Ana sayfa

 

AMMAR BİN YASİR R.A.

 

Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden. Ammâr bin Yâser bin Mâlik bin Kinâne bin Kays, milâdî 563 yılında

Mekke’de doğup 37 (m. 657) yılında Sıffîn savaşında doksandört yaşında iken şehîd düştü. Künyesi

Ebû Yekzan’dır. Babası aslen Yemenli olup, Yemen’deki Kâhtanî’lerin Mezhic kabilesinin Ans kolundandır.

Hâris ve Mâlik adında iki oğlu ile birlikte üçüncü oğlunu aramak üzere Mekke şehrine geldiklerinde,

hürriyetini kaybederek, Benî Mahzûm kabilesinde Ebû Huzeyfe bin Mugîre’nin kölesi olmuştur. Ebû

Huzeyfe, Yâser’i kendi cariyelerinden Sümeyye bin Itayyat ile evlendirdi. Bu evlilikten Ammâr doğmuştur.

Annesi ve babası ile beraber ilk İslâma gelenlerdendi. İlk müslümanların otuzuncusudur.

Ammâr ve Süheyb (r.a.), Dâr’ül-Erkâm da aynı vakitte müslüman olmuşlardı. O zaman Peygamberimiz

(s.a.v.) Dar’ül-Erkâm’da bulunuyordu. Ammâr (r.a.) bunu şöyle anlatıyor: Dar’ül-Erkâm’ın kapısında

Süheyb’e (r.a.) rastladım. “Burada ne yapıyorsun?” dedim. O da bana “Sen ne yapıyorsun?” dedi. Ben

de “Hz. Muhammed’in huzuruna girip, sözlerini dinlemek istiyorum.” dedim. O, “Ben de bunu istiyorum”

dedi. Beraber huzura girdik. Bize İslâmı arz etti. Biz de müslüman olduk. Kendisinin arkasından ailesi

de, İslâm ile şereflendi.

Kendisi, annesi ve babası, müslüman oldukları için, müşriklerden çok eza ve cefâ gördüler. Muhammed

bin İshâk der ki; Ebû Tâlib hayatta iken putperestlerden bir kimse, Resûl-i Ekrem’e (s.a.v.) kötülükte

bulunamazlardı. Eshâbdan tanınmış kimselere dahi, kavimlerinin himayesi ve aşiretlerinin kalabalık

oluşu sebebiyle istedikleri gibi eza ve cefâ edemezlerdi. Lakin müslümanların kimsesizlerini ve

fakîrlerini bulup, bunlara çeşit çeşit azâb ile eziyyet edip, türlü cefalar ederlerdi. Bunların içinde en çok

eziyet görenler Bilâl, Süheyb, Habbab ve Ammâr bin Yâser’dir. Bunlardan kimini günün sıcağında kızmış

taşlarla dağlarlar, kimini kızgın güneş altında aç ve susuz bırakıp, “Muhammed’in dininden dön”

derlerdi. Onlar bu dayanılmaz cefâlara sabr edip, İslâm dininden dönmezlerdi.

Benî Mahzûm kabilesinin ileri gelenleri, Ammâr bin Yâser’in (r.a.) babasına ve Sümeyye adındaki

validesine işkence edip, sıcak günde kum içine gömerler ve üzerinde et pişecek kadar sıcak taşları gövdesine

dizerlerdi. Sonra “Lât ve Uzzâ, Muhammedin dininden iyidir deyin” derlerdi. Onlar demeyiz derlerdi.

Bir keresinde Resûl-i Ekrem (s.a.v.) yanlarından geçip: “Sabır edin ey Yâser ehli: Size va’d edilen

yer Cennettir” buyurdu. Ammâr bin Yâser’in müşrik Kureyş’lilerden görmüş olduğu işkence dillere

destan olacak şekildedir. Ezâya ve bir musîbete uğramadığı gün, hemen hemen yok gibi idi. Bir gün

Ammâr’ın validesi olan Sümeyye’yi iki devenin arkasına bağlamışlardı. Ebû Cehl arkasından kamçı ile

vurup öldürdü. Babası Yâser’i de (r.a.) şiddetli azap yaparak öldürdüler. İslâmda ilk şehîd olan bunlardır.

Lâkin Ammâr, kâfirlerin dediklerini, ikrah ile, diliyle söyledi. Resûl-i Ekrem’e (s.a.v.) Ammâr kâfir oldu

dediler. Buyurdu ki: “Hâşâ! O kâfir olmaz. Başdan ayağa kadar imândır ve eti ile derisi arası îmân

ile doludur.” Ammâr küffar elinden kurtulup, Resûlullahın yanına geldi. Kâfirlerin eza ve cefasından

ağladı. Resûlullah (s.a.v.) iki mübârek eliyle gözünün yaşını sildi ve teselli buyurdu.

Bu hâdise üzerine, Nahl sûresinin yüzaltıncı “Kim Allah’a küfrederse, onlara şiddetli bir azâb

vardır. Ancak kalbine îmân yerleşmiş olduğu halde (küfür kelimesini söylemeye) zorlanıp, sadece

diliyle söyleyenler müstesna” âyet-i kerîmesi nazil oldu. Resûlullah (s.a.v.) de Hz. Ammâr’a “Müşrikler

eziyet ederlerse, yine böyle söyle” buyurdular.

Ammâr bin Yâser hazretleri, Mekke devrinde görmüş olduğu işkenceler karşısında Habeşistan’a

hicret edenler arasında bulunmuştur. Bilâhare tekrar Mekke’ye dönmüş ve hicret-i nebevide Medine’ye

göç ederek Hz. Münzir bin Abdü’l-Mübeşşir’in misafiri olmuştur. Daha sonra Resûl-i Ekrem onu,

Ensârdan Huzeyfe bin Yemân ile din kardeşi yapmıştır. Medine-i Münevvere’ye gelince, Resûlullah için

bir ibâdet ve istirahat yerinin gerekli olduğunu söyledi, İslâm’da mescid yapılmasına ilk teşebbüs eden O

oldu. Kubâ mescidini O yapmıştı. Hz. Ammâr, Bedr, Uhud, Hendek, diğer gazâlar ve Bîat-ı Rıdvan’da

bulundu. Müseylemet-ül-Kezzâba karşı yapılan Yemâme muharebesinde bir kulağı kesildi. Kanlar akarken

bile müslüman askerleri harbe teşvik etti. Hücumdan da geri kalmadı.

Hz. Ömer halife olunca, onu Kûfe valiliğine ta’yin etti. Cemel, Sıffîn muharebelerinde Hz. Ali’nin

yanında yer aldı. 37 (m. 657) Sıffîn muharebesinde doksandört yaşında iken şehîd oldu. Cenâze namazını

Hz. Ali kıldırdı. Elbisesiyle, yıkanmadan defn edildi.

Ammâr bin Yâser, ahlaken yüksek bir zâttı. Son derece doğru ve hakkaniyete riâyetkâr idi. Zühd

ve takva sahibi idi. Sade yaşardı. Gayet belîğ (açık) ve veciz bir hitâbete sahipdi. Namazına çok dikkat

ederdi.

Hiçbir namazını kazaya bırakmazdı. Fitne ve fesâddan çok sakınmasına rağmen kendisini fitne ve

fesadın içinde bulmuştur ki bu da ilâhi bir imtihandır. Ammâr bin Yâser, hadîs-i şerîfleri en doğru bilenler

arasında sayılmaktadır. Şöhretini dünyâya düşkün olmamasına ve harâmlardan sakınmasına, insanlar

üzerinde bıraktığı itimada, dâvasına sadakatle bağlılığına borçludur.

Hz. Ammâr, uzun boylu, buğday tenli, aksakallı idi. Başının tepesi saçsız, nûr yüzlü bir zât idi.

Sahâbe ve tâbiînden bazısı Ammâr’dan (r.a.) hadîs-i şerîf rivâyet etti. Hz. Ali, İbn-i Abbas, oğlu Muhammed bunlardandır.

İbn-i Abbas’ın rivâyetine göre “Hiç (evvelce) küfürlü ölü olup, (sonra) kendisini hidâyetle dirilttiğimiz ve ona insanlar arasında da bir nûr (imân) verdiğimiz kimse; karanlıklar içinde (küfür-

de) kalmış olan ve ondan bir türlü çıkamayan kimse gibi olur mu?” âyet-i celîlesinde karşılaştırılan

iki kişiden ilki Ammâr bin Yâser, ikincisi, Ebû Cehl’dir.

Hz. Ammâr’ın fazîletleri çoktur. Hakkında hadîs-i şerîfler vardır.

“Ammâr’a düşman olana Allahü teâlâ düşman olur. O’na buğz edene, Allahü teâlâ buğz eder.”

“Cennet; Ali, Ammâr, Selmân ve Bilâl’i şiddetle arzu etmektedir.”

“Her Peygamberin seçkin yardımcı ve yakınları yedidir. Benimki ondörttür. Bunlar: Hamza,

Ca’fer, Ebû Bekir, Ömer, Ali, Hasan, Hüseyin, Abdullah bin Mes’ûd, Selmân, Ammâr, Ebû Zer,

Huzeyfe, Mikdâd ve Bilâl’dir.”

Resûl-i Ekrem efendimizden 62 hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir. Sahih-i Buhârî ve Müslim’de 7 hadîsi

vardır.

Ammâr bin Yaser’in bilinen çocukları Muhammed bin Ammâr ile Ümmü’l-Hakem adında bir kızıdır.

Oğlu Muhammed bin Ammâr bin Yâser, hadîs ilminde sika (güvenilir sağlam) sayılmaktadır.

 

KAYNAKLAR:

 

1) Tabakât-ı İbn-i Sa’d cild-3, sh-246

2) Eshâb-ı Kirâm sh-312

3) Sîret-i İbn-i Hişâm cild-1, sh-343

4) Ensâb-ül-eşrâf cild-1, sh-156

5) Müsned-i Ahmed bin Hanbel, cild-1, sh-9S, 123, 125, 404

 

AMMAR R.A.’IN ANNESİ:

SUMEYYE BİNT-İ HABBAT R.ANHA