MUĞNİ’L-MUHTAC

ET’İME / YİYECEKLER

 

5. YENİLMESİ HELAL VE HARAM OLAN ŞEYLERE İLİŞKİN ÇEŞİTLİ MESELELER

 

5. 1. Boğazlanan Hayvanın Karnından Çıkan Ceninin Hükmü

 

Boğazlanmış bir hayvanın karnından çıkan ölü cenini yemek helaldir.

 

69. Boğazlanmış bir hayvanın karnından çıkıp ölü halde olan veya kendisinde boğazlanmış bir hayvanın canı gibi can kalmış bulunan cenini -tüyleri ÇıkmıŞ olsun ya da olmasın- yemek helaldir. Annenin boğazlanması ister kesmek ister ok atmak isterse av köpeği göndermek suretiyle olsun fark etmez. Bunun delili şu hadistir:

 

> "Ceninin boğazlanması, annesinin boğazlanmasıyladır.

 

Bu hadiste kastedilen şudur: "Anne hayvanı helal kılan boğazlama, anneye tabi olarak karnındaki yavruyu da helal kılmıştır."

 

Ayrıca cenin, annenin bir parçasıdır. Annenin boğazlanması, onun bütün parçalarının boğazlanması anlamına gelir.

 

Diğer yandan cenin, annenin boğazlanmasıyla helal hale gelmiş olmasa, hamileliği ortaya çıkan bir hayvanı boğazlamak haram olurdu. Nitekim hamile olan bir kadın kısas yoluyla öldürülmez.

 

70. Anne boğazlandığında karnından çıkan yavruda istikrarlı bir hayat varsa bu hayvan, annesinin boğazlanmasıyla helal olmaz, annesinin boğazlanmasından sonra sakin [hareketsiz] olması şarttır. Şayet annesinin boğazlanmasından sonra anasının karnında uzun bir süre hareket edip sonra sakin hale gelirse Şeyh Ebu Muhammed'in el-Furuk adlı eserinde belirttiğine göre helal olmaz. Rafii ve Nevevi bunu onaylamış, Beğavı ve Mervezı ise itiraz ederek ceninin mutlak olarak helal olacağını söylemişlerdir.

 

Ezrai şöyle demiştir: Bana göre alimlerimizin kastı "cenin, annesinin kesilmesiyle öldüğü zaman yenilmesi helal olur" şeklindedir. Şayet annesinin kesilmesinden önce ölmüşse bu hayvan kesinlikle leş hükmündedir; çünkü annenin boğazlanması cenine etki etmemiştir. Hadis buna işaret etmektedir.

 

Buna göre, ceninin başı ölü olarak çıksa, sonra ce nin anasından ayrılmadan önce annesi kesilse, -Beğavı bu konuda muhalefet etmiş olsa bile- onu yemek helal olmaz. Bulkini şöyle demiştir: "Ceninin yenilmesinin helal olduğu durum, ceninin ölmesini kendisine bağlayacağımız herhangi bir durum bulunmadığındadır. Buna göre cenin, gebe hayvanın karnında hareketli iken bir kimse gebe hayvanın karnına vursa ve hareketlilik sona erse, sonra anne boğazlandığında ce nin ölü olarak bulunsa bunu yemek helal olmaz.

 

71. Ceninin başı hayvanın karnından çıktığında ceninde istikrarlı bir hayat bulunsa ceninin tümü çıkıncaya kadar onu boğazlamak gerekmez. Çünkü iddet ve başka konularda ceninin bir kısmının çıkması yok hükmündedir. Buna göre annesinin boğazlanması ile birlikte başının bir kısmının çıkmasıyla "kesilmesine güç yetirilen bir hayvan" haline gelmişse bile kesilmeden ölmesi durumunda onu yemek helal olur.

 

72. Ceninin helal olmasının şartı azalan belirmiş halde çıkmasıdır. Şayet kan pıhtısı şeklinde olursa yenilmez; çünkü bu kandır.

 

73. Cenin bir et parçası haline gelmekle birlikte azalara ilişkin çizgiler oluşmamışsa onu yemek helal olmaz; çünkü bu durumdaki ceninin düşürülmesi halinde gurre ödemek gerekli olmaz. Yine insanlarda bu şekildeki ceninin anneden çıkması halinde o kadın ümmüveled olmaz.

 

74. Boğazlanan hayvanın felçli bir uzvu olsa diğer bölümlerini yemek helal olduğu gibi onu yemek de helal olur.

 

 

5.2. Açlık Sebebiyle Zor Durumda Kalan Kişiye İlişkin Hükümler

 

Bir kimse [açlıktan] ölmekten veya tehlikeli bir hastalığa yakalanmaktan korkar da haram olan bir şey bulursa onu yemesi gerekir. [Zayıf] bir görüşe göre yemesi [zorunlu olmayıp] caizdir.

 

Eğer yakında helal bir şeyin gelmesini ümit ediyorsa hayatta kalacak kadar yemesi dışında yemesi helal olmaz. Aksi takdirde [İmam Şafii'nin] bir görüşüne göre kişi doyacak kadar yiyebilir. Daha güçlü görüşe göre sadece hayatta kalabilecek kadar yemesi halinde ölmekten korkmadığı sürece hayatta kalabilecek kadar yer.

 

[Açlıktan ölme tehlikesi ile karşı karşıya kalan kişi] ölmüş olan insan etini yiyebilir. Mürted ve harbıyi [yemek için] öldürebilir. Zımmı, müste'men ve harbınin çocuğunu öldüremez.

 

Ben [Nevevi] derim ki: Daha doğru görüşe göre [açlıktan ölme tehlikesiyle karşı karşıya olan kişi] yemek için harbıolan çocuk ve kadını öldürebilir.

 

O an orada olmayan bir kişinin yiyeceğini bulsa bunu yer ve tazminle yükümlü olur.

 

Zaruret halinde olan hazır bir kimsenin yiyeceği varsa, kendisinin yemesinden sonra geriye bir şey artmıyorsa onun bunu vermesi gerekmez.

 

Müslüman bir kimseyi kendisine tercih ederse bu caiz olur.

 

Kişi zaruret halinde değilse zor durumda olan Müslüman veya zımmıye yemek yedirmesi gerekir. Şayet yiyeceğini vermekten kaçınırsa diğer şahıs ondan -öldürmek suretiyle bile olsa- zorla alır.

 

Yiyeceği bulunan kişinin bunu zorda kalan kişiye şayet onun yanında parası varsa peşin bedelle vermesi gerekir. Yanında parası yoksa veresiye olarak verir. Şayet yiyeceği yedirirken herhangi bir bedelden söz etmezse daha dOğru görüşe göre bedel ödenmez.

 

Zorda kalmış olan bir kimse ölmüş hayvan eti ve bir de başkasına ait yiyecek bulsa veya ihramlı kişi ölmüş hayvan ve av hayvanı bulsa mezhepte esas alınan görüşe göre ölmüş hayvanı yemesi gerekir.

 

Daha doğru görüşe göre kişinin yemek üzere kendi bedeninden bir parça kesmesi haramdır.

 

Ben [Nevevi] derim ki: "Daha doğru görüşe göre bu caizdir. Bunun [caiz olma] şartı ölü hayvan vb. hiçbir şey bulamamak, [vücuttan] bir yer kesme durumundaki [ölüm] korkulsulnun [bunu yapmama halindeki ölüm korkusuna göre] daha az olmasıdır. Kişinin, başka bir şahıs için kendi bedeninden bir parçayı koparması [ve ona vermesi] ve can dokunulmazlığı bulunan bir kimsenin vücudundan parça koparması haramdır. Allah en iyisini bilir."

 

75. Yiyecek bir şey bulamaması sebebiyle

 

> Ölmekten,

> Tehlikeli bir hastalığa yakalanmaktan,

> Hastalığının artmasından veya süresinin uzamasından,

> Yol arkadaşlarından ayrı düşmekten,

> Yürümek veya hayvana binemeyecek şekilde zayıf düşmekten korkan bir kimse helal bir şey bulamaz da ölmüş hayvan, domuz eti veya başkasına ait bir yiyecek gibi haram bir şey bulursa [onu yemesinin hükmü nedir? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

[Bulduğu haram olan şeyi] yemesi gerekli olur; çünkü bunu terkeden kimse kendisini öldürmeye çalışmış olur. Kişinin helalolan bir şeyi yiyerek kendisinden ölümü def etmesi nasıl gerekli ise [bu durumda haram olan şeyi yiyerek ölümü def etmesi de aynı şekilde gereklidir.] Nitekim Yüce Allah "kendinizi öldürmeyin" [Nisa, 29] buyurmuştur.

 

Zerkeşi şöyle demiştir: "Teyemmümde olduğu gibi burada da insanın görünür bir organında fahiş derecede [kalıcı] bir çirkinliğin• oluşacak olmasının da hastalığın uzaması korkusu gibi değerlendirilmesi gerekir."

 

Yemediği takdirde korkutucu bir hastalığa yakalanacağını kesin olarak bilmek şart olmayıp bu konuda zan yeterlidir. Nitekim böyle bir şeyi yemesi için baskı ve tehdit olması durumunda da böyledir. O durumda da kesin bilgi veya ölüme yaklaşmış olmak şart değildir. Hatta kişi böyle bir duruma varmış olsa o durumda iken bunları yemesi helalolmaz, zira eş-Şerhu'{-kebır'de belirtildiği üzere bunun bir faydası olmaz.

 

Not:  [Yiyeceği bulunmayan] bir kadın yemek konusunda zor duruma düşse, yemek sahibi onunla zina etmeksizin kendisine yiyecek vermekten kaçınsa [ne olur?]

 

Muhibbu't-Taberı şöyle demiştir: "Bu konuda herhangi bir nakil görmedim. Bana göre ölmüş hayvanın mübah olmasının aksine bu durumda kadının zinaya müsaade etmesi caiz değildir. Zira ölmüş hayvanı yeme durumunda zorda kalan kişi bizzat haram olan şeye ihtiyaç duymakta ve bununla zarureti giderilmektedir. Burada ise haram kılınmış şeye ihtiyaç duyulmamakta, haram olan şey ihtiyaç duyulan şeye vesile kılınmaktadır. Üstelik zina ile de zorunluluk ortadan kalkmayabilir; çünkü ilişkiden sonra da yiyeceğin sahibi yemeği vermekten kaçınabilir.

 

İkinci görüş

 

[Zayıf] bir görüşe göre zorda kalan kimsenin haram olan bir şeyi yemesi gerekli olmayıp terk etmesi de yemesi de caizdir. Bu, kişinin saldırgan bir şahsa teslim olmasının caizliği gibidir.

 

İlk görüş sahipleri ikinci görüşe şu şekilde cevap vermişlerdir:

Saldırgana teslim olma durumunda kişi şehitliği talep ederek başkasının canını kendisine tercih etmektedir. Buradaki ise bundan farklıdır.

 

Bundan, günah bir yolculukta olan kimse istisna edilir. O, tövbe edinceye kadar [haram olan şeyden] yemesi mübah olmaz. Ezrai şöyle demiştir: "Şayet bir yerde ikamet etmesi günah olan [ve açlıktan zor durumda kalan] kimsenin bir şey yemesi onun orada ikamet etmesine yardımcı alacaksa o zaman onun durumunun da günah yolculukta olan kişinin durumu gibi olması gerekir. Alimlerin "bir yerde ikamet etmesi günah olan kişinin [ikamet halindeyken] ölmüş hayvandan yemesi mübah olur" ifadeleri, bu belirtilen durumdan farklı bir durum içindir.

 

Bulkın! şöyle demiştir: Mürted ve harbı gibi ölüm cezasını hak etmiş olan kimselerin durumu da günah yolculuğa çıkmış olan kimsenin durumu gibidir. Bunlar Müslüman olmadıkça [zorda kalsalar bile, ölmüş hayvan, domuz vb. haram şeylerden] yiyemezler. Müslümanlardan ölüm cezasını hak etmiş olup da tövbe ederek bu cezayı düşürme imkanına sahip olan -mesela namazı terk eden kimse ve yol kesme fiili işleyip adam öldüren kimse- de böyledir.

Ben bu konuya temas edeni görmedim. Hükmün böyle olması zorunludur.

 

Not:  Nevevi'nin "haram kılınmış olan" ifadesini mutlak olarak zikretmesinden anlaşıldığına göre kişi mesela ölmüş olan koyun ve ölmüş olan eşekten dilediğini yemeyi tercih edebilir.

Bununla birlikte leş, domuz gibi canlı iken necis olan bir hayvana ve eşek gibi canlı iken temiz olan bir hayvana ait ise Nevevi'nin el-Mecmu'da doğru saydığı görüşe göre temiz olan hayvanın leşini öncelemesi gerekir. İsnevi, el-Mühimmat adlı eserinde şöyle demiştir:

"Nevevi'nin doğru sayarak yaptığı bu ayrım, doğru sayılmayı bırakın mezhep içinde sabit bir görüş bile değildir." İsnevl'nin bu sözüne "bu, mezhep içinde sabit bir görüştür" denilerek itiraz edilmiştir. Bu, el-Havi'de tek görüş olarak aktarılmıştır.

 

76. Açlıktan zor duruma düşmüş olan kişi yakın zamanda helal bir yiyeceğe kavuşmayı ümit ediyorsa onun hayatta kalabilecek kadar yiyecek dışında bir şey yemesi kesin olarak caiz olmaz; çünkü zorunluluk bu miktarla ortadan kalkmaktadır. Kişi bundan sonra helal yiyecek bulabilir. Ayrıca ayette [zor durumda kalanlarla ilgili olarak] "günaha bulaşmaksızın" [el-Maide, 3] buyrulmuştur. Bunun "doyarak yemek" olduğu söylenmiştir.

İsnevi ve ona tabi olan bir grup alim şöyle demiştir. "Bir grubun da dediği gibi [el-Minhac metninde geçen] ramak kelimesi insanın canının [bedeninde] kalmasıdır." Başka bazıları ise bunun güç / kuvvet oldUğunu söylemiştir.

 

77. [Açlıktan ölme tehlikesiyle karşı karşıya kalan kişi] yakın zamanda helal bir yiyeceğe kavuşmayı ümit etmiyorsa [haram olan yiyecekten doyuncaya kadar yiyebilir mi? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Bir görüşe göre doyuncaya kadar yer. Yani bunu yapması caizdir. Çünkü ayette [herhangi bir kayıt konulmaksızın] mutlak olarak yemekten söz edilmiştir. Ayrıca boğazlanmış hayvanda olduğu gibi az miktarda yemesi caiz olan şeyden doyuncaya kadar da yiyebilir.

 

Burada doymaktan kasıt, midesinde yer kalmayacak şekilde tıkabasa yemesi değildir. Bunu yapması kesin olarak haramdır. Bunu Kadı Ebu't-Tayyib, BendenıCı ve başkaları açık olarak ifade etmişlerdir. Bununla kasıt, Cüveyni'nin belirttiği üzere artık kişiye "aç" denilmeyecek şekilde açlığın şiddetini bastırmaktır.

 

İkinci görüş

 

İmam Şafii'nin daha güçlü görüşüne göre kişi haram olan şeyden doyuncaya kadar yiyemez, daha doğru görüşe göre yalnızca hayatta kalabilecek kadar yer. Çünkü bu kadar yedikten sonra artık bu kişi zorda kalmış olmaz, şart ortadan kalktığı için yemesi mübah olmaz.

 

Ancak yalnızca hayatta kalacak kadar yemesi halinde ölmekten, hasta olmaktan veya hastalığının artmasından korkarsa bundan daha fazla yemesi mübah olur, hatta kendisini öldürmemesi için bunu yapması zorunlu olur.

 

Not:  Zorda kalan kişi, helalolan yiyeceğe kavuşmayı ümit etse bile haram olan şeyden yanına azık olarak alabilir. Bu durumda kişi elde ettiği helallakma ile başlar. Zaruret durumunun kesin olarak gerçekleşmiş olması için helalolan yiyeceği bitirip tüketmedikçe haram olan yiyecekten yiyemez.

 

Ölmüş hayvan vb. bir şeyi yedikten sonra helalolan yiyecek bulursa -el-Ümm'deki ifadeden çıkan sonuca göre- kusmak zarar vermediği takdirde bu kişinin o haram olan şeyi kusması gerekir. İmam Şafii, el-Ümm'de şöyle demiştir: Bir kimse baskı ve tehdit altında şarap içse veya haram bir şey yese, kusmaya güç yetirebildiği anda bunu kusması gerekir.

 

Haram, bütün her tarafta yaygın hale gelse kişinin ihtiyaç duyduğu miktarda bundan kullanması caiz olur, zaruret miktan ile yetinmez. Cüveyni "hatta bu, ihtiyaçla da sınırlı değildir" demiştir.

 

İzzeddin bin Abdüsselam şöyle demiştir: "Bu hüküm, kişinin [o haram mal üzerinde] hak sahibinin kim olduğunu bilme ümidinin bulunması halindedir. Çünkü bundan ümit kesilmesi halinde mal, kamu yararına tahsis edilmiştir."

 

78. [Açlıktan ölme tehlikesi içinde kaldığından] zorda olan kişi, ölmüş olan bir hayvan vb. bulamadığında ölmüş olan bir insanı yiyebilir. Rafii ve Nevevi, eş-Şerhu'l-kebir ve Ravdatü't-talibin'de "başka ölü hayvan bulamadığında" şeklinde kayıt koymuşlardır.

 

Bu hükmün gerekçesi şudur: Hayatta olan kişinin saygınlığı, ölünün saygınlığından daha büyüktür.

 

Bu hükmün kapsamından ölmüş olan peygamber istisna edilir. İbrahim el-Mervezl'nin tek görüş olarak belittiğine göre peygamberin cesedinden yemek caiz değildir. Nevevi de bunu kabul etmiştir.

 

Yine ölü Müslüman, zorda kalan kişi kafir ise İslam'ın şerefi sebebiyle kafir kişinin Müslümanın cesedinden yemesi caiz değildir. Hatta mezhebimizde bir görüşe göre zorda kalan kişi Müslüman olsa bile Müslüman bir ölünün cesedinden yiyemez.

 

Not:  Saygınlığı bulunan bir insanın cesedinden yemeyi caiz gördüğümüz durumda bunu pişirmek ve kızartmak caiz olmaz; çünkü bunu yapmak ölünün saygınlığını [tamamen] zedeler. Bunun dışındaki ölülerde ise zorda kalan kişi eti çiğ olarak yemek ile pişirerek veya kızartarak yemek seçeneklerinden dilediğini seçebilir.

 

79. [Açlıktan zorda kalan] kişi mürted olan bir şah sı öldürüp yiyebilir ve yine yetişkin harbı bir şahsı öldürüp yiyebilir; çünkü bu ikisi [mürted ve harbı] can dokunulmazlığına sahip değildir.

 

80. Yine [açlıktan zorda kalan kişi] -devlet başkanı ölüm cezasının uygulanmasına izin vermemiş olsa bile- muhsan olup da zina eden, eşkıyalık suçu işleyen, namazı terk eden, kendisine kısas yoluyla ölüm cezası uygulanması gereken bir kimseyi öldürebilir; çünkü bunların öldürülmesi hak olmuştur. Devlet başkanının izni zaruret durumu dışında ona karşı olan saygı gereği dikkate alınır. Zaruret 6 durumunda ise herhangi bir edebe riayet etme yükümlülüğü söz konusu değildir.

 

81. Zorda kalan kişi zımmı, müste'men, anlaşmalı gayr-i müslim, harbı erkek ve kadının çocuğunu öldüremez; çünkü bunları öldürmek haramdır.

 

[Bu konuda Nevevi, Rafil' den farklı bir görüş ileri sürerek şöyle demiştir:]

 

Ben [Nevevi] derim ki: "Daha doğru görüşe göre kişi, yemek için harbı olan çocuk ve kadını öldürebilir. Allah en iyisini bilir." Çünkü bu ikisi can dokunulmazlığına sahip değildir.

Zaruret durumu dışında bu ikisinin öldürülmesinin yasak olması bunların saygınlığı sebebiyle değil ganimette hakkı olanların hakkı sebebiyledir. Bu sebeple bu ikisini öldürme sebebiyle keffaret de gerekli olmaz.

 

Not:  Ehl-i harbin akıl hastaları, köleleri ve çift cinsiyetlilerinin hükmü de tıpkı çocuklarının hükmü gibidir.

 

İzzeddin bin Abdüsselam şöyle demiştir: "Zorda kalan kişi harbılerden olan bir yetişkin bir de çocuk bulsa çocuğa dokunmaz, yetişkin olan şahsı yer. Çünkü çocuğu yemesinde malı zayi etmek söz konusudur. Ayrıca hakiki küfür, hükmı küfürden daha öte bir durumdur. "

 

Bu ifade, bunu yapmayı gerekli kılmaktadır. Öyleyse bu durum, alimlerin "yemek için harbı çocuğu öldürmenin caiz olduğu" şeklindeki mutlak ifadelerinden istisna edilmelidir.

 

Çocuğa benzetilen diğer kişiler hakkında da aynı şey söylenir. Bulkini şöyle demiştir: "Bunun mübah olduğu durum bizim çocuk, kadın vb. şahıslara el koymadığımız durumdur.

Şayet el koymuşsak onlar can dokunulmazlığına sahip köleler hükmünde olduğundan ganimette hakkı bulunanların hakkı sebebiyle onları öldürmek kesinlikle caiz olmaz."

 

82. Zor durumda olan bir kimse ortada olmayan bir şahsın yiyeceğini bulsa -isterse bu yiyecek koruma altına alınmamış olsun- bu yiyecekten başka da bir şey bulamasa hayatta kalmak için onu yer. Ortada olmayan şahsın o malda hakkı bulunduğu için onu yiyen

 

kişi, yediği şey kıyemı [mütekavvim] bir mal ise kıymetini ödeyerek, misli bir mal ise mislini ödeyerek onu tazmin eder. Bu kişi yediğinin bedelini ödeyebilecek durumda olsun aciz olsun fark etmez; çünkü zimmetler, mallar yerine geçer. Alimlerin "su" meselesinde zikrettikleri üzere mislı malın [şehirde değil de] açıkalandaki değeri esas alınır. Zerkeşi buna "malını vermekten kaçınan kimse" hakkında dikkat çekmiştir.

 

83. Çocuk ve delinin velisi ortada bulunmadığında bu ikisinin malının hükmü, gaibin malının hükmü gibidir. Şayet veli mevcut ise onun çocuk ve akıl hastasının malı üzerindeki durumu tam ehliyetli kişinin durumu gibidir.

 

Not:  Yemenin gerekli olup olmadığı ve yenilecek miktar konusunda yukarıda geçen görüş ayrılığı burada da geçerlidir. Bulkın! şunu istisna etmiştir: Gaip olan şahıs da zorda kalmış ve yakında gelmesi bekleniyor ise diğer şahıs onun yiyeceğini yiyemez.

 

84. Kişi, zor durumda kalmış olan ve hazır olan bir şahsın yiyeceğini bulsa, diğer şahsın ihtiyacından geriye herhangi bir şey artmıyorsa bunu vermek zorunda değildir, bu yiyecek üzerinde en fazla hak sahibi olan odur. Bunun delili "[infak etmeye] önce kendinden başla" hadisidir.(Buhari, Zekat, 1360; Müslim, Zekat, 2310)

 

Ayrıca kişi hayatta kalmak için bunu yapar. Şayet yiyecek maddesine sahip olmayan kişi, peygamber ise o istemese de yiyecek sahibinin bunu vermesi gerekir. Bu durum Hz. İsa veya -hayatta oldUğU ve peygamber olduğu görüşü kabul edilirse- Hz. Hızır zamanında düşünülebilir.

 

85. Zorda kalmış bir kimsenin elinde ölmüş bir hayvan bulunsa, tıpkı diğer mübah şeylerde olduğu gibi bu hayvan konusunda da o, başka bir zorda kalmış şahsa göre öncelik sahibidir. Ancak Kadı Hüseyin fetvalarında buna aykırı görüş belirterek "bunun üzerinde zilyetlik sabit olmadığından o kişi ölmüş hayvan üzerinde daha fazla hak sahibi değildir" demiştir.

 

Not:  Burada kastedilen "hayatta kalacak miktardan fazla olan kısım" mıdır yoksa "doyduktan sonra artan kısım" mıdır? ZerkeşI'nin de belirttiği üzere her iki kişinin de hayatta kalmasını sağlamak üzere zahir olan ilk görüşün tercih edilmesidir.

 

Bir kimse açlıktan zor duruma düşmüş iki kişi bulsa ve kendisinde bunların birine yetecek kadar yiyecek olsa, her iki şahıs da zorunluluk hali, bu şahsa yakınlık ve iyi bir kimse olma bakımından birbirine eşit olsalar hüküm ne olur? İzzeddin bin Abdüsselam şöyle demiştir: "Bu şahsın bu ikisinden dilediğini seçmesi de yiyeceği ikisine taksim etmesi de ihtimal dahilindedir." İkincisi daha uygundur. Şayet birisi bu şahsın babası veya yakını yahut Allah dostu olduğu için yahut adaletli devlet başkanı olduğu için daha öncelikli ise o zaman faziletli olanı diğerine üstün tutar.

 

Zorda kalan iki şahıs birbirine eşit olsa, üçüncü şahsın elinde bir ekmek bulunsa bunlardan birine bu ekmeği vermesi halinde o şahıs bir gün yaşayacak durumda olsa, taksim etmesi halinde ise her iki şahıs yarım gün yaşayacak olsa ne olur? İzzeddin bin Abdüsselam, bu durumda tercihe şayan olanın ekmeği o ikisine taksim etmek olduğunu, yalnızca birine vermesinin caiz olmadığını söylemiştir.

 

86. Kişi bu durumda iken zorda kalmış Müslüman ve can dokunulmazlığı bulunan bir kimseyi kendisine tercih etse [ve yiyeceğini ona verse] bu caiz olur. Hatta -o yiyecekte kendisi öncelik sahibi olsa bile- böyle yapması Ravdatü't-talibin'de belirtildiğine göre sünnettir. Çünkü Yüce Allah, "kendilerinde açlık bile olsalar kardeşlerini kendilerine tercih ederler" [el-Haşr, 9] buyurmuştur. Bu, salih leri n özelliklerindendir.

 

"Müslüman" ifadesi kafiri ve hayvanı dışarıda bırakmaktadır.

 

"Can dokunulmazlığı bulunan" ifadesi, ölüm cezasını hak eden kimseyi dışarıda bırakmaktadır. Kişinin böyle şahıslara karşı kendisini öncelemesi gerekir.

 

87. Kendisi zorda kalmamış bir kimse, açlıktan zor durumda kalan, can dokunulmazlığı bulunan Müslüman veya zımmı yahut antlaşmalı bir kimse görse elindeki yiyeceği ona yedirmesi gerekir. Daha doğru görüşe göre ileride bu yiyeceğe ihtiyaç duyacak olsa bile şu an var olan zorunluluk sebebiyle bunu yapması gerekir. Harbı gibi can dokunulmazlığı bulunmayan kimsenin durumu ise farklıdır.

 

Not:  Bir kimsenin elinde [hayvana verilebilecek] yiyecek varsa bu hayvan başkasına ait olsa bile şayet dokunulmazlığı bulunan bir hayvan ise yiyeceği ona yedirmesi gerekir.

Ancak saldırgan köpek gibi [can dokunulmazlığı bulunmayan] bir hayvan ise o zaman yiyeceği yedirmesi gerekmez.

 

Kişi, yararlanması mübah olan bir köpeğe ve bir de koyuna sahip olsa, köpek aç olsa, köpeği doyurmak için koyunu kesmesi gerekir. Bu koyunu insanın yemesi de helaldir; çünkü yenilsin diye kesilmiştir. Zorda kalan kişinin yiyecek sahibinden veya [bu kişi velayet altındaysa] velisinden o yiyeceği almak için izin istemesi gerekir.

 

88. An itibarıyla açlıktan zorda kalmamış olan şahıs veya velisi elindeki yiyeceği bir bedel karşılığında zorda kalan ve can dokunulmazlığı bulunan kimseye vermekten kaçınırlarsa bundan kaçınan kişi ileride o yiyeceğe ihtiyaç duyacak olsa bile zorda kalan kişi yiyeceği karşı tarafı öldürmek suretiyle bile olsa zorla alma hakkına sahiptir. Bununla birlikte -tıpkı saldırgan bir şahsa karşı kendini savunmanın gerekli olmadığı gibi- yiyeceğin sahibi ile savaşması gerekmez. Hatta bu daha da önceliklidir. Bu hüküm, tıpkı kendisine kıyas yapılan meselede oldUğU gibi yiyecek sahibi Müslüman ise geçerlidir. Bunu Ezrai söylemiştir. Ayrıca yiyecek sahibinin veya velisinin aklı ve dini [böyle zorda kalmış bir kimse söz konusu olduğunda] yiyeceği ona vermeye yönlendirir. Bunu yapması gereklidir.

Dolayısıyla bu işin ona bırakılması caizdir. Zorda kalan kişinin, ölümden korkmadığı sürece yalnızca kendi zaruret halini giderecek miktarda -yani hayatta kalacak kadar yiyecek elde etmek için- karşı tarafla vuruşması caiz olur; çünkü zaruretler kendi miktarlarınca takdir olunur.

 

89. Zorda kalan kişi şayet diğer şahsı öldürecek olursa ona kısas uygulanmaz, kendisinden diyet de alınmaz. Yiyeceği vermeyi istemeyen kişi zorda kalan şahsı öldürürse ona kısas uygulanır; çünkü zorda kalan kişi haksız bir fiilde bulunmadığı halde diğeri haksız fiilde bulunmuştur.

 

90. Zorda kalan kişi yiyeceği diğer şahıstan alamaz da açlıktan ölürse yiyeceği vermeyen kişi tazminle yükümlü olmaz; çünkü kendisinden öldürücü bir fiil meydana gelmemiştir. Ancak bu şahıs günaha girmiş olur.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesi, öldürme pahasına da olsa zımmınin Müslümanın elindeki yiyeceği zorla alabilmesini gerektirmekte ise de bu kastedilmemiştir. Bu sebeple Şarih Celaleddin el-Mahallı şöyle demiştir: "Ancak yiyeceğin sahibi Müslüman olur da zorda kalan kişi gayri müslim olursa o başka." Yani bu durumda gayri müslimin Müslümandan yiyeceği zorla alması ve [vermemesi halinde] Müslümanı öldürmesi caiz değildir. Şayet öldürürse tazminle yükümlü olur; çünkü kafirin, Müslüman olan şahsın ölüsüne ilişmesine müsaade edilmediğine göre dirisine ilişmesine hiçbir şekilde müsaade edilmez. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Allah, kafirler için müminler aleyhine bir yol vermeyecektir." [Nisa, 141]

 

Nevevi'nin zikrettiği hüküm yalnızca yemek yedirmekle ilgili olmayıp sıcaktan veya soğuktan ölmekten korkma durumunda da söz konusudur. Bu durumda zorda kalan kişide yoksa onun elbise sahibi olan şahıstan elbisesini alması gerekir. Bu, et-Tehzlb'te yer almaktadır.

 

91. Yiyecek sahibi veya onun velisinin zorda kalan şah sa yiyeceği -şayet bedel hazır ise- peşin bedel karşılığında -şayet bedel hazır değilse- vadeli bedel karşılığında vermesi gerekir. Doğru görüşe göre yiyecek sahibinin [veya velisinin] elindeki yiyeceği karşılıksız olarak veya emsal bedelinin altında vermesi gerekmez. Çünkü zarar, zararla giderilmez.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinin zahirinden anlaşıldığına göre zorda kalan kişinin malı hazır olmadığında yiyecek sahibinin ona yiyeceğini vadeli olarak satması gerekir. Oysa bu kastedilmemiştir. Yiyecek sahibi peşin bedelle de satabilir, şu var ki karşı tarafın elinde bedel mevcut değilken bunu talep edemez. Bu durumda iken peşin satmasının yararı, karşı tarafın ödeme gücüne kavuştuğu anda bedeli ondan talep edebilmektir.

 

Zorda kalan kişinin yiyeceği emsal bedelinden daha pahalıya satın alması gerekmez.

Değerinden daha fazlaya satın almış olmamak için fasid bir satım akdi ile elde ederek bile olsa o yiyeceği satın alma konusunda hile yoluna başvurması gerekir. Mesela karşı tarafa "bu yiyeceği bir bedel karşılığında bana bağışla" gibi bir ifade kullanır. Şayet emsal bedelinden daha fazlaya satın alırsa, bu fazlalık insanların aldanmaları normal karşılanacak bir miktar bile olsa onu ödemesi gerekli olur. Satın almada aldatılmış olsa veya karşı taraftan bunu zorla almaktan aciz olsa bile hüküm böyledir; çünkü [yiyeceği satın alarak] borcu kendi isteğiyle üstlenmiştir. Bu sebeple o, sanki yiyeceği emsal bedelle satın almış gibidir.

 

Yiyecek sahibi, yiyeceğini bedelsiz olarak bağışlarsa zorda kalanın bunu kabul etmesi gerekir. Şayet o mekan ve zamandaki emsal bedel karşılığında yahut insanların aldanabileceği miktarda bir fazlalıkla bağışlarsa zorda olan kişinin de bu miktar parası varsa yahut borcunu üstlenerek satın almaya karşı taraf razı olursa yiyeceği satın alması gerekir. Hatta üzerindeki elbise karşılğında bile olsa yiyeceği satın alması gerekir, kendisi namazını çıplak olarak kılar. Ancak soğuktan ölmekten korkuyorsa o zaman elbisesi karşılığında satın almaz.

 

92. Yiyecek sahibi, yiyeceğini zorda kalan kişiye yedirse ancak herhangi bir bedelden söz etmeyip sessiz kalsa [bu durumda yiyecek için bedel ödenmesi gerekir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır: ]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre bedel ödenmez. Bu hareket, adete göre -özellikle de zorda kalan kişiye- yiyeceği bağışlama konusunda müsamaha göstermiş olma şeklinde yorumlanır.

 

İkinci görüş

 

Zorda kalan kişi yiyeceğin bedelini ödemekle yükümlü olur; çünkü diğer şahıs onu ölmekten kurtarmıştır.

 

Not:  Görüş ayrılığı, yiyecek sahibinin yiyeceğin yenilmesine izin verdiğini açıkça ifade etmemesi halinde söz konusudur. Bulkın! şöyle demiştir: Yine yiyecek sahibinin yiyeceği bağışladığına dair bir karine bulunursa veya iki taraf bu konuda karşılıklı olarak birbirinin sözünü doğrularsa o zaman kesin olarak bedel ödemek gerekli olmaz.

 

93. Yukarıdaki ilk görüş esas alındığında iki taraf, yiyeceğin bedelini zorda kalan şahsın üstlenip üstlenmediği konusunda ihtilaf etseler, yiyecek sahibi "ben yiyeceği sana bedel karşılığında yedirdim" dediği halde diğer şahıs "bedelsiz yedirdin" dese yeminle birlikte yiyecek sahibinin sözü kabul edilir; çünkü o, malını karşı tarafa nasıl verdiğini en iyi bilendir.

 

94. Suya düşmek, yangının içinde kalmak vb. ölüm tehlikesi içinde bulunan şahısları bu durumdan kurtaran kişi bu kurtarma sebebiyle herhangi bir ücret almayı hak etmez; çünkü vakit, ücret belirlenemeyecek kadar dardır. Şayet vakit ücreti belirleyebilecek kadar geniş olursa ücretsiz olarak kurtarması gerekmez.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: Daha önce geçtiği üzere yiyecek sahibinin, elindeki yiyeceği bedelsiz olarak zorda kalan şahsa vermesi gerekmez. Bu durumda -tıpkı buradaki meselede olduğu gibi- vaktin dar olması halinde bedelin gerekmediği yahut mutlak olarak bir bedel karşılığı verilmesi gerektiği şeklinde bir ayrım yapılabilir mi?

 

Bu konuda bir görüş ayrılığı söz konusudur. eş-Şamil yazarı alimlerimizden ilk görüşü aktarmıştır. Ezrai "doğru olan budur" demiştir. Kadı Ebu't-Tayyib ve başkalarının belirttiğine ve Asfuni ve Hicazı'nin de Ravdatü't-talibin'e dayanarak yaptıkları özete göre ikinci görüş esas alınır. Zahir olan da budur.

 

Arada şu fark vardır: Zorda kalan kişiye yemek yedirme durumunda bir mal harcama söz konusudur. Kişi, kendi malını karşılıksız olarak harcamakla yükümlü tutulamaz. Ölüm tehlikesi içinde bulunan kişiyi kurtarmak ise böyle değildir.

 

95. Yiyeceğin sahibi, zorda kalan kişiye yiyeceği onun boğazından zorla yuttursa veya baygın iken kendisine zorla içirse [bile] yiyeceğin bedelinin ödenmesi gerekir; çünkü yiyecek sahibi bunu bedelsiz olarak yapmamıştır. Tersine bu durumda karşı tarafın hayatta kalması için yiyecek sahibinin bunu yedirmesi gerekir. Ayrıca bunda, yiyecek sahibini böyle bir şeyi yapmaya teşvik vardır.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: Metinde geçtiğine göre kişi elindeki yiyeceği zorda kalmış kişiye yedirse ve herhangi bir bedel zikretmese bedel alamaz. Kadı Ebu't-Tayyib ve başkalarının belirttği üzere hüküm burada da böyle olmalıdır.

 

Buna şöyle cevap verilmiştir: Burada bir zorunluluk hali söz konusu olduğundan yiyecek sahibi kişi bu şekilde davranmaya [yani bedel almamaya] teşvik edilmiştir.

 

96. [Yiyecek bir şey bulamayıp] zorda kalmış olan kişi;

 

> Ölmüş bir hayvan ve o an orada bulunmayan bir şah sa ait yiyecek maddesi bulsa,

> Veya ihramda olup zorda kalmış olan kişi kesecek helal bir hayvan bulamasa "ölmüş bir hayvan" ve "yenilebilir ve bOğazlanmamış olan av hayvanı" bulsa, [hüküm ne olur? Bu konuda üç rivayet bulunmaktadır:]

 

Birinci rivayet

 

Mezhepte esas alınan rivayete göre [her iki durumda da] ölmüş hayvanı yemesi gerekir.

 

İlk durumda bunun böyle olmasının sebebi şudur: Ölmüş hayvanın zorda kalan kişi için mübah olduğu nass tarafından belirtilmiştir. Zorda kalan kişinin başkasına ait malı yiyebileceği ise ictihadla sabittir. Nas, ictihaddan daha güçlüdür. Ayrıca Allah hakkı konusunda [kul hakkına göre] daha esnek davranılır.

 

İkinci durumda hükmün böyle olmasının sebebi şudur: Av hayvanını yeme durumunda hem onu bOğazlama hem de yeme haramı söz konusudur. Ölmüş hayvanı yemede ise bir tane haram söz konusudur. Haramlığı hafif olanı tercih etmek daha uygundur.

 

İkinci rivayet

 

Zorda kalan kişi, [ölmüş hayvanı yemez. İlk durumda] başkasına ait yiyeceği [ikinci durumda ise] av hayvanını yer.

 

Üçüncü rivayet

 

Her iki durumda da zorda kalan kişi seçim hakkına sahiptir. Çünkü ilki [ölmüş hayvan] necistir, yenilmesi halinde tazminat söz konusu olmaz. İkincisi ise temizdir ama yemesi halinde tazmin gerekir.

 

97. İlk durumla ilgili olarak görüş ayrılığı mezhepteki alimler arasındadır. İhtilafın İmam ŞafiI'ye ait birden fazla görüş arasında, İmam ŞafiI'ye ait iki görüş arasında, İmam ŞafiI'nin bir görüşü ile mezhep içindeki görüş arasında olduğu da söylenmiştir.

 

98. Bu meselede ilk görüşü tek görüş olarak belirten bir rivayet de bulunmaktadır. Bu rivayet, ihramlı kişinin kesmiş olduğu hayvanın ölü hayvan gibi kabul edilmesi görüşüne dayalıdır.

 

99. Yiyecek sahibi mevcut olup da yiyeceği satmaktan kaçınırsa veya insanların aldanabileceği miktarın ötesinde bir fiyattan başkasına satmaya razı olmazsa ilk durumda kişinin ölmüş hayvanı yemesi gerekli olur. İkinci durumda ise ölmüş hayvanı yemesi caiz olmakla birlikte şayet gücü yetiyorsa bu bedelle yiyecek maddesini satın alması sünnettir.

 

Not:       1. el-Kifaye'de belirtHdiğine göre harem bölgesinin avı da bu konuda ölmüş hayvan gibidir. İhramlı olan kişi av hayvanını boğazlasa veya ihramlı olmayan kişi harem bölgesindeki av hayvanını boğazlasa ve hayvan "ölmüş hayvan / leş" durumuna düşse, zorda kalan kişi bununla ölmüş hayvanı yemek arasında seçim hakkına sahip olur; çünkü her ikisi de leştir, tercihi gerektiren bir durum yoktur. Diğer ölmüş hayvanlar gibi bunun eti için de bedel ödenmez.

 

2. Av hayvanı ve başkasına ait yiyecek bulunduğunda zorda kalan kişinin ne yapacağı konusunda mezhep içinde birden fazla görüş vardır.

 

Birinci görüş: Zahir olanına göre av hayvanını yemesi gerekir; çünkü Allah hakkı konusunda müsamahalı davranılır.

 

İkinci görüş: Yiyecek maddesini yemesi tek seçenektir.

 

Üçüncü görüş: İkisinden dilediğini seçer.

 

3. Hasta bir kimse kendisine veya başkasına ait bir yiyecek maddesi bulmakla birlikte onu yemesi kendisine -velev ki hastalığını arttır ma şeklinde bile olsa- zarar veriyor olsa, bu yiyeceği yemeyip ölmüş hayvan yiyebilir.

 

4. Susuz kalmış olan kişi necis su bile bulamamışsa idrar içebilir. Necis su bulmuşsa idrar içemez; çünkü necis suyun necisliği sonradan meydana geldiğinden [aslen necis olan] idrara göre daha hafif bir necasettir.

 

100. [Açlıktan ölme tehlikesi içinde kalmış olan kişi, kendi bedeninden bir parçayı koparıp yiyebilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre, zorda kalan kişi yiyecek hiçbir şey bulamadığında kendi bedeninden bir parçayı -mesela uyluğundan bir bölümü- yemek için koparması helal değildir. Çünkü böyle yapması ölmesine yol açabilir.

 

İkinci görüş

 

Nevevi, Rafii'nin eş-Şerhu'l-kebir adlı eserinden almak suretiyle şu görüşü ileri sürmüştür: "Daha doğru görüşe göre bunu yapması caizdir." Çünkü bu, bedeninin bütünü hayatta kalsın diye bir kısmını telef etmek olup kangren sebebiyle elin kesilmesine benzer.

 

Bunun caiz olmasının iki şartı vardır:

 

a) Ölmüş hayvan veya yukarıda geçen diğer yiyeceklerden hiçbirinin olmaması gerekir.

 

b) Vücudundan bir parça koparması durumundaki ölüm tehlikesi, yemeyi terk etmesi halindeki ölüm tehlikesinden daha az olmalıdır. Şayet her iki tehlike eşit ise veya koparma durumundaki tehlike daha büyük ise bunu yapması kesin olarak haram olur.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: Daha önce, bedendeki ur'un koparılması konusunda şu hüküm geçmişti: "İki tehlike birbirine eşit olduğunda kişinin bunu yapması caiz olur." Burada da böyle olmalıdır.

 

Buna şöyle cevap verilir: Ur, bedendeki fazlalıktır. Bunun koparılması bir yandan bedeni çirkinleştiren şeyin giderilmesi anlamına gelirken diğer yandan bununla kişinin şifaya kavuşması ve hayatını devam ettirmesi ümit edilmektedir. Bu yüzden bu, tedavi amaçlı bir fiildir. Buradaki ise böyle değildir; çünkü bedenden normal bir parçanın koparılmasında bedeni ifsad etmek ve bünyesini değiştirmek söz konusudur. Bu, tedavi amaçlı yapılan bir fiil değildir. Bu sebeple Bulkini, burada kesilecek yere ilişkin "zarar vermeksizin kesilmesi caiz olmayan" şeklinde kayıtlamıştır. Şayet ur ve kangren olan el gibi kesilmesi caiz olan bir organ ise zarar verme durumu söz konusu olsa bile bunların kesilmesi kesin olarak caiz olur.

 

101. Kişinin, zorda kalan başka bir kimse için kendi bedeninden bir parçayı koparması kesin olarak haramdır; çünkü başkası için kendi bedeninden bir parça koparma durumunda "bedenin bütününü hayatta bırakmak için bir bölümünü koparmak" söz konusu değildir.

 

Not:  Bu hüküm, şayet o başkası peygamber değilse söz konusudur. Şayet başka şahıs peygamber ise o zaman kişinin bedeninden bir parçayı [onun açlıktan ölmemesi için] kesmesi haram olmaz, hatta farz olur.

 

102. Yukarıda belirttiğimiz gerekçe sebebiyle zorda kalan kişnin can dokunulmazlığı bulunan bir hayvandan bir parça kesmesi de haramdır.

 

Yiyeceklere İlişkin Son Hükümler

 

Mübah olan yiyecekleri yeme konusunda lüksü terk etmek müstehaptır; çünkü yeme konusunda lükse kaçmak selefin ahlakından değildir. Bu hüküm, misafir ağırlamak, aşura gününde ve iki bayramda aileye geniş imkanlar sağlamak gibi bir ihtiyacın söz konusu olmadığı zamanlara özgüdür. Belirtilen durumda da kişi bununla övünmeyi, çokluk gösterisi yapmayı kastetmemiş olmalı, misafirinin ve ailesinin gönlünü hoş tutmayı, onların istediği şeyleri yeme konusunda ihtiyaçlarını gidermeyi amaçlamalıdır.

 

Nefse arzuladığı mübah şeyleri verme konusunda Maverdl'nin naklettiği farklı görüşler söz konusudur.

 

Bunlardan birisi nefis azgınlaşmasın diye arzuladığı şeyleri nefse vermemek ve nefsi boyunduruk altına almaktır.

 

Bir diğeri ise nefsin dinç olması ve ruhanı konulara şevkle yönelmesi için arzuladığı şeyleri ona vermektir.

 

Maverdi bu ikisini belirttikten sonra şöyle demiştir: "En uygun olanı bu konuda orta yolu tutmaktır. Çünkü nefse her istediğini vermek onun boyunduruğu altına girmektir. Nefsi bütün arzularından men etmek tembelliğe sevk eder. "

 

Yiyeceklerden tatlı olanları yemek, yemeğe uzanan ellerin çok olması, misafire ikramda bulunmak, yemek yerken güzel şeylerden söz etmek sünnettir.

 

Az yemek sünnettir.

 

Şayet yiyecek başkasına ait ise onu kötülemek diğer şahsı [incitip] zarar vereceğinden mekruhtur. Kendisine ait ise bunda bir sakınca yoktur.

 

Kişinin kendisine ait olan helal yiyeceği doyduktan sonra yemesi mekruhtur. Kendisini misafir eden şahsa ait olan yiyeceğe gelince; şayet misafir, yiyecek sahibinin buna razı olduğunu biliyorsa doyduktan sonra yemesi mekruh olur. Aksi taktirde -velime konusunda geçtiği üzere- haram olur.

 

Kişinin yemek kabının kendisine yakın olan bölümünden yemesi sünnettir. Kendisine uzak olan bölümünden veya ortasından yemesi mekruhtur. Kişinin yemek yedikten sonra şu şekilde hamd etmesi sünnettir: "Allah'a çok, güzel [ihlaslı] ve bereketli bir hamd ile hamdederim. "

 

Buharl'de rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.), yemek sofrası kaldırılırken şöyle dua ederdi(Buhari, Et'ime, 5458):

 

"Allah'a güzel [ihlash], mübarek, reddedilmeyen, nankörlük edilmeyen, terk edilmeyen, müstağni olunmayan bir hamd ile hamd ederim ey Rabbimiz!"

 

Ebu Davud'un sahih bir senede rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) bir şey yiyip içtiğinde şu şekilde dua ederdi:

 

"Yediren, içiren, boğazımızdan geçiren [yutturan] ve çıkması için bir yol yaratan Allah'a hamd olsun. "(Ebu Davud, Et'ime, 3851)

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

MÜSABAKA: GİRİŞ