AHBERANA FULAN FİMA KURİ'E ALEYHİ - ENBE’ENA FULAN Bİ-KIRA’Tİ ALEYHİ – ENBE’ENA FULAN KIRA’TEN
ALEYHİ VE ENE ESME’U – KIRA’A ALE’Ş-ŞEYH
ARZ ALE’Ş-ŞEYH -
ARZ-I KRA’AT - ARZ-I SEMA’
A R Z
Sözlükte sunmak, ortaya
koymak, bir nesneyi göstermek, arzetmek gibi değişik manalara gelir. Terim
olarak arz ale'ş-şeyh şeklinde de kullanılır ve hadis rivayet metotlarından
birine denir. Kısaca ravinin elinde bulunan hadisleri şeyhe okumasından ibarettir.
Uygulaması şöyledir: Adına tâlib de denilen ravi, şeyhin rivayet hakkını elinde
bulundurduğu hadisleri ezberinden veya çok kere şeyhe ait olan kitaptan okur.
Şeyh, ya ezberinden ya
da yazılı metninden kendisine okunan hadisleri dinler, takip eder. Hata olursa
düzeltir. Böylece uygulanan okuma işi tamamlanınca okunan hadisler tâlib
tarafından rivayet edilmiş olur.
Arz metoduyla rivayete
bazı alimler kîrâ'at ale'-şeyh (şeyhe okuma) demişlerdir. Aynı manada arz-ı
kırâ'at, arz-ı semâ tabirleri de kullanılmıştır. Bununla beraber İbn
Haceri'l-Askalânî kıra'atle arz arasında umum-husus farkı olduğunu ileri
sürerek “arz kıra'atten daha özeldir. Kırâ'atsiz arz olamazsa da arz kasdı
olmaksızın da kıraat olabilir” demiştir.
Arz yoluyla hadis
rivayetinde ister talib bizzat okumuş, ister hadis meclisinde bir başkası
okumuş da o dinlemiş; hadisler ister kitaptan isterse ezberden okunmuş; şeyh
ister o hadisleri ezberlemiş olsun, ister ezberden değil, hadislerinin yazılı
olduğu nüshasından kendisi veya o nüshayı elinde tutan diğer bir sika kimse
takip etsin, farketmez.
el-Irâki, arzın bir
başka şeklini haber vererek “kimsenin elinde kitap olmaksızın dinleyenlerden
sika biri şeyhin asıl nüshasını ezbere bilir; şeyh de okunanı gaflete düşmeden
dinlerse kâfidir” der.
Bütün bu durumlara göre
arz yolu ile rivayette altı ihtimal söz konusudur:
1. Şeyh, okunan
hadisleri ezbere bilir ve asıl olan nüshasını elinde bulundurur. Bu şekilde
rivayetin sahih olduğunda şüphe yoktur.
2. Şeyh, nüshasındaki
hadisleri ezbere bilmekle beraber, nüshası sika ve okuduğuna dikkat eden karî
denilen bir okuyanın elinde bulunur. Böyle rivayetin sahih olduğunda da şüphe
yoktur. Hatta her iki zat dikkatli okuma konusunda birbirlerine yardım
ettiklerinden denilebilir ki bu şekil arz, bir öncekinden daha sahihtir.
3. Şeyh, okunan
hadisleri ezberine almamıştır. Ancak asıl nüshası kendi elinde bulunur. Böyle
arzın sahih olduğunda görüş ayrılığı söz konusu değildir.
4. Şeyh, okunan
hadisleri ezberlememiştir. Asıl olan nüshası sika ve dikkatle okuyan birinin
elinde bulunur. Bu takdirde de rivayet sahihtir. Bu şekilde rivayeti hoş
görmeyen şiddet taraftan hadiscilerin itirazları ise geçerli sayılmamıştır.
5. Şeyhin hıfzı yoktur.
Hadisleri okuyan, şeyhin asıl nüshasından başka bir nüshadan okur. Dinleyenler
arasında bulunan dikkatli ve sika biri asıl nüshayı elinde tutar. Böyle
rivayetin sahih olup olmadığında ihtilaf vardır. İmâmu'l-Haremeyn'e göre bu
şekildeki bir arz sahih değildir. Ebu Bekr Bakıllânî de böyle rivayetin sahih
olduğunda tereddüt göstermiş ve daha çok sahih olmadığına meyletmiştir. Buna
karşılık kimi âlimler bu şekil arzı caiz görmüşlerdir. Nitekim İbnu's-Salâh,
böyle arzın muhtar olan sahih görüşe göre caiz olduğunu söylemiştir. Aynı
konuda el-Irâki, “bütün şeyhlerin yaptıkları bu minval üzeredir”, es-Silefi ise
“bütün alimlerimizi bunu kabulde ittifak halinde bulduk” demişlerdir.
6. Şeyh hadislerim
ezberlememiş olduğu gibi asıl nüshasını elinde bulunduran kimse, ister okuyan
kişi olsun; isterse dinleyenlerden biri olsun, sika değilse böyle rivayet sahih
sayılmaz.
Görülüyor ki arz yoluyla
rivayet şeyh ile talibin çeşitli durumlanna göre daha çok sahih olmakta, bazı
hallerde ise olmamaktadır. Bununla birlikte bu yolla hadis rivayetinin sağlam bir
şekilde gerçekleşebilmesi için bazı durumların göz önünde bulundurulması
faydalı görülmüştür. Bu durumların belli başlılarını şöyle sıralayabiliriz.
a) Şeyhe okuyan kimse,
hadisleri şeyhin huzurunda okuduğu sırada şeyh dikkatle dinlediği halde susar ve
herhangi bir şekilde tasdik etmeyecek olursa bu şekilde semâ caiz olduğu gibi
rivayet de caiz olur; zira bu şekilde rivayette rivayet esnasındaki durum
şeyhin tasdikine karine sayılır. Bu konuda hadisciler, fıkıhcılar ve kelâmcılar
arasında görüş birliği vardır. Ancak bazı zahiri âlimleri böyle durumlarda
şeyhin herhangi bir şekilde okunan hadisleri tasdik etmesinin şart olduğu
görüşündedirler. Şafi'îlerden Ebu İshak eş-Şirâzî ile Ebu Nasr İbni's-Sabbâğ ve
Ebu'1-Feth Suleym er-Râzî de bu meselede zahiri alimlere uymuşlardır. Hatta
İbnu's-Sabbâğ. “Bu suretle hadis alan kimsenin işittiğiyle amel etmesi caiz ise
de haddesenî yahut ahberanî diyerek rivayet etmesi caiz değildir. Olsa olsa
kara'tu aleyh yahut kuri'e aleyhi ve huve yesme'u diyebilir” der. 61İmam Gazâlî
de sahih olan görüşün bu olduğunu söylemiştir.
b) Hadislerin şeyhe
okunuşu sırasında gerek okunan hadisleri dikkatle dinlemesi gereken şeyhin,
gerekse dinleyenlerden birinin semâ halinde başka bir şeyle meşgul olması, söz
gelimi bir kilap kopya etmeleri halinde rivayetin sahih olup olmadığı konusunda
görüş ayrılığı vardır. Ebu İshak İsferâ'inî ile İbrahim b. İshak el-Harbî, Ebu
Ahmed b. Adi ve daha birçok hadis âliminin görüşüne göre böyle bir rivayet
sahih değildir. Buna karşılık Musa b. Harun el-Hammâl ve diğer bazı muhaddisler
sahih olduğu görüşündedirler. Nitekim Ebu Hatim er-Râzi'nin, üstadı Arim'in
huzurunda hadis okunması anında yazı ile meşgul olduğu, Abdullah
İbnu'l-Mubârek'in ise yanında hadis okunurken başka birşey yazdığı sabittir.
İbnu's-Salâh'a göre
hadis okunurken bir kitap kopya etmekle meşgul olan kimsenin meşgul olduğu şey
okunan şeyleri anlayıp hıfztetmesine mani olacak gibiyse rivayeti sahih
değildir. Buna karşılık okunanları anlayıp hıfzetmesine engel olacak kadar
değilse rivayet sahihtir. İbnu's-Salâh buna dair ed-Dârekutnî'den bir misal
nakleder. Tanınmış muhaddisimiz gençliğinde İsma'il b. Saffâr'ın hadis
meclisinde bulunur. Bir gün İsmail, talebelerine hadis yazdırırken o yazmayı
bırakıp beraberinde getirdiği hadis cüzünü istinsah etmeye başlar. Orada hazır
olanlardan biri “Böyle istinsah ile meşgul olursan semain sahih olmaz” der.
ed-Darekutnî
“Benim kavrayışım
seninkine benzemez” dedikten sonra “Şeyhin şimdiye kadar kaç hadis yazdırdığını
biliyormusun? diye sorar.
“Hayır” cevabını alınca
da o ana kadar on sekiz hadisin imlâ edildiğini söyler. Yazdırılan hadisleri
sayarlar o kadar çıkar. Bir de “Birinci hadis falandan, o da fülandan; ikincisi
falancadan...” diyerek on sekiz hadisin senetlerini de metinlerini de birer
birer sonuna kadar okur. Hazır olanlar şaşırakalırlar.
Aynı konuda yine
er-Dârekutnî'ye dair ilginç iki misali de es-Suyütî nakletmiştir. Buna göre bir
gün kendisine hadis okunurken namaza durur. Kıra'at esnasında kari, bir hadisin
isnadındaki Nuseyr b. Zu'lûk ismine rastlayınca Nuseyri Beşîr okur.
ed-Dârekutni yapılan yanlışı ihtar etmek üzere namazda olduğu halde
“subhânallâh” der. Okuyan hatasını anlayınca bu sefer Buşeyr okur. Yine
“subhânallâh” deyince Yesîr şeklinde okur. Bunun üzerine ed-Dârekutnî “nûn” ve'1-kalemi...”
ayetini okumaya başlar. Böylece yanlış okunan ilk harfin “nûn” ismin de
“Nuseyr” olduğunu ihtar etmiş olur.
Hamza b. Muhammad b.
Tahir anlatmıştır: Bir kere ed-Dârekutnî'nin hadis meclisinde bulundum.
Hadisleri ona arzetmek için okuyan kimse okumakla meşgulken o nafile namaza
durdu. Okuma esnasında kari, bir hadisin isnadındaki Amr b. Şu'ayb ismini Amr
b. Sa'id diye okudu. ed-Dârekutnî, “subhânallâh” dedi; okuyanın yanlışını ihtar
etti. O ise yanlışını tekrarladı ve durdu. Bunun üzerine ed-Dârekutnî, “Yâ
Şu'aybu e salâtuke te’ınuruke...” ayetini okuyarak hatayı düzeltti.”
Kıraat esnasında gerek
şeyh, gerekse şeyhin hadislerini dinleyen kimse konuşur veya okuyan acele eder
yahut alçak sesle okur. yahutta okuyanla dinleyen arasındaki mesafe fazla olur
da dinleyen okunan hadisleri layıkıyla anlamayacak olursa böyle durumlarda
rivayetin sahih olup olmamasında az önceki açıklama geçerlidir. Yani dinleyen
okunan hadisleri anlayıp zabtedebilirse sahih olur. Edemezse olmaz. Hadisin
siyakından çıkarılabilecek bir iki kelime yanlışı önemli değildir. Ancak bu
takdirde okunan kitap veya cüzden işitilmemiş tek-tük kelimelerin rivayetinin
sahih olabilmesi için şeyhin dinleyene icazet vermesi mustehab görülmüştür. 64
c) Hadîs âlimi ile talib
arasında perde veya duvar gibi bir engel olduğu takdirde hadisleri dinleyen,
şeyhin sesini tanır, yahut şeyhi tanıyan sika bir kimsenin haber vermesiyle
konuşanın o olduğunu, yahut da şeyhin mecliste olup okuyanı dinlediğini
öğrenirse hadis alimlerinin tümüne göre rivayet sahihtir. Ancak Şu'be
“Dinleyenin şeyhi görmesi şarttır. Bir muhaddisin yüzünü görmedikçe ondan
rivayet etme; zira ne bilirsin, belki de şeyhin suretinde görünüp ahberanâ,
haddesenâ diyen şeytandır” demiştir. Şu'benin bu görüşü ifrattan çok tefrittir.
Nitekim Ahmed Naim Merhum da “yüzünü gördüğü muhaddisin şeytan olmadığına nasıl
güveneceğini sorarız” diyerek Şu'be'nin tefride kaçtığına dikkat çekmiştir.
Hadis alimi ile onun
okunan hadislerini dinleyen arasında perde olduğu takdirde şeyhi sesinden tanıyorsa
rivayetin sahih olduğu görüşünde olanlar İbn Ömer'in bir hadisine dayanırlar.
Bu hadise göre Hz. Peygamber İbn Umrai Mektûm ezan okuyuncaya kadar imsakin
geciktirilmesini emretmiştir. O ezan okurken herkes evinde bulunuyor; onu
görmüyordu. Demek oluyor ki sesin tanınması yeterli görülmüştür. Aynı şekilde
Mü’minlerin Annesi Hz. A'işe ve diğer peygamber ailelerinin perde arkasından
söylediği hadisler rivayet edilmiş, hepsinin rivayeti sahih sayılmıştır.
d) Ravi şeyhten bir
hadisi dinledikten sonra şeyh “bunu benden rivayet etme” veya “bunu benden
rivayet etmene iznim yoktur” diyerek rivayetten men edecek olsa hiçbir hükmü
olmaz. Özellikle şeyh, bazı kimselerin rivayetini kasdettiği halde hadisleri
okunurken kendisinden habersiz bazı kimseler de dinlemiş olsalar durum aynıdır.
Şeyh, “ben yalnız size ihbar ediyorum, falancaya etmiyorum” demekle o
falancanın rivayetinede mani olamaz. Bir hata veya şüpheden dolayı şeyh
rivayetten rücu etse, işitenlerin o hadisi rivayet etmeleri sahih olmaz. Böyle
bir hata veya şüphe yoksa şeyhin sözünün hükmü yoktur.
Arz metoduyla hadis
rivayet eden hadiscilerin isnadlannda kullandıkları eda sığalarının başlıcalan
şunlardır:
Ahberanâ fulânun
kırâ'aten aleyhi; hadisi, bizzat kendisi şeyhe okumak suretiyle rivayet
etmişse, kara'tu alâ fulân; başkası okumuş, kendisi dinlemişse kuri'e aleyhi ve
ene esme'u. Ahberanâ fulânun fînıâ kuri'e aleyhi eda sîgası da aynı yerde
kullanılır.
Semâ' yoluyla rivayette
kullanılan semi'tu dışındaki lafızlar, kırâ'at tasrih edilmek suretiyle arzda
da kullanılabilirler:
Haddesenâ (enbe'enâ,
nebbe'enâ) fulânun bi-kırâ'atî aleyh; haddesenâ (ahberanâ, enbe'enâ, nebbe'enâ)
fulânun kırâ'aten aleyhi ve ene esme'u; kale (zekera) lenâ fulânun bi-kırâ'atî aleyh;
Kale (zekera) lenâ fulânun kırâ'aten aleyhi ve ene esme'u.,. gibi.
Buradan anlaşılmaktadır
ki, arz yoluyla rivayette kullanılması caiz görülmeyen lafız sadece semi'tudur.
Kadı İyad, İmam Mâlik ile Sufyânu's-Sevri ve Sufyân b. Uyeynenin semi'tu lafzının
arzda da kullanılmasını caiz gördüklerini söyler.66 Sahih olan, caiz
olmadığıdır.
Arz yoluyla alınan
hadislerin kırâ'at lafzıyla kayıtlamadan semâda olduğu gibi yalnızca ahberanâ,
haddesenâ lafızlarıyla eda etmenin sahih olup olmadığı konusunda hadisciler
arasında görüş ayrılığı vardır. Abdullah İbnu'l-Mubârek, Yahya b. Yahya
et-Temimî, meşhur olan görüşlerine göre Ahmed b. Hanbel ve Nese'î, bu iki eda
lafzının kıraat lafzıyla kayıtlanmadan arz metoduyla rivayette kullanılmasını
caiz görmemişlerdir. Hatta Kâdî Ebubekr, sahih olan görüşün bu olduğunu
söylemiştir. el-Hatîbu'l-Bağdâdî, bunlara İbn Cureyc'i kattıktan sonra
“hadiscilerden çok kimsenin görüşü budur” demiştir. 67
Buna karşılık Hicaz ve
Küfe alimlerinin çoğu, her iki lafzın birbiri yerine kullanılmasını caiz
görmüşlerdir. İbn Şihâb ez-Zuhri, Mâlik. Sufyân b. Uyeyne, Yahya b. Sa'îd
el-Kattân, Buhârî, Sufyân es-Sevri ile Ebu Hanîfe, Ebu Yusuf, Muhammed
İbnu'l-Hasen eş-Şeybânî, Yezîd b. Harun, Nadr b. Şumeyl, Ebu Âsim en-Nebîl,
Vehb b. Cerir, Sa'leb, et-Tahâvî, Ebu Nu'aym el-İsbehânî, diğer görüşe göre
Ahmed b. Hanbel bu görüşte olanların en meşhurlarıdır.
Öte yandan İmam Şâfi'î,
Müslim, el-Evzâ'î ve İbn Vehb'in temsil ettikleri görüşe göre, bu ki lafızdan
yalnız ahberanâ arz yoluyla alınan hadislerin rivayetinde kullanılır. Burada
şuna işaret etmek gerekir. Ahberanâ maddesinde de söz konusu edildiği gibi, bu
lafız zamanla özellikle arz yoluyla rivayet edilen hadislerin edası sırasında
kullanılmıştır. Hatta el-Cevherî'nin açıkladığına göre ahberanâ lafzı,
hadisciler arasında “ben şeyhe okuyarak arzettim” manasına gelen adeta bir alem
olmuştur.
Bir üçüncü grup ise arz
yoluyla hadis rivayetinde kırâ'at lafzını kullanmadan ahberanâ demeyi caiz
gördükleri halde haddesenâ demeyi görmemişlerdir. İmam Şâfi'î ile taraftarları,
Müslim; İbnu's-Salâh ve en-Nevevî'nin dediklerine bakılırsa bütün ıraklı
muhaddisler ve hadis alimlerinin çoğu bu görüştedirler. Her ne hal ise
hadisciler arasında sonradan şayi olan bu görüş olup bundan maksatlarının
haddesenâ deyince semâ, ahberanâ deyince arz olduğunu belirtmektir.
Bu lafızlar artık terim
olarak o kadar yaygınlaşmıştır ki lügat itibariyle delâlet ettiği manalar
arasında fark yoktur, diyerek aksine bir görüş ileri sürmek bile fazladır. Ebu
Bekri'l-Berkânî'nin şu hikâyesi her iki terimin ayrı ayrı kullanılışının daha o
zamandan beri ne kadar kökleşmiş olduğunu gösterir:
“Horasanın önde gelen
hadis çilerin den Ebu Hatim Muhammed b. Ya'kub el-Herevî, bir gün el-Berkanî'ye
şöyle demiş: “Bazı şeyhlerimden, Ebu Abdillah Muhammed b. Yusuf el-Firebri'den
Sahîh-i Buhârîyi arz suretiyle rivayet ederek okudum. O şeyhim her hadiste
“haddesekumu'l-Firebrî” derdi. Kitabı bitirdikten sonra öğrendim ki, o şeyh de
Sahihi el-Fîrebri'den benim gibi arz yoluyla almış. İtiraz ettim. Kitabı yeni
baştan bana okuttu. Her hadisin başında “ahberakumu'l-Firebrî” dedi.”
Semâ'dan sonra en sahih
rivayet metodu olan arz yoluyla alınmış hadislerin rivayet edilmesinin caiz
olup olmadığı konusunda ciddi bir ihtilaf yoktur. Ancak arzın semâ1 karşısındaki
durumu hakkında üç görüş vardır. Bunlardan birincisi semâ' ile arzın arasında
herhangi bir fark bulunmadığını savunanların görüşüdür. İkincisi arzı semâ'a,
üçüncüsü ise semâ'ı arza tercih edenlerin görüşleridir. Arz ile semâ' arasında
hiçbir fark olmadığı ve arzın semâ'dan ibaret olduğu görüşünde olanlar, Medine
hadis ekolünden Abdurrahman İbnu'l-Hâris, İkrime, İbn Şihab ez-Zuhrî,
Rebî'atu'r-Rey, el-Alâ b. Adirrahmân, Yahya b. Sa'îd el-Ensârî, Hişâm b. Urve,
Muhammed b. Amr el-Leysî, Mâlik b. Enes; mekkelilerden Alkame b. Kays
en-Neha'î, Âmir b. Şurahîl eş-Şabi, el-Hasen b. Salih b. Hayy; Basralılardan
Katâde b. Di'âme, Ebu'l-Aliye Ziyâd b. Firûz, Kahmes, Sa'îd b. Ebî Arûbe;
Mısırlılardan Abdurrahman İbnu'l-Kasım, Eşheb b. Abdilazîz, Abdullah b. Vehb. Abdullah
İbni'l-Hakem gibi âlimlerdir.
Arz ile semâ’ arasında
fark görmeyenler, bir hadise dayanırlar. Enes b. Mâlik den rivayet edilen bu
hadis şöyledir:
“... Hz. Peygamber'in
ma'iyyetinde oturuyorduk. Derken devesine binmiş bir adam geldi. Devesini mescid
(avlusun)da ıhtırıp bağladı. Sonra oturan sahabilere
“Muhammed hanginiz?”
diye sordu. Hz. Peygamber (s.a.s) aralarında (yanma) yaslanmış oturuyordu.
“İşte şu oturan beyaz
adam” dedik. Adam Hz. Peygamber'e
“Abdulmuttalibin oğlu!”
diye seslendi. Allah Resulü,
“Seni dinliyorum” diye
cevap verdi. Adam,
“Sana bazı şeyler
soracağım. Soracaklarım yüzünden sana sıkıntı verebilirim, bana gücenme”
deyince Allah Resulü:
“İstediğini sor”
buyurdu. Bunun üzerine adam,
“Senin ve senden
öncekilerin rabbi (olan Allah) aşkına söyle! Seni bütün insanlara peygamber
olarak Allah mı gönderdi?” diye sordu. Hz. Peygamber bu soruya
“Allah adına evet!”
cevabını verdi. Adam ikinci olarak,
“Allah aşkına söyle, sana
bir gün ve gecede beş vakit namaz (kılmmasın)i Allah mı emretti?” Allah Resulü
bu soruya da
“Allah adına evet!” diye
cevap verdi. Daha sonra adam,
“Allah aşkına söyle,
senenin şu (ramazan) ayında oruç tutmanı sana Allah mı emretti?” dedi. Hz.
Peygamber, “Allah adına evet!” buyurdu. Bu sefer de
“Allah aşkına söyle, şu
zekâtı zenginlerimizden alıp fakirlerimize dağıtmanı sana Allah mı emretti?”
sorusunu sordu. Hz. Peygamber bu soruya da
“Allah adına evet!”
cevabını verdi. Bunun üzerine adam,
“Bütün getirdiklerine
iman ettim. Ben geride bıraktıklarımın elçisiyim. Adım Dimam b. Sa'lebedir”
dedi.”
Buhârî ayrıca el-Hasen,
Sufyânu's-Sevrî ve İmâm Mâlik'in kırâ'at ale'ş-şeyh yani arzı caiz gördüklerini
de kaydetmiştir. Bütün bunlar, arz metoduyla rivayetin sahih olduğuna ve semâ'
ile arasında önemli bir fark bulunmadığına delalet eden açık deliller
sayılmıştır. Diğer taraftan kimi sahabilerden rivayet edilen bazı haberler de
arz ile semâ' arasında fark olmadığı görüşünde olanlara açık birer delil teşkil
eder. Bu haberlerden birine göre Ali b. Ebî Talib'e alime bir şey okumanın
hükmü sorulduğunda o “âlime okumak ondan işitmek derecesindedir” demiştir. Şu
söz de ona nisbet edilmiştir: “Senin âlime okuman ile âlimin sana okuması
birdir.”
Arzı semâ'a tercih edenlerin
başında İbn Cureyc, el-Leys b. Sa'd el-Kattân, Yahya b. Abdillah b. Bukeyr,
Hişâm b. Abdilmelik, Ebu Ubeyd el-Kasim b. Selâm, Ebu Hatim er-Râzî, Muhammed
b. İshak, İmam Mâlik, Sufyân es-Sevrî, Ebu Hanîfe, Hişâm b. Urve, İbn Ebî Zi'b,
Sa'îd b. Ebî Arûbe, el-Musennâ İbnu's-Sabbâh gibi meşhur muhaddisler gelir.
Bunlara göre talebenin âlime okuması, âlimin talebeye okumasından hayırlıdır.
Arz metodunu semâ'a
tercih edenler bazı sebepler göstermişlerdir. Abdurrahman b. Mehdi, Mâlike
okuyarak arzettiği hadislerin ondan dinlediklerinden daha sağlam olduğunu
söylemiştir. Ona göre bunun sebebi Mâlik'in bazan isnad söylemesi, bazan da
araya başka sözler kalmasıdır. Ebu'l-Velîd de hadisin şeyhe arzedilirken daha
dikkatli okunduğundan arzın daha sağlam olduğunu söylemiştir. Musa b. Davud da
şeyhe okuduğu zaman bütün dikkatini verebileceğini, oysa kendisi rivayet ettiği
zaman muhatabı olan talebeden gafil olabileceğini belirtmiştir.
Arz yoluyla rivayeti,
şeyhten dinlemekten ibaret semâ'a tercih edenler tercihlerine sebep olarak bir
de semâ' sırasında şeyhin hata yapması halinde talibin bu hatayı düzeltme imkan
ve fırsatının olmamasını göstermişlerdir.74 Halbuki hadis şeyhe okunduğu zaman
talebe hata yapsa bile, bütün dikkatini okunanı dinlemek için sarfeden şeyh
tarafından düzeltilmesi çok daha kolay olur. 75Ne var ki semâ' yoluyla
rivayette şeyhin hata yapması halinde talibin hiçbir şekilde bu hatayı
düzeltmek imkanı olmadığı itirazına karşı çıkılmış ve talibin okuması halinde
de Şeyhin hata yapabileceği ileri sürülmüştür. Bu itirazı ileri sürenler,
semâ'ı arza tercih edenlerdir. Genellikle “Meşrık ehli” denilen Irak ekolü
muhaddislerinden ibaret bu grup semâ'ın arzdan üstün olduğu görüşündedirler.
İbnu's-Salâh, en-Nevevî ve es-Suyütî sahih olanın bu görüş olduğunu
söylemişlerdir. İbn Haceri'l-Askalânî'ye göre ise şeyh ile talib aynı ilmî
seviyede olduklarında veya talibin daha bilgili olması halinde semâ' tercih
edilir; zira bu takdirde talib, işittiklerine daha fazla dikkat eder. Talibin
ilmi daha az olduğu takdirde ise şeyhe okuyup arzetmek daha münasip olur; çünkü
bu usul talibin zabtına daha fazla yardımcıdır. Bu nükteye binaendir ki, imlâ
halinde talibin şeyhin lafzını dinlemesi hadis rivayet usûllerinin en
yükseğidir, bu takdirde şeyh de talib de dikkatli olurlar.
Bununla birlikte arz iie
semâ’ın birbirine tercihinde şeyhin ezberden okuması ve imlâ gibi hususların da
dikkate alındığı gözden kaçmamaktadır. Bu iki rivayet, metodunun bir olduğu
görüşünde olanlardan Ahmed b. Ali el-Bağdâdi, Şeyhin kendi kitabından okuması
halinde arz ile semâ' arasında fark olmadığını, fakat şeyhin ezberinden okuması
durumunda semâ’ın arzdan üstün olduğunu söylemiştir.
Bütün bunlardan şu sonuç
çıkmaktadır: Hadiscilerin kimi semâ'ı arza, kimi de arzı semâ'a tercih
etmiştir. Kimisi de her ikisinde de görülen hadis rivayeti açısından
küçümsenemiyecek bazı aksayan yönleri göz önünde tutarak tesviye, yani ikisini
bir tutma yoluna gitmiştir. Semâ ile arz arasında fark görmeyenler “gerek
şeyhin, gerekse talibin hataya düşmesi bahis konusu olunca arz ile semâ
arasında hiçbir fark yoktur” demişlerdir.
Şurası muhakkaktır ki,
üzerinde en çok tartışmanın yapıldığı hadis rivayet metodu, arz metodu
olmuştur. Onun uzun boylu münakaşalara konu olması bir bakıma en çok uygulama
alanı bulan rivayet usullerinden biri olmasından ileri geliyor olmalıdır.