MUĞNİ’L-MUHTAC

NİKAH

 

BİRİNİN TEKLİFTE BULUNDUĞU KADINA EVLİLİK TEKLİF ETMEK

 

76. Bir kimsenin evlilik teklifinde bulunup da olumlu cevap aldığı bir kadına başkasının -vekil aracılığıyla bile olsa- evlilik teklifinde bulunması haramdır. Ancak ilk teklifte bulunan kimse ikinci şahsa izin verirse ve bu izin verme, haya vb. bir duygudan değil de o kadınla evlenmekten vazgeçmeye razı olmaktan kaynaklanıyorsa o zaman ikinci şahıs teklifte bulunabilir.

 

Bunun delili Buhar! ve Müslim'in rivayet ettiği şu hadistir: "Kişi, kardeşinin evlenme teklifinde bulunduğu kadına evlenme teklif edemez. Ancak ilk şahıs evlenme teklifinden vazgeçer veya ikinci şahsın teklifte bulunmasına izin verirse o başka.lBuhari, Nikah, 5142; Müslim, Nikah, 3441. Hadisin Iafzı Buhari'ye aittir. )

 

Bunun akli gerekçesi ise ikinci evlilik teklifinin ilk şahsa sıkıntı vermesi ve bu teklif sebebiyle şahısların arasının bozulmasıdır.

 

77. İlk teklifte bulunan Müslüman olsun ya da olmasın, mahrem olsun ya da olmasın hüküm aynıdır. Hadiste "kardeş" sözcüğü, yaygın durum dikkate alınarak zikredilmiştir. Ayrıca bu hükmü derhal benimseyecek olan kişi Müslüman olduğu için bu söz zikredilmiştir. Bununla birlikte bir kafirin teklifi üzerine teklifte bulunmanın haram olabilmesi için o şahsın can dokunulmazlığı bulunan bir kimse olması gerekir.

 

78. Evlilik teklifine olumlu cevap vermiş olan kimsenin sonradan tekliften cayması, teklifte bulunan kimsenin cayması gibidir.

 

79. Cüveyni'nin alimlerimizden naklettiğine göre, kişinin teklifine olumlu cevap verildikten sonra artık evlenmekten yüz çevirdiği düşünülecek kadar uzunca bir zaman geçmesine rağmen onun evlenmemesi halinde de başkası tarafından teklifte bulunulabilir. Yine evlilik teklifinde bulunan kişi, teklifte bulunduğu kadınla aynı nikah altında birleştirmesi caiz olmayan bir kadınla evlendiğinde de tekliften vazgeçmiş sayılır.

 

80. İmam ŞafiI'nin el-Ümm'de belirttiğine göre zorla evlendirilme durumunda olmayan bakire kızın [velisi tarafından kendisine iletilen teklife karşı] sessiz kalması, açık bir biçimde teklifi onaylama gibi kabul edilir.

 

81. İkinci teklifin haram olması için, şayet kadının izni muteber ise bizzat kadın tarafından, onun izni muteber değilse velisi tarafından ilk teklife olumlu cevap verilmiş olması dikkate alınır. Evlilik teklifinde bulunan kişi kadına denk değilse o zaman veli ile birlikte kadının olumlu cevap vermiş olması dikkate alınır. Yetişkin ve akıl hastası olan bir kadının baba ve dedesi yoksa ona yapılan evlilik teklifine devlet başkanının [veya onun görevlendirdiği evlendirme memurunun] olumlu cevap vermesi dikkate alınır. Sahih bir kitabet akdi yapmamış olan bir cariyeye evlilik teklifinde bulunulduğunda efendisinin cevabı, sahih kitabet akdi yapmış ise efendisi ile birlikte kendisinin cevabı dikkate

alınır. Zorla evlendirilme durumunda olmayan kısmen hür cariyede efendisiyle birlikte cariyenin cevabı dikkate alınır. Zorla evlendirilme durumundaki kısmı cariyede ise velisi ile birlikte efendisinin cevabı dikkate alınır.

 

82. ikinci şahsın evlilik teklifinin haram olması için teklif yapan kimsenin;

 

> Kadına daha önceden bir evlilik teklifi yapıldığını,

> Bu teklife olumlu karşılık verildiğini,

> Böyle bir durumda ikinci evlilik teklifinde bulunmanın haram olduğunu bilmesi,

> ilk teklifin de caiz olması şarttır.

 

Bu şartlara göre şu durumlarda teklif üzerine teklifte bulunmak haram olmaz:

 

> ilk evlilik teklifinde bulunan kişi reddedilmiş ise,

> Kendisine "sen, kendisinden yüz çevrilecek bir kimse değilsin" gibi üstü kapalı yahut açık bir şekilde olumlu cevap verildiği halde ikinci kişi bunu bilmiyorsa veya böyle bir durumda evlilik teklifinde bulunmanın haram olduğunu bilmiyorsa yahut ilk teklifi bilmekle birlikte onun açık bir şekilde yapıldığını bilmiyorsa yahut açık bir şekilde yapıldığını bilmekle birlikte daha sonra teklifte bulunan şahsın [veya karşı tarafın] vazgeçtiğini biliyorsa, yahut da ilk teklif iddet esnasında gerçekleşme gibi haram bir şekilde yapılmışsa.

 

83. Bir kimse, velev ki sırayla bile olsa beş kadına evlilik teklifinde bulunsa ve bu tekliflerin tümüne açıkça olumlu cevap verilse, bunlardan dördü ile nikah akdi yapıncaya yahut onların tümünü ya da bir kısmını terk edinceye kadar bu beş kadına evlilik teklifinde bulunmak haramdır; çünkü bu kişi beşinci olarak teklifte bulunduğu kadına karşı rağbet gösterebilir.

 

84. İsnevi şöyle demiştir:

 

Bir kadın velisine kendisini dilediği kimseyle evlendirmesi için izin verse, bu izin sahih olur.

Bu durumda o kadına evlilik teklifinde bulunmuş olsa bile herkes açısından başka tekliflerde bulunmak caiz olur. el-Bahr'da nakledildiğine göre bu konuda İmam Şafiı' nin açık ifadesi vardır.

 

Hocam Remli şöyle demiştir: Bu, İsnevl'nin kendi anladığına göre ifade ettiği bir cevaptır. el-Bahr'da söylenilen şudur: "O kadına herhangi birisi evlilik teklifinde bulunmadan önce herkes teklifte bulunabilir. "

 

Şu halde bu kadın açısından özel bir durum söz konusu değildir.

 

85. Kendisine evlilik teklifinde bulunulan kişi;

 

> Ne olumlu cevap verse ne de teklifi reddetse, yani teklifte bulunan kimseye karşı açıkça olumlu cevap verme yahut reddetme yönüne gitmeyip sessiz kalsa, sessiz kalan kişi sükOtu yeterli görülecek durumda olan hakire bir kız ol-

masa,

 

> Veya razı olduğunu hissettiren "sen, yüz çevrilecek biri değilsin" gibi bir ifade kullansa,

 

[Bu iki durumda ilk teklif üzerine teklifte bulunulabilir mi? Bu konuda İmam Şafii'ye ait farklı görüşler bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha güçlü görüşe göre bu durumda ilk teklif üzerine teklifte bulunmak haram olmaz.

 

Çünkü, Fatıma binti Kays, Hz. Peygamber (s.a.v.)'e "Muaviye ve Ebu Cehm bana evlilik teklifinde bulundular" dediğinde Hz. Peygamber (s.a.v.) ona şöyle demiştir:

 

> Ebu Cehm sırtından sopasını eksik etmez. Muaviye ise malı olmayan fakir bir kimsedir. Sen [en iyisi) Zeyd'in oğlu Üsame ile evlen.(Müslim, Talak, 3681)

 

Bu hadis, yukarıdaki hükme şu açıdan delil olur: Ebu Cehm ve Muaviye, adı geçen kadına talip oldukları halde Hz. Peygamber (s.a.v.) onların teklifleri üzerine Üsame adına teklifte bulunmuştur; çünkü Fatıma, ilk iki şahsın teklifine herhangi bir cevap vermemişti.

 

İkinci görüş

 

[Teklif üzerine teklifte bulunmayı yasaklayan] hadisin ifadesi genel olduğundan bu durumda teklif haramdır.

 

Teklife muhatap olan kişinin susması durumunda ilk görüş kesin olarak doğru kabul edilir; çünkü bu durumda herhangi bir şey batıl hale gelmez.

 

Not:  Alimler, [bayanlar tarafından veya bayanlar adına] fazilet sahibi erkeklere evlilik teklifinde bulunulmasının müstehap olduğunu belirtmişlerdir. Böyle bir durumda erkek ilk teklife olumlu cevap vermiş ve olumlu cevap verilen kadınla birlikte o erkeğin şer'an evlenebileceği kadınların sayısı dördü bulmuşsa yahut da o erkek birden fazla kadınla evlenmek istemiyorsa, bundan sonra başka bir kadın evlilik teklifinde bulunamaz.

 

Yukarıda belirtilen hükümlerin hangilerinin burada geçerli olacağı hususu açıktır. Şayet yukarıda belirtilen durumlar söz konusu değilse başka bir kadının evlilik teklifinde bulunması caiz olur; çünkü bir erkeğin dört kadınla evlenmesinde [şer'an] bir engel yoktur.

 

86. Evlilik teklifinde bulunan bir erkek, kendisine evlilik teklif edilen bir kadın, ticarı bir muamele, komşuluk, kendisinden rivayette bulunma veya ders okuma gibi sebeplerle bir arada bulunulmak istenilen kimseler hakkında bir kimseye görüşü sorulduğunda, görüşü sorulan kimse [hakkında soru sorulan şahsın kötü yönleri var ise] kötü yönlerini [herhangi bir yalan veya abartıya kaçmaksızın] doğru bir şekilde zikreder.

 

er-Ravda ve Eş-Şerhu'l-kebir'de bunu yapmanın caiz olduğu söylenmiş, Nevevi Müslim şerhi, el-Ezkar, Riyazü's-salihin gibi eserlerde ise bunun farz olduğunu söylemiştir. Hatta alimler bir satım akdinde satılan malın kusurlu olduğunu bilen kişinin bunu gerek müşteriye gerekse başkalarına bildirmesini zorunlu görmüşlerdir. Diğer meseleler de böyledir. İtimad edilen görüş budur. Buna "caizdir" demek bir çelişki değildir; çünkü bir şeyin caiz olması vacip olmasına aykırı değildir.

 

Metinde geçen "zikreder" ifadesinin mef'ulü "kötü yönlerini" ifadesidir.

 

Kişi, sorulan şahsın [varsa] kötü yönlerini doğru bir şekilde zikreder ki diğer taraf buna göre tedbirini alsın. Bunu yapmayıp nasihatla yetinmesi doğru değildir. Kötü yönleri zikretmek, ilgili şahsa eziyet etmek için değildir. Nitekim daha önce geçen Fatıma binti Kays hadisi bunu göstermektedir.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinden anlaşıldığına göre kişi, ilgili şahsın kötülüklerini ancak kendisine görüşü sorulduğunda söyler. İbnü'sSalah'ın ifadesinden anlaşıldığına göre ise kişiye görüşü sorulmasa bile kendiliğinden bunu zikretmesi gerekir. Satım konusundaki hükme kıyasla burada da hüküm böyledir. Ezrai şöyle demiştir: "Satım ile bu mesele arasında fark olduğu yönündeki vehim bir hayalden ibarettir. Aksine burada nasihat etmek daha etkili ve iyidir."

 

Onun bu sözleri, iki meseleyi "insanların şahsiyetleri, mallarından daha dokunulmazdır" diyerek birbirinden ayırmaya çalışanların görüşünü reddettiği ne işaret etmektedir.

 

Kötülüklerin zikredileceği durum, buna ihtiyacın olması durumudur. Şayet kötülüğü zikretmeye gerek olmaksızın "onunla dünür olmanız uygun değil", "onunla muamelede bulunman uygun değil" gibi ifadeleri zikretmekle ihtiyaç karşılanıyorsa bununla yetinmek ve karşı tarafın kusurlarını zikretmemek gerekir. Nevevi, İhy6 adlı esere tabi olarak el-Ezkar'da böyle söylemiştir. Ezrai bunu tartışmaya açık görse de itimad edilmesi gereken görüş budur. İbnü'n-Nakıb'in belirttiğine göre buna kıyasla, kişinin kötülüklerinin bir kısmını zikretmekle amaç yerine geliyorsa diğer kötülükleri zikretmek haram olur.

Nevevi'nin ifadesinden ise bunun aksi anlaşılmaktadır.

 

Nevevi, er-Ravda'da gıybetin altı sebeple mübah olduğunu belirtip bunları saymıştır. Başka birisi ise bunları şu beyitte bir araya getirmiştir:

 

Lakab[ı olan kişinin lakabını zikretmek], Fetva soran kişi, açık bir fısk, zulüm, uyarma, münkeri gideren kişi[nin gıybet yapması mübahtır.]

 

Bu durumda kişi yalnızca o yönü zikreder. Ancak başka kötülüğünü zikretmesini gerektirecek diğer bir sebep bulursa o başka.

 

Gazali İhya adlı eserinde şöyle demiştir: "Günahı açıktan işleyen kimse, toplumda örnek alınan bir alim ise onun gıybeti yapılamaz; çünkü insanlar alimin bir sürçmesine rastladıklarında günah işlemeyi hafife alırlar."

 

Kafir zimmı ise onun gıybetini yapmak haramdır; çünkü bu, onları cizye vermeyi kabul etmekten uzaklaştırır, zimmet akdine bağlılığı terk etme anlamına gelir. Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kim zımmınin gıybetini yaparsa ateşe girmesi vacip olur. "(Sahih-i İbn Hibban, Siyer, Hadis no: 4880)

 

Ehl-i harpten olan kafirin gıybetini yapmak mübahtır; çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.), [şairi olan] Hassan b. Sabife, müşrikleri hicvetmesini emrediyordu.(Buhari, Edeb, 6153)

 

Gıybet meselesinde özetle şunlar söylenebilir: Gıybet bir insanı onun istemeyeceği şekilde anmaktır. Bu, [kişinin kendisi ile ilgili olabileceği gib] malı, çocuğu, eşi vb. sebeplerle de olabilir. Kişi ister sözlü olarak ister yazı yazarak isterse eli, başı, kaşı gibi organlarıyla harekette bulunarak bunları yapmış olsun gıybet yapmak haramdır. Yukarıda belirtilen durumlarda ise gıybet yapmak caizdir, hatta kimi durumlarda [soru soran kimseye] hayırhahlık sebebiyle gıybet yapmak zorunlu bile olabilir.

 

Barizi şöyle demiştir: "Bir evlilik meselesinde kişiye kendisine ilişkin soru sorulduğunda kendisinde karşı taraf açısından muhayyerliği gerektirecek bir durum bulunuyarsa bunu karısı olacak kimseye zikretmesi gerekir. Davranış bozukluğu ve cimrilik gibi kişiye olan rağbeti azaltacak bir durum bulunmakla birlikte bu durum muhayyerliği gerektirmiyorsa kişinin kendisindeki bu özelliği zikretmesi müstehaptır. Şayet işlediği bir günah varsa derhal tövbe etmesi ve günahını gizlemesi gerekir."

 

[Barizi'nin yaptığı] bu ayrıma uymanın zorunlu görülmesi uzak bir ihtimaldir. Daha uygunu, Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin de belirttiği üzere "ben size uygun değilim" demekle yetinmektir.

 

[Arapça'da] kişinin kusurlarına "mesavi" [kötülük] adı verilmektedir. Çünkü kişi bunların dile getirilmesinden dolayı kendini kötü hisseder.

 

87. Kız isteyen kişinin veya onun [bu iş için görevlendirdiği] vekilinin, [teklifte bulunmadan önce] bir hutbe ile söze başlaması müstehaptır. Hutbe, Allah'a hamd, peygamber' e salavat ile başlayan, tavsiye ve dua ile sona erdirilen sözdür.

 

Bunun müstehap görülmesinin delili şu hadistir: "Allah'a hamd edilmeden başlanan her önemli işin sonu güdÜktür. "(Ebu Davud, Edeb, 4840)

 

Buna göre kız isteyecek olan kişi veya onun vekili teklifte bulunmadan önce Allah'a hamd eder, peygambere salat eder, Allah'tan korkmayı tavsiye eder. Hutbeden sonra [kızın babasına] "kerimenize / kızınıza talibiz" der. Çünkü kızın babasından kız böyle istenir. Daha sonra veli "size karşı rağbetimiz bulumaktadır" vb. bir ifade söyler.

 

Not:  Celal el-Bulkini şöyle demiştir: "Hutbe okumanın müstehap olduğu durum, açıkça istemenin caiz olduğu duruma özgüdür. Üstü kapalı olarak evlilik niyetini dile getirme durumunda ise bunu yapmadan önce hutbe okumak caiz değildir." İbn Şehbe'nin belirttiği üzere zahir olan budur.

 

88. Akit öncesinde bir hutbe daha vermek müstehaptır. Bu hutbe, ilkinden daha önemlidir.

 

İmamlar, İbn Mesud' dan mevkuf ve merfu olarak rivayet edilen şu hadiste yer alan duayı okumayı bereketli görmüşlerdir:

 

Sizden birisi nikah veya başka bir ihtiyacı için hutbe ırad etmek istediğinde şöyle desin: İnne'l-hamde lillahi, nahmedühu ve neste'inuhu ve nestağfiiruhu ve neuzu billahi min şururi enfüsina ve seyyiati a'malina. Men yehdihillahu fela mudille leh, ve men yudlil fela hadiye leh. Ve eşhedü ella ilahe illallahu vahdehu la şerfke leh ve enne Muhammeden abduhu ve Rasuluhu ve ala alihi ve sahbih.

 

Ya eyyühellezine amenu'ttekullahe hakka tukatihi ve la temutünne illa ve entüm müslimun.

 

Ya eyyühennasü't-teku rabbekümüllezi halakaküm min nefsin vahidetin ve halaka minha zevceha ve besse minhüma ricalen kesiren ve nisaen vetteku'llahellezi tesaelune bihi ve'l-erham. İnnallahe kane aleyküm rakibu.

 

Ya eyyühellezine amenu'ttekullahe ve kulu kavlen sediden yuslih leküm a'maleküm ve yağfir leküm zunubeküm. Ve men yuti'illahe ve Resulehu fekad faze fevzen azima. 

 

Bu hutbeye "hacet hutbesi" denilir. Kaffal bu hutbeden sonra şunları da ilave ederdi: "İmdi, bütün işler Allah'ın elindedir. Allah bu işler konusunda dilediği gibi hükmeder. Onun öne aldığını geriye bırakacak, geriye bıraktığını öne alacak kimse yoktur. İki kişinin bir araya gelmesi de ayrılması da daha önceden yazılmış olan bir kaza ve kadere göredir. Allah'ın kaza ve kaderi arasında falan oğlu falanın, falan kızı falana şu mehir karşılığında talip olması da bulunmaktadır. Bunları söylüyor ve gerek kendim gerekse sizler için Allah'tan mağfiret diliyorum."

 

89. Kızın velisi, "Elhamdülillah vessala.tü ala rasOlillah. Seni kızımla evlendirdim" demek suretiyle bir erkeğe hitaben kapta bulunsa, erkek de kabulden önce "Elhamdülillah, vessalatü ala rasOlillah, onunla nikahlanmayı kabul ettim" dese, doğru görüşe göre, iki şahsın lafızları arasına hutbe girmiş olsa bile niMh akdi sahih olur. Çünkü araya giren sözler, nikah akdinin maslahatlarından olduğu için icap ve kabulün bitişik olmasına bir halel getirmez. Bu, cem edilen iki namaz arasına giren kamet gibidir.

 

Nevevi, er-Ravda'da "alimlerin çoğunluğu bunu tek görüş olarak belirtmişlerdir" demiştir.

 

Diğer görüşe göre bu akit sahih olmaz; çünkü araya giren sözler nikah akdi kapsamında değildir. Maverdı bu görüşü doğru kabul etmiş, Subki de bunun daha güçlü olduğunu söylemiştir.

 

Not:  Burada Nevevi, hutbe esnasında tavsiyeden söz etmiş, "Allah'tan korkmayı tavsiye etmek" dememiştir. Bu, er-Ravda ve Eş-Şerhu'l-kebir'de meselenin bu şekilde tasvirine uygundur. Bununla birlikte o iki eserde daha sonra bunun müstehap olduğu görüşünü cumhurdan nakletmişlerdir, Zerkeşi ise bunu uzak bir ihtimalolarak görmüştür.

 

Nevevi, kişinin "kabul ettim" ifadesinde neyi kabul ettiğini belirtmemiştir; çünkü daha sonra kabulde "nikah" kelimesini kullanmanın şart olduğunu belirtecektir. Benim yaptığım gibi bunu zikretmiş olsa daha iyi olurdu.

 

90. [Rafiı'nin belirttiğine göre] yukarıda geçen hadis sebebiyle, icap ve kabul arasında Allah'ın adını anmak müstehaptır.

 

[Nevevi] şöyle demiştir: "Doğru olan görüşe göre -ki bunu el-Ezkar'da da doğru kabul etmiştir- bu müstehap değildir." Çünkü bu konuda Hz. Peygamber (s.a.v.)'den bir uygulama gelmemiştir. Aksine İbn Yunus'un belirttiğine göre bu durumda akdi batıl görenlerin görüş ayrılığından kurtulmak için bunu terk etmek müstehpatır. Nevevi, er-Ravda'da Rafil'ye tabi olarak bunu müstehap görmüştür.

 

91. Rafii ve Nevevi, nikah akdinde dört hutbe bulunduğunu belirtmişlerdir:

 

> Kız isteyen kimsenin hutbesi,

> Kızın kendisinden istendiği kişinin hutbesi,

> Akit yapılırken biri icaptan önce diğeri kabulden sonra verilen iki hutbe.

 

Nevevi'nin burada sahih kabul ettiği görüş, Eş-Şerhu'l-kebir, eşŞerhu's-sağir ve er-Ravda'dakine aykırıdır. Bu ikisinde bulunan görüşler özetle iki tanedir: Bunlardan birine göre akit batıl olur; çünkü bu meşru olmadığından akitle ilgisi olmayan sözün araya girmesi gibi kabul edilir. Diğerine göre -ki bu görüşü alimlerin çoğunluğundan nakletmişlerdir- ise bu müstehaptır. "Bu zikir, müstehap olmadığı gibi zikretme durumunda akit batıl da olmaz" şeklindeki bir görüş, ilk iki görüşün dışında kalmaktadır.

 

Ezrai şöyle demiştir: "Görüş ayrılığının güçlü olması bir yana, ben alimlerimiz arasında buna müstehap değildir diyen veya bu durumda akdin batıl olacağını söyleyen birini görmedim."

 

Müstehap olmadığı söylendiğinde bunun batılalması uygun olur; çünkü böyle bir şey meşru kılınmış olmadığından akde yabancı bir sözrün icap ile kabul arasına girmesi] gibidir. Subki'nin sözleri de buna işaret etmektedir.

 

En iyisi, batıl olması görüşünün, "icap ile kabul arasındaki fasıla uzun olursa" şeklinde yorumlanmasıdır.

 

92. İcap ve kabul arasındaki fasıla, kabul etmekten yüz çevirmeyi hissettirecek kadar uzun olursa nikah kesin olarak sahih olmaz; çünkü bu kadar ara verilmesi, icaptan yüz çevirildiğini hissettirmektedir.

 

Nevevi, "doğru olan görüş" yerine "itimad edilen görüş" demiş olsa daha iyi olurdu.

 

Rafii şöyle demiştir: "Şu da söylenebilir: Şayet zikir kabul öncesinde yapılmış ise bunun uzun olmasının bir zararı olmaması gerekir; çünkü bu, icaptan yüz çevrildiğini göstermez."

 

Subki buna şöyle cevap vermiştir: "Hakkında delil bulunan ve kabul öncesinde söylenecek olan zikir yalnızca Allah'a hamd etmek ve peygambere salat okumaktır, bundan fazlası değildir."

 

Kaffal, akdin geçerliliğine engelolacak derecede uzun olan zikre dair şu ölçüyü koymuştur: İki kişi şayet bu süre miktarınca susacak olsalardı [artık akitten yüz çevirdiklerine hükmedildiği süre boyunca zikirde bulunma durumunda akit batıl olur.]

 

Burada ölçünün öde göre belirlenmesi daha iyidir.

 

Not:  Nevevi'nin "zikir" ifadesinden, bunun dışında akitle ilgisi olmayan yabancı sözlerin az miktarda bile olsa akdi batıl kılacağı anlaşılmaktadır ki, hulu'un aksine burada daha doğru olan görüş budur. er-Ravda ve Eş-Şerhu'l-kebir'in hulu' bölümünde belirtildiğine göre alimler hulu'da az miktarda olan yabancı sözü caiz görmüşlerdir; çünkü hulu', evlilik bağının sona ermesine yol açmaktadır. Bu durumda, akit yaparken göz yumulmayan şeylere göz yumulur.

 

Şu görüş de ileri sürülmüştür: "Zikrin akde engelolacağı durum, kendisinden cevap beklenen kimse tarafından yapıldığı durumdur. Şayet zikir, teklifte bulunan kimse tarafından yapılırsa bunun akde etkisi konusunda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır.

Rafii el-Cami' de bunları aktarmıştır. Onun meseleyi sunuş tarzından meşhur görüşe göre bunun akde zararının olmadığı anlaşılmaktadır. "Satım" bölümünde bu konuda açıklama yapılmıştı. Burada "kelam" ile kasterilen, nahiv ilmindeki terim anlamı olmayıp nahivcilerin "kelim" ve "kelime" dediği sözleri de kapsamaktadır.

 

Kızın velisi, salih kimselere evlenmeleri için velayeti altındaki kızı arz edebilir. Nitekim Hz. Şuayb, Hz. Musa'ya; Hz. Ömer önce Hz. Osman sonra Hz. Ebu Bekir' e kızını arz etmiştir.

 

Kişinin evlenirken [peygamberimizin evlilik] sünnet[in]e uymaya ve dinini korumaya niyet etmesi sünnettir.

 

Yine evlenen çiftler için nikah akdi sonrasında evlilğin berektli olması, aralarının hayırla birleşmesi için dua etmek ve bu dua esnasında "barekallahu leke ve barekallahu aleyke ve cemaa beyneküma fı hayr" demek sünnettir. Dua ederken "eşlerin uyumlu olması ve oğullarının olması" şeklinde ifade kullanmak mekruhtur; çünkü bu şekilde dua etmesinin yasaklandığına dair rivayet vardır.

 

Nikah akdine ilk olarak kızın velisinin şu sözle başhaması sünnettir: "Allah'ın, kadını iyilikle nikahta tutmak veya güzellikle salmak şeklindeki emrine uygun bir biçimde seni bununla evlendiriyorum" veya "ikinizi evlendiriyorum". Veli bunu bizzat akit esnasında şart koşarsa akit batıl olmaz; çünkü bu sözü söylemenin amacı öğüt vermektir. Ayrıca bu şart akdin ve şeriatın gereğine uygundur.

 

Kocanın, karısını ilk gördüğünde onun perçemini elleyerek "barekallahu liküllin minna fi sahibihi" demesi, cinsel ilişkide bulunmadan önce "Allahümme cennibne'ş-şeytane ve cennibi'şşeytane ma razaktena " demesi sünnettir.

 

İhya'da belirtildiğine göre kamerı ayların ilk günü, son gunu ve ortasındaki günde ilişkide bulunmak mekruhtur. Denildiğine göre bu günlerdeki cinsel ilişkiye şeytan da gelir.

 

Şeytan'ın da o günlerde ilişkide bulunduğu söylenmiştir. [Gazzali şöyle demiştir:] "Koca cinsel ilişkide istediğini aldığında karısının da ilişkiden istediği lezzeti almasına müsaade etmelidir. Cuma günü ilişkide bulunmak iki kat daha sevaptır. Kişi yolculuktan döndüğünde ilişkide bulunmayı terk etmemelidir. Hamile olan ve süt emziren kadınla ilişkide bulunmak haram değildir."

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN