KIYAMET ALAMETLERİ
Ey kardeşim! Bilmelisin ki; -Allah her ikimizi de muvaffak kılsın- bu dünya hayatı bir gün sona erecek ve her şey yok olacaktır. Artık bundan sonra ahiret günü gelecektir. Ki o günde kullar dünyada işlediklerinin karşılığını görecekler, ya ceza alacaklar veya mükâfatlandırılacaklardır. Kısaca varacakları yer ya içinde ebedi nimetlerle karşılanacakları cennet veya içine atılacakları yakıcı cehennem ateşi olacaktır. İşte sen bu kitapta söz konusu edilen cennet ve cehennemde yer alacak olan bu iki zümrenin halini görüp okuyacaksın.
Şurası bilinmelidir ki, ahiret gününe iman etmek, imanın sıhhat şartlarından bir şarttır. Kim ahiret gününe iman etmezse o kimse kesin olarak kâfirdir. Kaldı ki bu konu Kur’an’ın birçok ayetlerinde zikrolunmuştur. Bu ayetlerin kiminde cehennem ateşinden ve azabından uzak durma uyarısı, kimisinde ise ora ile alakalı olarak kimi durumların ve müşahedelerin ele alınmış olması, kimisinde de oranın mutlaka bir gün gelip gerçekleşeceğidir.
Nitekim bu konu Kur’an’da değişik isimlerle anılmaktadır. Örneğin kıyamet, saat, Karia (Kapı Çalan), Ğaşiye (Dehşeti her şeyi kaplayan kıyamet), Hakka (Gerçekleşecek olan), Tamma (Her şeyi alt üst eden büyük felaket), Sahha (Kulakları sağır eden ses), Vakıa (Kıyamet), Hesap Günü ve benzeri isimler gibi.
Yüce Allah buyuruyor: “Kıyamet
vakti de gelecektir, bunda
şüphe
yoktur. Ve Allah kabirdeki kimseleri diriltip kaldıracaktır.”
(Hac,
Yine yüce Allah
buyuruyor: “Kıyamet
günü mutlaka gelecektir. Herkes peşine
koştuğu
şeyin
karşılığını
bulsun diye neredeyse onu kendimden gizleyeceğim.
Ona inanmayan ve nefsinin arzularına
uyan kimseler sakın
seni ondan (kıyamete
inanmaktan) alıkoymasın;
sonra mahvolursun!”
(Hac,
Ey Müslüman kardeşim! Gel hele biraz benimle, şu sözü edilen gün ile alakalı olarak neler var biz göz atalım, onun korkunç hallerini, oradaki merhalelerde bizim durumlarımızı bir kontrol edelim. Durumlarımızı yüce Allah’a bir arz edelim de belki Rabbimiz bu sebeple bizi isyana girmekten, asi olmaktan uzaklaştırır. Bu sayede belki de taat ve iyilikle ilgili amellere yönelebilme imkânını elde ederiz. Nasıl olmasın ki, işte kıyametin belirtileri, alametleri bu zamanda gözler önündedir. Uzağı görebilenler için bunu görmemeleri mümkün değildir.
Kıyamet Gününün Küçük Alametleri
Unutma ki kıyamet günüyle alakalı olarak kimisi küçük ve kimisi de büyük olmak üzere iki türlü alameti vardır. Bu alametlerden küçük olarak nitelendirilenleri kıyamet günü yaklaştığı zamanda belireceklerdir. Büyük alametler ise, hemen kıyamet kopacağı, kopmasının neredeyse sayılı günler diyebileceğimiz manada ciddi bir şekilde yaklaştığında belireceklerdir.
Şimdi burada kıyametin küçük alametlerinden söz edeceğim. Gerçi bu alametler oldukça fazladır ama ben burada kısaca ve kolay bir şekilde hemen anlatılıverecek olanlarından söz edeceğim. Bunların başında bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (as) peygamber olarak gönderilmesi ve ümmetinin gelmiş olmasıdır.
Buhari ve Müslim Sehl b. Sa’d’dan rivayet ediyorlar. Sa’d’ın söylediğine göre Allah Resulü (as) – işaret parmağı ile bitişiğindeki parmağını birlikte göstererek- dedi ki: “Ben, benimle kıyamet arasındaki süre işte bu kadar kalmış olduğu bir dönemde peygamber olarak gönderildim.”[1]
Şu sayacaklarım da yine kıyametin küçük alametlerindendir. Yüksek bina yapımı yarışına girilmesi, cami ve mescitlerin süslerle donatılması, emanete uyulmaması, ihanet edilmesi, zinanın alabildiğince artması, her tarafta alenen içkinin içilmesi, teşvik edilmesi, şarkıcı ve çengici kadınların edinilmesi, sanatçı adı altında önemsenmesi kıyametin küçük alametlerindendir. Aynı şekilde hain kimsenin emin ve güvenilir kabul edilmesi, işlerin ehil olmayan ellere geçmesi, bidatlerin artması, kadınlarda hayânın azalması, erkeklerin adalet özelliğini yitirmeleri de bu alametler arasındadır. Tüm bu saydıklarımız günümüzde var olan gerçeklerdir. Hemen bütün bunlar hakkında da sahih hadisler bulunmaktadır. İşte bu hadislerden bazı örnekler:
Enes b. Malik’ten (ra) diyor ki Allah Resulü (as) şöyle buyurdu: “İnsanlar cami yapımında yaptıkları şeyler sebebiyle birbiriyle üstünlük taslayıp mücadele etmedikçe kıyamet kopmaz.”[2]
Buhari’nin Ebu Hureyre’den yaptığı rivayete göre Allah Resulü (as) şöyle buyurmuştur: “Emanet zayi olduğunda, emanete uyulmadığında kıyameti bekle.”[3]
Ömer b. Hattap’tan (ra) rivayete göre demiş ki: “Bir gün Allah Resulü’nün (as) huzurunda oturduğumuz bir sırada, elbisesi beyaz mı beyaz, saçları siyah mı siyah, yoldan gelmiş gibi bir Halide bulunmayan ve içimizden de kimsenin kendisini tanımadığı bir adam çıkageldi. Peygamber’in yanına sokuldu, önünde oturdu, dizlerini peygamberin dizlerine dayadı, ellerini kendi dizlerinin üstüne koydu ve:
— Ey Muhammed! Bana İslam’ı anlat, dedi. Allah Resulü (as) de:
-“İslam, Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna şahitlik etmen, namazı dosdoğru kılman, zekatı tastamam vermen, ramazan orucunu eksiksiz tutman, yoluna güç yetirebilirsen Kabe’yi ziyaret (hac) etmendir” buyurdu. Adam:
— Doğru söyledin, dedi. Onun hem soru sorup hem de doğrulaması bizim tuhafımıza gitti. Adam:
— Şimdi de imanı anlat bana, dedi. Peygamber (as):
-“Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine iman etmendir” diye buyurdu. Adam yine:
— Doğru söyledin diye tasdik etti ve hemen arkasından da:
— Peki, ihsan nedir, onu da anlat, dedi. Allah Resulü (as):
— “İhsan, Allah’a onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen Onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” diye buyurdu. Adam yine:
—Doğru söyledin dedi ve arkasından da:
—Kıyamet ne zaman kopacak, diye sordu. Peygamber (as):
—“Kendisine soru yöneltilen, bu konuda soru sorandan daha bilgili değildir” diye cevapladı. Adam:
— O halde alametlerini söyle, dedi. Allah Resulü (as):
— “Annelerin, kendilerine cariye muamelesi yapacak çocuklar doğurması, yalın ayak, başıkabak, çıplak koyun çobanlarının, yüksek ve mükemmel binalarda birbiriyle yarışmalarıdır” diye buyurdu.
Adam sessizce çıkıp gitti. Ben bir süre öylece kalakaldım. Daha sonra Peygamber (as):
— “Ey Ömer! Soru soran kişi kimdi, biliyor musun?” diye buyurdu. Ben de:
— Allah ve Resulü bilir, dedim. Allah Resulü (as):
— “O gelen Cebrail idi, size dininizi öğretmeğe geldi” diye buyurdu.[4]
Ali b. Ebu Talip’ten rivayete göre demiş ki, Allah Resulü (as) şöyle buyurdu: “Ümmetim onbeş hasleti, fiili işler duruma geldiklerinde artık belayı hak etmiş olurlar.” Kendisine bunlar nelerdir, diye sorulması üzerine Allah Resulü (as) şöyle buyurdular: “Ganimet belli kesimin elinde elden ele dolaşıp haksız bir şekilde zimmete geçirildiğinde, emanete ganimet diye üzerine konduğunda, zekat gereksiz bir borç kabul edilip verilmediğinde, kişi hanımına itaat edip annesini ezdiğinde, arkadaşına iyi davranıp babasını üzdüğünde, mescitlerde dinle ilgisi olmayan sesler yükseldiğinde, toplumun lideri, onların en aşağılık adamı olduğunda, kişinin kötülüğünden korkulduğu için kendisine itaat olunduğunda, içki içildiğinde, ipek giysiler giyildiğinde, çalgıcı-çengici ve şarkıcı kadınlar edinildiğinde, bu ümmetin sonradan gelenleri, kendilerinden önce geçenlere lanet okuduklarında, işte bu durumlar meydana geldiğinde artık üç şeyi bekleyedurun! Kızıl bir rüzgar -insanları yerin dibine geçirecek bir kasırga-, yerin dibine geçirilmek, bir başka varlık şekline dönüştürülmek veya iftiraya uğramak-toplumdan dışlanmak-.”[5]
Rivayete göre Peygamber (as) Cebrail’e (as) demiş ki: “Ey kardeşim Cebrail, benim ölümümden sonra yeryüzüne inecek misin?” Cebrail de, “evet, ahir zamanda ineceğim, hem de dört kez ineceğim” der. Peygamber (as): “O inişlerinde ne yapacaksın?” diye sorar. Cebrail (as) şu cevabı verir: “İlk inişimde hâkimlerden adaleti kaldıracağım, ikinci defaki inişimde ise, yeryüzünden bereketi kaldıracağım, sonra üçüncü inişimde erkeklerin kalplerinden şefkat duygusunu kaldıracağım, dördüncü inişimde de kadınlardan hayâyı, utanma hissini kaldıracağım.”
Tirmizi Enes b. Malik’ten rivayet ediyor, Enes (ra) diyor ki Allah Resulü (as) şöyle buyurdu: “Kıyametin hemen öncesinde adeta karanlık gecenin karanlığının sökün ettiği gibi fitneler ortaya çıkacaktır. Adam sabaha mümin yani inanmış biri olarak çıkar ama akşama kâfir olarak girer. Mümin biri olarak akşamlar, fakat sabaha kâfir biri olarak çıkar. Kimi topluluklar da para karşılığı dinlerini satarlar.”[6]
Ey kardeşim! Şimdi tüm bu saydığımız alametler veya belirtiler günümüzde ortaya çıkmış mı çıkmamış mı bir bak hele.Evet, hepsi de bugün gerçekleşmiş bulunmaktadır. Kimi alametlerin belirtileri ise artık belirmeye başlamış bile, örneğin Yahudilerle olan savaşlar ve Fırat nehrinin dibinden sırf altından olan bir dağın ortaya çıkacağı gibi.
Buhari ile Müslim İbn Ömer’den rivayet ediyorlar. İbn Ömer’in dediğine göre Allah Resulü (as) şöyle buyurmuştur: “Müslümanlar ile Yahudilerin arasında bir Savaş çıkmadıkça, kıyamet kopmayacaktır. Bu savaşta Müslümanlar Yahudileri öldürecekler, öyle ki Yahudiler herhangi bir ağacın ve taşın arkasında kendilerini gizleyecekler de, o ağaç ve taş dile gelerek, ey Müslüman! Ey Allah’ın kulu! Arkamda bir Yahudi saklanmıştır, gel onu öldür, diye seslenecek, sadece Yahudi ağacı da denene Ğarkad ağacı seslenmeyecektir.”[7]
Buhari, Müslim ve başkaları Ebu Hureyre’den rivayet ediyorlar. Ebu Hureyre diyor ki Allah Resulü (as) şöyle buyurdu: “Fırat nehri altın bir dağ üzerinden açılmadıkça kıyamet kopmayacaktır. İnsanlar onun için savaşacak ve her yüz kişiden doksan dokuz kişisi öldürülecektir. Onlardan her biri keşke kurtulan ben olsaydım, diyecektir.”[8]
İşte tüm bu anlatılanların hemen hepsinin ön belirtileri gözükmeye başlamış bulunmaktadır.
Eğer ben burada ahir zaman alametleriyle alakalı olarak Allah Resulü’nün haber verdiklerini bir bir anlatmaya kalkışırsam, konumuz alabildiğince uzayıp gider. Ancak ben, okur usanıp bıkmasın ve bir de kitabın hacmi kabarmasın diye kısa yoldan örneklerle yetindim ki amacın dışına çıkmayayım istedim.
KIYAMETİN BÜYÜK ALAMETLERİ
Bunların ilki şudur: Mehdi’nin çıkıp gelmesidir. Mehdi Hz. Fatıma’nın çocuklarından olacak, geldiğinde yeryüzü zulüm ve haksızlıklarla çalkanıyorken o adaleti ve hakkı sağlayacaktır, yeryüzünü adaletle dolduracaktır.
Ebu Davud ve Tirmizi İbn Mesud’dan rivayet ediyorlar. Rivayete göre Allah Resulü (as) şöyle buyurmuştur: “Dünyanın ömründen kalan gün olarak en son gün kalmış olsa, Allah bu günü mutlaka uzatacak, ta ki benim soyumdan veya benim ehli beytimden biri gönderilene dek. Onun ismi benim ismime, babasının da adı babamın adına uygun olacaktır. O, yeryüzü nasıl ki zulüm ve haksızlıkla dolup taşıyorsa, yeryüzünü adalet ve halk dolduracaktır.”[9]
Ahmed b. Hanbel, Ebu Davud ve Tirmizi yine İbn Mesud’dan rivayet ediyorlar. İbn Mesud demiş ki Allah Resulü (as) şöyle buyurdu: “Benim ehli Beytimden ismi benim ismime –farklı bir rivayette de ‘ahlakı benim ahlakıma’- uyan bir adam çıkmadıkça-gelmedikçe dünya sona ermez.”
Ebu Nuaym ve Ruyani Huzeyfe’den rivayet ediyorlar. Huzeyfe demiş ki Allah Resulü (as) şöyle buyurmuştur: “Mehdi benim soyumdan bir adam olacaktır. Rengi Arapların renginde cismi-bedeni ise bir İsrail’li bedeni gibi olacaktır. Sağ yanağında adeta parlayan bir yıldız gibi bir beni olacaktır. Yeryüzü zulüm ile dolup taşarken o yeryüzünü adaletle dolduracaktır. Onun halifeliğine gerek yeryüzü halkı olsun, gerekse göktekiler olsun, havada uçan kuşlara varana dek hepsi razı olacaklardır.”[10]
İkincisi Deccal’ın çıkmasıdır. Deccal insanlar için en büyük bir fitnedir. Çünkü Allah, ona bir takım harikulade işler yapma fırsatını verecektir. Bu sayede insanları dehşete düşürecek, birçok insanlar ona aldanacaklar. Sadece yüce Allah’ın kendilerine saadet vaat ettiği yani koruduğu kimseler onun şerrinden ve fitnesinden kurtulacaklardır. Nasıl olmasın ki, nice adamlar görüyoruz, kötülükte Deccal kadar olmasa bile yine de insanları tuzaklarına düşürüp aldatmaktadırlar. Birçok yalan ve dolanla insanların gözlerini boyamakta, akıllarını karıştırmaktadırlar. Örneğin falcılar, kâhinler, medyumlar, gaybı bildiğini ileri sürenler ve benzeri daha niceleri gibi. Evet, bu gibileri yığınlarla insanları peşlerine takarlarken, istediğinde gökten yağmur yağdıracak, dilediğinde de durduracak olan Deccal nasıl aldatmasın ki? O fazlasıyla bunu yapacaktır. Kurak araziye emredecek, oralar yeşerecek, ölüyü diriltecek, dünyanın hazineleri onu izleyecektir. İşte bütün bunlar insanlar için birer fitnedir, onları bozmaktır. İslam akidesi üzerinde sebat edip etmeyeceklerine ilişkin bir imtihandır.
İnanmış kimseler bu gibi durumlarda inançlarında sebat edecekler, İslam akidesini yaşayacaklar, ancak kalplerinde hastalık bulunanlar ise, sapıtacaklardır. Bu gibileri Deccal’ın peşine takılacaklar, ona asker olacaklardır. İşte Deccal, onun nitelikleri ve yapacağı şeylerle ilgili sahih sünnetten deliller.
Enes’ten (ra) Buhari ve Müslim rivayet ediyorlar. Enes diyor ki, Allah Resulü (as) şöyle buyurdu: “Hiçbir peygamber yoktur ki, ümmetini o çok yalancı şaşı gözlü kimseden ümmetini uyarmamış olsun. Dikkat edin o şaşıdır, Azizi ve Celil olan Rabbiniz şaşı değildir. Onun iki kaşı arasında KFR yani kâfir yazılıdır.”[11]
Ebu Hureyre’den Buhari ve Müslim yine rivayet ediyorlar. Ebu Hureyre diyor ki Allah Resulü (as) şöyle buyurdu: “Dikkat edin! Daha önce hiçbir peygamberin hakkında söz etmediği Deccal ile ilgili bir hususu size konuşacağım. O gözleri şaşı olan biridir. O beraberinde cennet ve cehennem benzeri şeyle gelecektir. Onun işte bu cennettir, dediği şey cehennemdir.”[12]
Buhari ve Müslim Rib’i b. Hiraş’tan rivayet ediyorlar. Rib’i diyor ki, Ben Ensar’dan olan Ebu Mesud ile birlikte Huzeyfe b. Yeman’ın yanına gittim –Allah hepsinden de razı olsun-. Ebu Mesud ona dedi ki: “Bana Deccal konusu hakkında Allah Resulü’nden (as) işittiğin şeyi anlat.” O da dedi ki: “Kuşkusuz Deccal çıkacak, onun beraberinde taşıdığı su, aslında ateştir. Halkın su olarak gördükleri şey aslında yakıcı olan ateştir. Halkın ateş olarak gördüğü şey ise, tatlı sudur. Sizden kim ona yetişirse, onun ateş diye gösterdiğinden alsın, çünkü o tatlıdır, hoştur. Bunun üzerine Ebu Mesud dedi ki, ben de bunu işitmiştim.”[13]
Ebu Said Hudri’den (ra) Buhari ve Müslim rivayet ediyorlar. Peygamber (as) şöyle buyurmuştur: “Deccal gelecek ama ancak kendisine Medine yollarına giriş haram kılınmış, yasaklanmıştır. Nihayet Medine dışında kalan işlenmedik kimi tarlalara kadar gelecek, derken karşısına o günün en hayırlı insanı veya insanlardan en hayırlı olanı çıkacak ve ona şöyle diyecektir: Ben şahitlik ederim ki, sen, Allah Resulü’nün (as) hadisinde bize sözünü ettiği Deccalsın. Bunun üzerine Deccal; ne dersiniz ben bu adamı öldürsem sonra tekrar diriltsem siz yine de bu iş konusunda hakkımda bir şüpheye düşer misiniz, der. Çevresindekiler de, hayır bu durumda hiç şüpheye düşmeyiz, der. Bunun üzerine Deccal karşısına çıkan o kişiyi önce öldürür ve sonra da diriltir. Dirilen o imanlı ve hayırlı insan bunun üzerine der ki, Allah’a yemin ederim ki şu anda hiçbir zaman göremediğim gerçeği daha net bir şekilde, daha bir uzağı görerek durumunu öğrenmiş oldum. Bu durum karşısında Deccal yeniden o şahsı öldürmek isteyecek ama kendisine bu fırsat verilmeyecektir.”[14]
Üçüncüsü: Dımışk’ın/Şam’ın doğusunda kalan Beyaz Minareye İsa’nın (as) inmesi olayı. Semadan yere inerken ellerini iki meleğin kanadına dayamış olarak sabah namazı vaktinde inecektir. Halk kendisini sabah namazını kıldırması için mihraba geçmesini isteyecektir. Ancak İsa (as), sizin imamınız sizin içinizden olacaktır, diyerek, imamlığa geçmeyecektir. Bunun üzerine orada hazır bulunan Mehdi öne geçecek, hem orada bulunan cemaate ve hem de İsa’ya imamlık edecektir, namaz kıldıracaktır. Bunun sebebi, yani İsa’nın namaz kıldırmaya geçmemsi ve imamlık yapmamsı, onun bu ümmete ve onun peygamberi Muhammed’e (as) olan saygısı sebebiyledir. Şam’ın Lüdd kapısında Deccal’ı bulup onu öldürecektir. İşte bu konuya ilişkin nasslar yani deliller şöyledir:[15]
Ebu Hureyre’den Buhari, Müslim ve Sünen sahipleri rivayet ediyorlar. Ebu Hureyre diyor ki Allah Resulü (as) şöyle buyurdu: “Varlığım elinde olan Allah’a yemin ederim ki, pek yakın bir gelecekte Meryem oğlu İsa adil bir hakem olarak aranıza inecektir. O inince haçı kıracak yani Hıristiyanlığı ortadan kaldıracak, domuzu öldürecek yani domuz etinin yenmesini yasaklayacak, bundan böyle Kitap Ehlinden cizyeyi yani vergi alınmasını kaldıracaktır. Mal varlığı öylesine artıp taşacak ki, bundan böyle zekat kabul edecek kimse bulunamayacaktır. Öyle ki Allah için bir tek secde yapmak dünya ve dünyadaki her şeyden çok daha hayırlı olacaktır.” Daha sonra Ebu Hureyre diyor ki isterseniz şu ayeti bir okuyun. Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Kitap ehlinden her
biri, ölümünden önce ona/İsa’ya
muhakkak iman edecektir.”
(Nisa,
Müslim Cabir’den (ra) rivayet ediyor, Cabir diyor ki Allah Resulü (as) şöyle buyurdu:
“Ümmetimden bir toplum, bir gurup ta kıyamete dek hak yolunda savaşacaklardır. Derken Meryem oğlu İsa (as) inecek, bunun üzerine Müslümanların emiri ona, buyur, bize namaz kıldır, diyecek, o da “hayır, kiminiz kiminizin emirisiniz, bu yüce Allah’ın bu ümmete bir ikramıdır.”[16]
Şimdi sana daha detay içeren bir başka hadis sunayım. Bu hadiste Deccal’dan, İsa peygamberin dünyaya inmesinden, Yecuc ve Mecuc ile alakalı hususlardan ve kıyametin büyük alametlerinden söz edilmektedir. Şöyle ki:
Müslim Sahih adlı eserinde Nevvas b. Sem’an’dan (ra) rivayet ediyor. Nevvas diyor ki, bir sabah Allah Resulü (as) bize Deccal’dan uzun uzadıya söz etti. Önce sesini yükselterek konuştu, daha sonra yorulunca bu defa sesini alçaltarak konuştu. Biz onun bu anlatışına bakarak sandık ki Deccal Medine etrafında bulunan hurmalıklara gelip dayanmıştır. Yeniden Allah Resulü’nün yana vardığımızda, yüzümüzdeki üzüntü ifademizden anladı da bize hayrola bir şey mi oldu? Diye sordu. Biz de; ey Allah’ın Resulü! Sen bize sabahleyin Deccal’dan söz ettin, bu konuda bazen sesinin tonunu düşürdün, baz<en de yüksek sesle konuştun. Biz senin bu konuşmandan öyle sandık ki, Deccal gelip Medine hurmalıklarına dayanıvermiş, dedik.
Bunun üzerine Allah Resulü (as) şöyle buyurdular: “Ben sizin adınıza Deccal’dan değil, ondan başka şeylerden dolayı daha çok korkuyor ve endişe duyuyorum. Çünkü ben henüz aranızda bulunuyorken Deccal çıkarsa, ben hemen onun düzenini bozar, delillerini de etkisiz kılarım. Eğer ben aranızda değilken o çıkıp gelirse, bundan böyle herkes kendini ona karşı koruyup kollamalıdır. Kaldı ki yüce Allah her Müslüman kulunu onun kötülüğünden koruyacaktır.
Deccal kıvırcık saçlı, gözlerinin feri gitmiş bir gençtir. Ben onu adeta (çok önceleri ölüp giden) Abduluzza b. Katan adındaki kişiye benzetiyor gibiyim. İçinizden kim ona yetişirse Kehf suresinin başından itibaren birkaç ayeti okusun. O Şam-Suriye ile Irak arasındaki bir yerden çıkacaktır. O sağa, sola kısaca her tarafa kötülüğünü yayacak, terör estirecektir. Ey Allah’ın kulları! İmanınızı koruyup kollayın” diye buyurdu.
Bu defa; ey Allah’ın Resulü! O yeryüzünde ne kadar bir süre kalacaktır, diye sorduk. Allah Resulü (as) şöyle buyurdu:
“Kırk gün yeryüzünde kalacaktır. Bir günü tam bir yıl uzunluğunda olacaktır, bir başka günü tam bir ay uzunluğunda olacak, bir üçüncü günü ise tam bir hafta uzunluğunda olacaktır. Diğer günleri ise sizin normal günleriniz gibi olacaktır.”
Biz kendisine, ey Allah’ın Resulü (as) o bir yıl kadar olan günde bizim bir tek günün namazını kılmamız bize yetecek mi, diye sorduk. Allah Resulü (as), “hayır, aksine öyle bir günde zamanı saatlere bölerek günleri takdir etmek suretiyle namazınızı kılacaksınız” dediler. Bu defa ey Allah’ın Resulü! Onun yeryüzündeki hareket etme hızı ne oranda olacaktır, diye sorduk. Allah Resulü (as) şöyle buyurdu:
—O adeta rüzgârın peşine takıp sürüklediği bulut gibi insanların yanından hızla geçer. Bir gurup insanın yanına gelir, onlara ilah olduğunu ve kendisine iman etmelerini ister, onlar da hemen ona iman ederler, onun davetine katılırlar. Yağmur yağdırması için göğe emreder, hemen yağmur yağar, Bitki bitirmesi için yere emreder, hemen otlar yeşeriverir. İnsanların meraya yayılmaları için salıverip gönderdikleri hayvanları, daha gösterişli, daha bir etli ve daha sütlü olarak evlerine dönerler. Bundan sonra bir başka toplumun yanına gelir ve onlardan da kendisine iman etmelerini ister. Ancak bunlar onun teklifini kabul etmeyip ret ederler, Deccal bunların yanlarından ayrılıp gider, ancak sabahleyin bakarlar ki suları çekilmiş, çayır çimenleri kurumuş ve hayvanları da helak olmuştur.
Deccal bu arada bir harabeye uğrar, harabeye seslenerek, içinde gizlediğini hazinelerini dışarı çıkar, diye emreder. Buradaki hazineler de tıpkı arıbeyinin peşinden arıların takılıp gittikleri gibi deccal’ın arkasından giderler. Daha sonra Deccal yanına babayiğit bir genci davet eder, kılıcıyla o genci ikiye böler, vücudunun her bir parçası bir yana dağılır. Sonra da o genci yanına davet eder, öldürülen genç gülümseyen bir eda ile ona doğru gelir. İşte Deccal tam bu gibi şeyleri yaparken tam bu sırada yüce Allah Meryem oğlu Mesih’i (as) gönderir. Mesih İsa, boyanmış iki elbise içinde, ellerini iki meleğin kanatları üzerine koymuş olarak Dımaşk’ın doğusunda bulunan Akminarenin yanına iner. Mesih İsa başını yere eğince saçlarından terler damlar. Başını kaldırınca inci misali nurani damlalar dökülür. Hangi kafir onun nefesini koklasa, anında ölür. Onun nefesi, gözünün bakabildiği yere kadar ulaşır. Bu arada Mesih İsa Deccal’ın peşine düşer. Onu Kudüs yakınında bulunan babullüdd denen yerde yakalayıp öldürür.
Daha sonra Meryem oğlu İsa, Allah’ın kendilerini Deccal’ın şerrinden koruduğu bir toplumun yanına gelir. Bu insanların yüzlerini okşar ve onların cennette elde ettikleri derecelerinden söz eder. İşte tam böyle bir sırada yüce Allah, Meryem oğlu İsa’ya (as) şöyle vahyeder: “Kimsenin öldüremeyeceği kullar yarattım; öteki kullarımı toplayıp Tur dağına götür.” Allah bu arada Yecuc ve Mecucu gönderir. Bunlar tepelerden hızlıca inip giderler. Bunlardan ilk hareket edenler hemen Taberiye gölüne ulaşıp onun suyunu içip bitirirler. Arkadan gelenler ise, oraya ulaştıklarında, burada önceleri çok su varmış, derler.
İsa (as) ile yanında bulunan müminler Tur dağında mahsur kalırlar. Bunların her bireri için bir öküz başı sizin bugünkü para değerinizle yüz altından daha değerli olacaktır. Allah’ın peygamberi İsa (as) ile beraberindeki müminler, bu beladan kurtulmaları için Allah’a dua ederler. Bunun üzerine yüce Allah onların dualarını kabul edip Yecuc ve Mecucun enseleri üzerine kurtçuklar musallat eder. Böylece hepsi bir anda ölüp yok olurlar.
Bundan sonra Allah’ın peygamberi İsa (as) ve inanmış arkadaşları Tur dağından aşağıya inerler. Ancak yerde Yecuc ile Mecucun kokuşmuş cesetlerinin yer almadığı bir karış toprak bile göremezler. Allah’ın peygamberi İsa (as) ile onun inanmış arkadaşları, bu beladan kurtarılmaları için beraberce Allah’a yalvarırlar. Derken yüce Allah deveboyunları misali iri kuşlar gönderir. Bu kuşlar o leşleri yüklenip götürür ve onları Allah’ın dilediği yere atıp bırakırlar. Daha sonra Aziz ve Celil olan Allah, hiçbir evin ve çadırın asla engel olamayacakları bir yağmur gönderir. İşte bu yağmur yeryüzünün tıpkı bir ayna gibi yeryüzünü pırıl pırıl hale getirir. Bundan sonra yeryüzüne; artık bitkilerini, meyve ve ürünlerini bitiriver, bereketini de artır, diye emredilir. İşte o günde epeyce bir insan bir tek nar ile doyarlar, nar kabuğuyla da gölgelenirler. Sütler bereketlendirilir, bi tek devenin sütü, bin kişiye varan büyük bir kalabalık insan topluluğunu doyurur. Hatta bir tek ineğin sütü bir tek kabilenin doymasına yeterli olacaktır. Bir tek koyunun sütü de bit topluluğu doyuracak berekettedir.
İşte onlar tam bu halde iken yüce güzel ve tatlı bir rüzgâr gönderecek, bu rüzgâr onları koltuk altlarından yakalayıp her mümin ve Müslüman kimsenin ruhunu böylece alıp götürür. Geride insanların en şerlileri, en azılıları kalacaklar, işte bunlar tıpkı eşekler gibi hiç çekinmeden birbirleriyle itiş kakış toplum içersisinde alenen cinsel ilişkiye gireceklerdir. İşte kıyamet bunların üzerine kopacaktır.[17]
Dördüncüsü: Dabbetularz denen bir varlığın, bir canlının ortaya çıkması da yine kıyametin büyük alametlerindendir. Bu canlının Salih peygamberin devesinin yavrusu olduğu da söylenir. Annesi, Salih peygamberin inanmayan kavmi tarafından kesilince, bu yavrucak oradan kaçar, annesinin içinden çıktığı taş yeniden yarılıp o taşın yani kayanın içine girer ve izin i böylece kaybettirir. İşte bu yavrucak ortaya çıktığında onu yakalamak isteyen hiçbir kimse onu yakalayamayacak, ondan kaçmaya çalışan da ondan kurtulamayacaktır. Hemen herkes onu kendi tarafına doğru geldiğini görecektir. Bu canlı müminlerin iki kaşı arasında mümin diye yazacak ve kişinin yüzü parlayacaktır, kâfirin ise iki kaşının arasına kâfir diye yazacak ve yüzleri simsiyah kesilecektir. Bu canlı, Müslüman’a ey Müslüman, kâfire de ey kâfir, diye seslenecektir. Nitekim yüce Allah da şöyle buyurmaktadır:
“O söz başlarına
geldiği,
kıyamet
koptuğu
zaman, onlara yerden bir Dabbe, mahlûk çıkarırız
da, bu onlara insanların
ayetlerimize kesin bir iman getirmemiş
olduklarını
söyler.” (Neml
Beşincisi: Güneşin doğudan değil batıdan doğması da kıyametin büyük alametlerindendir. Böyle bir durumda tüm insanlar korkup ürkmeye başlayacaklar ve hepsi de iman edeceklerdir. Eğer kişi bu olay gerçekleşmeden önce iman etmemiş ise, onun bu olaydan sonra iman etmiş olması kendisine bir yarar sağlamayacaktır, imanı kabul edilmeyecektir. Buhari, Müslim ve Ebu Davud Ebu Hureyre’den rivayet ediyorlar. Ebu Hureyre (ra diyor ki Allah Resulü (as) şöyle buyurdu:
“Güneş batıdan
doğmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Güneş batıdan doğunca onu gören tüm insanlar
bundan böyle iman edecekler ama bu an geldiğine, “ önceden inanmamış
ya da imanında
bir hayır
kazanmamış
olan kimseye artık
imanı
bir fayda sağlamaz”
(En’am
Altıncısı: Hicaz topraklarında büyük bir ateşin ortaya çıkmasıdır. Buhari ve Müslim yine Ebu Hureyre’den rivayet ediyorlar. Ebu Hureyre diyor ki Allah Resulü (as) şöyle buyurdu: “ Hicaz topraklarında bir ateş ortaya çıkmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Öyle ki ortaya çıkan bu ateş ta Basra’da bulunan develerin boyunlarını, yollarını aydınlatacaktır.”[19]
Denildiğine göre bu ateş Aden denilen bölgenin merkezinden çıkacak ve halkı önüne katıp ta Şam’a kadar sürecektir.
Tirmizi İbn Ömer’den rivayet ediyor. Demiş ki Allah Resulü (as) şöyle buyurdu: “Hadramavt veya Hadramavt denizinden denilen bölgeden kıyamet kopmazdan ve insanlar mahşerde toplanmazdan önce bir ateş belirecektir. Oradakiler, “ey Allah’ın Resulü! O gün için bize ne yapmamızı emir buyurursunuz?” diye sordular. Allah Resulü (as): “Size Şam’a gitmenizi tavsiye ederim” diye buyurdular.[20]
Artık bu olaydan sonra insanların ezberinde bulunan yani sadırlarda, sinelerde mahfuz olan Kur’an ile kitap satırlarında yazılı bulunan Kur’an silinip ortadan kalkacaktır. Bundan böyle tüm insanlar küfre döneceklerdir. Öyle ki hepsi de artık putlara tapacaklardır. Çünkü Peygamber (as) bu konuda şöyle buyurmaktadır:
“Lat ve Uzza adlarındaki putlara yeniden tapılmadıkça, gece ve gündüz gitmeyecek, kıyamet kopmayacaktır.”[21]
Habeşistan ordusu yeniden Kâbe’ye doğru savaşa geçecekler ve taş taş üzerinde bırakmaksızın, altında ne kadar hazine ve değerli şeyler varsa hepsini çıkaracaklardır. İşte bu olay gerçekleştiğinde yeryüzünde: “La ilahe İllallah” diyecek tek bir kimse kalmayacaktır. Nitekim Peygamber’den (as) bu manada sahih hadisler gelmiştir.
Müslim ve Tirmizi rivayet etmişlerdir. Enes (ra)’ten yapılan bu rivayet Müslim’de yer alan lafızdır. Enes diyor ki Allah Resulü (as) şöyle buyurdu: “Yeryüzünde Allah Allah diye söyleyen olduğu müddetçe kıyamet bunlar üzerinde kopmayacaktır.”[22]
Bütün bu olayların meydana geleceği dönemde yani kıyametin yakın olduğu zamanda yeryüzü tüm ziynet ve süslerini meydana çıkaracak, nehirler ortaya çıkacak, yeryüzü ağaçlar bitirecektir. Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Nihayet yeryüzü
ziynetini takınıp,
rengârenk süslendiği
ve sahipleri de onun üzerinde kudret sahibi olduklarını
sandıkları
bir anda, bir gece veya gündüz ona emrimiz, afetimiz gelir de sanki dün yerinde
yokmuş
gibi kökünden koparılarak
biçilmiş
bir hale getiririz.”
(Yunus,
Tirmizi’nin rivayetine göre Peygamber (as) şöyle buyurmuştur: “Varlığım elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki, yırtıcı hayvanlar insanlarla konuşmadıkça, kişiyle kendi kırbacı bağı, ayakkabısının bağı konuşup, ondan sonra kişinin uyluğu, arkasından ailesi bireyleri arasında neler olup bittiğini ona haber vermedikçe kıyamet kopmayacaktır. Ki bu dönemde Arabistan toprakları nehirler, sular ve yeşilliklerle dolup taşacaktır.”
Ahmed b. Hanbel’in rivayetinde ise bu hadis şöyle gelmiştir: “Arabistan toprakları sular, nehir ve yeşilliklerde dolmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Hatta binitli-süvari olan bir kimse Irak ile Mekke arasında gayet güven içerisinde seyretmedikçe –meğerki yolunu sapıtmamış, kaybetmemiş olsun- kıyamet kopmayacaktır.”[23]
Yukarıda anlattığımız küfür ve inkâr çeşitlerini ne zaman ki insanlar işler hale gelirler, daha önce Müslim hadisinde de belirtildiği gibi ne zaman putlara tapıp, tıpkı eşekler gibi toplum ortasında kadınlarla cinsel ilişkiye girerse işte o zaman kıyamet kopacaktır. Aynı şekilde yeryüzü de burada anlattığımız gibi ne zaman tüm ziynet ve süslerini meydana çıkarır ve yüce Allah yeryüzündekilere bu manada bir takım güç ve kudret verirse işte böyle bir dönemde dünyanın sonu gelecektir. Bir de bilim ve teknik hayvanların insanlarla konuşabildiği, kişinin kendi kamçısının ve ayakkabısının bağı ile konuştuğu bir düzeye ulaşırsa, bu ve benzeri türden olaylar ortaya çıkarsa işte o zamanda kıyamet kopacaktır ve zaten Sura da bu zamanda üfürülecektir.
i
[1]
Buhari, Rikak, B
[2]
Bu hadis Müslim’de yer almamaktadır.
Ancak Ahmed b. Hanbel bunu rivayet etmiştir. Bak el-Fethul Kebir;
[3] Buhari, Rikak, emanetin kaldırılması bahsi.
[4]
Müslim,
İman,
[5]
Tirmizi, Fiten, h:
[6]
Tirmizi, Fiten, h:
[7]
Müslim, Fiten, h:
[8]
Müslim, Fiten,
[9]
Tirmizi, Fiten Mehdi bahsi. H:
[10]
Süyuti, Camiussağir,
Tirmizi’de Mehdi
bölümünde (bab:
[11]
Müslim, Fiten, Deccal bahsi, h:
[12]
Müslim, Fiten, Deccal bahsi, h:
[13]
Müslim, Fiten, Deccal bahsi,
[14]
Müslim, Fiten, Deccal bahsi, h:
[15] Verilen hadislere ihtiyatla yaklaşılmalı, bu konu tartışmalı bir konudur ve bu, iman meselelerinden değildir. Bu itibarla konuyu farklı eserlerden de okumanın ve araştırmanın yararı olur kanaatindeyiz. (Çeviren)
[16]
Müslim, İmaret, h:
[17]
Müslim, Fiten,
[18]
Müslim,
İman, h:
[19]
Müslim, Fiten, h:
[20]
Tirmizi, Fiten, h:
[21]
Müslim, Fiten, h:
[22]
Müslim, İman,
h:
[23]
Tirmizi, Fiten,