MUĞNİ’L-MUHTAC

NAMAZ  /  RÜKÜNLER

 

ALTINCI RÜKÜN: İTİDAL (RÜKÜDAN DOĞRULARAK AYAKTA DİKİLMEK)

 

Namazın altıncı rüknü rükudan doğrulup ayakta hareketsiz olarak kalmaktır. Kişi bunu yaparken başka bir şeye niyet etmemiş olmalıdır. Buna göre kişi bir şeyden korkarak rükudan doğrulsa bu yeterli olmaz.

 

Kişinin rükudan başını doğruitmaya başladığı sırada ellerini "semiallahu limen hamideh" diyerek kaldırması sünnettir. Tam doğrulduğunda "rabbena leke'l-hamdü mil'e's-semavati ve mil'e'l-ardi ve mil'e ma şi'te min şey'in ba'dü" der.

 

Tek başına namaz kılan kişi şunları da söyler: "Ehle's-senai ve'l-mecd, ehakku ma kale'l-abdü ve küllüna leke abdün, la mania lima a'teyte ve la mu'tiye lima mena'te ve la yenfeu ze'l-ceddi minke'l-cedd".

 

Sabah namazının ikinci rekatında rükudan doğrulduktan sonra kunut yapmak sünnettir. Bu kunutta şu dua sonuna kadar okunur:

Allahümmehdini fimen hedeyt ... Bu kunutu imam okuduğunda çoğul lafzıyla okur.

 

Sahih olan görüşe kunutun sonunda;

1) Allah reslilü (s.a.v.)ne salavat okumak,

2) elleri kaldırmak -Kişi ellerini yüzüne sürmez-

3) İmamın açıktan okuması,

4) İmama uyan kişinin dua sebebiyle amin demesi

5) Hamdü senada bulunur. İmamı işitmezse kunut duasını kendi okur.

 

Meşhur olan görüşe göre mutlak olarak değil ancak meydana gelen bir felaket sebebiyle diğer farz namazlarda kunut okunması meşrudur.

 

A. İTİDALİN RÜKÜN OLMASI

 

Namazın altıncı rüknü rükudan doğrulup ayakta hareketsiz olarak kalmaktır.

 

A. RÜKUDAN DOĞRULMAK DİKİLMEK NAFİLE NAMAZLARDA BİLE BİR RÜKÜNDÜR.

 

Namazın altıncı rüknü -et-Tahkik'te sahih olarak ifade edilen görüşe göre nafile namaz bile olsa- rükudan doğrulmaktır. Bunun delili daha önce geçen "namazını doğru kılmayan şahsı peygamberin uyarması" ile ilgili hadistir.

 

Ziyadetü'r-Ravda adlı eserde Mütevelli'den şu görüş nakledilmiştir: Kişi nafile namaz kılarken rüku ve secdede rükudan doğrulmazsa bu namazın sahih olup olmadığı konusunda mezhep içinde iki görüş vardır.

 

Bu konudaki görüş ayrılığı "Kişi nafile namazda ayakta durmaya gücü ye ttiği halde yatarak namaz kılsa bu kabulolur mu?" Bu konuda olur ve olmaz diyen iki görüşe dayanmaktadır. Görüş ayrılığının bu meseleye dayalı olması o meselede bir tercihte bulunanın bu meselede de aynı tercihte bulunmasını gerektirmez.

 

B. RÜKUDAN DOĞRULUP BEKLEMENİN ŞEKLİ

 

Şayet kişi rüku yapmadan önce ayakta durabilen bir kimse ise onun rükudan ayakta duracak şekilde doğrulması gerekir. Şayet rüku yapmadan önce ayakta değil ise bulunduğu hale geri döner. Bunu da yapamayacak durumda ise gücü ne kadarına yetiyorsa o kadar yapar.

 

Yukarıda sözü geçen hadis sebebiyle kişi doğrulduğunda organları rüku yapmadan önceki durumunda bir süre hareketsiz olarak kalır. Kişi bu esnada doğrulmasını tamamlayarak önceki durumuna dönmüş olur,

 

Er-Ravda' da şöyle denilmiştir:

Rükuda olduğu gibi rükudan doğrulup ayakta dikilme esnasında da bir süre hareketsiz kalmak [tuma'nine] farzdır,

 

İmamü'l-Haremeyn [Cüveynl] şöyle demiştir: Rükudan doğrulduktan sonra ayakta durmanın hükmü konusunda bazı tereddütlerim var,

 

Cüveynl'den başkalarının ifadelerinde de bu konuda tereddütle oldukları görülmektedir.

 

Bilinen ve doğru olan hüküm bunun farz olduğudur, Kişi ayakta dururken rükuya gitse sonra rükuda hareketsiz kalmadan önce düşse yeniden rükuya dönüp orada bir süre hareketsiz kalması, ardından ayağa kalkarak doğrulması gerekir. Kişi bir süre rükuda hareketsiz kaldıktan sonra düşse ayağa kalkarak dikilir sonra secde yapar. Secde yaptıktan sonra rükudan doğrulmayı tam yapıp yapmadığında şüphe etse tekrar doğrulması ve ardından secde yapması farzdır.

 

c. RÜKUOAN DOĞRULURKEN İTİDALDEN BAŞKA BİR ŞEYE NİYET ETMEMİŞ OLMAK

 

Kişi bunu yaparken başka bir şeye niyet etmemiş olmalıdır. Buna göre kişi bir şeyden korkarak rükudan doğrulsa bu yeterli olmaz.

 

Kişi rükudan doğrulurken itidal yapmaktan başka bir şeye niyet etmemiş olmalıdır, Buna göre kişi yılan vb. bir şeyden korkarak rükudan doğrulsa bu yeterli olmaz; çünkü -daha önce geçtiği üzere~ bu durumda o namazdaki itidal hareketini bırakarak başka bir şeyle uğraşmaktadır.

 

D. RÜKÜDAN DOĞRULMA ESNASINDA ELLERİ KALDIRMAK VE SEMİALLAHU LİMEN HAMİDEH DEMEK

 

Kişinin rüku'dan başını doğruItmaya başladığı sırada ellerini "semiallahu limen hamideh" diyerek kaldırması sünnettir.

 

Başlama tekbirinde olduğu gibi rüku tekbirinde de rüku'dan başını kaldırmaya başladığı anda ellerini kaldırmak sünnettir. Elleri kaldırmaya başlama anı, başı kaldırmaya başlama anı ile aynı olmalıdır.

 

Kişi rükudan doğrulurken semiallahu limen hamideh der. Bununla kastedilen ''Allah kulunun hamd etmesini kabul eder ve bunun karşılığını verir" demektir. Bir başka görüşe göre ise bunun anlamı ''Allah kendisine hamd edeni işitir de affeder" demektir.

 

Rükudan kalkarken bu sözü söylemenin sünnet olduğunun delili Buhar! ve Müslim'in rivayet ettiği hadislerdir. Üstelik Nebi (s.a.v.) "Beni nasıl namaz kılıyorken görüyorsanız o şekilde namaz kılın" buyurmuştur. (Buhari, Ezan,690; 747; Müslim, Salat, 1061)

 

Kişi men hamidallahe semia leh derse sünnet aslen yerine gelmiş sayılır. Çünkü hem sözler hem de anlam diğer ifadenin aynısıdır. Ancak mesela Ekber Allah ifadesi Allahu ekber ifadesi ile aynı değildir. Bununla birlikte kişinin sünnette yer aldığı şekliyle söylemesi daha faziletli bir davranıştır.

 

"Semiallahu limen hamideh" sözünü imamın da imama uyanların da söylemesi sünnettir.

 

[*] - Şu hadise gelince; O İmam semiallahu limen hamideh deyince siz rabbena lekel hamd deyiniz. (Şafii, Müsned, 58; Humeydi, Müsned, 1189)

 

Bunun anlamı ''Allah'ın kendisine hamd edenin hamdini işittiğini bildiğiniz halde böyle söyleyiniz" demektir. [Çünkü Nebi (s.a.v.) bu ifadeyi söylemiştir.] Nebi (s.a.v.)in "beni nasıl namaz kılıyorken gördüyseniz siz de öyle kılın" sözünü sahabeler bilmekteydi. Üstelik Nebi (s.a.v.)in fiillerine uymanın gerekli olduğu şeklinde bir genel kural da bulunmaktadır. Hadiste "rabbena lekel hamd" deyiniz diye özel bir belirlemenin yapılması sahabenin genellikle Nebi (s.a.v.)in söylediği Rabbena lekel hamd ifadesini duymayıp yalnızca semiallahu limen hamideh ifadelerini duymasıydı. Sahabenin o ifadeyi duymamasının sebebi ise bunun rükudan doğrulduktan sonra söylenecek bir ifade olmasıdır. Bu yüzden namazdaki tesbih vb. ifadeler gibi gizli okunur. İmamın semiallahu limen hamideh ifadesini gizli söylemesi, rabbena lekel hamd ifadesinin ise açıktan söylenmesi artık yaygınlaşmıştır; çünkü imamların ve müezzinlerin çoğu Nebi (s.a.v.) in sünnetini bilmemektedir.

 

E. RÜKUDAN TAM OLARAK DOĞRULDUKTAN SONRA OKUNACAK ZİKİRLER

 

Kişi rükudan tam olarak doğrulduğunda "rabbena leke'l-hamdü mil'e's-semavati ve mil'e'l-ardi ve mil'e ma şi'te min şey'in ba'dü" der.

 

Kişi rükudan doğrulduktan sonra ellerini salar ve gerek imam gerek tek başına namaz kılan ve gerekse imama uyan kimse, içinden şunlardan birini söyler:

 

> Rabbena leke'l-hamd

> Rabbena ve leke'l-hamd

> Allahümme rabbena leke'l-hamd

> Allahümme rabbena ve leke'l-hamd

> Ve leke'l-hamdü Rabbena

> Elhamdü li rabbina

 

Sünnette yer alması sebebiyle bunların ilkini söylemek daha iyidir. Ancak İmam Şafii el-Ümm'de "ikincisini söylemeyi daha uygun görüyorum" demiştir. Çünkü ikinci ifade hem bir dua hem de bir itirafı içermektedir. İkinci ifadenin anlamı "rabbim duamıza icabet et, bizi doğru yola ulaştırman sebebiyle hamd sanadır" demektir. Et-Tahkik adlı eserde buna ek olarak şu ifadeler de yer almaktadır: Hamden kesiren tayyiben mübareken fih. Alimlerin çoğunluğu bu fazlalığı zikretmemişlerdir.

 

[*] - Bu fazlalık Buhari'nin Rijaa b. Raji'den yaptığı rivayette bulunmaktadır:

 

Bir gün Nebi {s.a.v.} in arkasında namaz kılıyorduk. rükudan başını kaldırdığında semiallahu limen hamideh dedi. Arkasında namaz kılanlardan biri Rabbena ve leke'l-hamdü hamden kesiren tayyiben mübareken fih dedi. Nebi {s.a.v.} namazını bitirince "demin konuşan kimdi?" diye sordu. Adam "benim" dedi. Nebi {s.a.v.} ona şöyle buyurdu: "Otuz küsür meleğin bunun sevabını en önce yazmak için birbiriyle yarıştığını gördüm". (Buhari, salat 799)

 

Otuz küsür melek denilmesinin sebebi bu ifadenin harf sayısının otuz küsür olmasıdır.

 

Nevevi el-Mecmu'da "imam, kendisine uyanların rızası olmadıkça rabbena leke'l-hamd ifadesinden daha fazla söylemez" diyerek garip bir görüş ortaya koymuştur. Bu er-Ravda ve et-Tahkik adlı eserlerinde söylediklerine aykırıdır.

 

Bu zikirde yer alan mil'e ma şi'te min şey'in ba'd [Bundan başka dilediğin şeyler dolusunca hamd sana aittir] sözü "gökler ve yer dışında arş ve kürsü gibi varlıkları" yahut da "Allah dışında kimsenin bilemeyeceği başka varlıkları" ifade etmektedir. Nitekim Allah Teala kitabında "Onun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır." [Bakara, 256] buyurmaktadır.

 

Tek başına namaz kılan kişi şunları da söyler: "Ehle's-senai ve'lmecd, ehakku ma kale'l-abdü ve küllüna leke abdün, la mania lima a'teyte ve la mu'tiye /ima mena'te ve la yenfeu ze'l-ceddi minke'l-cedd". 

 

Tek başına namaz kılan kişi ve namazın uzatılmasına razı olan belirli sayıda kimselere imamlık yapan kişi içinden ayrıca üstte ki duayı da okur. (361)

 

F. SABAH NAMAZININ İKİNCİ REKATINDA RÜKUDAN DOĞRULDUKTAN SONRA KUNUT YAPMAK

 

1. Kunut yapmanın hükmü

 

Sabah namazının ikinci rekatında rükudan doğrulduktan sonra kunut yapmak sünnettir.

 

Sabah namazının ikinci rekatında rükudan doğrulduktan sonra, ayakta hareketsiz durma esnasındaki zikirleri yaptıktan sonra kunut yapmak sünnettir. Bunu Bağavi ve diğer alimler zikretmiş, İsnevi de onaylamıştır.

 

Maverdi şöyle demiştir: Kunut semiallahu limen hamideh ve rabbena leke'l-hamd ifadelerini bitirdikten sonra yapılır.

 

İbnü'r-Rif'a da yalnızca bu cümlelerin söyleneceğini belirtmiştir. EI-İklfd adlı eserde de şöyle denilmiştir:

 

Kıyasın gerektirdiği hüküm de budur; çünkü kunut ayakta durunca okunması meşru olan zikirlere bitiştiğinde ayakta durma uzamaktadır, oysa rüku sonrası ayakta dikilmenin namazın kısa bir rüknü olduğunda görüş ayrılığı yoktur. İmamların buna aykırı olarak uygulamada bulunması namaza ilişkin fıkhi hükümleri bilmemekten kaynaklanmaktadır. Ayakta durma esnasındaki uzun zikirlerle kunut duasını birleştirmek namazı bozmasa da bunun mekruh olduğunda şüphe yoktur.

 

Maverdi'nin ve onunla birlikte adı geçen alimlerin görüşünü "sayıları çok olan ve namazın uzun kılınmasına razı olan bir cemaate imamlık eden imam" şeklinde anlamak, diğerlerinin görüşünü de bu vasıfta olmayan imam şeklinde anlamak mümkündür.

 

2. Kunutta okunacak dua

 

Bu kunutta şu dua sonuna kadar okunur: Allahümmehdini limen hedeyt. ..

 

EI-Muharrer' de onun tamamlamak üzere yazılmış olan eserde [tetimme] ve eş-Şer!ı'te bu şekilde zikredilmiştir.

 

Duanın tamamı şu şekildedir: Allahümmehdini fi men hedeyt ve afini fimen afeyt ve tevelleni fimen tevelleyt ve barik li fima a'teyt ve kıni şerre ma kadayt. İnneke takdi ve la yukda aleyk ve innehu la yezillu men valeyt, tebarekte rabbena ve tealeyt.

 

[*] - Bunun okunmasının sünnet olmasının sebebi Hakim'in elMüstedrek adlı eserinde Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet ettiği şu hadistir:

Allah Resulü (s.a.v.) sabah namazının ikinci rekatında rüku'dan başını doğrulturken ellerini kaldırır ve şu duayı okurdu: Allahümmehdini fimen hedeyt. .. (Hakim, ma'rifetu's-sahabe, III, 172. Hakim bu hadiste "rabbena" ifadesini zikretmemiştir. O, bu hadisin sahih olduğunu söylemiştir)

 

Beyhaki bu hadisi sabah namazı ve vitir namazının kunutu konusunda rivayet etmiştir. (Beyhaki, Salat, II, 209)

 

Rafii şöyle demiştir: Alimler kunut duasında "tebarekte ve tealeyte" ifadesinden önce "la yeizzu men adeyte" ifadesini, yukarıdaki ifadeden sonra da "fe leke'l-hamdü ala ma kadayt, estağfiruke ve etUbu ileyk" ifadesini eklerler.

 

Er-Ravda'da "bu fazlalığın bir zararı yoktur" denilmektedir. Ebu Hamid ve Bendenıd ve diğer bazı alimler bunun müstehap olduğunu söylemişlerdir. Nevevİ et-Tahkik adlı eserinde "denildiğine göre" şeklinde ifade kullanmıştır.

 

3. İmamın kunutu okuma şekli

 

Bu kunutu imam okuduğunda çoğullafzıyla okur.

 

imamın bu kunut duasını okurken çoğul ifade kullanması sünnettir. 

 

Çünkü Beyhaki iki rivayetinden birinde bu duayı çoğul lafızia nakletmiş ve bu nakil "imamların okuyuşu"na yorulmuştur.

 

Nevevi el-Ezkdr adlı eserinde bunun gerekçesini şöyle açıklamıştır: İmamın yalnızca kendisi için dua yapması mekruhtur. Çünkü Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Bir topluluğa imamlık yapıp da onları bırakıp yalnızca kendisi için dua eden kişi onlara ihanet etmiş olur. "(Tirmizi, Salat, 357)

 

Bu gerekçe esas alındığında bunun namazdaki diğer zikirlere de aynı şekilde uygulanması gerekir. Nitekim Kadı Hüseyin ve el-İhyd adlı eserinde imam Gazali teşehhüd konusunda bunu açık olarak ifade etmişlerdir.

 

İbnü'l-Münzir el-İşrdJ adlı eserinde imam Şafii'nin şöyle dediğini nakletmiştir: "imamın topluluk için değil yalnızca kendisi için dua etmesini hoş karşılamam."

 

Alimlerin çoğunluğu bunun yalnızca kunut için geçerli olduğunu söylemişlerdir.

 

ibnü'l-Münzir şöyle demiştir: Nebi (s.a.v.) in namazda tekbir aldıktan sonra Fatiha okumadan önce şu duayı okuduğu sabittir:

 

"Allahümme nekkıni Allahümmeğsilni. .. " Ben de imamın duayı çoğulokumasının yalnızca kunut duası ile sınırlı olduğu görüşündeyim.

 

İbnü'l-Kayyim Nebi (s.a.v.) in bütün dualarının tekil lafızia geldiğini söylemiştir. Alimlerin çoğunluğu kunut duası dışında imam ile diğer kimseler arasında bir ayrım yapmamıştır. Kunut duası ile diğer dualar arasındaki fark şu olabilir: Kunutun aksine herkes namazdaki diğer duaları yapmakla emrolunmuştur. İmama uyan kişi yalnızca amın der. Hocam Remlı'nin fetvasına göre zahir olan görüş de budur.

 

[Sabah namazındaki kunutta yalnızca bu dua mı okunur? Bu konuda iki görüş vardır:]

 

[Birinci görüş]: Nevevİ'nin sözünün zahirinden buradaki kunutta yalnızca burada belirtilen duaların okunacağı anlaşılmaktadır ki bu İmam Gazall'nin tercih ettiği bir görüştür.

[İkinci görüş]: Alimlerin çoğunluğuna göre ise kunut duası bununla sınırlı değildir. Bu

ikinci görüş esas alındığında kişi vitir namazında Hz. Ömer' den (r.a.) rivayet edilen Allahümme inno. nestefnuke duasını okusa güzel bir iş yapmış olur.

 

Tek başına namaz kılan veya namazın uzun kılınmasına razı olan bir grup insana imamlık yapan kişinin bu iki duayı birlikte okuması sünnettir. İkisini birlikte okuduğunda hangisini daha önce okur? Bu konu -inşaallah- nafile namazlar konusunda gelecektir.

 

Kişi kunut yaparken kunut duasına niyet ederek Kur'an'dan bir ayet okusa; şayet ayet -Bakara suresinin son iki ayetinde olduğu gibi- bir dua içeriyorsa veya buna yakın bir anlamı varsa bu ayet kunut duası yerine geçer. Tebbet yeda veya borç ayeti vb. gibi dua anlamı içermeyen bir ayet okursa yahut ayette dua bulunsa bile kişi bununla kunuta niyet etmese yeterli olmaz. Çünkü namazda kıyam dışında Kur' an okumak mekruhtur.

 

Nevevİ el-Mecmu'da Bağavl'den "kunut duasını uzun tutmak mekruhtur" görüşünü nakletmiştir. Yani -ilk teşehhüdde olduğu gibimeşru olmayacak şekilde kunut duasını okumak mekruhtur. Bu ifadenin zahirinden bu şekilde okunan duanın batıl olmadığı anlaşılmaktadır ki bu anlam doğrudur. Çünkü kunut duasının uzatılmasının mekruh olduğunu söyleyen Bağavı kısa rüknün uzatılmasının kast! olması durumunda namazın batılolacağını söylemektedir.

 

Kadı Hüseyin şöyle demiştir: "Kişi kunut duasını normalin üzerinde uzatsa bu mekruh olur. Batılolup olmadığı konusunda iki ihtimal vardır."

 

Şeyh Ebu Hamid sabah namazının kunutu hakkında şunu söylerdi: Allahümme la tuikna ani'l-ilm bi aikin ve la temna'na anhu bi maniin.

 

4. Kunutun sünnetleri

 

Sahih olan görüşe kunutun sonunda;

 

1) Allah Resulü (s.a.v.) ne salavat okumak,

2) elleri kaldırmak -eller yüze sürülmez-

3) İmamın açıktan okuması,

4) İmama uyan kişinin dua sebebiyle amın demesi ve senada bulunması sünnettir.

 

a) Kunut duasının sonunda Nebi (s.a.v.)'e salavat okumak

 

Kunut duasının sonunda Nebi {sollollohu oleyhi ve sellem)e salavat okumanın sünnet olup olmadığı konusunda mezhep içinde iki görüş vardır:

 

[Birinci görüş]: Doğru olan görüşe göre bu sünnettir. Çünkü bu konuda sahih rivayetler bulunmaktadır.

 

[İkinci görüş]: Bu sünnet değildir; hatta bir görüşe göre kişi bunu yaparsa namazı bozulur. Çünkü böyle yapan kişi namazın sözlü bir rüknünü kendine ait yerden başka bir yere nakletmiş olur.

 

Nevevİ el-Ezkdr' da selamın da salavatla birlikte sünnet olduğu görüşünü tek görüş olarak nakletmiştir.

 

Nebi (s.a.v.)'in ailesine salavat okumak da sünnettir. İbnü'l-Ferkah buna tepki göstermiş ve "bunun aslı yoktur" demiştir. İsnevı Nebi (sallallah u aleyhi ve sellem)' e selam söylenmesine ayeti delil getirmiş, Zerkeşı de Nebi (s.a.v.)'in ailesine salatü selam getirmenin sünnet oluşuna "sana nasıl salat getirelim?" diye soran sahabıye Nebi (s.a.v.)'in verdiği cevabı delil getirmiştir.

 

El-Udde adlı eserde bir rivayete dayanarak kunutun başında ve sonunda salavat getirilebileceği söylenmekteyse de Nevevİ'nin metinde "kunutun sonunda" ifadesini kullanması, kunutun diğer yerlerinde salavat getirmenin sünnet olmadığını göstermektedir ki hüküm de böyledir.

 

EI-Acell, şerhinde "kişi, içinde Muhammed adının geçtiği bir ayet okuduğunda Nebi (s.a.v.)'e salavat getirmesi müstehap olur" demiştir. Ancak Nevevİ buna aykırı yönde fetva vermiştir.

 

b) Kunutta elleri kaldırmak

 

1. Mesele: Elleri kaldırmanın hükmü

 

[Kunutta elleri kaldırmanın sünnet olup olmadığı konusunda mezhep içinde iki görüş vardır]

 

[Birinci görüş]: Doğru olan görüşe göre kunutta ve diğer dualarda elleri kaldırmak sünnettir. Bunun delili Beyhakı iyi bir senede rivayet ettiği hadistir. (Beyhakı, Salat, II, 212)

 

[İkinci görüş]: Kunut sırasında eller kaldırılmaz; çünkü bu namaz içinde bir dua olduğundan namaza başlama ve teşehhüd duasına kıyasla burada da eller kaldırılmaz. (Kıyas)

 

İlk görüş sahipleri namazdaki başlama duası ve teşehhüd ile kunut duası arasında şöyle bir fark olduğunu söylemişlerdir: Bahsedilen yerlerde kişinin elleri ile yapması gereken başka görevler vardır. Burada ise kunut okurken ellerin bir görevi yoktur.

 

İleride yağmur duası konusunda şu husus gelecektir: "Kişi bir belanın def edilmesini istediğinde ellerinin üst kısmını göğe doğru çevirir, bir şeyi elde etmek için dua ettiğinde ise avuç içlerini göğe doğru çevirir." Kişi kunut okurken "hükmettiğin şeyin şerrinden beni koru" derken ellerini ters çevirir mi çevirmez mi? Hocam Remlı burada elleri ters çevirmenin sünnet olmadığını söylemiştir; çünkü namazda kişinin [normalin dışında] hareket etmesi, istenilen bir şey değildir.

 

2. Mesele: Elleri kunuttan sonra yüze sürmenin hükmü

 

[Kunuttan sonra elleri yüze sürmenin hükmü konusunda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır.]

 

[Birinci görüş]: Sahih olan görüşe göre -Beyhaki'nin de belirttiği gibi- konu ile ilgili bir rivayet bulunmadığı için kunuttan sonra eller yüze sürülmez, yani bunu yapmak sünnet değildir.

 

[İkinci görüş]: "Ellerinizi yüzlerinize sürünüz" şeklindeki rivayet sebebiyle bunu yapmak sünnettir. (Ebu Davud, Salat, 1485; İbn Mace, Dua, 3866)

 

Bahsedilen rivayetin senetlerinin uydurma olduğu söylenerek ikinci görüş reddedilmiştir.

 

Nevevİ'nin ifadesi benim yaptığım eklemelerle birlikte anlaşılmazsa ilk anda bu konuda görüş ayrılığı olmadığı izlenimini doğurmaktadır. Oysa el-Muharrer'deki ifade bu konuda görüş ayrılığı bulunduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Nevevİ "kişinin ellerini yüzüne sürmesi sünnet değildir" dese hem daha kısa olur, hem de bir açıklamaya gerek olmaksızın bu konuda görüş ayrılığı bulunduğunu belirtmiş olurdu.

 

Kunutta yüzden başka göğüs vb. bir yeri meshetmeye gelince bunun sünnet olmadığı tek görüş olarak kabul edilmiştir. Hatta bir grup alim bunun mekruh olduğunu belirtmiştir.

 

Namaz dışında dua yaptıktan sonra elleri yüze sürmeye gelince İzz b. Abdüsselam bunu yasakladıktan sonra "bunu ancak cahiller yapar" demiştir.

 

Duadan sonra elleri yüze sürme konusunda bir kısmı garıb, bir kısmı zayıf rivayetler bulunmaktadır. Bununla birlikte Nevevİ etTahkik'te bunun müstehap olduğunu tek görüş olarak zikretmiştir.

 

c) imamın kunutu açıktan okuması

 

[imamın kunutu açıktan okuyup okumaması konusunda mezhep içinde iki görüş vardır]

 

[Birinci görüş]: Sahih olan görüşe göre imam kunutu açıktan okur. Bunun sebebi Buhari ve diğer hadisçilerde yer alan hadise uymaktır. Maverdı "bununla birlikte imam kunutu, açıktan okuduğu diğer sureler kadar sesli okumaz" demiştir.

 

[İkinci görüş]: Namazda okunması meşru olan diğer duaları imamnasıl gizli okuyorsa kunut duasını da gizli okur.

 

Tek başına namaz kılan kişinin kunut duasını gizli okuyacağı tek görüş olarak benimsenmiştir.

 

d) İmama uyan kişinin kunut duasına "amin" demesi ve senada bulunması

 

[İmama uyan kişinin kunut duasına amın demesi konusunda mezhep içinde iki görüş vardır]

 

[Birinci görüş]: Sahih olan görüşe göre imama uyan kişi duaya amin der. Bunun delili Ebu Davud'un sahih veya hasen senetle rivayet ettiği hadistir.(Ebu Davud, Salat, 1443)

 

İmama uyan kişi Fatiha'nın sonunda "amın" sözünü nasıl açıktan söylüyorsa bunu da öyle söyler.

 

İmama uyan kişi senayı içinden söyler. Burada se na ile kastedilen ''fe inneke takdi ve la yukda aleyk" ifadesinin sonuna kadar olan kısımdır. Çünkü bu sena ve zikir olduğundan buna muvafakat etmek daha yerinde bir davranıştır.

 

Er-Ravda ve Aslü'r-Ravda adlı eserlerde "kişi ya senada bulunur,

yahut susar" denmiştir.

 

Mütevelli şöyle demiştir: "Yahut kişi ben de şahitlik ederim der."

 

Gazali de şöyle demiştir: "Kişi tasdik ve tebrfr ettim der."

 

Daha önce eza n konusunda şu hüküm geçmişti: "Namazda olan kişi eza nı duysa ve müezzinin ezanına icabet ederek aynı şeyleri söylese namazı bozulur" O hüküm ile ele aldığımız meseledeki hüküm arasında bir çelişki yoktur. Çünkü imam ile ona uyan arasında bir ilişki bulunmakla birlikte müezzin ile namaz kılan kişi arasında bir ilişki söz konusu değildir. Böyle bir açıklama yapılmakla birlikte her iki meselede de namazın batıl olacağı görüşü daha yerinde bir görüştür.

 

El-Mecmu ve diğer eserlerde şöyle denilmektedir: "İmamın kunut okuyuşunu tekrarlamak daha uygun bir davranıştır."

 

Et-Tenbih şarihlerinden Muhibb et-Taberi'nin açık olarak ifade ettiği gibi Nebi {s.a.v.)'e salavat getirmek de bir dua olduğundan kişi salavat sırasında da amin der. Gazzi ise "salavatın bir sena olması da muhtemeldir" demiştir. Hatta salavat sırasında imamın söylediklerini tekrarlamanın uygun olacağı konusunda bir görüş de bulunmaktadır. Salavatın dua olduğunu söylemek uzak bir görüş değildir. Çünkü hadiste şöyle buyrulmaktadır: Yanında adım anıldığı halde bana salavat okumayan kimsenin burnu yere sürtünsün. (Müslim, el-Birr ve's-sıla, 2551; Tirmizi, Deavat, 3545)

 

Bu yüzden bazı alimlerimiz şöyle demişlerdir. "Kişinin imamın duasına amin demesi ve daha sonra senayı imamdan sonra söylemesi daha yerinde bir davranıştır."

 

Önceki görüş daha uygundur.

 

Bir görüşe göre kişi kunut duasının her ifadesinde "amin" der. Bir görüşe göre ise tıpkı euzü çekmede olduğu gibi kunut duasının bütününü imamla birlikte okur. Bir başka görüşe göre amin demek yahut kunut duasını okumak şıklarından dilediğini tercih eder.

 

Bütün bu sayılanlar "imam kunut duasını açıktan okur" görüşünü kabul ettiğimizde geçerlidir. Yine "imam kunut duasını gizli okur" görüşünü kabul etsek bile -daha önce imamın gizli okunan yerleri açıktan okuması meselesinde anlattıklarımızdan anlaşılacağı üzereimam sünnete aykırı olarak duayı açıktan okuduğunda geçerlidir. Şayet imam kunut duasını açıktan okumazsa veya açıktan okuduğu halde imama uyan kişi bunu duymazsa, imama uyan kişi kunut duasını okur. Nitekim metinde şöyle denilmiştir:

 

İmama uyan kişi imamı işitmezse kunut duasını kendi okur. İmama uyan kişi sağırlık sebebiyle, imamdan uzak olması sebebiyle yahut imamın duayı açıktan okumaması sebebiyle kunut duasını duymasa veya bir ses işitmekle birlikte bunu tam olarak seçemese, -namazda imamdan işitmediği diğer dua ve zikirlerde olduğu gibikunut duasını içinden okuması mendup olur.

 

e) Sabah namazı dışındaki namazlarda kunut yapılması

 

Meşhur olan görüşe göre mutlak olarak değil ancak meydana gelen bir felaket sebebiyle diğer farz namazlarda kunut okunması meşrudur.

 

1. Müslümanların başına gelen felaket sebebiyle kunut yapılması

 

Diğer farz namazlarda, son rekatta rükudan doğrulduktan sonra, Müslümanların başına gelen bir felaket sebebiyle kunut duası okunması meşru yani sünnettir. Örneğin Müslümanları korkutan bir durum, kıtlık, veba, çekirge salgını vb. bir şey söz konusu olduğunda bu konuda Nebi (s.a.v.)'e uyularak kunut yapılır. Çünkü Nebi (s.a.v.) Bi'r Maune olayında şehit edilen hafızlar için onları şehit edenlere bir ay boyunca namazlarda beddua etmiştir. (Buhari, Vitir, 1003; Müslim, Mesacid, 1545)

Nebi (s.a.v.) böyle yaptığına göre ve "beni nasıl namaz kılıyorken görüyorsanız öyle namaz kılın" dediğine göre bunu yapmak sünnettir.

 

2. Bir felaket söz konusu olmaksızın sabah namazı dışındaki farz namazlarda kunut yapılması

 

[Sabah namazı dışındaki farz namazlarda, felaket vb. bir durum söz konusu olmaksızın kunut yapılabilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş vardır]

 

[Birinci görüş]: Mezhepte meşhur olan görüşe göre [herhangi bir felaket söz konusu olmadığı halde sabah namazı dışındaki diğer namazlarda] kunut yapmak meşru değildir. Çünkü Nebi (s.a.v.) yalnızca bir felaket söz konusu olduğunda kunut yapmıştır. Sabah namazının bu konuda diğer namazlardan farklı olmasının sebebi onun şerefi ve farz namazların en kısası olmasıdır. Bu kısalığı sebebiyle ona kunut yoluyla ekleme yapılması diğerlerinden daha uygundur.

 

[ikinci görüş]: Kişi diğer namazlarda kunut yapıp yapmama şıklarından dilediğini seçebilir.

 

Diğer namazlarda kunut yaparken; gerek kıraatin açıktan olduğu gerekse gizli olduğu namazlarda tıpkı sabah namazında olduğu gibi imam kunutu açıktan okur, tek başına kılan gizli okur.

 

3. Farz namazlar dışındaki namazlarda kunut yapılması

 

Metinde geçen "farz namazlar" ifadesi nafile, adak ve cenaze namazlarını dışarıda bırakmaktadır; bunlarda kunut yapılması sünnet değildir.

 

El-Ümm'de şu ifade yer almaktadır: Bayram namazlarında ve yağmur duası namazında kunut yoktur. Bununla birlikte bir felaket sebebiyle bu namazlarda kunut yaparsa bunu mekruh görmem, aksi takdirde kunut yapılmasını mekruh görürüm.

 

El-Mühimmat'ta şöyle denilmektedir: Özetle söylemek gerekirse nafile namazlarda kunut yapılması sünnet değildir. Yapılırsa bunun mekruh olup olmayacağı konusunda ise bir ayrım söz konusudur.

 

Adak namazlar da bu konuda nafile namazlara kıyas edilir.

 

Hocamız Zekeriya el-Ensarı şöyle demiştir: Zahir olan görüş cenaze namazında kunut yapmanın mutlak olarak mekruh oluşudur; çünkü cenaze namazının hafif bir şekilde kılınması meşru kılınmıştır.

 

Metinde "bir felaket" şeklinde genel bir ifade kullanılmasından akla şöyle bir anlam gelmektedir:

 

Felaketin genelolması ile esir düşme vb. gibi özel bazı şahıslara özgü olması arasında fark bulunmamaktadır. Gerek genel gerekse özel felaket için kunut yapılması müstehaptır.

 

Alimlerin sözleri bunun aksini ifade eder görünse de zahir olan görüş budur.

 

El-Mühimmat'ta şöyle denilmektedir: Bunun meşru olduğu söylenebilir. Şu görüş ileri sürülürse bu da yerinde bir görüş olur: Şayet felaketin zararı genel ise; örneğin bir alimin veya kahraman birisinin esir edilmesi vb. bir durum söz konusu ise cemaat kunut okur, aksi takdirde okunmaz.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

YEDİNCİ RÜKÜN: SECDE