MU’ADDİL
Sözlükte hakimin hak
üzerine doğruca hükmetmesi, şahidi tezkiye etmek, terazi kefelerini aynı
düzeyde tutmak, eğri bir nesneyi doğrultmak manalarına ta'dilin ismi failidir
ve doğruluğuna hükmeden, adaletli olduğunu haber veren kimse demektir.
Umumi manada şahısları
tezkiye eden kimse manasına kullanılan mu'addil, Hadis Usulünde ravinin
adaletli olduğuna hükmeden âlime denir.
Muhtelif vesilelerle söz
konusu edildiği gibi gerek az hadis rivayet ettiği, gerek kendisinden bir veya
iki kişiden fazla hadis rivayet eden olmadığı, gerekse kimliği, dolayısıyla
güvenilir olup olmadığı bilinmeyen ravilerin rivayetlerine itimat edilebilmesi
için onların adalet durumunun ortaya konulması gerekir. Ta ki rivayet ettiği
hadise güvenilebilsin; herhangi bir dini meselede o hadisle amel edilebilsin.
Şu hale göre ravinin hadisine makbul gözüyle bakılabilmesi her şeyden önce onun
adaletli oluşuna bağlıdır. İşte ravinin adalet sahibi olduğuna hükmeden alime
mu'addil denilmiştir.
Mu'addilin sözüne
güvenilir olması şarttır. Ayrıca duygularına kapılarak hareket eden bir kimse
olmaması aranır. Aksi halde ravinin adaletli olduğunu söylemesi bir kıymet
ifade etmez.
Bir ravinin adalet
vasfına sahip olduğunu kabul edebilmek için o ravinin adaletine hükmeden
muaddillerin sayısı hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bazı Fıkıh
alimleri, hadis rivayet eden muhaddis ile kulların hukuku ile ilgili
meselelerde şahitlik eden şahit arasında hiç bir fark olmadığını ileri sürerek,
gerek muhaddisin, gerekse şahidin en az iki mu'addil tarafından ta'dil
edilmesini şart koşmuşlardır. Bunlara göre ikiden az mu'addilin ta'dil
etmesiyle adalet sabit olmaz. Bununla beraber alimlerin çoğu şahidin en az iki
mu'addil tarafından ta'dil edilmesini kabul etmişlerse de ravi için bir
mu'addili yeterli görmüşlerdir. Bazılarına göre ise muhaddis ve şahidin her
ikisinin de ta'dilinde tezkiyesi makbul bir mu'addil yeterlidir.
Mu'addilin kadın veya
köle olması halinde de durum aynıdır. Adaletli bir kadının veya kölenin haberi
makbul sayıldığına göre, hadis rivayet eden muhaddisin bir kadın veya köle
tarafından ta'dil edilmesinin de makbul olması gerekir. Bununla birlikte Medine
fakihlerinin çoğu kadını mu'addil olarak kabul etmedikleri gibi ikiden az
erkeğin ta'dilinin de yeterli görmemişlerdir. Alimler, mu'addilin bir
muhaddisin adaletine hükmederken kullandığı lafızlar ve bu lafızlarla
adaletinin hasıl olup olmaması konusunda ihtilafa düşmüşlerdir, el-Hatîb'in
müstakil bir bölüm halinde verdiği bilgilere bakılırsa bazı âlimlere göre bu
konuda mu'addilin “Bu kimsenin benim lehime ve aleyhime şahitliği makbuldür”
demesi geçerlidir. Diğer bazı âlimler ta'dil için mu’addilin “Adildir, razı
olunur” bazıları ise “adaletlidir, makbuldür” demesinin makbul olduğu
görüşündedirler. Bazı âlimler ise kişinin adaletine hükmedilebilmesi için
hakkında mu'addilin “adaletlidir, makbuldür” demesi gerektiğini ileri
sürmüşlerdir. Bu konuda mu'addilin “şehadeti makbuldür” demesinin ta'dil için
yeterli olacağı görüşünde olanlar da vardır. Bazı Irak âlimleri ise muaddilin
“Onu yalnız hayırlı olarak biliyorum” demesinin ta'dil manasına geldiği
görüşündedirler.
Hadis alimlerine gelince
onlar bir şahsın adaletine hükmetmek için mu'addilin “bu adaletlidir” demesini
kafi görmüşler; aynı zamanda şahitliğinin kabul edilmesine mani bir hali bulunmadığını
ortaya koyacak bir tabirin eklenmesini ileri sürmüşlerdir; zira olur ki bir
kimse adil ve fısktan uzak olsa bile gaflet, zayıflık, çok yanılma, şahitlik
ettiği konu hakkında bilgisinin az olması yüzünden şahitliği makbul eddedilmez.
Bu halleri emanetine gölge düşürmese de şahitliğini kabule mani olur. Nitekim
rivayete göre Hz. Ömer şahabı Abdurrahman b. Avfa böyle demiştir. “Sen bize
göre adil bir kimsesin. Nebi s.a.v.'den (bu konuya dair) ne işittin?
Nebi sallallahu aleyhi
ve sellem Abdurrahman b. Avf ile Hz. Ömer'e ikta yoluyla bir arsa vermiş.
ez-Zubeyr b. Avvâm Hz. Ömer'in çocuklarına giderek onun hissesini satın almış;
sonra da Hz. Osman'a giderek söz konusu araziyi Hz. Ömer'in evlatlarından satın
aldığını, oysa Abdurrahman b. Avfın bu arazinin Nebi (s.a.s) tarafından
kendisine verildiğini iddia ettiğini söylemiştir. Bunun üzerine Hz. Osman
Abdurrahman b. Avfı tezkiye ederek onun Hz. Ömer lehine ve aleyhine şehadetinin
caiz olduğunu ifade etmiştir.
Her iki misal de
göstermiştir ki iki Raşid halife bir şahsın adaletli olmasını rivayetinin
kabulü için yeterli görmemişlerdir. Şu hale göre rivayet ilminin inceliklerine
göre mu'addilin bir ravinin ta'diline dair söyledikleri yeterli görülemez.
Rivayete mani halleri olup olmadığının ayrıca araştırılması gerekir.