diğerini takdir edilen bir şey için kınamaya hakkı
olmadığına delildir. Ancak isyana düşmekten sakındırmak için uyarılabilir. Hz.
Musa'nın Hz. Adem'e söylediği, cennetten çıktıktan sonra va ki olmamıştır. Bu
sebeple uyarı amacı yoktur. Bu sebeple Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) de belirttiği gibi Hz. Adem haklı çıkmıştır.
182- Hz. Ali anlatıyor: Bir cenazedeyken Bakiu'l-Garkad'a vardığımızda
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) oturdu, biz de etrafında oturduk. Hz.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) eline bir çubuk alıp yeri eşelemeye
başladı. Sonra başını kaldırıp: "Dünyaya gelen her bir canın mutlaka
cennet veya cehennemdeki yeri veya cennetlik mi cehennemlik mi olacağı önceden
yazılmıştır" buyurdu. Adamın biri: "Ey Allah'ın Resulü! O halde amel
etmeyi bırakıp bize takdir edilene dayanalım mı? Nasılsa cennetlik olanımız
cennetlik, bedbaht olanımız bedbaht olacak" deyince, Allah Resulü
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Hayır! Sizler amellere devam edin. Her bir
kişi ne için yaratılmışsa o yol kendisine kolaylaştırılacaktır. Şekavet
ahalisinden (cehennemlik) olan kişiye onların amelleri kolaylaştırılırken.
saadet ahalisinden (cennetlik) olan kişiye de onların amelleri
kolaylaştırılır" buyurdu ve: ''Artık kim verir ve sakınırsa, en güzeli de
tasdik ederse, biz de onu en kolaya hazırlarız. Kim cimrilik eder, kendini
müstağni sayar ve en güzeli de yalanlarsa, biz de onu en zor'a hazırlarız''[Leyl
5-10] ayetlerini okudu.''
Müslim bu hadisi Ebu
Bekir b. Ebi Şeybe'den nakletmiş ayrıca Cerir b. Abdülhamid kanalıyla
Mansur'dan ayrıca A'meş kanalıyla Sa'd dan nakletmiştir.
Tahric: İsnadı
sahihtir. Buhari (6/85).
183- Ebu'l-Esved ed-Dueli anlatıyor: İmran b. Husayn bana:
"İnsanlar, amel edip yaptıkları şeyleri daha önce kendileri için
belirlenip takdir edildiği için mi yapıyorlar, yoksa bunları peygamberleri
onlara (Yüce Allah tarafından) getirdiği ve bunlardan sorumlu tutulacakları
için mi yapmaktadırlar?" diye sordu. Ben: "Aksine bu, onlar için daha
önce belirlenip takdir edildiği için yapmaktadırlar" karşılığını verince,
İmran: "Peki bu zulüm olur mu?" diye sordu. Ben bu sorudan çok
korktum ve: "Her şey Allah'ın yaratığıdır ve mülküdür. O, yaptığı hiçbir
şeyden sorguya çekilmez; ancak yaratılmışlar sorguya çekilir" dedim. İmran
şöyle dedi: Allah sana merhamet etsin. ValIahi bunu sormamın sebebi aklını
ölçmek içindi. Müzeyne kabilesinden iki -veya bir- kişi Resulullah'a {Sallallahu
aleyhi ve Sellem} gelip: "Bugün insanlar, amel edip yaptıkları şeyleri
daha önce kendileri için belirlenip takdir edildiği için mi yapıyorlar, yoksa
bunları peygamberleri onlara (Yüce Allah tarafından) getirdiği ve bunlardan
sorumlu tutulacakları için mi yapmaktadırlar?" diye sordu. Allah Resulü
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Aksine bu, onlar için daha önce belirlenip
takdir edildiği için yapmaktadırlar" karşılığını verdi. Adam:
"(Takdir yapılmışsa) o zaman neden amel ediyoruz?" diye sorunca,
Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Yüce Allah
kişiyi (cennet ve cehennem olmak üzere) iki yerden hangisi için yaratmışsa o
yerin amellerine yönlendirilir. Yüce Allah'ın Kitab'ındaki: ''Nefse ve ona
birtakım kabiliyetler verene, sonra da ona iyilik ve kötülükleri ilham edene
yemin ederim ki''[Şems 7,8] buyruğu da bunu doğrulamaktadır.
Müslim bu hadisi
Sahih'te İshak b. İbrahim kanalıyla Osman b. Ömer'den aktarmıştır.
Tahric: İsnadı
hasendir. Ahmed, Müsned (4/438); İbn Ebi Asım, es-Sünne 1/76 (174); Taberiı
Tefsir (3/211); Taberani, M. el-Kebir 18/223 (577).
Bu ve önceki hadis,
kulun, hangi şey için yaratılmışsa o yöndeki amellerin kendisine
kolaylaştırılacagına işaret etmektedir. Bu kolaylaştırma mülkün sahibinin
hakkıdır ve yaptıgından yana sorguya çekilemez. Ancak insanlar yaptıklarından
yana sorguya ve hesaba çekilirler. Takdir belli olmasına ragmen bu şekilde
ibadete yönelmeleri de korkularının kendilerine görünmeyen batına bağlı olması,
amellerinin zahir sonucuna tevekkül etmemeleri ve kendilerine zahir olan şeyi
ummalarıdır. Davranış ve amellerinin iyi olmasına dayanarak umut içinde
olurlar. Havf ve reca da kulluğun basamaklarıdır. Bu şekilde insanlar imani
kemale doğru ilerler. Abdullah b. Mes'ud'un Hz. Peygamber'den (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) rivayet ettiği bir sonraki hadisi de bu meyandadır.
184- Abdullah (b. Mes'üd) der ki: Kendisi sadık ve masdük
Resulullah {Sallallahu aleyhi ve Sellem} şöyle buyurdu: "Sizin her
birinizin yaratılması (yaratılma başlangıcında) ana baba maddeleri kırk gün
anasının karnında toplanır. Sonra o maddeler o kadar zaman içinde katı bir kan
pıhtısı halini alır, Sonra yine o kadar zaman içinde bir çiğnem et olur. Sonra
ona bir melek gönderilir ve bu melek ona ruh üfler. Sonra onun için şu dört şey
yazılır: Onun işi, rızkını, ameli, eceli ve bedbaht mı yoksa mutlu mu olacağı.
Kendisinden başka ilah olmayana yemin ederim ki; Sizden biri cehennemliklerin
amelini işler ve cehennemle aralarında sadece bir arşın kalır da yazısı o
kişinin önüne geçer ve cennetliklerin amelini yaparken ölüp cennete girer. Yine
sizden biri cennet ehlinin amelini işler ve cennetle aralarında bir arşın kalır
da yazısı o kişinin önüne geçer ve cehennemliklerin amelini yaparken ölüp
cehenneme girer ...
Tahric: Ravileri
güvenilirdir, Buhari (4/78,4/103, 7/210,8/188)
Bu hadisi Müslim
sahih'te Ebu Bekr b. Ebi Şeybe ve başkaları kanalıyla Muaviye'den nakletmiştir.
Buhari de başka bir haliyle A'meş'ten nakletmiştir.
185- Ebu Abdullah el-Esfati der ki: Rüyamda Resulullah'ı
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) gördüm ve: "Ey Allah'ın Resulü! A'meş'in,
Zeyd b. Vehb kanalıyla Abdullah b. Mes'ud'dan naklettiği kaderle ilgili bir
sözünü işittik" dedim. Resulullah şöyle karşılık verdi: "Evet. O sözü
ben söyledim. Allah A'meş'e merhamet etsin. Allah Zeyd b. Vehb'e de merhamet
etsin. Allah Abdullah b. Mes'ud'a da merhamet etsin. Allah bu hadisi aktarana
da merhamet etsin."
İsmidı hasendir.
186- Muhammed b. Ahmed el-A'var der ki: Rüyamda Resulullah'ı
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ömer b. el-Hattab ve Ali b. Ebi Talib ile
otururken gördüm ve: "Ey Allah'ın Resulü! Abdullah b. Mes'ud'un, sadık ve
mesduk vasıflandırması ile başlayan hadisiyle ilgili ne dersin?" dedim.
Bununla kaderle ilgili hadisi kasdetmiştim. Resulullah şöyle buyurdu:
"Kendisinden başka ilah olmayana yemin ederim ki, bunu ona ben söyledim.
-Üç defa- A'meş'e, bu hadisi anlattığı için Allah merhamet etsin. Bu hadisi
A'meş'ten önce anlatana da Allah merhamet etsin. A'meş'ten sonra anlatana da
Allah merhamet etsin."
Tahric: Senedinde
mahzur yoktur. Ravilerden el-Mütevessa'yı tanımıyoruz.
Beyhaki der ki: Hadis,
kişinin hangi ameli yaparken öleceğinin önemine ve kişinin yazgısında nasıl
yazılmışsa öyle amel yapacağına işaret etmektedir. Bütün bunlar gösteriyor ki
Allah dilediğine hidayet verir, diledigini dalalete düşürür. Kulların amelleri
de yaratılmıştır ve kulların kendi kazandıklarıdır. Allah'ın: "Oysa sizi
de, yonttuklarınızı da Allah yaratmıştır"[Saffat 96] buyruğu buna işaret
etmektedir. insanın yapması putun kendisi degildir. O, hareketleri ve elde
ettigidir. Allah, bizi ve yaptıklarımızı yarattıgına hükmetmiştir.
Yaptıklarımız da, hareketlerimiz ve elde ettiklerimizdir. Allah: "Her şeyi
yaratan Allah'tır. "[Ra'd 16}, "Gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri
yarattı" buyurmuştur. Yaratılmışların fiilleri de bu ikisi
arasındakilerdendir. Bunun böyle olması Allah'ın zati sıfatlarında bir eksiklik
meydana getirmez. Bunun içine Allah'ın zati sıfatları girmez. Zira Allah'ın
zati sıfatları kendisinden ayrı degildir. Aynı şekilde Allah'ın zatı da girmez.
Allah: "Allah'tan
başka bir yaratan var mıdır?"[Fatır 3] buyurduğu gibi, "Allah'tan
başka hangi ilah size bir ışık getirebilir'[Kasas 71] buyurmuştur. Allah'tan
başka ilah olmadıgı gibi, Ondan başka yaratıcı da yoktur. Allah şöyle buyurur:
"Allah kimi doğru yola koymak isterse onun kalbini İslamiyet'e açar, kimi
de saptırmak isterse, göğe yükseliyormuş gibi, kalbini dar ve sıkıntılı kılar.
Allah böylece, inanmayanları küfür bataklığında bırakır. ,,[En'am 12S] Bu ayet,
hidayet, dalalet, hidayetin yaratılması ve dalaletin yaratılmasına delildir.
Çünkü Allah "Açar", "(sıkıntılı) kılar" buyurmuştur. Bu da
yapmayı ve yaratmayı gerektirir. Bu konuda ayetler çoktur.
Resulullah'tan
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize bildirildiğine göre: "Amel ediniz.
Herkes hangi şey için
yaratılmışsa ona yönlendirilir" buyurdu.
Huzeyfe b. el-Yeman'ın
bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allah her
sanatkarı (bir şey yapanı) ve yaptığını yaratmıştır" buyurdu.
187- Huzeyfe b. el-Yeman'ın bildirdiğine göre Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allah her sanatkarı (bir şey yapanı) ve
yaptığını yaratmıştır" buyurdu.
Tahric: Beyhaki'nin
hocası dışındaki ravileri güvenilirdir. Buhari, Halku Efalil-İbad (sh. 17), Hakim,
Müstedrek (1/31); İbn Mende, Kitabu't-Tevhid (1/267 (115) ve Lalekai,
Şerhu's-Sünne (943).
Ebu Musa el-Eş'arı'den
bize bildirildiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Hayır
ve şer, kıyamet gününde iki mahluk olarak insanların karşısına
dikilecektir" buyurdu.
Bu konuda Kader
kitabında birçok hadis zikrettik. Daha fazla malumat sahibi olmak isteyenler
oraya bakabilir.
Arkadaşlarımız şöyle
demişlerdir: "insanın, var edilmesi mümkün olan bir şeyi var etmesi mümkün
olsaydı var edilmesi mümkün olan bu şeyi var eden sebep onu var edecek başka
bir sebepten daha öncelikli olamazdı. Aynı şekilde Allah da bir şeyi var etmek
istediği zaman onun var oluşuna sebep olacak şey başka bir sebepten daha
öncelikli değildir. Hareketin hareket edememesi gibi kendisi yaratılmış olan
bir insan başka bir şeyi yaratamaz. Hayatta ortaya çıkan olay ve durumlar bazen
kişinin kendi isteği, hedefi ve gayesine uygun düşen durumlar olmayabilir.
Örneğin kafirin küfrü çirkindir ve bu çirkinlik onun istediği bir şey değildir.
Zira küfründe çirkinliği değil, güzelliği hedefler, fakat her zaman bu küfrü.
çirkin olur. Bu da bir şeyin onun çirkin olmasını dilediği ve istediğine işaret
eder. Zira birinin onu bu şekilde yapmadan kendi haline böylesi bir duruma
gelmesi olanaksızdır. iman da bazen sıkıntılara ve kişinin acı çekmesine sebep
olur. Oysa bir mümin iman etmesiyle bunun tersinin gerçekleşmesini umar. Bu da
bir şeyin onun böyle olmasını dilediği ve istediğine işaret eder. Öyle ki kişi
bunun tersinin olması için gayret edip çabalasa yine istediği sonucu elde
edemeyecektir.
insanın, yaptığı filleri
tüm hakikatiyle, kemmiyeti ve bütün bölümleriyle bilmediğini görüyoruz. Bundan
dolayı bütün yönleriyle bilmediği bir fiili de kendisinin yaratmış olduğunu
düşünemeyiz. Zira öyle bir şeyolsaydı diğer bütün fiiller için de aynı durum
geçerli olacaktı. Bunun böyle olması da, Yüce Allah'ın yaratmadaki hikmetidir.
Kesbi sayılan fiillerin de yaratıcısı insan olamaz. Zira böylesi bir fiili
yaratmak için bu fiili bütün yönleriyle bilmek gerekir. Allah kesbi olan
fiilleri de yaratmış ve bize bu fiillerden seçtiğimizi yaparız. ''Sözünüzü
gizleyin yahut onu açığa vurun (fark etmez). Şüphesiz Allah, sinelerin özünü
(kalplerde olanı) hakkıyla bilir. Yaratan bilmez mi? O, en gizli şeyleri bilir,
(her şeyden) hakkıyla haberdardır"[Mülk 13-14] ayeti de bunu destekler
mahiyettedir.
Ayetten gizlemeyi ve
açığa vurmayı Allah'ın yarattığı, kalbin ise bu ikisinden birini yapmayı
seçeceği, her halükarda Allah'ın bunu bileceği anlaşılmaktadır. Onları yaratan
Allah iken nasıl bilemez ki? Bu da yaratmanın, yaratan kişinin yarattığı şeyi
tüm yönleriyle bilmesini gerektirdiğini gösterir. Bu şekilde takdir edilen her
şeyi takdir edenin Allah olduğu açıklığa kavuşmuş olur. Kudret, ilim gibi
Allah'ın zati sıfatlarından biri olduğu için bu, bilinecek her şeyi bilmesi
gibi her şeyin takdirinin de kendisi tarafından yapılmış olmasını gerektirir.
Takdir edilen bir şeyin olması durumunda bu, onun iradesinin ve fiilinin de
olmasını gerektirir. insan için de takdir edilen bir şey varsa bu onun için
irade edilmiş ve onun fiili de yaratılmış demektir.
''Eğer insanın kesbi
fiillerini Allah yarattı diyorsunuz. Bununla bir fiilin iki faili oldugunu mu
söylüyorsunuz?" denilecek olursa buna: ''Allah'tan başka bir yaratanın olmaması
gibi hakikatte Allah'tan başka bir fail de yoktur. insan o fiili yoktan var
etmiş degiı, yaratılmış bir fiili sadece yapandır" karşılıgını veririz.
imam Ebu't-Tayyib Sehl b. Muhammed b. Süleyman da şöyle derdi: "Kadim olan
Kadir'in (kudret sahibinin) fiili yaratmadır. Sonradan var edilmiş olan kadirin
(insanın) fiili ise kesb'ten öte degildir. Kadim olan kesbi fillerden yücedir.
Sonradan var edilmiş olan ise yaratmaktan aciz ve uzaktır."
"Bir fiilin iki
kadir tarafından takdir edildigini mi söylüyorsunuz?" denilecek olursa da
şöyle cevap veririz: "Evet! Biri bu fiili yoktan var edip yaratır ki bu,
Yüce Allah'tır. Digeri ise bir fiili yaratmaz, sadece kesb eder ki bu da
kuldur. Yaratmak sonradan var edilen bir kudretin degiı, ezeli olan bir kudretin
bir işidir. Sonradan var edilen (hadis) kudret ise kendini sadece bu fiilin
kesb edilmesinde kendini gösterir."
"Kulun tüm
fiillerini Allah yaratmışsa yaptığı herhangi bir fiilden dolayı nasıl onu
ödüllendirebilir veya cezalandırabilir?" denilecek olursa şöyle cevap
veririz: "Ödül, Allah'ın o kula lütfundan başka bir şey degildir.
Cezalandırmaya gelince, Allah kulu cezalandıracak olsa bu hakkıdır; zira her
şey mülkü ve tasarrufu altındadır. Ne küfür cezanın, ne de iman ödülün sebebi
degildir. Ceza ve ödül, bu ikisinin alametlerinden başka bir şey degildir.
Yani: "Kafir isen ahirette cezalandırılırsın. Mümin isen de ahirette
cezadan kurtulup ödüllendirilirsin" denilmiştir. Ödül de ceza da, küfür de
iman da herhangi bir sebep (illet) olmadan Allah'ın yaratıp var ettigi
şeylerdir ki diledigini yapar."
"Allah, kulunu
kendisi için yarattığı bir şeyi yaptı diye cezalandırdığı zaman ona zulmetmiş
olmuyor mu?" denilecek olursa şöyle cevap veririz: "Neden zulüm
ifadesini kullanıyorlar? Zulmün kişinin haddini aşması oldugunu, ancak had ve
sınırları bizzat belirleyen ve daha üst bir makamı olmayan kişiler için haddi
ve sınırı aşmanın bir anlamanın olmadıgını ve bunun zulüm de sayılmayacagını
onlar da iyi biliyorlar. Zira Allah başkasının mülküne müdahale etmedigi için
hiçbir fiilinde haddi aşmış sayılmaz. Bundan dolayı da O'nun için zalim ismi
kullanılamaz. Kabul etsek bile bu dediklerinin, "Allah, önceden kulun
küfre girecegini bilmesine ragmen küfürde olmasına imkan vermişse bu durumda
onu cezalandıramaz. Cezalandırması durumunda da ona zulmetmiş olur!"
diyenlerle farkı olmaz. Aynı şekilde dediklerinin, "Allah, önceden kulun
onlarla küfre girecegini bilmesine rağmen ona isyan için hayat, kudret, şehvet
ve benzeri olanaklar yaratmışsa onu sıkıntılara ve helake sürüklemiş, sonuçta
ona zulmetmiş olur" diyenlerle farkı olmaz. Aynı şekilde çocukların,
delilerin ve hayvanların acı çekmesi konusunda da zulmetmiş demektir. Bunların
bir bedelinin (ödülün) olmasının da bir anlamı yoktur. Zira karşılıklı rıza
olmadıktan sonra çirkin olan bir şeye verilecek karşılık çirkin şeyi güzel
kılmaz. Hakikatte her şeyin maliki ve sahibi Allah'tır. Mülkünde dilediği
tasarrufta bulunur ve bu konuda haddi aşmış olmaz. Bundan dolayı da zulmünden
bahsedilemez."
''Küfrü yaratan kafir,
zulmü yaratan da zalim biri demektir" denilecek olursa şöyle cevap
veririz: ''Böyle denilecekse o zaman ''Uykuyu yaratan uykuda, korkuyu yaratan
korkak, hastalığı yaratan hasta, ölümü yaratan da ölüdür" diyenlere de
itiraz etmemek lazımdır. Oysa bunları yaratanın böyle olması gerekmediği gibi
küfrü ve zulmü yaratanında kafir veya zalim olması gerekmez."
''Allah'ın küfrü ve
zulmü dilediğini mi söylüyorsunuz?" diyenlere şöyle cevap verebiliriz:
''Allah'ln küfrü dilemesinden kasıt, dilediği kişilerden baskının, güçsüzlüğün
ve zorlamanın kaldırılması ise evet, olmasını istediği şeyi diler. Bir başka
cevabımız ise, ezeli ilmiyle var olacak olan bir şeyi bilmesi dolayısıyla o
şeyin olmasını diler ki ilmi ile olan arasında bir zıtlık olmasın. Allah küfrün
var olacağını ezeli ilmiyle bilmektedir. ''Allah, onlara ahirette bir pay
vermemek istiyor"[Al-i İmran 176] buyurduğunu görmüyor musun?
Diğer bir cevabımız da
şöyledir: Allah, kafirden sadır olan küfür ile müminden sadır olan iman
arasında bir farkın olmasını dilemiştir. Hz. Musa ile Harun, Firavun ve
kavminin iman etmemeleri için saptırılmalarını ve kalplerine darlık verilmesini
istedikleri zaman Allah'ın: ''Her ikinizin de duası kabul edildi. Öyleyse
dürüst olmakta devam edin ve sakın bilmeyenlerin yolunda gitmeyin"[Yunus
89] buyurarak bu isteklerini kabul ettiğini, dalalette kalıp kalplerinin darda
kalmasını dilediğini görmez misin? Buna bir başka cevabımız da Allah'ın, küfrün
nur, hidayeti hak ve apaçık olmasını değil de dalalet, körlük ve hüsran
olmasını dilemiştir. ''Allah'ln küfrü dilemesi onu emretmesidir" demek
istiyorsan da diyebilirsin."
"Kendisine dil
uzatılmasını ve kötü bir şekilde zikredilmesini dileyen biri bilge (hikmet
sahibi) olabilir mi?" denilecek olursa buna şöyle cevap verebiliriz:
"Bilge olan, uykuda veya akıl hastası olup herhangi bir fiili olmayan
kişinin bile kendisine dil uzatılabilmesine izin verebilendir. Bilge, kişiyi
kendisine dil uzatacağını, kendisini inkar edeceğini bildiği halde yine yaratan
ve her an ona yeni bir güç verendir.
Denilir ki, kendisine
dil uzatılması değerini düşürüyorsa o kişi bilge değildir, değerini
düşürmüyorsa da bilge biridir. Çünkü hakikati olmayan bir şeyin (dil uzatılan
konunun) bile olmasını dilemiştir. Yine sövgü ile övgü arasında birfarkın
bulunmasını isteyen bilge biridir. Dil uzatmanın kafirden sadır olan itaat
değil de isyan olmasını isteyen bilge biridir. Bir şeyi aksi mümkün ve doğru
olmayacak bir şekilde isteyen bilge biridir. ilmiyle kendisine dil
uzatılacağını bilmesine rağmen yine de bunun var olmasını isteyebilen bilge
biridir. Zira aleyhinde olacağını bildiği halde yine de olmasını dilemiştir.
istemediği bir şeyde kendisini mağlup, yenilmiş ve zora koşulmuş görmek
istemeyen biri hekim biridir ... Bu daha da uzatılabilir."
"Kulun gücü
(=istitaa) konusunda ne diyorsunuz?" diye soranlara cevabımız şöyledir:
"Kulun kudreti içindedir ve yaptığı fiille birliktedir. Bunun yanında
Allah'ın kula itaat alanında bir inayetidir. Bazen isyan alanında yetersiz
bırakılan bir güçtür (=hizlan). Yüce Allah: "Saptılar ve artık (doğru) bir
yol bulmaya güç yetiremezler"[İsra 48] buyurmuştur. Bunların batıl yolda
gitmeye güçleri yetiyordu. Hakka tutunmayacaklarını bildiği için Allah doğru
yolu bulma güçlerini kendilerinden kaldırmıştır. Hz. Musa'nın yol arkadaşından
naklen de: "Benimleyken sabretmeye güç yetiremezsin"[Kehf 67]
buyurmuştur. Allah'ın, Hz. Musa'nın sabrını kaldırmak istediği zaman onun
sabretme gücünü yok etmiştir.
Resulullah da
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Herkes ne için yaratılmışsa o şey
kendisine kolaylaştırılır" buyurmuştur. Hadis, kulun kesbi fiillerinin
kendisine kolaylaştırılacağını ifade etmiştir. Kendisine kolaylaştırılması da
bu gücün (=istitaa) ona verilmesidir. Müslümanlar: ''Allah'ın inayeti olmadan
kişi hayır yapmaya güç yetiremez" derler. Bu, o işin henüz olmadan önce
hayırlı olmadığını, buna güç yetirmelerinin Allah'ın inayetiyle birlikte
olacağına delalet etmektedir. Çünkü güç (= istitaa) fiilin sebebidir ve bu
gücün var olmasıyla fiil var olur. Bu güç yoksa da fiil de olmayacaktır. Gücün
kesbi fiil ile birlikteliği illet ile malul birlikteliği gibidir. illet nasıl
malul'dan önce olamıyorsa, güç de kesbi fiilden önce olmaz (onunla beraber
olur)."
188- Hz. Aişe der ki: Bir ara Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) bulamadım ve (aradığımda buldum ve) peşinden takip ettim. Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) kabristana gidip şöyle dedi: "Selam sizlere
ey mümin bir kavmin diyarı! Siz bizim öncülerimizsiniz." Sonra bana dönüp:
'Vah ona! Eğer kendine hakim oIabilseydi böyle yapmazdı (beni takib etmezdi)
ancak kendine hakim olamaz" buyurdu.
Tahric: isnadı
zayıftır. ibn Mace 1/493 (1546).
Bu hadis, bir şeye güç
yetirmekle ilgili sözümüzü desteklemektedir. Çünkü Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), Hz. Aişe'nin onu takip etmeye değil, onun gibi orada kalmaya
güç yetiremeyeceğini ifade etmiştir.
Allah kula gücünün
yetmeyeceğini yüklemiştir; ancak bunun manası, Müslümanların: ''Güç ve kuvvet,
sadece Yüce ve Büyük olan Allah'ın yardımıyla elde edilir" sözüyle aynı
manadadır. Bu sebeple Allah kullarına: ''Ancak sana kulluk eder, senden yardım
dileriz" demelerini emretti. Kullar ancak Allah'ın yardımıyla ona kulluk
edebilir. Allah: ''Allah kişiye ancak gücünün yeteceği kadar yükler"[Bakara
286] buyurmaktadır. Bunun manası, kişiye ancak yapmaktan aciz olmayacağı şeyin
yüklenmesidir. Veya mümine ancak gücünün yeteceğinin yükleneceğidir. Çünkü
ayet, müminin yaptığı hataların affıyla ilgili olarak inmiştir. Allah aynı
ayette: ''Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmeyeceği şeyi taşıtma" buyurmuştur.
Eğer bu (güç yetmeyecek
şeyin yüklenmesi) caiz olmasaydı, bu duayı yapmamız istenmezdi. Kişiye,
olmayacağı bilinen bir şeyin yüklenmesi caizse, yapamayacağı şeyin yüklenmesi
ve ona yardım edilmemesi de caizdir.
Eğer: ''Allah'ın takdiri
dahilinde öyle bir lütuf vardır ki, onu kafi re yöneltseydi iman ederdi mi
diyorsunuz?" denilecek olursa, şöyle cevap verilir: Evet. Bu, Allah'ın,
itaati yarattığı takdiridir. Bu kudret kafi re yaptığının zıddıdır. Allah bu konuda:
''Biz dilesek herkese hidayet verirdik"[Secde 13], ''Eğer Allah dileseydi,
sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat O, dilediğini saptırır, dilediğini de
hidayete erdirir. Yaptıklarınızdan muhakkak sorguya çekileceksiniz"[Nahl
93], ''Allah'ın size bol nimeti ve rahmeti olmasaydı, pek azınız bir yana,
şeytana uyardınız, [Nisa 83] buyurmuştur.
Bu konuda ayetler de,
hadisler de çoktur ve bu ayetler de gösteriyor ki, Allah'ın insanları(n
hepsini) hidayete erdirmesi onun için bir zorunluluk değildir. Allah
yaptıklarıyla lütufta bulunur. Bunu dilerse yapar, dilemezse de yapmaz.
Allah'ın kafirlere olan tavrı, her biri için aynıdır diyenlerin sözü de
batıldır. Yüce Allah iki kişiden birini henüz buluğa ermeden öldürür, diğerini
de buluğa erdikten sonra kafir biri olarak öldürür. Ancak buluğa ermeden
öldürdüğü kişinin de erdikten sonra kafir olacağını da bilmektedir. Yine mümin
olan iki kişiden birinin canını mümin biri olarak alır. Diğerinin de ömrünü bir
yıl daha uzatır ve kişi bu bir yıl içinde küfre girdikten sonra onun da canını
alır ki onun küfre gireceğini bilmektedir. Konu daha da uzatılabilir.
189- Zünnun der ki: "Üç şey muvaffakiyetin
alametlerindendir. Bunlar imkan yokken de iyilik yapmaya koyulmak, meyil
olmasına rağmen günahtan uzak durabilmek, O'ndan (Allah'tan) kaçmamak,
kendisine dua ve yakarışı çoğaltmaktır. Üç şey de hüsranın alametlerindendir.
Bunlar da günahtan kaçınmasına rağmen günaha düşmek, imkan olduğu halde iyilik
yapmaktan kaçınmak, dua ve tazarru kapısının kendisine kapalı olmasıdır."
Beyhaki der ki: Kader
kitabında bu konuyla ilgili hadis ile rivayetleri zikredip, ayet ve hadislerle
aksi yönde getirilen delillere cevap verdik. Bundan dolayı da burada bu konuya
kısaca değineceğiz. Muvaffakiyet Allah'tandır.
Bu konuda en baştan
bilmemiz gereken şey, Allah'ın hiçbir şeyi yapmak zorunluluğunun bulunmayacağı,
yaptığı hiçbir şeyde de bir illetin (sebep) aranamayacağıdır. Bundan dolayı
yaptığı bir şey konusunda: HBunu neden yaptı?" denemez. Zira yaptığın bir
şeyin herhangi bir illeti olsaydı bu illet ya kadim, ya da hadis olacaktı.
Kadim ise bu kez maluI (müsebbeb) de kadim olacaktı ki bu da muhal bir şeydir.
Hadis olsaydı onun da başka bir illeti bulunacaktı. Onun da bir illeti
bulunacaktı ki bu şekilde teselsül ile sonsuza kadar gidecekti. Bu da muhal
olan bir şeydir. şayet bir illet başka bir illete ihtiyaç duymasaydı herhangi
bir olayın da illeti bulunmayacaktı ki bu da muhal olan bir şeydir. Yüce
Rabbimiz ise herhangi bir illet olmadan dilediğini yapar ve verdiği bir hükmü
kimse sorgulayamaz. Ezelden mahlukatına yönelik olacak şeyleri bilir. Bu
ilmiyle olacakları takdir etmiş ve sonra bu takdire göre bunları yaratmıştır.
Verdiği bir hükümde (takdirde) herhangi bir değişme olmaz ve takdirine karşı konulamaz.
Allah'a imanın
gereklerinden biri de kişinin Allah'a dayanmadan hiçbir güç ve kuvvete sahip
olamayacağını kabul etmesi, kalbi ve diliyle kaza ile kadere teslimiyet
göstermesidir.. Kalp ile teslimiyeti, takdirin onun lehine olduğu durumlarda
haddi aşıp azmaması, şımarıp büyüklenmemesi, takdirin aleyhinde olduğu
durumlarda da hayıflanıp üzülmemesidir.
Dil ile olan teslimiyeti
de beğendiği durumları konusunda başkasına karşı övünmemesi, bu durumunun
kendisinden kaynaklandığını söylememesi, hoşuna gitmeyen durumlarda da canını
sıkmaması, bunun başkasının kendisine yaptığı haksızlıktan kaynaklandığını
düşünmemesi ve bu durumda şikayet etmemesidir. Yapması gereken her iki durumda
da bunun Allah'tan olduğunu ve O'ndan kaynaklandığını, O'nun lütfu ve takdiriyle
olduğunu bilmek, hoşlanmadığı durumlar için Allah'ın takdirine boyun eğip
teslimiyet göstermek ve O'na hamd etmektir.
Beyhaki der ki: Kaza ile
kadere teslimiyete, Allah'a dayanmadan hiçbir güç ve kuvvete sahip
olunamayacağını kabul etmeye teşvik babında bize çok sayıda hadis ve kıssa
rivayet edilmiştir. Bazıları aşağıda zikredilmiştir.
190- Ebu Hureyre'nin bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Sana Arş'ın altında, cennet
hazinelerinden olan bir kelimeyi öğreteyim mi -veya bildireyim mi- bu söz ''La
havle vela kuvvete illa billah'' sözüdür. Allah bu sözü söyleyen için: ''Kulum
Müslüman oldu ve teslim oldu'' buyurur. "
Tahric: İsnadı
zayıftır. Buhari (5/75, 7/162,169,7/213) ve Müslim 3/2078)
191- Ebu Hureyre'nin bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Allah katında kuvvetli mümin, zayıf
müminden daha hayırlı ve sevilendir. Ancak ikisi de hayırlıdır. Sen sana
faydalı olacak şeyde hırslı ol ve bu konuda Allah'tan yardım dile ve acizliğe
düşme. Başına bir kötülük gelirse: ''Keşke şöyle yapsaydım şöyle olurdu'' deme.
''Allah takdir etti ve Allah dilediğini yaptı'' de. Keşke sözü, şeytanın
ameline kapı açar."
Müslim bu hadisi
Sahih'te İbn Numeyr'den nakletmiştir.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. ibn Mace 2/1395 (4168)
Bu hadis, bize Enes b.
Malik. kanalıyla şöyle nakledilmiştir: Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) on yıl hizmet ettim. Beni bir işe gönderdiğinde ve o iş olmadığında
mutlaka: "Allah takdir etseydi olurdu" derdi.
192- İbn Abbas der ki: Bir gün Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) terkisinde idim, bana şöyle buyurdu: "Ey çocuk! Allah'ın emir
ve yasaklarına iyi dikkat ederek yaşa ki, Allah ta seni gözetip kollasın.
Allah'ı hiç hatırından çıkarma ki, onu her an karşında bulasın. isteyeceğin
zaman Allah'tan iste. Yardım isteyeceğin zaman Allah'tan yardım dile. Bilmiş ol
ki, tüm insanlar sana, Allah'ın takdir etmediği bir konuda fayda vermek için
bir araya gelseler, sana bir fayda vermeye güçleri yetmez. Eğer tüm insanlar
sana, Allah'ın takdir etmediği bir konuda zarar vermek için bir araya gelseler,
sana bir zarar vermeye güçleri yetmez. Kader takdir edilmiş, kalemlerin
mürekkebi kurumuş ve sahifeler dürülmüştür.
Tahric: İsnadı
hasendir ancak başka kanallada da rivayet edildiği için hadis sahihtir. Tirmizi
4/667 (2516)
Bize bildirildiğine göre
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ŞU şekilde dua etmiştir:
"Allahım! Senden
sıhhat. iffet emanet güzel ahlak ve kaderine rıza isterim. (-1-) Başka bir
hadiste: "Senden; kazadan sonra rıza dilerim" demiştir. (-2-)
(-1-)- Heysemi, Mecma
(10/173) ve Hatib, Tarih (12/121).
(-2-)- Diğrt tahric:
Nesai (3/55) ve Hakim (1/524).
193- Abdullah b. er-Razı der ki: Ebu Üsman'a Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Senden; kazadan sonra rıza dilerim"
duası sorulunca: "Kazadan önce rıza, rızayı elde etmeye çabalamadır.
Kazadan sonra rıza ise rızanın kendisidir" cevabını verdi.
194- Ebu Said el-Harraz der ki: "Kazadan önce rıza, tafvid
(işi Allah'a havale etmek). Kazadan sonra rıza ise teslim olmaktır.''
Senedinde tanımadığım
biri var.
195- Abbas b. Abdilmuttalib'in bildirdiğine göre Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Allah'ı rab, islam'ı din ve
Muhammed'i peygamber olarak kabul eden, imanın tadını tatmıştır.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir; ancak Beyhaki'nin hocasını tanımıyorum. Tirmizi 5/14 (2623).
Bu hadis başka bir
kanalla da nakletmiştir. Müslim de bu hadisi Sahih'te Abdülaziz'den
aktarmıştır.
196- Enes b. Malik der ki: Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) şöyle buyurduğunu işittim: "Allah: ''Kim benim kaza ve kaderime
razı olmazsa, kendine benden başka rab arasın'' buyurdu.
Tahric: İsnadı
zayıftır. İbn Hacer, el-Lisan (4/167-168); Taberani, M. es-Sağir (2/48) ve
Hatib, Tarih (2/227).
197- Abdullah (b. Mes'ud) der ki: "Allah'ın sana farz
kıldıklarını yerine getirirsen insanların en abidi olursun. Allah'ın sana haram
kıldıklarından sakınırsan insanların en çok vera sahibi olanı olursun. Allah'ın
sana takdir ettiğine razı olursan insanların en zengini olursun."
Tahric: Ravilerden
bazılarını tanımıyorum. Kabisa ve ondan önce gelen raviler Sahih'in
ravileridir.
198- Ebu'd-Derda der ki: "İmanın zirvesi dörttür: Hükme
sabır, kadere rıza, ihlasla tevekkül ve Yüce Rabbe teslimiyet.''
Tahric: İsnadı
zayıftır. Lalekai, Şerhu's-Sünne 2/676 (1238) ve Ebiı Nuaym, Hilye (1/216)
199- Sa'd b. Ebi Vakkas'ın bildirdiğine göre Hz. Peygamber
{Sallallahu aleyhi ve Sellem} şöyle buyurdu: ".Ademoğlunun, Allah'tan
hayır dilemesi ve kendisi için takdir edilene razı olması onun (uhrevi)
saadetinin bir parçasıdır. Kişinin Allah'tan hayır dilemeyi bırakması ve
Allah'ın takdirine öfke duyması ise onun bedbahtlığındandır. "
Ömer b. Ali el-Mukaddemi
bu hadisi Muhammed b. Ebi Humeyd kanalıyla Abdurrahman b. Ebi Bekr b.
Ubeydullalı'tan, o da İsmail'den nakletmiştir.
Tahric: İsnadı
zayıftır. Tirmizi 4/4SS (2151).
200- Ebu Bekr es-Sıddik'in bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) bir işi yapmak istediği zaman: "Allahım! Benim için seç,
benim için tercih et" derdi.
Tahric: İsnadı
zayıftır. Tirmizi 5/53S (3516).
201- Abdullah (b. Mes'ud) der ki: "Sizden biri istihare
ederken: ''Allahım! Benim için seç'' diyor ve Allah'ın tercih etmesini istiyor;
ancak. (sonunda) razı olmuyor. O zamarı kişi şöyle desin: ''Allahım! Rahmetinle
ve afiyetinle benim için seç'' desin. Veya kişi: ''Allahım! İşimi güzelce
bitir'' diyor. İşin güzelce bitmesinden biri de el ve ayağın kesilmesi, malın
ve çocuğun gitmesidir. O zamarı kişi: ''Allahım! İşimi güzelce ve senden gelen
kolaylık ve afiyetle bitir'' desin."
İsnadı hasendir.
202- Ebu Said el-Hudri'nin bildirdiğine göre Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Sizden biriniz bir işi
yapmak istediği zaman şöyle desin ''Allahım! Senin bilginle Senden hayır
öğrenmek istiyorum, Senin ölçünle ölçü edinmek istiyorum ve Senin lütfundan
istiyorum. Senin gücün yeter, benim gücüm yetmez. Sen bilirsin, ben bilmem, Sen
görünmezleri en iyi bilensin. Allahım! Eğer şu işimin benim dinim, hayatım ve
akıbetim için hayırlı olduğunu biliyorsan; (onu benim için takdir et) yoksa onu
benden uzaklaştır ve beni ondan vazgeçir. Sonra benim için hayır takdir et. Güç
ve kuvvet, sadece Allah'ın yardımıyla elde edilir.
Tahric: Senedinde
mahzur yoktur. Buhari (2/51, 7/162,8/168).
203- Ebu Said el-Hudri'nin bildirdiğine göre Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Allah'ı öfkelendirme
pahasına insanları razı etmen, Allah'ın rızkı sebebiyle onları övmen, Allah'ın
sana vermediği şeyde de onları yermen, yakinin zayıflığındandır. Allah'ın rızkı
sana açgözlünün hırsıyla ulaşmaz. Hoşnut olmayanın hoşnutsuzluğu da o rızka
engel olamaz. Allah ferahlık ve rahatlığı rıza ve yakinin içine koymuştur. Dert
ve kederi de şüphe ve kızgınlığa yerleştirmiştir. "
Muhammed b. Mervan
zayıftır. Bu hadis aynı zamanda İbn Mes'ud'dan bir defasında kendi sözü olarak,
diğerinde de merfu olarak nakledilmiştir.
Tahric: Senedinde
tanımadıklarım vardır. Ebu Nuaym, Hilye (5/105).
204- İbn Mes'ud'un bildirdiğine göre Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Allah'ı öfkelendirme pahasına insanları
razı etme, Allah'ın sana verdiği ihsan sebebiyle başkasını övme, Allah'ın sana
vermediği şey sebebiyle başkasını kötüleme. Açgözlünün hırsı, Allah'ın rızkını
sana sürüklemez. Hoşnut olmayanın hoşnutsuzluğu da, o rızka engel olamaz.
Allah, adaletiyle; ferahlık ve rahatlığı rıza ve yakınin içine koymuştur. Dert
ve kederi de şüphe ve kızgınlığa yerleştirmiştir ...
Mevkuf olan rivayet ise
aşağıdadır.
Tahric: İsnadı
hasendir. Taberani,M. el-Kebir 10/266 (10514) ve Ebu Nuaym, Hilye
(4/121,7/130).
205- İbn Mes'ud: "Rıza, Allah'ı öfkelendirme pahasına insanları
razı etmemen, Allah'ın sana verdiği ihsan sebebiyle başkasını övmemen, Allah'ın
sana vermediği şey sebebiyle başkasını kötülememendir. Açgözlünün hırsı, rızkı
sana sürüklemez" Hoşnut olmayanın hoşnutsuzluğu da, o rızka engel olamaz.
Allah adaletiyle; ferahlık ve rahatlığı yakın ve rızanın içine koymuştur"
Dert ve kederi de, şüphe ve kızgınlığa yerleştirmiştir" dedi.
Ravileri güvenilirdir.
206- Abdullah (b. Mes'ud) der ki: "Sizden biriniz ihtiyaç
talebinde bulunduğu zaman, onu az istesin. Muhakkak ki insana takdir edilen ona
gelir. Sizden biriniz arkadaşını överek yanına varmasın; yoksa belini kırar
(onu mahveder)."
Tahric: İsnadı sağlam
değildir. Taberani 9/198 (8883).
207- Abdüllah b. Mes'ud: "Kişinin kardeşinden bir şey
istemesi, fıtnedir. Eğer verirse, (asıl verenden) başkasını över. Vermezse
vermeyenden başkasıili kötüler" dedi.
Ravileri güvenilirdir.
208- Musa b. Cafer b. Ebi Kesir, amcasından bildiriyor: Yüce
Allah'ın: ''Duvar ise, şehirde iki yetim erkek çocuğa aitti. Duvarın altında
onların bir hazinesi vardı"[Kehf 82] buyruğuyla ilgili olarak şöyle
işittim: Bahsedilen hazine, altından bir levhaydı ve üzerinde şöyle yazılıydı:
"Ölüme inanan kişinin nasıl sevindiğine şaşıyorum. Hesaba inanan kişinin
nasıl güldüğüne şaşıyorum. Kadere inanan kişinin nasıl üzüldüğüne şaşıyorum.
Dünyayı tanıyıp dünya ehlinin değişimlerine şahit olup dünyaya bel bağlayan
insana şaşıyorum. La ilahe illallah Muhammedun Resulullah."
İsnadı zayıftır.
209- Nezzal b. Sebre'nin bildirdiğine göre Ali b. Ebi Talib,
Yüce Allah'ın: "Duvar ise, şehirde iki yetim erkek çocuğa aitti. Duvarın
altında onların bir hazinesi vardır.[Kehf 82] buyruğuyla ilgili olarak şöyle
dedi: Bahsedilen hazine, altından bir levhaydı ve üzerinde şöyle yazılıydı:
"La ilahe illallah Muhammedun Resulullah. Ölüme hatırlayan kişinin nasıl
sevindiğine şaşıyorum. Cehennemin hak olduğunu hatırlayan nasıl güldüğüne
şaşıyorum. Kaderin hak olduğunu bilenin nasıl üzüldüğüne şaşıyorum. Dünyayı tanıyıp
dünya ehlinin değişimlerine şahit olup dünyaya bel bağlayan insana
şaşıyorum."
Tahric: İsnadı çok
zayıftır. Taberi, Tefsir (16/6) ve Lalekai, Şerhu' s-Sünne 2/680 (1249). Bak:
Suyuti, ed-Dürrü'I-Mensur (5/421).
210- Abdullah (b. Mes'ud) der ki: "Kul, kendisine isabet
eden bir şeyin isabet etmemesinin imkansız olduğunu, isabet etmeyen bir şeyin
de isabet etmesinin imkansız olduğunu bilmedikçe imanın tadını alamaz. Bir kor
ateşi sönünceye kadar ısırınam, benim için Allah'ın takdir ettiği bir şey için:
''Keşke olmasaydı'' dememden daha sevgilidir."
211- Ebu'd-Derda'nın bildirdiğine göre Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Her şeyin bir hakikati vardır. Kul da,
kendisine isabet eden bir şeyin isabet etmemesinin imkansız olduğunu, isabet
etmeyen bir şeyin de isabet etmesinin imkansız olduğunu bilmedikçe imanın
hakikatine erişemez
Tahric: İsnadı
hasendir. Ahmed (6/441) Bak: Heyseml, Mecma (7/197).
212- Zünnun (el-Mısri): "Başına gelen şeylerin kader sonucu
olduğuna inanan üzülmez" demiştir.
Diğer tahric: Ebu
Nuaym, Hilye (9/380)
213- Zünnun (el-Mısri) der ki: "Allah'tan razı ol. Allah'a
güven. Her şey Allah'ın takdiriyIedir. Allah'a hamd ve sena et. Allah'ı bilen,
Allah'tan razı, takdirinden de memnun olur. İyiliği Allah'tan isteyen, Allah'ın
cömert eline havale edilir. İnsan neye doğru gittiğini bilse, Allah'tan
başkasını razı etmek için Allah'a isyan etmez."
214- Abidlerden biri olan Bişr b. Sinan el-Mucaşii der ki: Bir
abide: "Bana nasihatte bulun" deyince, şöyle karşılık verdi:
"Kendini kadere teslim et. Bu, kalbinin boşalması, derdinin azalması için
daha uygundur. Sakın Rabbini kızdırma. Yoksa, sen gaflet içinde ve farkında
olmadan öfken sana hakim olur."
215- Hasan(-i Basri) der ki: "Mümin hüzünlü sabahlar,
hüzünlü akşamlar. Yatarken de (bu hüznünden dolayı) dönüp durur. Ona bir oğlağa
yetecek kadar azık yeter."
Tahric: İsnadı
hasendir. Ahmed, Zühd (258)
216- Cafer b. Muhammed b. Nusayr der ki: Ebu'l-Abbas b. Ata
şöyle dedi: "(Takdire karşı) tedbir ve tercihi bırakın ki; güzel bir hayat
süresİniz. çünkü tedbir ve tercih, insanların hayatlarını zorlaştırır."
Ebu'l-Abbas'a: "Kul hangi şeyi yaparsa kulluk makamına erişir?" diye
sorulunca: "Tedbiri bırakmak" cevabını verdi. Yine Ebu'l-Abbas şöyle
dedi: "Tedbir, kabir ehli gibi olmadıkça selamet gelmez." Yine
Ebu'l-Abbas: "Sevinç, Allah'ın bizim işimizi çekip çevirmesidir. Bizim
alacağımız tedbir ise bedbahtlığımızdandır" demiştir.
İsnadı hasendir.
217- Süfyan b. Uyeyne der ki: Alimler şöyle dediler: Allah'ın
takdirine boyun eğmeyenin tedbir alması kendisine fayda sağlamaz.''
218- Ebu'l-Abbas Ahmed b. Muhammed b. Mesruk et-Tusı:
"Tedbiri bırakan rahat yaşar" demiştir.
İsnadı zayıftır.
219- Abbas b. Asım'ın bildirdiğine göre Sehl: "Allah'tan
gelen bela iki türlüdür: Rahmet belası ve ceza belası. Rahmet belası, bu belaya
uğrayanın Allah'a karşı aczirıi ve tedbiri bırakmasını sağlar. Ceza belası ise,
buna uğrayanı tercih ve tedbire sevk eder" dedi.
İsnadı zayıftır.
220- Hatim'in bildirdiğine göre Şakik (el-Belhi): "Ey
fakir, çalışıp zengin olmak için kendini yorma. Eğer senin kısmetinde fakirlik
varsa zengin olamazsın" dedi.
Senedinde mahzur
yoktur.
221- Eyyub (es-Sahtiyani): "İstediğin olmuyorsa olanın
(sana hayırlı) olmasını iste" demiştir.
222- Ahmed b. Ebi'l-Havari'nin bildirdiğine göre Süfyan(-ı
Sevri): ''Allah'a kim inanırsa onun gönlünü doğruya yöneltir"[Teğabun 11]
ayetini: "Gönlünü rıza ve teslimiyete yöneltir" şeklinde
açıklamıştır.
Tahric: İsnadı zayıftır.
Suyuti, ed-Dürrü'l-Mensur (8/184)
223- Ebu'l-Abbas b. Ata der ki: "Rıza, kulun, Allah'ın
gönderdiği şeye karşı koymayı bırakmasıdır."
224- Yahya b. Said bildiriyor: Ömer b. Abdilaziz: "Ettiğim
bu dualar sayesinde yaptığım ve yapacağım bütün işlerimin Allah'ın takdirine
uygun düşmesi tek. gayem olmuştur" dedi. Ömer de genelde: "Allahım!
Takdirine rıza göstermeyi bana ihsan et. Kaderini de bana hayırlı kıl ki,
ertelediğin bir şeyin hemen olmasını, geciktirmeden yaptığın bir şeyin de ertelenmesini
istemeyeyim" şeklinde dua ederdi.
İsnadı gevşektir.
225- Ömer b. Abdilazız der ki: "Artık Allah'ın takdir
ettiği şey dışında nefsim hiçbir şeyi istemiyor."
Ravileri güvenilirdir.
226- Şu'be der ki: Yunus b. Ubeyd bana: "Hiçbir zaman hiçbir
şeyi temenni etmedim" dedi.
İsnadı sahihtir.
227- Fudayl b. İyad der ki: "Razı olan kişinin
mertebesinden daha üst bir mertebe yoktur."
Senedinde mahzur
yoktur.
228- Zünnun (el-Mısri) der ki: "Üç şey teslimiyetin alametidir:
Kazayı rızayla karşılamak, belaya sabretmek ve rahatlığa şükretmek. Üç şey de
işi Allah'a havale etmektir: Allah'ın takdiri konusunda hüküm vermeyi bırakmak,
nafile ve dünyalık işlerde kendi iradesini bırakıp Allah'ın istediğini yapmak,
Allah'ın iradesi sonucu olan şeylere bakmak. Üç şey de kalbin temizliğindendir:
Her şeyi Allah'tan bilmek, ondan gelen her şeyi kabul etmek ve her şeyi ona
nisbet etmek."
Diğer tahric: Ebu
Nuaym, Hilye (9/362-363).
229- Ebu Abdullah en-Nibici: "Bana göre ibadetlerin en
üstünü üç tanedir: Allah'ın hükümlerinden hiçbirini reddetmemek, ondan
başkasından bir şey istememek ve ondan bir şey saklamamak" dedi.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Ebu Nuaym, Hilye (9/313).
230- Ebu Abdirrahman es-Süleml der ki: Muhammed b. Ahmed b.
Şem'un'a rıza sorulunca şöyle cevap verdi: "Hakka razı olmak, haktan razı
olmak ve ona razı olmaktır. Hakka razı olmak, onun tedbirine ve seçtiğine razı
olmaktır. Haktan razı olmak onun taksimine ve verdiğine razı olmaktır. Ona razı
olmak ise Onun ilah ve rabliğini kabul edip razı olmaktır."
231- İbnu'l-Pereci der ki: "Rıza'nın anlamı konusunda üç
şey söylenebilir. Bunlardan biri, seçmeyi takdire bırakmaktır. İkincisi, kalbin
acı da olsa takdirine sevinmesidir. Üçüncüsü ise, yapılan işin sonucunu
düşünmekten vazgeçip, nefsin lehine veya aleyhine verilecek hükmü Allah'a
bırakmaktır."
Ravileri güvenilirdir.
232- Ebu Bekr b. Şazan der ki: Ebu Osman el-Kindi'ye rıza
sorulunca şöyle cevap verdi: "Dünyadan geçene pişman olmayan ve
üzülmeyendir."
İsnadı zayıftır.
233- Yahya b. Muaz er-Razi der ki: "Ey Ademoğlu!
Kaybettiğin ve geri dönmeyecek şeye üzülme! Ölümün senden alacağı varlığa da
sevinme!"
234- İkrime'nin bildirdiğine göre İbn Abbas: "Bu,
kaybettiğinize üzülmemeniz ve Allah'ın size verdiği nimetlerle şımarmamanız
içindir. Allah, kendini beğenip öğünen hiç kimseyi sevmez"[Hadid 23]
ayetini açıklarken şöyle dedi: "Sevinip üzülmeyen kimse yoktur. Ancak
kişiye bir musibet isabet edince ona sabretmeli. Bir hayır elde edince de
şükretmelidir.
Tahric: İsnadı
sahihtir. Taberi, Tefsir (27/235) ve Suyuti, ed-Dürrü'l-Mensur (8/62)
Beyhaki der ki: Bu da
Halimi'nin: ''Ayetteki hüzünden kasıt kızıp isyan etmek, sevinmekten kasıt ise
övünüp kibirlenmektir" sözünü desteklemektedir .
235- Ömer b. Sadaka el-Hammal der ki: Zünnnun (el-Mısri) ile
beraber Ahmim'deyken, oyun, def ve davul sesi işitip: "Bu nedir?"
diye sordu. Ona: "Medine halkından birinin düğünü" cevabı verildi. Onun
yanında da ağlama, feryat ve velvele sesi duyunca: "Bu nedir?" diye
sordu. Ona: "Falan kişi öldü" denilince Zünnun (el-Mısri) bana şöyle
dedi: "Ey Ömer b. Sadaka! Onlara (nimet) verildi ama şükretmediler.
Diğerlerine bela verildi, onlar da sabretmediler. Vallahi bu gece bu şehirde
kalmam" deyip o saatte Ahmim'den Fustat'a çıktı.
İsnadı zayıftır.
236- Hacer b. Kays el-Mederi der ki: Bir gece müminlerin emiri
Ali b. Ebi Talib'in yanında kaldım ve gece namaz kılarken okuduğunu işittim.
"Söyleyin; akıttığınız meniden insanı yaratan siz misiniz, yoksa Biz mi
yaratmaktayız"[Vakia 58-59] ayetini okuyunca üç defa: "Sen yarattın
ey Rabbim" dedi. Sonra: "Söyleyin, ektiklerinizi yerden bitirenler
sizler misiniz, yoksa Biz mi bitiriyoruz?"[Vakia 63-64] ayetini okuyunca
üç defa: "Sen yarattın ey Rabbim" dedi. Sonra: "Söyleyin;
içtiğiniz suyu buluttan indirenler sizler misiniz yoksa onu Biz mi
indiririz?'[Vakia 68-69] ayetini okuyunca üç defa: "Sen yarattın ey
Rabbim" dedi. Sonra: "Söyleyin; yaktığınız ateşin ağacını var eden
sizler misiniz, yoksa onu Biz mi var ederiz'[Vakia 71-72] ayetini okuyunca üç
defa: "Sen yarattın ey Rabbim" dedi.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Hakim, Müstedrek (2/277)
237- Cafer b. Burkan'ın bildirdiğine göre Hz. İsa şöyle derdi:
"Allahım! Artık zararı kendimden uzaklaştıramıyorum, bana faydası olan
şeye ulaşamıyorum. Her şey başkasının eline geçti. Kendi amelime kaldım. Benden
daha yoksul olan biri de yok. Allahım! Düşmanımı bana güldürme ve dostumdan
yana bana zarar verme. Musibetimi dinimde kılma ve bana acımayan birini
musallat etme."
Tahric: İsnadı
hasendir. Ahmed, Zühd (95) Bak: Suyuti, ed-Dürrü'l-Mensur (2/210)
238- Ebu Abdurrahman es-Sülemi şöyle dedi: "Dinin kemali,
güç ve kuvvetin kendisine ait olmadığını itiraf etmek ve her şeyde, her şeyin
sahibi olana dönmektedir."
239- Sehl der ki: ''Nefsini beğenip de kurtulabilen ve bir şeyin
kendisinden kaynaklandığını düşünüp te onu tamamına erdirebilen olmamıştır.
İnsanlardan said (cennetlik) olan kişi emellerini beğenip çok görmeyen, fazilet
ve ihsan kapılarının kendisine açıldığı ve yaptığı her amelin Allah'tan bir
ihsan olduğunu düşünen kişidir. Şaki (cehennemlik) olan kişi de sözleri ve
amelleri kendisine güzel görünen, bunlarla övünen ve kendisinden
kaynaklandığını düşünen kişidir ki, bu tavrı halihazırda kendisini helak etmese
de gün gelecek onu helak edecektir.
Allah, Karun'dan
bahsederken onun: ''Bunlar bana bendeki bilgi ve beceriden dolayı
verilmiştir"[Kasas 78] dediğini bildirir. Karun bu şekilde diyerek
kendisine verilenlerin Allah'ın bir ihsanı olduğunu unutup bunun kendi bilgi ve
becerisinden kaynaklandığını söylemiştir. Allah da herkesin göreceği şekilde
onu (ve malını) yerin dibine batırmıştır. Bu şekilde yerin dibine geçirilen
nice kötü vardır ki arkadaşlarımız bunun farkında değillerdir. Kötülerin yerin
dibine geçirilmesi de kendini günahsız görmenin, güç ve kuvvet sahibi sanmanın,
fütursuzca takdirlere itiraz etmenin, yapılan ihsanları görmezden gelmenin ve
yapılan iyilikler ile verilen nimetlere şükretmemenin sonucudur. Zira böyle
yapan kişilerin yok olma vakti de gelmiş demektir."
Not: Sehl b. Abdillah
et-Tüsteri, meşhur sufi zahittir.
240- Muhammed b. el-Eş'as el-Kindi der ki: "Her şey nöbetleşe
döner durur. Hatta olur ki ahmaklık ta akla galebe çalar.
İsnadı zayıftır.
Beyhaki der ki: ''Bu
günleri bazen lehe, bazen de aleyhe döndürüp duruyoruz"[Al-i İmran 180]
ayeti de, Allah'ın takdiriyle bunların dönüp durduğunu göstermektedir.
241- Ebu Abdillah Muhammed b. İbrahim b. Hamş der ki: Babamın
şöyle dediğini işittim: "Rabbine itaat etmeyeceksen Onun rızkını yeme.
Yasaklarından kaçınmayacaksan, onun mülkünden çık. Yaptıklarına razı
olmayacaksan, başka rab ara. Ona isyan edeceksen seni göremeyeceği yere
çık."
242- Ebu Mansur es-Sufi'nin kızının oğlu İbrahim b. Hamş
ez-Zahid der ki: Dedemin şöyle dediğini işittim: "Kaza, tedbire güler,
ecel emele güler, takdir tedbire güler. Kısmet te çabalayıp sıkıntıya girmeye
güler."
243- Müsenna şu şiiri söylemiştir:
Sana ihtiyacım olduğunu
gördün
Ama beni bırakıp yalnız
bıraktın
Hata sende değil
bendedir çünkü
ihtiyaçlarımı
yaratamayan birine sundum.
244- Ebu Muhammed b. el-Hüseyin b. Ahmed b. Yakub el-Me'muni der
ki: Ebu Ömer ez-Zahid'in, Şafii'ye şu şiiri okuduğunu işittim:
Duysan ki talihi olan
eline bir çubuk almış
Ve o çubuk yeşermiş,
inan.
Duysan ki mahrum su'ya
gitmiş
Suya düşüp boğulmuş,
yine inan.
Kaza'nın var olduğunun
delili
Akıllı'nın kötü, Ahmağın
iyi yaşamasıdır.
245- Abdullah b. Şebib şu şiiri söylemiştir:
Ne tercih, ne akıl ve ne
terbiye
Kader yardım etmezse bir
faydası yok Allah'ın takdiriyse almak seni yormaz Kaderde yoksa bir şeye
erişmen zordur Nice fakirlikten korkan tedbir alır da Sakladığı malının ona faydası
olmaz
Eğer saklaması fakirlik
korkusuysa fakirlikten önce fakirlik yaşıyor demektir.
246- Ebu Amr b. Muhammed b. Ahmed b. İshak en-Nahvi der ki:
Ahmed b. Ubeydillah ed-Darimi, Antakya'da kendisi için şu şiiri okudu:
Ey haline bakıp asrı
kınayan Zamanın gadrini sakın kınama asır bir memurdur emredeni var
Asır onun emrine her
zaman uyar Nice kafir vardır bütün malları Küfrüne rağmen artar da artar Nice
mümin var ki bir kuruşu yok Onun da imanı artar da artar
Aklı olmayanda hayır da
yoktur Ayağını kısmetine göre uzatmaz.
247- Said b. Cübeyr'in bildirdiğine göre İbn Abbas, Hz.
Süleyman'ın bir yolculuğundan bahsedip şöyle dedi: "Hz. Süleyman susuz bir
yerde giderken suya ihtiyacı oldu. Bu sırada ibibik kuşu gelip yeri gagalamaya
başladı ve suyun yerini buldu. Şeytanlar gelip o yeri deriyi soyar gibi
kazıdılar ve suyu buldular."
---Suyutl, ed-Dürrü'l-Mensur (6/349)----
Nafı b. el-Ezrak şöyle
dedi: "Ey Vakkaf! İbibik kuşunun nasıl gelip (toprağın altındaki) suyun
yerini bulduğunu, buna rağmen (tuzağı göremeyerek) tuzağa düştüğünü gördün mü?
Tuzak boynuna düşene kadar ibibik tuzağı görmemiştir." İbn Abbas:
"Kader gelince göze perde çeker" dedi.
248- Hasan b. Ahmed b. Musa el-Kadı der ki: Tirmizi'nin:
"Kader gelince gözler kör olur. (Kaderin gerçekleşeceği) an gelmişse göze
perde çeker" dediğini işittim.
249- Ebu Amr ez-Zahid şu şiiri okudu:
Allah kişi hakkında bir
şey isterse
Ve bu kişi akıllı ve
zekiyse
Her zora bir çare de
bilirse
Kaderin yazdığı ona da
değer
Düşünemez ve gözleri kör
olur Aklı başından kolayca gider
Allah hükmünü icra
edince
Aklını iade eder ibret
alsın diye.
250- Hammad b. Ali el-Bekravi, Mahmud b. Hasan el-Varrak'a ait
şu şiiri söyledi: Her işinde Rahman'a güven Allah yazar ve takdir eder
Allah kula bir şey
yapmak isterse Kulun bunda tercihi olmaz
İnsan güvendiği yerden
zarar görürken Allah'ın izniyle sakındığı yerden kurtulur.
Ebu'l-Fevaris Cüneyd b.
Ahmed et-Taberi ise şu şiiri söyledi:
Kul sıkılır Rab ise
takdir eder
Zaman değişkendirı rızık
taksim edilmiş
Bütün hayırlar Bizi
yaratanın tercih ettiğindedir Başkasının tercihi kötü ve uğursuzdur.
Bir sonraki konu için aşağıdaki link’e
tıklayın: