KÜFRE VEYA İSLÂM'A DELALET
EDEN SÖZLER
Hangi Sözlerle İnsan Müslüman Sayılır, Hangileriyle
Sayılmaz?
Ruhların Tenasühüne İnanan Kimselerin De Küfrüne
Hükmedilir :
Cebrail Vahyi Yanlışlıkla Muhammed'e Getirmiş İddiası
:
Büyük Günah Işliyenlerin Ebediyen Azâb Göreceği
İddiası :
İnsanın Kendi İradesiyle Hiçbir Fiili Yoktur İddiası
:
Allah Cüz'î Şeyleri Bilmez, İddiası :
İçinden Küfrü Gerektiren Şeyler Geçirmek :
Birinin Küfrü Gerektiren Sözüne Gülmek :
Sarhoş Bir Vaziyette Peygambere. Dil Uzatırsa :
Allah'ın Sıfatlarından Birini Küçümsemek :
Müslümanı Yahudîye Benzetmek :
Allah'ın Takdirini İnkâr Veya Reddetmek :
Hastanın ; Allah (C.C.) Beni Unuttu, Demesi :
Peygamberlerin Hepsine İmân Etmek :
İslâm Dininin Kıyamete Kadar Değiştirilemiyeceğine
İnanmak Farzdır :
Allah (C.C.)
Da Gelse, Peygamber (A.S.) De" Gelse Kabul Etmek Demek Küfürdür :
Kur'ân'ın Her Dediğini Yapacak Olursak Ekmek
Yiyemeyîz :
Bugünkü Toplumda İslâm'ı Yaşayamayız :
Peygamber Ruhen Hasta Bir Kimse İdi Diyen Kimse :
Peygamberin Sözlerini Küçümsemek :
Gayri Müslimlerin Kutladıkları Günlerde Hediyeleşmek
Doğru Mudur?
Sapık Yozmuşlarm Sözlerini Söylemek :
Alkollü İçkileri Helâl Saymak :
Aybaşı Halinde Bulunan Kansiyle Bu Vaziyette Cinsel
Temasta Bulunmak :
Güzel Ama Dinsiz Bir Kız Görüp Evlenmeyi Temenni
Etmek :
«Allah'tan Kork!» Uyarısına Tepki Göstermek :
Sarhoşun Ve Şantözün Üzerine Para Saçmak :
Kumar Oynayana, «Allah'ın Yasakladığı Bu Fiili
İşleme» Denildiğinde..
Dinî Meseleleri Alaya Alıp Sormak :
Başkasına Küfrü Gerektiren Sözler Telkin Etmek :
Üç Talakla Boşadığı Karısına Tekrar Döner :
Kur'ân'i Küçümsemek Ve Sünnet Düğünleri :
Tarikat Şeyhlerine Secde Etmek :
Günahkâr Şahıslara Lanet Edilmez :
Oğlu Ölünce İsyankâr Tavır Takınan :
İhtiyaç Sahibi İçin Helâl Ve Haram Aynı Şeydir :
Hayatıma Yemin Ederim - Hayatım Hakkı İçin :
Büyük Bir Kişi Karşılanırken Hayvan Boğazlamak :
Namazı Küçümsediği İçin Kılmayan Kimse :
Kur'ân Okunurken Onu Alaya Almak :
Kur'ân'a Ve Sahih Hadîse Dayalı Fetvayı Reddetmek :
İslâm zahire göre
hüküm verir; kişilerin içi, kalbi ve vicdanı Allah'a aittir. İslâm'da «Biz
zahire göre hükmederiz. Gizli tarafları (kişilerin işini) ise Allah ICC.) daha
iyi bilir» sözü hukukta her zaman geçerlidir.
O halde kadın veya
erkek kişiler konuştuklarında sözlerine çok dikkat etmeleri gerekir. Çünkü öyle
söz çıkar ki inşam dinden uzaklaştırır. Öyle söz de var ki insanı bir anda
mü'min ve müslim tanıtır. [1]
Allah'ın varlığını,
birliğini ikrar edip Peygamberin risaletini inkâr eden kimse Müslüman olmaz.
Yani «Lâ ilahe illallah» der, ama «Muhammedün Rasûlüllah» demez ve dememekte
ısrar ederse, o kimse Müslüman kabul edilmez, bu bakımdan itikadını değiştirmeden
o hal üzere ölürse, îslâm ahkâmına göre, yıkanmaz, yine o ahkâma göre tekfin
ve teçhiz edilmez, namazı da kılınmaz.
Ateşe ya da yıldızlara
tapan bir mecûsi «Allah bir, bütün peygamberler hak» derse, onu İslâm'ı kabul
ettiğine hükmedilir ve bunun aksi kendisinden - uyulmadan ölürse, namazı
kılınır, îslâm ahkâmına göre defnedilir.
Dinsizin «Sallallahu
Aleyhi Ve Sellem» demesi, Peygamberi tasdik anlamına gelmiyeceğinden, Allah'ın
varlığını kabul etse bile yine müslüman sayılmaz.
İnkarcının biri,
«Peygamber Muhammed'in imân ettiğine ben de imân ettim» derse Müslüman olur. [2]Ama
bir Müslüman «Senin dinin haktır»
demekle müslüman olmaz.
Babasının müslüman
olduğunu bildiği bir kadınla evlenen müs-lümanm ona «sen müslüman mısın?» diye
sormasına gerek yok. Çünkü ailelerinin durumu dikkate alınarak zahiren o
müslüman kabul edilir.
Ama o kadının
babasının ne olduğunu bilmiyorsa, evleneceği zaman ona sorar : «Sen, Allah'ın
bir, Muhammed'in hak peygamber olduğunu kabul ve ikrar ediyor musunuz?» kadın
«evet...» derse, müslüman kabul edilir ve nikahlanır. «Etmiyorum» derse, kâfir
kabul edilir ve nikahlanmaz. Çünkü bir müslümanm bir kâfire kadınla evlenmesi
haramdır.
Ana-babası belli
olmayan bir çocuğa İslâmiyet öğretilir. Çocuk ergen olunca, «ben şimdi
îslâmiyeti anladım» derse, bu onun önce müslüman olmadığına delâlet etmez. Bu,
önce îslâmiyeti bir özet halinde bildiğine, şimdi ise daha geniş ve
teferruatlı öğrendiğine delâlet eder.
Bir kişiye «Müslümanm
sıfatı nelerdir?» diye sorulduğunda, o da ben bu gibi şeyleri bilmem, derse,
onun gayr-i müslim olduğuna hükmedilir. Bunun gibi bir Yahudi'ye, «Yahudinin
sıiatı nedir, bilir misin?» diye sorulunca, «bilmiyorum» derse, o kimse Yahudi
değildir.
Şiddet ve umutsuzluk
karşısında tevbe eden veya imân eden kimselerin
ne tevbesi, ne de imânı kabul olunur. Fukahadan bir kısmına göre, tevbeleri
kabul olunursa da imânları olunmaz. Sahih olan da budur.
Onun için ölüm
belirtileri ortaya çıkıp ümitleri koptuğunda, bir kâfirin imânı ve bir
günahkârın tevbesi makbul tutulmaz. Çünkü bu hususta sarih âyet vardır. Nitekim
İbn Abbas, ölüm anını şöyle açıklamıştır, «Kendisine ölüm meleği gelmeden
hemen öncesi artık hayatın son kertesi ve umutların koptuğu zamandır.»
Buna bir misal verecek
olursak, Firavn II. Ramses'i gösterebiliriz.
Kızıldenizde artık boğulmak üzeredir, kurtuluş çareleri kalmamisken, «Ben
Musa'nın ve İsrail oğullarının inandığı tanrıya inandım» dediği ve fakat bu
imânının kabul edilmediği Kur'ân'da açık bir anlatımla belirtilmektedir.
Kur'ân'da diğer bir
âyette de bu husus şöyle belirtilmiştir :
«Ama, bizim şiddetli
azabımızı görüp de öylece imân etmeleri kendilerine bir yarar sağlamadı. Bu,
Allah'ın kullan hakkında câri olan sünnetidir. îşte kâfirler o zaman büyük bir
zarar içinde kalırlar. [3]
İmânda istisna
yapılmaz. Nitekim büyük sahabi İbn Ömer (R.A.) bir koyunu boğazlatmak üzere
dışarı çıkardı, tam o sırada bir adam oradan geçiyordu, İbn Ömer ona «Mü'min
misin?» diye sordu. O da, «Eh Allah dilerse, mü'minim..» diye cevap verince,
İbn Ömer (R.A.), «İmânında şüphe eden bir adama ben koyunumu boğazlatmam» diyerek
onu uyardı. Az sonra bir kaşka adam geçti. İbn Ömer aynı soruyu ona da
sorduğunda, o «Ben mü'minim» diye cevap verdi. İstisna yapmadı. Bunun üzerine
«Sen hayvanımı boğazlamaya ehilsin, gel de bunu boğazla» dedi .[4]
Tenasüha inananların
iddiası şu : Bir ruh bir insanı terkettikten sonra yeni doğacak olan başka bir
adama girer ve böylece sürüp gider. Bu İslâm inancına göre, hasrı, hesabı,
kıyameti inkâra yol açmaktadır. O nedenle küfür sayılmıştır. Çünkü Kur'ân ve
Hadîslerin açık anlatımından, ruhların bedenlerden önce ruhlar âleminde belli
bir sayıda yaratıldığı ve artık bunların artıp eksilmiyeceği anlaşılıyor.
Sırası gelen ruh dünyaya inmekte ve bir süre bedende kalıp eskiyen bedeni
attıktan sonra yeni bir bedene kavuşuncaya kadar Berzah âleminde bekler.
İlâhî Ruhun İmamlara
Girdiğini İddia da Küfrü Gerektiren Sebeplerden biridir.
İmamları günahlardan
ma'sum sayıp ilâhi ruhun onlara girdiğini ve onların sadece Allah'tan
aldıkları ilhama göre konuştuklarını bu nedenle hatâ yapmalarının
düşünülmiyeceğini iddia edenlerin küfre girdikleri açıklanmıştır. Çünkü ilahi
ruhun insanlara girdiğine dair Peygamber Sünnetinde bir madde yoktur. Hem
imamlar o ruhtan aldıkları ilhamla konuşur diye bir itikad şekli de İslâm'da
mevcut değildir. [5]
Böyle bir iddia
küfürdür. Söyleyen dinden çıkar. Karısı boş cm-, şer, tevbe etmeden ölürse
namazı kılınmaz.
Ebubekir Sıkkîk (R.A.)
ile Ömer (R.A.)'m hilâfetini inkâr edenler hakkında iki farklı görüş vardır :
îlim adamlarından bir kısmına göre, böyle diyen kâfir olur. Diğer bir kısmına
göre büyük günah işlemiş olur. Çünkü Peygamber sünnetine uygun gerçekleşen meşru
bir hakkı inkâr sözkonusudur.
Ashabdan veya
mü'minlerden birine küfür isnad etmek de küfrü gerektirir. O halde mü'minler
hakkında kesin bir bilgi ve kanıt olmadıkça böyle bir hüküm vermekten kaçınmak
vâcibdir. [6]
İslâm akaidine göre,
küçük olsun, büyük olsun günahlar insanı dinden çıkarmaz. Ancak işlediği
günahları -günah olduğu kesin delillerle sabit olmuşsa helâl ya da mubah
sayarsa, küfre girer ve mur-tedd hakkında ahkâma göre işlem yapılır.
O halde büyük
günahlardan dolayı insan -tevbe etmeden ölse bile- ebediyen cehennemde kalmaz.
Ehl-i Sünnetin inancı bu doğrultudadır. Bunun aksini iddia etmek bid'attir.
Kıyamet günü Teraziyi
inkâr etmek de küfrü gerektirir. Çünkü bu Kitap, Sünnet ve İcmâ ile sabit
olmuştur. Ancak teraziden maksat iki kefesi bulunan maddi bir alet değil de
adalettir, dese küfre girmez, bid'atçi sayılır.[7]
Böyle bir iddi a da
küfrü gerektirir. Çünkü kulun işlediği bütün fiiller Allah'a nisbet edilmiş
oluyor. O halde hiçbir kulun hiçbir fiilinden dolayı kınanması veya
cezalandırılması doğru değildir, sonucu ortaya çıkıyor ki bu küfürden başkası
değildir. [8]
Allah her şeyi yaratıp
vücuda getirdiğine, her varlığı ayrı bir hayat kanununa bağladığına göre, her
şeyi en ince teferruatına varıncaya kadar bilir. Bilmezse Allah (C.C.) olamaz.
O halde Allah CC.C.) külliyatı bilir, cüz'iyatı bilmez, demek küfürdür.
Ancak bunları bilmeden
söyliyen kimse hakkında farklı görüşler ortaya konulmuş, kimi, o da küfre
girmiş olur, kimi girmez de büyük günah işlemiş sayılır, demiştir.
O halde önce
Müslümanlar yetişmekte olan kuşakları dinî bilgilerle donatmaları; inanç
esaslarını, ahlâ-kî kuralları günün metoduna göre işleyip onlara
vermelidirler. Ehl-i Sünnet nedir, yolu ve itikadı nedir? Mezhepler niçin
doğmuştur? Neden belli sayıda mezhep kalmıştır? Ahiret nedir? Hesap ve tartı
nedir? Cennet ve cehennem nedir? Bütün bunlar Kitap ve Sünnetin ışığı altında
mantıkî ölçülerle süslenerek çocuklara öğretilmelidir. Aksi halde ileride onların
küfre girmesinin cezasını hepimiz hem dünyada, hem âhirette çekeriz. Çünkü
dinî bilgiler ne gökten yağan kardır, ne de yerden biten ottur. Onu bilen
kişilerin eğitim ve öğretim yoluyla kafa ve kalb-lere işlemesi lâzımdır. Aksi
halde çocukları ve gençleri kendi haline bırakmış oluruz ki kimi yazar, kimi de
sokakta ve mahallede ehil olmayan kişilerden yarı doğru yarı yanlış bilgiler
edinerek dindar olmaya çalışır. Bu da onu tam anlamiyle doğruya götürmez.
İslâm ilim dinidir.
İlimle doğmuş, onunla gelişmiş ve yine onunla varlığını sürdürmüştür, İslâm'ı
ilimden uzak tuttuğumuz, eğitim dışı bıraktığımız gün, onu bütünüyle reddetmiş
oluruz.
Bugün çarşı ve pazarlarda,
cadde ve sokaklarda, ev ve gazinolarda küfrü gerektiren sözler işitiyorsak,
dine imâna, hattâ Allah'a ve Peygambere dil uzatanlara raslıyorsak, bunun
sebebi açıktır : Onlara ne verdik, şimdi ne istiyoruz?.
Onun için Sevgili
Peygamberimiz, inşa ettirdiği Mescid'i zamanda Müslümanları eğitecek bir okul
haline getirmiş, günün saatlerinde onlara taze bilgiler vererek dini
kültürlerini genişlı p zenginleştirmiş ve dünya işleri hakkında da gerekeni
vermekten kaçınmamıştır.
Her akşam ve sabah
şöyle düâ ettiği de pek meşhurdur :
«Allahımî Bildiğim
halde sana bir şeyi ortak koşmaktan yine sana sığınırım ve bilmediğim bir
şeyden dolayı da sana yönelir beni bağışlamanı dilerim. Doğrusu sen gaybleri ve
gizli halleri gerektiği gibi bilensin.[9]
İnsan bazen vesveseye
kapılır da içinden küfrü, günahı gerektiren şeyler geçirir. Bundan dolayı
günalu kazanır. Tevbe ve istiğfar etmelidir. O halde içinden geçirdiklerini
diliyle söylemedikçe küfre girmiş olmaz.
Bilindiği gibi insanın
içinde de zıd = karşıt kuvvetler sürtüşme ve tartışma halindedirler. 'Nefs ve
şeytan bir yanda, imân ve ruh diğer yanda birbirleriyle mücadeleyi sürdürürler.
Bazen imân ve ruh cephesi ağırlık kazanır, bazen de diğerleri... içimizde doğan
vesvese ve kötü düşünceler hep bu cepheden kaynaklanıp gelir. Bu bakımdan
Dinimiz o tür düşünce ve vesveseleri küfür saymamış, tevbe ve istiğfar
kapısını açık tutmuştur. Çünkü insanın yaratılışı bu ölçüdedir. [10]
Birinin küfrü
gerektiren sözüne -eğer o söz çok komik bir biçimde söylenmemişse- gülmek,
insanı küfre sokar. Ama söyleyen kimse çok komikse veya güldürücü mahiyette bir
tavır ve ifade içinde söy-lemişse, elde olmayarak ona gülmek küfrü gerektirmez.
Günahkâr yapar, o nedenle tevbe ve istiğfar etmek gerekir.
Çünkü dinde bir kaide
vardır : Küfre rıza küfürdür..»
Kur'ân, Sünnet ve
Icmâ' ile haram ya da helâl olduğu kesinlik kazandığı halde, helâli haram,
haramı da helâl saymak küfrü gerektirir. Çünkü bir şeyi helâl ya da haram
kılma yetkisi Allah'a aittir. O ya kitabında bunu açıklamış, ya da Peygamberine
bildirerek sünnet doğrultusunda açıklamıştır. O halde islâm, bir şeyi haram ya
da helâl sayma yetkisini ne Peygambere, ne de devlete vermiştir.
Ne var ki, islâm'ın helâl
ve haram hükümlerini, hukukî meselelerini ve getirdiği esas ve prensipleri,
yine kendi sistemi içinde değerlendirmek gerekir. Onu başka bir sistemle
karşılaştırarak birinden diğerine koparıp yamamak, sistemi zedeler ve sonuca
da götürmez.
Çünkü İslâm bir şeyi
yasaklamışsa, daha yararlı olanını getirmiştir. Yani entellektüelin dediği
gibi, onun alternatifini de hazırlamıştır. Faizi haram kılıp yasaklarken kendi
sistemi içinde faizsiz banka şeklini getirmiş, Karz-İ Hasen müessesesini işler
durumda tutmayı emretmiştir. Zinayı haram kılarken evlenmeyi mubah saymış ve
teşvik etmiştir. Metres hayatını yasaklarken, adalet kurmak şartiyle birden
fazla evlenmeye cevaz verilmiştir. Kadına bir tesettür ölçüsü getirirken onu
erkeklerin tecavüzünden korumayı planlamış ve kadının annelik vekanm, iffet ve
şerefini, saygınlığını belli bir seviyede tutmaya çalışmıştır. Çünkü kadın
kadınlığına yakışır şekilde örtündüğü ölçüde saygınlık kazanır. Açıldığı ölçüde
de saygınlığım yitirir. Bu değişmiyen bir kaidedir, insanların çoğu bilmezler.
İçkiyi, yani alkollü
bütün maddeleri -azını da çoğunu da- haram kılıp yasaklarken, meyve sularını Ve
diğer mubah meşrubatı helâl kılmış, zararlı olanın önüne geçerken yararlı olanı
serbest bırakmıştır.
O halde bir Müslüman
küfrü gerektiren bir söz söylediği takdirde, ne olur? Önce dinden çıkar,
murtedd olur. Karısı boş düşer. Yaptığı hacc hükümsüz kalır. Murtedlik
devresinde doğan çocuk zinadan sayılır. Tevbe edip İslâm'a dönerse, yeniden
nikâh yapması, vakti elverirse, haccini iade etmesi gerekir. Namaz ve orucu
hükümsüz kalmıyaç ağından onları iade etmesine gerek yoktur. [11]
İslâm'da küfrü ve
katli gerektiren sözlerden biri de Peygamber (A.S.) Efendimize dil. uzatmak,
sövmek ve yakışıksız sözler sarfet-mektir. O bakımdan İslâm Devleti, böylesine
haddini bilmiyenlerin tevbesini de kabul etmeyip katline hükmeder.[12]
O halde Peygambere
söven kimse tevbe de etse, kendini idamdan kurtaramaz, Kul haklarıyla ilgili
günahlarda tevbe cezüy düşürmez. Meselâ : İffetli namuslu ve suçtan beri bir
kadına zina is-nad edene -gözleriyle görmüş dört şahit olmadığı takdirde-
seksen değnek hadd vurulur. Bu isnaddan sonra adam tevbe ve istiğfar da etse,
kadın onu bağışlasa yine de bu ceza düşmez. Çünkü kul hakkıyla ilgilidir.
Ama Allah'a dil
uzatan, söven kimse kâfir olursa da idam edilmez. Çünkü bunda kul hakkı
yoktur. Tevbe ve istiğfar ettiği takdirde, Allah CC.CJ Gafur ve Rahim'dir. [13]
Sarhoş bir vaziyette
olsa bile Peygambere dil uzatıp sövdüğü takdirde, Ebubekir Sıddîk, İmanı A'zam
Ebû Hanife, îmam Sevrî ye benzeri ilim adamlarına göre, katledilir. Sarhoş
olduğu için affedilmez. îmam Mâlik'in mezhebince meşhur olan hüküm de böyledir,
îlim adamlarının icma'iyle de boylesinin katlinin lüzumu belirtilmiştir.
Nitekim Peygamberimize
dil uzatıp ona söven Kâ'b bin Eşrefin ve Yahudi Râfi'in öldürülmesini bizzat
Peygamber Efendimiz emretmiştir.
Söylediği sözün küfrü
gerektirip gerektirmediğinde ihtilâf edilmişse, o takdirde ihtiyaten nikâh
tazelemesi emredilir. Ayrıca tev-be ve istiğfarda bulunması gerekir. [14]
Alah'm isim ve
sıfatlarından birini küçümsemek veya reddetmek, küfrü gerektiren sebepler
arasındadır. Bu yüzden kişi dinden çıkmış olur. Onun emirlerinden,
yasaklarından, koyduğu esaslardan birini alaya almak veya küçümsemek de
böyledir. İlim adamlarının bu hususta icma'ı vardır.[15]
Müslümanlar
birbirlerini gayr-i müslimlere veya dinsizlere benzetecek olurlarsa, hem
günahkâr olurlar, hem de ileri gelen ilim adamlarımıza göre, küfre girerler.
Peygamberler hâriç günahsız insan bulmak mümkün değildir. Çünkü yaratılışı
gereği herkesin içinde nefs ve onu destekleyen bir şeytan var. O halde
insanlar melek karekterinde yaratılmamışlardır. Mü'mini günahından dolayı kınamak,
onu bir Yahudi veya Hıristiyan ya da dinsize benzetmek, asla doğru değildir.
Kelime-i şehadetleri getiren her insan bize göre, müs-lümandır. Ona ne Yahudi,
ne de Hıristiyan ya da dinsiz diyemeyiz. Dediğimiz takdirde aynı sıfata
bürünmüş oluruz, yani küfre gireriz. [16]
Bir müslüman
«Allah'tan korkmaz mısın?» denildiğinde o da «Hayır korkmam» derse, küfre
girmiş olur. Derhal tevbe ve istiğfar edip yeniden dine dönmesi gerekir. [17]
Kâinatta her şey O'nun
ilmi ve takdiriyle vücut bulur. Kuvvet ve kudret O'nundur. Bizim yaptığımız
şeyleri yine onun vermiş olduğu güç ve kuvvetle yapıyoruz. Mülk O'nun, düzen
O'nun, kuvvet ve kudret yine O'nundur. Bizler iğreti olarak mülke sahip
çıkıyoruz, Allah'ın sunduğu güç ve enerji ile hareket edebiliyoruz. Kalbimizi
durdurunca hareketsiz kalır ve ölürüz.
O halde yapılan bir
işin, meydana gelen bir olayın Allah'ın takdiriyle vücut bulduğuna inanmamız
gerekir. Bunu inkâr ise küfrü gerektirir.
«Şu yaptığın Allah'ın
takdiriyle dir « denilince, o, «Hayır ben Allah'ın takdiri olmaksızın
yapıyorum» derse, dinden çıkmış olur. Tevbe ve istiğfarda bulunarak dönüş
yapması, imânını tazelemesi gerekir. [18]
Bir hastanın veya
dertli bir kişinin «Allah (C.C.) beni unuttu» demesi küfrü gerektiren
sebeplerden biridir, öfkeli anlarda ağızdan çıkacak sözlere çok dikkat etmek
gerekir. Aksi halde hem kişinin karısı boş düşer, hem haccını yenilemesi vâcib
olur. Tevbe etmeden ölürse, cenaze namazı kılınmaz. [19]
Peygamberlerin hepsine
imân etmek, yani hepsini Allah'ın kendi buyruklarını kullarına tebliğ etmek
üzere görevlendirdiğine inanmak farzdır. Onlardan birinin peygamberliğini red
veya inkâr etmek küfrü gerektirir. Ancak Peygamber olup olmadığı şüpheli kabul
edilenler müstesna..
Son Nebi Hz. Muhammed
(A.S.) Efendimizin hem Peygamberliğini tasdik etmek, hem de son Peygamber
olduğuna inanmak, hem getirdiği her şeyi tereddütsüz kabul etmek farzdır.
Bunlardan birini reddetmek veya şüpheyle karşılamak, keza küfrü gerektiren sebeplerden
biridir. [20]
İslâm en son ve en
mükemmel dindir. Hükümlerinin her devirde geçerli olduğuna inanmak ve bu
hükümlerin bütünüyle kıyamete kadar değiştirilemiyeceğine, zamanın
değişmesiyle Kur'ân ahkâmının değişmiyeceğine imân etmek farzdır. Aksini iddia
etmek küfürdür.
Kur'ân-ı bir bütün
olarak kabul etmek ve içindeki ilâhî buyrukların tamamını kabul etmek,
hepsinin hak olduğunu söylemek farzdır. Aksini iddia etmek küfürdür. [21]
Bazı kişiler çok
inatçı olur; Doğru yola dönmesi veya hayırlı bir işi kabul etmesi için üzerine
varılır, ısrar edilir, ancak o : «Ne kadar ısrar ederseniz edin, Allah-'da
gelse, Peygamber de gelse kabul etmi-yeceğim» derse, onun bu sözü katıksız bir
küfür ölür ve dinden çıkmış kabul edilir. Derhal dönüş yapması, tevbe ve
istiğfarda bulunması gerekir. [22]
Bu ve benzeri sözler
de itikadsızlığm ve Allah'a güvenmemenin açık belirtilerinden biridir.
Kur'ân'ın bir kısmım kabul edip diğer kısmını reddetmek anlamına gelir. Böyle
bir inanç ve iddia olduğu gibi küfürdür. Allah (C.C.) hepimizi bu tür
Ölçüsüzlüklerden korusun. [23]
Bugünkü dejenere olmuş
toplumu kendine örnek edinerek Islâ-mı çağdışı sayanlar, bilmelidirler ki,
Kur'ân ahlâkına ters düşen her yaşayış çağ dışıdır. Çünkü Kur'ân insanın
ruhunun yüceliğine ve yaratılışmdaki azizliğe eşdeğerde hükümler getirmiştir.
Bunları küçümsemek, yaşanmaz prensipler saymak küfrün tâ kendisidir. Böyle
bir iddia ve itikade sahip olanlar tevbe ve dönüş yapmadan ölürlerse, hem
namazları kılınmaz, hem de Müslüman mezarlığına gömülmez. [24]
Peygamber (A.S.)
Efendimiz de diğer Peygamberler gibi, vâcib olan bütün sıfatları kendinde
toplamıştı. Son derece güvenilir, günahlardan korunmuş, keskin zekâya sahip,
üstün akılla teçhiz edilmiş, Allah'tan aldığı buyrukları olduğu gibi tebliğ
etmiş bir Peygamberdir. Onda ne hastalık, ne cinnet, ne de histeri vardı.
Bunun aksini iddia etmek küfürdür, dinden çıkmak, ilâhî buyruğa başkaldırmaktır. [25]
Peygamberin sözlerine,
fiil ve takrirlerine Hadîs denilir. Biri bu hadislerden sahih olanını
anlatırken diğeri, «Bırak şunları canım, bunları çok dinledik, neye yarar
bunlar?» derse, küfre girer ve dinden çıkmış olur. Murtedler hakkındaki ahkâm
onun hakkında aynen câridir. Çünkü Peygamberin sözünü beğenmemek veya küçümsemek,
onun şahsını beğenmemektir. Bu da bilindiği gibi küfürdür. [26]
Biri oğlunu veya.
hizmetçisini ya da bir başkasını döverken bir diğeri ona «Yahu ne yapıyorsun,
sen müslüman değil misin?» der, o da «Hayır, müslüman değilim» diye cevap
verirse, küfre girer. Bundan dolayı tevbe ve istiğfar etmesi, nikâhını
tazelemesi gerekir. [27]
Bu tabiri sövmek
kasdiyle söylüyorsa, büyük günah işlemiş olur, yok o müslümanm kâfir olduğuna
inanarak söylüyorsa, kendisi kâfir olur.
Bir Kâfire «Babam»,
Kâfireye «Anam» Derse :
Bir müslüman bir
kâfire «babam», bir kâfireye «anam» derse, küfre girmez. Çünkü bir müslümanm
babası veya anası kâfir olabilir. Nitekim ibrahim Peygamberin babası Azer
kâfir idi. Buna rağmen İbrahim ona «Ey babam!» diye hitab etmiştir. [28]
İslâm Dini yepyeni bir
nizamla ortaya çıkmış, önceki dinlerin hükümlerini bütünüyle yürürlükten
kaldırmıştır. Bu dinin gecesi de gündüzü kadar aydınlıktır. Müslüman anasından
nıetbu' olarak doğar, tabi' olarak değil. Yani o ilmiyle, irfaniyle, yüksek
ahlâkiyle ve dindarlığıyle herkese örnek olur, herkes ona uymaya özenir. O ise
kimselere özenmez. Çünkü dini ona yeterince malzeme sunmuş, ihtiyacını
karşılamıştır. Tabii bu tabiiyet ve matbuiyet ilim ve teknikte, sanatta
değildir. Çünkü ilim ve teknik müslümanm yitik malıdır, onu nerede, kimin
yanında bulursa almaya daha haklıdır. O halde tabiiyet ve matbuiyet ahlâk, din,
adalet ve hakseverliktedir.
O halde diğer dinlerin
kutsal saydığı günleri kutlamak, onların âdetlerine uymak, büyük
günahlardandır. Ancak onların adetlerini, âyinlerini İslâm'dan üstün kabul
ederse, o takdirde dinden çıktığı kesindir.
Buna birkaç misal verelim :
a) Batı ülkelerinde olduğu gibi, yabancı kadın ve
erkeklerin birarada toplanıp dans etmeleri, çeşitli oyunlar tertiplemeleri
İslâm'a göre büyük günahlardandır. Bir müslümanm onlara özenerek bu gibi-
şeyleri -helâl kabul etmemek şartiyle- yaparsa büyük günah işlemiş olur. Helâl
sayacak olursa, küfre girer.
b) Güzellik yarışmaları, bilindiği gibi daha çok gayr-i
muslini ülkelerde yapılır. Bundan amaç, şehvetperestlere kadın vücuduyla ziyafetler çekmektedir.
Aynı zamanda geçn kızları bu gibi ahlâksızlıklara özendirmek suretiyle onları
baştan çıkarmaya yöneliktir. Tabii Kur'ân'a ve Sünnete göre, bir müslüman
kadının bu tür müsabakalara katılması, soyunup etini teşhir etmesi büyük bir
gfınah ve ağır bir suçtur. Çünkü ahlâkı ifsad etmekte, kadının annelik vakarını
düşürmekte, onu bayağı bir eşya gibi müzayedeye çıkarmaktır.
Bu tür müsabakaların
mubah olduğunu iddia eden kimse dinden çıkar. Tevbe ve istiğfar etmesi gerekir.
Aksi halde cenaze namazı kılınmaz.
c) Noel Yortusunu Hıristiyan alemiyle birlikte
kutlamak da büyük günahlardan biridir. Hattâ buna özenerek İslâm'da
böyle güzel âdetler olmadığını söyler. Hıristiyanları takdir ederse, İslâm Dininden
çıkar.
Yılbaşında
tebrikleşmek de İslâmî sünnetlerden değil, Hiristi-yanlara mahsus bir âdettir.
Bundan da müslümanlarm kaçınması gerekir. Kendi millî ve dinî günlerimizde
tebrikleşmemizde ise sayısız yararlar vardır. Her şeyden önce dinî ve millî
âdetlerimizi yaşatmış, çocuklarımıza güzel örnekler vermiş oluruz. [29]
İslâm Dini, hayatımızı
renklendirmek, yorgunluğumuzu gidermek, vücudumuza zindelik kazandırmak,
kalbimizi Allah C.C sevgisiyle huzura kavuşturmak, ruhumuzu cilalamak ve her
şeyden önce Allah'ın hoşnudluğuna erişmek, günlük hayatı disipline edip daha
sistemli ve şuurlu ve mesuliyet duygusunu taşıyarak çalışmayı gerçekleştirmek
için günde beş vakit namazı farz kılmıştır. Bunu olduğu gibi kabul etmemiz
imanımızın gereğidir. Kılmamamız büyük günahı gerektirir. Beğenmememiz, küfre
düşürür. Çoğumsamamız da böyle.
Namazın kılınış
şeklini beğenmemek, onda reform yapmayı düşünerek bazı öneriler ileri sürmek
de küfürdür. Çünkü din insan ürünü değil, Allah (C.C.) emridir, onu ancak Allah
(C.C.) değiştirebilir, kul değil. [30]
Hıristiyanların
yaptığı gibi haftada bir ibâdete özenmek ve bu hususta Hıristiyanlığı üstün
tutmak, onların ibâdetine imrenmek küfürdür. İslâm'ı ona benzetmeye kalkışmak,
küfrün katmerlisidir. Hıristiyanlığa özenen kimsenin İslâm'ı ona çevirmeye ne
hakkı vardır. Özenip beğendiğine göre, zaten Hırisyitan olmuştur. İslâm'dan ne
ister? [31]
Oruç da bilindiği gibi
farz ibâdetlerden biridir. Tutulmasında, dünya ve âhiretimiz için sayısız
yararlar vardır..Bir müslümanm bu ibâdeti ağır'görüp beğenmemesi küfürdür.
Çünkü dinin bazı hükümlerini kabul edip diğer bazılarını reddetmek veya
küçümsemek dinin tamamını reddetmek anlamına gelir. Böyle söyliyen kişinin dinden
ilgisi kopar. Ya dönüş yapıp tevbe istiğfarda bulunur veya küfür üzere ölüp
gider. [32]
Hacc ibâdeti farzdır.
Müslümanların bir vücut halinde birleşip kaynaşmalarını, birbirlerinin dert ve
mesleleriyle ilgilenmesini, insanı dünya kirlerinden kurtarmayı, olgun insan
yaparak topluma kazandırmayı amaçlıyan bu ibâdeti lüzumsuz görmek, İslâm'ın tamamını
reddetmek demektir. Hacce gitmemek başka, onu beğenmemek, lüzumsuz görmek daha
başkadır. Birincisi büyük günah ise ikincisi mutlaka küfürdür. [33]
Birine, «Halâlinden
yemeye çalış, harama sakın yaklaşma» denildiğinde, «Helâl, haram neymiş?
Bulduğumu yerim» derse, sadece günah işlemekle kalmaz aynı zamanda Allah ve
Peygamberinden ilgisi kesilir, murtedd olur. [34]
Haram olduğunu
kesinlikle bildiği halde sevap kazanırım umuduyla hayır yapar, fakirlere
sadaka verirse, fukahanın çoğuna göre, küfre girer. Çünkü haramdan sevap
umulmaz, günah beklenir. Bir kısmına göre, büyük günah işlemiş olur.[35]
Günümüzde bu kabil
küfür ya da büyük günahları işliyen müs-lümanlar eksik değildir. Cenâb-ı Hak
hepsine hidayet nasıb eylesin, doğru yoldan sapanları affedip Peygamber
sünnetiyle teçhiz eylesin! Yoksa tutulan yol, işlenen amel, günlük yaşantı ve
kişisel davranışların çoğu İslâmî ölçülerin dışında bulunuyordur. [36]
Alkollü içkilerin azı
da, çoğu da hem Kitap, hem Sünnet hem de icmâ' ile haram kılınmıştır. Kur'ân
HAMIR tabirini kullanarak şuuru örten, akli zedeliyen, kanı zehirliyen şarap ve
benzeri içkileri haram kılmış, Peygamber (A.S.) Efendimiz de bunu açıklığa
kavuşturarak «Çoğu sarhoş edenin azı da haramdır» buyurmuştur. O halde
içkideki alkol nisbeti az olsun çok olsun, çoğu içildiği takdirde sarhoş
ediyorsa, o takdirde o da alkollü içkiler sınıfına girer ve haramdır. Bunu
helâl saymak küfürdür. Haram olduğunu kabul ettiği halde içenler büyük günah
işlemiş olurlar.
îslâm'm alkollü
içkiler hakkındaki bu genel kaidesinin ışığı altında BÎRA da haramdır. Çünkü
yüzde altı-yedi nisbetinde alkol taşımaktadır. İçildiği takdirde sarhoş
etmektedir. [37]
Bilindiği gibi, Kur'ân
açık beyaniyle hayiz halinde bulunan yani ayhaîi içinde olan kansiyle cinsel
teması haram kılmıştır. O halde bunun tahrimi nass-ı Kur'ân'la sabit olmuştur,
inkârı veya reddi küfrü gerektirir. Haram olduğuna inandığı halde cinsel
temasta bulunursa, büyük günay işlemiş olurlar.
îmam Serahsî de ayni
görüştedir. [38]
Putperest ya da dinsiz
güzel bir kız veya kadına gözü dokununca, «Keşke kâfir olsaydım da bu kızla
evlenseydim» derse, dinden çıkmış, küfre girmiş olur. Dönüş yapmadığı takdirde,
cenaze namazı kılınmaz.
Bunun gibi, gayr-i
müslimlerin, inkarcıların Müslümanlardan çok dalıa iyi olduğunu iddia eden
kimsenin küfre girdiği çoğu ilim adamları tarafından kabul edilmiştir. Huylan,
ahm-saUmlan belki Müslümanların bazısının huyundan, ahm-satımından iyi
olabilir, ama kendileri hiçbir zaman Allah'a ve Peygambere imân eden Müslümanlardan
iyidir, denilemez.
Üzülerek söyliyelim
ki, bazı müslümanlar bilmeden bu gibi sözler sarfetmekteler. Allah (C,C.)
affeylesin.. [39]
Bir müslümanın
diğerine «Allah'tan kork!» demesine sinirlenip «Neden korkacakmışım?» veya
«Allah'tan korkmanı..» diye karşılık vermesi, küfürdür. Onu dinden çıkarır,
murted yapar.
Nitekim İkinci Halîfe
Hz. Ömer (R,A.) hilâfet makamında devlet adamlariyle görüşürken,
nıüslümanlardan biri başını kaldırıp ona «Allah'tan kork, ya Ömer!» diye uyanda
bulundu. Bunun üzerine hazirua. o adamı paylamak isterken Ömer (R,A.), «Durun,
ne yapıyorsunuz? Bu adam sözlerin en güzelini söyledi, bana Allah'tan kork,
dedi, ne güzel şey! Siz böyle söylemezseniz sizde" hayır yoktur, biz de
söyleneni kabul edip gereğince amel etmezsek bizde hayır yoktur.» diyerek
memnuniyetini belirtti.
Küçük ya da büyük bir
günah işleyen bir kimseye müslüman kardeşi, «Allah'a yönelip tevbe eyle» der,
oda «ben ne yaptım ki?» diye cevap verirse, çoğu ilim adamlarına göre, küfre
girer. Ancak işlediği şeyin günah olduğunu bilmiyorsa, o takdirde sadece günahkâr
olur.
Bir zalime, «Allah'a
ve Müslümanlara eziyet ediyorsun» denildiğinde, «Oh ne güzel yapıyorum» derse,
İslâm'dan ilgisi kopar, küfre girmiş olur. Meğerki bu sözünden sonra pişmanlık
duyarak Allah'a yönelir, tevbe ve istiğfarda bulunursa, Allah (C.C.) Gafur ve
Rahimdir. [40]
Meyhanelerde,
düğünlerde, bayramlarda ve benzeri günlerde ve yerlerde içki içip nara atan,
etrafı rahatsız eden, rastgele konuşan sarhoşların başına toplanıp onları daha
da heyecana getirmek için üzerlerine para saçmak küfürdür. Çünkü bu davranış,
onun ağzından çıkan küfürleri tasvibe delâlet eder.
Bunun gibi,
düğünlerde, gazinolarda sahneye yan çıplak çıkan şantözleri hayranlıkla
seyredip üzerlerine para takmak, alkışlamak da küfür sayılmıştır. Çünkü bir
kadının kendini o duruma düşürmesi, etini teşhir edip göbek atması, büyük
günahlardandır. Şayet ka-dın bunu günah kabul etmiyorsa -ki çoğu kabul etmez-,
o takdirde küfürdür. Küfrü alkışlamak,- devamını dilemek de kofuldur. Câmi'lere
Yardım Etmez misin? Sözüne Kızmak.. Bir müslümana «Neden camilere gelmiyorsun?
Sen de başkaları gibi neden mâbedlere yardım etmiyorsun?» denildiğinde, o da:
«Benim ne işim var câmi'de ve câ'milere ne diye yardım edecegtfm?» şeklinde
cevap verirse, fukahanm çoğuna göre, küfre girmese bile, büyük bir günah, küfre
yakın bir günah işlemiş olur. [41]
Kumar oynayan bir
müslümana bu ve benzeri bir uyanda bulunulduğunda, «Bunda ne günah var? İşte
vakit geçiriyorum.» der-se, küfre girer. Çünkü Kumar, Âyet ve Hadîsle
yasaklanıp büyük günahlardan kabul edilmiştir. Haramı helâl saymak, insanı
küfre sokar. [42]
Dinî meseleleri bir
ilim adamından sırf ajaya almak ve vakit geçirmek için sormak, küfürdür. Çünkü
din Allah'ın koyduğu bir sistemdir. Onunla alay etmek, sahibiyle alay etmek
demektir.
Bunun gibi, sorduğu
dinî bir meselenin cevabını küçümseyerek gülmek de küfürdür. [43]
Bir müslümana küfrü
gerektiren sözler telkin edip söylemesini sağlamak küfürdür. O müslüman da bunu
bildiği halde kabul edip söylüyorsa, aynı hükme girer. İkisinin de dönüş
yapması gerekir. Aksi halde, tevbe etmeden ölürlerse, namazları kılınmaz.
Hattâ fukahanm çoğu,
bu gibi meselelere olumlu fetva verenler de kâfir olur, demişlerdir.
Bunun gibi, bir
müslümana küfrü gerektiren bir söz söylemesini emretmek de küfürdür. Emre uyan
kimse -bir ölüm tehlikesi sözko-nusu değilse- de kâfir olur. [44]
Boşadığı karışma
tekrar döner, bunu gören biri ona, «Ne yapıyorsun; bu kadın sana haramdır,
evlenirsen zina yapmış olursun» der, o da «Ben haram-maranı bilmem, o benim
kanındır..» diye cevap verirse, kâfir olur. [45]
Kur'ân'ı küçümsemek
veya onu küçümsenen yerlerde okumak fukahanm çoğuna göre, küfürdür. Hattâ İmam
Muhammed bin Şi-hab el-Bezzaz diyor ki ; Çalgı, dans vebenzeri günahların
işlendiği bir ortamda Kur'ân okumak küfürdür. Çünkü Kur'ân'm küçümsen-diği bir
yerde Kur'ân okumanın anlamı yoktur.
Aynı zat kendi
Fetâvâsmda diyor ki : «Çalgı çalmak, oynamak, göbek atmak için toplanılan bir
mecliste Kur'ân okunmaz. Nasıl ki kilise ve havralarda" okunmazsa.. Çünkü
o gibi yerler iblisin at oy nattığı meclislerdir.»[46]
Günümüzde, caz ve
sazların hazırlandığı, dans ve eğlencelerin tertiplendiği Sünnet düğünlerinde
mevlid okuyanların kulakları çınlasın!. İslâm Dinî, kendi kutsal kitabını bu
gibi rezil yerlerden uzak tutarken bazı hafızların ya da nıevlidjıanlarm birkaç
lira almak için Kur'ân'ı o yerlere götürmeleri, teğanniyle okuduktan sonra
meclisi caz ve sazlara terketmesi çok düşündürücüdür..
Din adamı geçinenlerin
Allah'ın Kitabına ihanetleri böyle devanı ederse, dinin hakiki veçhesini
toplum arasında yaymak, İslâm kültürüyle halkı şekillendirmek mümkün olur mu?
Çünkü günümüzün Müslüman geçinenlerinin çoğu, dini bir fantezi saymakta, aynı
zamanda sünnet düğünlerinde mevlid ve Kur'ân'ı da birer fantezi kabul etmekte,
hiç değilse âdetlere uyarak bunlara yer vermektedir.
Ameller niyetlere
göre, değer kazanır. Yani onun meydana getirdiği düğünde aslolan, çalıp
oynamak, zıplayıp göbek atmakdır. Kur'ân ve mevlid ise, âdet yerini bulsun
diyedir. Tabii ki bunun istisnaları vardır, onlara diyeceğimiz yok. [47]
Ergen bir kimsenin
bile bile abdestsiz namaz kılması küfrü gerektirir. Çünkü abdest namazın
şartıdır ve kendi Ölçüsü içinde farzdır. Bunu reddetmek küfre neden olur.
Yine ergen bir kişinin
bile bile kıbleye değil de başka bir cihete yönelmesi de küfrü gerektiren
sebeplerden biri olarak kabul edilmiştir. Çünkü bu davranışta, namazı ve
kıbleyi küçümseme vardır.
Necis bir elbiseyle
namaz kılmak küfrü gerektirmez, günah sayılır ve bir zaruret olmadığı halde
böyle yapan kimsenin kıldığı namaz kabul değildir.
Namaz kılan bir
kimseyi namaz esnasında rahatsız edip alaya almak, itip-kakmak da küfürdür.
Çünkü bu davranış sadece şahsı alaya almak değil, aynı zamanda ibadeti hiçe
saymak onu alaya almak demektir. [48]
Bilindiği gibi, secde
bir ibâdettir, ancak Allah'a yapılır. O halde bazı şahısların önünde eğilip
secde eden dalkavuklar, bunu ibâdet tasdiyle veya o kişiyi ilâhlaştırarak
yapmışsa, küfre girmiş olur. Sırf saygı kasdiyle yapmışsa, büyük günah işlemiş
olur. [49]
Bazı câhil müridlerin
îslâm'ı yeterince bilmiyen tarikat şeyhlerine secda ettiği görülmekte ve
duyulmaktadır. Şeyhine secdenin mubah olduğunu itikad ediyorsa, kâfir olur.
Şeyh de kendisini secdeye lâyık görüyorsa, o da kafir olur.
Ashab-ı Kiram, gayr-i
müslimlerin kisra ve kayserlerin önünde yerlere kapanıp secde ettiklerini
görünce, Peygamber (A.S.Î Efendimize başvurup kendisine secde etmelerine
müsaade etmesini istemişlerdi. Resûlüllalh (A.S.) Efendimiz, «Kulun kula secde
etmesi caiz değiİdir, Eğer bir kimsenin bir kimseye secde etmesi câfo olsaydı,
karısının kocasına secde etmesini emrederdim.» buyurarak ashabını hem uyarmış,
hem bu gibi şeylerden uzak kalmalarını emretmiştir.
Fet&vâ-yi
Bezzaziye'de de bu konuya temas edilerek deniliyor ki : «Mürid şeyhine secde
etmenin mubah olduğunu itikad ediyorsa, kâfir olur. Şeyhi ona bu hususta emir
de verse ve onun bu davranışını hoş da karşılasa, hüküm yine böyledir..»[50]
Bazı sözler insanı
küfre düşürdüğü gibi, bazı sözlerin de söylenmesi ya günah, ya da hatalı olur.
Bilindiği gibi, Salavat ancak Peygamberlere getirilir. O halde gerek Sevgili Peygamberimizin,
gerekse başka bir Peygamberin ismi anılırken ona salâvat getirmek sünnettir.
Çünkü Peygamberlik makamı böylebir saygı istemektedir.
Başkasına salâvat
getirmek, günah değilse de hatalıdır. Salâva-tın makamı değiştirilmiş olur.
Resûlüllah (A.S.) Efendimizin Zekâtını getirip fakirlere dağıtılmak üzere
Mescide koyan aileler için salâvat getirdiği bilinmektedir. O zaman bu makam
değişmiyor mu? İlim adamları buna şu cevabı vermişlerdir : Salâvat Peygamberin
hakkı dır, o bu hakkını dilediği gibi kullanabilir.[51]
Allah'ın da Kur'ân'da
mü'minleri salâvatla andığı bilinmektedir. Çünkü dostun dosta ait bir
hakta tasarruf hakkı vardır, diye yorumlanmıştır. [52]
Lanet, bilindiği gibi
birinden ilâhî rahmetin kesilmesini istemek ve o ilâhi dergâhtan uzak
tutulmasını dilemektir. O halde imân sahibi hiçbir mü'mine -günahkâr da olsa-
lanet edilmez. Ancak zalim bir topluluğu lanet etmekde bir sakınca yoktur.
Çünkü bu hususta Kur'-an ve Sünnette açık ifadeler mevcuttur.
Allah'ın laneti
kâfirler üzerine olsun.[53]
Onlar ki inkâra sapıp
kâfir oldukları halde öldüler, işte Allah'ın laneti onlaradır.[54]
Doğrusu Allah
kâfirlere lanet etmiş ve onlara çılgın bir ateş va'-detmiştir.[55]
Allah içki hakkında on
sınıfı lânetlemiştir.» [56]Bazı
Hatalı Sözler;
Eşyasını bir yere
koyduğunda, bir başkası ona «Eşyanı kime teslim ettim?» diye sorduğunda,
«Allah'a...» diye cevap verir, ötekisi, «Senin malını hırsızdan men'etmiyecek
birine eşyanı teslim etmişsin» derse, küfre düşmez, hatalı bir söz kabul
edilir, yani söyleyen günahkâr Olur. [57]
Oğlu ölünce isyankâr
tavır takınarak : «Ya Rab! Sen on oğlu olandan bir tanesini almıyorsun da benim
sadece bir oğlum vardı onu alıyorsun..derse, küfre düşmez, sadece günah işlemiş
olur. Çünkü Allah'a zulüm isnad etmiyor, hikmetini anlayamadığı için isyankâr
bir tavır takınıyor.
Ünlü âlimlerden Ebu
Nasr anlatıyor :
«Beytü'l-Makdis'te
büyük bir âbidin bulunduğundan, dualarının hüsn-ü kabul gördüğünden ve her
bakımdan zühd-ü takva sahibi olduğundan sözedilirdi. Merak edip oraya kadar
gittim. Hava çok sıcak idi. Sordum, evde olduğunu söylediler. îzin isteyip
yanına girdiçimde hasta yattığım gördüm. Selâm verip yaklaştım. Sonra kendiline
sordum : «Canın bir şey istiyor mu?» Yüzüme baktı ve : «Be-lim istediğimi
nerede bulabilirsin?» diyerek çok önemli bir isteği bu~ .unduğunu anlatmak
istedi. Bunun üzerine, «Lütfen söyleyin de bulmaya çalışalım» diye ısrar
ettim. Âbid bu sözümden memnun kaldı ire : «Ah Ebu Nasr Fudayl Hazretlerini
görmek isterdim..» deyince hayret ettim ve «Efendim, üzülmeyin arzu ettiğiniz
kişi sizin yanınızda duiruyor» dedim. Benim Fudayl olduğumu anlayınca çok
sevindi, elimi tuttu ve tekrar tekrar beni sordu. Anladım ki bu zatın duaları
hemen kabul oluyor. Çünkü daha önce beni görmek için duâ etmiş.
Kudüs'te kaldığım
sürece hemen her gün ziyaretine gittim. En son uğradığımda hayli ıstırabı vardı
ve bir ara dayanamıyarak şu isyankâr sözleri söyledi : «Ya Rab! Kullarından bir
kul bütün ömrünü senin yolunda harcadığı halde sen onu böylesine ıstıraplı bir
hastalıkla mübtelâ kıldın ve hem de hastalığı ondan savmıyorsun.» O bu sözleri
söyledikten sonra öldü.
Sübhanellah, dedim. Bu
adam'duaları kabul olunacak bir mertebeye erişiyor, birçok müslümanm yardımına
koşup duâ ediyor, ama son nefesinde küfür üzerine ruhunu teslim ediyor!.
Sonra bu adamın cenaze
namazını kılayım mı, kılmıyayım mı? diye tereddüt ettim. Kılacak olursam, bir
kâfirin cenaze namazını kılmış olurum. Kılmıyacak olursam, halk- beni tanıdığı
için, onu çekemedi de bugün namazını bile kılmadı, diye kınayacaklarından endişe
ettim. Başka çare düşünemediğim için, cenaze namazına durdum, ama aslında
namaz kılmadım. Sadece ayakta durup bekledim.»
Bu olay bize şunu
hatırlatır : Hayat yolu düz değildir. Bir gün sevindirirse, diğer bir gün
ağlatır. O halde her iki durumda da Allah'a bağlılık göstermemiz, sevindirici
nimetlere şükretmemiz, üzücü olaylara sabretmemiz gerekir.
Cenâb-ı Hakka
ömrümüzün sonunun kötüye gitmesinden sığınırız. Ağzımızdan çıkaracağımız
sözleri iyice tartmadan, ne gibi sonuç vereceğini hesaba katmadan
konuşmamalıyız. Bir söz insanı Cennete götürürken, başka bir söz onu cehenneme
itebilir. [58]
Kişi kazanç sahasını
genişletmek için-, «Canım ihtiyaç sahibi için helâl ve haram aynı şeydir..»
derse, küfre girer. Murted olur. Çünkü ihtiyaç sahibi için bu ikisi bir
değildir. Ancak ölüm derecesine varıp içecek hiç su ve başka bir meşrubat
bulamazsa, o takdirde haramı yine haram bilerek ve kabul ederek ölmeyecek
kadar içmesi caizdir. Bu durumda bile onu helâl sayacak olursa, imânından endişe
edilir. Çünkü ıztırar, ölüm tehlikesi ona ölmeyecek kadar haramdan yemesine
kapı açıyor, onu asliyle ona helâl kılmıyor. [59]
Yemin bilindiği gibi,
Allah (C.C.) ismiyle yapılır. Başkasının hayatiyle yemin etmek doğru değildir.
Nitekim Ali er-Razî diyor ki : «Kendi hayatiyle veya başkasının hayatiyle veya
Allah'tan başka Dirinin ismiyle veya büyüklüğüyle yemin eden kimsenin
küfründen endişe ederim.» [60]
Bilindiği gibi, hayvan
ancak Allah'ın adıyla boğazlanır. Boğazlanan kurban ise, ancak Allah (C.C.)
rızası gözetilerek kesilir. Bu bakımdan fukaha hayvan boğazlama konusunda bazı
uyarılarda bulunmuşlardır ki her Müslümanın bilmesi gerekir : Hacdan veya uzun
bir yoldan gelen kişiyi karşılarken hayvan boğazlamak caiz değildir.
Boğazlanan hayvanın eti haram olur, yenilmez. Boğazlayan kimse küfre girer mi,
girmez mi? İlim adamlarından bir kısmına göre, küfre girer, bir kısmına göre,
büyük günah işler. İkincilerin görüşü daha sahih kabul edilmiştir.
İnkarcı veya genel
anlamda gayr-i müslimlerin eğlence veya bayramlarına katılıp bir iki vakit
namazı kaçıran kimsenin durumu nedir? Büyük Fakîh Ebu Hafs El-Kebîr diyor ki :
«Eğer onların eğlence veya bayram ve şenliklerine saygı duyarak katılmışsa,
dinden çıkmıştır, kaçırdığı namazların artık kazası da gerekmez. Sırf görmek
için gitmiş ve bu yüzden bir iki vakit r-amazı kaçırmışsa, büyük günah işlemiş
olur.»[61]
Noel Yortusunu
kutlayan müslümanlarm halini bir düşünmek gerekir... [62]
Namaz farzdır ve ilâhi
emirle farziyeti sabit olmuştur. înkârı küfrü, terki büyük günahı gerektirir.
Bu bakımdan fukaha diyorki, bir müslüman savaşa bile giderken kılma imkânı
bulunduğu halde bir vakit namazı terkederse, yediyüz günah işlemiş kabul
edilir. Şeyh er-Razî de aynı görüştedir.
Ya bir de tavla
oynadığı, alım-satımda bulunduğu veya başka gereksiz bir işle meşgul olduğu
için namazı terkedenin nasıl bir günah işlediğini düşünelim. [63]
Kur'ân Allah (C.C.)
sözüdür. Ona hürmetsizlik Allah'a hürmetsizliktir. Bu bakımdan bir yerde
Kur'ân okunurken, bir takım yakışıksız söz ve davranışlardan sakınmak gerekir.
Onu alaya almak ise küfürdür. Aynı zamanda çalgı çalındığı, def, darbuka ve
benzeri gürültü çıkaran .şeylerle oynandığı yerleı-de Kur'ân okumak büyük-günahlardan
biridir. Hattâ bunu o gibi yerlerde sırf kazanç olsun diye okuyanların küfre
girdikleri çoğu âlimler tarafından kabul edilmiştir.[64]
Kur'ân ve Hadîslerin
açık beyaniyle belirtilen bir mesele hakkındaki fetvayı beğenmemek veya onu
reddetmek, küfrü gerektirir. Bunu biraz daha açıklıyalım : Alkollü içkilerin
haram olduğuna dair söylenen bir fetvayı kabul etmez de bütün içkiler helâldir,
derse küfre girmiş olur. Faiz hakkındaki hükümler de böyledir. Diğer dinî
meseleleri de bunlara kıyas edebilirsiniz. [65]
[1] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/459.
[2] Geniş bilgi için bak :
Fetâvâ-yi Bezzaziye.
[3] Mü'min Sûresi, Âyet: 85.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 3/459-461.
[4] Fetevâ-yi Bezzaziye : C. 6,
S. : 318.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 3/461.
[5] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/461-462.
[6] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/462.
[7] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/462.
[8] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/462.
[9] Fetâvâ-yi Bezzaziye : 6/320
- Hindiyye kenarı.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 3/462-463.
[10] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/464.
[11] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/464-465.
[12] Bezzaziye : C. 6, S.: 321 -
Hindiyye kenarı.
[13] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/465.
[14] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/465-466.
[15] Bezzaziye : C. 6, S.: 323.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 3/466.
[16] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/466.
[17] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/466.
[18] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/466-467.
[19] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/467.
[20] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/467.
[21] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/467.
[22] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/468.
[23] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/468.
[24] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/468.
[25] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/468.
[26] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/468-469.
[27] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/469.
[28] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/469.
[29] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla
İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/469-470.
[30] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/470.
[31] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/471.
[32] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/471.
[33] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/471.
[34] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/471.
[35] Fetâvâ-yi Bezza^iye : C. 6,
S.: 335 - Hindiyye kenarı.
[36] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/471-472.
[37] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/472.
[38] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/472.
[39] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/472-473.
[40] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/473.
[41] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/473-474.
[42] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/474.
[43] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/474.
[44] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla
İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/474.
[45] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/474.
[46] Fetâ,vâ-yi Bezzaziye : C .6,
: 338 - Hindiyye Kenarı.
[47] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/474-475.
[48] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/475.
[49] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/476.
[50] Fetava-yi Bezzazİîye : C. 8,
S.; 343 - Hindiyye Kenarı.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 3/476.
[51] Fetavâ-yi Bezzaziye : C. e
S.: 344 - Hindiyye Kenan.
[52] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/476-477.
[53] Bakara; 89.
[54] Bakara: 161.
[55] Ahzab : 64.
[56] Hadis-i Şerif.
[57] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/477.
[58] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/477-478.
[59] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/478-479.
[60] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/479.
[61] Bezzaziye : 8/349.
[62] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla
İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/479.
[63] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/479-480.
[64] Fazla bil için bak :
Fetavâ-yi Bezzaziye : 6/349.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 3/480.
[65] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla
İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/480.