62. KASAME (Toplu Soruşturma) KİTABI
176. Kasâme'nin İspat Delili Oluşu
Ulema, Kasâme [1]
babının fer'i'leri için ana kaideler mesabesinde olan dört mes'elede ihtilaf
etmişlerdir.
1- Kasâme
ile hükmolunabiUr mi, olunamaz mı?
2- Kasâme
ile hükmolunuyorsa, onunla kısas mı lazım gelir, yoksa diyet mi, veyahut ikisi
de lazım gelmez de onunla sadece dava mı düşer?
3- Davacı
ile davalılardan hangileri Önce yemine başlarlar ve kaçar kişi yemin ederler?
4- Hangi
durumda ve nasıl bir şüphe bulunursa yemin edebilirler?
KASÂME:
Bir kimsenin tenha bir yerde Öldürülmüş olarak görülmesi üzerine ya öldürülenin
ya da onların isteği üzerine, öldürülenin kendileri taralından öldürüldüğü
şüphe edilen kimselerden cİlİ kişinin etliği yemine denilir. [2]
îmam Mâlik, İmam
Şafiî, İmam Ebû Hanife, İmam Ahmed, Süfyan Sevrî, İmam Dâvûd ve bunlann
tabileri olan ulemanın cumhuru, KASÂME ile hükmolunabildiği görüşünde iseler
de, Salim b. Abdullah, Ebû Kılâbe, Ömer b. Abdülaziz ve İbn Aliyye gibilerin
içinde olduğu cemaat, «KASÂME ile hükmolunamaz» demiştir. Cumhurun dayanağı
sabit olan Huveyyısa ile Muhayyısa'nın hadisidir 0), Zira hadisçiler bu hadisin
metninde her ne kadar -geleceği üzere- ihtilaf etmişlerse de, sıhhatında
müttefiktirler. İkinci grubun dayanağı da KASÂME'nin üzerine icma edilen şeriatın
usûlüne aykırı olmasıdır. Zira şeriat usûlüne göre kişi, kesin olarak bilemediği
veyahut gözü ile göremediği bir şey hakkında yemin edemez. KASAME'de ise, ölü
sahipleri, ölülerinin kimler tarafından öldürüldüğünü göremedikleri ve bunu
kesin olarak bilemedikleri halde yemin ederler. Bunun içindir ki Buhârî, Ebû
Kılâbe'den şu hikayeyi nakletmektedir:
«Bir gün Ömer b.
Abdülaziz, ulema, eşraf ve ileri gelenleri yanma çağırdıktan ve herkes gelip
yerini aldıktan sonra onlara,
-'Kasâme hakkında ne
diyorsunuz? KASÂME ile hükmoîunabilir mi?' diye sorar. Hazır olanların hepsi
bir ağızdan;
-'Biz KASÂME ile kısas
lazım geldiği görüşündeyiz. Bugüne kadar bütün halifeler de KASÂME ile
hükmedegelmişlerdir,' diye cevap verirler. Ömer b. Abdülaziz bu kez Ebû Kılâbe'ye;
-'Senin görüşün nedir?
Sen de kalk görüşünü söyle' der ve Ebû Kılâbe kalkıp;
-'Ya Emîra'l-Mü'minîn,
bütün Arap ileri gelenleri ve askerî komutanlar senin yanında olup sesimi
işitirler. Eğer elli kişi, bir kimse hakkında, zina ettiğini görmedikleri
halde 'Şam'da zina etmiştir' diye şahitlik ederlerse, sen o kimseyi recmeder
misin?' diye sorar, Ömer b. Abdülaziz:
-'Hayır', der Ebû
Kılâbe;
- 'Eğer elli kişi bir
kimse hakkında, hırsızlık ettiğini görmedikleri halde 'Humus'ta hırsızlık
yapmıştır' diye şahitlik ederlerse sen o kimsenin elini keser misin?' diye
sorar. Ömer b. Abdülaziz;
-'Hayır' der. Bir
rivayete göre bunun üzerine Ebû Kılâbe;
-'Öyleyse elli kişi
bir kimse hakkında Talan yerde adam öldürmüştür* diye şahitlik ettikleri zaman,
ne diye o kimseyi kısas edersin?' der. Bunun üzerine Ömer b. Abdülaziz, KASÂME
hakkında valilere, «Eğer dava sahipleri 'Falanca adam falanı öldürdü' diye iki
şahit getirmezlerse, kimseyi kısas etmeyin» diye bir tamim yazar»
Derler ki: Şeriat
usûlünden biri de şudur: Hiç kimsenin kanı yeminlerle helâî olamaz. Biri de
şudur: Davacı şahit getirmekle mükelleftir. Yemin, davalının hakkıdır. Bunlar
ayrıca; «Hiçbir hadiste, Peygamber Efendimizin KASÂME ile hükmettiğini
göremiyoruz. KASÂME ile hükmetmek, ancak cahiliyet^devrinin bir usulü idi.
Peygamber Efendimiz ise, îslâm usulüne göre KASÂME ile hükmolunama}'acağını
nazik bir şekilde onlara göstermek istemiştir. Bunun içindir ki onlara, yani
dava sahibi olan Ensâra 'Siz elli defa yemin eder misiniz?' demiştir. Onlar da
'Gözümüz ile görmediğimiz bir şey hakkında nasıl yemin ederiz?' demişlerdir.
Bunun üzerine Peygambar Efendimiz,
«Öyle
ise Yahudiler size elli defa yemin ederler» buyurmuş ve onlar «Ya Resûllallah,
kafirler güruhunun yeminine nasıl inanırız» diye cevap verince artık bir şey
söylememiştir [3]. Eğer kanaat üzerine
edilen yemin ile hükmolunabilşeydi, Peygamber Efendimiz onlara «Her ne kadar
görmemiş iseniz de, kanaat üzerine yemin edebilirsiniz» diyecekti. Bunu
demediğine göre, hadiste KASÂME ile hükmolunabil-diğine dair nas yoktur. Bu
hadisin te'vüi mümkündür. Hadisin te'vili mümkün olunca da, usûle uyacak bir
şekilde te'vil etmek evlâdır, diye istidlal etmişlerdir. KASÂME'yi benimsemiş
olanlar ise -özellikle îmam Mâlik- «Gaye, kanların akıulmasnı Önlemek olduğu
için, KASÂME başlı başına -diğer müstesna hükümler gibi- usûl dışı bir
hükümdür. Zira öldürülmeyi gözü ile görmüş şahit bulmak, çoğu kez mümkün
olamaz. Çünkü bir kimseyi öldürme teşebbüsüne geçen herhangi biri, kimse
görmesin diye tenha yerleri arar» demişlerdir. Fakat bu sebeb nasıl Öldürmede
varsa, soygunculuk ve hırsızlıkta da vardır. Zira hırsi-zm da aleyhinde şahit
bulmak zordur. Soyguncu da Öyledir. Bunun içindir ki îmam Mâlik, malı soyulan
kimselerin şahitliğini -usûle aykırı olduğu halde- kabul etmiştir. Çünkü
soyulanlar davacıdırlar. [4]
KASÂME'yi benimsemiş
olanlar, onun hükmü hakkında ihtilaf etmişlerdir, îmam Mâlik ile îmam Ahmed,
"KASÂME'nin hükmü, kasıtlı öldürmede kısas, yanlış öldürmede de diyettir»,
îmam Şâfıî ile Süfyan Sevrî «KASÂME^ile diyetten başka bir şey lazım gelmez,
"Küfe ulemasından kimisi «KASÂME ile sadece dava düşer. Çünkü yemin,
davalının hakkıdır», kimisi de «Davalılar yemin ettikleri zaman ancak kısastan
kurtulurlar. Diyet, davalıların yemini ile düşmez» demişlerdir. Buna göre
KASÂME'nin hükmü hakkında dört görüş bulunmaktadır. îmam Mâlik ile onun
görüşünde olanlar, îmam Mâlik'in Ibn Ebî Leylâ tarikiyle Sehl b. Ebû Hasme'den
rivayet ettiği hadis ile istidlal etmişlerdir. Zira bu rivayete göre Peygamber
Efendimiz, öldürülenin adamlarına,
«Yemin edersiniz ve
adamınızın kanına sahip olursunuz» [5]
buyurmuştur. îmam Mâlik'in Beşir b. Beş-şar'dan mürsel olarak rivayet ettiği
hadis de onlar için dayanaktır. Zira, bu hadiste de Peygamber Efendimiz
onlara,
«Adamınızın kanına
sahip olmak için elli kez yemin eder misiniz?» [6]
buyurmuştur.
«KASÂME ile diyetten
başka bir şey lazım gelmez» diyenler de, «Çünkü -davacının yalnız bir şahidi
bulunması veyahut davalının yemin etmekten çekinmesi halinde olduğu gibi-
yemin, ancak malî davalarda müessir olur» demişlerdir. Kaldı ki îmam Mâlik'in
îbn Ebî Leylâ'dan rivayet ettiği hadis de zayıftır. Çünkü îbn Ebî Leylâ
tanınmayan bir kimse olup îmam Mâlik'ten başka bir kimse, ondan hadis rivayet
etmemiştir. Kimisi de «Bu îbn Ebî Leylâ ayrıca, hadisi bizzat Sehrden
dinlememiştir» demiştir. Beşir b. Ye-sar'ın hadisi de, senedinde ihtilaf
edilerek, her ne kadar başkaları onu müs-ned olarak rivayet etmişlerse de, îmam
Mâlik mürsel olarak rivayet etmiştir.
(Kadı -îbn Rüşd- diyor ki): Bu hadisin
Buhârî'de yer alamayışının sebebi de, belki budur. Hz. Ömer'den «KASÂME ile
kısasa hükmolunamaz dediğine dair edilen rivayet de bunların yaptığı kıyası
te'yid etmektedir.
«KASÂME
ile sadece dava düşer» diyenlerin dayanağı da -Allah izin verirse- ileride
getireceğimiz birtakım hadislerle, «Yemin, davalının hakkıdır» kaidesidir. [7]
KASÂME ile diyet
veyahut kısas lazım geldiği görüşünde olanlar, davacı ile davalılardan, önce
hangileri yemin ederler diye ihtilaf etmişlerdir, îmam Şafiî, îmam Ahmed, îmam
Dâvûd b. Ali ve başkaları, «Önce davacılar», Küfe ve Basra fukahası ile Medine
fukahasının çoğu ise «Önce davalılar yemin ederler» demişlerdir. Önce
davacıların yemin ettiğini söyleyenlerin dayanağı, İmam Mâlik'in îbn Ebî Leylâ
tarikiyle Sehl b. Ebî Hasme'den ve mürsel olarak da Beşir b. Yesar'dan rivayet
ettiği hadislerdir. Diğerlerinin dayanağı da, Buhârî'nin Said b. Übeyd Et-Taî
tarikiyle Beşir b. Yesar'dan rivayet ettiği «Ensar'dan Sehl b. Hasme adında
bir adam...» hadisidir, ki bu hadiste «Peygamber Efendimiz davacılara,
'Adamın ölünüzü
öldürdüğüne dair şahit getireceksiniz' buyurdu. Onlar, 'Delilimiz yok' dediler.
O halde onlar size yemin ederler' buyurdu
- 'Biz Yahudilerin
yeminine inanmayız' dediler. Peygamber Efendimiz de adamın kanını heder etmek
istemeyip Beytülmal'dan varislerine yüz deve verdi» diye geçmektedir [8].
(Kadı -îbn Rüşd- diyor
ki) Bu hadis, KASÂME ile davanın düşmesinden başka bir şey lazım gelmediğinde
nastır.
Bunlar ayrıca, Ebû
Davud'un Ebû Seleme b. Abdurrahman ile Süleyman b. Yesar tarikiyle yaşlı bir
Ensarîden «Peygamber Efendimiz yahudile-re,
'Sizden elli kişi elli
kez yemin ederler mi?' diye sordu. Yahudiler yemin
etmekten çekindiler.
Peygamber Efendimiz bu kez Ensara:
'Siz yemin ediniz'
buyurdu. Ensar _da,
-'Ya
Rasûlallah, görmediğimiz bir şeye nasıl yemin ederiz?' dediler Bunun üzerine
Peygamber Efendimiz yahudilerin diyet vermelerine hükmetti. Çünkü ölü, onların
arasında bulunmuştu» mealinde rivayet ettiei
hadise de dayanmışlardır ki, bu hadisin senedi sahihtir. Çünkü güvenilir
kimseler Zührî'den, Zührî de Ebû Seleme'den bu hadisi rivayet etmişlerdir Küfe
fukahası böyle bir olayı Hz. Ömer'den de rivayet etmişlerdir. Bunlar îmam
Mâlik'in aleyhinde, îbn Şihab ez-Zührî tarikiyle Süleyman b. Yesar ve Irak b.
Mâlik'ten «Beni Saad kabilesinden biri atını koştururken Cüheyne kabilesinden
bir adamın parmağını çiğnemiş ve Cüheyne'li adam, fazla kan kaybederek Ölmüştü.
Varisleri Beni Saad kabilesinden kanını taleb ettiler. Hz. Ömer onlara 'Adamın,
yaradan dolayı ölmediğine, elli kez yemin eder misiniz' diye yemin teklif etti.
Onlar yeminden çekindiler. Hz. Ömer bu kez davacılara 'Siz yemin ediniz[9] dedi.
Fakat onlar da yeminden çekindiler. Bunun üzerine Hz. Ömer diyetin yarısı ile
hükmetti» mealinde rivayet ettikleri esere de dayanmış ve «Bizim bu
hadislerimiz önce davacıların yemin ettiğim bildiren hadislerden daha
kuvvetlidir. Zira yeminin, davacının hakkı olduğuna dair kaide bizim
hadislerimize şahitlik etmektedir. Ebû Ömer b. Abdil-ber «Bu hususta
birbirleriyle çelişen hadisler meşhurdur» der.
[10]
KASÂME'yi benimsemiş
olanların cumhuru, ölünün kimler tarafından öldürüldüğü şüphesi bulunmadıkça,
yemin edilemez, diye müttefik iseler de, hangi durumda ve nasıl bir şüphe
bulunursa yemin edilebilir diye ihtilaf etmişlerdir. İmam Şafiî «Bulunması
üzerine Peygamber Efendimizin KASÂME'ye hükmettiği şüphe kadar kuvvetli bir
şüphe bulunmadıkça KASÂME lazım gelmez. Yani KASÂME ancak, ne zaman ki bir
kimse, aralarında hiçbir yabancının bulunmadığı bir koy veya mahalle halkı
içinde öldürülmüş olarak görülür ve o köy halkı ile o kimse arasında düşmanlık
bulunursa, lazım gelir. Nasıl ki Yahudiler ile Ensar arasında düşmanlık bulunuyordu
ve Yahudilerden başka kimsenin bulunmadığı Hayber'de Ensardan bir adam
öldürülmüş olarak görülmüştü. İşte bunun gibi, eğer bir kimse herhangi bir
köşede öldürülmüş olarak görülür ve yanında da üzerinde kan lekeleri bulunan
bir kimse bulunursa, KASÂME ile hükmolunur. Bir eve girildiğinde, evde bulunan
birkaç kişinin yanında öldürülmüş bir kimsenin görülmesi de bunun gibidir.
Çünkü böyle durumlarda, ölenin o köy halkı veyahut o kimseler tarafından
öldürüldüğü kuvvetlidir» demiştir. îmam Mâlik de İmam Şafiî gibi, yani «Davanın
haklı olduğu şüphesini kuvvetlendiren bir kârine bulunmadıkça kasâme'ye
hükmolunamaz» demiştir. Tek şahit de, adaletli olduğu zaman -İmam Mâlik'e göre-
Mâlikîlerin ittifakı ile karinedir. Fakat tek şahit adaletli olmadığı zaman da,
karîne midir, değil midir diye ihtilaf etmişlerdir.îmam Mâlik -bir kimsenin
herhangi bir yerde öldürülmüş f olarak görülmesi ve elinde kanlı bir demir
parçası bulunan bir kimsenin ora-; da durması halinde olduğu gibi- karîne
kuvvetli olduğu zaman KASÂME ile ^ hükmolunduğu hususunda İmam Şafiî'nin
görüşüne katılıyorsa da, herhangi bir kimsenin bir yerde öldürülmüş olarak
görülmesini -o-yerin sakinleri o. kimsenin düşmanı da olsalar- karîne
saymamıştır. Buna göre KASÂME ile hükmolunabilmesi için şart olan karinenin belirli
bir sınırı yoktur. Bunun içindir ki kimisi «KASÂME için karîne şart değildir»
demiştir. îmam Ebû Hanife ile iki arkadaşı ise, «Bir yerde bir kimse ölü olarak
görüldüğü zaman, eğer o kimsede öldürüldüğüne dair bir iz bulunuyorsa -o yerin
sakinleri ile kendisi arasında düşmanlık bulunmasa bile- KASÂME lazım gelir»
demişIerdir. Ulemadan kimisi de ne îmam Şafiî'nin ve ne de İmam Ebû Hanife'nin
koştukları şartlan koşmadan ye yalnız herhangi bir yerde, öldürülmüş bir
kimsenin bulunması İle KASÂME lazım geldiğini söylemiştir, ki bu görüş Hz.
Ömer, Hz. Ali ve îbn Mes'ud'dan da rivayet olunmuştur ve Zührî ile Tabiînden
bir cemaat da buna katılır. Bu görüşü benimseyen îbn Hazm da «Kimin tarafından
Öldürüldüğü bilinmeyen bir kimsenin -ne zaman ve nerede olursa olsun- ölü
olarak görülmesi üzerine KASAME'ye hükmolunur. Eğer sahiplerinden elli kişi,
adamlarının kasten Öldürüldüğüne dair elli kez yemin ederlerse kısas,
yanlışlıkla Öldürüldüğüne dair elli kez yemin ederlerse, diyet lazım gelir»
demiştir. îbn Hazm'a göre, elli kişiden az kimselerin yemini hükümsüzdür, îmam
Mâlik de «En az iki kişinin yemin etmesi gerekir» demiştir, îmam Dâvûd da
«Ben, Peygamber Efendimizin, bulunuşu sebebi ile KASAME'ye hükmeımem» demiştir.
KASÂME'yi benimseyen fukaha içinde yalnız îmam Mâlik ile Leys b. Sa'd,
öldürülen kimsenin «Beni falanca adam Öldürdü» sözünü KASÂME için karine kabul
etmişlerdir. Fukahadan herbiri, kendi zannına göre şüpheye kuvvet veya
zayıflıkta derece vererek, «Bu şüphe KASÂME'yi gerektirir, bu gerektirmez» demiştir.
Şüphelerin hepsi aynı derecede olmadığı içindir ki, kimisi «Önce davacılar
yemin ederler» demiştir. Zira îmam Mâlik'e göre kuvvetli şüphe, yemin hakkını
davalıdan alıp davacıya verir. Çünkü ona göre, şeriat yemin hakkını davalıya,
davalının haklı olduğu şüphesi daha kuvvetli olduğu için vermiştir. «Davanın
kendisi bir şüphedir» diyenlerin görüşü ise, zayıf olup hem usûle ve hem de
nassa aykırıdır, Zira Peygamber Efendimiz,
«Eğer insanlara, kuru
davaları ile istedikleri verilmiş olsaydı, bazı kimseler bazı kimselerin
kanlarını kendi malları ile isteyeceklerdi. Fakat yemin hakkı davalıya
verilmiştir.» 0) buyurmuştur ki, bu hadis, îbn Abbas tarafından rivayet
olunduğu sabit olup Müslim'de yer almıştır. Mâlikîlerin, îsrailoğullannın inek
hikayesi ile ihticac etmeleri de zayıf bir ihticactır. Zira bu hikayede,
davanın şahitsiz olarak kabulü, olağanüstü bir olay olduğu içindir.
KASÂME ile kısas lazım
geldiğini söyleyenler de, bir kişiye karşılık olarak birden çok kişiler.jasas
edilebilir mi edilemez mi diye ihtilaf etmişlerdir, îmam Mâlik «KASÂME ile
ancak bir kişi kısas olunabilir» demiştir ki îmam Ahmed de buna katılır. Eşheb
ise «Birden çok kişiler aleyhinde yemin edilebilir. Fakat ancak bir kişi, yani
öldürülenin varisleri kimi isterlerse o, kısas edilir» demiştir. Fakat bu
görüş zayıftır. Muğire de «Hakkında yemin edilenlerin hepsi kısas edilirler»
demiştir. îmam Mâlik ile Leys b. Sa'd da
«Eğer bir kimse,
adaletli iki kişi tarafından Talanca adam onu dövdü' diye şahitlik edildikten
sonra ölürse, varisleri 'Dövülmekten ötürü ölmüştür' diye yemin edebilirler»
demişlerdir, ki bu görüşlerin hepsi zayıftır.
Ulema, köle hakkında
da KASÂME var mıdır, yok mudur diye ihtilaf etmişlerdir. Kimisi köleyi hüre
kıyas ederek «Vardır» demiştir, ki îmam Ebû Hanife bunlardandır. Kimisi de
köleyi hayvana kıyas ederek «Yoktur» demiştir, îmam Mâlik de bu görüştedir.
Ulemaya göre,
KASÂME'de diyet, öldürenin malına düşer ve elli kişiden az kimseler yemin
edemezler. îmam Mâlik ise «Kısasta iki kişiden az kimselerin yemini geçersizdir.
Fakat yanlışlıkla işlenen öldürmelerde bir kişinin yemini kâfidir» demiştir.
İmam Mâlik'e göre, öldürülenin adamlarından biri yemininden dönerse, kısas
hakkı ortadan kalkar. Fakat yemininden dönmeyenlerin diyetteki hisseleri
bakîdir. Zührî ise «Eğer birisi yemininden dönerse, diyet hakkı hepsi hakkında
bozulur» demiştir. Bu babın fer'i'leri daha çoktur.
(Kadı
-İbn Rüşd- diyor ki): KASÂME bahsi, esasında «Kısası gerektiren şeyler»
bahsine girer. Kısası gerektiren şeyler bahsi de, «kaza ve muha-kemele usulü»
bahsinin bir bölümüdür. Fakat biz, fukahanın âdetine uyarak bu bahsi burada
anlattık. Çünkü şer'î konularda her birine hâs olan konunun çözüm şeklini, hâs
olduğu bahiste ele almayı daha uygun bulmuşlardır. Fakat birden çok konularla
ilgili olan çözüm şekilleri «Kaza ve muhakemeler usulü» bahsinde ele alınır.
Bazen bakarsın ki bir konunun çözüm şeklini, hem ait olduğu bahiste, hem kaza
ve muhakemeler usûlü bahsinde ele almışlardır. Nitekim İmam Mâlik de Muvatta'
adlı kitabında öyle yapmıştır. Zira îmam Mâlik, her bir bahiste bahse konu olan
hükmün çözüm şeklini anlatmıştır. [11]
[1] Buhârî, Diyât 87/22, no: 6898.
[2] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b.
Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid
ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 4/275.
[3] Müslim, Kasâme, 28/1, no: 1670.
[4] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b.
Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid
ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 4/277-278.
[5] Mâlik, Kasâme, 44/1, no: 1.
[6] Malik, Kaseme, 44/1, no:2.
[7] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b.
Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid
ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 4/279-280.
[8] Buhâri, Diyât, 87/22, no: 6898.
[9] Ebû Dâvûd, Diyât, 33/9, no: 4526.
[10] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b.
Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid
ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 4/281-282.
[11] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed
b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid
ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 4/283-285.