İ’TİKAF |
YAPıLMASı ADANMıŞ
İTİKAFIN HÜKMÜ
1. PEŞPEŞE VEYA AYRI AYRI ITİKAF
YAPMAYI ADAMAK
2. İTİKAF YAPAN KİMSENİN ÖZÜRLÜ VEYA
ÖZÜRSÜZ OLARAK MESCİTTEN ÇIKMASINA İLİŞKİN MESELELER
1. PEŞPEŞE VEYA AYRI
AYRI ITİKAF YAPMAYI ADAMAK
Kişi bir süre peşpeşe
itikaf yapmayı adasa bunu yapması gerekli olur.
Doğru olan görüşe göre;
a) Şart koşmadıkça
itikafın peşpeşe olması gerekmez.
b) Kişi bir gün boyunca
itikaf yapmayı adamış olsa günün saatlerini bölmesi caiz değildir.
c) Kişi bir hafta gibi
belirli bir süre tayin etse ve [itikafa niyet ederken] bu sürede peşpeşe itikaf
yapmaya temas etse daha sonra belirlediği zamanda itikaf yapamasa itikafı kaza
ederken peşpeşe yapması gerekir. Şayet peşpeşe itikaf yapmaya temas etmezse
kaza ederken peşpeşe yapması gerekmez.
A. PEŞPEŞE GÜNLERDE
İTİKAF YAPMAYI ADAMAK
B. AYRI AYRI GÜNLERDE
İTİKAF YAPMAYI ADAMAK
C. MUTLAK OLARAK İTİKAF
YAPMAYI ADAMAK
D. BİR GÜN BOYUNCA
İTİKAF YAPMAYI ADAMAK
E. İTİKAFIN KAZA EDİLME
ŞEKLİ
F. "BİR DURUM
SEBEBİYLE İTİKAFTAN ÇIKMAYI" ŞART KOŞARAK İTİKAFA NİYET ETMEK
A. PEŞPEŞE GÜNLERDE
İTİKAF YAPMAYI ADAMAK
Kişi peşpeşe bir süreyle
itikaf yapma konusunda adakta bulunsa, örneğin ''Allah için on gün peşpeşe
itikaf yapmak borcum olsun" dese, şayet "peşpeşe" sözcüğünü [bu
örnekte olduğu gibi] açık olarak ifade etmişse itikafı peşpeşe yapması gerekir.
Çünkü bu, bir kısmını yaptığında diğer kısmını da hemen yapmaya yönlendiren bir
ifade olduğundan adak yaparken bilinçli-kasıtlı olarak söylenmiş bir sözdür. Bu
kişinin, belirtilen günlerin gecelerinde itikaf yapması gerekmez. Çünkü
"günler" ifadesinin kapsamına geceler girmez. (3) Ancak niyet ederken
geceleri itikaf yapmaya da niyet etmişse o zaman geceler de adak kapsamına
girer.
(3 not) Bu cümle aslında
bir sonraki cümleden sonra gelmekle birlikte anlamın düzgün olması için burada
yer verdik. (çev.)
B. AYRI AYRI GÜNLERDE
İTİKAF YAPMAYI ADAMAK
Kişi adakta bulunurken
"ayrı ayrı günlerde itikaf yapma"yı adasa peşpeşe yapması gerekmez.
Daha doğru olan görüşe göre bu durumda peşpeşe yapması caiz olur.
[Soru] Kişi oruç adağında bulunurken
"peşpeşe" veya "ayrı ayrı" tutmayı adasa, dediğini yapması
gerekli olur. Burada niçin böyle olmuyor?
[Cevap] Orucun bir durumda -yani temettu haccı yapma
durumunda- birbirinden ayrılması gerekli olmaktadır. İtikafa gelince onun ayrı
ayrı olması hiçbir şekilde talep edilmiş değildir.
Gazali'nin "Kişi belirli
günlerde, mesela ilki yarından başlamak üzere yedi ayrı günde itikaf yapmaya
niyet etse, bu kişinin ayrı ayrı günlerde itikaf yapması gerekir" görüşü
onun "niyet de lafız gibi etkilidir" şeklindeki yöntemi esas
alındığında geçerlidir. İleride daha doğru görüşe göre niyetin hükme etki
etmediği gelecektir.
C. MUTLAK OLARAK İTİKAF
YAPMAYI ADAMAK
[Kişi itikaf adağında
bulunurken peşpeşe itikaf yapmayı şart koşmamış olsa itikafını peşpeşe yapması
gerekir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş vardır:]
[Birinci görüş]
Doğru olan görüşe göre (4) kişi itikaf yapmayı
adarken peşpeşe yapmayı şart koşmamış olsa peşpeşe yapması gerekmez, böyle
yapması sünnettir.
(4) Nevevi er-Ravda'da "mezhepte
esas alınan görüşe göre" demiştir. (Şirbini)
Bunun delili şudur:
Mesela [kişi "bir hafta" itikaf yapmayı adadığında] "bir
hafta" ifadesi hem peşpeşe hem de ayrı ayrı günler hakkında
kullanılabilir, bu yüzden bir delilolmadıkça bu ikisinden birini anlamak
gerekli değildir.
[İkinci görüş]
Peşpeşe yapması gerekir.
Bu, "falancayla bir ay konuşmayacağım" diye yemin etmeye benzer ki bu
durumda bu bir ay peşpeşe bir süreyi ifade eder. (Kıyas)
İlk görüşte olanlar
arada şu farkın bulunduğunu söylemişlerdir: [Belirtilen şekilde] yemin etmenin
amacı kişi ile ilişkiyi kesmektir, bu ise peşpeşe yapılmadan olmaz.
Nevevi'nin "peşpeşe
olmayı şart koşmamışsa bunu yapması gerekmez" ifadesinden "kişi buna
niyet etse bile böyle yapması gerekmez" hükmü anlaşılmaktadır ki doğru
olan da budur. Nitekim Rafii ve Nevevi, Beğavi'ye tabi adak adama konusunun
aslında olduğu gibi burada da bu görüşü tercih etmişlerdir. Oysa Subki bunun
gerekli olduğunu söylemiş, İsnevi de o görüşü doğru bulmuştur.
[Soru] Kişi, günlerin arasına giren gecelerde de
itikaf yapmaya niyet etse, bunda fazladan bir vakit bulunduğu halde o gecelerde
de itikaf yapması gerekli olur. Şu halde [yukarıdaki meselede de] peşpeşe
yapılması daha iyidir; çünkü peşpeşelik yalnızca [itikafa ait] bir vasıftır.
[Cevap] Peşpeşe olmak zikredilen zaman cinsinden
değildir. Bundan farklı olarak geceler ise zikredilen gündüzler cinsindendir.
Peşpeşe olmaya niyet etme durumunda aynı cinsten olanların gerekli olması, aynı
cinsten olmayanların da gerekli olmasını zorunlu kılmaz. Kişi "geceleyin
itikaf yapmayı adadığında gündüzleri de itikafla geçirmesinin hükmü",
"gündüzleri itikaf yapmayı adadığında geceleri de itikafla geçirmesinin
hükmü" gibidir.
D. BİR GÜN BOYUNCA
İTİKAF YAPMAYI ADAMAK
[Kişi bir gün boyunca
itikaf yapmayı adasa bir günün saat sayısını farklı günlere bölerek itikaf
yapabilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş vardır:]
[Birinci görüş]
Doğru olan görüşe göre (5) kişi bir gün itikaf
yapmayı adasa bir günün saatlerini farklı günlere dağıtması caiz değildir;
çünkü "gün" sözcüğünden [saatleri birbirine] bitişik bir gün
anlaşılır.
(5) Nevevi er-Ravda'da ''daha doğru
olan görüşe göre" demiştir. (Şirbinl)
Halil [b. Ahmed] şöyle
demiştir: Gün, fecrin doğuşuyla güneşin batışı arasındaki zaman dilimine
verilen isimdir.
[İkinci görüş]
Bir günde yer alan
saatleri bir ayda yer alan günler gibi kabul ederiz. Bu durumda bir günlük
itikafı farklı günlere dağıtmak caizdir.
Yukarıdaki görüş
ayrılığı [kişi adakta bulunurken] belirli bir gün ileri sürmediği zaman söz
konusudur. Şayet muayyen bir günü belirlemişse [o günün saatlerini başka
günlere dağıtmanın] caiz olmadığı konusunda ittifak vardır.
Kişi [itikaf yapmak
üzere] mescide gün içinde mesela öğle vakti girse ve güneşin batışından sonra
çıksa, ertesi sabah fecrin doğmasından önce mescide gelip önceki gün itikafa
girdiği vakte kadar mescitte bulunsa [bu itikaf caiz olur mu?] bu konuda
yukarıdaki görüş ayrılığı aynen geçerlidir. Geceleyin mescitten çıkmazsa,
alimlerin çoğunluğuna göre bu yeterli olur, çünkü mescitte geceleme sebebiyle peşpeşe
olma niteliği yerine gelmiştir. İtimad edilecek olan görüş budur. Oysa Ebu
İshak bunun yeterli olmadığını söylemiş, Rafii ve Nevevi de onun görüşünün daha
uygun olduğunu söylemişlerdir Çünkü kişi saatleri birbirine bitişik olarak bir
gün boyunca itikafta kalmamıştır. Gece gündüze dahil değildir.
Kişi "itikafın
başlangıç vakti günün ortasında bir vakit -mesela öğle vakti- olmak üzere bir
gün boyunca itikaf yapmayı" adamış olsa alimlerin ittikafıyla bu kişi
geceleyin itikaftan çıkamaz. Rafii ve Nevevi bu kişi geceleyin itikaf yapmayı
adamamış olduğu halde onun geceleyin itikaf yerinden çıkmasının yasak olmasını
problemli bularak şöyle demişlerdir: "Kıyasa göre kişinin itikaf adağında
bulunurken bu şekilde ayrım yapmasının etkisi yalnızca günün saatlerini başka
günlere dağıtmasının caizliğinde görülür, başka yerde görülmez."
E. İTİKAFIN KAZA EDİLME
ŞEKLİ
1. PEŞPEŞE BİRKAÇ GÜN
YAPILMASI ADANMıŞ İTİKAFIN KAZASI
2. PEŞPEŞE YAPILMASI
ADANMAMIŞ OLAN İTİKAFIN KAZASI
1. PEŞPEŞE BİRKAÇ GÜN
YAPILMASI ADANMıŞ İTİKAFIN KAZASI
Kişi peşpeşe birkaç gün
-mesela bir hafta- boyunca itikaf yapmak üzere bir süre belirlese ve niyet
ederken de itikafın peşpeşe olmasına temas etse, belirlediği günlerde itikaf
yapamasa, bunu kaza ederken itikafını peşpeşe yapması [gerekir mi? Bu konuda
mezhep içinde iki görüş vardır:]
[Birinci görüş]
Doğru olan görüşe göre (6) peşpeşe kaza etmesi
gerekir; çünkü adakta bulunurken peşpeşe yapmayı üstlenmiştir.
(6) Nevevi er-Ravda'da "daha doğru
olan görüşe göre" demiştir. (Şirbinl)
[İkinci görüş]
Peşpeşe yapması
gerekmez; çünkü [bu örnekte] itikafın peşpeşe olması zorunlu olarak gerekli
olmuştur, bunu açık olarakifade etmenin bir etkisi yoktur.
Kişi bir hafta vb. bir zaman
dilmi belirlememiş ise bu itikafın kaçırılması düşünülemez; çünkü itikaf geniş
zamanda yapılabilir.
2. PEŞPEŞE YAPILMASI
ADANMAMIŞ OLAN İTİKAFIN KAZASI
a. Kişi itikafta
bulunurken "peşpeşe itikaf yapma" meselesine hiç temas etmese bunu
kaza ederken peşpeşe yapması gerekmez. Bu konuda görüş ayrılığı yoktur. Çünkü
burada peşpeşelik kasıtlı olarak gerçekleşmemekte, itikaf yapılacak vaktin
belirlenmesi sebebiyle zorunlu olarak gerçekleşmektedir. Bu, ramazan ayında
orucun peşpeşe olmasına benzemektedir.
b. Kişi mesela bir ay
boyunca itikaf yapmayı adasa geceler de bu adağın kapsamına girer; çünkü
"bir ay" [gece ve gündüzleriyle birlikte] bir bütünden ibarettir.
Ancak kişi lafzen "gecelerini" istisna ederse geceler girmez. Kişi
[lafzen değil de] kalbiyle geceleri istisna ederse bunun bir etkisi olmaz. Bu
"geceleri de itikaf yapmaya" niyet etmekle geceleri itikaf yapmanın
gerekli olmaması gibidir.
[Soru] Kişi gecelerin de adak kapsamına girmesine
niyet ettiğinde -daha önce geçtiği üzere- bunun etkisi olur.
[Cevap] Buna [iki şekilde] cevap verilir:
[1] - Burada her iki
meselede de ibadet konusunda ihtiyat gösterme söz konusudur.
[2] - Diğer meselede
niyetle kastedilen şey lafızdan kastedilen şeyolabilir. Bu meselede ise lafzın
kapsamında olan şey dışarı çıkarılmaktadır.
c. Kişi belirli bir
günde itikaf yapmayı adasa ve o günde itikaf yapamasa, bunu -herhangi bir günde
itikaf yapmayı adama meselesinden farklı olarak- geceleyin kaza etse yeterli
olur. Çünkü kişi herhangi bir günde itikaf yapmayı adadığında -belirli bir
günde itikaf yapmayı adamasından farklı olarak- adağını, üstlendiği nitelikle
yerine getirme gücüne sahiptir. Bu konu her iki meselede de namaz konusuna
benzemektedir. Nevevi bunu el-Mecmu'da Mütevelli'den nakletmiş ve onaylamıştır.
d. Kişi mesela
"Zeyd'in geldiği gün" itikaf yapmayı adasa [bakıIır: ]
a) Zeyd geceleyin gelse
adakta belirtilen niletik mevcut olmadığı için herhangi bir şey yapmasına gerek
yoktur. Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin belirttiği üzere oruç konusundaki benzer
meseleye kıyasla burada da kişinin Allah'a şükür için bir gün itikaf yapması
mendup olur.
b) Zeyd gündüz vakti
gelse, adakta bulunan kişinin gündüzün geri kalan kısmında itikaf yapması
yeterli olur. Günün geçen o kısmını kaza etmesi gerekmez; çünkü itikafın
gerekli olması ancak Zeyd'in gelmesinden sonra söz konusu olmuştur.
Oruçtan farklı olarak
itikafta günün bir kısmında itikaf yapmak caizdir. Ancak -Nevevi'nin
el-Mecmu'da Müzenl'den naklettiğine göre- kişinin tam bir gün itikaf yaparak
bunu kaza etmesi daha faziletlidir. İbnü'l-Mukrl'nin tek görüş olarak
zikrettiği bu görüş itimada şayandır. Oysa Nevevi el-Mecmu'un bir başka yerinde
bu günü kaza etmenin gerekli olduğunu söylemiştir. Bu hüküm er-Ravda'nın iki
aslının "adak" konusunda zikrettiği görüşün de gerektirdiği sonuçtur.
Bu [iki] hüküm Zeyd sağ
ve kendi isteği ile geldiğinde söz konusudur. Şayet Zeyd ölü gelirse veya zorla
getirilirse -Saymerl'nin belirttiğine göre- adakta bulunan kişi üzerine
herhangi bir şey gerekli olmaz.
[Soru] Zeyd zorla getirildiğinde adakta bulunan
kişinin amacı gerçekleşmiş olur; çünkü o, kayıp olan kişi geldiğinde Allah'a
şükretmek üzere itikaf adağında bulunmuştur. Bu amacı da gerçekleşmiştir.
[Cevap] Kişi itikaf adağını Zeyd'in gelmesine
bağlamıştır. Zorla getirilen kişinin gelmesi dinen muteber değildir.
e. Kişi "Ramazan
ayının son on gününde itikaf yapmak Allah için üzerime borç olsun" diye
adakta bulunsa ilk gece de dahil olmak üzere son on günün geceleri adak
kapsamına girer. Ay [yirmi dokuz gün sürdüğünden] eksik olsa bile bu yeterli
olur. Çünkü "son on gün" adı ramazan ayının yirmisinden sonra sonuna
kadar olan kısım için kullanılmaktadır.
Ancak "ramazan
ayının sonunda on gün itikaf yapacağım" dese ve ramazan ayı yirmi dokuz
gün sürse [son dokuz gün itikaf yapması] yeterli olmaz. Çünkü [adak yaparken]
amacını özellikle on güne yöneltmiştir. Bu durumda ramazan ayından sonra bir
gün itikaf yapması gerekir.
El-Mecmu da
belirtildiğine göre bu şekilde adakta bulunma durumunda ramazan ayının noksan olabileceği
ihtimalini göz önünde bulundurarak son on günden bir gün önce itikafa girmek
sünnettir. Böylece o gün de adağına dahil olur; çünkü ramazan ayının sonundaki
on günün ilk günü o gün olmuş olur. Kişi bu şekilde itikaf yaptıktan sonra
ramazan ayının yirmi dokuz gün sürdüğü kesin olarak anlaşılsa Beğavı [önceden
yaptığı bir günlük itikafın] bir günün kazası yerine geçeceğini tek görüş
olarak belirtmiştir. Nevevi el-Mecmu'da şöyle demiştir: "Bu konuda şu
meseledeki gibi görüş ayrılığının bulunması mümkündür: Abdest aldığını bildiği
halde abdestinin bozulup bozulmadığında şüphe eden kişi ihtiyaten abdest
aldıktan sonra daha önceden abdest almamış olduğu anlaşılsa bu geçerli olur mu
olmaz mı?" Bu abdest geçerli olmaz. Zahir olan görüş Nevevl'nin bu belirttiği
görüştür.
F. "BİR DURUM
SEBEBİYLE İTİKAFTAN ÇIKMAYI" ŞART KOŞARAK İTİKAFA NİYET ETMEK
Kişi itikaf için adakta
bulunurken "peşpeşe" itikaf yapacağını açıkça belirtse ve "bir
durum meydana gelirse [itikaf yaptığı yerden] çıkmayı" şart koşsa İmam Şafii
(r.a.)'nin daha güçlü görüşüne göre şart sahih olur.
Kişi [itikaf için]
"bu ay" vb. bir süre belirlemişse [itikaf yaptığı yerden çıkmasına
sebep olan iş için] harcanan zamanın telafi edilmesi gerekmez. Aksi takdirde
[yani süre belirlememişse] telafi edilmesi gerekir.
1. ŞARTIN GEÇERLİLİĞİ
2. ŞART KOŞULAN İŞ İÇİN
HARCANAN ZAMAN
1. ŞARTIN GEÇERLİLİĞİ
Kişi itikaf için adakta
bulunurken lafzen "peşpeşe itikaf yapmayı" zikretse ve "itikafa
aykırı olmayan mübah bir amaç için çıkabilmeyi" şart koşsa [bu şart
geçerli olur mu? Bu konuda İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha güçlü görüşe göre
şart sahih olur. Alimlerin çoğunluğu bunu tek görüş olarak belirtmiştir.
Bunun gerekçesi şudur: itikaf
kişinin [adakta bulunmak suretiyle] onu üstlenmesiyle gerekli hale gelmiştir,
kişi onu nasıl üstlenmişse o şekilde yapılması gerekir.
Şayet kişi
"hastaları ziyaret etmek" gibi özel bir amaç için çıkabilmeyi şart
koşmuşsa başka bir iş bundan daha önemli olsa bile yalnızca şart koştuğu şey
için çıkabilir.
Şayet kişi "meydana
gelen önemli bir durum sebebiyle itikaf yapılan yerden çıkmak" gibi bir
şart ileri sürmüşse Cuma namazı veya cemaatle namaz kılmak gibi her türlü
önemli dini durum sebebiyle çıkabileceği gibi, devlet başkanıyla, hakimle
görüşmek, borçludan alacağını tahsil etmek vb. her türlü dünyevı iş sebebiyle
de çıkabilir.
[İkinci görüş]
Bu şart "itikafın
peşpeşe yapılması"na aykırı olduğundan geçersiz olur.
Nevevl'nin "meydana
gelen bir durum sebebiyle çıkabilmeyi şart koşarsa" ifadesi "meydana
gelen önemli bir durum sebebiyle itikafa son vermelıyi dışarıda bırakmaktadır.
Çünkü bu şartı koşmak sahih olsa bile söz konusu durum ortadan kalktığında
kişinin itikafa geri dönmesi gerekmez. Ancak meydana gelen durum sebebiyle
çıkmayı şart koşması halinde geri dönmesi gerekir.
Nevevl'nin "meydana
gelen" ifadesi "şayet uygun görürsem / canım isterse" gibi bir
şart koşmayı dışarıda bırakmaktadır; çünkü bu şekilde koşulan şart daha doğru
olan görüşe göre geçersizdir. Zira burada kişi itikaftan çıkmayı yalnızca kendi
isteğine bağlamıştır, bu ise itikaf ibadetini yüklenme ile çelişmektedir.
Beğavl'nin belirttiğine göre ~~ adakta bulunma esnasında bu şartı koşmak da
böyledir. Eş-Şerhu's-sağır' de bunun doğruya en yakın görüş oluduğu söylenmiş,
Rafii ve Nevevi er•Ravda' da ve aslında herhangi bir tercih belirtmemişlerdir.
Benim "mübah
olan" ifademle kişinin mesela hırsızlık yapmak gibi haram bir amaçla
itikaftan çıkması dışarıda bırakılmıştır.
"Bir amaç
için" ifademle kişinin gezme vb. amaçsız olarak itikaftan çıkması dışarıda
bırakılmıştır.
"Itikafa aykırı
olmayan" ifademle kişinin "cinsel ilişki" gibi itikafa aykırı
olan bir amaçla dışarı çıkması dışarıda bırakılmıştır. Örneğin kişi
"dilersem cinsel ilişkide bulunabilirim" veya "şayet cinsel
ilişkide bulunma imkanı çıkarsa yaparım" dese alimlerin "haram olan
şeyi adamak" ve "cinsel ilişki" konusunda açık olarak ifade
ettikleri üzere bu itikaf hiç başlamamış olur. Itikafa aykırı diğer durumlar da
bu ikisi gibidir.
Zikredilenlerden,
Nevevi'nin ifadesinde bulunan uygunsuzluk anlaşılmaktadır.
2. ŞART KOŞULAN İŞ İÇİN
HARCANAN ZAMAN
Kişinin şartında
zikrettiği durum meydana gelince o iş için harcanan zamanı telafi etmesi
[gerekir mi? Burada iki durum söz konusudur:]
[a] - Şayet "bu
ay" vb. belirli bir süre tayin etmişse telafi etmesi gerekmez; çünkü o
aydan yapılması adanan miktar belirtilen durum dışındaki zamanda itikaf
yapmaktır.
[b] - Şayet muayyen bir
süre tayin etmeyip "bir ay" gibi mutlak bir zaman belirtmişse,
üstlenilen sürenin tamamlanması için meydana gelen durum sebebiyle haracanan
zamanın telafi edilmesi gerekir. Bu durumda şart koşmanın yararı, itikafın
peşpeşeliğinin kesintiye uğramaması açısından "meydana gelecek durum"u
"ihtiyaç görmek için çıkmak" konumuna getirmektir.
2. İTİKAF YAPAN
KİMSENİN ÖZÜRLÜ VEYA ÖZÜRSÜZ OLARAK MESCİTTEN ÇIKMASINA İLİŞKİN MESELELER
Özürsüz olarak
[mescitten] çıkma durumunda itikafın peşpeşe olma özelliği ortadan kalkar.
Kişinin, organlarının
bir kısmını mescitten çıkarmasının ve ihtiyacını görmek için çıkmasının
[itikafa] bir zararı yoktur.
Kişinin [tuvalet vb.]
ihtiyacını evinden başka yerde gidermesi gerekmez.
Kişinin uzağa gitmesinin
bir zararı yoktur, ancak çok uzağa gitmesi -daha doğru görüşe göre- [itikafa]
zarar verir.
A. ÖZÜRSÜZ OLARAK
MESCİTTEN ÇIKMAK
B. KİŞİSEL BİR İHTİYAÇ
SEBEBİYLE MESCİTTEN ÇIKMAK
C. İHTİYAÇ İÇİN
MESCİTTEN ÇIKAN KİŞİNİN HASTA ZİYARET ETMESİ
D. İTİKAF YAPAN KİŞİNİN
MESCİTTEN ÇIKMAK ZORUNDA KALACAK ŞEKİLDE HASTALANMASI
E. İTİKAF YAPAN KADININ
HAYIZ SEBEBİYLE MESCİTTEN ÇIKMASI
F. İTİKAF YAPAN KİŞİNİN
UNUTARAK MESCİTTEN ÇiKMASI
G. İTİKAF SIRASINDA
MESCİTTEN ÇIKMAYA İLİŞKİN DİĞER BAZI HÜKÜMLER
H. GÖREVLİ MÜEZZİNİN
EZAN OKUMAK İÇİN MİNAREYE ÇIKMASI
I. ÖZÜR SEBEBİYLE
ÇIKILAN VAKİTLERİN KAZA EDİLMESİ
A. ÖZÜRSÜZ OLARAK
MESCİTTEN ÇIKMAK
1. BÜTÜN BEDENİNİN
MESCİTTEN ÇIKMASI
2. BEDENİNİN BİR
KISMININ MESCİTTEN ÇiKMASI
1. BÜTÜN BEDENİNİN
MESCİTTEN ÇIKMASI
itikaf yapan kimsenin -kısa
süreli bile olsa- aşağıda gelecek özürlerden herhangi birisi bulunmaksızın
mescitten bütün bedeniyle veya kendisini dayadığı iki ayağı, iki eli veya
başıyla dik veya eğik olarak yahut kalçası üzerinde oturarak, yan tarafına
yatarak çıkması itikafın peşpeşe olmasını kesintiye uğratır. Çünkü kişi
bahsedilen çıkma süresince itikafta değildir. Bu, itikafta iken dışarı çıkmanın
haram olduğunu bilerek kendi isteğiyle kasten çıkan kişi hakkında geçerli bir
hükümdür.
2. BEDENİNİN BİR
KISMININ MESCİTTEN ÇiKMASI
1. Kişinin organlarından
bazılarını mesela baş ve elini mescitten dışarı çıkarması "itikafın
peşpeşe olması" özelliğine zarar vermez. Çünkü bu kişi
"dışarıda" diye isimlendirilmez.
[*] - Buhari ve Müslim'
de yer aldığına göre Hz. Peygamber (s.a.v.) mescitte itikaf yaparken başını
[mescide bitişik olan] evine doğru uzatır, Hz. Aişe (r.a.) onun saçlarını
tarardı.(Buhari, Itikaf, 2029; Müslim, Hayız, 683)
2. Kişi bir ayağını
dışarı çıkarsa ve her iki ayağına dayansa bunun zararı olmaz; çünkü aslolan mescitten
çıkmamış olmasıdır. Şayet her iki ayağını mescitten çıkarır ve bu ayaklarına
dayanırsa, başı içeride olsa bile bunun zararı olur.
B. KİŞİSEL BİR İHTİYAÇ
SEBEBİYLE MESCİTTEN ÇIKMAK
1. Bir ihtiyacını görmek
için dışarı çıkmasının bir zararı yoktur. Bu konuda icma vardır. Çünkü bunun
süresi uzun bile olsa meydana gelen bir durum sebebiyle dışarı çıkması
zorunludur. Bunda zorunlu olma şart değildir. Kişi dışarı çıktığında
koşturmakla yükümlü tutulmaz, adeti olduğu üzere yürür. Bundan daha ağır bir
şekilde yürürse Ziyadetü'r-Ravda'da el-Bahr'den aktarıldığına göre itikaf batıl
olur.
2. Kişinin yalnızca
abdestini yenilemek için dışarı çıkması caiz olmamakla birlikte tuvalet
ihtiyacını giderdikten sonra buna bağlı olarak mescit dışında abdest alması
caizdir. Yine mescitte hadesten taharet yapma imkanı bulunsa bile bunun için
dışarı çıkabilir.
Not: Nevevi'nin yalnızca "ihtiyacını
gidermek" ifadesiyle yetinmesi bunun dışında bir şey için çıkmanın ca.iz
olmadığı izlenimini uyandırmaktadır, oysa bu kastedilmemiştir. Aksine kişinin
cünüplükten gusletmek, burun kanaması durumunda necaseti gidermek vb. şeyler
için çkması, yine daha doğru görüşe göre yemek için çıkması ca.izdir. Çünkü
mescitte yemek mümkün olsa bile -daha önce geçtiği üzere- kişi bundan utanabilir.
Bundan farklı olarak kişi mescitte su bulmuşsa o zaman onu mescitte içmesi
gerekir.
Gerekçeden anlaşıldığına
göre burada söz konusu olan insanların uğrak yerinde olan mescittir. Ancak
ariyet olarak bile olsa menfaati için tahsis edilmiş ve terk edilmiş mescidin
hükmü bundan farklıdır. Bunu Ezrai açık olarak ifade etmiştir. Zahir olan da
budur.
Kişi mescitte su
bulunduğu halde su içmek için dışarı çıksa veya [abdestli olduğu halde]
abdestini yenilek için dışarı çıksa itikafın peşpeşe olması kesintiye uğrar.
Hocamız Zekeriya
el-Ensarl'nin de belirttiği gibi farz olan abdestte organları üçer kere yımaka
durumunda olduğu gibi ihtilam sebebiyle olan gusülde de [gusle başlarken
alınması] mendup olan abdesti almaya göz yumulur.
3. Kişinin ihtiyacını,
-ödünç almak suretiyle bile olsa menfaatlerini hak ettiği evinden başka bir
yerde gidermesi gerekmez. Örneğin mescidin su içme bölmesinde veya mescide
yakın olan bir arkadaşının evinde görmesi beklenmez. Çünkü bunda zorluk ve
şahsiyetin zedelenmesi söz konusudur. Arkadaşın evinde bir ihtiyacını giderme
durumunda bu sebeple başa kakma durumu daha fazladır. Ancak Kadı Hüseyin'in
açıkça belirttiğine göre su istemekten utanmayan kimse bununla yükümlü tutulur.
Yine sulama yöntemi korunmuş ve mescide ait kılınmış ise hüküm bazı sonraki
alimlerin dediğine göre yine aynıdır.
4. Kişinin evinin
mescitten uzak olmasının zararı yoktur. Bu hükümde biraz önce geçen
"zorluk ve minnet altında kalma" dikkate alınmıştır.
Uzaklık aşırı ise [bunun
zararı olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
bunun zararı olur. Uzaklığın ölçüsü Beğavınin belirttiğine göre -yol üzerinde
daha uygun bir yer bulunmakla birlikte- vaktin çoğunluğunun ona gidip gelme
sırasında geçmiş olması veya kişinin ondan daha yakın bir yerde evinin
bulunmasıdır.
Uzaklık aşırı olduğunda
bunun zararının olmasının sebebi şudur: Kişi bu evinden dönerken küçük tuvalet
yapmaya ihtiyaç duyabilir. Bu durumda bütün günü [tuvalet ihtiyacını gidermek
için] evine gidip gelmekle geçer. Ayrıca iki evinden daha yakın olana giderek
ihtiyacını giderme imkanı vardır. Şayet yolu üzerinde [ihtiyacını görebileceği]
başka bir yer yoksa veya bulunmakla birlikte kendisinin girmesine uygun değilse
evinin mesafesinin uzak olmasının zararı yoktur.
[İkinci görüş]
Diğer görüşe göre bu
uzaklığın hiçbir şekilde zararı yoktur. Çünkü kişinin [tuvalet] ihtiyacını
gidermek için evinden başka bir yere gitmesinde zorluk bulunmaktadır.
5. Havarizmi'nin belirttiğine
göre kişinin uyumak, Cuma ve bayram namazları için gusletmek vb. bir sebeple
itikaf yaptığı yerden çıkması caiz değildir.
C. İHTİYAÇ İÇİN
MESCİTTEN ÇIKAN KİŞİNİN HASTA ZİYARET ETMESİ
Kişi yolu üzerinde
bulunan bir hastayı ziyaret etse; beklemesi uzun sürmemişse veya yolundan
sapmamışsa bunun zararı olmaz.
1. [Itikafta olan] kişi
ihtiyacını gidermek üzere [mescitten] çıktığında yolu üzerinde bulunan bir
hastayı veya gelen bir kimseyi ziyaret etse;
g) Beklemesi uzun
sürmemişse; yani hiç beklememiş veya yalnızca selam verip hal hatır soracak
kadar kısa süreli beklemişse bunun zararı olmaz.
h) Hasta veya gelen kişi
yolunun üzerinde olduğu için yoldan sapmamışsa bunun da zararı olmaz.
[*] - Bunun delili Hz.
Aişe'nin (r.a.) şu sözüdür: Ben [itikaf yaparken] tuvalet ihtiyacı için eve
girerdim, evde hasta bulunurdu. Evden geçip giderken [oturmaksızın] onun halini
hatırını sorardım.(Müslim, hayz 683)
[*] - Ebu Davud'un
süneninde merfu olarak şu hadis rivayet edilmiştir: Hz. Peygamber (s.a.v.) itikaf
yaparken hasta olan kimseye uğrar ve yürümeye devam ederek halini hatırını
sorar, duraklamazdı. (Ebu Davud, Sıyam, 2472)
2. Şayet kişinin
beklemesi örfe göre uzun sayılabilecek bir zaman kadar sürse veya kişi az
miktarda da olsa yolundan sapmış olsa bunun zararı olur.
3. Kişi yolu üzerinde
cenaze namazı kılsa; şayet namazın kılınmaya başlaması beklememişse ve bunun
için yolundan sapmamışsa bunu yapması caiz olur, aksi takdirde caiz olmaz.
D. İTİKAF YAPAN KİŞİNİN
MESCİTTEN ÇIKMAK ZORUNDA KALACAK ŞEKİLDE HASTALANMASI
Kişinin, mescitten
çıkmaya ihtiyaç duyuracak şekilde hastalanması, "itikafın peşpeşe
olması"nı kesintiye uğratmaz.
Kişinin mescitten
çıkmayı gerektirecek şekilde hastalanması ve bundan dolayı mescitten çıkması
durumunda itikafının peşpeşe olması kesintiye uğramaz; çünkü tıpkı [tuvalet]
ihtiyacını gidermek için çıkması durumunda olduğu gibi burada da kişinin buna
ihtiyacı vardır.
[Zayıf] bir görüşe göre
bu itikafın peşpeşe olmasını kesintiye uğratır; çünkü tuvalet ihtiyacı için
çıkmanın aksine hastalık [için çıkmak] zorunlu olmadığı gibi sıkça görülen bir
durum da değildir. Bu ikinci görüş el-Muharrer'deki "iki görüşten daha
güçlü olanına göre" ifadesinden anlaşılmaktadır ancak Nevevi bunu dikkate
almamıştır.
"Kişinin mescitten
çıkmasını gerektiren hastalık"; yatmaya, hizmetçiye, doktora gitmeye
ihtiyaç duyma vb. bir sebeple mescitte kalmanın zor olduğu veya ishal olma,
idrarını tutamama gibi bir sebepten mescidin kirlenmesinden korkmanın söz
konusu olduğu hastalıktır. Ancak baş ağrısı, hafif dereceli sıtma gibi insanı
mescitten çıkarmaya ihtiyaç duyurmayan bir hastalık durumunda kişi mescitten
çıkarsa "itikafın peşpeşe olması" özelliği kesintiye uğramış olur.
Hırsızdan ve yangından
korkma da yukarıda zikredilen hastalıkla aynı mahiyettedir.
E. İTİKAF YAPAN KADININ
HAYIZ SEBEBİYLE MESCİTTEN ÇIKMASI
Itikafın süresi uzun ise
kadının hayız sebebiyle [mescitten çıkması durumunda] itikaf kesintiye uğramaz.
Şayet itikafın süresi kadının hayız görmeden itikaf yapabileceği kadar ise İmam
Şafii (r.a.)'nin daha güçlü görüşüne göre itikafın peşpeşe olması kesintiye
uğrar.
[İtikaf yapan kadın
hayız olması sebebiyle mescitten çıksa, itikafının "peşpeşe" olması
kesintiye uğramış olur mu? Burada iki durum söz konusudur:]
1. İTİKAFlN UZUN SÜRELİ OLMASI
2. İTİKAFIN KISA SÜRELİ OLMASI
1. İTİKAFlN UZUN SÜRELİ
OLMASI
Şayet itikafın süresi
bir kadının çoğunlukla hayız görmeden geçiremeyeceği kadar uzun bir süre olursa
itikafın peşpeşe olması kesintiye uğramaz.
Ruyani bu süreye örnek
olarak bir aylık süreyi, Nevevi el-Mecmu'da on beş günden fazla süreyi
vermiştir. İsnevi ise Nevevi'nin bu görüşünü problemli görmüştür. Çünkü hayızın
en yaygın görülen süresi altı ve yedi gün olduğundan temizliğin en uzun süresi
yirmi üç gün olabilir. Çoğunlukla görülen duruma göre bir aylık zaman süresinde
yalnızca bir temizlik süresi ile bir adet dönemi bulunur. El-Mecmu'da
zikredilen ibareyi [İsnevi tarafından] belirtilen süreden daha fazla bir süre
olarak yorumlamak mümkündür.
Bu durumda kadın
temizlendiğinde hayızlı olarak geçirdiği süreyi önceki kısma ekler; çünkü kendi
isteği dışında bu arayı vermiştir.
2. İTİKAFIN KISA SÜRELİ
OLMASI
Şayet itikafın süresi,
kadının hayız görmeden geçirebileceği kadar kısa olursa [kadın hayız için
mescitten çıktığında] itikafın peşpeşe olma özelliği [kesintiye uğramış olur
mu? Bu konuda Imam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha güçlü olan görüşe
göre "itikafın peşpeşe olma özelliği" kesintiye uğramış olur. Çünkü
kadın temizliğinin hemen sonrasında itikafa girerek itikafını peşpeşe yapma
imkanına sahiptir. [Oysa o böyle yapmayarak kusurlu davranmıştır.]
[İkinci görüş]
Itikafın peşpeşe olması
kesintiye uğramaz; çünkü hayız rutin olarak tekrarlanan bir durum olduğundan
-tıpkı tuvalet ihtiyacını gidermenin itikafı kesintiye uğratmaması gibi-
itikafın peşpeşe olmasına etkisi olmaz.
Nevevi'nin el-Mecmu'da
dikkat çektiği üzere loğusalık da bu konuda hayız gibidir.
F. İTİKAF YAPAN KİŞİNİN
UNUTARAK MESCİTTEN ÇiKMASI
Mezhepte esas kabul
edilen görüşe göre itikafta olduğunu unutarak mescitten çıkmak da itikafın
peşpeşe olmasını kesintiye uğratmaz.
[Itikaf yapan kişinin
mescitten unutarak çıkması itikafını kesintiye uğratır mı? Bu konuda iki görüş
vardır:]
[Birinci görüş]
Mezhepte esas kabul
edilen görüşe göre kişi itikafta olduğunu unutarak mescitten çıksa -şayet kısa
süre içinde itikafta olduğunu hatırlarsa- itikafın peşpeşe olması kesintiye
uğramaz.
EI-Mecmu'da bu görüşün
kesin görüş olarak nakledilmesi sahih kabul edilmiştir.
Nitekim oruçlu iken
unutarak bir şey yiyip içmek de orucu bozmaz,(kıyas)
[İkinci görüş]
[Zayıf] bir görüşe göre
itikaf kesintiye uğrar. Çünkü kişinin itikaf yaptığı mekanı görmesi ona
itikafta olduğunu hatırlatmaktadır. Bu durumda iken itikafı unutmak uzak bir
ihtimaldir. Oruç ise böyle değildir.
Şayet unutma uzun süreli
olursa bu durum oruçlu kimsenin unutarak çok miktarda yiyecek yemesine benzer
ki bu konudaki görüş ayrılığı oruç meselesinde geçmişti. Nevevi'nin tercihine
göre bunun itikafa bir zararı olmaz.
Bu hükmün kendisine
gizli kaldığı cahil kimse de bu konuda unutan şahısla aynıdır.
G. İTİKAF SIRASINDA
MESCİTTEN ÇIKMAYA İLİŞKİN DİĞER BAZI HÜKÜMLER
1. rtikaf yapan kişi
başkası tarafından taşınmak suretiyle veya zorla mescitten çıkarılsa bunun
itikafa zararı olmaz.
2. Yine kendisine
zorlama yapıldığı için kendiliğinden mescitten çıksa, şayet ikrah haksız olarak
yapılıyorsa daha güçlü görüşe göre bunun itikafa zararı olmaz. Ancak kişi
yerine getirmemekte direndiği bir hak sebebiyle çıkmaya zorlanıyorsa veya köle
efendisinden kadın da kocasından izinsiz olarak itikafa girmişler ve efendi ve
koca tarafından çıkmaya zorlanıyorlarsa [çıkmaları halinde] kendi kusurları
sebebiyle itikafları batıl olur.
3. Zalim bir kimseden
korkma veya ödeme güçlüğü içinde olan ve bu durumda olduğunu şahitle ispat
edemeyen kimsenin mescitten çıkması da zorla çıkarılma hükmündedir. Söz konusu
durumlarda kişinin özrü bulunduğundan itikafı kesintiye uğramış olmaz.
4. [Bir olayda başka bir
kimsenin bulunmaması sebebiyle] kişinin bir şeye şahit olması veya bir konuda
[mahkemede] şahitlik etmesi zorunluluk haline gelmişse bunu yapmak için çıkmaya
ve çıkmasının sebebi olan şeye [şahitlik etmeye] mecbur olmasından dolayı
itikaf kesintiye uğramaz. Ancak [bir olaya] şahit olma ve [onunla ilgili
mahkemede] şahitlik etme yahut bunlardan birisi kendisi için zorunlu hale
gelmemişse durum farklı olur [itikaf kesintiye uğrar]; çünkü şayet [mahkemede]
şahitlik yapması zorunlu hale gelmemişse çıkmasına gerek yoktur, şayet şahitlik
yapması zorunlu hale gelmişse olaya şahit olması bu konuda daha sonra şahitlik
yapmak içindi, o ise kendi isteğiyle olmuştu.
Hocamız Zekeriya
el-Ensari'nin belirttiğine göre yukarıdaki durum "kişi itikafa başladıktan
sonra şahit olduğunda" geçerlidir. Şayet daha önceden şahit olmuşsa [bu
şahitliğini mahkemede ifade etmek için çıkması] itikafını kesintiye uğratmaz.
Bu şuna benzer: Kişi bütün yılı oruçlu geçirme konusunda adakta bulunsa, bu
yılı oruçlu geçirmeyi de adakta bulunmadan önce kendisine gerekli olan keffaret
sebebiyle elinden kaçırsa kaza etmesi gerekmez.
5. İtikaf yapan kişi,
kendisi aleyhinde şahitlerle ispat edilmiş olan bir had cezasının uygulanması
için mescitten çıktığında itikaf kesintiye uğramamış olur. Bundan farklı olarak
şayet ceza kendi ikrarıyla sabit olmuşsa itikaf kesintiye uğrar.
6. İtikaf yapan kadın
kendisinden kaynaklanmayan ve kocasının kendisine itikaf için izin verdiği
sürede gerçekleşmeyen bir ayrılıktan dolayı iddet beklemek için mescitten çıksa
-kendisi nikahı tercih etmiş olsa bile- itikafı kesintiye uğramaz; çünkü nikah
iddete bitişik değildir. Bundan farklı olarak şahitliği yüklenmek ise yalnızca
şahitliği eda etmek içindir.
Şayet iddet kadından
kaynaklanan bir sebeple olmuşsa, örneğin koca karısını boşamayı karısının
istemesine bağlamış ve kadın da itikaf yapmaktayken "boşanmayı
istiyorum" demişse veya koca karısına itikaf için belirli bir süre vermiş,
bu süre tamamlanmadan kadın itikaftan çıkmışsa itikaf kesintiye uğrar.
H. GÖREVLİ MÜEZZİNİN
EZAN OKUMAK İÇİN MİNAREYE ÇIKMASI
Görevli müezzinin ezan
okumak için mescitten ayrı olan minareye çıkması da daha doğru olan görüşe göre
itikafı kesintiye uğratmaz.
[Bir meseitte görevli
müezzinin, itikaf esnasında ezan okumak için mescitten ayrı olan minareye
çıkması itikafını bozar mı? Bu konuda mezhep içinde üç görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru olan görüşe
göre bir mescitte görevli müezzının, itikaf esnasında mescide yakın ve fakat
mescitten ayrı olan minayere çıkması itikafı kesintiye uğratmaz. Çünkü minare
mescit için inşa edilmiş ve onun bölümlerinden kabul edilmektedir. Görevli
müezzin düzenli olarak minareye çıkmakta ve insanlar da onun sesine alışık
bulunmaktadırlar. Bu yüzden müezzinin bu durumu mazur görülür, ezan okuma
zamanı da itikafa niyet ederken dışarıda tutulmuş gibi kabul edilir.
[İkinci görüş]
itikaf mutlak olarak
kesintiye uğramış olur. Çünkü mescidin damına [terasına] çıkarak ezan okumakla
minareye çıkmasına gerek olmaz.
[Uçüncü görüş]
Gerek görevli müezzinin
gerekse başkalarının bu amaçla çıkması caizdir; çünkü minare mescit için inşa
edilmiş ve onun kapsamında kabul edilmektedir.
İlk görüşe göre;
> Görevli olmayan
müezzin ezan okumak üzere minareye çıksa,
> Görevli müezzin eza
n dışında bir sebeple çıksa,
> Görevli müezzin
meseide ait olmayan bir minarede ezan okumak üzere çıksa,
> Görevli müezzin
mescide ait olan ancak uzak olan bir minarede ezan okumak üzere çıksa itikaf
kesintiye uğramış olur.
Nevevi "meseitten
ayrı olan minare" ifadesiyle "kapısı mescidin içinden açılan"
veya "meseidin boş alanında [bahçesinde] bulunan" minareyi dışarıda
bırakmıştır; bu minarenin yapısı dörtgen bir bina şeklinde [klasik minare yapısında]
olmasa bile buraya tırmanmak itikafı hiçbir şekilde kesintiye uğratmaz. Bu
durumda minarenin hükmü mescitte inşa edilmiş, sokağa doğru girmiş minare
hükmünde olur ki burada itikaf yapmak sahihtir.
Itikaf yapılan yer sokak
boşluğunda yer alsa, mescidin de sokak boşluğuna doğru balkonu sokulmuş olsa ve
kişi burada itikaf yapsa, bazı sonraki alimlerin belirttiğine göre itikaf
geçerli olmaz. Buna aykırı olarak Zerkeşi itikafın sahih olduğunu söylemiştir.
Minareyle ilgili hükmün
gerekçesinden şu sonuç çıkmaktadır: "Minare mescit dışında bir yere ait
olmak üzere inşa edilmiş olsa, minare mescide yakın olsun uzak olsun görevli
müezzin itikafta iken ezan okumak için oraya gidemez." Bu, doğrudur. Ancak
söz konusu minare, müezzinin itikaf yaptığı mescide bitişik olarak inşa edilmiş
bir başka mescidin minaresi olsa "bitişik mescitler tek bir mescit
hükmündedir" kuralına binaen o minareye çıkması caiz olur.
Alimler [minarenin uzak
olmaması gerektiğinden bahsettikleri halde] uzaklığın ölçüsünün ne olduğuna
temas etmemişlerdir. Bazıları bunu "mescide komşu binaların dışında
olmamak" şeklinde belirtmişlerdir. Mescidin komşusu her yönden kırk evdir.
Son dönem alimlerinden biri "uzak minare"nin ölçüsünün "mescidin
hariminin dışında yer alan" şeklinde belirtmiştir. Zahir olan bunun
ölçüsünü belirlemek için örfün esas alınmasıdır.
I. ÖZÜR SEBEBİYLE
ÇIKILAN VAKİTLERİN KAZA EDİLMESİ
[ltikatta] ihtiyaç için
çıkılan vakitler hariç özürler sebebiyle çıkılan vakitlerin kaza edilmesi
gerekir.
Peşpeşe itikaf yapmayı
adamış olan bir kimse, itikafı kesintiye uğratmayan yukarıda zikredilen özürler
sebebiyle mescitten çıktığında bu vakitleri kaza etmesi gerekir. Örneğin yemek
yemek, hayız, loğusalık, cünüplükten yıkanma gibi özürler böyledir; çünkü kişi
bu süreler zarıfında itikafta değildir.
Ancak tuvalet ihtiyacını
gidermek vb. çıkmayı gerektiren ve adete göre uzun zamanlı olmayan çıkmaların;
örneğin cünüplükten gusletmek, görevli müezzinin eza n okuması, yemek yemek
gibi çıkmaların kaza edilmesi gerekmez; çünkü bu zaman dilimleri istisna.
edilen ve kişinin itikafla geçirdiği kabul edilen zaman dilimleridir. Bu yüzden
İsnevi şöyle demiştir: "Nevevi, yalnızca ihtiyacı gidermeyi istisna.
ederken Rafil'ye uymuştur." Uzunca bir araştırmadan sonra bu görüşü ortaya
koyan başka bir kimse olduğunu göremedim.
Kişinin hastalık ve
iddet gibi uzun zamanlı bir durum sebebiyle mescitten çıkmasının hükmü ise
bundan farklıdır.
Daha önce geçtiği üzere
kişinin "belirli bir sürede meydana gelecek bir durum için çıkmayı şart
koştuğu" durumların telafi edilmesi gerekmez.
İtikafa İlişkin Son
Hükümler
1. İtikaf yapan kişi hac
için ihrama girmiş olsa ve haccın kaçmasından korksa itikafını yanda keser,
haccı bitirip döndükten sonra önceki itikafına devam edemez. Şayet haaccı
kaçırmaktan korkmazsa itikafını tamamlayıp sonra hac için çıkar.
2. Kişi belirli bir ayda
itikaf yapmak için adakta bulunsa ve adakta bulunmadan önce bu ayın geçmiş
olduğu anlaşılsa herhangi bir şey yapması gerekmez; çünkü geçmiş bir ayda
itikaf yapmak imkansızdır.
3. Nafile itikaf yapan
kimsenin hasta ziyareti için itikaftan çıkması mı yoksa itikafına devam etmesi
mi daha faziletlidir?
> Alimlerimiz bu
ikisinin fazilet bakımından eşit olduğunu söylemiştir.
> İbnü's-Salah şöyle
demiştir: "Bunlar için itikaftan çıkmak sünnete aykırıdır; çünkü Hz.
Peygamber (s.a.v.) nafile itikafta bulunduğu halde bunlar için itikaftan
çıkmazdı."
> Bulkini şöyle
demiştir: "İkisinin eşit olduğu durum yabancı hastaları ziyaret etme
konusundadır. Şayet kişi birinci derece yakınlarını, akrabalarını,
arkadaşlarını ve komşularını ziyaret edecekse zahir olan bunun için çıkmanın
daha faziletli olmasıdır. Özellikle de ziyaret etmediğinde zoruna gidecek
olanları ziyaret etmek daha faziletlidir."
Kadı Hüseyin'in ibaresi
bunu açık olarak ifade etmektedir. Zahir olan görüş de budur.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN