NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حدثنا الحسن
بن علي الخلال
حدثنا سليمان
بن داود الهاشمي
حدثنا عبد
الرحمن بن أبي
الزناد عن
موسى بن عقبة
عن عبد الله
بن الفضل عن
عبد الرحمن الأعرج
عن عبيد الله
بن أبي رافع
عن علي بن أبي
طالب عن رسول
الله صلى الله
عليه وسلم أنه
كان إذا قام
إلى الصلاة
المكتوبة رفع
يديه حذو
منكبيه ويصنع
ذلك أيضا إذا
قضى قراءته وأراد
أن يركع
ويصنعها إذا
رفع رأسه من
الركوع ولا
يرفع يديه في
شيء من صلاته
وهو قاعد وإذا
قام من سجدتين
رفع يديه كذلك
وكبر ويقول
حين يفتتح
الصلاة بعد
التكبير وجهت
وجهي للذي فطر
السماوات
والأرض حنيفا
وما أنا من
المشركين إن
صلاتي ونسكي
ومحياي
ومماتي لله رب
العالمين لا
شريك له وبذلك
أمرت وأنا من
المسلمين
اللهم أنت
الملك لا إله
إلا أنت
سبحانك أنت ربي
وأنا عبدك
ظلمت نفسي
واعترفت
بذنبي فاغفر
لي ذنوبي
جميعا إنه لا
يغفر الذنوب
إلا أنت وأهدني
لأحسن
الأخلاق لا
يهدي لأحسنها
إلا أنت وأصرف
عني سيئها لا
يصرف عني
سيئها إلا أنت
لبيك وسعديك
أنا بك وإليك
ولا ولا ملجأ
إلا إليك
أستغفرك
وأتوب إليك ثم
يقرأ فإذا ركع
كان كلامه في
ركوعه أن يقول
اللهم لك ركعت
وبك آمنت ولك
أسلمت وأنت
ربي خشع سمعي
وبصري ومخي وعظمي
لله رب
العالمين
فإذا رفع رأسه
من الركوع قال
سمع الله لمن
حمده ثم
يتبعها اللهم
ربنا ولك
الحمد ملء
السماوات
والأرض وملء ما
شئت من شيء
بعد وإذا سجد
قال في سجوده
اللهم لك سجدت
وبك آمنت ولك
أسلمت وأنت
ربي سجد وجهي
للذي خلقه وشق
سمعه وبصره
تبارك الله
أحسن الخالقين
ويقول عند
انصرافه من
الصلاة اللهم
أغفر لي ما
قدمت وما أخرت
وما أسررت وما
أعلنت أنت
إلهي لا إله
إلا أنت قال
هذا حديث حسن
صحيح والعمل
على هذا عند
الشافعي
وأصحابنا قال
أبو عيسى
وأحمد لا يراه
سمعت أبا
إسماعيل
الترمذي محمد
بن إسماعيل بن
يوسف يقول
سمعت سليمان
بن داود
الهاشمي يقول
وذكر هذا الحديث
فقال هذا
عندنا مثل
حديث الزهري
عن سالم عن
أبيه
Ali b. ebî Tâlib (r.a.)’den
rivâyet edilmiştir:
Rasûlullah (s.a.v.),
farz namazı kılmak için kalktığında ellerini omuz hizasına kadar kaldırır,
okumasını bitirince aynı şekilde ellerini omuz hizasına kadar kaldırırdı.
Rükû’dan kalktığı zaman da aynısını yapardı. Oturduğu anda hiçbir şekilde elini
kaldırmazdı iki secdeyi yaptıktan sonra kıyama kalkacağında aynı şekilde
ellerini kaldırır ve tekbir alırdı. Tekbirden sonra namaza başlarken şu duâ ile
başlardı:
“Yüzümü gökleri ve yeri yaratan
Allah’a samimi olarak yönelttim ben müşriklerden değilim. Benim namazım tüm
kulluğum hayatım ve ölümüm alemlerin rabbi olan Allah içindir. Onun hiçbir
ortağı yoktur. Ben böyle söylemek ve yaşamakla emrolundum ve ben
Müslümanlardanım. Allah’ım sen gerçek hükümdarsın. Senden başka gerçek ilah
yoktur ancak sen varsın seni her türlü eksiklikten tenzih ederim. Benim Rabbim
sensin ben senin kulunum benliğime zulmettim. Günahımı itiraf ediyorum.
Günahlarımın tümünü bağışla çünkü senden başka günahları bağışlayacak kimse
yoktur. Beni en güzel ahlaka yönelt senden başka güzel ahlaka yöneltecek
yoktur. Kötülükleri benden uzaklaştır, senden başka kötülükleri uzaklaştıracak
yoktur. Her türlü emrine hazır vaziyetteyim senden başkasına kul köle olmam ben
senin sayende varım ve sana dönmüşüm senden kurtuluş ve kaçış ancak sana
dönmekle mümkündür. Senden bağışlanmamı ister ve sana yönelirim.” Sonra
Kur’ân’dan dilediği kadar okurdu. Rükû’a vardığında ise şöyle derdi:
“Allah’ım sadece senin
önünde eğilirim, Sana iman eder irademi sana teslim ederim Sen benim hayatımı
programa alansın. Kulağım gözüm iliklerim ve kemiklerim sana olan sevgi ve
korku ile saygı halindedir. Sen tüm âlemlerin rabbisin.” Rukû’dan başını
kaldırdığında ise şöyle derdi:
“Allah, kendisini öven ve
hamdeden kimsenin bu sözünü de diğer tüm sözlerini işittiği gibi işitti ve
işitmektedir” der ve şunu ilave ederdi:
“Allah’ım, Ey Rabbimiz!
Gökleri ve yer dolusu ve dilediğin şeyler dolusu kadar hamd sanadır.” Secdeye
vardığında ise:
“Ey Allah’ım sadece sana
secde ederim sana inanırım irademi sana teslim ederim. Benim Rabbim sensin
yüzüm beni yaratan bana göz kulak verene secde etti. her şeyi en güzel şekliyle
yaratan Allah güzellerin güzeli ve ne mübarektir.” Namazını bitirip namazdan
ayrılacağında ise şöyle derdi:
“Allah’ım öne alıp
işlediğimi ve ertelediğimi gizli ve açık olarak yaptığım tüm günahlarımı
bağışla. Benim gerçek ilahım sensin, senden başka gerçek ilah yoktur.”
İzah:
(Nesâî, İftitah; Ebû
Dâvûd, Salat)
Tirmizî: Bu hadis
hasen sahihtir. Şâfii ve bazı arkadaşlarımızın uygulaması bu hadise göredir.
Tirmizî: Ahmed bu
görüşte değildir. Ebû İsmail et Tirmizî, Muhammed b. İsmail b. Yusuf’dan
işittim şöyle diyordu: Süleyman b. Dâvûd el Haşimi’den işittim şöyle diyordu:
Bu hadisi zikretti ve şöyle dedi: Bu rivâyet bizim yanımızda Zührî’nin,
Sâlim’den, babasından rivâyeti gibi muteberdir.