ALLAH'U TEALANIN ESMA-I HÜSNASI
Şüphesiz ki her şeye hükümran olan Allah'u tealâ mahlûkatına, azametine lâyık olan isim ve sıfatlarıyla tanınır. Bir müminin, teberrüken ve zikri hoş olduğundan ve kadrini yüceltmek için onları ezberlemesi iyi olur. işte sana bunları bir araya toplayan sahih bir hadis.Hz. Muhammed'in (A.S.) sözleri vahî lisanı ile ve nübüvvet kelâmı ile ne güzel muallim, ne güzel yol gösterici ve hidayet edici!
Ebu Hüreyre (R.A.) derki, Rasulullah şöyle buyurdu "Allah'u tealânın doksan dokuz ismi vardır. Onları ezberleyen mutlaka cennete girecektir. O, tektir, teki sever" ( Buharı ve Müslim rivayet etmiştir.) Bu hadis'e Tirmizi şunu ziyade etmiştir. "Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur."(Diyerek onun birliğini ilân ettikten sonra zatına ve şanına lâyık olan isimlerini de şöyle sıralamıştır.).
ER-RAHMANÜ : Dünyada kendine iman eden ve etmeyen herkesi ve her mahlûku besleyen, rızık veren ve esirgeyen.
ER-RAHIMÜ : Ahirette yalnız iman edenleri gözeten ve esirgeyen.
ER-MELIKÜ : Yegâne mülk sahibi, hükümdar.
EL-KUDDÜSÜ : Bütün eksiklik ve kusurlardan münezzeh olan.
ES-SELÂMÜ : Selâmete çıkaran veya her türlü ayıplardan münezzeh olan.
EL-MÜ'MİNÜ : Güvenlik veren.
EL-MÜHEYMİNÜ : Görüp gözeten.
EL-AZÎZÜ : Güç ve kuvvet sahibi.
EL-CEBBÂRU : Buyruğunu her şeye geçiren, emrine karşı konulamayan.
EL-MÜTEKEBBIRU: Çok yüce ve ulu olan.
EL-BÂRIÜ : Yarattığını noksansız ve güzel yaratan
EL-MUSAVVIRU : Yarattıklarına en güzel biçimde şekil veren.
EL-GAFFÂRU : Ziyade mağfiret eden.
EL-KAHHÂRU : Üstünlüğüne sınır olmayan.
EL-VEHHÂBÜ : Ziyade bağışlayan, karşılıksız veren.
ER-REZZÂKU : Bol bol rızıklandıran.
EL-FETTÂHU : önünü açan, yol gösteren.
EL-ALÎMÜ : Her şeyi bütün gizlilikleriyle devamlı bilen.
EL-KÂBIZU : Her şeye sahib olan, yok eden.
EL-BÂSITU : Rızkı yayan, bol bol veren.
EL-HÂFIDU : Yumuşak davranan.
ER-RAFIU : Yayan, yükselten, ortaya koyan.
EL-MUIZZÜ : Aziz kılan, üstün getiren.
EL-MÜZİLLÜ : Zelil ve hakir kılan.
ES-SEMÎU : Her şeyi kemâliyle işiten.
EL-BASÎRU : Her şeyi bütün incelikleriyle gören.
EL-HAKEMÜ : Hak ile batıl arasında hakemlik yapan, yegâne karar veren.
EL-ADILÜ : Daima adaletle hükmeden.
EL-LATÎFÜ : Son derece lütufkâr olan.
EL-HAB1RU : Her şeyden daima haberdar olan.
EL-HALÎMÜ : Her an sabırlı ve halim olan.
EL-AZÎMÜ : Çok ulu olan.
EL-GAFURU : Mağfireti devamlı ve çok olan.
EŞ-ŞEKÜRU : Daima şükre lâyık olan.
EL-ALIYYÜ : Yüce olan.
EL-KEBÎRU : Büyük olan.
EL-HAFÎZU : Daima koruyan.
EL-MUKITÜ : Her şeyi bilen.
EL-HASÎBÜ : Hesap edici, mahlûkatına kâfi gelen.
EL-CELÎLÜ : Azamet ve kudret sahibi.
EL-KERÎMÜ : Kerem sahibi olan.
ER-RAKÎBÜ: Daima gözetleyen ve murakabe eden.
EL-MÜCİBÜ : Dualara icabet eden.
EL-VASIU : Kudret ve takat sahibi.
EL-HAKÎMÜ : Hikmet sahibi.
EL-VEDÛDÜ : Sevgi ve muhabbeti sonsuz olan.
EL-MECÎDÜ : Yegâne şeref sahibi.
EL-BAISÜ : Öldükten sonra tekrar dirilten.
EŞ-ŞEHIDÜ : Her şeyi daima müşahade eden
EL-HAKKU : Hak olan.
EL-VEKÎLÜ : Her hususta yegâne vekil olan.
EL-GAVIYYÜ : Yegâne kuvvet sahibi.
EL-METÎNÜ : Metanet sahibi.
EL-VELIYYÜ : Tek dost.
EL-HAMÎDÜ : Hamde lâyık.
EL-MUHSIY : Her şeyi sayıp döken.
EL-MÜBDIÜ : Açıklayan, yaratan.
EL-MÜIYDÜ : iade eden, öldüren.
EL-MUHYÎ: Dirilten.
EL-MÜMITÜ : Öldüren.
EL-KAYYUMU : Her an yaratıkların! gözetip duran.
EL-VÂCIDÜ : Hiç bir şeye ihtiyacı yok, her şeyden müstağni.
EL-MACIDÜ : Şerefli.
EL-VAHIDÜ : Tek, yalnız.
ES-SAMEDÜ : Her şeyden müstağni ve her şey kendisine muhtaç olan.
EL-KÂDİRU : Her şeye gücü yeten.
EL-MUGTEDİRU : İktidar sahibi.
EL-MUKADDİMÜ : ilk.
EL-MUAHHİRU : Sonu olmayan son.
EL-EVVELÜ : Evvel, her şeyden önce.
EL-ÂHİRU : Kendisinden sonraya hiç bir şeyin kalmayacağı son.
EZ-ZAHİRU : Açık, varlığı aşikâr,
EL-BÂTINU : Gerçek mahiyeti insan için gizli,
EL-VALİY : Hakim.
EL-MÜTEÂLİ: Yücelikte sınırsız ve sonsuz olan.
EL-BERRU : Her an iyilik eden.
ET-TEVVÂBÜ : Ziyade tevbeleri kabul eden.
EL-MÜNTEKIMÜ : Sınırı aşanlardan intikam alan.
EL-AFÜVVÜ : Daima affeden.
ER-RAÜFÜ : Mahlukuna acıyan ve merhamet eden.
MALİKÜL MÜLKÎ : Bütün kainatın yegâne sahibi ve maliki.
ZÜLCELAU VEL-IKRAMI : İkram ve azamet sahibi.
EL-MUKSITU : Mahz-ı adaletle hareket eden.
EL-CAMIU : Bütün kemal sıfatlarını kendisinde toplayan, noksan sıfatlardan münezzeh olan.
EL-ĞANİYY : Hiç bir şeye muhtaç olmayan.
EL-MANİU : Bütün kötü ve çirkin şeylerden men eden.
ED-DÂRRU : Emir ve' yasaklara uymayanlara zarar veren.
EN-NÂFiU : Rızasına uygun olarak yaşayanlara fayda veren.
EN-NÜRU : Bütün kâinatı aydınlatan bir nur.
EL-HADİ :Doğru yola hidayet eden.
EL-BEDÎU : Yeni eserler yaratan ve yarattığı şeylerle insanı hayrette bırakan.
EL-BAKÎ: Ebedi olan, sonu olmayan.
EL-VARISÜ : Bütün varlıkların ölümünden sonra yine baki olan, ebedi, mülk ve hükümranlığın ilelebet sahibi.
ER-RAŞTDÜ : Mahlûkatını daima salih şeylere irşad eden.
ES-SABURU : Asi ve günahkârlardan intikam almakta acele etmeyen (Allah'u tealânın isim ve sıfatlarını tam karşılığı ile ifade edebilmek şüphesiz ki insan gücünün üstündedir. Gerek selefimizin, gerekse halefimizin âlimleri onun sıfatlarına bir karşılık bulabilmenin güçlüğünü idrak eniklerinden bundan daima kaçınmışlardır ve bunları olduğu gibi almışlardır. Kendi varlığının birer ifadesi olan isim ve sıfatları da kendi gibi ezeli ve ebedi olduğundan cansız ve sönük kelimelerle ifadesini bulamamaktadır. Onun tek bir isim ve sıfatı için ciltler dolusu eserler yazılsa yine azdır. Bizim burada isim ve sıfatlara bulduğumuz karşılıklar kelimelerin lügat anlamı olmaktan başka bir şey değildir. Okuyucularımızın bu anlamları Rabbimizin sanma lâyık bir şekilde değerlendirmesini istirham ederim.) (Mütercim)
ALLAH'Ü TEALANIN ESMA-I HUSNASINA TEALLUK EDEN BAHİSLER
1 - Doksan dokuz isme ziyade edilen bazı isimler :
Allah'u tealânın bütün isimleri sadece varid olan doksan dokuz isimden ibaret değildir. Bundan başka hadislerde bazı isimler daha zikredilmiştir. Bir başka rivayette EL-HANNAN: Son derece şefkat ve merhametli, EL-MENMAN:Çok ve bol bol veren, EL-BEDIU: Yarattığı ile insanı hayrette bırakan, EL-MUĞÎSÜ: Yardımını esirgemeyen EL-KEFILÜ : Kefil olan, teahhüt eden. ZÜT-TÜLI: Kudret ve güç sahibi, ZÜL-MEÂRIC: Yüksek derecelerin sahibi, ZÜLFADLI:Fazilet sahibi, EL-HALLAKU: dilediğini dilediği anda var eden. diye geçmektedir. Peygamberimiz bu yukarıda saydığımız isim ve sıfatları da cenabı hakkin isimleri arasında zikretmiştir.
Arabinin oğlu, Ebu Bekir, Tirmizi şerhinde bazı ilim ehlinden hikâye ederek derki, kitap (KUR'AN) ve sünnetten Allah'u tealânın isimlerinden olan bin isim toplanmıştır. EL-KASTUL MÜCERRET adlı kitabın sahibi böyle söylemektedir. ŞEKVANI de Tuhfetüz Zahirin isimli eserinde buna işaret etmiştir ve şöyle demiştir. "Zikr edilen hadislerde sayılmış ve toplanmış olan isimler bize kâfidir, yetişir."
2 - Hadislerde bazı lafızlar daha varit olmuştur ki, bunlarda mecazi olara; Allah'u tealânın isimleridir. Bil ki bazı hadislerde geçen lafızlar vardır onlar da Allah'ın ismidir. Fakat konuluşunun aslı ve bulunduğu hal başka bir şeye delâlet eder. Yine bil ki, bu mecaz yolu iledir, hakikat ile değildir. Bir şeyi, kendisinden başka bir şeyle de isimlendirmek iki şey arasındaki alâkadan dolayıdır veya bazı bazitleri takdir etmek suretiyledir. Buna misâl Ebu Hureyre'nin Hz. Muhammed'den rivayet ettiği bir hadistir. Rasülullah bu hadisinde "dehre sövmeyiniz. Şüphesiz ki Allah dehrin taa kendisidir." Buyurdu. Bu hadisi Müslim rivayet etti. Hz. Aişe (R.A.)'nın rivayet ettiği bir hadiste de "Onu EL-ENÎN diye çağırınız zira ENİN Allah'ü tealâ'nın isimlerinden biridir. Hasta, onu zikrettiği zaman rahatlar." denilmektedir. Celâlüddin Es-Suyuti. Râfi'den rivayet ederek Cami Es-Sağır isimli eserinde zikrederek demiştir ki, bazı insanların hata ettiği gibi O, ne Müslim'in rivayet ettiği, ne de Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği hadislerdendir. Yine bu iki isim gibi bazı eserlerde Allah'u tealâya Ramazan ismi ıtlak olunmuştur. Başta da belirtildiği gibi bütün bunların zahiri mânâsı ve hakikata itlaki kasdedilmemektedir. Bilâkis birincisiyle kasdedilen mânâ şudur. Meselâ Allah'u tealâ dehrin (Zamanın) hadiseleri için bir müsebbiptir. öyle ise dehre herhangi bir şeyi nispet etmek ona sövmek ve zammetmek doğru değildir. (imamı Nevevi, Müslimin şerhinde şöyle söylemiştir. Hangi hadise olursa olsun sövmeyiniz. Zira sövdüğünüz zaman onu indiren ve onu yaratan faile küfrünüz Allah'u teala'yadır. Çünkü onu var eden ve indiren odur.Dehr ise hiç bir iş yapma gücü olmayan zamandan ibarettir. Bilâkis o da Allah'u tealâ'nın yarattığı bir varlıktan ibarettir.)
İkinci hadisteki enin ise Allah'u tealâ'nın kahhâr sıfatının bir tecellisi ve eseridir. Hasta onu zikr ettiği zaman rahatlar.
ALLAH'U TEALÂNIN ISIM VE SIFATLARI HAKKINDA DÜŞÜNMEK
Bil ki, Allah'u tealâya şeriatın murat etmediği bir isim ve sıfatı, isim ve sıfat olarak koymamız, bize göre bütün kemâl ve olgunluğu ifade etse bile sahih olmaz, doğru değildir. Müslüman bilginlerinin hepsi bu görüştedir. Meselâ kâinatın en büyük mühendisidir dememiz, doğru değildir. Bütün varlıkların her halini idare eden genel Müdür diyemeyiz ve bu isim ve sıfatların ıstılahı olarak Allah'u tealâya verilmesini isteyemeyiz. Fakat insanları ona yaklaştırmak ve onun tasarruflarını açıklamak için cümlenin akışı bu yönden genişlerse bir beis yoktur. Zaten şanına lâyık olmayan bir isim ve sıfatla onu anmamak Hak tealâ'dan edebe daha lâyıktır.
İSİMLERİN ÖZEL İSİM VE SIFAT OLUŞU HAKKINDA
Şu geçen bütün isimler içinde zatı kutsiyeti için konulmuş olan tek bir özel isim vardır. O, da lafızların en azametlisi olan ALLAH'TIR, geri kalan hepsi, sıfat mânâsını taşır. Bunun için haberlerde, Allah lafzının müştak (türetilmiş) mi, yoksa gayri müştak (türetilmemiş) mi olduğu meselesi ihtilaf konusu olmuştur. Bu hususta araştırma yapmaya lüzum yoktur. O'nun, Allah'u talânın zatı için bir isim olduğunu bilmemiz kâfidir. Diğer isimler ise aslında isim değil birer sıfattırlar. Bu mevzuda bu kadarı yetişir.
ALLAH'IN ESMA-I HÜSNASININ ÖZELLİKLERİ
Bazıları Allah'u tealâ'nın isimlerinden olan her bir isim için veciz bir şekilde ifade edilen özellikler ve sırlar bulunduğunu söylerler. Bazıları da daha aşırı gider ve haddi aşarlar, şu iddiayı ileri sürerler. Her bir isim için ruhani bir hizmetçi vardır. Onu zikretmeye devam eden kimseye hizmet eder. Bu isimleri başkasına öğreten de böyledir. Bütün ilim sahiplerinin üstünde her şeyi bilen yüce bir kudret sahibi vardır, Allah'u tealâ'nın isimleri parlak birer lafızdır. Onlar diğer kelimelere nispetle daha faziletlidir. Onlarda bereket, zikrinde büyük bir sevap vardır ki, insan bilhassa kalp huzuru ile ve mânasını anlayarak Allah'u tealâ'yı zikre devam ettiği vakitte nefsi temizlenir, ruhu saflaşır. Allah'u tealâ'nın kitabında ve Hz. Muhammed'in sünnetinde murad edilmeyen hiç bir şeyi de zikrine ziyade etmez. Çünkü biz, Allah'ın (c.c)dininde aşırı gitmekten ve ona ilâve yapmaktan nehyedildik. Sadece bize bildirilen kadarıyla yetinmek ve kısaltmak kâfidir.
ALLAH'IN YÜCE İSİMLERİ (İSMİ AZAM)
Pek çok hadislerde ismi azamın zikri geçmektedir. Bunlar;
1 - Beride (R. A.) dan rivayet edildi; dedi ki; Peygamber (S.A.V.) dua eden bir adam gördü ve duasını işitti. O şöyle diyordu:
Allahümme innî eselüke biennî eşhedü enneke ente la ilahe illâ entel-ahad es-samed ellezî lem yelid velem yûled velem yekûn lehû küfüven ahad.
"Allah'ım muhakkak ki, ben; ancak senden isterim; yine ben (sana) şahadet ederim. Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Ancak sen varsın, varlığında teksin. Her şey sana muhtaç, sen ise hiçbir şeye muhtaç değilsin. Doğurmamış ve doğrulmamış olan; kendisi için hiç bir eş ve benzer olmayan bir (Allah)sın. Bunu duyan Hz. Muhammed (S.A.V.) "nefsim kudreti altında bulunan Allah'a yemin ederim ki, Allah'u tealâ'dan en yüce ismiyle; ismi azamiyle istekte bulundu. Her hangi bir kimse, ona ismi azamı ile dua ettiği vakitte duasına icabet eder. Onunla istediği vakitte kendisine verilir." (Onu, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei ve İbni Mace rivayet etmiştir.) dedi.
Münziri dedi ki; "şeyhimiz Ebu EI-Hasen EI-Makdisi bu hadis hakkında o; kendisinde asla tağn (Tan, Hz. Muhammed'den bir hadis rivayet eden kişinin; rivayetini geçersiz kılan hallerdir. (Ravinin yalancı oluşu, tanınmamış olması, daima yanılması.)olmayan bir isnattır. (Senet veya isnat: Hadis rivayet eden ravilerin sıralanmasından meydana gelen zincire denir.adam) Bu mevzuda isnat bakımından daha sıhhatli bir hadis rivayet edildiğini bilmiyorum" diye söyledi. EI-Hafız Ibni Hacer de "bu hadis bu mevzuda rivayet edilen hadislerin senet yönünden en sağlamıdır" der.
2 - Enes bin Malik (R.A.) şunu rivayet etti. Peygamber (S.A.V.) mescide girdi ve dua ederken bir gördü.(Nevevi ve Hatıb bu adamın, Ebu Ayyaş Zeyd bin Samid el-Ensari ez-Zergi olduğunu söyledi.)O; dua ediyordu ve duasında şöyle diyordu.
Allahümme lâ ilâhe illallâhü entel mennânü bedî-us semavâti vel-ardı zelcelâlî vel ikram.
"Allah'ım hiç bir ilah yoktur; ancak Allah vardır. Sen bol bol verensin. Yeri ve gökleri bütün incelikleriyle yaratansın. Azamet ve kibriya sahibi sensin ancak sen. Veli kullarına ikram eden; bağışta bulunan yine sen..."
Rasülullah (S.A.V.) onu dinledikten sonra yanındakilere; "Allah'a ne ile dua ettiğini biliyor musunuz? en yüce ismiyle; ismi azamiyle dua etti. Kendisine onunla dua edildiği vakitte icabet eder; onunla bir şey istenildiği zaman verir" (Bu hadisi Ebu Davud, Tirmizi, Nesei ve ibni Macee rivayet etmiştir.) diye buyurdu.
3- Esma binti Yezid (R.A.)ın haber verdiğine göre Hz. Peygamber; Allah'ın en yüce ismi; ismi azamı şu iki ayettir diye buyurdu.
Ve ilâhüküm ilâhün vâhidün lâ ilâhe illâ hüver-rahmânür-rahîm.
"Hepinizin tanrısı (zatında ve sıfatlarında asla benzeri bulunmayan) bir tek Allah'dır. Ondan başka hiç bir tanrı yoktur O; hem rahmandır hem rahimdir." (Bakara süresi, Ayet 163).
Ali İmran suresinin başlangıcındaki:
Elim lâm mîm Allah'ü la ilahe illâ hüvel hayyül kayyum
1) "Elif lam mîm Allah.o Allah'tır ki kendinden başka hiç bir tanrı yoktur. (O, zatı ezeli ve ebedi hayat ile) diri ve bakidir. Zatiyle kemaliyle kâimdir (yarattıklarının her an tedbir-ü hıfzında yegâne hâkimdir. Her şey onunla kaimdir.)" (Bu Hadisi Ahmed, Ebu Davud, Tirmizi, ve Ibni Mace rivayet etmiştir) Tirmizi bu hadisin hasen (Hasen hadis: Kesiksiz bir senetle adil fakat zabıt bakımından sahih hadis ravilerine nazaran biraz daha aşağı derecedeki raviler tarafından rivayet edilen hadistir.) ve sahih (Sahih hadis : Sağlam ve her bakımdan mükemmel olan hadistir. Kesiksiz bir senetle Hz. Peygamber'(A.S.) a varan hadislerdir) olduğunu söyledi.
2) Sa'd bin Malik (R.A.) "ben Resulullah'ın şöyle dediğini işittim" dedi. "Size Allanın en yüce ismine; ismi âzamına yol göstereyim mi? Bir kimse ona, onunla dua ettiği vakitte icabet eder, istediği vakitte isteğini verir. O, üç karanlığın (Üç karanlık,1) Gecenin karanlığı, 2) balığın karnındaki karanlık,3) denizin karanlığı.) içinde pişman olarak yalvaran ve nida eden Yunus (A.S.)'ın ettiği duadır. O; şöyle dua etmişti.
Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke inni kuntu minez -zâlimin.
"Senden başka hiç bir tanrı yoktur. Seni tenzih ederim. Hakikat ben haksızlık edenlerden oldum."
Bunun üzerine biri, şöyle söyledi, Ya Rasulullah bu; sadece Yunus (A.S.) a mı mahsustur. Yoksa bütün müminler için bir dua mıdır? Hz. Muhammed, (S. A.V.) Allahü zül celâlin ayetini işitmez misin? O, "onun yalvarışına karşı" biz de (duasını kabul ettik) kendisini gamdan selâmete erdirdik, işte biz; iman edenleri böyle kurtarırız (Akim rivayet etmiştir.) diye buyurdu.
Artık sen, bu ve başka hadislerden de anlıyorsun ki, bunlar ismi âzami bizzat tayin etmemişlerdir. Hakikaten âlimler, bu husustaki bir birine muhalif hadislerden bâzısını diğer bazısına tercih etmek suretiyle onu hususileştirmede ihtilafa düşmüşlerdir. Hatta o kadar ileri gitmişlerdir ki; kırk küsur ayrı fikir ortaya atmışlardır. Gerek şu hadis-i şeriflerden, gerekse kendine güvenilir sözlerden ve gerekse din adamlarının fikirlerinden edindiğimiz bilgiye göre şüphesiz ki ismi âzam, Allah'u teâla'nın müteaddit isimlerinden terekküp etmiş bir duadır, insan, dinen talep edilen duanın şartlarına gayret göstererek Rabb'ine yalvardığı vakitte Allah-u Tealâ o kulun duasını kabul eder. Çeşitli hadisi şerifler, müteaddit yerlerde bize, bunu açıklamıştır.İsmi âzamin böyle olduğu kararlaşınca, artık bazı insanlar, onun sırlardan bir sır olduğunu, bâzı kişilere bahsedildiğini, sımsıkı kapalı ve dayaklı yerleri onunla açtıklarını, âdetleri onunla yırttıklarını ve parçaladıklarını, insanlar için söz konusu olmayan bâzı şeylerin, ismi âzamin kendilerine verildiği kimseler için fevkalâde, harikulade hususların zuhur ettiğini iddia edemezler. Bu durum, Allah ve Resulünden bildirilmiş olan haberler üzerine fazla bir emirdir. Bu iddiada bulunan gurup Allah'u teâla'nın şu ayet-i kerimesini delil getirirler. Ayetin meali şudur: "Nezrimde kitaptan bir ilim olan (zat) "ben dedi, gözün sana dönmeden (gözünü yumup açmadan) evvel onu sana getiririm." nazmı celilindeki "kitaptan bir ilim olan zat" ifadesindeki ilimden maksat ismi azamdır, derler. Onlara cevap olarak şunu söyleriz. Yaklaşık olarak müfessirler (Kur'anı tefsir edenler) şu iddia edilen şeyi "yâhayyü yâ kayyumü" veya "Allahü lâilâhe illâ hüvel-hayyül-kayyum" ile açıklamışlardır. Bazıları ise onun süryânice bir lafız olduğunu ileri sürmüşler ve bununda "âhiyen şerâhiyen" olduğunu söylemişlerdir. Fakat bu delilsiz bir dâvadır. Sahih hadislerde bu konuda verilen malûmattan böyle bir emir çıkarılmamıştır ve çıkarılamaz.
Sözün özü; hakikaten bazı insanlar hakikatleri göremediler; körce hareket ettiler; hususi iddialarda bulundular. Eserlerde geçenlere ziyade yaptılar. Kitap ve sünnette de reddedilmediğini söylediler. Halbuki biz bundan şiddetle nehyedildik. öyle ise kitap ve sünnetin bildirdiği kadarı ile yetinelim.