ADALET -
ADALETU’R-RAVİ
Sözlükte: Doğrultmak, aynı seviyeye getirmek, insaflı ve dürüst
hareket etmek, hakkı gözetip yerine getirmek doğru hüküm vermek gibi geniş ve
şumullu manalara gelir.
Hadis ilminde: Hadisleri
nakleden Ravilerin rivayetlerinin kabul edilebilmesi için taşımaları şart olan
özelliklerden biridir, başta gelir ve en önemlilerindendir.
Adaletür-Ravi şeklinde de kullanılır.
İslam Alimlerinin bir
kısmına göre Adalet genel manada insanı Kebair denen büyük günahları işlemekten
bir demet bakla çalma gibi küçük günahlarda ısrar etmekten alı koyan bir
melekedir. Bazılarına göre de insana şahidliğinin ve rivayetinin kabul
edilmesini gerektirecek şekilde teat ve mürüvvetinin hakim olmasıdır. Zira
işlerinde daha çok taat ve mürüvvet görülenlerin şahidliğide de rivayetide
makbuldür.
İşlerinde taatsizlik ve
günah işlemek daha çok görülenin ne şahidliği, nede rivayeti kabul edilmez.
el-Hatibul Bağdadi nin
naklettiğine göre Şahid ve Ravide aranan adalet, kişinin dininde istikameti,
mezhebinde selameti adaleti iptal ettiğine ittfak edilen fısk ile fısk yerine
geçen kalp ve organlarının men edilmiş işlerden uzak durmalarını gerektiren
adalettir. Buna göre adalet Allah sübhane ve Tealanın emirlerine uymak, adaleti
yok eden men edilmiş işlerden kaçınmaktan ibarettir.
Bununla birlikte bilinen bir gerçektirki mükellef insanlar çeşitli
günahlardan emrolundukları şeylerin bir kısmını terketmekten kurtulamazlar,
öyle oluncada üzerlerine düşen herşeyi Allah için yapıp çıkamazlar. Bu oldukça
zordur buna göre adalet sahibi insan üzerine farz olan vazifelerini yerine
getiren, emrolunduğu şeylere sımsıkı sarılan, men edilenlerden kaçınan
kendisini adaletten düşürecek kötülüklerden uzak duran davranışlarında hak ve
vacib olanı araştıran nihayet dinine ve mürüvvetine ters düşen sözlerden dilini
koruyan kimsedir. Böyle birinin adaletli olabilmesi için işleyenlere fasık
denmesine yol açan büyük günahlardan sakınması yetmez. Bunun yanında büyük
günah olması ihtimali olan, hatta bir buğday tanesi bile olsa yanlış tartmak,
değersiz de olsa bir şey çalmak, büyük günah olmayan bir şeyle müslümanları
kandırmak gibi küçük günah denebilecek
hususlardan kaçınmalıdır. el Kifaye 139
- 140
İmam Gazaliye göre:
Rivayet ve şahadet adalet kişinin dini gidişatının doğruluğundan ibarettir. Bu
kısaca ruh metanetine racidir ve ruhun
bütünüyle takva ve mürüvvet'e ayrılmaz bir şekilde bağlanmasını sağlar. Sonunda
böyle bir insanın doğruluğu konusunda nefislerde güven duygusu uyanır. Böyle
olduğu içindirki yalan söylemesine mani olacak şekilde Allah c.c. dan
korkmayanın
sözüne güvenilmez.
Şu da varki bir kimsenin adaletli olabilmesi için sadece
günahlardan kaçınması şart değildir. Böyle birinin büyük günahlardan sakınması
yetmez. Bir soğan tanesi çalmak yada bir buğday tanesini bile kasıtlı olarak
noksan tartmak gibi kısaca dünya menfaati için yalan söyleyecek kadar din
duygusunun gevşekliğine delalet eden küçük günahlardan uzak durması gerekir.
Bunda görüş birliği vardır. Kaldıki yolda bir şeyler yemek, sokakta su dökmek,
rezillerle sohbet etmek ve ağır şakalar yapmak gibi mürüvveti zedeleyen azı
mübah şeylerden kaçınmak da adaletin şartlarındandır.
Görüldüğü gibi İslam
Alimlerinin anlayışına göre bir kimsenin adaleti onun dininde dürüst olmasıyla
önemsiz bile olsa adaleti yok eden hallerden özellikle büyük veya küçük tüm
günahlardan kaçınmasıyla gerçekleşir.
Adil ve adl denilen ve adalet sahibi olduğuna hükmedilen kişi ise
Allah u Tealanın kendisine farz kıldığı ibadetleri eksiksiz yerine getiren
emrolunduklarına sıkı sıkıya bağlı günahlardan ve kötülüklerden uzak kalan
kendisini adaletten düşüren her türlü günahtan sakınan iş ve davranışlarda
üzerine düşeni araştıran ve yerine getiren nihayet mürüvveti yok eden kötü söz
ve yakışıksız hareketlerden uzak duran kimsedir.
Bir haberin doğru oluşu
önce o haberi nakledenin doğruluğuna bağlıdır. Hadislerin sıhhati ise öncelikle
Ravilerin adaletli olmalarıyla mümkündür. Ravilerin adaleti onların gerek dini
hayatının gerekse dünya işlerinin
tutumlarının inceden inceye takib edilip araştırılmasıyla bilinir. Böyle bir
araştırma sonunda Ravinin adalet vasfına sahip olup olmadığına dair galib
zandan ibaret bir bilgi hasıl olur.
İmam Şahfi, Ahmet bin-i
Hambel ve öteki bazı islam, büyüklerinin büyük çoğunluğu adaleti bilinmeyen Ravinin rivayetinin makbul
sayılmayacağı görüşündedirler. İmamı Azam Ebu Hanife ve ona tabi olanlar ise
rivayetin kabulu konusunda Ravisinin islam oluşunun açığa çıkmış olmasını
yeterli görmüşlerdir. Bunlara göre kişinin adaleti islam olduğunun bilinmesiyle
görülür, bir fısktan uzak olmasından ibarettir. Bu görüşü savunanların delili
bir A'rabın Hz. Peygamber s.a.v.'in huzurunda Ramazan ayının girdiğine dair
şahidlik edişi hakkındaki Hadis tir.
ibn-i Abbas'ın rivayetinde: Çölden gelen bir A'rab, Ramazan
hilalini gördüğünü söylemiş, Hz.Peygamber s.a.v., ona: ''Allahtan başka Hak
İlah olmadığına şahadet edermisin?'' sorusunu sormuş. Adam: ''Evet ederim.''
cevabını verince: ''Muhammedin Onun Resulu olduğuna şahitlik edermisin?'' diye
sormuş. ''Evet'' cevabını alınca orada bulunan Bilal'e: ''Halka duyur Bilal
yarın Oruca başlasınlar '' emrini vermiştir.
Kişinin adaletinin gerçekleşmesi için müslüman olduğunu açıklaması
ile açık bir fısk halinin görülmemesi yeterli görenler bu Hadisi şöyle
yorumlamışlardır: Peygamber s.a.v. çölden gelen A'rab'ın haberini
müslümanlığını söylemesi üzerine kabul etmiştir. Bu ise doğrudan doğruya onun
adaketli olduğuna hükmetmesinden ibarettir.
Bu görüşte olanlar ayrıca Sahabilerin, Kadınların, kölelerin,
küçük yaşta Hadis öğrenip ergenlik çağına erdikten sonra rivayet edenlerin
haberleriyle amel ettiklerini bunda da sadece islamiyetin açığa çıkarılmasına
dayandıklarını delil olarak almışlardır. Bu delillere itiraz eden el-Hatibul Bağdadi, şunları söyler:
Ramazan hilalini gördüğünü söyleten kişinin çölden gelen bir A'rab
oluşu adaletine mani teşkil etmez, aynı şekilde Hz. Peygamber s.a.v.'in onun
adaletine vakıf olmasına yahud halkın bu A'rabın halinini Allahın Resuluna arz
etmiş olmalarına, yahud da bu adamın söylediklerinin tasdik edilmesine dair o anda
bir vahiy gelmiş olmasına da mani yoktur.
Kısaca Peygamber s.a.v.'in o A'rab'ın haberini sadece
müslümanlığını açıklaması ile yetinerek kabul ettğini bilmiyoruz. Sahabilerin,
Kadınların, Kölelerin ve Küçük yaşta Hadis öğrenip erginlik çağına gelince rivayet
edenlerin haberleriyle amel ettiklerine gelince, bu sahih değildir ! Ayrıca biliyoruzki Sahabe, bir kimsenin
haberini ancak onun haberini
araştırdıktan ve güvenilir olduğuna, hal ve gidişatının doğruluğuna
kesin kanaat getirdikten sonra kabul etmiştir.
Bir Hadis Ravi sinde
adaletin sabit olabilmesi için bazı delillere ihtiyaç vardır. Bu deliller: Ya
iki Alimin o Ravinin adaleti hakkında şahadette bulunmasıdır ki, sonradan bu
şahadet hadisçiler arasında şai olur. Yada, Ravinin adaleti hadisçiler ve sair
ilim ehli arasında hiç bir şüpheye mahal bırakmayacak surette şöhret kazanır.
Mesela Malik bin Enes, Süfyani Sevri, Süfyan bin Üyeyne, el-Evzai,
eş-Şahfi, Ahmet bin Hambel ve öteki bazı Alimler adaletlerine şahitlik edecek
herhangi bir muaddile muhtaç değildirler.Aynı şekilde, Muhaddislerden: el-Leys
b.Sa'd, Şu'be ibn-ul Haccac, Abdullah bin Mubarek, Vekki ibn-ul Cerrah, Yahya
bin Main, Ali ibn-ul Medini gibileri ilim ehli arasında adaletleriyle şöhret
kazanmış kimseler olup, hiç kimse bunların adalet yönünü incelemeye kalkmaz.
Mesela Ahmet bin Hambele İshak bin Rahuya hakkında soru sorulduğu
zaman, - İshak gibisi sorulurmu? demiş.
Ebu Ubeydi soranlara da Yahya bin Main, -Benim gibisine Ebu Ubey
sorulurmu, Ebu Ubeyd e başkaları sorulur cevabını vermiştir.
Hadis Ravilerinin adaleti
diğer mühim bir şart olan zabt la birlikte hem güvenilir olmaları hemde rivayet
ettikleri Hadislerin sıhhatinin adaletinin göstergesidir.