Prof.
Dr. Şerafettin GÖLCÜK
Din işleri Yüksek Kurulu Üyesi
İÇİNDEKİLER
Fransızca
bir kelime olan reenkarnasyon (reincamation) tekrar bedenlenme anlamındadır,
incamation ise bedenlenme anlamına Hz. İsa (a.s.) için kullanılır, ilahi ruhun
O'nda tecelli etmesi, Uluhiyyetin Hz. İsa’da ortaya çıkmasıdır. Reenkarnasyonu
anlamak için hemen başlangıçta kelimenin kök anlamım bilmek, hangi terim ve
inançlarla ilgisinin bulunduğunu kavramakta yarar vardır.
Reenkarnasyonun yine Fransızca metempsycose ve tarnsmigration
kelimeleriyle de ilgisi vardır. Türkçeye tenasüh ve ruh göçü olarak tercüme
edilen bu kelimelerin ve içerdikleri anlamların bilinmesi de reenkarnasyonun
aydınlığa kavuşmasında yardımcı olur. Tenasüh, nesh kökünden Arapça bir kelime
olup, bir şeyin bir başkasına intikali anlamınadır.
Enkarnasyon,
reenkarnasyon, tenasüh, ruh göçü, bedenlenme kelime ve terimleri birbirlerine
yakın ve bazen de karıştırılarak kullanılan, fakat sonuçta bir inancı veya nazariyeyi
yansıtan kelime ve terimlerdir.
Reenkarnasyon; ölümden sonra ruhun yeniden insan vücuduna
tekrar gelmesi, tekrar bedenlenme inancı ve nazariyesidir. Bu inanç veya kuram
genel kanaat olarak Hintlilere izafe edilir, onlara göre reenkarnasyon yeni
bedenlenmeler şeklinde hayatın sürüp gitmesidir. Eski İranlılar, Mezopotamyalılar, Pisagor ve Platon gibi eski
Yunan filozofları da reenkarnasyona inanıyorlardı. Eski Mısırlıların mumyalama
sistemi, reenkarnasyona inancın bir ürünüydü. Bu inancın temelini kötü ruhun
temizlenmesi düşüncesi oluşturuyor, bunun için bir ruh göçüne gerek duyuluyor,
ruh tekrar tekrar dünyaya gelip gitmelerle kendini temizlemeye çalışıyordu.
İslam toplumunda da aşırı Şii fırkalardan tenasühü,
reenkarnasyonu benimseyenler çıkmıştır. Bu inanca Karmati ve İsmaili topluluklarda
rastlanır. Nusayrilerin ve Yezidilerin de ruh göçüne inandıkları sabittir.
Reenkarnasyon kuramına inananların bazılarına göre
bir beşer varlığı değişmez bir biçimde hep aynı cinsiyette bedenlenip tecessüm
ederken, bazılarına göre ise kimi kez erkek, kimi kez dişi olarak bedenlenebilir.
Kimilerine göre bu bedenlenme yani reenkarnasyon hep yeryüzünde olur, kimilerine
göre güneş sisteminin bir diğer gezegeninde de olabilir. Bazıları da bir başka
gezegene geçmeden önce ruh yeryüzünde yeterince tekamül eder, birçok defalar
bedenlenir. Ardarda bedenlenme süreleri ise ihtilaflıdır, bu süreler çok yakın
olduğu gibi oniki ile onbeş yüzyıl kadar olabilir. Bu süreler kişilerin tekamül
sürelerine bağlıdır.
Reenkarnasyonun gerekçesi olarak ileri sürülen görüş
şöyle özetlenebilir:
"İnsanlar farklı imkan ve kabiliyetlerle dünyaya
geliyorlar, ruhlar doğuştan eşit değildirler, Tanrı adaletinde ruhları eşit
olarak dünyaya göndermemiştir. Adaletsizlik ve eşitsizliğin giderilmesi ruhların
eşit ve adil bir tekamül seviyelerine ulaşmaları için tekrar bedenlenme bir
ihtiyaçtır. Karakterlerin farklılığı, tutumların çeşitliliği, ahlaki niteliklerdeki
oransızlık, bu niteliklerin kiminde az, kiminde çok olması, tek kelimeyle gözümüze
çarpan eşitsizlikler ancak tekrar tekrar pek çok kez bedenlenme olayı ile açıklanabilir.
Bize bir tek bedensel yaşam verip bu denli eşitsiz parçalara bölmüş ve vahşiden
uygara bu denli farklı ahlaki düzeyler ve yine bu denli farklı maddi zenginlikler
vermiş bir Tanrı hakkında ne düşünülebilir? Reenkarnasyon yasası diye bir şey
söz konusu olmasaydı dünyada büyük bir haksızlık egemen olurdu, diye düşünülebilecekti.
Tüm bu karanlıkları tekrar bedenlenme, yani reenkarnasyon öğretişi aydınlığa
kavuşturur."
Bu ve benzeri iddialar, reenkarnasyon doktrininin
esas maddelerini oluşturur. Bu itibarla ruhlar, dünyadaki yaşam tarzlarına,
yaptıkları amellerine göre eşitsizliklerin giderilmesi ve adaletin sağlanması,
ruhi tekamüle erişmek amacıyla, bazen kendi bedeninde, bazen başkasının bedeninde,
bazen hayvan, bazen domuz, köpek, eşek, bazen de yüksek mevkilerin sahibi olarak
tekrar bedenlenme, reenkarnasyon halinde dünyaya gelir ve bu sürekli devam eder,
sonsuza dek tekrarlanır.
Reenkarnasyonun ne olduğunu tam anlayabilmek için bazı değişmez gerçeklerin, sabit kanunların Kur'an Işığında hatırlanmasında büyük yarar vardır
Bu değişmez gerçeklerin en önemlisi ve en başta geleni hayat ve ölüm gerçeğidir.
Allah, Kitabı Kur'an-ı Kerim'de hayatı ve ölümü imtihan
için yarattığım beyan etmektedir. Pek çok ayette bu husus ifade edilir. Sözgelimi
Mülk suresi 67/2. ayetine göre hayat ve ölümün yaratılmasının sebebi amel yönünden
kimin en iyi olduğunun belirlenmesidir. Ayrıca insanın yaratılışı, ona hayat
verilişi, yaşayışının safhaları ve nihayet ölümü Kur'an'da açıkça ve uzunca
işlenir, bütün bunların yaratıcısı Allah'tır.
Kur'an'da, dünyada hayatta iken öldürülen ve yine
dünyada iken diriltilen olaylardan bahsedilir. Bu olaylardan bazısı Bakara suresinde,
diğerleri ise Al-i İmran ve Maide surelerinde söz konuşu edilir.
Bunlar Bakara suresinin 55. ve 56. ayetlerindeki öldürme
ve diriltme olayı, 72. ve 73. ayetlerindeki öldürme ve diriltme olayı, 243.
ayette söz konuşu edilen olay, 259. ayette yüzyıl ölü kaldıktan sonra diriltilen
kişinin durumunu açıklayan olay, 260. ayette Hz. İbrahim’in ölülerin nasıl diriltileceğini
görmek istemesi olayı ile, Al-i İmran suresinin 49. ayetiyle Maide suresinin
110. ayetinde Hz. İsa’nın (a.s.) elinde ölülerin diriltilmesi olaylarıdır. Buna
ilaveten Ashab-ı Kehfde bu konuda zikredilebilir. Zira mağara ashabının durumu
ölümden sonra dirilişe örnek olarak Kur'an'da yer alır.
Bütün bu olaylar ahiret hayatının varlığı, ölümden
sonra dirilişin mutlaka vuku bulacağına dair somut deliller olarak Kur'an'da
düşünen insanın idrakine sunulan hususlardır. Bunlar, öldüren ve diriltenin
Allah olduğunu, hayat ve ölüm kanunlarını koyanın Allah'tan başkasının olmadığını
beyan etmek içindir.
Her canlı ölecektir, ölen her canlı Allah'ın dilediği
bir vakitte O'nun diriltmesiyle dirilecek ve dünya hayatının karşılığını alacaktır.
Kur'an'da ruha da temas edilmiştir, İsra suresi 17/85.
ayetinde Allah, ruh hakkında pek az bilgi verildiğini bildirir. O'nun mahiyetin;
ancak Allah bilir. Ruh hakkında Hz. Peygamber (s.a.s.) konuşmadığı halde O'nun
dışında herkes konuşmuş, pek çok şey söylenmiştir. Bütün bunlara rağmen, ruh,
esrarını muhafaza etmektedir. Ölümden sonra ruhun durumuyla ilgili Kur'an'da
ve hadiste pek çok malumat vardır. Hiç şüphesiz, ölüm, ruhun bedeni terk etmesidir.
Böyle olmakla birlikte bu ruh ölümden sonra ne olmaktadır? Ayet ve hadislerden
çıkan sonuç şudur: Ruh diridir, kıyamete kadar ya cennet bahçelerinden bir bahçede
veya cehennem çukurlarından bir çukurda varlığını sürdürür. Ruhun tekrar dünyaya
dönmesi asla söz konusu değildir. Zira Kur'an'da bu hususta şu kesin hüküm yer
almaktadır.
Onlardan birine ölüm gelince; Rabbim, beni terkettiğim
dünyaya geri çevir, belki yapmayıp noksan bıraktığımı tamamlar iyi işler işlerim,
der. Hayır, bu kendi sözüdür. Diriltilecekleri güne kadar arkalarında (veya
önlerinde) geriye dönmekten alıkoyan bir berzah (engel) vardır." Mü'minun, 23/100
Müminun
suresinin 99. ve 100. ayetlerinin açık anlamı insanın öldükten sonra tekrar
şu veya bu şekilde bir daha dünyaya dönemeyeceğidir. Zaten sonraki 101. ve 104.
ayetlerde de ahiret hayatı anlatılmaktadır. Berzahı bütün ilim adamları, ölümle
dünyaya tekrar dönüş arasındaki engel olarak anlamışlardır.
Ölümle hayatın kesildiğine, insanın işlediği amellerin
karşılığını ahirette alacağına dair pek çok ayet ve hadis vardır. Ölümle bedenden
ayrılan ruhlar berzah aleminde toplanırlar, orada dünya hayatında olduğu gibi
faaliyetlerde bulunma, eksiklikleri tamamlama imkanı yoktur. Artık amel safhası
bitmiş, hesap verme için bekleme dönemi başlamıştır. Her çeşit ibadet ve amelin
yapıldığı yer dünyadır, dünya hayatıdır ve bu dünya hayatı da bir tektir.
"Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile
de deniyoruz. Neticede bize döndürüleceksiniz." Enbiya 21/35. ayetinin
açık anlamı bu gerçeği ifade etmektedir.
Ayrıca Kur'an'da bir de, suçların şahsiliği, amellerin
ancak kişiyi sorumlu tutup bağladığı esası vurgulanır, İsra suresinin 17/15.
ayetinde hiçbir günahkarın başkasının günahını çekmeyeceği ifade edilir. Oysa
tenasübe ve reenkarnasyona inananlar, ruh çağırma seanslarında, kafir bir kişinin
ruhunun müslüman bir kişide; katil, cani bir kişinin ruhunun da suçsuz birisinde
yaşadığına şahit olduklarını söylemektedirler. Gerçekte insan, ölümle noktalanan
dünya hayatında elde ettiği bütün amelleriyle, şahsi kazançları ve sorumluluğu
ile bu dünya hayatından ayrılmaktadır.
Reenkarnasyonu isbat için ruh çağırma seanslarına
sığınan ve oralardan belge toplayan kişilere ihtimaldir ki cinler veya şeytan
yardımcı olmaktadır.
Cin
kelimesi geniş anlamıyla ele alındığında, insan kelimesinin karşıtı olarak kullanılır
ve herhangi bir kayıtla sınırlandırılmamışsa, duyu organlarından gizlenmiş bütün
manevî varlıkları ifade eder. Dar anlamıyla ise cin kelimesi, ruhanî varlıkların
bir kısmını belirtmek için kullanılır. Çünkü gözle görülmeyen ruhanî varlıklar:
Hayırlı olan ve Allah'ın emrinden çıkmayan ve insana iyi şeyler ilham eden melekler,
insanı aldatan ve şerre yönelten şeytanlar, hem hayırlıları hem de şerlileri
bulunan cinler, olmak üzere üçe ayrılmaktadır.
Cinler,
duyu organlarıyla algılanamayan varlıklar olduğu için, onlar hakkındaki tek
bilgi kaynağı vahiydir. Kur'an-ı Kerîm ve sahih hadisler, cinlerden bahsetmekte,
doğru düşünebilen akıl da bunu imkansız görmemektedir. İnsanların cinleri göremeyişi,
gözlerinin cinleri görecek yetenekte yaratılmamış olmasındandır.
Kur'an'a
göre insan topraktan cinler ise ateşten yaratılmıştır: "Cinleri öz ateşten
yarattı" (er-Rahman 55/15),
"Andolsun biz insanı,
kuru-kara çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattık. Cinleri de daha önce,
zehirli ateşten yarattık" (el-Hicr 15/26-27).
Sonuncu ayet cin
türünün insan türünden önce yaratıldığını da göstermektedir.
Gözle görülmeyen fakat varlığı kesin olan, azgınlık ve kötülükte çok ileri giden, kibirli, asi, insanları saptırmaya çalışan cinlere şeytan adı verilir.
Kur'an-ı Kerîm'de ilk şeytandan İblis diye söz edilir. İblis, azmış ve Rabbinin buyruğuna isyan ederek sapıklığa düşmüş cinlerdendir. "Hani biz meleklere Adem'e secde edin demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi, büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu" (el-Bakara 2/34) anlamındaki ayet, onun melek olduğunu göstermez. Çünkü bu ayette, ifadenin çoğunluğa göre düzenlenmesi kuralına uygun bir üslup kullanılmıştır, "...iblis cinlerdendi; Rabbinin emrinden dışarı çıktı..." (el-Kehf 18/50) ayetinden de açıkça anlaşılacağı gibi, aslında o bir cindir. Allah'a ibadet ederek derecesini yükseltmiş, melekler arasına karışmış, daha sonra da isyanı yüzünden bu konumunu yitirmiştir.
Melekler ve cinler gibi duyu organlarıyla algılanamayan fakat varlığı Kur'an-ı Kerîm ve sahih hadislerde kesin biçimde haber verilen şeytan, ateşten yaratılmıştır. Hz. Adem'in çamurdan, kendisinin ise ateşten yaratıldığı gerekçesiyle ondan üstün olduğunu iddia etmiş, Adem'e secde etmekten kaçınmış, Allah'ın lanetine uğramış ve O'nun huzurundan kovulmuştur. Daha sonra Hz. Adem ve eşi Havva'yı yanıltarak, onların cennetten çıkarılmalarına sebep olmuştur.
Reenkarnasyonla
İlgisi Olmayan İki Ayet
Hayat,
ölüm, ruh, berzah, ahiret hayatı, cin ve şeytan gerçeklerini dikkate aldıktan
sonra reenkarnasyonu çağrıştıran Kur'an'daki iki ayeti söz konusu etmek uygun
olur. Bu iki ayetten birisi Bakara suresinin 2/28. ayeti, diğeri ise Mümin suresinin
40/11. ayetidir.
Bakara
suresinin 2/28. ayetinde şöyle buyurulur:
"Allah'ı nasıl inkar edersiniz? Siz ölüler idiniz,
O sizi diriltti; sonra öldürecek ve yine diriltecektir, sonra da O'na döndürüleceksiniz."
Ayette
iki ölüm ve iki dirilmeden söz edilmektedir. Daha aşağıda söz konusu edeceğimiz
gibi Mümin suresinin 40/11. ayetinde sözü edilen "Bizi iki kez öldürdün
ve iki kez dirilttin" mealindeki ayetle bu ayet irtibatlandırılmış
ve bu iki ayette Allah Teala'nın aynı hususu anlattığı ifade edilmiştir. Bu
ayette sözü edilen ilk dirilme şu dünya hayatıdır. Bundan sonraki dirilme ahiretteki
dirilmedir, çünkü bu dirilmeden sonra Allah'a döndürülme söz konusu edilmektedir.
Burada
dikkati çeken ve açıklanması gereken husus; "Siz ölüler idiniz"
ibaresidir. Mevt, ölüm kelimesi Arapçada hayatın karşıtı anlamında kullanılır,
nitekim Kur'an'da da böyle yer alır. Hayatta olmama ölüm ile ifade edilir. Ölümün
olduğu yerde hayat, hayatın olduğu yerde ölüm yoktur. Ayetteki "siz ölüler
idiniz" ifadesini, "henüz dünya hayatına gelmemiştiniz, hayat
sahibi değildiniz veya toprak, nutfe vb. maddeler halindeydiniz, veyahut hiç
yok idiniz" şeklinde anlamak yerinde olur. Bu ifadenin "hayatta
olmayanlar" anlamına kullanıldığı açıktır. Ayetin "Nasıl Allah'ı
inkar edersiniz?" sorusuyla başlaması bu gerçeği pekiştiriyor. Zira
herkesin kabul ettiği gerçek, "yok idik, var olup hayat sahibi olduk
ve nihayet öleceğiz" gerçeğidir. Bu gerçekten hareketle "sizi
dirilten, dirilttikten sonra öldüren, sizi tekrar diriltmeye kadirdir"
mesajı veriliyor, bu hakikatin kabulü isteniyor.
Dünya
hayatından önceki durum "ölüm" ile ifade edilip, dünya hayatından
sonraki durum da "ölüm" ifade edilerek insanın kolay ve basit bir
mukayese yapıp, ilahi gerçekleri kabul etmesi için zemin hazırlanıyor. Ölüler
idiniz, hayat sahibi oldunuz, bunu yapan Allah bu dünya hayatından ayrıldıktan
sonra sizi tekrar diriltmeye, hayat sahibi yapmaya güç ve kudret sahibidir.
insandan istenen bu gerçeği kabul etmesidir.
Allah Teala, Kitabı Kur'an-ı Kerim'de sık sık ahiret
inancını insanın kabul etmesi için değişik deliller sunar ve buna gücünün yettiğini
açık ifadelerle dile getirir. İnsanı yok iken var eden, yaratan Allah, ahirette
onu yaratmaya hiç şüphesiz güç sahibidir. Yeryüzünde bitkilerin kuruyup öldükten
sonra tekrar yeşerip dirilmesi bunun açık örnek ve delilidir. Daha yukarıda
zikrettiğimiz ayetlerde söz konusu edilen ölen veya öldürülen kimselerin mucizevi
bir şekilde dünyada diriltilmeleri ahiretteki dirilmeye aşikar belge, bilgi
ve delillerdir. Ancak bu dirilenler başkalarının bedenleriyle değil, kendi öz
bedenleriyle diriltilmişlerdir. Mekke'li müşriklerin ve tarih boyunca bütün
inançsızların kabul etmedikleri veya inanmada zorlandıkları hususların başında
kıyamet ve ahiret gerçeği gelir. Bundan dolayı Allah Teala Kur'an'da çeşitli
vesilelerle insan idrakine ölümden sonra dirilişi takdim etmiştir.
"Sizler
ölüler idiniz" ifadesini insanlığın ilk misakından dünyaya geliş anma kadar
geçen süreyi kapsadığını anlamak da mümkündür. Araf suresinin 7/172. ve 173.
ayetlerinde sözü edilen misak, söz alma keyfiyeti Allah Teala tarafından bilinen
bir tarzda bütün insanlardan alınmıştır. O halde misaktan yeryüzüne ayak basışına
kadar geçen sürede insanlar "ölüler" idi, Allah daha sonra insanlara
hayat verip diriltmiş, bu dünyaya, bilinen şekillerde göndererek bir ömür yaşamasını
sağlamıştır. Ölme ve dirilme; Kur'an'ın bütünü içinde ele alındığı zaman hiçbir
problem çıkmamaktadır.
Mümin
suresinin 40/11. ayetinin meali ise şöyledir:
"Dediler ki: Rabbimiz bizi iki kez öldürdün ve
iki kez dirilttin. Günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi (şu ateşten) çıkmak için
bir yol var mıdır?"
Bu ayette de iki ölüm ve iki hayattan bahsedilmektedir,
iki ölümden birincisi kişinin ana rahmi kanalıyla dünyaya gelmeden önceki durumudur.
Bu sperm hali veya az önce sözünü ettiğimiz ilk misaktır, halk arasında "Kalü
Bela" olarak bilinen söz verme olayından sonraki süredeki insanın yokluk
halidir. Doğumla birinci hayat başlar, dünyaya geldikten sonra ölmek ikinci
ölümdür. Kişinin anasından doğarak başladığı hayat, yani dünya hayatı birinci
hayat olurken, ebedi ahiret hayatı da ikinci hayattır. Ahiret hayatı ikinci
dirilmeyle başlayıp ölümsüz olarak ebediyyen devam edip gidecektir.
Mümin suresinin 40/11. ayetiyle Bakara suresinin 2/28.
ayeti arasındaki tek fark. Bakara suresinde birinci ölümün "ölüler idiniz"
ifadesiyle, burada ise "öldürme" kelimesiyle açıklanmış olmasıdır.
Kur'an'da reenkarnasyonu çağrıştıracak bu iki ayette
açıkça reenkarnasyon reddedilmektedir. İki ölüm ve iki hayattan neyin kastedildiği
ortadadır, ayrıca Kur'an'ın bütünlüğü içinde mesele ele alındığında konu tamamıyla
vuzuha kavuşmaktadır.
Yukarıda
zikrettiğimiz Bakara, Al-i İmran ve Maide surelerinde geçen olaylardan başka,
Kur'an-ı Kerim'de başka olaylar da zikredilir. Bunların hepsinde ortak nokta
insanın ölüm ve hayatının Allah tarafından yaratıldığı, dünya hayatının bir
defa yaşanacağı, bu hayattan sonraki hayatın ebedi ahiret hayatı olduğu, insanı
dünyada hayat sahibi kılan Allah'ın, ahirette de ona hayat vereceğidir. Israrla
belirtilen husus budur.
Adalet
ve Eşitlik İlkelerine Sığınma
Reenkarnasyon taraftarlarının iddiası adalet ve eşitliğin
olmadığı, adalet ve eşitliğin sağlanması için tekrar bedenlenmeye ihtiyaç olduğudur.
Adalet
için dünyada yaşama süresi ve imkanlar bakımından eşitlik istemek, Hakim olan
Allah'a vücub istemektir. Vücub, farz kılma, gerekli kılma insandan Allah'a
değil, Allah'tan insana doğrudur. Bununla beraber adalet için eşitlik hangi
alanda mümkün olabilir? Kişisel hayattan, aile hayatından itibaren insan hayatı
bütünüyle yekdiğerinden farklıdır, insanların bilgi düzeyleri, yaşadıkları zaman
ve mekan, sahip oldukları kabiliyetler ve imkanlar farklıdır. Adalet için eşitlik
dendiği zaman farklı, apayrı, başka bir dünya istenmektedir. Farklı bir dünyayı
yapma ve yaratma ancak Allah'ın işidir. Ancak Adil ve Hakim olan Allah bu güzel
dünyada insanların bütün fiillerini adalet ölçüleri içerisinde hiç kimseye zerre
miktarı zulüm yapmadan değerlendirecektir. O zaman adalet için eşitlik sağlanmış
olacaktır.
Dış aleme bakarak, olayların dış görünüşüne aldanarak
afaki hükümlerde bulunmamak gerekir. Kişilerin iç dünyaları bambaşkadır. Kısa
ömürleriyle, dünyadaki engin deneyimleriyle, bu dünyadan memnun ve mesrur ayrılan
insanların daha uzunca bir süre yaşamalarını adalet için eşitlik adına tekrar
bedenlenmelerini istemek onlar için zulüm olur. Zira insanoğlu olayların künhüne
asla vakıf değildir. Kehf suresinde 18/60-82. ayetlerinde bahsedilen Hz. Musa
ile salih bir kul arasında geçen olaylarda anlatılanlar her olayın bir geri
planının olduğu, insanın ise bunları asla ve hiçbir zaman göremediğidir.
Kur'an-ı Kerim'de tekrar bedenlenmenin, yani dünyaya
tekrar dönüşün olmayacağına dair kesin delillerden biri de şu mealdeki ayetlerdir:
"Onların, ateşin başında durdurulmuş iken: - Ne olurdu keşke (dünyaya) geri döndürülseydik de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık, (inanan) müminlerden olsaydık, dediklerini bir görsen. Hayır, daha önce gizlemekte oldukları onlara göründü. Geri döndürülselerdi, menedildikleri (yasaklandıkları) şeyi yapmaya dönerlerdi. Çünkü onlar yalancıdırlar."
En'am suresinin 6/27. ve 28. ayetlerinden sonra 29. ayet dikkate şayandır. Orada ise;
"Dediler ki: Dünya hayatımızdan başka bir hayat
yoktur. Biz diriltilecek değiliz."
Ayetlerin açık beyanı, insanın artık bir daha dünyaya
geri dönmeyeceği şeklindedir.
İnsanın farklı bir bedenle tekrar dünyaya geri gelebileceği iddiası da kökten yanlıştır. İnsan, dünyada yaşadığı bedenle tekrar diriltilir, diriltilmeden önce başka bir bedenle asla dünyaya gelmez. Çünkü Allah, çürümüş, yok olmuş kemikleri biraraya getirerek insanı ruh ve bedeniyle diriltecek, hatta dünyadaki el ve ayakları kendisi aleyhine şahitlik edecektir. Yasin suresinin 36/65. ve 78-79. ayetleriyle başka ayetlerde bu hususa açıklık getirilmektedir. Kur'an'da bir tek bedenden ve ruhtan bahsedilmekte, insan için başka beden ve ruhlardan söz edilmemektedir.
İnsan,
Allah'ın kendisine halife olarak yaratıp yeryüzüne gönderdiği, beden ve ruh
yapısıyla fevkalade karmaşık bir yapıya sahip, varlıkların en şereflisi bir
yaratıktır. Onun nefsi, ruhu; melek, cin gibi gaybî varlıklarla iletişimi, rüya,
beynin çalışma tarzı ve faaliyetlerinin boyutları, hafıza, bilinç, bilinçaltı
vb. hususlar bugün tam anlamıyla aydınlatılmış değildir. Bu itibarla, insanın
daha önce hiç yaşamadığı bir olayı daha önce yaşamış, ya da hiç görmediği bir
yeri görmüş gibi bir duyguya kapılması, ya gaybî varlıklarla olan iletişiminin
sonucu, ya beyindeki algılamaların karışması, veya uyku esnasında bedenden ayrılan
nefsin bu esnada algıladıktan sebebiyle olabilir. Zira Zümer suresinin 39/42.
ayetinde Allah uyku esnasında nefsi bedenden ayırdığını beyan etmektedir.
Reenkarnasyon
Nazariyesinin Kaynağı ve Saçmalığı
Reenkarnasyon
düşüncesi şüphesiz günümüz materyalist düşüncesi ve yaşayışına karşı bir tepkidir
ve ruhçu akımın bir yan ürünüdür. Reenkarnasyonun Hind düşünce sistemiyle yakın
ilgisi vardır. Tenasüh inancının Hindistan'da neşvü nema bulması ise oradaki
hayat tarzıyla yakından ilgilidir. Kast sisteminin hakim olduğu, dünyada iken
kendi kastının, sınıf ve tabakasını değiştiremeyen Hinduya tekrar tekrar dünyaya
gelmek suretiyle bir teselli olarak tenasüh inancı sunulmuştur. Hintli, bu tekrar
gelmeler, gitmeler sonucunda daha üst tabakalara yükselme imkanına sahip olabilecektir.
Aksi takdirde aşağılık hayvan ve bitki olarak tekrar dünyaya gelmesi söz konusudur.
O halde mevcut düzene isyan etmeden itaat etmek gerekir.
Materyalist
medeniyetin sunduğu hayat tarzından memnun olmayan günümüz insanı da mutluluğu
ruhçu akımlarda aramaktadır. Reenkarnasyon tarihte ve Hind düşünce sisteminde
bulunmakla birlikte özellikle 19. asır Batı dünyasından dünyaya yayılması manidardır.
Rene
Guenon imzasıyla eserlerini yayınlayan, müslüman olarak Abdülvahid Yahya adını
taşıyan ve 1951 yılında Mısır'da ölen Fransız filozofu, Ruhçu Yanılgı adıyla
Türkçe’ye çevrilen eserinin reenkarnasyona ayırdığı sayfalarında, reenkarnasyonu
modern, batılı bir buluş olarak tanımlıyor ve onu basit bir felsefi kavram olarak
niteliyor, hatta kendi ifadesiyle reenkarnasyon, "aşağı seviyede bir felsefi
kavrayıştır ve tamamıyla saçmadır, filozoflarda pek çok saçmalıklar vardır,
fakat onlar hiç olmazsa bu saçmalıkları genelde hipotezler olarak sunarlar,
neo-spritualistler ise filozoflardan daha çok yanılgı içindedirler. Çünkü batıda
reenkarnasyona sahip çıkanlar spritualistlerdir, ruhçulardır" diyor,
Rene
Guenon'a göre reenkarnasyonun tenasüh ve ruh göçünden farklı olarak değerlendirilmesi
gerekir. Doğulular tenasühü iyi bilirler, fakat reenkarnasyon kavramının yaratıcısı
olan Batılılar ise bunları bilmezler. Rene Guenon, sprit ve okultistlerin (ruhçu
ve gizli, sırrî bilimcilerin) iddialarının aksine doğada, tabiatta reenkarnasyonu
destekleyici hiçbir delil bulunmuyor, buna karşılık tersi nitelikte pek çok
olaya rastlanıyor.
Reenkarnasyon
nazariyesini Kur'an'ın açıkça reddettiği kesindir. İslam inanç esaslarının iki
temel rüknü Allah'a ve ahirete imandır. Kur'an'da bu husus sık sık tekrar edilir.
Ancak buna rağmen yukarıda zikrettiğimiz bazı ayetleri kelime, terim ve muhteva
olarak tamamen Batılı olan batıl , mesnedsiz, yanlış bir faraziye için delil
olarak ileri sürmek akıl, mantık ve iz'anla asla bağdaşmamaktadır. Bazı ilahiyatçıların
eser ve konuşmalarında "ahiret inancına halel getirmemek kaydıyla Kur'an'da
reenkarnasyon vardır" gibi iddialarda bulunmaları, ahiret inancım dolaylı
olarak reddetmek anlamım taşır. Çünkü reenkarnasyon nazariyesi, Allah'ın Kur'an'da
ortaya koyduğu ve açıkladığı hayat, ölüm, ahiret gerçeklerine karşı oluşturulmuş
bir nazariyedir. Kur'an'da gerek zikrettiğimiz ayetlerde, gerekse bütününde
reenkarnasyon nazariyesine asla yer yoktur.
Kur'an'da
insanın ruh-beden bütünlüğü esas alınır. Oradan ne ruh öne çıkarılarak beden
ihmal edilir, ne de bedene bir imtiyaz tanınır, însan ruh ve beden olarak, hayatı
bir bütün olarak yaşar ve ölümden sonra dirilmeyle yine ruh ve beden olarak
ebedi ahiret hayatım ölümsüz bir şekilde yaşamaya devam eder. Reenkarnasyon
saçmalığına Kur'an'da yer yoktur.