MUĞNİ’L-MUHTAC

NEFSİ MÜDAFAA

 

Erkek ve Kadının Sünnet Edilmesine İlişkin Hükümler

 

1. Kadının, cinselorganının en üst kısmında bulunan et parçasının kesilerek sünnet edilmesi gerekir.

 

2. Erkeğin ise buluğ sonrasında cinselorganının baş tarafını kapatan derisinin kesilmesi gerekir. Sünnetin yedinci gün yapılması menduptur.

 

3. Çocuk sünneti kaldıramayacak kadar zayıf ise ertelenir.

 

4. Baba dışında bir kimse çocuğu, sünneti kaldıramayacak bir yaşta sünnet ederse [ve çocuk bundan dolayı ölürse] kısas uygulamak gerekir. Çocuk sünneti kaldırabilecek durumda olur ve velisi onu sünnet eder [buna rağmen çocuk ölürse] daha doğru görüşe göre tazmin söz konusu olmaz.

 

5. Sünnet ücreti sünnet edilenin malından ödenir.

 

52. Kadını, cinselorganın en üst kısmında bulunan et parçasını kesmek suretiyle sünnet etmek gerekir. Bu et farçası idrar deliğinin üzerinde olup horoz ibiğine benzer. Bu kesildiğinde bunun kökü sanki çekirdek gibi kalır.

 

53. "Et parçası" adı verilebilecek kadar bir yeri kesmek yeterlidir.

 

et-Tahkik adlı eserde şöyle denilmiştir: "Az kesmek daha faziletlidir; çünkü Ebu Davud ve başkalan şunu rivayet etmiştir: Hz. Peygamber (s.a.v.) sünnet yapan kadına şöyle demiştir: Çok kesme, az kes. Bu, kadının yüzünü daha çok parlatır ve kocası için de [ilişkide bulunurken] daha iyi olur. (Ebu Davud: Edeb; 5771)

 

54. Erkeğin sünneti ise cinselorganının baş kısmını örten derinin kesilerek baş kısmının tamamen ortaya çıkmasıyla olur. Bunun bir kısmını kesmek yeterli değildir. Cinselorganın başını örten deriye "kulfe" adı verilir.

 

55. "Buluğdan sonra" ifadesi "gerekir" ifadesinin zaman zarfıdır. Bu işlem, erkek ve kadının aklının başında olmasından ve sünnete dayanabilecek durumda olmasından sonra yapılır.

 

56. Sünnetin farz olmasının delili şu ayettir: "Sonra sana da; Hanif olan İbrahim'in dinine uy, diye vahyettik." [Nahl, 123] İbrahim'in dininde yer alan hükümlerden biri de sünnet olmaktır.

 

Buhan ve Müslim'de belirtildiğine göre Hz. İbrahim seksen yaşındayken sünnet olmuştur. (Buhari, lsti'zan, 6298; Müslim, Fedail, 6093)

 

İbn Hibban ve. Hakim'in sahihlerinde belirtildiğine göre Hz. İbrahim'in yaşı yüz yirmi idi.(Hakim, Müstedrek, 2, 551; Sahih-i İbn Hibban, Tarih, 6204)

Bir rivayete göre yetmiş yaşındaydı.

 

Sünnet olmanın farz oluşunun akli delili de şudur: Sünnet, tıpkı hırsızlık yapan kişinin elini kesmede olduğu gibi vücuttan tekrar geri gelmeyen bir parçayı taabbudi olarak kesmektir. Dolayısıyla bu ancak farz olabilir.

 

İlk kayıtla [yani tekrar geri gelmeyen kaydıyla] tırnak ve saç dışarıda bırakılmıştır. İkinci kayıtla ise kangren sebebiyle organı kesmek dışarıda bırakılmıştır.

 

Ayrıca ortada bir zaruret ve tedavi durumu olmadan insanın avret yerini açması caiz değildir. Şayet sünnet olmak farz olmasaydı bunu yapmak [yani avreti açmak] caiz olmazdı.

 

Yine Hz. Peygamber (s.a.v.) Müslüman olan bir adama şu sözleriyle sünnet olmasını emretmiştir: "Üzerinden küfür tüylerini / kıllarını gider ve sünnet ol!"(Ebu Davud, Taharet, 356)

Emir, [emredilen şeyin yapılmasının] gerekliliği[ni] bildirmek [yani onun farz olduğunu ifade etmek] içindir.

 

Tüyleri gidermek bir delile binaen farz olma hükmünün dışında bırakılınca geriye emre muhalefeti azaltmak üzere yalnızca sünnet olmak kalmıştır.

 

{Zayıf] bir görüşe göre sünnet olmanın hükmü sünnettir. Çünkü Hasan-ı Basrl'nin belirttiğine göre bazı kimseler sonradan Müslüman olduğu halde sünnet olmamıştır.

 

Bir görüşe göre erkekler için farz, kadınlar için sünnettir. Muhibbü't-Taberı "ilim ehlinin çoğunluğunun görüşü budur" demiştir.

 

Sünnetin keyfiyeti Nevevi'nin belirttiği gibidir.

 

Kişi sünnetli olarak doğmuşsa bu onun için yeterli olur.

 

Not:  Erkeklerden ilk sünnet olan Hz. İbrahim, kadınlardan ise Hz. Hacer'dir.

 

Hz. Adem sünnetli olarak yaratılmıştır. Peygamberlerden on üçü sünnetli olarak doğmuştur: Şit, Nuh, Hud, Salih, Lut, Şuayb, Yusuf, Musa, Süleyman, Zekeriya, İsa, Hanzala bin Safvan ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.). Ancak İbn Asakir, Ebu Bekre'den mevkuf olarak şunu rivayet etmiştir: Cibril, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in kalbini temizlediğinde onu sünnet de etmiştir. (İbn Asakir, Muhtasaru Tahiri Dimaşk, 2, 32)

 

Eba Ömer [İbn Abdilberr] el-İstlab adlı eserinde İkrime aracılığyıla İbn Abbas'tan şunu rivayet etmiştir: Peygamberimizin doğumunun yedinci gününde Abdülmuttalib onu sünnet etti, bir ziyafet verdi ve kendisine Muhammed adını verdi."

 

57. "Baliğ / yetişkin" ifadesi küçük çocuğu, "aklı başında" ifadesi akıl hastasını, "kaldırabilecek durumda olan" ifadesi kaldıramayacak durumda olanı dışarıda bırakmaktadır. Çünkü ilk ikisi sünnetin kendisine farz olduğu kimselerden değildir.

Üçüncüsü ise bundan zarar görmektedir.

 

58. Zayıf yaratılışlı olup sünnet edilmesi halinde ölmesinden korkulan kimse, kurtulacağına dair zannı galip oluşuncaya kadar bırakılır. Şayet korkulmuyorsa, bunu kaldırabilecek duruma gelinceye kadar ertelenmesi müstehap olur.

 

Bulkini şöyle demiştir: "Bu, farzın yerine getirilmesinin şartı olup farz olmanın şartı değıidir."

 

59. "Kadın" ve "erkek" ifadeleri çift cinsiyetli şahsı dışarıda bırakmakta olup onun sünnet edilmesi hiçbir şekilde caiz değildir; çünkü ortada [cinsiyet açısından] bir şüphe varken [sünnet ederek] yaralamak caiz değildir. Bu, Ravdatü't-talibin'de doğru kabul edilen görüştür. Bir görüşe göre ise yapılması gereken şeyi yapmış olmak adına buluğdan sonra her iki organının da sünnet edilmesi gerekir. İbnü'r-Rif'a bunun meşhur olduğunu söylemiştir. NevevI, bu görüşü dikkate alarak şöyle demiştir: "Şayet kendisini sünnet etmeyi becerebilecekse kendini sünnet eder. Aksi taktirde onu sünnet edecek bir cariye satın alır. Bunu yapamayacak durumda olursa erkekler ve kadınlar bunu yapar; çünkü tıpkı doktorun durumunda olduğu gibi burada da bir zaruret vardır."

 

60. Bir kimsenin, her ikisi de işlevselolan iki erkeklik organı olsa her ikisinin de sünnet edilmesi gerekir. Bunlardan birisi işlevsel ise yalnızca onun sünnet edilmesi gerekir. Kişi hangisinin işlevsel olduğu konusunda şüphe ederse kıyasa göre bu şahıs çift cinsiyetli kişi gibi kabul edilir.

 

İşlevsellik ilişkide bulunmakla mı işemekle mi bilinir? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır. NevevI Ravdatü't-talibin 'in "gusül" bölümünde ikincisini tek görüş olarak belirtmiş, et-Tahkik'te de bu tercih edilmiştir.

 

61. Sünnetin dOğumun yedinci gününde yapılması menduptur. Çünkü Hakim'in Hz. Aişe'den rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i doğumlarının yedinci gününde sünnet ettirdi. "(Hakim, Müstedrek: Zebaih, 4, 237. Hakim, hadisin senedinin sahih olduğunu söylemiştir)

 

NevevI' nin , Ravdatü't-talibin'de doğru kabul ettiği görüşe göre doğumun gerçekleştiği gün, yedi günün içinde hesaplanmaz. Müslim şerhinde ise doğum gününün de hesaba katılması görüşünü sahih kabul etmiştir.

 

Doğumun gerçekleştiği gün, akika kurbanı, saçın tıraş edilmesi ve çocuğa isim verilmesi konusunda hesaba katılmıştır; çünkü sünnet yapmak acı veren bir fiil olduğundan bunu erteleyerek çocuğun bunu kaldırabilecek kadar kuvvetlenmesini sağlamak uygundur.

 

[Zayıf] bir görüşe göre doğumun yedinci gününde çocuğu sünnet etmek caiz değildir; çünkü çocuk bunu kaldıramaz. Ayrıca bunu Yahudiler yaptığından onlara muhalefet etmek daha iyidir. Gazall İhya'da bunu esas almıştır.

 

İlk görüşe göre -Nevevi'nin Tahkik adlı eserinde tek görüş olarak belirttiği üzere- yedinci günden önce sünnet ettirmek mekruhtur.

 

Maverdi şöyle demiştir: Bunu yedinci günden sonraya ertelemesi halinde kırkıncı günde, kırkıncı günden sonraya ertelemesi halinde ise yedi yaşında yaptırması daha iyidir; çünkü yedi yaş, çocuğa taharet ve namazın emredildiği yaştır.

 

62. Çocuk yedinci günde sünneti kaldıramayacak durumda olursa o zaman zararı gidermek için, bunu kaldırabilecek zamana kadar ertelenmesi kesin gerekli olur.

 

63. Veli veya başkası çocuğu, onun sünneti kaldıramayacağı bir zamanda sünnet ettirdiği halde çocuk ölse bunu kaldıramayacağını bildiği halde sünnet ettirmişse kendisine kısas uygulanması gerekir; çünkü öldürücü bir yaralamada bulunmak suretiyle haksız fiil yapmıştır. Zira bu durumda iken sünnet ettirmek kesinlikle caiz değildir. Bunu yapan kişi çocuğun sünneti kaldırabileceğini zannetmişse, mesela uzmanlar kendisine çocuğun sünneti kaldırabileceğini söyledikleri halde çocuk ölmüşse kısas söz konusu olmaz. Bu durumda Zerkeşi'nin belirttiğine göre kasıt benzeri öldürme diyeti gerekli olur.

 

64. Baba -ve ne kadar yukarıya çıkarsa çıksın dedeler- çocuğu, sünneti kaldıramayacak bir yaşta sünnet ettirir ve çocuk ölürse, çocuk ile baba arasında parça-bütün ilişkisi olduğundan kısas uygulanmaz. Bu durumda kendi malından ağırlaştırılmış diyet öder; çünkü bu tamamen kast! bir fiildir.

 

Not:  Kölesini sünnet eden efendi için tazmin söz konusu değildir. Kafir bir kimseyi sünnet eden [ve ölümüne yol açan] Müslümana kısas uygulanmaz.

 

65. Çocuk sünneti kaldırabilecek bir durumda iken veli onu sünnet etse ve çocuk ölse [tazmin gerekli olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre veli üzerine tazmin gerekli olmaz; çünkü sünnetin yapılması şarttır. Sünneti önce yapmak sonraya bırakmaktan daha kolaydır; çünkü bunda maslahat söz konusudur.

 

İkinci görüş

 

Tazmin gerekli olur; çünkü çocuğun an itibanyla sünnet ettirilmesi gerekli olmadığından bu işlem ancak çocuğun sonunda sağ salim kurtulması şartıyla mübah olur.

 

Not:  NevevI'nin "veli" ifadesi baba, dede, hakim, kayyim ve vasıyi kapsamaktadır ki doğrusu da budur.

 

NevevI'nin ifadesi "veli olmayan kişi kesinlikle tazminle yükümlü olur" anlamına gelmektedir.

 

Ezrai şöyle demiştir: "Maverdi ve başkaları bunu açık olarak ifade etmişlerdir. İmam Şafii de bunu el-Ümm'de açık olarak ifade etmiştir; çünkü kişi öldürücü fiil yapmakla kusurlu davrandığından kendisine kısas uygulanır. Zerkeşi şöyle demiştir: "Ancak kişi bunu yaparken İslam'ın şiarını yerine getirmeyi kastetmişse kısas gerekmez; çünkü bu, fiilin haksızlığı konusunda bir şüphe içermektedir. BeğavI'nin bir kimsenin devlet başkanının izni olmaksızın hırsızın elini kesmesi meselesi konusunda zikrettikleri de bunu desteklemektedir. "

 

Sefihlik sebebiyle tasarrufları kısıtlanmış olan yetişkin kimse de -el-Vafı yazarının açıkça belirttiği üzere- çocuk gibi değerlendirilir.

 

Kendi başına hareket edebilen bir kimseyi onun izniyle yabancı bir şahıs sünnet etse ve şahıs ölse tazmin gerekmez.

 

66. Sünnet için verilecek ücret ve yapılacak diğer masraflar, sünnet ettirilen hür kimsenin malından ödenir. Bu kişi erkek veya kadın, küçük veya büyük olsun fark etmez; çünkü sünnet onun yararı için yapıldığından bu, Fatiha suresini öğretmeye benzemektedir.

 

Şayet onun malı yoksa, nafakasını vermekle yükümlü olan kişinin ödemesi gerekir.

Mezhep içinde bir görüşe göre babanın ödemesi gerekir. Köleye gelince onun sünneti için ödenecek ücreti -efendi kölenin çalışarak sünnet ücreti kazanmasına müsaade etmiyorsa- kendi malından öder.

 

Not:  Sünneti kaldırabilecek durumda olduğu halde sünnet olmaktan kaçınan yetişkin ve aklı başında kişiyi devlet başkanı sünnet olmaya zorlar. Sünnet sebebiyle bu şahıs ölürse devlet başkanı onu tazmin etmez; çünkü farz olan bir şeyi yerine getirirken ölmüştür.

Devlet başkanı şahsı zorlasa ve o sünnet edilse veya baba yahut dedesi onu şiddetli sıcak ya da soğuğun bulunduğu zamanda sünnet etse ve şahıs ölse baba ve dede değil de devlet başkanı üzerine tazminin yarısı gerekli olur; çünkü sünnet olmanın kendisi farzdır. Ölüm ise yapılması hak edilmiş olan ve olmayan bir sebeple meydana gelmiştir. Bu mesele, had cezası uygulanmasından şu açıdan ayrılır: Had cezasını yalnızca devlet başkanı uygulayabilir ve had uygulaması ölümle sonuçlandığında bundan sorumlu tutulamaz.

Sünnet etmek ise çoğunlukla sünnet olanın kendisi veya onun babası tarafından gerçekleştirilir. Bunu devlet başkanı uygulandığında kişinin bu işten sağ-salim çıkması şartıyla uygulanabilir. Bu açıklamadan, sünnet etme konusunda devlet başkanı ile baba arasındaki fark da anlaşılmış olmaktadır.

 

Sünnetsiz olarak ölen kişi daha doğru görüşe göre sünnet edilmez. [Zayıf] bir görüşe göre büyük kişi sünnet edilir, küçük sünnet edilmez.

 

Yeni doğan çocuğun göbeğini kesmek veli üzerine yüklenmiş bir görevdir, böylece çocuğun yediği yemeğin dışan çıkması engellenmiş olur. Bu hükmü ve gerekçeyi İbnü'r-Rif'a kendisi ortaya koymuş olup herhangi birinden nakletmemiştir. Zahir olan da budur. İbnü'l-Hacc el-Malikl'nin kitabında belirtildiğine göre erkekler sünnet edilirken bunun duyurulması, kızlar sünnet edilirken gizlenmesi sünnettir.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN