MUĞNİ’L-MUHTAC

TA’ZİR

 

TA'ZİR SUÇLARI VE CEZALARI

 

1. "Ta'zir" sözlükte engellemek anlamına gelen "azr" kökünden gelmekte olup "tedip etmek'' anlamına gelmektedir. Fetih suresinin 9. Ayetindeki {...} "tuazziruhu" ifadesi düşmanı peygamberimizden def edip engellemek suretiyle onu korumak anlamında kullanılmıştır.

 

2. Tazir cezası üç konuda had cezasından farklıdır:

 

> İnsandan insana değişir. Üst düzey insanlara verilen tazir cezası [böyle olmayanlara verilen cezaya göre] daha hafiftir. Oysa had cezaları bakımından insanlar eşittir.

 

> Tazir cezalarının affedilmesi için aracılık etmek ve affetmek caiz hatta müstehaptır.

> Ebu HanIfe ve İmam Malik'in görüşünün aksine bize göre tazir cezası uygulanırken telef olan şey [insan olsun mal olsun] tazmin edilir.

 

Tazir kelimesi fıkıh terimi olarak karşılığında had ve keffaret bulunmayan bir günahın işlenmesi sebebiyle işleyeni tedib etmektir. Nevevi buna aşağıdaki sözleriyle işaret etmiştir:

 

Karşılığında had cezası ve keffaret olmayan her günah sebebiyle ta'zir cezası uygulanır.

 

3. Karşılığında had cezası ve keffaret olmayan her günah sebebiyle tazir cezası uygulanır.

Bu günah ister Allah hakkı ister kul hakkı olsun fark etmez. Yine bu günah ister yabancı bir kadınla cinselorganı dışında ilişkide bulunmak, karşılığında el kesme cezası bulunmayan bir şeyi çalmak, zina iftirası kabilinden olmayacak şekilde sövmek gibi had cezasına giden yolun başlangıcı türünden olsun, isterse iftira atmak, yalancı şahitlik etmek, haksız yere vurmak, kadının kocasına isyan etmesi, kocanın gücü yettiği halde karısına hakkını vermemesi gibi olsun fark etmez.

 

4. [Tazir cezasının meşru olduğu konusunda icma bulunmaktadır. Ancak] icmadan da önce bunun delili şu ayettir:

 

> Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için saliha kadınlar itaatkardır. Allah'ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür. [Nisa, 34]

 

Bu ayet, kadının kocasına muhalefet etmesi halinde kendisine vurmayı mübah kılmaktadır.

Bu ayet, tazir cezasına imada bulunmaktadır.

 

Resulullah (s.a.v.) da meyve çalma ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur:

 

> Çalınan meyve nisap miktarının altında olursa iki katıyla tazmin ettirilir ve ceza olarak da birkaç sapa vurulur. (Ebn Davud, Lükata,1710; Nesai, Sarik,4974)

 

Beyhaki şunu rivayet etmiştir: Hz. Ali'ye "bir kimse bir şahsa; ey fasık, ey habis derse ne yapılır?" diye sordu. Hz. Ali "tazir ile cezalandırılır" dedi. (Beyhaki, Hudud, 8, 252)

 

Not:  Nevevi'nin ifadesi şu üç sonucu gerektirmektedir:

 

Birinci sonuç:

 

Kalşılığında had ve keffaret bulunmayan günahı işleyen kimseye tazir ',uygulanması.

 

Bundan şu meseleler istisna edilir:

 

1. Allah dostu bir kimseden küçük günah sadır olduğunda İzzeddin bin Pı:bdüsselam'ın da belirttiği üzere kendisine tazir cezası uygulanmaz. O şöyle demiştir: "İnsanların çoğu bu konuda cehalete düşmüş ve küçük günah işlemekle veliliğin ortadan kalkacağını zannetmişlerdir." Şu hadis de bunu göstermektedir: "Önemli şahısların sürçmelerini -had cezaları dışında- affediniz. "(Ebu Davud, Hudud,4375)

 

İmam Şafii şöyle demiştir: Bu hadisteki "önemli şahıslar" ifadesiyle kastedilenler toplumda kötü olarak tanınmamış olan kimselerdir. Bu gibilerden birisinin ayağı sürçebilir. İmam Şafii bu hadisi Allah dostlarıyla ilişkilendirmemiştir; çünkü kimin Allah dostu olup olmadığı bilinemez.

 

Şöyle bir soru sorulabilir: Sahabe, velilerin reisleri ve ümmetin efendileri olduğu halde Hz. Ömer, sahabenin meşhurlarından çok kişiye tazir cezası uygulamıştır ve hiç kimse de onun bu yaptığına tepki göstermemiştir.

 

Buna şöyle cevap verilmiştir: Onların bu fiilleri [bir defa yaptığı fiiller olmayıp birkaç defa] tekrarlanmıştı. Oysa burada sözü edilen, itaatkar bir kimsenin ayağının kayarak ilk defa,günah işlemesidir.

 

2. Bir kimse kendi organlarından herhangi birini kestiğinde.

 

3. Kişi kendi karısı veya cariyesiyle makattan ilişkide bulunduğunda ilk defa böyle bir şey yaptığında cezalandırılmaz. Bu kişinin bu fiili tekrar yapması yasaklanır, tekrar yaparsa, tazirle cezalandırılır. İmam Şafii bunu Muhtasaru'l-Müzenı adlı eserde açıkça belirtmiştir.

Beğavı ve başkaları da bunu belirtmişlerdir.

 

4. Üst soy, nasıl ki alt soyundan birine zina isnad ettiğinde kazif haddi ile cezalandırılmıyorsa aynı şekilde alt soydan birinin hakkı sebebiyle tazirle de cezalandırılmaz.

 

5. Bir kimse, muhsan olan bir kimsenin kendi karısıyla zina ettiğini görüp onu o halde iken öldürse devlet başkanından ayrı olarak kendi başınla iş yapmış olsa bile kendisine tazir uygulanmaz; çünkü [insanlık icabı] hamiyetine yenik düşmüştür. Bunu İbnü'r-Rif'a, Ebu Davud'dan aktarmıştır.

 

6. Güç ve kuvvet sahibi bir kimse devlet başkanı tarafından zayıf vb. kimselere tayin edilmiş koruluğa girse ve hayvanlarını orada odatsa isyan etmiş, günaha girmiş olmakla birlikte kendisine tazir cezası uygulanmaz, tazminat ödetilmez. Ancak bundan sonra hayvanlarını otlatmasına engelolunur. Nevevi, Ravdatü 'ttalibın'in bu bölümünde bu görüşü Kadı Ebu Hamid'den aktarmış ve kendisi de onaylamıştır.

 

7. Bir kimse irtidat edip tekrar Müslüman olsa bunu ilk defa yapmışsa kendisine tazir cezası uygulanmaz. İbnü'I-Münzir bu konuda ittifak bulunduğunu nakletmiştir.

 

8. Efendi kölesine onun gücünün yetmeyeceği bir işi yüklese bunu yapması haram olmakla birlikte ilk defasında tazir ile cezalandırılmaz. Kendisine "bir daha böyle yapma!" denilir.

Şayet tekrar böyle yaparsa tazir ile cezalandırılır. Bunu Rafii "lian" bölümünde ilk başlığın son bölümünde zikretmiştir.

 

9. Kadın fecrin doğuşu ile birlikte nafakasını istese, en-Nihaye'de şöyle denilmiştir: "Bana göre şayet kocanın bu isteğe cevap verebilecek gücü varsa bunu yapması zorunludur, ertelemesi caiz değildir. Koca bu sebeple hapsedilmese ve buna dair biri vekil olarak tayin edilmese bile hüküm böyledir. Nafakayı ödememekle günaha girmiş olur."

 

10. İsyancılar devlet başkanına hakaret etseler, Ravdatü't-talibin'de "daha doğru" olarak belirtilen görüşe göre tazir ile cezalandırılmazlar.

 

İkinci sonuç:

 

Zinada olduğu gibi bir günah karşılığında had cezası varsa veya ihramh iken güzel koku sürünmede olduğu gibi keffaret varsa o suç için ayrıca tazir cezası verilmez. Çünkü ilk suç haddi, ikincisi keffareti gerektirmektedir. Bundan şu meseleler istisna edilir:

 

1. Kişi Ramazan ayında bir gün orucunu karısıyla veya cariyesiyle ilişkide bulunarak bozsa bu durumda keffaretle birlikte tazir cezası da gerekli olur.

 

2. Karısına zıhar yapan kişi üzerine keffaretle birlikte tazir cezası da gerekli olur.

 

3. Kişi, çocuğu ve kölesi gibi bir kimseyi öldürmesinden dolayı kısasla cezalandırılamıyor olsa kendisine tazir cezası uygulanır. İsnevi şöyle demiştir: "Buna şöyle cevap verilir:

Keffaret günah sebebiyle gerekli kılınmaz, bir canı yok ettiği için gerekli kılınır. Nitekim yanlışlıkla adam öldürme durumunda gerekli kılınması da bunu göstermektedir. Burada kasıt unsuru caydırıcılık özelliğindan hali olunca biz de tazir cezasını gerekli kıldık."

 

4. Yalan yere yemin etme durumunda keffaretle birlikte tazir de gerekir. Bu, e!-Mühezzeb'te belirtilmiştir.

 

5. Sarhoş edici içecek içme durumunda kırk sopayı seksen sopaya tamamlamak -daha önce Nevevi'nin sözleri olarak geçtiği üzeredaha doğru görüşe göre tazir cezasıdır.

 

6. İzzeddin bin Abdüsselam'ın el-Kavaidü's-suğra adlı eserinde belirttiğine göre kişi Ramazan ayında oruçlu, ihramlı ve itikatta iken Kabe'nin içinde annesiyle zina etse köle azat etmesi, büyük baş hayvan kesmesi gerekir. Zina sebebiyle kendisine had cezası vurulur. Akrabalık bağını koparmış olması, Kabe'nin hürmetini çiğnemesi sebebiyle kendisine tazir cezası uygulanır.

 

7. Furani'nin belirttiğine göre hırsızın eli kesilince kendisine tazir cezası da uygulanır.

ez-Zehair adlı eserde şöyle denilmiştir: "Şayet bununla elini boynuna asmayı kastediyorsa bu doğrudur. Başka bir şeyi kastetmişse bu sadece kendisine ait bir düşüncedir."

 

Hırsızın kesilen elinin boynuna asılması da bir cezalandırma türü olup İmam Şafii'nin bu konuda açık ifadesi bulunmaktadır. Bu, kesinlikle had cezası değildir. ÇÜnkü bunun gerekli olduğunu hiç kimse söylememiştir.

 

 

Üçüncü sonuç:

 

Kişi, günah olmayan bir fiilden dolayı tazirle cezalandırılmaz. Bundan bazı meseleler istisna edilir:

 

1. Yetişkin bir kimsenin tazirle cezalandırıldığı bir fiili çocuk veya akıl hastası yaptığında her ne kadar bunların fiili günah olmasa bile tazirle cezalandırılırlar. İmam Şafii çocukla ilgili olarak bunu açik"'ça belirtmiş, Kadı Hüseyin de akıl hastası ile ilgili olarak bunu belirtmiştir.

 

2. Maverdi, e!-Ahkamu's-Sultaniyye adlı eserinde şöyle söylemiştir: "Muhtesib oyun oynayarak kazanç elde eden kişinin bunu yapmasını engeller. Bir şeyalan ve vereni tedip eder." Bu ifadenin .. zahirinden bu hükmÜn mübah olan eğlenceyi de kapsadığı anlaşılmaktadır.

 

3. Kadınsı davranışlar gösteren erkeğin bunu yapmasının engellenmesi. Bu; günah olmadığı halde İmam Şafii bunu yasaklamıştır. Bu, maslahat sebebiyle yapılır.

 

Nevevi'nin daha önce geçen "tazir cezası uygulanır" sözü aşağıdaki ifadelere bağlanmıştır.

 

Tazir cezası hapse atmak, dövmek, yumruk atmak, azarlamak suretiyle olur.

 

Devlet başkanı tazirin cins ve miktarını kendi içtihadıyla belirler.

 

[Zayıf] bir görüşe göre kul hakkı ile ilgili ise yalnızca azarlamak yeterli değildir.

 

Şayet kırbaç vurma şeklinde tazir uygularsa köleye vurulan sopanın ondan, hür kimseye vurulan sopanın kırktan az olması gerekir. [Zayıf] bir görüşe göre yirmiden aşağı olması gerekir.

 

Daha doğru görüşe göre bu konuda bütün günahlar birbirine eşittir.

 

5. Tazir cezası; hapsetmek, [kırbaç] vurmak, yumruk vurmak veya dille azarlamak / kınamak şeklinde olur. Çünkü bu fiiller suçtan engelleme ve caydırma fonksiyonuna sahiptir.

 

6. Burada "vurmak" ile kastedilen yaralayıcı olmayan vurmadır. Şayet tedibin ancak yaralayıcı vuruşla gerçekleşeceği biliniyorsa muhakkik alimlere göre yaralayıcı vuruş da başka türlü vurma da yapılamaz.

 

Rafii şöyle demiştir: "Bu durumda, uygulanması gereken cezayı görünüşte bile olsa yerine getirmiş olmak için yaralayıcı olmayan bir biçimde vurulabileceği söylenebilir."

 

el-Mühimmat adlı eserde [Isnevı] "zahir olan budur" demiştir.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinden devlet başkanının tazir cezası uygularken yukarıdaki cezaların tümünü birden uygulayamayacağı veya iki farklı türden cezayı birleştiremeyeceği sonucu çıksa da gerçekte bu kastedilmemiştir. eş-Şerhu'l-kebir'de belirtildiğine göre devlet başkanı hapis ve dövme cezasını bir arada uygulayabilir.

 

Yine Nevevi'nin ifadesinden hapis için belirli bir sürenin söz konusu olmadığı anlaşılsa da bu da kastedilmemiştir. Bunun şartı, İmam Şafii'nin el-Ümm'de belirttiği üzere bir yıldan az olmasıdır. Bunu, alimlerimizin çoğunluğu söylemiştir.

 

Nevevi'nin ifadesinden çıkan diğer bir sonuç ise cezaların yalnızca burada sayılanlarla sınırlı olmasıdır. Oysa bu da kastedilmemiştir. Tazir cezaları arasında "zina haddi" bölümünde de belirtildiği üzere sürgün etme cezası da vardır. İmam Şafii, bunu el-Ümm'de açık olarak belirtmiştir. Hadiste, kadınsı tavırları bulunan erkeklerin sürgün edildiği bilgisi yer almaktadır. Tazir cezalarından birisi de Maverdi'nin belirttiği üzere kişinin [başındaki sarığı alarak onu] başı açık bırakmak, onun geldiği meclisten kalkmak ve ondan yüz çevirmektir.

 

7. Cezanın cinsi ve miktarını devlet başkanı içtihadıyla belirler. Çünkü bu, dince belirlenmemiş olup devlet başkanının görüşüne bırakılmıştır. Devlet başkanı en elverişli yolu bulmak üzere ictihad eder. Bunun böyle olmasının sebebi cezanın, insanların konumlarına ve işlenen suçlara göre farklılık arzetmesidir.

 

8. Devlet başkanının içtihadı öyle gerektiriyorsa suç işleyen şahsı teşhir etmesi, sakalını değil de saçların kazıtması caizdir. Yine kişiyi [öldürmeksizin] sağ olarak bir yerde asılı tutması caizdir. Bu şekilde cezalandırılan kişiden yiyecek ve içecek engellenemeyeceği gibi namaz için abdest alması da engellenemez. O, namazını ıma ile kılar. Daha sonra salındığında bu namazını iade eder. Bu şekilde cezalandırma üç günü geçemez. Bunları Maverdi dile getirmiştir.

 

Kişinin namazları normal bir şekilde kılmasının engellenebileceği görüşüne itiraz edilmiştir. Zahir olan bunun engellenmemesidir.

 

9. Tazir cezası olarak kişinin yüzüne kara çalınıp çalınamayacağı konusunda mezhep içinde iki farklı görüş bulunmaktadır. MaverdI şöyle demiştir: "Alimlerin çoğunluğu bunu caiz görmektedir."

 

10. Tazir cezası olarak kişi, binek hayvanına ters bir şekilde bindirilebilir.

 

11. Devlet başkanı, nasıl ki saldırgan bir şahsın saldırısını def ederken kullanacağı gücün tür ve miktarını uygun bir şekilde belirliyorsa aynı şekilde tazir cezası uygularken de gerek miktar gerekse tür olarak duruma uygun bir şekilde tertib ve tedrice riayet eder. Daha alt seviyedeki bir ceza suça karşı yeterli ve etkili ise daha üst seviyede bir ceza veremez. Bunu Cüveyni alimlerimizden nakletmiştir. Nevevi'nin "veya" şeklindeki atfı her ne kadar buna aykırı görünse de durum bu şekildedir.

 

12. Nevevi'nin ifadesinden tazir cezasını ancak devlet başkanının uygulayabileceği anlaşılmaktadır. Bundan şu durumlar istisna edilir:

 

a) Ana-baba, küçük veya akıl hastası olan çocuklarını kötü ahlaktan engelleyip ıslah etmek üzere dövebilir.

 

Hocamız Zekeriya el-Ensarı "sefih de böyledir" demiştir.

 

Demirl'nin ibaresi şöyledir: "Daha doğru görüşe göre baba buluğ çağını aşan çocuğu sefih bile olsa [döverek] tedip etme hakkına sahip değildir." İbn Şühbe de bu konuda ona tabi olmuştur.

 

b) Öğretmen, öğrencisini tedip edebilir. Ancak Ravdatü't-talibin'de belirtildiği üzere bunu velisinin izniyle yapabilir. Ezrai ise "veli izni olmaksızın öğretmeni n bunu yapma yetkisinin olduğu konusunda tiill icma bulunmaktadır" demiştir.

 

c) Koca, kendisine karşı serkeşlik eden karısını dövebilir. Zira konunun başında zikrettiğimiz ayette, kocanın karısı üzerindeki hakları cümlesinden olmak üzere dövmekten de söz edilmiştir. Koca, Allah hakkı olan bir şey sebebiyle karısını dövemez; çünkü Allah hakkı olan şey kendisine bağlı değildir. Bu gerekçe şunu gerektirir: "Koca, karısını namazını kılmaması sebebiyle dövemez." Her ne kadar Berezı kocanın karısına namazlarını vaktinde kılmasını emretmesi ve şayet kılmazsa bu sebeple dövmesi gerektiğini belirtmiş se de hüküm yukarıda belirttiğimiz gibidir. Kocanın karısına namaz kılmayı emretmesinin gerekli olmasına ise denilecek bir şey yoktur.

 

d) Efendi, tıpkı kocanın durumunda olduğu gibi kendi hakkı sebebiyle kölesini dövebilir, hatta onun dövebilmesi kocaya göre daha önceliklidir; çünkü onun hakimiyeti [kocanın karısı üzerindeki hakimiyetinden] daha güçlüdür. Yine zina konusunda geçtiği üzere efendi, kölesini Allah hakkı olan bir konu sebebiyle de dövebilir.

 

Bu meselelere "tazir konusunda istisna edilen meseleler" adı verilir. Bir görüşe göre devlet başkanı veya onun yetki verdiği kimselerin dövmesi dışındaki meselelere tazir değil tedib adı verilir. Bu görüş esas alındığında yukarıdaki meseleler bir istisna sayılmaz.

 

13. [Zayıf] bir görüşe göre tazir cezası kul hakkı ile ilgili ise yalnızca kınamak / azarlamak yeterli olmaz. Çünkü insan hakkı güçlü bir haktır. Daha doğru görüşe göre ise tıpkı Allah hakkında olduğu gibi insan hakkında da kınama ile yetinilebilir.

 

14. NevevI daha sonra tazirin miktarı konusuna el atarak şöyle demiştir: "Devlet başkanı kamçı vurdurmak suretiyle tazir cezasını uygulattığında köleler için yirmi sopadan, hür kimseler için ise kırk sopadan daha az vurulması gerekir. Zira bunlar had cezasının en alt miktarıdır. Bunun delili şu hadistir:

 

> Had cezası dışında bir cezayı uygularken had cezasının miktarına ulaşan kimse haksızlık yapmıştır.(Beyhaki, Eşribe, 8, 327. Beyhaki "bu hadisin Mürsel hali mahfuzdur" demiştir. )

 

Nasıl ki hakim tarafından belirlenen maddi tazminat diyetten, ganimette hak sahibi olmayan kimselere verilen maddi bedeller ganimet payından daha düşük olmalı ise bu da öyle olmalıdır.

 

[Zayıf] bir görüşe göre devlet başkanı hür kimseye tazir cezası olarak yirmi kırbaçtan daha az vurmalıdır; çünkü bu köleye vurulan had cezasıdır. Bu da yukarıdaki hadiste bahsi geçen yasak kapsamına dahildir.

 

Bir başka görüşe göre ise hür ve köleye uygulanacak tazir cezasının on kırbaçtan fazla olmaması gerekir. Bunun delili şu hadistir:

 

> Allah'ın had cezaları dışında on kırbaçtan fazla sapa vurulmaz. (Buhari, Hudud, 6848; Müslim, Hudud, 4435)

 

Ezrai ve Bulkini bu görüşü tercih etmiştir. Bulkini "bu, İmam Şafii'nin sahih hadis ne ise ona tabi olmak şeklindeki genel kuralına uygundur" demiştir. et-Takrib adlı eserin yazarı "bu hadis İmam ŞafiI'ye gelmiş olsaydı İmam ŞafiI hadiste ifade edilen hükmü benimserdi " demiştir.

 

İlk görüş sahipleri buna şu şekilde cevap vermiştir: Sahabe, herhangi bir tepki söz konusu olmaksızın bu hadise aykırı amel ettiğinden bu durum hadisin mensoo olduğunu göstermektedir.

 

Konevı şöyle demiştir: "Sahabenin bu hadise aykırı amel etmesi sabit olduktan sonra diğer görüşle hükmetmenin daha evla olduğunu söylemek, ortada kesin bilgi yokken hadisin mensuh olduğunu söylemekten daha uygundur."

 

Not:  Bedir savaşına katılan sahabeden biri had veya başka bir cezayı gerektiren bir günah işlemiş olsa kendisine bu ceza uygulanır. Bu konuda icma vardır. (Buhari, Hudud, 6775)

Hadiste geçen "onların günahlarının bağışlanmış olduğu" şeklindeki ifadeye gelince; bunun anlamı "ahirette affedilmiştir" demektir. Hattabı ve başkalan "bu geçmiş günahlan için olup gelecek günahlan için değildir; çünkü bu ifade gelecek için anlaşılırsa bütün günahlar konusunda genel bir ifade olurdu oysa bunun bir delili yoktur. Zira Hz. Peygamber (s.a.v.) Nuayman'ı şarap içmesi sebebiyle had cezasıyla cezalandırmıştır.(206) Hz. Ömer de Kudame bin Maz'un'u aynı sebeple cezalandırmıştı. Bu ikisi de Bedir savaşına katılan sahabedendi. Yine Hz. Peygamber (s.a.v.), Bedir savaşına katılanlardan Mistah'a [Hz. Aişe'ye iftira atanlardan biri olduğu için] had cezası uygulatmıştır.

 

15. Daha dOğru görüşe göre bu zikdedilen hüküm bakımından bütün günahlar yani hem içki içme hem de diğer günahlar eşittir.

 

Dolayısıyla had 'cezalarından olmamakla birlikte had cezasını gerektiren suçun öncülü türünden fiiller de buna girer. Çünkü ayrım yapmayı gerektiren bir delil bulunmamaktadır.

 

Diğer görüşe göre ise bütün cezalar eşit olmayıp her bir suç, kendisine uygun olup haddi gerektiren günaha kıyas edilir.

 

 

Cezanın Affı

 

Had cezasında hak sahibi olan kişi bunu affetse daha doğru görüşe göre devlet başkanı suçluya tazir cezası uygulayamaz. Tazir cezasında hak sahibi olan kişi suçluyu affetse daha doğru görüşe göre devlet başkanı suçluya tazir cezası uygulayabilir.

 

16. Zina iftirası haddinde olduğu gibi bir had cezasının uygulanması konusunda hak sahibi olan kişi had cezasını affetse [devlet suçlu şahsa tazir cezası uygulayabilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki farklı görüş vardır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre Devlet başkanının tazir cezası uygulama yetkisi yoktur. Çünkü had cezası, miktarı dince belirlenmiş, uygulanması gerekli bir ceza olup bu konuda devlet başkanının karar alma yetkisi yoktur. Ayrıca had cezasının miktarı belirli olduğundan bunu ıskat etmek veya suçluyu ibra etmek mümkündür.

 

İkinci görüş

 

Devlet başkanı bu durumda tazir cezası uygulayabilir; çünkü [her ne kadar asıl hak sahibi bir insan olsa da] had cezası gerektiren fiilde Allah'ın da hakkı bulunmaktadır. '

 

17. Tazir cezası uygulatma hakkına sahip olan kişi cezayı affetse [devlet başkanı yine de suçluya tazir cezası uygulayabilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre her ne kadar hak sahibi talepte bulunmadan önce devlet başkanının affetmeksizin tazir uygulama hakkı yok olsa da [hak sahibi talepte bulunduktan sonra affetse bile] devlet başkanının tazir uygulama hakkı vardır. Çünkü tazir cezası aslen devlet başkanının uygun görmesine bağlı bir cezadır, bu yüzden başkasının bu cezayı düşürmesinin etkisi yoktur. Ayrıca tazir cezasının belirli bir şekli ve miktarı yoktur. Bu ceza kırbaç vurmak, yumruk atmak, kınamak, hapsetmek vb. yollarla uyulanabilir. Bu yöntemlerin azı ve çoğu ile gerçekleştirilebilir. T azirde hak sahibi olan kişi muayyen türde bir ceza üzerinde hak sahibi olmadığı gibi belirli bir miktar konusunda da hak sahibi olmamış, meçhul bir şey üzerinde hak sahibi olmuştur. Meçhulolan bir şeyi ibra etmek batıldır.

 

İkinci görüş

 

Devlet başkanı bu durumda tazir uygulayamaz; çünkü hak sahibi cezayı düşürmüştür.

 

Son Hükümler

 

Devlet başkanı Allah hakkı olan bir konuda tazir cezası vermeyi terk edebilir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) ganimetten çalan kişiye ve Zübeyir lehine hükmettiğinde [bu hükmü beğenmeyip] dudak büken sahabıye ceza uygulamamıştır.

 

Şayet taziri gerektiren suç bir kul hakkı ise ve hak sahibi talepte bulunmuşsa -tıpkı kısasta olduğu gibi- devlet başkanı cezayı uygulamyı terk edemez. el-Havi's-sağır'de ve muhtasarında bu görüş esas alınmıştır. İbnü'l-Mukrı ise buna aykırı olarak devlet başkanının bunu yapabileceğini söylemiştir.

 

Kafirlerin bayramlarına uyan, yılan tutan, ateşe giren, zımmıye "ey hacı!" diyen, onun bayramını kutlayan, salihlerin kabirlerini ziyaret eden kimseye "hacı" diyen, insanların arasını bozması sebebiyle laf getirip götürme işi yapan kimselere tazir cezası uygulanır.

Yahya bin ebı Kesir şöyle demiştir: "Sihirbazın bir yılda ifsat edemediğini koğucu bir saatte ifsad eder."

 

Devlet başkanının had cezasını affetmesi caiz olmadığı gibi bunun için aracılık etmek de caiz değildir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) "Allah [had cezasının affedilmesi için] aracılık eden ve edilene lanet etsin" buyurmuştur. (Muvatta, Hudud, 1607)

 

Beyhaki'de Abdullah İbn Ömer aracılığıyla Hz. Peygamber (s.a.v.)'den şu hadis rivayet edilmiştir: "Allah'ın had cezalarından birisinin uygulanmaması için aracılık eden kimse Allah'ın hükmünü engellemiştir. "(Beyhaki, Vekalet, 6, 82)

 

Bir had cezası veya terk edilmesi caiz olmayan bir şey dışındaki konularda hak sahipleri tarafından yöneticilere güzel bir şekilde aracılıkta bulunulması sünnettir. Örneğin bir yetime veya vakfa bakan kimsenin, kendi velayetinde bulunan bazı hakları terk etmesi, caiz olmayan işlemlerden olup bu konuda aracılık etmek haram olan bir aracılıktır.

 

İyi aracılık konusunda "kim iyi bir işe aracılık ederse bu işten kendisinin de nasibi olur" [Nisa, 85] ayeti delil gösterilmiştir. Yine Buhari ve Müslim'de Ebu Musa aracılığıyla rivayet edilen şu hadis de buna delil gösterilmiştir: "Hz. Peygamber (s.a.v.)'e bir ihtiyaç arzetmek üzere birisi geldiğinde o (s.a.v.) yanındakilere dönerek "aracılık edin, ecrini alırsınız! Allah, peygamberinin diliyle dilediği şekilde hüküm verir" buyururdu. (Buhari, Zekat, 1432; Müslim, el-Birr ve's-sıla, 6634)

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

NEFSİ MÜDAFAA... : GİRİŞ