PATRİK :
Ortodoks mezhebine mensûb hıristiyanların, en büyük rûhânî (dînî)
lideri.
1054 (H. 446) yılına kadar Roma'daki papaya bağlı kalan İstanbul
patriği Mihâel Kirolarius, papadan ayrılarak şark (doğu) kilisesini kurdu.
Ortodoks kilisesi adını alan bu kilisenin idâresini eline aldı. Bundan sonra
ortodoks kiliselerinin merkezi İs tanbul Fener'deki patrikhâne oldu.
Ortodoksların en büyük dînî lideri olan patrik, İstanbul'da bulunmaktadır.
(Harputlu İshâk Efendi)
İslâm dîninin herkesi kendi dînî yaşayışında serbest bırakmasından
ve müslümanların hoşgörüsünden istifâde eden patrikler, zamanla kendilerine
verilen hak ve hürriyetleri kötüye kullandılar. Himâyesinde yaşadıkları İslâm
devletlerini yıkmak ve hırist iyan tebeayı devlete karşı ayaklanmaya teşvik
etmek için çalıştılar. Osmanlı Devleti'nin duraklama ve gerileme devirlerinde
dînî faâliyetleri bırakıp siyâsî faâliyetlerde bulundular. Sultan İkinci Mahmûd
Han, Boğdan-Eflâk ve Mora isyânlarını plânlayan ve Osmanlı Devleti'ni
parçalayarak yıkmaya çalışan Rum patriği Gregorius'u patrikhânenin kapısında
îdâm ettirdi. Tanzimattan sonra batılı hıristiyan devletlerin destek ve
teşvikiyle daha da rahat hareket eden patrikler, Osmanlı Devleti'nin
parçalanmasında ve yıkılmasında önemli rol oynadılar. (Yeni Rehber Ansiklopedisi)
Osmanlı Devletinde Rus sefiri (büyük elçisi) olarak uzun seneler
çalışan İgnatiyef, hâtırâlarında Sultan İkinci Mahmûd Han zamânında Fener
patrikhânesinin kapısında asılan, 1821 (H.1237) Rum isyânının baş plânlayıcısı
olan patrik Gregorius'un, Rus Ça rı Aleksandr'a yazdığı mektubu açıklamaktadır.
Mektûb ibret vericidir:
"Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak mümkün değildir. Çünkü
Türkler, müslüman oldukları için çok sabırlı ve mukâvemetli (dayanıklı)
insanlardır. Türkler zekîdirler ve kendilerini müsbet yolda sevk ve idâre
edecek reislere sâhib oldukları müddetçe de çalışkandırlar. Gâyet kanâatkâr ve
an'anelerine (geleneklerine) bağlıdırlar. Türklerde evvelâ itâat (bağlılık)
duygusunu kırmak, mânevî bağlarını parçalamak, dînî sağlamlıklarını zayıflatmak
lâzımdır. Bunun da en kısa yolu millî geleneklerine ve mânevî değerlerine
uymayan hâricî (yabancı) fikirler ve hareketlere alıştırmaktır. (M. Sıddîk
Gümüş)