1 — Ezan Ne
Zaman Sünnet Oldu?
2 — Ezan Vaktin Mi, Yoksa Namazın Mı Sünnetidir?
3 — Ezan Ve
İkaamet Yalnız Erkeklere Sünnettir.
4 — Vakit
Girmeden Ezan Okumak Caiz Midir?
6 — Ezan Nerede - Nasıl Okunur?
11 — Ezan Ve İkamet Okunurken Selâm Vermek :
12 — Ezan Ve İkaamette Yer Alan Kelimeler :
13 — Başka Dillere Çevrilerek Ezan Okunabilir Mi?
14 — Ezan Ve İkaamette Sesi Yükseltmek
16 — Diğer Bir Hatıramı Da Burada Anlatmadan
Geçmiyeceğim :
18 — Ezanda Teressül Müstehabdır :
19 — Ezan Ve İkaametteki Cümlelerin Sırasını Gözetmek
:
20 — Ezan Ve İkaamet Okurken Kıbleye Yönelmek :
23 — Ezan Okurken Şehadet Parmaklarını Kulağa
Yerleştirmek:
25 — Ezanla İkaamet Arasını Ayırmak :
26 — Ezanla Îkaamet Arasında Dua Etmek
27 — Ezan İle İkaamet Arasındaki Dua Reddolunmaz.
28 — Müezzinin Cemaatin Durumuna Göre Hareket Etmesi
:
29 — İkaamet Okunurken Camfa Giren Kimse Ne
Yapmalıdır?
30 — İmam Ne Zaman Îftitah Tekbiri Getirir?
31 — İmamlık Görevini Yürüten Kimsenin Müezzinlik Yapması
32 — Ezanı Dinlemek Ve Müezzinin Dediklerini Demek:
34 — Ezan Okunurken, Veya İkaamet Edilirken Kur'ân
Okumak :
EZAN, İslâm'ın sesi,
Kur'ân'ın derin mânası, imân ve din hürriyetinin açık belirtisi, kulluğa
davetin değişmiyen sembolü, dünya ile âhiret arasında denge sağlamanın yolu;
bedenle ruh arasında uyum kurmanın anahtarıdır.
Cami, nasıl cemaat
şuurunun geliştiğini, Minare Allah (C.C.) isminin her şeyden yüce tutulmasını
ifâde ediyorsa, Ezan da Allah ile kullan arasındaki engellerin kalkmasını, nefs
ve şeytandan uzaklaşmanın metodunu sergiliyor.
0 halde Ezan sesi, Hakk'm sesidir. Ezan
nağmesi, Hazreti Mu-hammed'm davetidir. Buna icabet edendir ki, Allah ve
Resulüne imânın derin zevki içinde bağlılığını isbat etmiş, küfür ehlinden
ayrı olmanın belirtisini, alnını secdeye koymakla açıklamıştır.
Dünyanın dört bucağına
yayılan Müslümanlar günün beş vaktinde ezan okurken, yerküreyi bir an olsun
ezan sesinden mahrum etmiş olmuyorlar. İşte İslâm'ın cihan dini, bütün bir
insanlık dini olduğunu isbatlıyan belgelerden biri de budur. [1]
Ezan, hicretin birinci
yılında Medine'de Sünnet kılınmıştır. Resülüllah (A.S.) Efendimiz Medine'de
cemaatleşme şuurunu geliştirip yaptırmış olduğu Mescid-i Saadeti mü'minlerle
doldururken, onlara namaz vaktinin girdiğini duyuran bir vasıtaları yoktu.
Ashab-ı Ki-râm'm hepsi de Resûlüllah (A.S.) Efendimizin arasındaki saflara
katılıp Ona uyarak namaz kılmaya can atıyordu. Ne var ki bazen günlük
işleriyle meşgul olurken namaz
vaktinin girdiğini hemen îarketmiyorlar
ve bu yüzden cemaate geç kalıyorlardı.
İşte mü'minleri
cemaatle namaza davet etme ihtiyacı buradan doğdu ve her geçen gün biraz daha
yaygınlaştı, derken Ashab'm görüşlerine baş vuruldu. Çeşitli fikirler ortaya
atıldı ve sonunda An-sar'dan Abdullah bin Zeyd (R.A.) rü'yasmda kendisine
öğretilen ezanı, Resûlüllah'a (A.S.) gelip arzetti. Efendimizin bu konuda
yeterince bilgisi vardı. Zeyd oğîu Abdullah'ın rü'yası sadece Onun bildiğiyle
uyum sağlamış oldu. Aynı rü'yayı başta Hz. Ömer olmak üzere yedi veya ondört ya
da yirmi kadar zat görmüş bulunuyordu. Allah'ın bu husustaki muradı böylece
birçok mü'minlerin gönüllerine tecelli etmiş, razı olacakları bir davet ölçü
ve anlamına erişmişlerdi.
Ezan'in önce
Resûlüllah (A.S.) Efendimizin dilinden değil de Ashabın dilinden çıkması ve
tasvip görüp Sünnet sayılmasının sır ve hikmeti açıktır : Allah'ın varlık ve
birliği en doyurucu anlamda ilân edilirken bunun yanı-sıra Rahmet Peygamberi
Hz. Muhammed'in CA.S.) Allah'ın kulu ve resulü bulunduğunu yine en ölçülü bir
anlatım, geniş bir mânayla ilân etmek, tevazu' yönünden en halisane bir
yoldur. [2]
Fukahanın çoğuna göre
ezan, beş vakitte kılınan farz namazın ve bir de cuma'mn Sünnetidir. Çünkü bu
konuda tevatür derecesine ulaşan n^kil ve rivayetler vardır. Nitekim Ashabdan
Câbir bin Se-mure (R.A.) diyor ki :
«tki bayram namazını
Resûlüllah (A.S.) Efendimizle birkaç defe ezansjz ve ikaametsiz olarak
kıldım.»[3]
Hazreti Aişe
(R.A.)'dan yapılan rivayette de şöyle dediği tesbit edilmiştir :
«Resûlüllah (A.S.)
Efendimiz zamanında güneş tutuldu, Resûlüllah bir münadi görevlendirdi, namaz
kılmak için «Es-Salatu Cami-atün» cümlesi ile çağrı yapıldı» (ezan ve
ikaametsiz kılındı.) [4]
o halde ezan cemaatle
edâ edilen farz namazların sünnetidir. vâcib olduğunu söyliyenler varsa da
sahih olan, müekked sünnet anlamındaki
ictüıaddır. [5]fukahanın meşayihi de bu
görüştedirler.
îkaamet de farz
namazlar için sünnettir. bu nedenle beş vakit farz namaz ile cuma namazından
başka namazlar sünnet namazlar, vitir, nafile, teravih, iki bayram namazı) için
ezan ve ikaamet meşru' kılınmamıştır.[6]
Bunlar gibi adak,
cenaze, istiska (yağmur umma), kuşluk ve korku namazları için de ezan ve
ikaamet stmnet değildir. [7]
Ezan ve ikaametin
yalnız erkeklere sünnet olduğu yine sahih nakillerden anlaşılmaktadır. Kadınlar
ister yalnız başlarına, ister kendi aralarında cemaatle kılsınlar, ezan ve
ikaamet okumazlar Okuyacak olurlarsa namazları caiz olur, ne var İd uygun
olmayan bir fiilde bulunmuş sayılırlar.[8]
Yolculuk halindeyken
ve evinde eyleşik bulunurken farz namazlar için ezan ve ikaamet getirmek
menduptur. Ancak kölelik kaydı altında bulunan kimseye ezan ve ikaamet sünnet
ya da mendûp değildir. Çünkü ezan hürriyet havasını bir bakıma terennüm eder;
o halde Müslümanlara gereken, analarından hür doğan, insanları hürriyetlerine
kavuşturmaktır. [9]
Ezan vaktin değil,
namazın sünnetidir. Vakit girmeden namaz kılmamıyacağma göre, o halde vakit
girmeden ezan okumak caiz değildir. Bu konuda fukahanın ve müctehid imamların
ittifakı vardır. Ancak sabah ezam müstesna, bu da îmam Ebû Yusuf'a ve Şafiî
imamlarına göredir. İmam Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed'e göre sabah namazı için
de vakit girmeden ezan okumak caiz değildir. Vakit girmeden okunan ezan iade
edilir.[10]
Fetva buna göredir. Bunun gibi ikaametin de vakit girmeden okunmasının caiz
olmadığında icmâ' vaki olmuştur.[11]
İmam Ebû Yusuf ile
Şafiî İmamları bu konuda şu hadîsi delil olarak almışlar :
«Doğrusu Bilâl
henüz fecir doğmadan ezan okur. Siz, îbn
Ümmi plektum ezan okuyuncaya kadar yeyin ve için..»[12]
Diğer bir rivayet :
«Bilâl'ın ezanı sizden
birinizi sahurden alıkoymasın.
Çünkü O bizden ayakta lolup bir tarafa
gitmek üzere bulunanı) geri çevirmek, lykuda bulunanızı uyandırmak için ezan
okur.»[13]
Müezzin ikaamet
getirdikten bir müddet sonra imam cami'a gelip hazır olur veya imam sabah
sünnetini ikaametten sonra kılarca, ikaameti iade etmek (yeniden okumak)
gerekmez.[14]
İslâm'da şerefli
hizmetlerden biri de şüphesiz ki müezzinliktir. insanları Allah'a ibâdete
çağıran kimsenin sözünden daha güzel söz mü vardır? Günde beş vakit minareye ya
da yüksekçe bir yere çıkıp Aliah'an başka ilâh olmadığını, Hazreti Muhammed'in
Allah'ın kulu ive resulü bulunduğunu ilân edip mü'minleri namaza ve kurtuluşa
Idâvet etmek kadar güzel amel ne olabilir? Cenâb-ı Hak bu bahtiyarlığı
dilediği kullarına ihsan eder.
Ancak ne var ki bu
şerefli görevi yürüten kimsede bir takım vasıfların olması, hizmetin şeref ve
yüceliğiyle uyum sağlaması sünnettir :
1 — Kıbleyi
iyice belirüyen ve namaz vakitlerini hergün ayarlı-yabilen bir kimse olmasıyla
birlikte :
2 — Aklı
başında olması,
3 — îyi bir
insan, günahlardan kendisini korumasını
bilmesi ve tatbik etmesi,
4 — Resülüllah
(A.S.) Efendimizin Sünnetini bilmesi.[15]
5 —
Ağırbaşlı, nezih ve nezaketli bulunması,
6 —
Cemaatini iyi tanıması, cemaate gelemiyenleri
tesbit edip kırıcı ve üzücü bir söz ve davranış ortaya koymaksızın
onları cemaate katılmaya teşvik etmesi.[16]
7 —
Vakitleri iyi kollaması ve devamlılık
göstermesi, meşru' bir mazereti olmadığında bu şerefli göreve herkesten
önce koşması.
8 — Görevi
-mümkünse- Allah rızası için yapması, buna karşılık bir ücret talep etmemesi,
«Sırf Allah rızasını
isteyerek ücretsiz müezzinlik yapan kimse, kanına bulanmış şehîd gibidir,
kabrinde kurtlanıp çürümez.» Buyuran Resülüllah (A.S.) Efendimiz, müezzini bu
sıfatiyle şehîdler mertebesine yükseltmiş, yani büyük sevap ve üstün
mazhariyetler va'detmiştir.
9 — Güç
getirebiliyorsa hem imamlık hem müezzinlik görevini beraber yürütmesi.[17]
10 — Mümkünse
eyleşik bulunması, (yolculuk halinde
bulunan kimsenin de ezan okuması caizdir, ancak eyleşik olması daha uygundur)
.
11— Ezan ve
ikameti aynı şahsın yerine getirmesi, Müezzin ezan okuduktan sonra bir tarafa
ayrılıp cami'de hazır olmazsa, o takdirde başka birinin ikaamet getirmesi caiz
olur. Ama kendisi hazır olur da müsaade etmeden başkası ikaamet getirirse, bu
hususta kerahet olduğu görüşü ağırlık kazanmıştır. O halde müezzinden müsaade
almadan rasgele kimselerin kalkıp ikaamet getirmesi mekruhtur.[18]
12 — Ergen
olması, Henüz ergen olmamış ama aklı başında bulunan ve temyiz çağma giren
çocuğun okuduğu ezan sahihtir, bunda kerahet görülmemiştir. Mezhebin zahir
rivayeti bu anlamdadır. Ama ergen kimsenin okuması afdaldır.
Aklı tam olmayan
çocuğun ezanı sahih değildir, iadesi gerekir. )eîinin okuduğu ezan da böyledir.[19]
Sarhoşun ezan
okuması mekruhtur. Okuyacak olursa iadesi nüstehabdır.
Kadının da okuması
böyledir. Ancak onun iadesi mendûp sayılmştır. Çünkü bunlar ezana ehil
değildir.
Açıktan günah işleyen,
şunun bunun alay konusu olan davranışlarda bulunan, sokak ve caddelerde,
mahalle içinde dolaşırken kapı ve pencerelere bakan ahlâkan düşük kimselerin de
ezan okuması mekruhtur. Çünkü başkasını ibâdete ve kurtuluşa davet eden kimsenin
buna ehil ve lâyık olması gerekir. Ne var ki böylesinin okuduğu ezanın iadesi
gerekmez.[20]
Abdestsiz kimsenin
ezan okuması mekruh sayılmamışsa da taharet üzere okuması saygıya daha yakın
görülmüştür. Abdestsizin okuduğu ezan, zahir rivayete göre iade olunmaz. Ancak
EI-Hasen'in Ebû Hanîfe (R.AJ'den yaptığı rivayete göre, iade edilir. İmam Ebû
Yusuf ise, abdestsizin ikaamet getirmesini mekruh saymıştır.[21]
Cünüp kimsenin ezan ve
ikaameti mekruhtur; bu hususta rivayetlerin ittifakı vardır. Genel kaideye
daha çok benzer olan hüküm şudur : Cünübün okuduğu ezan iade edilir, ikaameti
iade edilmez.[22]
Müezzin ezan okuduktan
sonra murted olur (dinden çıkar) sa ezan iade olunmaz. Ancak iade edilmesi af
daldır. Çünkü bu durumda ehil olmaktan çıkmıştır. Her ne kadar okuduğu zaman
buna ehil-se de bu ehliyetini namaz ile bağlayamamıştır.[23]
Câmi'lerde cemaatle
namaz için okunan ezanın ayakta okunma sı sünnettir. Bunun terki keraheti
gerektirir. Ancak evinde yalnı: başına namaz kılacak olan oturarak da ezan
okuyabilir. Yolculu! halinde bulunan kimse, binitinden inip öylece ezan okumaya
üşeni yorsa, o takdirde hayvanın üstünde okuyabilir. Bunda kerahet yoktur.
Ancak yolcu ikaamet için binitinden iner. Aksi halde kerahet işlemiş olur. [24]El-Muhit
sahibi, binit üzerinde yapılan ikaametin yeterli olduğunu söylemiştir.
Eyleşik durumda olan
kimsenin binit üzerinde ezan okuması mekruhtur. Çünkü buna gerek yoktur. Aynı
zamanda binit bu konuda yüksekçe bir yer anlamını da taşımaz. Çünkü hem her an
hareket edebilir, hem ezanın kudsiyetiyle bağdaşmamaktadır. Ne var ki bu
vaziyette okunan ezanı iade etmekgereknız.[25]
7 — Köle,
köylü çölde ve dağda yaşayan kimse ile veled-i zina ve a'ma (iki gözden mahrum)
nın ezan okuması caizdir. Ancak daha ehil kişilerin okuması afdaldir. Bazı
namazlar için ezan okuyup bazıları için okumayan, şöyleki gündüzleri çarşı
camiinde bu görevi yerine getiren, geceleri ise mahalle camiinde ezan okuyan
kimsenin de okuduğu ezan kerahetsiz caizdir. Ancak beş vakit aynı cami'de
hizmet yapanın okuması daha uygundur.[26]
A'mayı beş vakit
yedeyecek kimse bulunursa, onunla gözü sağlam kimsenin ezan okuması arasında
fark kalmaz. Nitekim Resûlüllah (A.S.) Efendimiz devrinde a'ma olan İbn Ümmü
Mektum bu şerefli hizmeti yıllarca sürdürmüştür.
Cemaatle namaz kılman
cami1 ve mescidlerde ezansız ve ikaa-metsiz cemaatle namaz kılmak mekruhtur.
Çünkü müekked sünnetlerden ikisi terkedilmiştir. Ancak mahalle mescidlerinde
cemaatle ya da cemaatsız kılman namazlarda ezan ve ikaametin terkinde kerahet
yoktur. Çünkü şehir ya da kasabanın çarşı ve selâtin ca'müerin-de bu sünnet
yerine getirilmiştir. Ancak cemaatle kılındığında hem ezan, hem ikaamet
okumakta bir beis yoktur. Okunmasını afdal görenler de var.[27]
Namaz kıldığı mescidin
mahallesinde hiç ezan okunmuyorsa, o takdirde ezanla ikaameti terketmek
mekruhtur. Ancak yalnız ezanın terkinde kerahat görülmemiştir.
Yolculuk halinde
bulunan kimse (seferi) nin hem ezan, hem ikaa-ti terketmesi mekruhtur; isterse
yalnız başına bulunsun.[28]
Köyde evinde namaz
kılan kimse, bakar; köyünde ezan ve ikaa-ıt okunan bir mescid varsa, artık
kendisinin ezan okumasına gerek yoktur. Köyünde böyle bir mescidi yoksa, onun
durumu, yolcu- halinde bulunan kimsenin durumu gibidir. (Yani farz namazları
arken hem ezan, hem ikaamet okuması sünnettir).
Kasaba, köy ya da şehrin
bağ ve bahçelerinde bulunuyorsa, yi-bakılır : Bulunduğu yer kasabaya yakınsa,
orada okunan ezanla tinir; sadece ikaamet getirerek namazım kılar. Şehre ya da
kasaya uzaksa, hem ezan, hem de ikaamet okuması sünnettir,
Burada uzaklık ve
yakınlığın genel ölçü ve anlamı şudur : Şehir, ısaba ya da köyde okunan ezan
sesi onun bulunduğu bağ ve bah-ye geliyorsa, yakın sayılır; duyulmuyorsa uzak
sayılır.[29]
Çölde cemaat halinde
namaz kılmaya azmettiklerinde ezanı ter-itmeleri mekruh değildir, ama ikaameti
terketmeleri mekruhtur, ünkü çölde cemaate davet edilecek kimseler
bulunmadığına göre ;ana da gerek yoktur. Ancak okunması afdaldır.[30]
Bir mescid ya da
camide ezan okunduktan sonra cemaatle ımaz kılmırsa, artık o vakit içinde hem
yeniden ezan okumak, îm de kaamet getirmek mekruhtur.
Camiin cemaatin bir
kısmı ikaamet getirip cemaatle namaz ldıktan sonra, o camiin imam ve müezzini
gelip ezan okuyup ce-aatle namaz kılacak olurlarsa, bu takdirde birinci cemaat
kerahet-ı kılmış olur; ikinci cemaat müstehab bir anlam taşır.
Ama cami cemaatinin
dışında başka bir yerden gelen cemaat rada cemaat halinde namaz kıldıktan
sonra, o camiin imam ve mü-zzini gelir de camiin asıl cemaatine namaz
kıldırırlarsa, bunda bir ikmca yoktur. İki cemaat de kerahetsiz namaz kılmış
sayılır.[31]
Cami'de bir cemaat
dışarıda duyulmayacak şekilde ezan okuyup Binaatle namaz kıldıktan sonra, yine
o cami'a devam edenlerden ir başka cemaat gelip dışarıda da duyulacak şekilde
ezan okuyarak cemaatle namaz kılarlarsa, bunda bir sakınca yoktur. Çünkü birinci
cemaate bu durumda itibar edilmez, ikinci cemaat ezan okuduktan sonra birinci
cemaat tarafından ezan okunduğunu öğrense bile yine de cemaatle namaz
kılmalarında bir beis görülmemiştir.[32]
8 — İmam ve
müezzini olmayan, ya da ta'yin edilmiş bu iki görevlisi olmayan bir mescidde
Müslümanlar vakit içinde ayrı ayrı gruplar halinde gelip namaz kılıyorlarsa, bu
takdirde af dal olan şudur ki : Her grup namazını ezan ve ikaametle kılar.
Çünkü böyle mescidlerde okunan ezan içinde okunur, dışarıdakiler pek duymaz.[33]
Cemaat cami'de namaz
kıldıktan sonra, namazın bozulduğunu, iade edilmesinin gerektiğini fark eder ve
bu nedenle yeniden cemaat halinde bile olsa namaz kılacak olurlarsa, artık ezan
ve ikaameti iade etmezler.
Ancak vakit namazını
kaçırıp kazaya bırakan kimse, o namazı ister yalnız başına, ister cemaat
halinde kaza etsin, hem ezan,.hem ikaamet okunması sünnettir.[34]
Üzerinde birden fazla
kaza namazı olup onları kılarken, ilk baştaki için hem ezan, hem ikaamet okur;
geri kalanlarında muhayyerdir, dilerse her biri için hem ezan, hem ikaamet
okur; dilerse sadeco ikaametle yetinir.[35]
El-Kâfi ve
el-Mebsut'da, kazaya kalmış her namaz için ayrı bir ezan ve ikaamet okumanın,
edaya uygunluk sağlamak bakımından hasen olduğu belirtilmiştir.
Birden fazla kaza
namazları, ayrı ayrı mescidlerde veya yerlerde kılındığı takdirde her biri
için hem ezan, hem ikaamet ^okumak ; sünnettir. Bir tek mescid ya da yerde
kılımrsa, durum yukarıda belirtildiği şekildedir.[36]
Bu konudaki genel
kaide şudur ı
Farz olan her namaz
ister eda, ister kaza edilsin, ezan ve ikaametle kılınması sünnettir. Ancak
şehirde cuma günü cuma namazını kılamıyan kimsenin öğle namazını ezan ve
ikaametle kılması mekruhtur.
9 — Arafat
ve Müzdelifc'de bir vakitte bir araya cem'edilen iki farz namak için, Hanefî fukahasmın
ittifakıyla, birinci farz için hem ezan ve ikaamet getirir; ikinci tarz için
sadece ikaametle yetiniiir.
10 — Müezzin
ezan ya da ikaamet okurken bayılır, ya da vefat ederse, bu işe ehil olan kimse
görevi yerine getirir. Fukahanm çoğuna göre, kaldığı yerden tamamlar, yeniden
başlamaz. Müezzin ezan ya da ikaameti okurken tutulup kalır da gerisini hatırlamıyacak olursa, bulunduğu yerde ona
geri kalanını telkin eden kimse bulunmazsa başkası bunu karşılayıp tamamlar.[37]
Fukahadan bazısına
göre, bu durumlarda kalan yerden değil, yeni baştan okumak daha uygun olur.
Allah (C.C.) daha iyisini bilir.
Müezzin ezan ya da
ikaamet okurken bir arızadan dolayı yarıda bırakır da bir müddet duraklamadan
sonra başlayacak olursa, bakılır : Eğer bu duruklama fasıla denilecek ölçüde
ise, yeni baştan okuyup iade etmesi uygun olur. Sadece bir öksürme ya da
aksırma nedeniyle meydana gelen bir duraklama ise, bu fasıla sayılmıyaca-ğından
yeni baştan başlamasına gerek yoktur, kaldığı yerden tamamlar.[38]
Ezan okurken özürsüz öksürmek
mekruhtur. Boğazdaki ifrazatı gidermek için önceden hazırlanmak uygundur.
Başladıktan sonra dikkatleri çekecek ya da ezanın ahengini bozacak biçimde «ah»
«uh» gibi sesle çıkarmak keza mekruh sayılmıştır. [39]
Ezan ve îkaamet
okurken müezzine selâm verilmez. Verilen se-lâm'ı reddetmesi mekruhtur.
Bitirdikten sonra ise reddetmesi vâcib değildir. En sahih olan budur, Çünkü çok
önemli ve fevkalade bir durum olmadıkça ne müezzin ezan ya da ikaamet okurken
meşgul edilir, ne de o başka şeyle meşgul olur. İbâdete davet edilirken manâ
ve makamın yüceliğini dikkate almak gerekir. Zira o makam edep ve terbiye,
ciddiyet ve tekvâ makamıdır.
Bu bakımdan müezzin ne
azanda, ne de ikaamette konuşmaz, yürümez ve elbisesiyle meşgul olmaz. Ancak
ikaamette «kad kaa-metîs-sala dediğinde dilerse bulunduğu yerde, dilerse namaz
kılacağı yere yürüyerek tamamlar.[40]
ezanın tamamı 15
kelimedir ve biz hanelilere göre sonu lâ îlâ-he illallah sözüyle tamamlanır.
malikîlere göre, sonu yine allahu ekber cümlesiyle hitam bulur.[41]
ezan :
allahu ekber allahu
ekber allahu ekber allahu ekber, eşhedu ella îlâhe illallah eşhedu ellâ ilahe
illallah - eşhedu enne muhammeden resûlüllah, eşhe-dü enne muhammeden
resûlüllah, hayye alâ's-salâ, hayye alâ's-salâ - hayye alâ'l-eelah, hayye
alâ'l-fe-lah - allahu ekber allahu ekber - lâ ilahe illallah...
îkaamet ise 17
kelimedir; 15 kilemesi ezanda geçer, iki kelimesi kendine hastır, o da kad
kaamet's-salâ'dır. sabah ezanında hayye ala'l-felah'tan sonra şu cümle ilâve
edilerek tekrarlanır: essalatü hayrun mine'n-nevm...[42]
Ezan yirmiye yakın
Ashab'm rü'yası, Resûlüllah (A.S.) Efendimizin sünneti ile sabit olmuştur. Bildirildiği
gibi korunması ve korunduğu gibi okunması gerekir. İslâm'ın şiarı, dinin
ibâdet ve kurtuluşa değişmiyen davet usûlüdür. Bu bakımdan Resûlüllah'm sünnetine
uygun ölçüde ve belirlenen kelimelerle okunmasının lüzumu üzerinde durulmuş,
«Ne Farsça, ne de başka bir dil e çevrilerek okunur, ancak indiği gibi Arapça
muhafaza edilir» hükmü konulmuştur. En açık ve en sahih olan görüş ve tesbit
budur).[43]
Ezan ve ikaamette sesi
yükseltmek sünnettir. Ancak ne var ki ikaamette ses biraz aîçaltılır, ezana
nisbetle ses fazla yükseltilmez.[44]
Ezan yüksekçe bir
yerde ve cami1 dışında okunur. Böyle yapılması sünnettir. Camiin içinde
okunmaz. Ancak Cuma'nm ikinci ezanı müstesna...
Yüksekçe yerden
maksad, semt halkının duyabileceği bir ölçüde olmasıdır. Müezzin kendini
sıkıntıya sokacak şekilde fazla sesini yükseltmez. Normal bir seyir takip eder.[45]
Hattâ El-Mudmarat sahibi, müezzinin gücünün üstünde bir ses çıkarmaya kendini
zorlamasının mekruh olduğunu kaydetmiştir.
15 — Hicretin
56. yılında Mısır Valisi Mesleme
tarafından bu maksatla yaptırılan MİNARE, sünnete uygun kabul edilmiş ve maksadı
yansıtmada İslâm alemince tasvip
görmüş, gelişerek İslâm'ın sembolü haline gelmiştir. Müezzinlerin dini
kisveleriyle minareye çıkıp şerefesinde yavaş yavaş dönerek muhrik sesleriyle
ezan okumaları, tarih boyunca müslümanları hem vecde getirmiş, hem ibâdete
teşvik unsuru olmuştur. İzmir'de Müftülük görevini yürüttüğüm yıllarda idi,
Kemeraltı Câmiinin güzel sesli bir müezzini vardı. Bir sabalı ezanını yine o
güzel ve yakıcı sesiyle okuduğunda, cami'a yakın bulunan Devlet Hastahanesinin
doğum bölümünde doğum yapmak üzere
sancılar içinde kıvranan bir Fransız hanım, o ezanın dalga dalga yükselen ve
gönülleri okşayıp insanı bambaşka bir âleme çeken sesini bir iç heyecanıyla
dinlerken rahat bir doğum yapmış, bu sesin te'sirinden bir türlü kendini
alamayınca Müslüman olmaya karar vermişti. Nitekim doğumundan birkaç hafta
sonra Müftülüğe müracaat ederek Müslüman oldu. [46]
Afyon'da Müftü
bulunduğum yıllarda (1976 olduğunu sanıyorum) , Alman Başkonsolosu Afyon'a
uğramış Vali Beyle görüştükten sonra beni ziyarete geldiler. Beraber bir öğle
yemeği yerken Baş-konsolos şunu söyledi :
Ben 18 yıl önce
İstanbul'da yine görevli olarak bulunduğumda okunan ezanlar ve minarenin
şerefesinde müezzinlerin dinî kisveleriyle dönmeleri ayrı bir anlam taşıyor,
biz yabancilarada hayli te'-sir ediyordu. Şimdi tekrar Türkiye'ye geldiğimde ne
o müezzinler, ne minare şerefesinde o sank-cübbeliler var. Madenî ses kulaklarımızı
tırmalıyor. Buna çok hem çok üzüldüm, Nolursunuz, müezzinleri yine dinî
kisveleriyle minareye çıkmaya mecbur tutun. Memleketinizde bu beni üzerken,
diğer bir husus ta beni fazlasiyle duygulandırdı. O da şudur : Köylülerinizin
yakınından geçerken evlerin basık, damlarının toprak, duvarlarının kerpiç
olduğunu, fakat ca-mi'lerinin betonarma bina, çatısının kiremitle kaplı bulunduğunu
gördüm. Evlerle cami'ler arasında bir ilgi kurmak çok zor. Sonra öğrendim ki
bu camfleri köy halkı imece suretiyle yaptırmıştır. Bu milletin dinine ne
kadar bağlı bulunduğunu da bu muhteşem ve muhteşem olduğu kadar duygulandırıcı
manzaradan anlamış oldum.»
Başta Diyanet îşleri
Başkanlığının ve sonra Müftülerimizle müezzinlerimizin kulakları çınlasın!.
O halde ezanın dindeki
yerini-her zaman dikkate almak zorundayız. Bunu yozlaştırmaya, minarelere
takılan hoperlörlerle yetinmeye kimsenin hakkı yoktur. [47]
Tercî, önce iki
şehadeti gizli, çevrede duyulmuyacak ölçüde iki defa söyledikten sonra bu kez
iki defa da sesi yükseltip etrafa duyulacak ölçü ve tonda söylemektir. Böyle
okunmasının af dal olduğunu iddia edenler olmuşsa da Hanefi İmamlarına göre
meşru' değildir.[48]
Teressül, iki defa
üstüste allahu ekber allahu ekber dedikten sonra durmak (vakfetmek) sonra iki
defa daha allahu ekber allahu ekber demektir. bunun gibi ezanda her cümlenin
sonunda durmak ta müstehabdır.
îkaamette ise sözü
edilen cümlede vakfetmeyip vasletmek ve biraz da sür'atli okumak müstehabdır.
Ancak ikamette her cümleyi ve sonunda vakfetmeyi sadece kalbinde düşünüp niyet
etmesi kâfidir.
Tekbîr'in evvelinde,
yani ilk harfini okurken meddetmek (uzatmak) küfre neden olur. Çünkü ALLAH
lâfzının başındaki hemze bir tanedir. Bunu uzatarak kalın okumak (EA) şeklinde
bir telaffuza yol açmak mânayı değiştirir : Birinci hemze İstifham olur, «Allah
çok büyük müdür?» anlamı ortaya çıkar. Bundan dolayı ezan okuyan kimsenin ALLAH
lâfzındaki hemzeyi «tefhim» yollu biraz kalın çıkarırken çok dikkatli olması
gerekir. Tekbîr'in sonundaki (B) harfini uzatmak ise fahiş bir hatâ
sayılmıştır. [49]
Ezan ile ikaamette
geçen cümlelerin yerleri, hangisinin önce, hangisinin sonra okunacağı Sünnet
ile belirlenmiştir. Buna dikkat etmek gerekir. Ancak yanılarak bir takdim ya da
te'hîr yapılırsa iadeye lüzum olmadığı Fetâvâ-yi Hindiyye'de açıklanmıştır.
Bununla kılman namaz caizdir.[50]
Ezan okurken ikaamet
okuduğunu sanır ve öylece tamamlarsa, ezam iade etmesi ve sonra ikaamet
getirmesi af daldır. Bunun gibi ikaamet okuyacağı yerde ezan okuduğunu sanır ve
öylece tamamlarsa, afdal olan, ikaameti iade etmesidir.[51]
Kâ'be-i Muazzama,
Tevhîd güneşinin doğduğu merkezdir. Kıyamete kadar da orası hem bu mânayı
yansıtacak, hem Müslümanların kıblesi olarak kalacaktır. Bu nedenle Allah'a
kulluk görevimizi yerine getirirken Kâ'be'ye yönelmemiz, bütün mü'minlerle
birlikte tevhid'e hem kalben, hem fiilen yönelmemiz demektir.
Ezan ve ikaamette de
Allah'ın varlığını, birliğini, Hazreti Mu-hammed (A.S.)'m O'nun kulu ve Resulü
olduğunu ifade ettiğimize ve mü'minleri namaz denilen yüce bir ibâdete
çağırdığımıza göre; kıbleye yönelmemizden daha tabii ne olabilir? Bunun için bu
yönelme sünnet kılınmıştır. Terki ise keraheti gerektirir.[52]
«Hayye Alâ's-Salâ -
Hayye Alâ'l-Felâh» cümleleri söylenirken birincisinde yüzüsağa, ikincisinde
sola çevirmek te sünnettir. Ancak ayaklar yerinde sabit tutulur, beden kıbleye
yönelmiş vaziyette kalır. Bu, yalnız başına namaz kılmak isteyen veya cemaatle
kılma durumunda olan kimse hakkında farketmez. Her ikisi de belirtilen sünnete
uyar. Sahih olan budur. Hattâ yeni doğan çocuğun kulağına ezan okunurken, yine
ayni cümlelerde yüzün sağa ve sola çevrilmesinin uygun olacağı belirtilmiştir.[53]
21— Minarenin
şerefesinde ezan okuyanın yerinde sabit durmayıp dönmesine cevaz verilmiştir.
Çünkü müezzinin böyle yapması, ezanın dört tarafta iyioe duyulmasını ve
minarede görülmesini sağlar. Şerefe yoksa sadece minarenin bir iki pencere ya
da kapısı varsa, Hayye Alâ's-Salâ'da başını pencereden çıkarıp sağa yönelerek,
Hayya Alâ'l-Felah'da ise sola yönelerek okuması uygun olur.
Ezan'da sesi yükseltip
makamla okumak müstehabdır. Ancak bunda ölçüyü kaçırıp gereğinden fazla
tegannide bulunmak mekruh sayılmıştır. Makam bilmeden rasgele sesi yükseltip
alçaltmak, ezanın hem ahengini, hem ölçüsünü bozar. Bu nedenle fukaha telhın
(Yani rasgele türkü söyler gibi sesi uzatmak) mekruhtur, derken makamla
okumanın kapısını kapatmamışlardır.[54]
Ezan okurken sesin
daha çok çıkması için şehadet parmaklarını kulak deliklerine sokmak bazısına
göre müstehab, bazısına göre güzel bir davranıştır.
Nitekim Resûlüllah
(A.S.) Efendimiz, Bilâl'e, ezan okurken parmaklarını kulaklarına sokmasını
emretmiştir.[55] Zeylaî bu hadîs üzerinde durmuş ve İbn Ebî
Hatim'in bunu zayıf kabul ettiğini belirtmiştir. Ama birkaç tarikle geldiği
için reddi mümkün görülmemiştir. Bunu sahih kabul edenler de var.[56]
Hadisi sahih kabul
edenlerden biri de El-Kmye sahibidir ki bu zat kendi eserinde, ezanda
parmakların kulak deliklerine sokulmasını sünnet kabul etmiştir. [57]
Ezanla ikaamet
arasında beldenin örf ve âdetine uygun biçimde müezzinin ezan okunup namaz
kılınmak üzere olduğunu duyurmasına tesvîb denir. Müteehhirin'den birçok ilim
adamları, -akşam namazı hâriç- bunun bütün namazlarda uygulanmasını iyi ve
yararlı görmüşlerdir.
Yukarıda belirttiğimiz
gibi, tesvîb beldenin örfüne göre uygulanır; Örneğin : «Namaza, namaza!,.»,
«Namaz kılınmak üzeredir, Namaz kılınmak üzeredir», «Namaz toplayıcıdır, Namaz
toplayıcıdır..» gibi sözlerle yerine getirilebilir.[58]
Tesvîb, ikinci bir
anlamla sabah ezanında Hayye'lerden sonra «Es-Salatu Hayrün Mine'n-Nevm»
demektir. Bunun sadece sabah ezanlarında yapılması sünnettir.
Nitekim tesbit edilen
rivayetlerde, Resûlüllah (A.S.) Efendimizin Biiâl'e şöyle emrettiği
görülmüştür : «Sadece sabah ezanında tes-vâb yap, yani Hayye'lerden sonra
Es-Salatu Hayrün Mîne'n-Nevm söyle..»
Bu hadîsi
belirttiğimiz anlamda Tirmizî ile îbn Mace kendi kitaplarına nakletmişlerse de
Tirmizî, bunun sadece Ebû İsrail' - tarikiyle geldiğini ve onun da kaviy
olmadığını kaydetmiştir.
Rivayetlerin
zayıflığına rağmen müctehid imamlar sabah ezanında tesvîb ' in hasen ya da
müstehab olduğunu söylemişlerdir. [59]
Ezan okuduktan sonra
ya iki, ya da dört rek'at namaz kılınacak ve her rek'atte on âyet okuyacak
kadar bir süre geçtikten sonra ikaamet getirmek müstehabdır .Bunu hasen kabul
edenler de olmuştur.
Bu nedenle, Ezan
okuduktan hemen sonra ikaamet getirmenin mekruh olduğu kabul edilmiştir. Bunda
fukahanm ittifakı vardır.[60]
O halde farzdan önce
sünnet namazın meşru' bulunduğu vakitlerde bu fasıla kendiliğinden meydana
gelmektedir.
Ezanla ikaamet arasındaki
fasılayı, ezanı işiten mü'minlerin namaza hazırlanıp gelecekleri bir süre
olarak takdir etmek daha uygundur. Şöyleki, ezanı işiten kimsenin abdest alıp
câmi'a geleceği kadar bir zaman parçasını saat birimiyle ölçecek olursak, bunu
5-10 dakika arasında düşünebiliriz.
Fıkhu's-Sünne adlı
kitapta «El-Faslu Beyne'l-Ezani Ve'1-İkaameti» bölümünde, bu konuda rivayet
edilen bütün hadîslerin zayıf olduğu belirtilmekte ve fasıla ölçüsü olarak,
yukarıda belirttiğimiz 5-10 dakikalık bir zaman gösterilmektedir. Yani abdest
alıp cami'a gelecek kadar bir süre...
Farzdan önce sünnet
namaz meşru' olmayan namazlarda ise, müezzin belirtilen süre kadar oturup
bekler.
Farzdan önce sünnet
kılındıktan sonra müezzinin üç ÎHLAS okuması hakkında ne sahih, ne gayr-i sahih
bir rivayet tesbit edilememiştir. Ne Resûlüllah (A.S.) Efendimiz devrinde, ne
dört halîfe zamanında, ne de Mütekaddimin devrinde böyle bir uygulama olmamıştır.
Bu sonraları bir «Bid'a-yi Hasene» olarak ortaya konulmuş ve birçok yerlerde
tatbik imkânı bulmuştur.
El-Muhit gibi kıymetli
kaynak fıkıh kitabında, Radiyüddîn Se-rahsî, burada sünnet namaz varsa müezzin
onu kılmakla yetinir, yoksa bir süre oturup bekler, diyerek konuyu kapatmıştır.
Akşam namazı ezanında
ise, müezzin ezan okuduktan sonra üç kısa âyet okuyacak kadar bir zaman bekler,
öylece ikaamet okumaya başlar.[61]
Ancak bu konuda Hanefi
imamları arasında görüş farkı vardır : İmam A'zam'a göre, yukarıda
belirttiğimiz gibi, müezzin akşam ezanını okuduktan sonra en çok üç kısa ya da
o ölçüde bir uzun âyet okuyacak kadar ayakta bekler ve sonra ikaameti okur.
îmameyn'e göre, iki hutbe arasındaki hafif bir oturuş gibi oturduktan sonra...
İmam Helvanı (bunu
Hulvanî şeklinde okuyanlar da var), bu farklı görüşün sadece afdaliyyette
olduğunu belirtmiş ve İmam A'zam'a göre de, hafif bir oturuş yapması caizdir;
ancak ayakta beklemesi afdaldır. îmameyn'e göre ayakta durması caiz, oturması
af-daldır. O halde bu meselede her iki görüş ve ictihadla amel etmek ı caizdir[62].
Duanın reddedilme diği
faziletli vakitlerden biri de Ezanla İkaa-met arasındaki zamandır. Bu esnada
dua etmek müstehabdır. Bize kadar ulaşan sahili rivayetlerde, Resûlüllah (A.S.)
Efendimizin bu konuda Enes bin Mâlik'e şöyle buyurduğu belirtilmiştir : [63]
îmam Tirmizî bu hadis
için -. «Hadisün hasenün sahihim» demiştir.
Bunun üzerine
Resûlüllah (A.S.) Efendimizden sorulmuş :
— Ne diyelim, nasıl dua edelim? Buyurdu ki :
— «Allah'tan dünya ve âhirette af ve afiyet
isteyin..»
Büyük Sah&bi
Abdullah bin Ömer (R.A.) diyor ki :
Bir adam, Resûlüllah
(A.S) Efendimize dedi ki : -Ya Resûlellah! Müezzinler bizden üstün ve yeğ
tutuluyorlar..» Bunun üzerine Efendimiz ona : «Müezzinin söylediği kelimeleri
sen de aynen söyle, ezan bitince de Allah'tan iste, sana verilir. (Sen de aynı
fazilete erişirsin)» buyurdu.[64]
Ümmü Seleme IK.A.)
diyort ki :
«Resûlüllah (A.S.)
Efendimiz akşam ezanından sonra şu duayı yapmamı bana öğretti : «Allahım! Bu
senin (belli kanunlara bağlayıp düzenlediğin) gündüzün yüzçevirip gitmesi,
gecenin de yönelip gelmesidir ve Sana davet edenlerin sesleridir; beni
bağışla..»[65]
Müezzinin câmi'a gelen
cemaatin durumunu dikkate alması uygun olur. Çoğu vakitlerde cemaate devam
eden cemaati biraz beklemesi, cami'de zayıf, hasta ve iş sahipleri varsa
onları fazla bekletmemesi, memleketin ileri gelen kişilerini -cemaate
toplandıktan sonra-beklememesi bu cümledendir.[66]
İkaamet okunurken
câmi'a giren kimse, eğer müezzin hayye-alâ'ya gelmemişse, oturur, bu cümleyi
okurken kalkar. Ayakta beklemesi bu bakımdan mekruh sayılmıştır.
Cami'de müezin
-imamlık görevini yürütüyorsa- ikaamet okumaya başladığında imam ve cemaat,
hayye alâ'l-felâh denilince kalkıp namaza dururlar. İmamlarımızdan üçü bu
konuda görüş birliği halindedir. Sahih olan da budur. Ancak imam bu sırada cami
dışında bulunur ve ikaamet edilirken içeri girerken, geçtiği her saf ayağa
kalkar ve mihraba gelinceye kadar cami'deki bütün saflar ayağa kalkınış olur.
İmam ön taraftan -açık bir kapı bulunduğunda-içeri girecek olursa, tabii
müezzinde ikaamette hayye alâ'l-felâh cümlesine gelmişse, cemaat imamı görünce
hep birlikte ayağa kalkıp imamla birlikte namaza dururlar.[67]
Hem imamlık, hem
müezzinlik görevi aynı şahıs tarafından yürütülüyorsa, müezzin ikaameti
bitirmedikçe cemaat yerinden kalkmaz. İkaamet camiin dış kısmında yazlık namaz
yerinde okunuyor ve imamlık görevi de ayni şahıs tarafından yürütülüyorsa, imam
ca-mi'a girmedikçe cemaat yine yerinden kalkmaz. [68]
Müezzinlik görevini
yürüten ayrı bir şahıs ise, o takdirde müezzin kad kameti's-salâ cümlesini
söyleyince hem imam, hem cemaat namaza hazır bir vaziyette beklediklerine
göre, imam bu sırada iftîtah tekbîri'ni getirir, cemaat de ona uyar. Sahih
olan da budur.[69]
Konusu üzerinde hayli
durulmuş, bunun mekruh olduğunu ileri sürenler şu hadîsi delil olarak
göstermişlerdir : İmamın müezzinlik yapması mekruhtur.»
Bu hadisin râvileri
arasında Selâm adında bir zat bulunuyor ki, başta Nesâî olmak üzere birçok
muhaddisler bu zatın metruk olduğunu tesbit etmişler ve bu nedenle hadisi zayıf
saymışlardır.
Hz. Cabir (R.A.Î 'den
de «Resülûllah (A.S.) Efendimiz imamın müezzinlik yapmasını men-'etti.»
mealinde nakledilen rivayet silsilesinde Yahya adındaki şahsın bulunduğu ve
bunun yalancılıkla ün yaptığı bilinmektedir. Bu nedenle müctehid imamlar ayni
şahıs tarafından iki görevin yürütülmesinde bir beis görmemişlerdir.[70]
Ezani dinlemek
sünnettir. Bu bakımdan ezan okunurken artık dünya işlerini bir tarafa bırakıp
Allah'a ve O'na ibâdete yönelmek gerekir. Ezana karşı saygısızlık, dine ve
Allah'a saygısızlığı ifade eder. Hattâ ilim adamlarımızdan çoğu, ezan okunurken
bir şey yiyorsa yemesini keser, hele sigara ve benzeri mekruh şeylerle meşgul
oluyorsa hemen bırakırlardı.
Ezanı hem dinlemek, hem
müezzinin dediklerini aynen söylemek sünnetir. Ancak hayye alâ's-salâ ve hayye
alâ'l-felâh cümlelerine gelindiğinde bunlar aynen söylenmez, sadece lâ havle
vela kuvvete îllâ bîllahî'l-alîyyi'l-azim denilir.
diğer bir rivayete
göre : hayye alâ's-sala denilince, lâ havle... denilir. hayye alâ'l-felâh
denilince, maşaallahu kane vemâ lem yese1 lem yekûn denilir.[71]
sahih olan da budur.
bir de sabah ezanında
müezzin es-salatu hayrün mîne'n-nevm deyince, sadakte ve berîrte ( = Doğru
söyledin ve iyilik işledin) denilir.[72]
Ezan okunurken yürür
halde bulunan kimsenin durup ezana hem saygı göstermesi, hem müezzini
cevaplandırması daha iyi bir davranıştır.[73]
33 —
İkaameti cevaplandırıp cümlelerini müezzine uyarak söylemek müstehabdır. (343)
İkamette müezzin kad
kameti's-salâ deyince, işitenler «Allah namazı hep aramızda tutsun ve yerler
gökler devam ettikçe onu devam ettirsin!» diye duâ ederler.
Yukarıda da kısmen
dokunduğumuz gibi, ezan ve ikaamet okunurken konuşmamak en uygun olan
davranıştır. Bu, saygıyı ifâde eder. Ne yazık ki günümüzde bu saygı çok
azalmış, Müslüman halkın çoğu bu davete karşı ilgisiz kalmıştır. [74]
Ezan ve ikaamet
okunurken dinlemek sünnettir. Kur'ân okumaya başlayanlar da ezan ya da ikaamet
okunmaya başlayınca okumalarını bırakıp ezanı dinlerler.
İkaamet okunurken duâ
ile meşgul olmakta bir beyoktur. Çünkü bu esnada yapılan duâ, ikaametin feyzine
mazhar olmak, ilâhi davete gönül verip O'na yönelmek anîammadır.
Cami'de birkaç müezzin
varsa, her biri sıra ile ardarda ezan okuyorsa, veya aynı semtte birkaç cami'
bulunuyor, müezzinleri sıra ile ezan okuyorsa, ilk okunanı cevaplandırmak
kâfidir.[75]
[1] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/149.
[2] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla
İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/149-150.
[3] Sahih-i Müslim : Cabir bin
Semure (RA.)'den.
[4] Sahih-i Müslim H. Aişe
(R.A.)dan.
[5] Fetâvâ-yi Hindiyye - El-Kafi
- Fetâvâ-yi Kaadıhan.
[6] El-Muhit / Radiyüddin
Sarahsî.
[7] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/150-151.
[8] El-Hulasa - El-Bedayi' -
Fetâvâ-yi Hindiyye.
[9] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/151.
[10] Şarh-i Mecmua'l-Bahreyn /
îbn Melek.
[11] Tatarhaniyye - El-Muhit /
Radiyüddin Sarahsî.
[12] Buhari - Müslim : Abdullah
bin Ömer (R,A.)'dan.
[13] Ahmed bin Hanbel t İbn
Mes'ud (R.A.)'den.
[14] El-Ktnye - Fetâvâ-yi
Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/151-152.
[15] Fetavâ-yi Kaadıhan - En
Nihâye.
[16] El-Kınye.
[17] Mi'racü'd-Dirayye.
[18] El-Muhit : Badiyüddin
Sarahsı.
[19] En-Nihâye.
[20] Et-Tebyin - El Kâfi -
Fetâvâ-yi Hindiyye.
[21] Bedâyiu's-Sanayi' / Kâsâni.
[22] Fetavâ-yi Hindiyye : 1/54.
[23] Siracü'l-Vehhac : Şerhu
Fethi'l-Kadir.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/152-154.
[24] Fetavâ-yi Kaadıhan -
El-Hulasa - Mecmau'l-Enhür.
[25] El-Muhit / Radiyüddin
Sarahsi - El-Hulasa.
[26] El-Muhit / Radiyüddin
Sarahsî - Fetâvâ-yi Hindiyye.
[27] Fetâvâ-yi Kaadıhan -
Et-Tebyin - Et-Timurtaşi.
[28] El-Mebsut / Şemsüieimme
Sarahsi.
[29] El-Hulasa - Fetavâ-yi Hindiyye.
[30] Fetavâ-yi Kaadıhan.
[31] El-Muhit / Şemsüieimme
Sarahsi.
[32] Fetava-yi Kaadıhan -
Fetâvâ-yi Hindiyye.
[33] Fetâvâ-yi Kaadıhan -
Fetâvâ-yi Hindiyye.
[34] El-Muhit / Radiyüddin
Sarahsi.
[35] El-Hidâye.
[36] Bahriraik / îbn Nüceym.
[37] Fetavâ-yi Kaadıhan -
Fetâ-va-yi Hindiyye.
[38] Tatarhaniyye - Şerh-u
Fethilkadir.
[39] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/154-158.
[40] El-Muhit / Radiyüddin
Sarahsi - Fetava-yi Kaadıhan.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/158-159.
[41] El-Muhit / Radiyüddin
Sarahsî - Fetâvâ-yİ Kaadıhan.
[42] El-Kafi - Fetâvâ-yi
Kaadıhan.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/159.
[43] Fetvâ-yi Kaadıhan,
El-Ceveheretü'n-Neyyire - Fetvâ-yi Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/160.
[44] Bedayi'us Sanayi' -
En-Nihaye - Fetâvâryi Ündiyye.
[45] Bahrirâik / îbn Nüceym.
[46] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/160-161.
[47] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/161.
[48] El-Kafi - El-Bedayi.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/161.
[49] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/162.
[50] El-Muhit / Radiyüddin
Sarahs'.
[51] Bedayi-i Sanayi' / Kasânî.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/162.
[52] El-Hidâye / Merginani.
[53] Fetâvâ-yi Hindiyye -
El-Muhit Radiyüddin Sarahst.
[54] Siraciyye - Şerh-i Vikaye -
Fetâvâ-yi Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/162-163.
[55] Hâkim Müstedrek'te İbn Adiy
El-Kmil'de rivayet etmiştir.
[56] Fazla bilgi için bak :
Nasburrâye / Zeylaî : 1/278.
[57] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/163-164.
[58] Şerh-i Nukaaye / Şeyh
Ebülmekarim. - El-Kâfi - FetavA-yi Hindiyye.
[59] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/164.
[60] Mi'racü'd-Diraye - Fetâvâ-yi
Hindiyye.
[61] En-Nihâye - El-Muhit.
[62] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/164-166.
[63] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/168.
[64] Ahmed bin Hanbel - Ebû
Davud.
[65] Fıkhu's-Sünne : 1/115.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/167.
[66] Mi'racü'd-Dirâye / Fetâvâ-yi
Hindiyye.
[67] Şemsülehnme El-Helvani -
Serahsi - Şeyhülislâm Hâherzade Ebûbekir.
[68] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/167.
[69] Şeyhülislâm Şemsüleünme
El-Helvânî - El-Muhit / Radiyüddin Serahsi.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/167.
[70] Geniş bilgi için bak :
Nasburrâye / Zeylaî : 1/293.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/167-168.
[71] El-Muhit Radiyüddin Serahsi
- Fetâva-yi Hindiyye.
[72] El-Muhit Radiyüddin Serahst.
[73] El-Kınye.
[74] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/168-169.
[75] El-Kâfi - Fetavayi Hindıyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/169.