SİYER |
IV. EHL-İ HARBİN
[HARBİLERİN] MALLARININ HÜKMÜ
1. Harp ehlinden savaş
yoluyla elde edilen mallar ganimettir.
2. Bir kişi veya bir
topluluğun darülharpten çalma yoluyla elde ettikleri veya buluntu mal şeklinde
buldukları mal daha dOğru görüşe göre ganimettir. Bu malın bir Müslümana ait
olması imkan dahilindeyse duyurulması gerekir.
3. Ganimette hak sahibi
olanlar ganimetten azık, azığı ıslah etmede kullanılacak şeyler, et, iç yağı ve
genelolarak yenilmesi adet olan şeyleri alabilirler. Hayanlara saman veya arpa
gibi şeyleri yem olarak verebilirler, eti yenen bir hayvanı eti için
kesebilirler.
4. Doğru görüşe göre;
meyveleri yemeleri caizdir, kesilen hayvanın değerini ödemeleri gerekmez,
caizlik hükmü yeme ve hayvan yemlemeye ihtiyaç duyan kimselere özgü değildir,
savaş bitip de ganimete el konulduktan sonra orduya katılan kimsenin bunu
yapması caiz değildir. Yanında kalan ile İslam ülkesine dönen kimsenin bunu
ganimete koyması gerekir.
5. Bunu yapmanın caiz
olduğu yer düşman ülkesidir. Daha dOğru görüşe göre kişi Müslümanların yaşadığı
meskun bölgeye ulaşmadığı sürece de hüküm böyledir.
6. Ganimette hak sahibi
olan reşid kişi -iflas sebebiyle malt tasarrufları kısıtlanmış olsa bile-
taksim edilmeden önce ganimet almaktan feragat edebilir.
7. Daha doğru görüşe
göre beşte birin ayrılmasından sonra bunu yapmak caiz olduğU gibi askerlerin
tümünün bunu yapması da caizdir. Hz. Peygamber'in (s.a.v.) yakınları ile bir
kimseyi öldürüp onun üzerinden çıkan şeye sahip olan kişinin hakkından feragat
etmesi batıldır.
8. Ganimetten feragat
eden kimse savaşa hiç gelmemiş hükmündedir.
9. Ölen kimsenin [ganimetteki]
hakkı mirasçısının olur. Ganimet, ancak taksim edildikten sonra [mirasçı olan]
kişinin mülkiyetine girer. Mirasçılar ganimeti mülk edinme hakkına sahiptir.
[Zayıf] bir görüşe göre ganimet doğrudan onların mülkü olur. [Zayıf] bir görüşe
göre ganimet malı taksim edilinceye kadar salimen kalırsa onların bu mala malik
oldukları anlaşılmış olur, aksi takdirde onlar buna malik olmamışlardır.
10. Gayri menkuller
tıpkı menkul mallar gibi ele geçirme ile mülkiyete konu olur.
11. Ganimet içinde,
dince yararlanılmasına izin verilen bir veya birden fazla köpek bulunsa ve
savaşçıların bir kısmı bu köpekleri isteseler, başka isteyen de bulunmasa
köpekller kendilerine verilir. Aksi takdirde mümkün olduğunca taksim edilir.
Mümkün olmazsa kur'a çekilir.
12. Doğru görüşe göre
Irak toprakları savaş yoluyla fethetilip taksim edilmiş, sonra gaziler
haklarından feragat etmişler ve bu topraklar Müslümanlara vakfedilmiştir. Bu
topraklardan elde edilen haraç her yıl Müslümanların yararı için harcanacak
olan bir ücrettir.
13. Irak toprakları
uzunluk bakımından Abbadan'dan Musul'a kadar, genişlik bakımından da
Kadisiyye'den Hulvan'a kadardır.
14. Ben [Nevevt] derim
ki: Doğru görüşe göre Basra, Irak sınırlarına dahil olmakla birlikte Dicle'nin
batı yakasında ve doğu yakasındaki bir bölge hariç Irak toprakları ile aynı
hükme tabi değildir. Irak topraklarında bulunan köşk ve evlerin satılması
caizdir. Doğrusunu en iyi Allah bilir.
15. Mekke barış yoluyla
fethedilmiştir. Bu sebeple Mekke'nin evleri ve mamur arazileri alınıp-satılabilen
mülk arazilerdendir.
182. Darulharp ehlinden
zorla alınan -yani kendilerinin teslim ettiği ya da bırakıp kaçtıkları- mallar
ganimettir. Bunun gerekçesi ganimetlerin taksimi konusunda geçmişti.
Nevevi'nin, ehl-i
zimmetin onlardan aldığı malları dışarıda bırakmak için "onlardan
aldığımız mallar" demesi gerekirdi. Zira onların aldığı mallar ganimettir.
183. Nevevi [daha önce
ganimetlerin taksimi konusunda geçen bu hususu] aşağıdaki taksime işaret etme
zorunluluğu sebebiyle burada tekrarlamak durumunda kalmıştır: "Darulharbe
eman almaksızın giren bir kişi veya bir topluluğun darulharpten çalma vb. yolla
elde ettikleri mal da böyledir."
184. Çalma yoluyla elde
edilmemiş olup ortada olan bir mal buluntu şeklinde dururken bir şahıs bunun
kafirlere ait olduğunu bilerek alsa [hükmü ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki
görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru olan ve İmam
Şafii tarafından açıkça ifade edilen görüşe göre bu mal her iki kısma göre
ganimettir. Çünkü şahsın darulharbe girerek kendisini tehlikeye atması savaşmak
gibi değerlendirilir.
İkinci görüş
Bu mal, sadece onu alan
kişiye aittir. Cüveyni bu konuda ittifak bulunduğunu iddia etmiştir.
Not: Şu durum yukarıdaki hükümden istisna edilir:
Darulharpte buluntu mala ulaşmanın sebebi, herhangi bir savaş olmaksızın
onların korkarak bizden kaçmış olması ise [onların kaçarak geride bıraktıkları
mal] kesin olarak fey olur. Şayet bizim onlarla savaşmamız sonucunda mallarını
bırakmışlarsa bu mal da kesin olarak ganimet olur.
185. Yukarıda geçen
hüküm, söz konusu malın bir Müslümana ait olmasının mümkün olmaması
durumundadır. Şayet buluntu malın Müslüman bir kimseye ait olması mümkün ise
-mesela orada bir Müslüman bulunuyorsa- o zaman malın bulunduğunun duruyulması
gerekir. Kişi bunu duyurduğu halde sahibi çıkmazsa o mal ganimet olur.
Not: Rafii ve Nevevi duyurunun ne kadar süre ile
yapılacağına ilişkin herhangi bir bilgiyi doğrulamamışlar, Şeyh Ebu Hamid'den
naklen duyurunun bir veya iki gün olacağını belirtmişlerdir.
Ebu Hamid şöyle
demiştir: "Cüveyni'nin şu ifadesi de buna yakındır: Orada ordulardan başka
kimse yoksa duyurunun ordulara ulaşmış olması yeterlidir. Oradan tüccarların
geçmiş olması ihtimali dikkate alınmaz. el-Mühezzeb ve et- Tehzib adlı eserde
belirtildiğine göre kişi, mal bulduğunu bir yıl süreyle duyurur."
Sonrakiler tercih
konusunda ihtilaf etmişlerdir. Bulkini, Cüveyni'nin dediğini esas almış ve İmam
Şafii'nin Siyerü'l-Vakıdi adlı eserde bunu açık olarak ifade ettiğini
naklederek şöyle demiştir: "Bu, buluntu mallara ilişkin kuralların
dışındadır. Bu mesele, değersiz mallar dışındaki buluntu malların bir yıl
süreyle duyurulacağına ilişkin hükümden istisna edilir."
Zerkeşi şöyle demiştir:
"İlkini -yani Şeyh Ebu Hamid'in görüşünüdeğersiz mallara hamletmek
mümkündür. "
Ezrai şöyle demiştir:
"Bana göre bununla İslam ülkesinde bulunan malın etrafa duyurulması
konusunda bir fark yoktur."
Bana göre de böyledir.
186. Nevevi daha sonra
ganimeti n hükümleri konusunu ele almaya başlayarak şöyle demiştir:
"Ganimette ister belirli pay sahibi olarak isterse pay sahibi olmaksızın
yararlanma hakkına sahip olan kişiler devlet başkanının izni bulunmasa bile
ganimeti mülk edinme seçeneğini tercih etmeden önce ganimetten azık
akabilirler. Bu, [aldıkları şeyleri] mülk edinme şeklinde değil [bu malların
kendilerine] serbest kılınması şeklindedir. Alan kişi bundan yararlanabilir ama
üzerinde tasarruf ta bulunamaz. e[-Havi's-sağir'de "kişi buna malik olur
ama bunu başkasına sarfedemez" denilmiştir.
Not: Nevevi "azık" ifadesini kullanarak
silah, binek hayvanı gibi diğer mallardan herhangi bir şeyi almanın ve
bunlardan yararlanmanın caiz olmadığına dikkat çekmiştir. Havanın soğuk veya
sıcak olması sebebiyle kişi giyeceğe ihtiyaç duyarsa devlet başkanı kendisine
ya ihtiyaç süresince ücretini ödeyerek elbise giydirir -sonra ihtiyaç sona
erince bunu ganimetlerin içine geri koyar- veya verilen bu elbise, onun
ganimetteki payından hesap edilir.
187. Ganimette hak
sahibi olanların azıkları ıslah edecek olan "zeytin yağı",
"tereyağı", "bal", "tuz" gibi şeyleri alması da
serbesttir. Yine -köpekler ve şahin gibi yırtıcı kuşlar için olmaksızın- et ve
-hayvanları yağlamak için olmaksızın- iç yağı almaları da serbesttir.
Bunları yalnızca yemek
için almaları caizdir. Nevevi azığın kendisiyle ıslah olacağı şeye örnek olarak
"et gibi" demiş olsa daha iyi olurdu.
188. Ganimette hak
sahibi olanlar genelolarak insanların yemeyi adet edindiği her türlü yiyeceği
de alabilirler. Çünkü Buhari'nin İbn Ömer'den rivayet ettiğine göre o şöyle
demiştir: "Biz, yaptığımız savaşlarda bal ve üzüm elde ederdik. Bunları
yerdik, ganimete koymazdık. " (Buhari, Humus, 3154)
Bunun aklı gerekçesi
şudur: Darulharpte oranın halkı yiyecek maddelerini bizden esirgedikleri için
genellikle yiyecek maddesi bulmak zor olduğundan şeriatın sahibi bunu mübah
kılmıştır. Ayrıca bu tür mallar bozulabilir, İslam ülkesine götürülmesi zor
olabilir, taşıma masrafları kendi değerinden daha fazla olabilir.
Cüveyni şöyle demiştir:
"Kişi, darulharpte çarşıda yiyecek maddesi bulsa ve bunu kendilerinden
satın alması mümkün olsa bile ganimetteki yiyecek maddelerinden yararlanmada
serbest davranabilir; çünkü darulharpte bulunmak bu konuda yolculukta
ruhsatlardan yararlanma gibi değerlendirilir."
Bundan çıkan sonuç
şudur: "Biz, kendi ülkemizde ganimette hak sahibi olan kimselerin ganimet
malları arasında olan yiyecekleri vermeyerek onları zor durumda bıraksak o
zaman bunlardan yararlanmak serbest olmaz."
Hocamız Zekeriya
el-Ensarl'nin de belirttiği üzere bunu "yiyecek maddesinin az bulunmadığı
yerde" şeklinde yorumlamak gerekir.
189. Nevevi
"genelolarak" ifadesini kullanmak suretiyle nadiren ihtiyaç duyulan
şeker, peynir şekeri ve ilaçlar gibi şeyleri dışarıda bırakmıştır. Bunlar dOğru
görüşe göre yiyecek maddesi gibi değerlendirilmez. Buna göre ganimette hak
sahibi olanlardan hasta olan birisi buna ihtiyaç duysa devlet başkanı bunu
değeri karşılığında kendisine verir veya verdiğini, onun ganimetteki payından
hesap eder.
190. Hak sahiplerinden
biri silahla savaşmaya ihtiyaç duysa zorunluluk sebebiyle onun silah alması
caiz olur. Bunun için ücret ödemesi gerekmez, ihtiyaç ortadan kalkınca silahı
ganimetlerin arasına koyar. İhtiyaç yoksa silahı kullanması caiz olmaz.
191. Savaşta bineğe
binmesi zorunlu olsa Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin belirttiğine göre tıpkı
silah la savaşması durumunda olduğu gibi bunun için ücret vermeksizin hayvana
biner.
192. Ganimette hak
sahibi olan kişi, savaşta muhtaç olduğu atın yemini ganimetten alabileceği
gibi, bir kişiye ait olsa bile silah vb. savaş techizatını taşımak için
kullanılan yük hayvanı gibi hayvanların ister saman, ister arpa isterse bakla
vb. diğer türden yemlerini de alabilir. Çünkü tıpkı kişinin kendi masrafları
gibi bunları karşılamaya da ihtiyacı vardır.
Kişinin süs ve ferahlama
vasıtası olarak yanında götürdüğü pars, kaplan gibi hayvanlara gelince, kişi bu
hayvanların yemini kesinlikle ganimet mallarından alamaz.
193. [Ganimetteki eti
yenen hayvanlar, yemek için kesilebilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Doğru görüşe göre
ganimette hak sahibi olanlar, yenilebilen bir hayvanı eti için kesebilir. Çünkü
bu hayvan, genellikle yenilen şeylerden olduğu için et hükmündedir.
İkinci görüş
[Zayıf] bir görüşe göre
buna nadiren ihtiyaç duyulacağı için hayvanı boğazlamak caiz değildir. Bulkın!
bu görüşü tercih etmiştir.
194. İlk görüş esas
alındığında -etle birlikte yenilebilen müstesna- hayvanın derisini ganimete
geri koymak gerekir. Deriden su kırbası, ayakkabı vb. şeyler yapmak caiz
değildir. Şayet yaparsa yaptığı şeyi ganimete koyması gerekir. Uyguladığı sanat
sonucunda derinin değerinde artış olmuşsa bunun için bir şeyalamaz. Derinin
değerinde azalma olmuşsa bunu tazmin eder. Şayet deriyi kullanırsa ücretini
ödemesi gerekir.
195. [Ganimet malları
içinde bulunan meyveler yenilebilir mi?
Bu konuda mezhep içinde
iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Doğru olan -ve alimlerin
çoğunluğunun tek olarak belirttiği! görüşe göre daha önce üzüm konusunda
zikredilen hadis sebebiyle ganimet malları içinde yer alan yaş ve kuru
meyveleri yemek caizdir.
İkinci görüş
Buna nadiren ihtiyaç
duyulacağı için böyle bir şey yapılamaz.
Cüveyni "tatlı da
meyve gibidir" demiştir.
196. [Eti için kesilen
hayvanın değerini tazmin etmek gerekir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Doğru görüşe göre
ganimet mallarından alınan yiyecek maddelerinin değerini ödemek gerekli
olmadığı gibi bunun değerini ödemek de gerekmez.
İkinci görüş
Gerekir; çünkü ruhsat
yalnızca yiyecek maddelerinde söz konusu olmuştur. Hayvan ise yiyecek maddesi
değildir.
197. Nevevi'nin bu ve
sonraki meseledeki sözünden anlaşılacağı üzere dOğru olan görüşe göre bu
konudaki caizlik, yemek ve yeme ihtiyaç duyan kişiye özgü değildir. Daha doğru
görüşe göre ihtiyaç duymasa da bunu yapması caizdir. Çünkü ruhsata ilişkin
[hadisteki] ifade herhangi bir ayrım söz konusu olmaksızın gelmiştir. Diğer
görüşe göre ise bu ruhsat yalnızca muhtaç olana özgüdür; çünkü diğer şahıslar
başkasının hakkını almaya ihtiyaç duymamaktadırlar.
198. İlk görüşe göre
yemek az olup insanların sayısı fazla olsa ne olur? Cüveyni'nin muhakkik
alimlerden aktardığına göre devlet başkanı yiyecek maddelerine el koyarak
bunları ihtiyaç sahiplerine dağıtır. Beğavı şöyle demiştir: Yiyecek maddesine
ihtiyaç duyanlar, önlerindeki mesafeyi kat edinceye kadar kendilerine lazım
olacak olan yiyeceği azık olarak yanlarına alabilirler.
Not: Yemek yeme ve azık edinme ruhsatı ihtiyaç
oranı ile sınırlıdır. Buna göre ihtiyacından fazla yiyen kişinin bunun bedelini
ödemesi gerekir. Zerkeşi şöyle demiştir: "Aynı şeyin hayvan yemi ile
ilgili olarak da söylenmesi gerekir." Zahir olan da budur.
199. Savaşın bitmesinden
ve ordunun ganimete el koymasından sonra orduya katılan kimseler [de ganimet
malları arasındaki yiyecek maddelerinden yiyebilirler mi? Bu konuda mezhep
içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru olan -ve İmam
Şafii tarafından açıkça ifade edilen- görüşe göre savaşa sonradan katılan
kişinin bunu yapması caiz değildir; çünkü nasıl ki kendisi misafir olmayan bir
kimse misafire verilen yiyeceği yiyemezse bu şahıs da ordudaki savaşçılardan
olmayıp yabancıdır.
İkinci görüş
Bu caizdir; çünkü
onların buna ihtiyaç duymaları mümkündür, ayrıca orada yiyecek maddesi
bulmaları zordur.
Not: 1. el-Minhac, el-Muharrer ve
Ravdatü't-tCilibın'deki ifadeden, savaş bitip de henüz ganimete el konulmadan
önce orduya katılanların ganimetteki yiyecek maddelerini yiyebilecekleri
anlaşılmaktadır. Rafil'nin eş-Şerhu'l-kebır'deki ifadesi savaşta hazır
bulunmayan için bunu yapmanın yasak olmasını gerektirmektedir. Zahir olan da
tıpkı bu şahsın ganimetten herhangi bir şeyi hak etmemesi gibi ganimetteki
yiyecekleri yemesinin de caiz olmamasıdır. el-Havi's-sağır adlı eserde de bu
görüş esas alınmıştır.
2. Kişi, ihtiyacından
fazla olan miktarı ganimette hak sahibi olanları ağırlamada kullansa bu caiz
olur. Böyle yapmakla sadece o hak sahiplerinin yükünü yüklenmiş olur. Kişi
ihtiyacından fazla olan miktarı, ganimette hak sahibi olmayanları ağırlamak
için kullansa, gaspettiği malla bir misafir ağırlayan kimse konumunda olur ve
günaha girer. Bundan yiyen kişinin de yediğini tazmin etmesi gerekir. Onu
ağırlayan kişi de tazminat konusunda kendisine ortak olur.
200. [Ganimet malından,
ihtiyaç sebebiyle yiyecek maddesi almış olan bir kimse, İslam ülkesine
döndüğünde elinde bu yiyecekten herhangi bir şey artmışsa ne yapar? Bu konuda
mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Doğru görüşe göre İslam
ülkesine veya -Ezrainin belirttiğine göre bizim hakimiyetimiz altında olan-
ehl-i zimmetin veya antlaşmalı gayri Müslimlerin yaşadığı bölgeye gelen ve
ihtiyaç sebebiyle ganimet malından aldığı yiyecek maddesi elinde kalmış olan
kimsenin artık ihtiyacı ortadan kalktığı için bunu ganimet malları arasına geri
koyması gerekir.
İkinci görüş
Bunu yapması gerekmez;
çünkü alınan şey mubahtır.
İlk görüş sahipleri
"bunun mübah olması, yeterli olacak miktarla sınırlıdır" demiştir.
Not: Bunun ganimete geri koyulacağı durum ganimeti
n taksim edilmemiş olması halidir. Şayet ganimet taksim edilmişse, kişi elinde
artan maddeyi devlet başkanına verir. Bu artan kısım fazla ise taksim edilir,
değilse devlet başkanı bunu kamu yararı için ayrılan bölüme koyar.
Cüveyni şöyle demiştir:
Bundan anlaşılacağı üzere, [ganimetin beşte birinde payı olan kimseler için]
beşte birin ayrılmasının mümkün olduğu konusunda şüphe yoktur. Yukarıdaki hüküm
yalnızca ganimetin beşte dördü ile ilgilidir.
201. Ganimetten yiyecek
maddelerini yemenin caiz olduğu yer, ehl-i harbin yurdudur. Bu konuda görüş
ayrılığı yoktur. Çünkü orası, yemek bulmanın zor olduğu bir yerdir.
202. [Daru'l-harpten
Müslümanların yaşadığı meskOn bölgelere gelinceye kadar geçen süre içinde de
ganimetteki yiyecek maddeleri yenilebilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
darulharpten Müslümanların yaşadığı meskun bölgeye gelinceye kadar ganimetteki
yiyecek maddeleri yenilebilir. Bu bölgeye ulaştığında artık ihtiyaç ortadan
kalkacağı için yeme ruhsatı da ortadan kalkar.
İkinci görüş
Bunu yapmak yasaktır;
çünkü buna ihtiyaç duyulması muhtemel olan yer darulharptir ve bu kişiler
darulharpten ayrılmışlardır.
Not: 1. "Müslümanların yaşadığı meskun
bölge" ifadesiyle kastedilen, genellikle olduğu üzere askerlerin ihtiyaç
duyacakları yiyecek maddelerini ve hayvan yemlerini bulabilecekleri bölgedir.
Şayet orada bunu bulamazlarsa, yeme ruhsatının illeti devam ettiği için daha
doğru görüşe göre ganimetteki yiyecek ve yem gibi maddeleri tüketmenin
yasaklanması konusunda bunun bir etkisi olmaz (bunları kullanabilirler).
2. Zimmet ehlinin ve
antlaşmalı olduğumuz gayri Müslimlerin biz Müslümanlarla muamelede bulunmaktan
uzak durmadıkları bölgeler de İslam ülkesi gibi kabul edilir; çünkü buralar her
ne kadar İslam ülkesine izafe edilmese de bizim hakimiyetimiz altında olması
sebebiyle İslam ülkesi mesabesinde olup ihtiyaç duyduğumuz şeyleri o
şahıslardan satın alabiliriz. Rafii bunu eş-Şerhu'l-kebir'de Cüveyni'den
nakletmiş ve onaylamıştır.
3. Savaş, bizim
ülkemizde yiyecek maddesinin az bulunduğu bir yerde olsa ve askerler satın alma
yoluyla bunu bulamayacak durumda olsalar, Kadı Hüseyin'in belirttiği üzere
askerin ihtiyaç oranında ganimet malındaki yiyeceklerden istifade etmesi caiz
olur. Şu var ki onlar bu yiyecek maddelerine malik olmadıkları için ganimetten
azık olarak aldıkları yiyecek maddeleri üzerinde satım vb. tasarruHarda
bulunamazlar. Ganimette hak sahibi olan bir kişi bu yiyecek maddesini
kendisiyle aynı durumda olan bir başka kişiye borç olarak verse, İslam ülkesine
girmedikleri sürece borç verdiği şeyin aynısını veya mislini ganimet malından
talepte bulunabilir.
Şayet ganimet malından
bunu geri verirse ilk şahıs, bunun üzerinde zilyed olması sebebiyle daha fazla
hak sahibi olur. Borç veren şahıs, borç verdiği şeyi diğer şahsın kendi malından
ödemesini isteyemez; çünkü bu gerçek anlamda bir borç verme değildir. Zira
ganimetten bunu ilk olarak alan kişi aldığı şeye tam anlamıyla malik olmamıştır
ki başkasına bunu temlik etsin. Borç verilen kişi, aldığı şeyi kendi malından
ödese diğer şahıs bunu almaz; çünkü malik olunmayan bir şeye karşılık malik
olunan bir şey verilemez.
Ganimet malında yiyecek
maddesi kalmasa, borç veren kişinin verdiğini talep etme hakkı düşer. Askerler
İslam ülkesine girse ve orada yiyecek maddesi [kolayca bulunup] nadir bulunan
şeylerden olmasa borç alan kişi aldığı miktarı devlet başkanına verir; çünkü
ganimette hak sahibi olanların artık ganimetteki yiyecek maddeleri üzerindeki
hakları sona ermiştir. Borç alınmamış olan miktar elde kalmış olsa bu,
ganimetler arasına geri konulur.
Ganimette hak sahibi
olan iki kişi, ganimetten aldıkları yiyecek maddelerinin bir ölçeği ni bir
ölçek karşılığında veya iki ölçek karşılığında birbirlerine satsalar bu işlem,
iki misafirin bir lokma karşılığında bir veya iki lokma almasına benzer, bu faiz
olmaz. Çünkü bu işlem, gerçekte bedelli bir akit olmayıp her biri kendisine
dönen yiyecek maddesini yemektedir.
Bunun üzerinde satım vb.
yollarla tasarruf ta bulunamaz.
203. Ganimette hak
sahibi olan hür ve reşid kişi -isterse ölüm hastalığında olan, haram yolla
sarhoş olan veya malı tasarrufları iflas sebebiyle kısıtlanmış olan bir kimse
olsun- ganimet taksim edilmeden önce ve kendisi de ganimeti temellük etmeyi
tercih etmeden önce ganimetteki payından -bu ister belirli bir pay, ister
belirsiz olup yararlandırma şeklinde bir pay olsun- vazgeçebilir. Çünkü cihadın
en büyük amacı Allah'ın sözünü yüceltmek ve dini savunmaktır. Ganimetler [aslı
amaç olmayıp buna bağlı] yan bir unsurdur. Bundan yüz çeviren kişi, kastını
yalnızca en büyük amaç üzerinde yoğunlaştırmıştır.
Not: Ganimetteki haktan feragat etme kişinin
"ganimetteki hakkımı ıskat ettim" demesi ile olur. Şayet
"ganimetteki payımı, ganimette hak sahibi olanlara hibe ettim" der ve
bununla kendi hakkını ıskat etmeyi kastederse hüküm yine böyledir. Şayet kendi
hakkını onlara temlik etmeyi kastederek bunu söylerse hakkı düşmez; çünkü bu
bilinmeyen bir haktır.
Bu hüküm açısından iflas
halinde olan ile olmayan eşittir; çünkü ganimetteki haktan feragat etmek
kişinin yalnızca ahiret için olan cihadı sebebiyle olduğundan bu yasaklanamaz.
Ayrıca kişinin ganimetteki payını temellük etmeyi istemesi ilk olarak mülk
kazanması gibidir. Oysa müflisin [iflastan kurtulup borçlarını ödemek için] ilk
olarak mülk kazanması [hukuken] gerekli değildir.
Nevevi'nin sözünü
açıklerken eklediğim "hür" ifadesi ile "köle" dışarıda
kalmıştır. Kölenin alacağı ganimetten feragat edebilecek kişi sadece
efendisidir. Çünkü hak sahibi odur.
Ancak köle sözleşmeli
ise veya ticaret yapmasına izin verilmiş ve borçları malvarlığını kuşatmış ise
Ezrai'nin belirttiğine göre kölenin ganimetten ferağat etmesi ne kendisi ne de
efendisi hakkında geçerli olur. Hocamız Zekeriya el-Ensarı "ikincisi
itiraza açıktır" demiştir.
Benim "reşid"
ifadem ile çocuk ve deli dışarıda bırakılmıştır. Onların ganimetten yararlanma
hakkından vazgeçmeleri sahih değildir. Çünkü bu ikisinin sözlü tasarruflarına
itibar edilmez. Yine bu ikisinin velisinin haktan ferağat etmesinde velayetleri
altındaki şahısların herhangi bir menfaati bulunmadığından onların ferağat etmelerine
de bakılmaz.
Gamimeti temellük etmeyi
tercih etmeden önce çocuk büyür veya akıl hastası iyileşirse kendisinin ferağat
etmesi geçerli olur.
Not: Hükmün "rüşd" ile
sınırlandırılması, e[-Muharrer'de olmayıp Nevevi'nin e[-Minhac'a eklediği bir
fazlalıktır. Bu kayıt "tasarrufları kısıtlanmış sefih" kimsenin
ganimetteki haktan ferağat edemeyeceğini gösterir. Cüveyni "zahir olan
budur" demiştir. Rafii eş-Şerhu'l-kebir ve Nevevi Ravdatü't-talibin'de
Cüveyni'den bu görüşü aktarmakla yetinmişler ve onaylayarak şöyle demişlerdir:
"Ganimetin taksim
edilmesinden önce kişinin kısıtlaması kaldırılırsa ganimetten ferağat etmesi
geçerli olur."
Bulkini şöyle demiştir:
"Cüveyni bu görüşü, kişi ganimet elde edildiği anda ona malik olur
düşüncesine dayandırmıştır.
Gazali bunu el-Basıt
adlı eserinde açık olarak ifade etmiş ve şöyle demiştir:
"Ganimet elde
edildiğinde ona malik olunur" görüşünü kabul ettiğimizde sefihin hakkı
kendisi açısından gerekli olur. Ancak "ganimet elde edildiğinde ona malik
olunmaz" görüşünü kabul ettiğimizde kendisinin hakkından ferağat etmesiyle
hakkı düşer.
Daha önce geçtiği üzere
kişi ancak ganimete sahip olmayı tercih ettiğinde ona sahip olur.
Buna göre onun
ganimetten ferağat etmesi geçerli olur.
Yine alimler şöyle
demişlerdir: "Sefih kısas hakkını mutlak olarak affettiğinde mal ödemek
gerekli olmaz." Bu durumda kısası affederek suçludan mal edinmek mümkün
olduğu halde biz bu meseleyi "adam öldürmede bizzat gerekli olan şey
[diyet değil] kısastır" görüşüne dayandırarak detaylandırırız. Alimler
burada her ikisini birbirine eşit görmüşlerdir.
[İsnevi] el-Mühimmat
adlı eserde şöyle demiştir: "Tercihe şayan olan, onun hakkından ferağat
etmesinin geçerli olmasıdır."
Ezrai "alimlerin
mutlak ifadesinin gerektirdiği hüküm de budur" demiştir.
İbn Şühbe şöyle
demiştir: "Burada, ganimete sahip olmak için sahip olmayı tercih etmek
gerekir görüşünü kabul etsek bile sefihin ganimetteki hakkından ferağat
etmesinin sahih olmayacağı da söylenebilir; çünkü kendisi için mail bir hakkı
temellük etmeyi tercih etme hakkı sabit olmuştur. Sefih in -ölmüş hayvanın
derisini almak, gübreyi almak vb.- malı haklardan ferağat etmesi caiz değildir.
Kısasa gelince bu, [yakın! öldürülen veya kendi bedenine saldırı yapılan] kişiyi
rahatlatmak için konulmuş olan sırf ceza türünden bir uygulamadır; bu sebeple
sefih, kısası affetme hakkına sahiptir."
Bu, Rafii ve Nevevi'nin
sözlerini desteklemektedir. İbn Şühbe'nin meseleyi zikrettiği şeye kıyaslaması
problemlidir; çünkü zikrettiği şey gerçekleşmiş olup sefih bundan ferağat
etmeyi istemektedir, oysa diğerinde durum böyle değildir.
Nevevi "ganimetin
taksim edilmesinden önce" ifadesini zikrederek ganimetin taksim
edilmesinden sonrasını dışarıda bırakmıştır; çünkü o zaman mülkiyet kesinleşmiş
olmaktadır. Nevevi "temellük etmeyi tercih etmeden önce" demiş olsa
daha iyi olurdu; çünkü kişi ganimet taksim edilmeden önce "ganimetteki
hakkımı almayı seçtim" demiş olsa, daha doğru görüşe göre bu sözü söylemiş
olması onun artık ganimetten ferağat etmesini engeller. Bu yüzden Nevevi'nin
sözünü açıklarken "temellük etmeyi tercih etmeden önce" ifadesini
zikrettim .
204. [Ganimet
mallarından, beşte bir olarak ayrılması gereken kısım ayrıldıktan sonra hak
sahibi hakkından ferağat edebilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru olan -ve İmam
Şafii tarafından açıkça ifade edilengörüşe göre hür ve reşid olan kişi, ganimet
içinden beşte birlik dilim ayrıldıktan sonra henüz beşte dörtlük kısım
[savaşanlara] taksim edilmeden önce hakkından ferağat edebilir. Çünkü beşte
birin ayrılması ile [geriye kalan beşte dört üzerinde] savaşçıların her birinin
hakkı kesinleşmiş olmaz. Her biri, daha önce bulunduğu hal üzere kalmaya devam
eder.
İkinci görüş
Artık ganimette hak
sahibi olanların hakkı ayrıştığından ferağat edilemez.
205. [Ganimette hak
sahibi olanların tümü haklarından ferağat edebilir mi? Bu konuda mezhep içinde
iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
ganimette hak sahibi olanların tümü haklarından ferağat edebilir.
Bu durumda onların
hakkı, beşte bir üzerinde hak sahibi olan kimselere dağıtılır. Çünkü ferağat
etmeyi geçerli kılan durum tek bir kişiyi kapsadığı gibi tümünü de kapsar.
İkinci görüş
Hak sahiplerinin tümü
ferağat edemez; çünkü ganimeti n beşte dördünün harcanacağı kimseler ile beşte
birinin harcanacağı kimseler aynı değildir.
206. [Ganimeti n beşte
biri üzerinde hak sahibi olan kimseler içinde yer alan "Hz. Peygamber
(s.a.v.)'in yakınları" kendi haklarından ferağat edebilir mi? Bu konuda
mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
"fey ve ganimetlerin taksim edilmesi" bölümünde zikri geçen "Hz.
Peygamber (s.a.v.)'in yakınları"nın ganimetteki haklarından ferağat etmesi
geçersizdir.
Burada ["Hz.
Peygamber (s.a.v.)'in yakınları" ifadesiyle] cins kastedilmiş olup bir
kısmının yüz çevirmesi de bu kapsamdadır; çünkü onlar kendi paylarını herhangi
bir iş karşılığı olmaksızın hak etmektedirler. Aksine bu tamamen Allah'tan
onlara bir bağış oldUğU için mirasa benzemektedir.
Yine -ilgili bölümde
geçtiği üzere- öldürdüğü veya esir aldığı kimselerin üzerinden çıkan eşya
üzerinde hak sahibi olan kişi de bu eşyayı alma hakkından ferağat edemez; çünkü
bu eşya tıpkı taksim edilmiş ganimet gibi sadece ona aittir.
İkinci görüş
Tıpkı ganimette hak
sahibi olan şahısların ferağat etmesinin geçerli olması gibi bunların ferağat
etmesi de geçerlidir.
Not: Nevevi, ganimeti n beşte birinde hakkı
olanlar içinden yetimler vb. kimseleri değil yalnızca Hz. Peygamber (s.a.v.)'in
yakınlarını zikretmiştir; çünkü diğerleri tıpkı "fukaha" gibi genel
kimseler olup onların tümünün bu haktan yüz çevirmeleri düşünülemez.
207. Ganimetteki
hakkından ferağat eden kişi sanki savaşa hiç gelmemiş gibi kabul edilir,
dolayısıyla onun payı ganimet mallarına eklenir, askerler ve "beşte
bir" üzerinde hak sahibi olanlara dağıtılır. [Zayıf] bir görüşe göre bu
kısım yalnızca beşte birlik kesime eklenir.
208. Ganimetten ferağat
etmeyen ancak ölmüş olan kişinin hakkı tıpkı diğer hakları gibi mirasçılarına
ait olur. Mirasçı bu hakkı talep eder veya ferağat eder.
209. Ganimete, ancak
taksim edildikten sonra malik olunur; çünkü hak sahipleri avlenma ve odun
toplama meselelerinde olduğu gibi ganimet malına el koydukları anda malik
olsalar ferağat etmeleri geçerli olmaz. Ayrıca devlet başkanının her bir gruba
bir tür malı vermesi mümkündür. Şayet onlar ganimete malik olmuş olsalardı,
kendi rızaları olmadan bir mal türü üzerindeki haklarının iptal edilmesi
geçerli olmazdı.
Not: Nevevi'nin ifadesinden ganimetin yalnızca
taksim edilmesi halinde mülkiyete geçeceği anlaşılmaktaysa da bu
kastedilmemiştir. Ganimet şu iki şeyden biri ile mülkiyete geçer:
1. Ravdatü't-talibın ve
eş-Şerhu'l-kebır'de belirtildiği üzere ganimete malik olmayı tercih etmekle.
2. Taksime razı olma
şartıyla taksim edilmekle.
Bu sebeple Nevevi
Ravdatü't-talibın'de şöyle demiştir: "Taksimin dikkate alınmasının sebebi,
mülk edinmeyi tercih etme anlamı barındırdığındandır. "
Bundan önce ise
Nevevi'nin belirttiği üzere hak sahipleri -tıpkı şuf'a hakkında olduğu gibi-
temellük etme hakkına malik olmuşlardır.
210. [Ganimetin
mülkiyete konu olması ne zaman olur? Bu konuda üç görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Ganimette hak sahibi
olan kişiler, ganimeti n ele geçirilmesinden taksim edilmesi anma kadar geçen
sürede taksim edilmeden önce temellük edebilirler; çünkü temellük hakları
vardır.
İkinci görüş
[Zayıf] bir görüşe göre
hak sahipleri, ganimetin ele geçiriImesinden sonra henüz taksim edilmeden önce
ganimete zayıf bir mülkiyetle sabit olurlar, bu mülkiyet ferağat edilmesi
halinde düşer.
Üçüncü görüş
[Zayıf] bir başka görüşe
göre ganimet üzerindeki mülkiyet mevkuftur [bekleme halindedir]: Şayet ganimet
taksim edilinceye kadar salim kalırsa ganimetle hak sahibi olanların onu ele
geçirmekle malik olduğu anlaşılmış olur. Şayet telef olursa veya hak sahipleri
ferağat ederlerse ona sahip olamazlar.
211. Gayri menkuller ele
geçirmekle mülkiyete girer. Çünkü şu ayetle olduğu gibi konuyla ilgili deliller
geneldir:
> "Eğer Allah'a
ve hak ile batılın ayrıldığı gün, iki ordunun birbiri ile karşılaştığı gün
(Bedir savaşında) kulumuza indirdiğimize inanmışsanız, bilin ki, ganimet olarak
aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah'a, Resulüne, onun akrabalarına
yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir. Allah her şeye hakkıyla
kadirdir." [Enfal, 41]
212. Nevevi,
el-Muharrer'e ek olarak "tıpkı menkul mallarda olduğu gibi" ifadesini
ekleyerek gayri menkullerde mülkiyetin ele geçirmeyle sağlanmasının, tıpkı
menkul mallarda olduğu gibi zayıf bir görüş olduğuna işaret etmiştir. Nevevi
"gayri menkuller, menkul malların mülkiyete konu olduğu şekilde mülkiyete
konu olur" demiş olsa daha açık olurdu.
213. "Gayri
menkul" ifadesi, darulharpteki ölü arazileri dışarıda bırakmakta olup
buralar ele geçirilmekle mülkiyete konu olmaz; çünkü harbıler bu topraklara
malik olmamıştır. Zira bu topraklar an. cak mamur hale getirilmekle mülkiyet
altına girer.
214. Ganimetin içinde
bir veya birden fazla olmak üzere av, çoban, ziraat vb. işlerde kullanılabilen
köpek bulunsa ve ganimette -ister beşte birinde isterse cihad sebebiyle beşte
dördünde- hak sahibi olanların bir kısmı bu köpeği / köpekleri almak istese [bakılır:]
> Köpeği başka
isteyen yoksa bu köpek, isteyen kişiye verilir; çünkü bunda diğer şahıslar için
bir zarar söz konusu değildir.
> Şayet başkaları da
isterse bakılır: Köpeklerin sayı olarak isteyenlere bölünmesi mümkün ise
bölünür. Mümkün değilse anlaşmazlığı sona erdirmek üzere aralarında kur'a
çekilir.
Faydası olmayan köpeği
edinmek ise zaten caiz değildir.
215. [Irak topraklarının
statüsü nedir? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Doğru olan -ve İmam
Şafrı tarafından da açık olarak ifade edilen görüşe göre- Irak toprakları Hz.
Ömer zamanında savaş yoluyla fethedilmiş ve ganimette hak sahibi olan kimselere
dağıtılmıştır. Dağıtım yapıldıktan ve hak sahipleri oranın mülkiyetini elde
etmeyi tercih ettikten sonra hak sahipleri bu toprakları bedel karşılığında ve
bedelsiz olarak Hz. Ömer'e vermişler ve hak sahiplerinden bu topraklar geri
alındıktan sonra bu topraklar Müslümanlara vakfedilmiştir. Çünkü o, toprağı
mücahiHere bıraksa onların toprakla uğraşmaları sebebiyle cihadın atıl
kalacağından korkuyordu. Ayrıca sonradan gelecek Müslümanların o toprağın
rakabe [çıplak mülkiyeti] ve menfaatinden mahrum kalmasını da hoş görmüyordu.
Bu sebeple diğer kira akiHerinin aksine bu toprakları, eski sahiplerine koyduğu
haraç vergisi karşılığında ebediyyen kiraya verdi ve bu kira akdi kamu
maslahatı sebebiyle caiz görüldü. Alimler şöyle demiştir: "Çünkü bu
topraklar savaşçılardan geri alınmakla kafirlerin malı hükmüne döndü. Devlet
başkanı bizim mallarımızda caiz olmayan tasarrufları, kamu maslahatı sebebiyle
kafirlerin malları üzerinde yapabilir. Bunun benzeri beraet, ric'at vb.
konularda da söz konusu olmaktadır.
Not: Bilindiği üzere [ganimet olarak aldığını
geri] vermek, tıpkı "ganimette hak sahibi olanlar" ve "sayıları
sınırlı olan Peygamber
göründüğünden onlar
"bu siyahlık da neyin nesi?" diye sormuşlardı. Ayrıca iki renk [koyu
yeşil ile siyah] arasında bir yakınlık olduğundan biri diğerinin yerine
kullanılabilir. akrabaları" gibi vermeye ehil olan kimseler için söz
konusu olabilir, ganimetin beşte birinde hak sahibi olan diğer şahıslar için
söz konusu olamaz. Bu sebeple devlet başkanı onların hakkını vakfetmek için
onların vermesine ihtiyaç duymaz; çünkü o, bu gibi durumlarda onların maslahatı
neyi gerektiriyorsa onu yapma yetkisine sahiptir.
216. Bu topraklara
konulan haraç, taksitler halinde ödenen kira bedeli olup her yıl önem sırasına
göre Müslümanların masIahatları [kamu yararı] için harcanır. Sevad [Irak] halkı
bu toprakları satamaz, rehin veremez, hibe edemez; çünkü bu topraklar vakfa
dönüşmüştür.
Halk, tıpkı diğer kira
akitlerinde olduğu gibi belirli süreliğine topraklarını kiraya verebilir,
süresiz kiralayamaz. Hz. Ömer'in yaptığı kiralama işleminde -daha önce geçtiği
üzere- kamu yararı sebebiyle genel kurala aykırı davranılmıştır.
217. Bu topraklarda
oturanlar dışındakilerin "ben bu toprakları işletip haracını öderim"
diyerek orada oturanları rahatsız edip sıkıştırması caiz değildir; çünkü orada
oturanlar atalarından bazılarının Hz. Ömer ile yaptıkları akit sebebiyle o
toprakların menfaatini miras yoluyla elde etmişlerdir. Kira akdi bağlayıcı olup
[taraflardan birinin] ölümlü] ile sona ermez.
Not: Haraç miktarı
yıllık olarak Hz. Ömer'in toprakların yüz ölçümünü belirlemek üzere gönderdiği
Osman bin Huneyf'in belirlediği şekilde idi. Bu da her bir arpa cerıni için iki
dirhem, her bir buğday cerıni için dört dirhem, ağaç ve şeker kamışı ceribi
için altı dirhem, hurma ağacı cerıbi için sekiz dirhem, üzüm ağacı cerlbi için
on dirhem, zeytinin cerlbi için on iki dirhemdi.
Cerlb on kamıştır. Her
bir kamış Haşim! ölçüsü ile altı zira'dır. Her bir zira üç kabza, her bir kabza
dört parmaktır.
Cerlb bir alan ölçüsü
olup iki kenarından her biri Haşimı ölçüsü ile altmış zira'dır.
el-Envar adlı eserde
şöyle denilir: Cerlb 3600 zira'dır.
Rafii şöyle demiştir:
Hz. Ömer zamanında Sevad arazilerinin haraç miktarı 136 milyon dirhemdi. Sonra
bu miktar azala azala Haccac zamanında onun yaptığı zulüm sebebiyle 18 milyona
kadar indi. Ömer bin Abdülaziz halife olunca onun adaleti ve yaptığı bayındırlık
faaliyetleri sebebiyle ilk yıl gelir 30 milyon dirheme, ikinci yıl 60 milyon
dirheme çıktı. O "eğer yaşarsam buranın gelirini Hz. Ömer zamanındaki
miktarına çıkaracağım" dedi, o yıl vefat etti.
218. Fetihler ve tarih
konusunda yazan yazarların ittifakıyla Irak toprakları, uzunluk bakımından
beldelerin isimlerinin bilindiği dönemden itibaren Basra yakınlarındaki Abbadan
bölgesinden Musul'a kadardır. Musul diye kayıt konulması, Bağdat yakınlarındaki
başka bir bölgeyi dışarıda bırakmak içindir. Musul'a bu ismin verilme sebebi
şudur: Hz. Nuh ve gemide birlikte olduğu kişiler Cudi dağına inince yeryüzünde
kalan suyun miktarını öğrenmek istemişler ve bir ip alarak ipin ucuna taş
bağlayıp bunu suya salmışlar. Musul şehrine varıncaya kadar buna devam etmişler.
Taş dibe vurunca burası [kavuşma yeri anlamına gelen] "Musul
[mevsı]]" diye isimlendirilmiş.
219. Nevevi daha sonra
Irak topraklarının enlemesine sınırını belirtmiştir. Buna göre Irak
topraklarının enlemesine sınırı Kadisiyye'den Hulvan'a kadardır.
Kadisiyye, KOfe'ye iki
merhale, Bağdat'a beş merhale mesafedeki yerin adıdır. Kadis'ten bir kavmin
burada konaklaması sebebiyle buraya bu isim verilmiştir.
Hulvan, bilinen bir
yerdir.
Sınır, el-Muharrer'de bu
şekilde belirtilmiştir.
[Hocamız Zekeriya el-En
sari] şerhinde şöyle demiştir: "Bu ifadede biraz gevşeklik bulunmaktadır;
çünkü Basra çorak bir arazi olup burayı Osman bin Ebi'l-As, Irak'ın
fethedilmesinden sonra ihya etmiştir. Burası da belirtilen sınıra
dahildir."
Bu yüzden Nevevi,
el-Muharrer'deki mutlak ifadeyi şöyle düzeltmiştir:
"Doğru görüşe göre
Basra, Sevad sınırlarına dahil olmakla birlikte Dicle'nin batısındaki ve
doğusundaki kısım hariç Sevad hükmünde değildir."
Basra, Utbe bin
Gazvan'ın hicri 17 yılında Hz. Ömer zamanında inşa ettiği bir şehirdir.
Orada [yeni bir şehir
olarak kurulduğu için] hiçbir puta tapınılmamıştır. Buraya "İslam'ın
kubbesi" adı verilir. Burası kıblesi en düzgün olan şehirdir. Basra, Irak
bölgesine izafe edilen "sevad" topraklarına dahil olmakla birlikte Dicle'nin
batı ve doğu kıyısındaki yerler hariç sevad hükmünde değildir. Dicle, Irak'ta
meşhur bir nehri n adıdır. Dicle'nin doğusunda Fırat nehri bulunmaktadır.
Basra'nın bu ikisi dışındaki bölümü ölü toprak statüsünde olup bu tarihten
sonra Müslümanlar oraları ihya etmiştir.
Not: Irak'taki sevad arazisinde bulunan ağaçların
meyveleri Müslümanlara ait olup devlet başkanı bunları satar, satımından elde
edilen gelirleri veya bizzat meyvelerin kendisini haracın harcanma yerlerine
-yani Müslümanların yararına- sarf eder.
220. [Sevad bölgeSinde
bulunan konaklar ve evler satılabilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Doğru görüşe göre sevad
bölgeSinde bulunan konakların ve evlerin satımı caizdir. Çünkü [öteden beri bu
şekilde uygulama olduğu halde] hiç kimse buna tepki göstermemiştir. Bu
yüzdendir ki buralardan haraç alınmaz. Ayrıca buraların vakfedilmiş kabul
edilmesi bu konak ve evlerin harap olmasına yol açar. Şayet bu konak ve evlerin
malzemeleri vakfedilmiş arazilerin kısımlarından ise o zaman Ezrai'nin kendi
fıkhı çıkarımı olarak belirttiği üzere bunların satımı caiz olmaz. Bulkınl'nin
İmam ŞafiI'nin ifadesi olarak naklettiği ve tek görüş olarak aktardığı
"fetih zamanında mevcut olan konaklar vakıf olup satımı caiz değildir"
şeklindeki açıklama da bu şekilde yorumlanır.
İkinci görüş
Tarlaların satılmasının
yasaklanması gibi bu da yasaktır.
Not: Günümüzde devlet başkanı, Hz. Ömer'in (r.a.)
yaptığı gibi savaşta ganimet olarak elde edilen toprakları veya arazileri yahut
menkul malları vakfetmek istese, şayet Hz. Ömer'in durumunda olduğu gibi
ganimette hak sahibi olanlar razı olursa bunu yapması caiz olur.
Ancak -bu malların
gazileri cihaddan alıkoymasmdan endişe etse bile- onlar razı olmadıkça zorla
bunları vakfedemez; çünkü bunlar onların mülküdür. Şu var ki devlet başkanı
ihtiyaca göre onları cihada çıkmaya zorlar. Ganimet olarak alınan mallardan
hiçbir şey, hak sahipleri razı olmadıkça kafirlere geri verilemez; çünkü hak
sahipleri, ganimeti temellük etme halilima sahiptir.
221. Mekke savaş yoluyla
değil barış yoluyla fethedilmiştir. Nitekim ayette şöyle buyrulmuştur:
> Allah size, elde edeceğiniz
birçok ganimet vadetmiştir. (Bu ganimetlerden) işte şunları hemen vermiş ve
insanların ellerini sizden çekmiştir ki bu, müminlere bir işaret olsun ve sizi
dosdoğru yola iletsin. Henüz [savaşarak] elde edemediğiniz başka ganimetler de
vardır ki, onlar Allah'ın bilgi ve kudreti dahilindedir. Allah, her şeye
kadirdir.Eğer kafirler [yani Mekkeliler] sizinle savaşsalardı, arkalarına dönüp
kaçarlardı. Sonra bir dost ve yardımcı da bulamazlardı.. Allah'ın, ötedenberi
süregelen kanunu budur. Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın .. O
sizi onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra, Mekke'nin içinde onların ellerini
sizden, sizin ellerinizi de onlardan çekendir. Allah, yaptıklarınızı görendir.
[Fetih, 20-24]
Bu ayette Allah'ın
"şunları hemen vermiş" dediği ganimetlerin Huneyn ganimetleri,
"henüz elde edemediğiniz" dediği ise Mekke ganimetleri olduğu
söylenmiştir.
Mekke'nin savaş yoluyla
fethedildiğini söyleyen kimsenin kastı şudur: Hz. Peygamber (s.a.v.) şayet
kendisiyle savaşılacak olursa savaşmaya hazır bir vaziyette Mekke'ye girmiştir.
Bunu İmam Gazall söylemiştir.
222. Mekke'nin mamur
olan konak ve arazileri mülk arazi olup satıma konu olabilir. Çünkü insanlar
öteden beri bunları alıp satarlar. Ayrıca Üsame bin Zeyd, Hz. Peygamber'e
(s.a.v.) "Ey Allah'ın elçisi yarın Mekke' de kendi evinde mi
konaklayacaksın?" diye sorduğunda şöyle buyurmuştur: "Akıl bize tarla
veya ev mi bıraktı?"(Buhari, Hac, 1588; Müslim, Hac, 3281. )
Hz. Ali ve Cafer
Müslüman olduklarından babaları Ebu Talib'e mirasçı olamamışlar, ağabeyleri
Akıl ve Talib babalarına mirasçı olmuşlardı. Kişi, ancak ölen şahsın malik
olduğu şeye mirasçı olabilir.
Ebu Hanıfe, Mekke'deki
konak ve arazilerin satımını caiz görmemiştir.
Ruyanı şöyle demiştir:
"Görüş ayrılığından kurtulmak için Mekke'deki konak ve arazilerin
satılması ve kiraya verilmesi mekruh görülür." Nevevi, el-Mecmu' adlı
eserinde bu görüşe karşı çıkarak şöyle demiştir: "Bu, evla olana
aykırıdır; çünkü bu konuda doğrudan bir yasak söz konusu olmamıştır."
İlk görüş, Zerkeşi'nin
de belirttiği üzere İmam Şafii'nin bizzat açıkladığı görüştür. Zerkeşi
Nevevi'ye şu açıdan itiraz etmiştir:
"Nevevi, Mushaf ve
satranç satımının mekruh olduğunu açık olarak ifade etmiştir. Oysa bu ikisi ile
ilgili de doğrudan bir yasak söz konusu değildir. "
Not: Alimler arasındaki görüş ayrılığı bizzat
arazinin satımı ile ilgilidir. Bina ise mülkiyete konu olduğundan onun
satımının caiz olduğu konusunda görüş ayrılığı yoktur. Tabi ki bu, Sevad
arazisindeki binalar konusunda yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere bina,
arazinin kısımlarından olmadığı takdirdedir.
Nevevi'nin
"fa" harfi ile meseleyi aktarmasından bu evlerin mülk olmasının
Mekke'nin barış yoluyla fethine bağlı olduğu gibi bir anlam anlaşılsa da bu
kastedilmemiştir. Aksine sulh yoluyha fethedilmesi bunların vakıf olmasını
gerektirir; çünkü sulh yoluyla
elde edilen mallar
feydir ve bu da ya doğrudan ele geçirildiğinde ya da vakfedilmek suretiyle
vakıf olmuş olur.
Nevevi'nin Mekke'nin
savaş yoluyla fethedildiği şeklindeki ifadesinden "buranın arazi ve
evlerinin satılamayacağı" gibi bir sonuç ıkmaktaysa da bu
kastedilmemiştir. Çünkü zorla fethedilen yer ganimet olup beşli taksime tabi
olur. Burada en iyisi, sonraki alimlerden birinin de dediği üzere şöyle
demektir: Resulullah (s.a.v.), evleri daha önceden olduğu üzere sahiplerinin
elinde bırakmıştır. Bu konuda şehrin barış yoluyla mı savaş yoluyla mı
fethedildiğine bakılmaz.
Doğru görüşe göre Mısır
savaş yoluyla fethedilmiştir. Bunu İmam Malik el-Müdevvene'de açık olarak ifade
ettiği gibi Ebu Ubeyd, Tahavı ve başkaları da ifade etmiştir. Hz. Ömer onların
arazilerine haraç vergisi koymuştur. İmam Şafii'nin el-Ümm'deki vasiyetinde yer
alan ifadeler, buranın barış yoluyla fethedildiği sonucunu gerektirmektedir.
Leys [bin Sa'd] Zeyd bin Habib'ten buranın sulh yoluyla fethedildiğini
aktarmıştır. Bir görüşe göre önce sulh yoluyla fethedilmiş, sonra bu bölge
halkı anlaşmalarını bozunca Hz. Ömer ikinci defa zorla fethetmiştir. Görüş
ayrılığını da bu şekilde yorumlamak mümkündür. Sulh yoluyla fethedildiğini
söyleyenler ilk durumu, savaş yoluyla fethedildiğini söyleyenler ise ikinci
durumu esas almıştır. Şama gelince; Rafil'nin Ruyanl'den aktardığına göre
Şam'ın şehirleri sulh yoluyla, toprakları ise savaş yoluyla fethedilmiştir.
Ancak Subki, Dımaşk'ın zorla fethedildiği görüşünü tercih etmiştir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN