Fatiha'nın
Sahih Olmasının Şartları
7. Her rekât'ta iki defa secde etmek
10. Son
oturuşta teşehhüd okumak .
Teşehhüd
Okunurken Dikkat Edilmesi Gereken
Hususlar
11. Son
teşehhüd'den sonra Hz.
Peygamber'e salât u selâm getirmek.
Hz.
Peygamber'e Getirilen Salât
u Selâm'ın Şartları
13. Sayılan rükûnların tertibine -varid olduğu
şekilde- riayet etmek.
Rükün, birşeyin esas
olan parçalarından biri demektir. Tıpkı duvarın, odanın bir rüknü (parçası)
olduğu gibi, namazın rükû, secde gibi parçaları da namazın rükûnlarıdır.
Namazın varlığı ve sahih olması, bütün rük-ûnların Cebrail'in Hz. Peygamber'e
öğrettiği şekil ve tertipte, o namaz içinde olmasıyla mümkündür. Namazın onüç
tane rüknü vardır. Bunları aşağıda ayrı ayrı izah edeceğiz:
1. Niyet.
Niyet birşey yapılmaya
başlandığında niyetle beraber o şeyi kasdet-mektir. Niyetin yeri kalptir. Bunun
delili Hz. Peygamber'in 'Ameller niyetle (mutebeOdir'[1]
hadîsidir. Niyetin sahih olması için tahrim tekbiriyle beraber olması gerekir.
Öyle ki kişi tahrim tekbirini telaffuz ettiği esnada namaza da niyet etmeli,
onun farziyetini hatırlamalıdır. Bu niyet için dilin kıpırdatılması şart
değildir.
2. Güç yettiği takdirde farz namazı ayakta
kılmak.
Bu rüknün delili,
İmran b. Husayn'ın rivayet ettiği şu hadîstir: "Benim basurum
vardı. Hz. Peygamber'e
nasıl namaz kılacağımı sorduğumda 'Ayakta kıl. Eğer buna
gücün yetmiyorsa oturarak kıl, buna da gücün yetmiyorsa bir tarafına uzanarak kıl'
dedi".[2]
Kişi ancak vücudunu
tamamen dik tuttuğu zaman kâini sayılır. Mazereti olmadığı halde ellerinin
ayası diz kapaklarına değecek şekilde eğilirse namazı fasid olur. Çünkü namazın
rükûnlarından biri de ayakta dimdik durmaktır. Eğer buna riayet edilmez de
eğilinirse namazın bir rüknü (parçası) eksik olur. Namaz kılan kimsenin bir
rahatsızlığı varsa, mümkün olduğu kadar ayakta durmalı, diğer kısmında
oturmalıdır.
Farz namazlar kaydı,
nafile namazları bu hükümden hariç tutar. Çünkü nafile namazları, hastalık olsa
da olmasa da ayakta kılmak mendub'chır. Kişi, ayakta kılmaya gücü yetse de
nafile namazları oturarak kılabilir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Kim namazı ayakta
kılarsa bu daha efdaldir. Kim de oturarak kılarsa ayakta kılanın ecrinin
yarısını elde eder. Uzanarak kılanın ecri, oturarak kılanın ecrinin yarısı
kadardır.[3]
3. İhram
(tahrim) tekbiri
İhram tekbirinin
delili Hz. Peygamber'in şu hadîsidir:
Namazın anahtarı
temizlik, tahrimi (dışarı ile ilgiyi kesen kısmı) tekbir, tahlil'i (dışarı ile
ilgilenmeyi helâl kılan kısmı) selâm'dır.[4]
Alla.hu Ekber lafzını
söylemek gerekir. İsme mâni olmayacak Aîlahu el-ekber, AUahu el-celil el-ekber
gibi fazlalıklar zarar vermez. Eğer Allah'ın sıfatlarından olmayan Allahu
huve'l-ekber gibi veya ekberullahu gibi sigayı bozacak birşey söylenirse tekbir
sahih olmaz, tekbir sahih olmayınca namaz da sahih olmaz. Bunun delili de Hz.
Peygamber'in fiiline uymanın zorunlu olmasıdır; zira Hz. Peygamber tahrim
tekbiri olarak Allahu ekber lafzını kullanıyordu.
Tahrim tekbirinin
sahih olması için aşağıdaki şartlara riayet edilmesi şarttır:
a. Allahu
ekber lafzı ayakta dimdik durup söylenilmelîdir.
Namaza kalkıldığında
tekbir alınırsa bu sahih olmaz. Önce ayağa kalkıp dimdik durmalı, sonra tekbir
almalıdır.
b. Kıble'ye yönelindiği zaman tekbir
alınmalıdır.
c. Tekbir
lafzı Arapça olarak söylenmelidir.
Ancak tekbir lafzını
Arapça olarak söyleyemeyen ve öğrenme imkânı da olmayan kimse tekbir lafzını
tercümesini bildiği lisanda söylemelidir; daha sonra Arapça olarak söylemeyi
öğrenme imkânı olursa öğrenmesi vacib'dir.
d. Kişi sağır değilse tekbir'in bütün harflerini
duyacak şekilde söylemelidir.
e. Tekbir
ile niyet aynı anda olmalıdır.
Daha önce de
söylediğimiz gibi niyet bitirilir bitirilmez tekbir alınmalıdır.
4. Fatiha
okumak .
Fatiha farz ya da
nafile namazın her rekâtında rükündür. Bunun delili şu hadîstir:
Namazda
Fatihatu'l-Kitab'ı okumayanın namazı yoktur.[5]
Bu 'Kur'an'ın açılış
sûresi olan Fatiha sûresini okumayan kişinin namazı sahih olmaz' demektir.
Besmele
(=Bismillahirrahmanirahim), Fatiha sûresinden bir ayettir. Namaz kılan kişi
besmele çekmeden Fatiha'ya başlarsa, namazı sahih olmaz. Çünkü Ümmü Seleme'nin
rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber besmeleyi Fatiha'dan bîr ayet saymıştır.2
Fatiha sûresi
okunurken aşağıdaki şartlara riayet edilmesi gerekir:
a. Kulakları normal ise, en az duyacağı kadar
açıktan okumalıdır.
b. Varid
olan tertib gibi, kıraati müretteb olarak devam ettirmelidir. Harflerin mahreç
ve şeddelerine dikkat ederek okumalıdır.
c. Mânâyı bozacak şekilde lahn yapılmamalıdır.
Mânâya zarar
vermeyecek şekilde lahn yapılırsa namaz fasid olmaz.
d. Fatiha, Arapça okunmalıdır.
Fatiha'nın tercümesini
okumak sahih olmaz. Çünkü Fatiha'nın tercümesi Kur'an olmaz.
e. Namaz kılan kimse Fatiha'yı ayakta iken
tamamlamalıdır.
Eğer Fatiha
tamamlanmadan rükû'ya gidilirse kıraat fasid olur. Bu durumda tekrar kıyam'a
dönmeli ve Fatiha'yı yeniden okumalıdır. Namaz kılan kişi Arap olmadığından
ötürü Fatiha'yı okumaktan aciz ise, onun yerine ezbere bildiği yedi ayet
okumalıdır. Eğer Kur'an'dan hiçbir şey bilmiyorsa, Fatiha'nın okunduğu müddet
kadar ayakta Allah'ı zikredip sonra rükû'ya gitmelidir.
5. Rükû
Şer'an rükû, namaz
kılan kimsenin mümkün olduğunca -ellerinin ayasının diz kapaklarına yetişecek
kadar- eğilmesidir. Bu, rükû için yapılması en az olan harekettir. En mükemmeli
ise sırtın tamamen düz olup kuyruk sokumu ile başın aynı hizaya gelmesidir.
Rükû'nun farz olduğunun delili şu ayettir:
Ey iman edenler! Rükû
edin, secde edin (namaz kılın). (Hac/77) Hz. Peygamber de namazı öğrettiği
kişiye şöyle demiştir:
Sonra rükû'ya varıp
mutmain oluncaya (bütün azaların yatişıncaya) kadar dur![6]
Hz. Peygamber'in
rükû'yu böyle yaptığı sayılmayacak kadar sahih hadîsle sabit olmuştur.
Rükû'nun sahih olması
için namaz kılan kişinin aşağıdaki hususlara riayet etmesi gerekir:
a. Avuçlar
diz kapaklarına değecek kadar eğilmelidir.
Ebu Humeydî es-Saidî
'Hz. Peygamber rükû'ya vardığı zaman avuçlarıyla dizlerini tutardı1 demiştir.[7]
b. Rükû niyetiyle eğilmelidir.
Eğer kişi başka bir
nedenden dolayı eğilip de bunu rükû sayarsa, bu, rükû olmaz. Ayakta dimdik
dururken rükû'ya gitmeyi kasdederek eğilmelidir.
c. Rükû'ya gittikten sonra bütün bedeni subhane
rabbiye'Uazİm diyecek kadar mutmain (sakin, yatışmış) olmalıdır.
Bu rükû'nun en azıdır.
Bunun delili daha önce geçen hadîste Hz. Peygamber'in 'Rükû'ya gittiğinde bütün
bedenin mutmain olmalıdır' de-mesidir. Yine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
En kötü hırsız
namazından çalandır. Sahabîler 'Ey Allah'ın Rasûlü! Kişi namazından nasıl
çalar?' diye sorduklarında, Hz. Peygamber 'Rükû ve secdesini tam yapmaz'
buyurdu.[8]
Huzeyfe şöyle
demektedir: Hz. Peygamber rükû ve secdesini tam yapmayan bir kişi görünce şöyle
dedi: 'Sen namaz kılmadın. Eğer bu durumda ölürsen Allah'ın Muhammed'i
üzerinde yarattığı fıtrat üzerinde ölmemiş olursun'.[9]
Bu hadîsin anlamı
'Senden istenen namazı eda etmemiş, Muhammed'in yolunda ölmemiş olursun' demektir.
Yoksa bu 'Sen kâfir olarak ölmüş olursun' anlamına gelmez.
Rükû'nun en mükemmel
şekli ise sırt ve ense aynı hizada dümdüz, dizler dimdik, eller de diz
kapaklarını tutmuş vaziyette olduğu halde üç defa subhane rabbiye'1-azim
diyecek kadar sakin bir şekilde durmaktır.
Huzeyfe şöyle diyor:
"Bir gece Hz. Peygamber ile beraber namaz kıldım. Bakara sûresini okumaya
başladı. Sonra rükû'ya varıp subhane rabbiye'l-azim dedi. Sonra semiallahu
îimen hamideh dedi. Sonra rükû'una yakın derecede ayakta durdu. Sonra secde
edip subhane rab-biye'î-a'İa dedi. Secdesi de kıyamına yakındı".[10]
Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur:
Sizden biriniz rükû'ya
varınca rükû'da üç defa subhane rabbiye'U azim derse rükûu tamam olur ve bu en
azıdır.[11]
Ebu Humeydî'nin
rivayet ettiği daha önce geçen hadîste şu ibare vardır: 'Sonra sırtını
meylettirip yere doğru eğildi1.
İtidal rükû ile secde
arasını ayıran bir sakinliktir. İtidâl'in delili, Hz. Aişe'nin şu rivayetidir:
'Hz. Peygamber başını rükû'dan kaldırdığında dümdüz dikilmedikçe secde'ye
gitmezdi1.[12]
Namazın erkanına
riayet etmeyen bir kişiye Hz. Peygamber şöyle demiştir:
Sonra başını rükû'dan
kaldır ve dimdik ayakta duruncaya kadar secde'ye gitme.[13]
İtidâl'in Şartlan
İtidâl'in sahih olması
için aşağıdaki hususlara riayet edilmesi şarttır:
a. Rükû'dan doğrulduğunda ibadetten başka birşey
kasdetmemelidir.
b. İtidâl'i fazla uzatmamahdır.
İtidal müddeti,
Fatiha'yi okuyacak kadar bir zamanı geçmemelidir. Çünkü itidal uzun değil, kısa
bir rükûn'dur. Onu fazla uzatmak caiz olmaz.
Secde'nin şer'î
anlamı, namaz kılan kimsenin alnının secde yerine değmesidir. Secde'nin delili
(Ey iman edenler! Rükû edin, secde edin' (Hac/77) ayetidir.
Hz. Peygamber, namazın
erkânına riayet etmeden namaz kılan bir kişiye şöyle demiştir:
Sonra secde'ye git ve
azaların yatışıncaya kadar bekle, sonra başını kaldır azaların yatışıncaya
kadar otur. Sonra yine secde'ye git ve azaların yatışıncaya kadar bekle...
Secde'nin sahih olması
için aşağıdaki şartlara riayet edilmesi gerekir.
a. Secde esnasında alın açık olmalıdır.
b. Secde yedi âza üzerine yapılmalıdır. Hz.
Peygamber şöyle demiştir:
Alın (alnını
gösterirken eliyle burnu üzerine işaret etti), eller, dizler ve ayak uçları
olmak üzere yedi kemik (yedi âza) üzerine secde etmekle emrolundum.[14]
Bu azalardan sadece
alnın açık olması şarttır. Diğer azaların açık olması gerekmez. Bu bakımdan
eldivenli olarak namaz kıhnabilir.
c. Mümkün olduğu kadar secde'de kuyruk sokumu,
baş'tan yüksek tutulmalıdır. Bunun delili Hz. Peygamber'in böyle yapmış
olmasıdır.
d. Kişinin kıpırdaması ile kıpırdayan elbise ve
benzeri şeylerin üzerine secde edilmemelidir.
e. Secde'ye, secde'den başka, korku ve benzeri
sebeplerle gidilmemelidir.
f. Karın ile yer arasında bir açıklık
kalmalıdır.
g. Secde'de, en az subhane rabbiye'1-a'lâ
diyecek kadar kalmalıdır.
Secde'nin en mükemmel şekli
şöyledir: Kişi secde'ye giderken tekbir getirip önce dizlerini, sonra ellerini,
sonra alnını, sonra burnunu yere koymalıdır. Elleri omuzlan hizasında ve
parmaklan bitişik olarak kıble'ye doğru olmalıdır. Yanlar, uyluk ve karına
dokunmamah, dirsekler yerden yüksek olup iki yandan da uzak tutulmalı ve üç
defa subhane rabbiye'l-a'îâ demelidir. Ebu Hüreyre şöyle demiştir: 'Hz.
Peygamber secde'ye gitmek istediği zaman Allahu Ekber derdi'.[15]
Hz. Peygamber de şöyle
buyurmuştur:
Secde'ye gittiğin
zaman avuçlannı yere koy ve dirseklerini kaldır.[16]
Abdullah b. Mâlik b.
Buhayne şöyle demiştir: 'Hz. Peygamber namaz kılarken koltuklarının beyazlığı
görünecek kadar pazulannı açardı'.[17]
Ebu Humeydî şöyle
diyor: 'Hz. Peygamber ellerini yanlarından uzaklaştırıp avuçlarını omuzlarının
hizasına koydu'.[18]
Yine Ebu Humeydî şöyle
demektedir: 'Hz. Peygamber secde ettiği zaman karnını uyluklarından hiçbir şey
üzerine yüklemeden uyluklarının arasını açardı'.[19]
Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur:
Sizden biriniz secde
ettiğinde, secdelerinde üç defa subhane rab-biye'1-a'lâ derse secdeleri tamam
olur ve bu en azıdır.[20]
Kadın ise,
secde halinde azalarını birbirine
bitiştirmelidir. Hz. Peygamber
namaz kılan iki kadının yanından geçerken şöyle demiştir:
Secde'ye gittiğinizde
vücudunuzu yere yapıştırın. Çünkü kadın bu hususta erkek gibi değildir.[21]
Her rekât'ta bulunan
iki secde arasında oturmak farzdır, bunun delili, Hz. Peygamber'in daha önce
geçen hadîsinde 'Sonra başını kaldır mutmain oluncaya kadar otur' sözüdür.
İki secde arasındaki
oturmanın sahih olması için aşağıdaki hususlara dikkat edilmesi gerekir:
a. Korku ve başka nedenlerden ötürü değil,
ibadet kasdıyla oturul-malıdır.
b. İki secde arasındaki oturmayı fazla
uzatmamalıdır.
Bu oturma teşehhüd miktarından
daha fazla olmamalıdır.
c. En az subhane rabbiye'1-a'îâ diyecek kadar
oturulmalıdır.
Son oturuştan maksat,
namazın sonundaki, arkasından selâm gelen oturuştur.
Abdullah b. Mes'ud
şöyle diyor: Hz. Peygamber ile beraber namaz kılarken namaz (oturuşun)da
'es-Selâmu alellâhi, es-selâmu alâ fulânin' derdik. Günün birinde Hz. Peygamber
şöyle dedi: "Selâm, Allah'ın kendisidir. Biriniz namazda oturduğunda
'Ettehiyyatu lillâhi' desin".[22]
Teşehhüd bize farz
kılınmadan önce 'es-Selâmu alellâhi kable'I-iba-dihi' derdik.[23]
Allah selârn'm
kendisidir sözünden maksat, selâm, Allah'ın İsimlerinden biridir
demektir. Bazı âlimler selâm'ın mânâsı
hakkında şöyle
demişlerdir: 'Selâm,
insanların müptela olduğu ayıp ve kötülüklerden berî olmaktır'.[24]
Teşehhüd lafzının en
azı şöyledir:
Bütün tahiyyeler,
selâmlar Allah'a mahsustur. Ey Nebî! Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi
senin üzerine olsun. Bize ve Allah'ın salih kullarına selâm olsun. Şehadet
ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed,
Allah'ın rasûlüdür.
Teşehhüd lafızları
hakkında birçok sahih rivayet vardır. İmam Şafii'ye göre teşehhüd'ün en
mükemmel ve en üstün şekli İbn Abbas'ın rivayet ettiği şu lafızdır:
Hz. Peygamber bize Kur'an'dan
bir sûre öğretir gibi teşehhüd'ü öğretirdi. Hz. Peygamber, teşehhüd'ü şu
lafızlarla söylerdi: Bütün tahiyyeler, bereketler, salâvatlar ve güzel şeyler
Allah'ındır. Ey Nebî! Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun.
Bize ve Allah'ın salih kullarına selâm olsun. Şehadet ederim ki Allah'tan başka
ilah yotur. Yine şehadet ederim ki Muhammed, Allah'ın rasûlüdür.[25]
a. Kendi duyabilecek şekilde
okumalıdır.
b. İbareler peşpeşe okunmalıdır.
Okumaya ara verip
sonra devam edilirse veya araya başka bir zikir sokulursa teşehhüd fasid olur;
yeni baştan okunması gerekir.
f. Kelimeler, rivayetlerdeki tertibe riayet ederek okunmalıdır.
Teşehhüd'ü yukarıda
anlatıldığı gibi tamamladıktan sonra ve selâm 'vermeden önce Hz. Peygamber'e salât ve selâm getirmelidir. Hz. Peygamber'e salât etmenin farz olduğunun
delili şu ayettir:
Allah ve melekleri
peygamber'e salât ederler. Ey iman edenler! (Sizde) ona salât edin...(Ahzab/56)
Âlimler, Hz.
Peygamber'e salâvat getirmenin namazdan başka bir yerde farz olmadığında
ittifak etmişlerdir. Bu bakımdan farz olan salât, namazdaki salât'tır.
Sahabîler, Hz.
Peygamber'e 'Ey Allah'ın Rasûlü! Namazda sana salât etmek istediğimizde nasıl
yapalım?' dediler. Hz. Peygamber şöyle deyin dedi: 'Allahumme salli alâ
Muhammedin1.[26]
Bu hadîs, Hz.
Peygamber'e salât etmenin sadece namazda farz olduğuna delâlet eder. Hz.
Peygamber'e salât etmeye en uygun yer son teşehhüd'dür. Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur:
Biriniz namaz kıldığı
vakit, aziz ve celil olan Allah'ı ululamak ve övmekle başlasın, sonra
peygambere salât u selâm etsin. Bundan sonra dilediği şekilde duâ etsin.[27]
Hz. Peygamber'e
getirilen salât selâm'ın
en azı şöyledir-Allahumme sallı alâ Muhammedi
Hz. Peygamber'e
getirilen salât u selâm'ın en fazlası da şöyledir:
Allahumme sahi alâ
Muhammedin ve alâ âl-i Muhammed. Kema sal-leyte âlâ İbrahim'e ve alâ âl-i
İbrahim; ve barik alâ Muhammedin ve alâ âl-i Muhammed. Kemabarekte alâ İbrahime
ve alâ âl-i İbrahim-fi'î-âlemîne inneke hamîdu'n-mecîd.
Ey Allahım! Muhammed'e
ve âline, İbrahim ve âline salât ettiğin gibi salât et! Muhammed^e ve âline,
İbrahim ve âline bereket verdiğin gibi bereket ver. Âlemler içinde şüphesiz sen
kendisine çok hamdedilen ve çok medhedilensin.
Salât u selâm'ın bu
lafzı Buharı, Müslim ve başka muhaddislerin rivayet ettikleri birçok sahih
hadîsle sabit olmuştur. Rivayetlerin bazılarında fazlalık, bazılarında da eksiklik
vardır.[28]
Hz. Peygamber'e salât
u selâm getirirken aşağıdaki hususlara dikkat edilmelidir:
a. Sesini duyabileceği kadar yükseltmelidir.
b. Muhammed,
rasûl, veya nebî kelimesi kullanılmalıdır. Eğer Allahumme sallı alâ Ahmed derse
yeterli olmaz.
c. Salât u selâm, Arapça olarak getirilmelidir.
Eğer Arapçasmı
bilmiyorsa, bildiği dilde tercümesini okumalıdır. Mümkünse hemen Arapçasım
öğrenmek vacibdir.
d. Salât
ederken tertibe riayet edilmelidir.
Salât ile teşehhüd
arasındaki tertibe de dikkat edilmelidir. Çünkü salât u selâm'ı, teşehhüd'den
önce getirmek sahih olmaz.
Bu selâm, namaz
kılanın sağ tarafa dönüp es-selâmu aleykum ve rahmetullahi demesidir. Birinci
selâmın farz (rükün) olduğunun delili, daha önce geçen Hz. Peygamber'in
'Namazın tahrimi tekbirdir, tahlili selâmdır' sözüdür. Selâm lafzının en azı
bir defa es-selâmu aleykum demektir. En efdali ise hem sağa, hem sola dönerek
iki defa es-selâmu aleykum ve rahmetullahi demektir.
Sa'd şöyle diyor: 'Ben
Hz. Peygamber1! sağ ve sol tarafına selâm verirken gördüm. Hatta (bu sırada)
yanağının beyazlığını da gördüm1.1
İbn Mes'ud şöyle
rivayet ediyor: 'Hz. Peygamber sağ ve soluna es-selâmu aleykum ve rahmetullahi,
es-selâmu aleykum ve rahmetullahi diye, yanağının beyazı (arkadan) görünecek
şekilde selâm verirdi1.2
Bu tertib şöyledir:
Önce niyet, sonra tahrim tekbiri, sonra Fatiha, sonra rükû, sonra itidal, sonra
secde ve diğerleri yapılmalıdır. Eğer bu rükûnların bir kısmının yeri bilerek
değiştirilirse o namaz fasid olur. Rükûnların
yeri bilerek değiştirilmemişse, tertibi
bozulan rüknün başlangıcından
itibaren namaz fasid olur. Bu bakımdan o noktadan İtibaren yapılanların tümünün
yeniden yapılması gerekir. Eğer namaza devam edilirse sahih olan rekât, fasid
olan rekâtın yerine geçer. Bu durumda namazı bir rekât artırmak vacib olur.
1 Müslim/582
2 Ebu Dâvud/996;
Tirmizî/295 ve başka muhaddisler. (Tirmizî hasen-sahih olduğunu söylemiştir)
[1] Buharî/l; Müslim/1907
[2] Buharî/l 066
[3] Buharî/1065
[4] Tirmizî/3; Ebu Dâvud/6l
[5] Buharî/723; Müslim/394 İbn Huzeyme (sahih isnadla)
[6] Buharî/72'i;
Müslim/397
[7] Buharİ/794
[8] İmam Ahmed, Taberanî ve başka muhaddisler
[9] Buharî/758
[10] Müslim/772
[11] Tirmizt/261; Ebu Dâvud/886 ve başka muhaddisler, (İbn
Mes'ud'dan)
[12] Müslim/498
[13] Buharı/724; Müslim/397
[14] Buharî/779; Müslim/490
[15] Buharî/770; Müslim/292
[16] Müslim/494, (Bera'dan)
[17] Buharî/383; Müslim/495
[18] Ebu Dâvud/734; Tirmizî/270
[19] Ebu Dâvud/735
[20] Tirmizî/26l; Ebu Dâvud/886
[21] Beyhakî, 11/223
[22] Buharî/5806; Müslim/402 ve başka muhaddisler
[23] Beyhakî 11/138; Dârekutnî, 1/350
[24] İbn Esir,
en-Nihaye
[25] Müslim/403
[26] İbn Hibban/515;
Hâkim, 1/268
[27] Tirmizî/3475; Ebu Dâvud/İ481 ve başka muhaddisler
[28] Buharî/1390; Müslim/406