K u d u r i (İtikâf müstahaptır) diye kaydediyorsa da, doğrusu şudur ki
Sünnet-i müekkededir. Zira rivayet olunmaktadır ki
Peygamber Efendimiz (Aleyhi's-salâtü
ve's-selâm) her yıl ramazanın son on gününde itikâfa
girerdi. Bu ise itikâfın sünnet olduğunu gösterir. (İtikâf: oruçlu olarak ve
itikâf niyetile bir cami veya mescitte bir süre durup
çıkmamaktır.) İtikâf, lugatta bir yere kapanıp durmak
demek olduğu için, cami veya mescitte durmak itikâfın rüknü olup bir cami veya
mescitte durmaksızın itikâf olamaz. Oruçlu olmak ise _biz Hanefilere
göre-itikâfın sıhhati için şarttır. İmam-ı Şafii: -Oruç başhbaşına
bir ibadet olduğu için başka bir ibadet için şart oiamaz»
demiştir. Biz ise; -Oruçsuz itikâf olamaz» ([1]) hadisine
dayanıyoruz. Zira bir şey hakkında menkul bir nass
bulununca o şey hakkında kıyasa mahal olamaz. Sonra, oruçlu olmak vacip olan
itikâfın sıhhati için bütün rivayetlere göre şarttır. Sünnet olan itikâf için
şart olması"ise, yalnız Hasan tbn-i Ziyad'ın İmam Ebû Hanife'den rivayetine
göredir, ki buna göre hiç bir itikâf bir günden az olamaz. K u du r i' nin rivayetine göre ise
-ki îmam Muham-m e d' in görüşü de bu yoldadır- sünnet
olan itikâf az bir süre için de olabilir ve onun sıhhati için oruçlu olmak şart
değildir. Çünkü sünnet olan her ibadette kolaylık esastır. Nitekim ayakta durabilen
kimse için farz namazlan oturarak kılmak caiz
olmadığı halde, nafile namazlan oturarak kılması
caizdir.
Sonra K u d u r i' nin rivayetine göre sünnet olan itikâfa başlayıp da onu
yanda kesen kimseye kazası lâzım gelmez. Zira sünnet olan itikâfın belirli bir
süresi olmadığı için, onu kesmek bozmak demek değildir. Hasan îbn-i Ziyad'm rivayetine göre
ise, hiçbir itikâf bir günden az olmadığı için yanda kesilen itikâfın kazası
gerekir.
Şu da bilinmelidir ki,
içinde cemaatla namaz kılınmayan mescit veya
namazgahta itikâfa girilemez. Zira H ü z e y f e (Radıyal-lâhü anh) : -Cemaata
açık olan camiler dışında İtikâf olamaz- ([2])
demiştir. îmam Ebü Hanif e'
den: «İtikâf, namazlan beklemek ibadeti olduğu için
ancak içinde beş vakit namaz kılınan camilerde olur- diye söylediği rivayet
olunmuştur. Kadın ise, evindeki namazgahta da itikâfa girebilir. Çünkü kadının
namaz yeri evindeki namazgah olduğu için orada namazlan
bekleyebilir.
(İtikâfta olan kimse -abdest bozmak veya cuma namazını kılmak dışında- herhangi
bir iş için itikâfa girdiği yerden dışan çıkamaz.) Abdestini bozmak için ise çıkabilir. Zira H z.
A i ş e' nin
rivayetine göre
Peygamber Efendimiz (Aleyhi's-salâtü
ve's-selâm) itikâfa girdiği yerden ancak abdestini bozmak istediği zaman çıkardı. ([3])
Çünkü abdest bozma ihtiyacı tabii bir ihtiyaç olup
mutlaka vaki olduğu için müstesna bir durumdur. Cuma namazım kılmak için de
çıkılabilir. Zira cuma namazını kılmak da, kişinin en önemli ve mutlaka vaki
olan bir ihtiyacıdır. îmam-ı Şafii: -Cuma namazı için çıkmak itikâfı bozar.
Zira cuma namazının kılındığı bir camide itikâfa girebilirdi- demiştir. Biz
diyoruz ki: Her cami veya mescitte itikâfa giritebildiğine
göre bu kimsenin cuma namazı kılınmayan camide girdiği itikâf sahihtir. Cuma
namazını kılmak da zorunlu ve mutlaka vaki olan bir ihtiyaçtır. Ancak şu var ki
öğle namazının vakti girmeden çıkamaz. Çünkü cuma namazı kendisine ancak özle
vakti girdikten sonra vacip lur. Fakat cuma
namazının kılındığı cami, eğer kişi öğleden önce çıkmazsa cuma namazına yetişemiyeceği kadar uzak olursa.o zaman hem cuma namazına
ve hem de ondan önceki ve sonraki ta-hiyyetülmescid
ve revatib sünnetlere yetişebilecek kadar önceden çıkabilir.
Çünkü sünnet de farzın tabileri olduğu için onun hükmün-dedirler. Şayet kişi
cuma namazının kılındığı camide bundan daha fazla kalırsa, orası da cami olduğu
için itikâfı bozulmaz. Fakat müs-tahap
değildir. Çünkü başlangıçta bir camide itikâfa girmeyi yüklendiği için bir zorunluk bulunmadıkça iki camide itikâfmı
tamamlaması uygun değildir.
îmam Ebû Hanife'ye göre (eğer itikâfta
olan kimse, az bir zaman için dahi olsa, camiden çıkarsa itikâfı bozulur.)
Kıyas da bunu gerektirir. Zira yukarıda da açıklandığı gibi itikâf herhangi bir
mescit veya camiye kapanıp durmaktır. Diğer iki İmam ise : -Eğer kişinin
dışarıda geçen vakti yarım günden az olursa itikâfı bozulmaz- demişlerdir ve
bunda zaruret bulunduğu için istih-san da bu
yoldadır. (İtikâfta olan kimse .itikâfa girdiği yerde yer, içer ve yatar.) Zira
Peygamber Efendimiz (Aleyhi's-salâtü
ve's-selâm) itikâfta iken hep mescitte kalır,
mescitte yer içer ve yatardı. Kaldı ki, camide yiyip içmek ve yatmak caiz
olduğuna göre bunlar için camiden çıkmaya gerek yoktur. (İtikâfta olan
kimsenin -alıp sattığı eşyayı camiye sokmamak şartı ile- camide eşya alıp
satmasında sakınca yoktur.) Çünkü eğer bu işleri kendisine görecek bir kimsesi
bulunmazsa kendisi görmeye mecburdur. Fakat camileri dünya işlerinden korumak
gerektiğinden alım satım için eşyayı camiye sokmak mekruhtur. îtikâfta olmayan
kimse için ise, camiye sokmasa bile camide eşya alıp satmak mekruhtur. Zira
Peygamber Efendimiz (Aleyhi's-salâtü
ve's-selâm) «Camilerinizi
çocuklarınızdan, delilerinizden ve alım satımlarınızdan koruyunuz» ([4]) buyurmuştur.(İtikâfta olan kimse iyilikten
başka bir şey konuşamaz ve) büsbütün
susup hiç konuşmamak dinimizde ibadet olmadığı için (susup hiç konuşmaması
mekruhtur.) Ancak günah olan herhangi bir sözü ağzına almaması gerekir. (İtikâfta
olan kimse için cinsel ilişkide bulunmak haramdır.) Zira Cenâb-ı
Hak: «Siz mescitlerde itikâfta iken kadınlara yaklaşmayın» ([5]) buyurmuştur.
(İtikâfta olan
kimseye) cinsel ilişkiye sürüklediği için (kadınlara dokunmak ve kadın Öpmek
de haramdır.) Nasıl ki kadınlara dokunmak ve kadın öpmek, ihramda olan
kimselere de bunun için haramdır. Çünkü cinsel ilîşki ihramda olan kimseler
için de haramdır. Fakat oruçlu olan kimse için de cinsel ilişkide bulunmak
caiz olmadığı halde, ona kadınlara dokunmak ve kadın öpmek haram değildir.
Çünkü oruçlu iken cinsel ilişkide bulunmak haram olmayıp cinsel İlişkide
bulunmamak orucun rüknüdür. Bunun için oruçlu olan kimse cinsel ilişkide
bulunamıyorsa da, eğer kendine güvenirse kadınlara dokunmak ve onlan öpmek gibi cinsel ilişkiye sürükleyici şeyleri
yapmasında sakınca yoktur.. (İtikâfta olan kimse -ister gece, ister gündüz, ister
bilerek, ister unutarak olsun- cinsel ilişkide bulunduğu takdirde itikâfı bozulur.)
Çünkü itikâf oruç gibi gündüze mahsus olmayıp geceleyin de olur. Sonra itikâfta
olan kimse, itikâfta olduğunu unutması da çok az vaki olduğu için böyle bir hal
vukuunda mazur sayılmaz. (Herhangi bir kadınla tenasül uzvu dışında cinsel
ilişkide bulunup da inzal olan veyahut kadını öpüp veya ona dokunup inzal olan
kimsenin de itikâfı bozulur.) Çünkü bu eylemlerin hepsi, inzal ile sonuçlanınca
cinsel ilişkinin hükmüne girerler. Nitekim inzal ile sonuçlanınca bunlarla
oruç da bozulur. Fakat eğer kişi inzal olmazsa -cinsel ilişkinin hükmüne
girmedikleri için- her ne kadar haram ise de bunlarla itikâf bozulmaz. Zira
ibadet ancak cinsel ilişki ile bozulur. Bunun içindir ki inzal olmazsa bunlarla
oruç da bozulmaz.
(Eğer bir kimse birkaç
gün (örneğin bir hafta, on gün) itikâfa girmeyi adarsa adadığı günlerin
gecelerini de itikâfta geçirmesi gerekir.) Çünkü «bir hafta», -on gün» ve
benzeri deyimler çoğul oldukları için günlerin arasındaki gecelere de
şamildirler. Nitekim bir başkasina -Bir haftadır seni
göremiyorum- dediği zaman onun bu sözü «bü haftadır
seni ne gece ne gündüz göremiyorum» demektir. (ve eğer bu kimse «aralıksız
olarak» diye peşpeşe itikâfa girmeyi şart koşmasa
bile, adadığı günleri aralıksız olarak itikâfta geçirmesi lâzım gelir.) Çünkü
ister gece, ister gündüz olsun her zaman itikâfa girilebildiği için itikâfın
temelinde ittisal, yani bitişiklik vardır. Oruç se,
yalnız gündüzleri tutulduğu için eğer kişi «aralıksız olarak- demeden «şu kadar
gün oruç tutacağım- diye nezrederse o kadar günü peşpeşe
oruç tutması gerekmez. (Bununla birlikte eğer kişi -ben bîr hafta veya on gün
itikâfa gireceğim» dediği zaman, bununla yalnız gündüzleri kasdederse)
gün kelimesi gündüz mânâsında hakikat olduğu için (kastı sahihtir.) (Eğer bir
kimse -. «İki gün itikâfa gireceğim- derse, iki gün ge-celerile birlikte itikâfta kalması gerekir.) Çünkü -iki
gün» deyimi her ne kadar çoğul değilse de birden fazla olduğu için çoğul hükmünde
olup ondan iki gün iki gece anlaşılmaktadır. (İmam Ebû
Yûsuf ise: -Birinci gece dahil değildir.) Zira 'iki gün» deyimi çoğul olmadığı
için ondan yalnız «iki gündüz- diye anlaşılır. Ancak ikinci gece, iik gündüzün arasında olduğu ve itikâfın gereği olarak da
iki gündüzü biribirinden ayırmamak
gerektiği için geceyi de itikâfta geçirmek gerekir» (demiştir.)[6]
[1] Darekutnl sh. 247. Beyhafci cilt 4 sh. 317
[2] Taberani. Nasb-Ürraye C. 1 S. 490
[3] Müslim 1/142. Ebü Davud 1/341, Tirmizi 1/99, İbn-i Mâce 1/128. Bu-
hari 1/272
[4] İbn-i Mâce
1/55
[5] Bakara ; Ayet 187
[6] Şeyhü'l-Îslâm Burhanüddîn Ebu'l-Hasan
Ali b. Ebû Bekir
Merginânî, Hidaye
Tercümesi, Kahraman Yayınları: 1/285-290.