MUĞNİ’L-MUHTAC

ŞAHİDLİKLER

 

II. ŞAHİTLİK ÜZERİNE ŞAHİTLİK

 

Bu bölümde, şahitlik üzerine şahitliği yüklenmek ve eda etmenin caizliği meselesi ele alınacaktır.

 

1. Ceza konulan dışındaki meselelerde şahitlik üzerine şahitlik kabul edilir. Mezhepte esas alınan görüşe göre kul hakkı olan cezalarda da kabul edilir.

 

2. Şahitlik üzerine şahitliği yüklenmek, asıl şahidin şu sözleri söyleyerek diğer şahsın buna riayet etmesini istemesiyle olur: "Ben şuna şahidim, seni de şahit tutuyorum" veya "benim şahitliğime şahit ol". Veya hakim nezdinde şahitlik ederken diğer şahsın dinlemesini sağlar veya ona "falan kişinin falan şahısta sattığı malın bedeli olarak / veya bir başka sebepten bin dirhem alacağı olduğuna şahitlik ederim" der. Bu sonuncusu ile ilgili olarak mezhepte farklı bir görüş de vardır.

 

3. Asıl şahidin "falan kişinin manda şu kadar alacağı vardır" veya "buna şahidim" yahut "nezdimde şuna dair şahitlik vardır" demesini işitmesi yeterli değildir.

 

4. İkinci dereceden şahit, şahitliğini eda ederken şahitliği nasıl yüklendiğini belirtsin. Şayet belirtmezse ve hakim onun bilgisine güvenirse bunda bir sakınca yoktur.

 

5. Şahitliği reddedilen bir kimse üzerine şahitliği yüklemek geçerli değildir. Kadınlar da şahitliği yüklenemez.

 

6. Asıl şahit ölürse veya gaib olursa yahut hastalanırsa ikinci dereceden şahidin şahitliği engellenmez.

 

7. Asıl şahitte mürtedlik, fasıklık ve düşmanlık gibi bir durum ortaya çıkarsa bu durum ikinci dereceden şahidin şahitliğini engeller.

 

8. Asıl şahidin akıl hastalığına yakalanması doğru görüşe göre ölmesi gibidir.

9. Fasık, köle veya çocuk ikinci dereceden şahit olup şahitliği yüklense ve daha sonra kamil hale gelince şahitliğini eda etse bu şahitlik kabul edilir.

 

10. İki kişinin şahitliğine iki kişinin şahit olması yeterlidir. İmam ŞafiI'nin bir görüşüne göre her bir erkek veya kadının şahitliği için iki kişinin şahit olması şarttır.

 

11. İkinci dereceden şahitliğin kabul edilme şartı asıl şahidin ölmesi, kör olması, hastalanıp da mahkemeye gelmesinin zor olması veya günü birlik gelip gitme mesafesinde -bir görüşe göre namazları kısaltma mesafesinde- bulunmaması ve [şahitlik ederken] asıl şahitlerin kimler olduğunu belirtmesidir.

 

12. İkinci dereceden şahitlerin asıl şahitleri tezkiye etmesi şart değildir. Şayet tezkiye ederlerse bu kabul edilir.

 

13. İkinci dereceden şahitler iki güvenilir kişinin veya çok sayıda güvenilir kişinin şahitliğine şahitlik ettikleri halde bunların kim olduklarını belirtmeseler bu caiz olmaz.

 

 

1. İkinci Dereceden Şahitliğin Kabul Edildiği Durumlar

 

182. Şahitlik üzerine şahitlik kabul edilir; çünkü "içinizden adalet sahibi olan iki kişiyi şahit tutun" [et-Talak, 2] ayetinin ifadesi geneldir. Ayrıca buna ihtiyaç bulunmaktadır; çünkü asıl şahidin şahitlik etmesi imkansız olabilir. Diğer yandan şahitlik, bağlayıcı bir hak olduğundan tıpkı diğer haklarda olduğu gibi buna da şahit tutulabilir. Yine şahitlik tıpkı ikrar gibi hakkı ortaya çıkaran bir husus olduğundan buna şahit tutulabilir.

 

183. Şu var ki şahitlik üzerine şahitlik Allah hakkı olan cezalar dışındaki hususlarda ve bir de kişinin muhsan olduğunu ispat etme meselesi dışındaki konularda yani ikrarlar, akitler, fesihler, süt emzirme, doğum, kadınlarda bulunan kusurlar gibi konularda kabul edilir. Bu konular zekat, mescitlerin vakfedilmesi, umumi yönlere yapılan vakıflar, Ramazan'da oruç için hileli görmek, Zilhicce'da hac için hilali görmek gibi ister kul hakkı ister Allah hakkına ilişkin olsun fark etmez.

 

184. [Kul hakkı olan cezalarda, şahitlik üzerine şahitlik kabul edilir mi? Bu konuda iki rivayet bulunmaktadır:]

 

Birinci rivayet

 

Mezhepte esas alınan görüşe göre kul hakkı olan kısas ve kazif [zina iftirası] haddinin ispatında da ikinci dereceden şahitlik kabul edilir. Sırf Allah hakkı olan zina, şarap içme haddi gibi cezalarda ise İmam Şafii'nin daha güçlü görüşe göre ikinci dereceden şahitlik kabul edilmez.

 

İkinci rivayet

 

Sırf Allah hakkı olan cezalarda ikinci derecede şahitliğin kabul edilmemesi şeklindeki görüşe dayalı olarak tahric yoluyla çıkarılan bir görüşe göre kul hakkı olan cezalarda da ikinci dereceden şahitlik kabul edilmez.

 

Bu çıkarım şu şekilde reddedilmiştir: "Kul hakkının aksine Allah hakkı, hafifletme esasına dayalıdır." Bu sebeple Nevevi, ilk görüşü "mezhepte esas alınan görüş" diye belirtmiştir.

 

185. Zina ettiği sabit olan bir kimsenin muhsan olup olmadığı meselesine gelince bu konuda had cezası gibi olduğundan Rafii'nin İbnü'l-Kass'tan naklettiği daha doğru görüşe göre bu meselede ikinci dereceden şahitlik kabul edilmez.

 

Not:  Zinası sabit olan kişinin muhsan olduğu konusunda ikinci dereceden şahitliğin kabul edilmeyeceğinin belirtilmesinden, zina edenin buluğa ermiş olduğuna dair ikinci dereceden şahitliğin de kabul edilmeyeceği anlaşılmaktadır; çünkü bunun kabul edilmesi, peşinden cezayı getirecektir. Yine muhsanlıkta dikkate alınan diğer unsurlar da böyledir.

 

Bulkini şunları söylemiştir: "Şayet kadın inkar ediyorsa kocanın lian yaptığına dair ikinci dereceden şahitlik de reddedilir; çünkü kocanın lian yapması, kadının lian yapmaması halinde kadına had cezası uygulanmasını gerektirir.

 

Zımmınin zimmet akdinin bozulduğu ve bu sebeple devlet başkanının öldürme de dahil bir dizi seçenekten dilediğini seçebileceğini ifade eden konuda ikinci dereceden şahitlik kabul edilmez.

 

Devlet başkanının öldürme seçeneğini tercih ettiğine dair ikinci dereceden şahitlik de kabul edilmez.

 

Hakimin, kendisinin hükmü doğrultusunda teslim olup kaleden inen kimseler hakkında ölüm cezasına hükmettiği konusunda ikinci dereceden şahitlik kabul edilmez.

 

Hakimin, zina eden kimseye had cezasını gerekli kıldığı konusunda ikinci dereceden şahitlik kabul edilmez."

 

Not:  Kişinin kendi şahitliğine alt soyundan birini şahit tutması caizdir. Bu, el-Minhac metnindeki mutlak ifadeden anlaşıldığı gibi Saymerı ve başkaları bunu açık olarak ifade etmişlerdir.

 

 

2. İkinci Dereceden Şahitliğin Sebepleri

 

Şahitliği yüklenmenin üç sebebi bulunmaktadır. Nevevi birinci sebebi şu şekilde belirtmiştir:

 

 

2.1. İkinci derece şahitten şahitliğe riayet etmesini talep etmek

 

186. İkinci dereceden şahitliğin birinci sebebi, asıl şahidin ikinci derecedeki şahitten şahitliğe riayet edip onu korumasını talep etmesidir. Çünkü şahitliğe şahitlik etmek bir vekalet olduğundan asıl şahidin izni dikkate alınmıştır.

 

Bu durumda asıl şahit, ikinci dereceden şahide şöyle der: "Ben falan kişinin filan kişide şu kadar alacağı bulunduğuna şahidim, seni de benim şahitliğime şahit tutuyorum / seni de benim şahitliğime şahit tuttum"

 

Veya şöyle der: "Benim şahitliğime şahit ol."

 

Yahut şöyle der: "Benim şahitliğim hakkında şahitlik ettiğinde sana buna dair şahitlik etmen için izin verdim."

 

eş-Şerhu'l-kebir'de Rafii şöyle demiştir:

 

Kişinin, ikinci derecede şahide izin verirken "seni şahitliğim üzerine şahit tutuyorum" veya "şahitliğimden dolayı şahit tutuyorum" demesi şart değildir ama böyle demesi halinde ifade daha tam olur. Kişinin "seni şahitliğim üzerine şahit tutuyorum" demesi şahitliği yüklemektir. "Şahitliğimden dolayı şahit tutuyorum" ifadesi ise şahitliği eda konusunda izin vermektir. Bu durumda kişi "şahitliği benim yerime eda et" demiş gibi olmaktadır.

 

Not:  Nevevi'nin sözünden ikinci derecede şahide asıl şahidin talepte bulunmasının şart olduğu anlaşılmaktaysa da bu kastedilmemiştir. Aksine başkasını şahit tutmak sahih olarak gerçekleştiğinde bu durum yalnızca kendisinden talepte bulunulan kişiye özgü olmayıp bunu duyan kişinin belirtilen şahitliğe şahitlik etmesi caiz olur.

 

Nevevi'nin ifadesinden "şahitlik" sözcüğünün kullanılması gerektiği anlaşılmaktadır ki doğrusu da budur. Buna göre "sana şu durumu bildiriyorum / haber veriyorum" vb. ifadeleri kullanmak yeterli değildir. Nitekim bu ifadeler, hakim yanında şahitlik yapı- G lırken de yeterli olmaz.

 

 

2.2. İkinci derece şahide şahitliğini işittirmek

 

187. Nevevi, ikinci dereceden şahitliğin ikinci sebebini şu şekilde açıklamıştır: Bu, asıl şahidin bir hakim nezdinde "falan kişinin filan şahısta şu kadar alacağı vardır" diye şahitlik etmesini ona işittirmek yoluyla da olabilir. Bu durumda asıl şahit, ikinci derecede şahitten riayet talep etmemiş olsa bile ikinci dereceli şahit şahitlik edebilir. Nitekim hakim de hüküm vermeden önce bunu yapabilir. Çünkü ilk şahit ancak hükmün gerekli olduğu konusunda kesin kanaate vardıktan sonra hakim nezdinde şahitlik yapmıştır.

 

 

2.3. İkinci derecede şahidin yanında şahitliğini dile getirmek

 

188. İkinci dereceden şahitliğin üçüncü sebebi, asıl şahidin ikinci dereceden şahide "ben falan kişinin filan şahısta bir mal satımından / borç vermeden dolayı bin dirhem alacağı olduğuna şahidim" ifadesini işittirmesiyle de olur. Burada şahitliğin sebebini beyan ederse onu işiten kişinin -velev ki kendisinden bu şahitliğe riayet etmesi istenmemiş olsa bile- bu şahitliğe şahitlik etmesi caiz olur. Çünkü asıl şahidin bunu bir sebebe isnad etmesi bu sözün bir vaad olarak veya işi hafife alarak söylenmiş olması ihtimalini ortadan kaldırmaktadır.

 

İmam Cüveyni bunu alimlerin çounluğundan nakletmiş, Bulkini de sahih kabul etmiştir.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinden son sebepten önceki sebepte yani kişinin bir hakim nezdinde şahitlik yapması ile ilgili durumda görüş ayrılığının bulunmadığı anlaşılmaktaysa da bu kastedilmemiştir. Aksine bu durumun yeterli olmadığını ifade eden bir görüş de bulunmaktadır.

 

Nevevi'nin sebepleri belirtilen üç sebeple sınırlandırmasına itiraz olarak şu hususlar zikredilmiştir:

 

a) Kadı Hüseyin ve İmam Cüveyni'nin belirttiğine göre kişi, hakem tayin edilen şahsın yanında asıl şahidin şahitliğini eda ettiğini duysa buna şahitlik edeilir. Kadı Hüseyin ve Cüveyni burada ikinci dereceden şahidin, hakem tayin etmenin caizliğini kabul edip etmemesi arasında bir ayrım yapmamıştır. Furanı ve Beğavi bunu açık olarak ifade etmiş, Rafii ve Nevevi de bunu esas almıştır; çünkü kişi hakem yanında ancak şahitlik ettiği konuda kesin karara varmışsa şahitlik eder.

 

b) İbn Şühbe'nin belirttiği üzere bir emir veya vezir yanında şahitliği eda etmekle de yetinmek gerekir. Bu, daha önce geçtiği üzere Nevevi'nin "emir veya vezir yanında şahitliği eda etmek gerekir" şeklindeki görüşüne dayanmaktadır. Çünkü şahit, şahitlik ettiği konunun kesinlikle sabit olduğunu düşünmese vezir yanında böyle bir şeye şahitlik etmezdi.

 

c) Bulkini şöyle demiştir: "Kişi, davaya hakem tayin edilmeksizin müdahil olan büyük bir kimse yanında şahitlik ettiğinde de böyle-

 

d) İkrarda bulunan kişi, bu ikrarına riayet edilmesini talep etmemiş olsa bile kişi buna şahitlik edebilir. Yine bir hakim, kendi hakimiyet bölgesinde "ben şu şekilde hüküm verdim" dediğinde, bu sözünün zaptedilmesini istememiş olsa bile kişi o hakim hakkında şahitlik edebilir. Beğavı buna hakimin hüküm verdiğine ilişkin ikrarını da dahil etmiştir.

 

e) Bunlardan birisi de şudur: Hakim veya hakem olan kişinin yanında olaya dair iki kişi şahitlik ettiğinde o hakim veya hakem hüküm vermemişse o iki kişinin şahitliğine ilişkin şahitlik edebilir; çünkü başkasının bu iki kişinin şahitliğine şahitlik etmesi caiz olunca hakim veya hakemin şahitlik etmesi evleviyetle caiz olur.

 

189. İkinci dereceden şahitliği yapabilmek için, ikinci dereceden şahidin asıl şahide ait "falan kişinin filan şahısta şu kadar alacağı vardır", "ben şuna şahitlik ediyorum" veya "benim nezdimde bu konuda şahitlik vardır" gibi haber verme tarzında yapılan şahitlik ifadelerini işitmesi yeterli değildir. Çünkü asıl şaphit bununla "şahsın diğerinde vaad sebebiyle bu kadar alacağı olduğunu" kastetmiş olabilir. Şahit de "falanca kişi üzerinde" ifadesiyle "güzel ahlak, vaade uymayı gerektirir" anlamına işaret etmek istemiş olabilir.

 

190. İkinci dereceden şahit, şahitliğini eda ederken şahitliği hangi yönden yüklendiğini beyan etmelidir.

 

> Şayet bunu asıl şahit talep etmişse, ikinci dereceden şahit şöyle der: "Şahittik ederim ki falan kişi, filan şahsın filan şahısta şu kadar alacağı olduğuna şahittik etti ve beni de kendi şahitliğine şahit tuttu."

 

> Asıl şahit bunu şahit tutmamışsa bu defa "falan kişi hakim nezdinde / hakem nezdinde şöyle şahitlikte bulundu" der.

 

> Yahut da şahitliğe konu olan olayı sebebine isnad ederek şahitliği yüklendiği şekliyle eda etmiş ve hakim de buna bağlı olarak şahitliğin sahih mi yoksa fasit mi olduğunu anlamış olur. Çünkü insanlarda çoğunlukla görülen durum onların şahitliği yüklenme yolunu bilmemeleridir.

 

191. İkinci dereceden şahit, şahitliği hangi yönden yüklendiğini beyan etmeksizin "ben, falan kişinin şahitliğine şahidim" der ve hakim de onun şahitliği yüklenme şartlarını bildiğine güvenirse, amaç sağlanmış olduğundan bunu kabul etmekte bir sakınca yoktur.

Ancak hakimin, şahitliğe konu olan borcun hangi sebeple sabit olduuğnu sorması menduptur. Bunu sorarken "bunu sana asıl şahit bildirdi mi bildirmedi mi?" diye sorar.

 

Bulkın! bununla yetinilebileceği görüşüne itiraz ederek "bu, alimlerimizin mutlak ifadelerine aykırıdır" demiştir.

 

 

2.4. Asıl Şahidin Nitelikleri

 

Nevevi daha sonra asıl şahidin niteliği ve bu niteliğe ilişkin arız olabilecek durumları ele almıştır.

 

192. Fasıklık veya kölelik gibi bir sebeple şahitliği kabul edilmeyen bir şahsın şahitliğini yüklenmek geçerli değildir; çünkü asıl şahidin şahitliği makbul değildir.

 

Not:  Nevevi'nin mutlak ifadesinin kapsamına asıl şahidin şahitliğinin mutlak olarak reddedilmesi ve o olaya özgü olarak reddedilmesi girmektedir. Mesela kişi şahitlik yaptığında şahitliği reddedilse sonra şahitliğini tekrarlasa, bu kişinin başka konuda şahitlik ehliyeti tam olsa bile bu konudaki şahitliği yüklenilemez; çünkü asıl şahit şahitliğini kendisi tekrarlamış olsa bu kabul edilmeyecektir.

 

Bu, zahir olan görüştür.

 

193. Kadınlar şahitliği yüklenemez. Yani başkalarının şahitliğine dair kadınların şahitliği kabul edilmez. Asıl şahitlerin tümü veya bir kısmı kadın olsa bile ve şahitlik doğum, süt emzirme ve mal konusunda olsa bile böyledir; çünkü ikinci dereceden şahitlik ilk şahitliği ispat eder, ilk şahidin şahitlik ettiği şeyi ispat etmez.

 

Not:  Rafiı, el-Muharrer'de bu meseleyi açık olarak ifade etmemiştir. Nevevi, Oekaiku'l-Minhac adlı eserinde şöyle demiştir: "Bu, tamamen benim eklediğim bir mesele olmayıp el-Muharrer'in daha önceki şu sözünden anlaşılmaktadır: Kendisinden mal amaçlanmayan ve erkeklerin genelolarak muttali olacağı konular ancak iki erkeğin şahitliğiyle sabit olur. "

 

194. Cinsiyeti belirlenemeyen çift cinsiyetli şahsın da şahitliği yüklenmesi sahih olmaz.

Şayet sonradan cinsiyetinin erkek olduğu anlaşılırsa onun şahitliği yüklenmesi geçerli olur.

 

195. Bir şahit ve yeminle sabit olan bir davada asıl şahidin şahitliğini ikinci dereceden bir şahit üstlense ve hak sahibi bu ikinci dereceden şahitle birlikte yemin etmek istese bu caiz olmaz; çünkü asıl şahidin şahitliği bir şahit ve yeminle sabit olmaz.

 

196. Asıl şahidin şahitliği konusunda iki tane ikinci dereceden şahit şahitlik etse davacı bu iki kişiyle birlikte yemin edebilir. Bunu Maverdi söylemiştir.

 

197. Asıl şahit ölse veya kendisinde şahitlik etmesini zedelemeyecek bir engel oluşsa mesela ortadan kaybolsa veya hasta olsa bu durum ikinci dereceden şahidin şahitliğini eda etmesine engel teşkil etmez; çünkü bu durumlar, ikinci dereceden şahitliğin eda edileceği durumlardır. Nitekim ileride bu şartlarıyla gelecektir. Burada Nevevi bunu, konuya giriş mahiyetinde zikretmiştir.

 

198. Asıl şahidin irtidat etmesi, fasık olması, [aleyhine şah itik ettiği kişiyle arasında] düşmanlık meydana gelmesi gibi şahitte şahitliğe engel teşkil eden bir durum meydana gelse bu ve benzeri durumlar ikinci dereceden şahitliği engeller. Çünkü bu durumlar bir anda meydana gelmez. Aksine kişinin fasık olması geçmişe dönük olarak da bir şüphe doğurur. Kişinin mürted olması onun inancının [önceden de] pis / çirkin olduğunu gösterir.

Düşmanlık ve kinin de kişinin içinde gizli olduğunu gösterir. Bunun süresi ile ilgili belirli bir ölçü olmadığından bu durum şahitliği yüklenme anına kadar varmış gibi kabul edilir.

 

Not:  Fasıklık ve mürtedlik kişinin şahitlik yapmasından sonra henüz hüküm verilmeden önce meydana gelse hüküm verilemez. Bu mesele bir bilmece şeklinde şöyle sorulur:

Hangi durumda iki güvenilir kişi hakim nezdinde şahitlik edip şahitlikleri kabul edildiği halde başkalarının fasıklığı sebebiyle bunların şahitliğiyle hüküm verilemez?

 

Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'[-kebır'de belirtildiğine göre hakimin hüküm vermesinden sonra bu durumların meydana gelmesinin bir etkisi yoktur.

 

Bulkini şöyle demiştir: "Fasıklık ve mürtedlik durumunda bu, kul hakkı olan bir had cezasında veya uygulanmamış kısasta olmama şartıyla kayıtlanmıştır. Şayet hüküm verildikten sonra henüz kısas uygulanmadan önce bu durum meydana gelirse bu, şahitlikten rücu etmek gibi değerlendirilir. Düşmanlığın hükümden sonra veya hükümden önce edadan sonra meydana gelmesi durumu bundan farklıdır, çünkü bunun etkisi yoktur.

 

199. Asıl şahidin sürekli bir biçimde akıl hastalığına yakalanması, dilsiz ve kör olması [durumunda ikinci dereceden şahitlik kabul edilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Doğru görüşe göre bu durumlar, asıl şahidin ölmesi gibi kabul edilir ve ikinci dereceden şahitlik kabul edilir; çünkü bu durumların meydana gelmesi, geçmişe dönük olarak bir şüphe meydana getirmez.

 

İkinci görüş

 

Bu durumlar, tıpkı sonradan meydana gelen fasıklıkta olduğu gibi ikinci dereceden şahitliği engeller.

 

Not:  Bayılma da akıl hastalığına yakalanma gibidir. Ancak bayılan kimse mahkemede hazır ise ikinci dereceden şahit şahitlik etmez. Bayılma çabuk ortadan kalkan bir durum olduğundan bayılan kimsenin ayılması beklenir. Bunu Cüveyni söylemiş ve Nevevi de onaylamıştır.

 

Rafii şöyle demiştir: Buna göre yakın zamanda ortadan kalkması ümit edilen bütün hastalıklar da bayılma gibi kabul edilir.

 

Nevevi bu konuda şunu söylemiştir: Doğru görüş bu ikisinin farklı olmasıdır; çünkü baygın kimsenin aksine hasta olan şahsın ehliyeti devam etmektedir.

 

Ezrai, Nevevi'ye şu şekilde itiraz etmiştir: Bayılmış olan kişinin ehliyeti ortadan kalktığı halde onun ayılmasını bekliyorsak, şahitliğe ehil olan hastanın iyileşmesini evleviyetle beklememiz gerektiği konusunda bir şüphe yoktur.

 

200. Fasık, kafir, köle, çocuk gibi [şahitlik ehliyeti bulunmayan] bir kimse ikinci dereceden şahitliği yüklense, kamil hale geldikten sonra -yani fasık güvenilir hale geldikten, kafir Müslüman olduktan, köle hürriyete kavuştuktan ve çocuk da buluğa erdikten sonra- şahitliği eda etse doğru görüşe göre onun şahitliği kabul edilir. Bu, asıl şahidin şahitliği eksik ehliyetli iken yüklenip ehliyeti kemale erdikten sonra eda etmesi gibidir.

 

Not:  Asıl şahitlik, Ramazan hilalini görme meselesinde olduğu gibi tek bir şahidin kabul edildiği bir mesele olsa bile ikinci dereceden şahitte sayı olması şarttır. [Aşağıdaki açıklamalar bununla ilgilidir.]

 

201. İki asıl şahit üzerine iki tane ikinci dereceden şahidin bulunması [yeterli midir? Bu konuda İmam ŞafiI'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Bu yeterlidir. Bu, iki kişinin, ikrarda bulunan iki kişi aleyhine şahitlik etmesi gibidir. Burada kastedilen her bir alt şahidin, iki asıl şahitten her biri aleyhine şahitlik etmesi olup Nevevi'nin sözünden aksi anlaşılsa da bir alt şahidin bir asıl şahide, diğer alt şahidin de öbür asıl şahide şahitlik etmesi kesinlikle yeterli değildir. Yine asıl şahitlerden birinin, bir alt şahitle birlikte diğer asıl şahit hakkında şahitlik etmesi de yeterli değildir; çünkü şahitliğin iki parçasından birini teşkil eden kimse, yanına başkası eklense bile şahitliğin diğer tarafını teşkil edemez.

 

Not:  Bir erkek ve iki kadın şahide iki erkek şahit yeterlidir; çünkü [şahitlik konusunda] iki kadın, bir erkek yerine geçer.

 

İkinci görüş

 

Alimlerden bir grubun sahih kabul ettiği, [İmam Şafii'ye ait] bir görüşe göre asıl şahitlerden her bir erkek veya kadın için iki alt şahit gerekir; çünkü alt iki şahidin bir kişiye şahitliği o asıl şahidin şahitliği yerine geçmektedir. Bu iki kişinin şahitliği, başkasının şahitliği yerine geçmez

 

202. Alt şahitliğin kabul edilmesi için asıl şahidin ölmesi veya kör bir kimsenin şahitliğinin dinlenmediği bir davada şahidin kör olması gibi bir sebeple şahitlik yapmasının imkansız veya zor hale gelmesi şarttır.

 

Bu ikisi, asıl şahitliğin imkansız hale gelmesine ilişkin iki örnektir. Sürekli akıl hastalığı ve merammı anlatamaycak şekilde dilsizlik de bunlar gibidir. Nevevi "ölüm gibi" demiş olsa daha iyi olurdu.

 

203. Asıl şahidin mahkemeye gitmesinde açık bir zorluk söz konusu olması halinde de alt şahitlik kabul edilir. Bu zorluk eşŞerhu'[-kebır'de belirtildiği üzere Cuma namazını terk etmeyi caiz kılan, alacaklıdan korkma veya Cumaya gitmemeyi mazur kılan diğer özürlerden biri olabilir. Bu durumda alt şahitlik kabul edilir; çünkü alt şahitliğe ihtiyaç sebebiyle cevaz verilmiştir.

 

Zerkeşi şöyle demiştir:

 

Hastalığa ilişkin burada zikredilen ölçüyü Rafiı eş-Şerhu'l-kebir'de Cüveyni ve Gazali'den aktarmış olup bu görüş hem naklen hem de aklen uzak bir görüştür.

 

Zerkeşi bunun gerekçesini açıkladıktan sonra şöyle demiştir:

 

Üstelik Nevevi'nin diğer özürleri hastalık gibi değerlendirmesi de mutlak olarak ileri sürülemez. Çünkü mesela kötü bir rüzgar kişinin [tarlasında ekili] malını ye se Cumaya gitmeme konusunda bu kişi mazur olur. Ancak bu durumda hiç kimse kötü bir rüzgarın asıl şahitleri yemesinin ikinci dereceden şahitlerin dinlenmesini caiz kılacağını söylememiştir.

 

Bunu, Ezrai, Zerkeşi'den daha önce söylemiştir. Burada, Nevevi'nin kastının "mahkemede hazır bulunmayı zorlaştıran durumlar" olduğu söylenebilir.

 

204. Asıl şahidin günübirlik gidip gelinebilecek uzaklıkta olması da ikinci dereceden şahidin şahitliğinin kabul edilmesinin sebeplerinden biridir. [Zayıf] bir görüşe göre ise namazların kısaltılabileceği uzaklıkta olması şarttır; çünkü bundan daha kısa mesafe, şehir hükmündedir.

 

Not:  Nevevi'nin "günü birlik gidip gelme mesafesi" ifadesi bir yazım yanlışı olarak görülmüştür. Doğrusu "günü birlik gidip gelme mesafesinin üzerindeki mesafe" olmalıdır.

Nitekim el-Muharrer, Ravdatü't-talibin ve başka kitaplarda bu şekildedir. Zira ikinci derecede şahitliği caiz kılan şey, asıl şahitin günü birlik gidip gelme mesafesinden daha ötede olmasıdır. Önceki bölümde şahitliğin eda edilmesinin gerekli olmasının şartları arasında "şahidin günü birlik gidip gelme mesafesinden çağrılması" geçmişti. Şu halde böyle bir durumda asıl şahidin şahitlik etmesi gerekli iken nasıl ikinci dereceden şahidin şahitliği kabul edilebilir?

 

Burada söylenen husus, daha önce belirtilen "asıl şahidin ölmesi, kayıp olması veya hastalanması, ikinci dereceden şahitliği engellemez" şeklindeki hükmün tekrarı değildir.

Çünkü diğeri, özrün sonradan meydana gelmesini açıklamaktadır. Bu ise ikinci dereceden şahitliği yapmayı caiz kılan durumu açıklamaktadır.

 

Şahidin gaib olması şartlarından tezkiye şahitleri istisna edilir. Zira şahitleri tezkiye edenler o şehirde hazır bulunsa bile şahitleri soruşturmakla görevlendirilen kişilerin hakim nezdinde onların şahitliğine şahitlik etmeleri caizdir. Nitekim bunu Rafil ve Nevevi "tezkiye" bölümünde zikretmişler ve o bölümde konu geçmişti.

 

Asıl şahidin yokluğunda ikinci dereceden şahit şahitliğini yaptıktan sonra asıl şahit gelse veya ikinci dereceden şahit "ben şahitliği yüklendiğimi bilmiyorum" veya "unuttum" vb. bir söz söylese ilk durumda asıl şahidin şahitlik etme imkanı hasıl olduğu için, diğer durumlarda da şüphe meydana geldiği için alt şahidin şahitliğiyle hüküm verilmez. Hüküm verildikten sonra bunlar olsa bunun etkisi yoktur. Hakimin hüküm vermesinden sonra asıl şahit alt şahidi yalanlasa hakimin hükmü bozulmaz.

 

İbnü'r-Rif'a şöyle demiştir: Bana göre bu durumda ikinci dereceden şahitlere tazminat yaptırılması ve cezanın uygulanmasının durdurulması konusunda "hakimin hüküm vermesinden sonra şahitlerin şahitlikten dönmesi" meselesindeki hükümler geçerli olabilir.

 

Ezrai şöyle demiştir: Bunun böyle olacağı açıktır. Ancak asıl şahidin alt şahidi hakimin hüküm vermesinden önce yalanladığı sabit olursa hakimin hükmü bozulur.

 

Zerkeşi kendi fıkhı çıkarımı olarak şöyle demiştir: Asıl şahidin alt şahidi şahit olarak tuttuğu sabit olursa o zaman hakimin hükmü nakzedilmez.

 

Rafii ve Nevevi özürler içinden hem asıl hem de alt şahit açısından umumı özür mahiyetinde olan yağmur ve şiddetli çamuru kendi çıkarımları olarak istisna etmişlerdir. Bu durumda alt şahidin şahitliği dinlenmez.

 

İsnevi, ibnü'r-Rif'a'nın görüşüne dayanarak şöyle demiştir: "Bu batıldır; çünkü başka birisinin kendisine iştirak ediyor olması bunun onun hakkında bir özür olmaktan çıkarmaz.

Şayet zorluklar üstüste geldiği halde asıl şahit mahkemeye gelip şahitliğini kabul etse onun şahitliği kabul edilir."

 

Rafii ve Nevevi'nin ifadelerini savunmak adına şu söylenebilir: Burada "ikinci dereceden şahidin şahitliği dinlenmez" derken kastedilen şey, bunu dinlemek zorunlu değildir anlamındadır. Bu kişi her türlü zorluğa katlanarak mahkemede hazır bulunup şahitliği eda etse şahitliği kabul edilir. Rafii ve Nevevi de zaten bunu reddetmiyar. ibareyi uzak bir teville bile olsa doğru bir anlama yormak mümkün olduğu sürece bunu yapmak, ibareyi batıl olarak nitelemekten daha iyidir. Hele de bu ibarenin sahibinin ilimdeki mertebesi yüksek ise!

 

205. İkinci derece şahitler şahitliği eda ederken asıl şahiHerin isimlerini -bunlar güvenilir kimseler olsa bile- söylemeleri şarttır. Böylece hakim onların güvenilir olduğunu bilir ve hasım da şayet onların şahitliğe elverişsiz olduğunu biliyorsa bunu ortaya koyabilir.

 

Not:  Nevevi'nin mutlak ifadesi asıl şahidin hakim olması durumunu kapsamaktadır. Mesela hakim "beni Mısır kadılarından biri / Mısır'da bulunan kadı mahkemede şahit tuttu" deyip onun adını zikretmese ve Mısır'da ondan başka hakim olmasa bu ikinci şahitlik kabul edilmez. Ezrai şöyle demişktir: "Bizim zamanımızda bilinen sebeple hakimin kim olduğunu da belirtmek gerekir."

 

206. İkinci dereceden şahitlerin şahitliğinin kabul edilmesi için onların asıl şahitleri tezkiye etmeleri şart olmayıp mutlak şahitlik yapabilirler. Bu durumda hakim asıl şahitlerin güvenilir olup olmadığını araştırır.

 

207. Alt şahidin şahitlik ederken asıl şahidin doğru söylediğine temas etmesi şart değildir; çünkü o, asıl şahidin doğru söylediğini bilmemektedir. Ancak davacı şahidiyle birlikte yemin ederek onun doğru söylediğine temas etmezse durum farklı olur; çünkü o şahidinin doğru söylediğini bilmektedir.

 

208. Alt şahitler asıl şahitleri tezkiye ederler ve bu alt şahitler tadile elverişli olup [taraf tuttukları gerekçesiyle] itham da edilmezlerse o zaman onların bu tezkiyeleri kabul edilir.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: Bir olayda iki kişi şahitlik etse ve bunların biri diğerini tezkiye etse, ikinci şahsın güvenilirliği bununla sabit olmaz. Bu mesele de böyle olmalıdır.

 

Buna şöyle cevap verilir: Alt şahitlerin asıl şahitleri tezkiye etmesi kendilerinin şahitliğini tamamlayan bir unsurdur. Bu sebeple bazıları, alt şahitlerin buna temas etmelerinin gerekli olduunu söylemiştir. Diğer meselede ise tezkiye eden şahit, şahitliğin bir tarafını oluşturmaktadır. Onun şahitliğin ikinci tarafını da oluşturması sahih olmaz.

 

209. Alt şahitler, iki veya daha fazla şahsın şahitlik ettiğini belirttikleri halde onların isimlerini zikretmeseler bu caiz olmaz, yani yeterli olmaz. Çünkü hakim alt şahitler onların isimlerini zikrettiği takdirde belki de hakim onların şahitliğe elverişli olmadığını bilecektir.

Ayrıca bu durum hasmın şahitlerin şahitliğe elverişsiz olduğunu ispat etmesinin önünü tıkamaktadır.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: Bu meselenin "asıl şahitlerin ismini zikretmesi" ifadesinden sonra zikredilmesi gerekirdi.

 

Buna şöyle cevap verilir: Nevevi bunu şunu ifade etmek üzere daha sonra zikretmiştir: Alt şahitlerin üst şahitleri tezkiye etmesi caiz olsa bile onları ismen tayin etmeleri gerekir.

Nevevi bunu daha önce zikretmiş olsa ifade, bu hususu açık olarak ortaya koymamış olacaktı.

 

Not:  Bir asıl şahit, diğer asıl şahidin uzantısı olan iki şahit bir arada bulunsa asıl şahit şahitlik hususunda o ikisinden öne alınır. Nitekim kişinin yanında abdeste yeterli olmayacak kadar su bulunsa önce bu suyu kullanıp sonra teyemmüm yapar. Bunu, el-İstiksa adlı eserin yazan söylemiştir.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN