SURA
ÜFÜRÜLMESİ
Birinci
üfürülüş:
Ey kardeşim! Şunu iyice bilmelisin ki, Sur denen şey, büyük bir boynuzdur.
Rivayete göre bunun çapı gök ile yer genişliğindedir. Bununla görevli melek
İsrafil’dir (as). Allah, yarattığı varlıkların hayatlarının son bulmasını, bu
dünyanın sonunun gelmesini dilediğinde İsrafil’e bu Sur’a üflemesi emrini
verecektir. O da hemen emir gereği üfürecek ve Allah’ın yaşamasını dilediği
kimseler dışında tüm canlılar, varlıklar anında öleceklerdir. Allah’ın yaşamasını
diledikleri ise, Cebrail, Mikail, İsrafil,
Azrail, Arş’ı
taşıyan
melekler ile cennette bulunan Huriler, çocuklar ve cehennemin
sorumlusu Malik’tir. Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Sur’a
üflenince, Allah’ın
diledikleri müstesna olmak üzere göklerde ve yerde ne varsa hepsi ölecektir.
Sonra ona bir daha üflenince, bir de ne göresin, onlar ayağa
kalkmış
bakıyorlar.”
(Zümer,
Aslında
İsrafil (as), Allah kendisini yarattığından bu yana, sur denen şey elinde
olduğu halde onu ağzına dayamış, suru çal emrini bekleyip durmaktadır.
Tirmizi’nin
Ebu Said Hudri’den rivayetine göre, Ebu Said diyor ki, Allah Resulü (as) şöyle
buyurdular:
“Boynuzun
sahibi İsrafil
elinde boynuz olduğu
ve onu ağzına
dayadığı
halde, başını
eğmiş,
kulaklarını
gelecek emri işitmeye
hazır
bir vaziyette dinleyip üfleme emrini beklerken ben nasıl
mutlu olup sevinebilirim ki?”
İşte
bu ifade Hz. Peygamberin ashabının ağrına gitmiş olacak ki, sahabe, o halde
bize ne yapmamızı veya ne söylememizi istersiniz, dediler. Allah Resulü (as)
şöyle buyurdular: “Böyle bir durumda, Hasbunallah ve Nimel vekil,
tevekkelna Alallahi= Allah bize yeter, o ne güzel vekildir. Biz Allah’a dayanıp
güvendik, deyin.”[1]
Ebu
Davud ve Tirmizi İbn Amr b. As’tan rivayet ediyorlar. Dediğine göre, Allah Resulüne
Sur hakkında soru sorulmuş, o da şöyle buyurmuştur:
“O,
üflenilen, çalınan
bir boynuzdur.”[2]
İsrafil
(as) üflemekle emredilince, o da hemen üfler. İşte bu sırada yeryüzü sarsılır,
her emzikli kadın çocuğunu atar, her gebe kadın yavrusunu düşürür, insanları
sarhoş olarak görürsün, oysa onlar sarhoş değillerdir. Ancak Allah’ın azabı çok
çetin ve pek şiddetlidir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Ey
insanlar! Rabbinizden korkun! Çünkü kıyamet vaktinin
depremi müthiş
bir şeydir!
Onu gördüğünüz
gün, her emzikli kadın çocuğun unutur, her gebe
kadın
çocuğunu
düşürür.
İnsanları
da sarhoş
bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş
değillerdir;
fakat Allah’ın azabı
çok dehşetlidir.”
(Hac,
İşte
kıyamet denen olay böyledir. Onun şiddet ve dehşetinden anne çocuğunu unutur,
gebe olan kadınlar çocuklarını düşürürler. İnsanları da adeta sarhoş imişler
gibi görürsün, oysa onların hiçbiri sarhoş değillerdir, korkularından öyle bir
duruma düşmüşlerdir. Sonra hepsi de düşüp öleceklerdir. Yaratılanlar
içerisinde o gün ilk ölecek olan kimse, devesinin yemliğini çamurla sıvayan bir
adam ve devesi olacaktır. Bundan sonra da tüm canlılar öleceklerdir.
Müslim,
Abdullah b. Amr b. As’tan rivayet ediyor. Demiş ki Allah Resulü (as) şöyle buyurdular:
“Ümmetim
arasından Deccal çıkacak ve o kırk kadar kalacak. -Bu süre kırk gün mü, kırk ay
mı veya kırk yıl mı bilmiyorum-. Bunun üzerine yüce Allah Meryem oğlu İsa’yı
(as) gönderecektir. O sanki Urve b. Mesud’a benzer gibidir. Hemen Deccal’ı
aramaya koyulacak, onu yakalayıp ortadan kaldıracaktır. Sonra böylece insanlar
üzerinden yedi yıl gibi bir zaman geçecek. Bu zaman zarfında iki kişi arasında
olsun bir düşmanlık görülmeyecektir. Bundan sora Azizi ve Celil olan Allah Şam
tarafından soğuk bir rüzgâr gönderecek, bu rüzgar gönlünde zerre ağırlığınca
iman ve hayır bulunan kimselerin ruhlarını alacak, bu durumda olan bir tek
kişiyi canlı bırakmayacaktır. Hatta insanlardan kaçıp da dağların oyukları
arasında saklanıp gizlenseler bile o rüzgar ta oralara kadar sirayet edecek, oralarda
varsa bir nebzecik iman eseri bulunan kimselerin de canlarının alınmasına sebep
olacaktır. Böylece yeryüzünde
—Siz
bana katılmayacak mısınız, bana icabet etmeyecek misiniz, diyecek. Onlar da:
Bizden ne yapmamızı ister, ne emredersin, diye sorarlar. Şeytan da onlara
putlara tapmalarını emredecektir. İşte onlar bu halde iken rızıkları alabildiğince
bollaşacak, yaşantıları gayet güzel sürecek, derken sonrasında sur’a üflenecek.
Bu sesi duyan her kes boynunu bükecek ve boynunu kaldıracaktır. Bu sesi ilk
duyacak olan kişi de develerinin havuzunu sıvayan bir adam olacaktır. O adam
hemen o anda ölecek ve çevresindeki insanların tamamı da öleceklerdir.
Daha
sonra Allah çiğ gibi veya gölge gibi bir yağmur gönderecek veya indirecek
–buradaki şüpheli anlatım ravinin şüphesidir, peygamberin değil-, işte
insanların cesetleri bundan yeniden bitecektir. Bundan sonra yeniden Sur’a
üfürülecek ve hepsi birden yerlerinden kalkıp bakacaklardır. Sonra şöyle denilecektir:
Ey
insanlar! Haydi Rabbinize gelin!.. Onları durdurun. Çünkü onlar sorgulanacaklardır.
Daha sonra da cehennem ordusunu çıkarın, denilecektir. Bu defa, kaç kişinin
içinden çıkarılacak, diye sorulacaktır. Bunun üzerine her bin kişiden dokuz yüz
doksan dokuzunu çıkarın, denilecektir. İşte bu gün, çocukların belini büküp
ihtiyarlatacak olan gündür. İşte bu gün baldırların açılacağı, insanların
çıplak kalacakları gündür.”[3]
Şunu
da bilmelisin ki, Sur’a üfürülüp de tüm canlılar ölünce, Allah’ın
dilediklerinin dışında kimse kalmayınca –ki Allah’ın yaşamasını diledikleri
kimseler Cebrail, Mikail, İsrafil ve Azrail’dir-, yüce Azrail’e emredecek ve
diğer kalanların da canlarını alacaktır. Allah ölüm meleği Azrail’e (as) diğer
kalanların canlarını alması emrini verince, Cebrail’den (as) başlayacak,
Mikail ve İsrafil’in de canlarını alacaktır. Daha sonra yüce Allah, Azrail’e bizzat
kendisinin, kendi canını almasını emrini verecek ve Azrail bir çığlık atarak
şöyle diyecektir:
Eğer
ölüm denen hadisenin bu kadar ağır olduğunu bilebilseydim, ben bu takdirde
müminlere karşı biraz daha merhametli davranırdım. Artık bundan böyle göklerde
ve yerde tek bir canlı kalmayacaktır. Sadece baki kalacak olan her şeyden
münezzeh bulunan yüce Allah kalacaktır. Bundan sonra yüce Allah şöyle
seslenecek:
“Bugün
mülk ve varlık
kimindir!” (Ğafir/Mümin,
Ancak
buna hiçbir cevap veren olmayacaktır. Artık hiçbir canlının kalmaması üzerine
yüce Allah bizzat kendisi kendi kendine şu cevabı verecektir: “Bir tek olan
ve gücü tüm güçlerin üzerinde olan Kahhar olan Allah’ındır.”
(Ğafir/Mümin,
Yüce
Allah bu ayetin tamamında şöyle buyuruyor: “O gün onlar kabirlerinden
meydana çıkarlar.
Onların
hiçbir şeyi
Allah’a gizli kalmaz. Bugün hükümranlık
kimindir? Kahhar olan tek Allah’ındır.”
(Ğafir/Mümin,
Artık
bundan böyle göklerde melek diye bir varlık da kalamayacaktır. Gökler meleklerden,
yeryüzü de insan, cin ve diğer tüm canlılardan boşalmış olacaktır. Dünya var olan
binalar, ziynet ve süsler, eşya ve diğer maddi olan her şey olduğu gibi bu
dünyada kalacaktır ve bunlar da zamanla yok olup gideceklerdir. Allah şöyle
buyuruyor:
“Oysaki
göklerin ve yerin mirası Allah’ındır.”
(Hadid,
Her
şeyden münezzeh olan Allah Malikulmülktür. Yani tüm varlıkların, mülklerin
yegane ve tek sahibidir. Allah şöyle buyuruyor:
“Onun
zatından
başka
her şey
yok olacaktır.
Hüküm Onundur ve siz ancak O’na döndürüleceksiniz.”
(Kasas,
Rivayet
olunduğuna göre dünya boş haliyle tam kırk yıl böyle kalacaktır. Daha sonra
yüce Allah İsrafil’i (as) diriltecek, o ikinci kez Sur’a üfürecektir. İşte bu
üfürüş yeniden dirilme ve mahşerde hesap vermek için huzurda toplanma üfürmesi
olacaktır.
İKİNCİ
NEFHA
Ey
kardeşim bilmelisin ki, kıyamet günü işte bu ikinci nefha yani üfleyişten sonra
başlayacaktır. Çünkü bu ikinci Sur üfleyişi yeniden dirilme ile ilgili
üfleyiştir. Bu öyle bir gündür ki, bu günün uzunluğunun miktarı tam elli bin
yıl kadar uzunluğunda olacaktır. Nitekim yüce Mevla şöyle buyurmaktadır:
“Melekler
ve Ruh-Cebrail, oraya miktarı dünya
senesi ile ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar.
Resulüm! Şimdi
Sen güzelce sabret. Doğrusu onlar, o azabı
ihtimalden uzak görüyorlar. Biz ise onu yakın
görmekteyiz.” (Mearic,
Allah,
kabirlerinden insanları diriltmek murat edince, İsrafil, Cebrail, Mikail ve
Azrail’i diriltecektir. İsrafil’e de ikinci kez Sur’a üfürmesi için emir
buyuracak ve böylece Allah’ın dünyayı yarattığı andan itibaren ta kıyamet kopuncaya
dek ne kadar canlılar gelip gitmişlerse böylece her canlı yeniden dirilecektir.
Kısaca insanlar olsun, cinler olsun ve diğer canlılar olsun, kuşlar olsun
hepsi de dirileceklerdir.
İlk
defa dirilecek olan kişi de efendimiz ve Peygamberimiz Hz Muhammed (as) olacaktır.
Cebrail (as) kendisine Livaulhamd denen sancağı getirecek, Allah Resulü
de kabrinden dirilip kalkacak, üzerindeki ve sakalındaki toprağı silkeleyecek
ve şöyle diyecektir:
“Ey
Kardeşim! Ey Cebrail! Allah ümmetime nasıl bir muamelede bulundu?” Cebrail de
şu cevabı verecektir: “Henüz senden önce kimse diriltilmiş değildir. Çünkü
sen, ilk diriltilensin.”
Yüce
Allah buyuruyor: “O gün insanlar bu sesi gerçekten işiteceklerdir.
İşte
bu, çıkış
günüdür.” (Kaf,
Yine
yüce Mevla şöyle buyuruyor: “Çağıranın
görülmemiş bir şeye
çağırdığı
gün, sen de onlardan yüz çevir. Sanki etrafa yayılmış
çekirge sürüsü gibi bakışları perişan,
utançtan yere bakar bir halde ve davetçiye koşarak
kabirlerinden çıkarlar.
O esnada kâfirler: Bu, çetin bir gündür! derler.”
(Kamer,
Yine
Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Nihayet Sur’a üfürülecek, bir de bakarsın
ki onlar kabirlerinden kalkıp koşarak
Rabbine giderler. İşte
o zaman: Ey vah, ey vah! Bizi kabrimizden kim kaldırdı?
Bu, Rahman’ın
vaat ettiğidir.
Peygamberler gerçekten doğru söylemişler!
derler.” (Yasin,
Yüce
Allah buyuruyor: “O gün onlar, sanki dikili bir şeye
koşuyorlar
gibi, gözleri horluktan aşağı
düşmüş
ve kendileri zillete bürünmüş bir halde
kabirlerinden fırlaya
fırlaya
çıkarlar.
İşte
bu, onların
tehdit edile geldikleri gündür.”
(Mearic,
Bilmelisin
ki, Allah, tüm yaratılmışların yeniden diriltilmesini ve bir araya gelip toplanmalarını
dilediğinde, çok şiddetli bir rüzgâr gönderir. Bu rüzgâr o ölmüş olan varlıkların
cesetlerine ait tüm zerreciklerini, organlarını havada taşıtarak, onların
karadan olsun, denizden olsun nerede bedenlerine ait bir zerrecikleri varsa,
adeta bir bulut misali taşıtır. Her bedene ait toplanan zerrecikler, kendi
kabirleri üzerinde toplar, kabir üzerinde bir araya gelen zerrecikler halindeki
organlar tıpkı yağmur misali kabrin üzerine düşerler ve bundan da her insan ve
canlı yeniden meydana gelir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Rüzgârları
gönderip de bulutu harekete geçiren Allah’tır.
Biz onu ölü bir bölgeye göndeririz de ölümünden sonra toprağa
onunla hayat veririz. Ölülerin yeniden dirilmesi de böyle
olacaktır.”
(Fatır,
Buhari,
Müslim ve Tirmizi dışında Sünen sahiplerinin Ebu Hureyre’den rivayetlerine
göre, demiş ki Allah Resulü (as) şöyle buyurdu:
“İki
nefha-üfleme arasındaki zaman kırk olacaktır. Ebu Hureyre’ye bu zaman dilimi
kırk gün mü diye sorulduğunda, Ebu Hureyre, bu konuda herhangi bir şey söyleyemem,
dedi. Bu defa o halde bu zaman dilimi kırk ay mı, diye sorulduğunda, Ebu
Hureyre yine, bir şey diyemem, der. Yine kendisine bu zaman dilimi kırk yıl
mı, diye sorulduğunda, Ebu Hureyre yine ayni şekilde bir şey diyemem, diyerek
cevaplamıştır. Daha sonra gökten bir su inecek, insanlar tıpkı sebze biter
gibi biteceklerdir. İnsanın çürümeyecek hiçbir organı yoktur. Sadece bir tek kemik
çürümeden kalacaktır. Bu kemik de kuyruk sokumu kemiğidir. İşte kıyamet
gününde varlıklar bunun üzerinde gelişip canlanacaklardır.”[4]
Rivayete
göre beden zerrelerinin toplanıp bir araya gelmesi ve yağmur misali kendi
kabri üzerine inmesi hali adeta erkeğin menisine, spermine benzer türden bir
yağış olacaktır. Bu böylece kırk gün kalacak, daha sonra cesetler bundan
meydana gelecektir. Nitekim İbrahim (as) bu olayı bizzat müşahede etmiş, yani
görüp yaşamıştır. Bu olay, İbrahim’in (as) Rabbinden ölüleri nasıl dirilttiğini
kendisine göstermesini istediğinde olmuştu. Hz. İbrahim böyle bir istekte bulununca,
yüce Allah kendisine; Sen iman etmedin mi, diye sorunca o, Bilakis elbette iman
ettim, ancak istedim ki kalbim huzur bulsun, tatmin olsun. İbrahim (as), yüce
Allah’ın ölüleri dirilttiğine kesin iman ediyordu. Ancak onun istediği şey,
bunların nasıl bir araya toplanıp yeniden vücut bulduklarını görmekti. Çünkü bedenin
tüm zerreleri toprağa karışmış, rüzgârın önüne katılıp savrulmuş, karalarda ve
denizlerde yayılmış, dünyanın doğusundan batısına varana dek her yere dağılıp
savrulmuş durumdadır. Bunların bir araya gelişini görmektir, isteği İbrahim’in.
Rivayete
göre İbrahim’in (as) böyle bir soruyu sorma nedeni, kendisi bir gün deniz
sahilinde yürürken burada bir merkep leşini görür. Su kabardığı zaman leş suyun
içerisinde kalıyor, bu sırada deniz canlıları bundan yemeye başlıyorlar. Su
çekilip leşin kalan kısmı karada kalınca bu defa kara hayvanları ve kuşlar o
leşten yiyorlar. Bundan hayrete düşen İbrahim peygamber, Rabbim bir taraftan
deniz canlılarına, bir taraftan da, kara hayvanlarına, yırtıcı hayvanlara ve
kuşlara yem olan bu merkebin nasıl dirilteceğini, bu kadar kurda, kuşa, deniz
canlısına yem olan bu hayvanı nasıl dirilteceksin, diye istekte bulunur.
Yüce
Allah da ona dört farklı türden kuş yakalamasını emreder. Yine söylendiğine göre
bu kuşlardan biri Tavus kuşu, biri bir horoz, biri karga ve birisi de güvercin
imiş. İbrahim (as) de verilen emir doğrultusunda kuşları keser, yanında bu
hayvanların kafalarını bırakır, ancak bu dört tür Kanatlının kalan gövdesini,
etlerini un ufak kılarak birbirine karıştırır, adeta bir hamur haline getirir.
Bundan sonra da, bu şekilde yoğurduğu bu hayvanların o yoğrulan kısmından
parçalar ayırarak her birini çevresindeki dağlar üzerine bırakmasını emreder.
Yine anlatıldığına göre bunlar dört farklı dağ imiş veya yedi dağ imiş.
İbrahim Peygamber görevini yapıp yerine
getirdikten sonra, bu kuşların dağlar üzerinde serpilip bırakılmış olan
etlerini, Allah’ın izniyle bana gelin, diye kendisine çağırmasını da emreder.
Hz. İbrahim emir aldığı doğrultuda görevini yaptı, bir de ne görsün, dağlar
üzerine bıraktığı o etler havada dağılıp bir birinden ayrılarak kendi parçalarıyla
birleşiyorlar. Nihayet her hayvanın eti kendi iskeleti ve gövdesi üzerinde
toplanıp birleştikten sonra, bir de bakar ki bu hayvanları kafaları üzerlerinde
olmadığı halde gövdeleri oluşmuş bir şekilde gelip Hz. İbrahim’in (as)
yanındaki kafaların yanına kondular. Nihayet kafalarıyla da birleşip bir araya
geldikten sonra bir de bakar ki hayvanlar dirilmiş ve canlanmış oldular. Tıpkı
kesilmeden önceki durumlarını olduğu gibi almış oldular.
İşte
bundan sonra yüce Allah dedi ki, ey İbrahim! Şurasını çok iyi bilmelisin ki,
Allah Azizdir ve Hâkimdir yani gücü her şeye yetendir ve yaptığı, yaratmış
olduğu bir şeyi –biz bilmesek- de mutlaka bir hikmet gereği yapıyordur. Yani
Allah yarattığı yaratıkların üzerinde güçlüdür ve sanatında da bir hikmet
sahibidir. Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor:
“İbrahim
Rabbine: Ey Rabbim! Ölüyü nasıl
dirilttiğini
bana göster, demişti.
Rabbi ona: Yoksa inanmadın mı? dedi. İbrahim:
Hayır!
İnandım,
fakat kalbimin mutmain olması için görmek
istedim, dedi. Bunun üzerine Allah: Öyleyse dört tane kuş
yakala, onları yanına
al, sonra kesip parçala, her dağın
başına
onlardan bir parça koy. Sonra da onları
kendine çağır,
koşarak
sana gelirler. Bil ki Allah azizdir, hâkimdir, buyurdu.”
(Bakara,
Bilmelisin
ki, Allah tüm yaratılmışların cesetlerini toplayıp bir araya getirecektir. Çünkü
yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Nerede olursanız
olun, sonunda Allah hepinizi bir araya getirecektir.”
(Bakara,
Allah
bir başka yaratılışla yaratacaktır, ancak biz onun mahiyetini bilemeyiz.
Nitekim yüce Mevla şöyle buyuruyor: “Sizi bilmediğiniz
bir âlemde var edelim diye ölümü takdir ettik. Andolsun, ilk
yaratılışı
bildiniz. Düşünüp
ibret almanız
gerekmez mi?” (Vakıa,
Öyle
ki yüce Rabbimiz öbür âlemde bize öyle duyular verecek ki, biz bu duyularla
artık melekleri, cinleri, Rabbimiz ve daha nice şeyleri görebileceğiz. Oysaki
dünyada bizim bu hasselerimiz yoktu. Sen bundan böyle bu kitapta cennetlik
olanların niteliklerini, cehennemlik olanların özelliklerini bulacak ve onları
öğreneceksin.
İsrafil
(as) sura üfürmekle emrolunur, o da sura üfler, senin de öğrendiğin gibi
böylece tüm varlıklar yeniden dirilirler. Adeta her tarafa yayılmış çekirgeler
misali toplanıp bir araya gelirler. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de bu konuya ilişkin
ayetleri görmüştük. İnsanlar o gün adeta ateşin çevresini sarmış olan pervaneler
gibi olacaklardır. Nitekim yüce Allah buyuruyor ki: “İnsanların,
ateşin
etrafını
sarmış
pervaneler gibi olduğu gün.” (Karia,
Artık
o gün bizler kabirlerimizden yalın ayak, çıplak ve sünnetsiz olarak
diriltileceğiz. Nitekim Buhari, Müslim ve daha başkaları İbn Abbas’tan rivayet
ediyorlar. İbn Abbas diyor ki Allah Resulü (as) şöyle buyurdu:
“Şüphesiz
sizler, Allah’a yürüyerek, yalınayak,
çıplak
ve sünnetsiz bir halde varıp kavuşacaksınız.”[5]
Ey
kardeşim! Şurasını iyice bilmelisin ki, Bu öyle bir gündür ki, saldığı korku ve
şiddeti anlatılamaz. Nitekim yüce Mevla bu günün şiddet ve dehşetini şu
ayetiyle bize açıklıyor:
“O
Sur’a üfürüldüğü
zaman var ya, işte o gün zorlu bir
gündür. Kâfirler için hiç de kolay değildir.”
(Müddessir,
Bir
başka ayette de yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Birinci üflemenin kâinatı
sarstığı,
onu ikinci üflemenin takip ettiği gün,
işte
o gün yürekler kaygıdan oynar,
gözlerini korku bürür.” (Naziat,
Nasıl
Korkulmasın ki, o öyle dehşetli bir gündür ki, gökler o günde dürülecek, o
günde yeryüzü sarsılacak, dağlar yerinden oynayacak, yıldızlar hallaç pamuğu
gibi yerlerinden fırlatılacaktır. Yüce Allah bu konuda bakın ne buyuruyor: “Artık
Sur’a bir defa üflendiği, yeryüzü ve dağlar
kaldırılıp
birbirine tek çarpışla
çarpılıp
darmadağın
edildiği
zaman, işte
o gün olacak olur, kıyamet kopar. Gök de yarılır
ve artık
o gün o, çökmeye yüz tutar. Melekler göğün etrafındadır.
O gün Rabbinin Arşını,
bunların
da üstünde sekiz melek yüklenir. Ey insanlar! O gün hesap için huzura
alınırsınız;
size ait hiçbir sır
gizli kalmaz.” (Hakka,
İşte
kardeşim durum böyledir. Şu kâinatta çevrende gördüğün her şey kıyamet gününde
yok olup gidecektir. Evet, Allah’ın dilediği gibi her şey yok olacaktır. Artık
ahiret sana görünmüş, cennet ve cehennem açığa çıkmıştır. Rahman olan Allah’ın
Arşını bile görecek güne gelmişsindir, demektir. İşte bu olayları bize
bildiren kimi ayet meallerini burada sana açıklayayım da, gerçeği gör.
İlk
olarak gök ile ilgili ayetlerden örnekler verelim. Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Düşün
o günü ki, yazılı
kâğıtların
tomarını
dürer gibi, göğü toplayıp
düreriz. Tıpkı
ilk yaratmaya başladığımız
gibi onu tekrar o hale getiririz. Bu, üzerimize aldığımız
bir vaad oldu. Biz vaat ettiğimizi
yaparız.”
(Enbiya,
Yüce
Allah bir diğer ayetinde de şöyle buyuruyor: “Gök yarıldığı
zaman.” (İnşikak,
Yine
Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Gökyüzü yarıldığı
zaman.” (İnfitar,
Şimdi
de diğer bir ayet meali, Mevla’mız buyuruyor: “Gök yarılıp
da kızarmış
yağ
renginde gül gibi olduğu zaman.”
(Rahman,
İkinci
olarak Güneş ve Ay ile alakalı ayetlerden örnekler verelim. Allah Teala buyuruyor:
“İşte,
göz kamaştığı,
ay tutulduğu,
güneşle
ay bir araya getirildiği zaman! O gün insan,
‘kaçacak yer neresi’ diyecektir. Hayır,
hayır,
kaçıp
sığınacak
yer yoktur! O gün, varıp durulacak yer,
Yüce
Allah buyuruyor: “Güneş katlanıp
dürüldüğünde.”
(Tekvir,
Üçüncü
olarak da yıldızlar ve gezegenler hakkındaki ayetler. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Yıldızlar
kararıp
döküldüğünde.”
(Tekvir,
Yine
Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Yıldızlar
döküldüğünde.”
(İnfitar,
Şimdi
de başka bir ayet meali, Allah Teala şöyle buyuruyor: “Yıldızların
ışığı
söndürüldüğünde.”
(Mürselat,
İşte
görüldüğü gibi gökler ve gökte var olanların tümü böylece yok olup gidecektir.
Bir de yeryüzüne, dağlara, denizlere gelince onların durumu da gök ve
göktekilerden farklı olmayacaktır. Onlar da aynen yok olup gideceklerdir. Nitekim
buna ilişkin delilleri Kur’an ve sahih sünnetten şöylece verebiliriz. Yüce
Allah buyuruyor:
“Yer
şiddetle
sarsıldığı,
dağlar
parçalandığı,
dağılıp
toz duman haline geldiğinde.” (Vakıa,
Yüce
Allah buyuruyor: “Kıyamet günü yeryüzü ve dağlar
sarsılır,
dağlar
çöküntü ile akıp
giden kum yığınına
döner.” (Müzzemmil,
Yüce
Allah buyuruyor: “O günde dağlar da atılmış
renkli yüne dönüşür.”
(Karia,
İşte
bu durumlardan sonra yeryüzü olsun, dağlar olsun tamamı yok olup gideceklerdir.
Nitekim Allah Teala şöyle buyuruyor: “Yer başka bir yer, gökler de başka gökler
haline getirildiği, insanlar bir ve gücüne karşı durulmaz olan Allah’ın
huzuruna çıktıkları gün Allah bütün zalimlerin cezasını verecektir.” (İbrahim,
Yüce
Allah buyuruyor: “Resulüm! Sana dağlar hakkında
sorarlar. De ki: Rabbim onları
ufalayıp
savuracak. Böylece yerlerini dümdüz, bomboş
bırakacaktır.
Orada ne bir iniş,
ne de bir yokuş
görebileceksin.” (Ta Ha,
Denizlere
gelince onlar da adeta volkanlar gibi hep kaynayıp birbirine karışıp katılacaklardır.
Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Denizler
kaynatıldığında,”
(Tekvir,
Yüce
Allah yine buyuruyor: “Denizler birbirine karışıp
katıldığında,”
(İnfitar,
Ey kardeşim! İşte bütün bunlar kıyametin
meydana geldiği zamanda görebileceğin şeylerdir. İşte bu kâinat senin hayatını
geçirdiğin, yüce Allah’ın senin üzerinde yaşaman için yarattığı ve emrine
musahhar kıldığı yani verdiği bu dünyada meydana gelecektir. Nitekim Allah şöyle buyuruyor: “Allah, göklerde
ve yerde ne varsa hepsini, kendi katından
bir lütuf olmak üzere size boyun eğdirmiştir.
Elbette bunda düşünen
bir toplum için ibretler vardır.”
(Casiye,
Kısaca
bildiğin ve gördüğün her şey yok olacaktır. Sadece amellerinin gereğinin
yerine getirilmesi bakımından insanlar kalacaklardır. Çünkü yüce Allah şöyle
buyuruyor:
“Biz,
insanların
hangisinin daha güzel amel edeceğini
deneyelim diye yeryüzünde her şeyi dünyanın
kendine mahsus bir ziynet yaptık.
Bununla beraber biz mutlaka oradaki her şeyi kupkuru bir
toprak yapacağız.”
(Kehf,
i