CEMAATLE NAMAZ |
7. CEMAATE GİTMEMEK İÇİN
MAZERET SAYILAN HALLER
Cemaatin sünnet olduğu
görüşünü kabul etsek bile bir özür olmadıkça cemaatin terk edilmesi konusunda
ruhsat söz konusu değildir.
[Cemaat ancak şu
durumlarda terk edilebilir]
1- Genel bir özrün söz
konusu olması: Şiddetli yağmur veya geceleyin fırtma olması, doğru görüşe göre
şiddetli çamur olması da cÖyledir.
2- Özel bir özrün söz
konusu olması: Hastalık, şiddetli soğuk ve sıcak olması, belirgin bir açlık ve
susuzluğu n olması, tuvaletinin gelr;;::; miş olması, can ma veya malma bir
zalimin zarar vereceğinden kork6 IT;:;k, borcunu ödeme imkanı olmayan kişiyi
alacakIının takip edecek olması, birkaç gün cemaatten uzak kalırsa terk edileceği
ümit edilen bir cezanın söz konusu olması, çıplaklık, hareket eden yol
arkadaşları ile birlikte bir yolculuğa hazırlanmak, kötü kokusu olan bir
yiyecek yemek, ölümü yaklaşmış olan veya hasta olan bir yakınının kendisinden
başka bakacak kimsesinin olmaması, yahut hastanın kendisi ile ünsiyette
bulunması.
A. ÖZÜR OLMAKSIZIN
CEMAATİ TERK ETMEK
B. CEMAATİN TERKİNİ
MUBAH KILAN GENEL ÖZÜRLER
C. CEMAATİN TERKİNİ
MÜBAH KILAN ÖZEL ÖZÜRLER
A. ÖZÜR OLMAKSIZIN
CEMAATİ TERK ETMEK
Cemaatin sünnet olduğu
görüşünü kabul etsek bile, bir özür olmadıkça cemaatin terk edilmesi konusunda
ruhsat söz konusu değildir.
Cemaatin sünnet olduğu
görüşünü kabul etsek bile özürsüz yere cemaatin terki konusunda bir ruhsat söz konusu
değildir; çünkü cemaat kuvvetli [müekked] bir sünnettir.
[*] - Bu konuda delil şu
hadistir: Ezanı duyduğu halde namaza gelmeyen kimsenin -bir özrü olmadıkça-
namazı yoktur [yani kamil değildir]. (İbn Mace, Mesacid, 793; İbn Hibban,
Salat, 2064; Müstedrek, Salat, I, 245. İbn Hibban ve Hakim bu hadisin Müslim'in
şartlarına göre sahıh olduğunu söylemişlerdir)
[Soru]: Sünnetin özürsüz
olarak terki caizdir.(Genel kural)
Şu halde cemaatı e
namazın sünnet olduğu görüşünü kabul ettiğimizde "bunu terk etme konusunda
ruhsat yoktur" sözünü nasıl söyleyebiliriz?
[Cevap]: [Ortada bir
özür olmadığı sürece; farz bir şeyin terkini haram olmaktan çıkaracak, sünnet
bir şeyin terkini mekruh olmaktan çıkaracak bir ruhsat söz konusu olamaz.] (Metni anlamayı sağlayacak bu ifade
Tuhfetü'l-muhtac'tan alınarak eklenmiştir)
Bu hüküm "cemaat
konusundaki emrin ancak bir özür söz konusu olduğunda hafiflediğini" ifade
etmek amacıyla söylenmiştir.
"Cemaatin sünnet
olmakla birlikte bir özür olmadığı sürece terk edilemeyeceği" hükmünün şu
sonuçları bulunmaktadır:
> Mezhep içindeki bir
görüşe göre "cemaat sünnettir; onu terk edenlere karşı savaş açılır"
hükmünü kabul ettiğimizde, ortada bir özür söz konusu olduğunda kesin olarak bu
kişilere savaş açılamaz.
> Bir özür sebebiyle
cemaati sürekli terk eden kimsenin şahitliği reddedilmez; bir özür olmadığı
halde sürekli terk eden kimsenin şahitliği reddedilir.
> Devlet başkanı
insanlara cemaat yapmalarını emrettiğinde -bir ruhsatın bulunması durumu hariç-
bunu yapmaları gerekli olur. Özür bulunması halinde ona itaat etmeleri
gerekmez.
"Ruhsat"("ruhusat"
diyede okunabilir) sözlükte kolaylaştırma anlamına gelir. Terim anlamı bir özür
sebebiyle delilin aksine sabit olan hükümdür.
B. CEMAATİN TERKİNİ
MUBAH KILAN GENEL ÖZÜRLER
[Cemaat ancak şu
durumlarda terk edilebilir]
Genel bir özrün söz
konusu olması: Şiddetli yağmur veya geceleyin fırtına olması, doğru görüşe göre
şiddetli çamur olması da böyledir.
A. ŞİDDETLİ YAĞMUR
YAĞMASI
Yağmur ve kar gibi elbiseyi
ıslatacak derecede gündüz veya gece şiddetli yağmur yağması, cemaatin terkini
mubah kılan genel özürlerdendir.
[*] - Ebu Davud, Nesai
ve İbn Mace; İbn Ebi Melih aracılığıyla onun babasından şunu rivayet
etmişlerdir: Hudeybiye antlaşması zamanında Nebi (s.a.v.) ile birlikteydik.
Üzerimize öyle bir yağmur yağdı ki ayaklarımızın altı kurumadı. Bunun üzerine
Nebi (s.a.v.)'in münadısi şöyle duyuru yaptı: Olduğunuz yerlerde namaz kılın!
(Ebu Davud, salat, 1062)
Rafii
"hastalık" ile ilgili bölümde yağmurla birlikte dışarı çıkmakta bir
zorluğun bulunmasını da şart koşmuştur. Buna göre hafif yağmur yağması halinde
veya şiddetli bile yağsa kişinin altında yürüyebileceği bir siper / örtü /
sığınak bulunması halinde özür söz kOriusu olmaz.
Yağmur çarşıların
tavanlarından aksa bu, hem Cuma hem de cemaate gitmeme konusunda bir özür kabul
edilir; çünkü -el-Kifaye' de Kadı Hüseyin'den nakledildiğine göre- bu sular
genellikle necis olur.
B. GECELEYİN ŞİDDETLİ
FIRTINA
Geceleyin şiddetli
fırtına olması da cemaatin terkini mubah kılan genel bir özürdür.
[*] - Rivayete göre İbn
Ömer (r.a) soğuk ve rüzgarlı bir günde ezan okudu ve "Olduğunuz yerde
namaz kılın" dedikten sonra sonra şunu söyledi: "Allah Resulü
(s.a.v.), soğuk ve yağmurlu günlerde müezzine olduğunuz yerde namaz kılın diye
duyuruda bulunmasını emrederdi".
Bunu Buhari ve Müslim
rivayet etmiştir.
[*] - Bir başka rivayet
şöyledir: Nebi (s.a.v.) yağmurlu ve rüzgarlısoğuk gecelerde müezzine olduğunuz
yerde namaz kılın diye duyuruda bulunmasını emrederdi.
Bunu İmam Şafii (r.a.)
rivayet etmiştir.
Bu durumda cemaatle
kılmakta zorluk bulunmaktadır.
Yukarıdaki ifadelerden
fırtına zamanında havanın soğuk olması ile olmaması arasında bir fark olmadığı
anlaşılmaktadır. EI-Mühezzeb'te ise "soğuk" olması belirtilmiştir.
Maverdı iki görüşü birleştirmiştir.
EI-Mühimmat'ta şöyle
denilmiştir: Zahir olan görüş şudur: Geceleyin tek başına şiddetli fırtına
bulunması cemaati terk etmeyi mübah kılan bir özürdür. "Soğuk"
ifadesini kullananlar, fırtınanın çoğunlukla soğukta olmasından dolayı böyle
söylemişlerdir. Taberi et-Tenbih şerhinde bu görüşü tercih ettiğini şu şekilde
açıklamıştır: "Tercih edilen görüşe göre soğuk ve şiddetli fırtına
geceleyin cemaate gitmeme konusunda bir özürdür."
Zahir olan görüş budur.
Bu görüş "geceleyin hafif rüzgarlı olan havayı" ve "gündüz
şiddetli fırtına"yı dışarıda bırakmaktadır. İsnevl'nin dediği üzere
yerinde olan görüş sabahın da gece gibi kabul edilmesidir; çünkü sabah
namazındaki zorluk akşam namazındakinden daha çoktur.
C. ŞİDDETLİ ÇAMUR
[Şiddetli çamur, cemaati
terk etmeyi mübah kılan bir özür müdür? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
vardır]
[Birinci görüş]: Sahıh
olan görüşe göre gerek gece, gerekse gündüz olsun, şiddetli çamur bir özürdür.
Çünkü bu, yağmurdan daha çok zorluk çıkaran bir durumdur. Hafif çamur ise böyle
değildir. Şiddetli çamur, el-Kifaye' de tek görüş olarak belirtildiğine göre
insanın üzerine bulaşmasından emin olunmayan çamurdur. EI-Mecmu ve et-Tahkik
adlı eserlerde çamur, "şiddetli" diye nitelenmemiştir. Buna göre
şiddetli çamurla hafif çamur arasında fark yoktur.
Ezrai şöyle demiştir:
Doğru olan bu ikisi arasında fark olmamasıdır; çünkü hadisler bunu
göstermektedir.
İbnü'l-Mukri er-Ravd
adlı eserinde çamurun şiddetli olmasını şart koşmuştur, ki bu görüşün esas
alınması gerekir.
[Soru]: İbn Hibban'ın
yukarıda geçen hadisinde sahabenin ayaklarının altını ıslatacak şekilde bir
yağmur altında kaldığı ve Allah Resulü (s.a.v.)'nün münadisinin namazı
olduğunuz yerde kılın diye duyuruda bulunduğu geçmişti.
[Cevap]: Hadiste
belirtilen duyuru yağmur sebebiyle olmuştu.
Burada ise yağmur söz
konusu olmaksızın yalnızca çamur olması durumu ele alınmaktadır.
C. CEMAATİN TERKİNİ
MÜBAH KILAN ÖZEL ÖZÜRLER
Özel bir özrün söz
konusu olması: Hastalık, şiddetli soğuk ve sıcak olması, belirgin bir açlık ve
susuzluğun olması, tuvaletinin gelmiş olması, canına veya malına bir zalimin
zarar vereceğinden korkmak, borcunu ödeme imkanı olmayan kişiyi alacaklının
takip edecek olması, birkaç gün cemaatten uzak kalırsa terk edileceği ümit
edilen bir cezanın söz konusu olması, çıplaklık, kişinin harekete geçen yol
arkadaşları ile birlikte bir yolculuğa hazırlanması, kötü kokusu olan bir
yiyecek yemek, ölümü yaklaşmış olan bir yakınının başında bulunması, hasta olan
ve bakacak kimsesi olmayan bir kimsenin yanında bulunması, yahut hastanın
kendisi ile ünsiyette bulunması.
A. HASTALIK
Yağmurda yürümenin
zorluğu gibi, kişinin yürümesini zorlaştıracak derecede bir hastalığının olması
cemaate gitmemesini mübah kılar.
Rafii'nin Cüveyni' den
nakledip onayladığına, er-Ravda 'da da tek görüş olarak zikredildiğine göre bu
hastalık "farz namazda ayakta durma yükümlülüğünü düşürecek dereceye
ulaşmasa bile" hüküm böyledir.
[*] - Çünkü Nebi
{s.a.v.} hastalandığında günlerce insanlara namaz kıldıramadı.
Hafif diş ve baş ağrısı,
hafif sıtma vb. gibi hafif hastalıklar bir özür sayılmaz.
B. ŞİDDETLİ SICAK /
ŞİDDETLİ SOĞUK OLMASI
Şiddetli sıcak ve soğuk durumunda
da cemaati terk etmek mübahtır. Çünkü bu ikisindeki zorluk yağmurdaki zorluk
gibidir.
Tıpkı asıl metinde
[el-Muharrer'de] olduğu gibi el-Minhac'da da bu ifadenin herhangi bir kayıt
konulmaksızın zikredilmesi bu konuda gece ile gündüz arasında fark olmadığını
göstermektedir. Ancak erRavda'da şiddetli sıcağın "öğle vakti" olması
kaydı konmuştur. er-Ravda'nın asıl metninde de sözün başında böyle denmiştir.
Ancak daha sonraki ifade bunun şart olmadığını göstermektedir ki zahir olan da
budur.
Ezrai şöyle demiştir:
Bazıları bunu açık olarak "gece veya gündüz" şekilde ifade
etmişlerdir.
Nevevi el-Minhac'da
-tıpkı Rafil'nin el-Muharrer'de yaptığı gibi- sıcak ve soğuğu özel özürler
arasında zikrettiği halde er-Ravda'da -tıpkı Rafii'nin eş-Şerhü'l-kebir'de
yaptığı gibi- genel özürler arasında zikretmiştir. Bu iki ifade şu şekilde
birleştirilmiştir:
Sıcak ve soğuğu bünyesi
güçlü olan bir kişi değil de zayıf bünyeli bir kişi hissediyorsa bu ikisi özel
özürlerdendir. Bünyesi güçlü kişilerin de hissedeceği seviyede olursa o zaman
genel özürlerden olur. Çünkü bu durumda zayıf bünyeli kişi haydi haydi
hisseder.
Cemaati beklerken olsa
bile şiddetli uyku bastırması da özel özürlerden biridir.
Sıcak esen rüzgar
[semum] ve deprem; gece olsun gündüz olsun genel özürlerdendir.
C. BELİRGİN BİR AÇLIK VE
SUSUZLUK
er-Ravda' da "yemek
hazır iken" denilmiştir.
İbnü'r-Rif'a, İbn
Yunus'a tabi olarak "yemek hazır olmasa bile hazırlanması yakın ise ve
canı yemek çekiyorsa" diye belirtmiştir.
[*] - Buhari ve Müslim'de
yer alan bir hadis şöyledir: Birinizin akşam yemeği sofraya konduğunda namaz
ıçın kamet getirilirse önce akşam yemeği ile başlayın. Kişi yemeğini
bitirinceye kadar acele etmesin. (Buhari, Ezan, 673; Müslim, Mesacid, 1244. )
el-Mühimmat'ta şöyle
denilmiştir: Kişi aç ve susuz olmasa bile yemeğin hazır olması halinde kişinin
canı yemek çekiyorsa zahir olan bunun da cemaate gitmeme konusunda özür teşkil
etmesidir.
Hocamız Zekeriya
el-Ensari bununla ilgili şöyle demiştir: Bu görüş reddedilir; çünkü açlık ve
susuzluk olmadan kişinin canının yemek istemesi uzak bir durumdur. Kişinin
canının yemek istemesi yemeği istemek değil buna iştiyak duymaktır. Nefsin, bu
sayılanlar [açlık ve susuzluk] olmadan yemeğe karşı istek duymasına teuekan
[iştiyak] denmez, şiddetli açlık ve susuzluk durumunda bundan bahsedilebilir.
D. TUVALETİNİN GELMİŞ
OLMASI [SIKIŞMAK]
Cemaatin terk edilmesini
mübah kılan durumlardan birinin de kişinin büyük veya küçük tuvaletinin gelmiş olması,
yahut da gazının (yellenmesinin) gelmiş olmasıdır.
[*] - Müslim' de şu
hadis bulunmaktadır: O Yemek hazır olduğunda namaz yoktur, kişi büyük ve küçük
tuvaletine sıkıştığında da namaz yoktur. (Müslim, Mesacid, 1246)
Bu durumda kişinin
tuvaletini yapmak için cemaate gitmemesi menduptur.
Açlık durumunda da
açlığını giderecek birkaç lokma yemek suretiyle açlığını bastırması menduptur.
Ancak Müslim şerhinde ve diğer eserlerde doğru kabul edildiğine göre kişi yeme
konusunda ihtiyacını tamamen giderene kadar yer. Orada Nevevi şöyle demiştir:
Bazı alimlerimiz
"kişi açlığmı bastıracak kadar birkaç lokma yer" diye yorum
yapmışlarsa da bu doğru değildir.
Kişi namazı erteledi ği
nde vaktin çıkacağından korkarsa tuvaleti de olsa, aç ve susuz da olsa namazını
önce kılması farzdır. Bu durumda vaktin hürmeti sebebiyle mekruhluk söz konusu
olmaz.
E. ZALİM BİR ŞAHSIN,
CANINA VE MALINA ZARAR VERECEĞİNDEN KORKMAK
Cemaate gitmemeyi mübah
kılan özel özürlerden biri de can ve mal dokunulmazlığı bulunan bir şahsın
kendisinin veya [yine bu durumda olan ve] hakkını savunmak durumunda olduğu
kimselerin canına, organına, organının işlevine veya malına zalim birinin zarar
vermesinden korkmasıdır. Hatta kişi fırındaki ekmeğine veya tencerede pişirdiği
yemeğine bir zalimin zarar vereceğinden korksa ve namaza gittiğinde bunları
kendisine emanet bırakacak biri de yoksa cemaate gitmeyebilir.
Zerkeşi şöyle demiştir:
Bu, kişi bununla cemaatten kurtulmayı kastetmediğinde söz konusu olur, aksi
takdirde bu bir özür teşkil etmez.
Bu durum Cuma günü
meydana gelse, kişinin cumadan geri kalması haram olur. Bu tıpkı Cuma namazı
farzını düşürmek için yolculuğa çıkmak ve yolda da Cuma kılmasının mümkün
olmaması gibidir.
Kişi bu amaçla kerahet
vaktinde tahiyyetü'l-mescid kılmak için camiye girse yine hüküm böyledir [haram
olur].
Bir şahıs hakkı olan bir
şeyi almak için bir başkasını takip etse ve o kişi de hakkı vermeme konusunda
zalim olsa, zalimlik edenin diğeo rinden korkması cemaatten geri kalmak için
özür teşkil etmez. Aksine cemaate gelmesi ve hakkı da ödemesi gerekir.
F. ÖDEME DARLlĞI İÇİNDE
BULUNAN KİMSEYİ ALACAKLININ TAKİP EDECEĞi KORKUSU
Ödeme darlığı içinde
olan kimseyi alacaklının takip edeceği veya hapsedeceği korkusu da cemaate
gitmeme konusunda bir özürdür. (288)
Bu hüküm, kişinin ödeme
darlığı içinde olduğunu ispat etmesinin zor olması halinde söz konusu olur.
Aksi takdirde [kişi ispat edebilecek durumdaysa] el-Basft'te belirtildiği üzere
borçlu cemaate gitmeme konusunda mazur olamaz.
Hakim, şahitleri ancak
borçluyu hapsettikten sonra dinliyorsa şahidin olmasıyla olmaması eşittir. Bu,
kişinin ödeme darlığı içinde olduğu konusunda sözünün kabul edilmemesi
halindedir. Şayet kabul ediliyorsa, örneğin borç; karısının mehri vb. gibi bir
mala karşılık değilse bu durumda kişi mazur görülmez.
Kişi ödeme güçlüğü
içinde olduğunu iddia etse ve davacı da onun ödeme güçlüğü içinde olduğunu
bilse, hakim davacıdan "onun ödeme güçlüğü içinde olduğunu
bilmiyorum" diye yemin etmesini istese, o yeminden kaçınıp da davalıdan yemin
etmesi istense -uygun olan görüşe göre- bunun bir özür teşkil etmesi
gerekirY89)
G. KİŞİNİN KENDİSİNE
UYGULANACAK CEZANIN TERK EDİLECEĞİNİ ÜMİT ETMESİ
Birkaç gün cemaatten
uzak kalırsa terk edileceği ümit edilen bir cezanın söz konusu olması,
Allah veya kul hakkı
sebebiyle tazir cezası, kısas cezası, affı mümkün olan kazif haddi cezası gibi
bir cezaya muhatap olan şahıs, birkaç gün cemaatten uzak kaldığında hak
sahibinin öfkesinin dineceğini ve cezanın uygulanmayacağını ümit ediyorsa
cemaate gitmeyebilir.
[Şu iki kişi için özür
söz konusu değildir]
> Zina haddi vb.
affın söz konusu olmayacağı bir had cezasına muhatap olan şahıs,
> Af söz konusu olsa
bile cemaate katılmadığında bu cezanın terk edileceğini ümit etmeyen kişinin
cemaatten uzak durma konusunda bir özrü söz konusu değildir. Çünkü
"cezanın uygulanmayacağını ümit ediyorsa" ifadesi bu şahsı dışarıda
bırakmıştır.
Cüveyni, kısas cezası
uygulanması gereken kişinin cemaatten uzak durmasının caiz görülmesini
problemli kabul etmiştir. Çünkü kısası gerektiren suç [yani adam öldürme veya
yaralama], hafifletmenin uygun olmayacağı büyük bir günahtır. Cüveyni bu
probleme kendisi şu şekilde cevap vermiştir: Af dinde teşvik edilmiştir.
Kişinin cemaatten uzak durması ise buna yol açmaktadır.
Ezrai "problem,
ortaya konan cevaptan daha güçlüdür" demiştir.
Not: Rafi!'nin eş-Şerhü'l-kebir ve
eş-Şerhü's-sağİr adlı eserlerinde a.ffın ümit edilmesi, ceza.yı ha.k eden
kişinin cema.atten birkaç gün uzak durmasına bağla.nmıştır. Bundan
anlaşıldığına. göre kısa.s alacaklısı bir çocuk olsa, suçlunun cemaatten uzak
durması caiz olmaz. Çünkü çocuk ancak ergenlik çağına girince affedebilir.
Şayet böyle bir durumda suçlunun cemaati terk etmesine izin verirsek bu, onun
yıllar boyu Cuma namazı kılma.masına yol a.çar.
Ezrai şöyle demiştir:
"Birkaç gün" şeklindeki sınırlamayı Rafii ve Nevevi dışındakilerin
sözlerinde göremedim. İmam Şafii (r.a.) ve mezhebimize bağlı alimler herhangi
bir kayıt koymamışlardır. Bu şu şekilde sınırlanabilir: Kişi affedilmeyi ümit
ettiği sürece cemaate katılmayabilir. Affedilmekten ümidini keserse veya
affedilmeyeceğine kanaat getirirse cemaate katılmaması haram olur.
Zahir olan görüş de
budur. Bu yüzden İbnü'l-Mukri "birkaç gün" şeklindeki kaydı
zikretmemiştir.
H. ÇIPLAKLIK
Kişi avret yerini
örtecek bir şey bulsa bile [diğer yerlerinin çıplak olması] onun cemaate
gitmemesi konusunda bir özür teşkil eder. Çünkü kişinin kendisine uygun bir
elbise giymeksizin dışarı çıkması kendisine zor gelir. EI-Mecmu'da da gerekçe
bu şekilde belirtilmiştir.
Bundan şöyle bir anlam
çıkmaktadır: Yalnızca avret yerini örterek toplum içine çıkmayı adet edinen
kimse, avret yeri dışındaki yerleri örtecek bir elbise bulamasa bile bu durum
onun cemaate gitmemesi için bir özür teşkil etmez. Bu, doğru bir çıkarımdır.
Yine kişi kendisine
uymayan bir elbise bulduğunda -örneğin bir fıkıh aliminin yenleri bol bir
elbise bulması gibi- bu elbise yok hükmündedir.
EI-Muhimmat'ta
belirtildiğine göre bazı alimler bunu açık olarak ifade etmişlerdir.
I. YOL ARKADAŞLARI İLE
YOLA ÇIKMAK
Kişi bir grup yol
arkadaşı ile birlikte mübah bir yolculuğa çıkmak istese, yol arkadaşları
hareket etse ve kişi cemaatle namaz kılmak için beklediğinde onlardan geri
kalması sebebiyle canına veya malına bir zarar gelmesinden veya sadece yalnız
kalmaktan korksa, onlardan geri kalmakta bu zorluklar olduğundan cemaate
katılmayabilir.
İ. KÖTÜ KOKUSU OLAN BİR
ŞEY YEMEK
Kişi; çiğ olan soğan,
turp, sarımsak, pırasa yese cemaate gitmeyebilir.
[*] - Çünkü Nebi
{s.a.v.} şöyle buyurmuştur: Soğan, sarımsak ueya pırasa yiyen mescidimize
yaklaşmasın. (Buhari, Ezan, 854; Müslim, Mesacid, 1254)
[*] - Bir başka rivayet
şöyledir: Soğan, sarımsak ueya pırasa yiyen mescide yaklaşmasın; çünkü melekler
insanoğlunun rahatsız olduğu şeylerden rahatsız olur.
Bu fazlalık Buhari'de
bulunmaktadır. CSbir "bunun yalnızca çiğ yenmesi durumunda olduğunu
düşünüyorum" demiştir. Taberi'de "turp" kelimesi de yer
almaktadır.
Bu, ağzı yıkamak ve
çalkalamakla yenilen şeyin kokusunun gitmesi zor olduğunda söz konusu olur.
Şayet bu zor değilse, bunları yemek mazeret teşkil etmez.
Şayet kişi sayılan
yiyecekleri pişmiş olarak yerse -el-Muharrer'de açık olarak ifade edildiğine
göre- bu durumda bunların kokusu gittiğinden cemaate gitmemek için bir özür söz
konusu olmaz.
Nevev! "kötü
koku" ifadesini zikrettiğinden bunu açıklamaya gerek duymamış gibidir.
Şayet zikretmiş olsaydı daha açık ve iyi olurdu. Çünkü sayılan yiyecekler
pişmiş olsa bile kötü kokusu mutlaka bulunur, ancak az olduğundan
affedilmiştir.
Zikredilenlerden şöyle
bir anlam çıkmaktadır: Kişinin ağzı ve koltuk altı devamlı kokuyarsa bu durum
onun cemaate katılmaması için haydi haydi mazeret teşkil eder.
Bu, el-Mühimmat'ta ifade
edilmiştir. Söz konusu eserde cüzzamlı ve alacalı olan kimselerin durumu
konusunda ise tevakkuf edilmiştir [bir görüş açıklanmamıştır). Zerkeşl'nin
dediğine göre uygun olan bu iki durumda da kişinin cemaate katılmayabileceği
görüşüdür. Çünkü bu iki durumda başkaları, soğan vb. yiyeceklerin yenmesinden
daha fazla rahatsızlık duyarlar. Zerkeşi şöyle demiştir:
Kadı Iyaz'ın alimlerden
nakletliğine göre cüzzam hastası ve alaca hastası olan kişilerin mescide
girmelerine, Cuma namazı kılmalarına, halk içine karışmalarına İzin verilmez.
er-Ravda'nın namazın
şartları bölümünün sonunda belirtildiğine göre belirtilen kötü kokulu
yiyecekleri yiyenlerin mescide girmesi me kruhtur. İbnü'l-Münzir açık olarak,
başka kimi alimler ise işaret yoluyla bunun haram olduğunu söylemişlerdir. İbn
Hibban, sahıh adlı eserinde tedavi amaçlı olarak kötü kokulu yiyecekleri
yiyenlerin cemaate gelmelerinin mazur görüleceği ni söylemiştir. Hadisin genel
ifadesi ve alimlerin sözü ise bu konuda bitkileri yeme konusunda mazur olanla
olmayan aynıdır. "Kötü kokudan başkalarının rahatsız olması"
şeklindeki gerekçe de bunu göstermektedir ki zahir olan görüş budur.
J. BİR YAKINININ
ÖLÜMÜNÜN YAKLAŞMASI
Kişinin; karısı, kölesi,
arkadaşı, karısının ailesinden olan hısımları gibi bir yakını ölüm döşeğinde
olsa, bu şahısların başında bulunup ilgilenen birileri olsa bile kişi cemaate
gitmeyebilir.
[*) - Buharl'nin rivayet
ettiğine göre İbn Ömer' e yakını olan Said b. Zeyd'in ölüm döşeğinde olduğu
bildirilince, Cuma namazına gitmeyip onun başında on kişiden biri olarak
beklemiştir.
Ayrıca ölümü yaklaşan
kişi, malının gitmesinden daha fazla yakını olan şahsın kendisinin başında
bulunmamasından acı duyar.
Muhib et-Tab erı,
zikredilenlere "kişinin hocası"nı da dahil etmiştir. İsnevl' de
"azat edilen köle" ve "azat eden efendi"nin de bunlar
arasına konmasının uygun olacağını söylemiştir.
K. BAKACAK KİMSESİ
OLMAYAN BİR HASTANIN BAŞINDA BULUNMAK
Bakacak kimsesi olmayan
bir hastanın başında olan kimse cemaate gitmeme konusunda mazurdur. Bu,
hastanın zayi olmaması içindir. Hasta olan kişi kendisinin yakını olsun yahut
da olmasın, kişi onun bakımını terk ettiğinde hastanın ölme tehlikesi söz
konusu ise cemaate gitmez.
Daha Doğru görüşe göre
ölüm dışında açık bir zarara uğrama tehlikesi de böyledir.
L. HASTA İLE ARKADAŞLIK
ETMEK
Şayet kişinin yakını vb.
durumda olan hasta onunla ünsiyet kuruyor [arkadaşlık edip teselli buluyor] ise
o kişi cemaate gitmeyebilir.
el-Minhac'ın ifadesinden
gerek yakın gerekse uzak hasta ile arkadaşlık etmenin cemaate gitmeme konusunda
bir özür olarak görüldüğü anlaşılmakta ise de el-Muharrer'de hastanın kişinin
yakını olması ifade edilmiştir. Nevevi "bir yakınının ölmek üzere olması
veya [hasta olan yakınının] kendisi ile arkadaşlık etmesi veya bakıcısı olmayan
bir hastanın yanında bulunmak" dese daha uygun olurdu.
Şarih Celaleddin
el-Mahalli şöyle demiştir: Nevevi'nin "veya hasta" ifadesi
"ölümü yaklaşmış" ifadesine atfedilmiştir. Bu durumda bakacak kimsesi
olmayan yabancı hasta dışarıda kalmış olmaktadır. Oysa kişi böyle bir hasta ile
ilgilendiğinde de cemaate gitmeyebilir.
Hastanın başında onunla
ilgilenen biri bulunmakla birlikte o kişi ilaç satm almak vb. bir şeyle
uğraşıyorsa o hasta, ilgilenen kişisi olmayan bir hasta gibi kabul edilir.
Not: Cemaate gitmemeyi mübah kılan diğer bazı
özürler
> İbn Hibbem'ın
Sahih'inde belirttiğine ve konu ile ilgili naklettiği habere göre aşırı
şişmanlık da cemaate gitmemeyi mübah kılan özürlerdendir. Bunun özürlerden biri
olduğu ez-Zehdir' de nakledilmiştir.
> İleride
"birden fazla kadınla evli olanın eşleri arasında adaletli olması"
konusunda geleceği üzere, kişi yeni evlenip zifafa girdiğinde gece namazlarına
cemaate gitmeyebilir.
> Cemaati beklemesi
halinde uykunun bastırıp uyuyabileceğini hisseden kişi de cemaate gitmeyebilir.
> Kaybettiği bir şeyi
bulmayı ümit eden kimsenin onu araştırması,
> Kendisinin veya
başkasının gasp edilen malını geri almak için uğraşan kişi,
İsnevı şöyle demiştir:
Yukarıda sayılanların "cemaate gitmeme konusunda bir özür teşkil
etmesi" evinde cemaat yapması mümkün olmayan kimseler hakkındadır. Şayet
böyle bir imkanı varsa, cemaatin sünnet olduğu görüşünü kabul etse k bile
erkeğin tek başına namaz kılması kötü bir şeyolduğundan kişinin bu imkanı
araştırma sorumluluğu üzerinden kalkmaz.
Nevevi el-Mecmu'da şöyle
demiştir: Bunların cemaate gitmeme konusunda bir özür olarak kabul edilmesi şu
anlama gelir: "Namazın cemaatle kılınmasının farz olduğu görüşünü kabul
ediyorsak bu özürlerden biri söz konusu olduğunda günah ortadan kalkar.
Cemaatin sünnet olduğu görüşünü kabul ediyorsak bu özürlerden biri söz konusu
olduğunda mekruhluk ortadan kalkar." Ancak kişi bu özürler bulunduğunda
tek başına kıldığı namazdan cemaat faziletini alamaz.
Alimlerin çoğunluğunun
Müslim'deki şu hadise verdikleri cevap da Nevevl'nin söylediğine uymaktadır:
[*] - Kör bir adam Nebi
(s.a.v.)'den, kendisini namaza götürecek bir kimsesi olmadığı için evinde namaz
kılmaya izin vermesini istedi. Nebi (s.a.v.) de izin verdi. Adam dönüp giderken
Nebi (s.a.v.) adama sordu: "Ezanı duyuyor musun?" Adam
"evet" dedi.
Bunun üzerine Nebi
(s.a.v.) "öyleyse ezana icabet et!" buyurdu.(Müslim, mesacid 1484)
Alimler bu hadisi şu
şekilde yorumlamışlardır: Adam burada namazı evinde tek başına kılması halinde
cemaatle kılanların faziletini elde edip edemeyeceğini sordu, Nebi (s.a.v.) de
bu fazileti elde edemeyeceğini söyledi.
Ruyani şunu tek görüş
olarak belirtmiştir:
Kişi cemaate gitmeyi
istediği halde bir özür sebebiyle gidemese ve namazı tek başına kılsa cemaat
sevabını alır.
Bu görüş, el-Kifaye'de
aktarılmış ve onaylanmıştır. EI-Bahr'da da Kaffa!' den nakledilip kabul
edilmiştir. Maverdi ve Gazall de bunu tek görüş olarak nakletmiştir. Ebu
Musa'nın rivayet ettiği şu hadis de bunu göstermektedir: Bir kul hastalandığında
veya yolculuğa çıktığında, sağlam ve mukim iken yaptığı amellerin sevabı gibi
sevap yazıhr.(Buhari, Cihad, 2996)
İsnevi şöyle demiştir:
EI-Mecmu'da yer alan "kişi bu durumda cemaat sevabını alamaz" şeklindeki
görüş, yukarıdaki nakillerden gafil olarak ifade edilmiş bir görüş olup hem
nakil hem de istidlal bu görüşün reddedileceğini göstermektedir.
Bazıları bu iki görüşü
şu şekilde birleştirmiştir: el-Mecmu'daki görüşü "kişi soğan yemek vb.
gibi cemaati gitmemeyi mübah kılan özrü kendisi meydana getirmişse"
şeklinde yorumlamışlardır. Diğer alimlerin bahsettiği ise bunun dışında kalan
"yağmur, hastalık vb. özürler"le ilgilidir.
Tek başına namaz kılanın
cemaate katılan ile aynı sevabı alması her bakımdan değildir; bu faziletin aslı
bakımındandır. Aksi takdirde bu, yukarıda nakledilen kör kimse ile ilgili
hadisle çelişir.
Bu, güzel bir
birleştirmedir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
İMAMLARIN NİTELİKLERİ: 1. İMAM VE İMAMA UYAN ŞAHSIN
İHTİLAF ETMESİ