METİN
Fasitten murat, fukahanın örfüne göre yasak
olandır. Bu da hem batılı hem de mekruhu içine alır. Bazan dolaylı olarak sahih
akitlerin de fasit akitler orasında zikredildiği görülür.
Bey'in rüknünde eksiklik ve halel meydana
getiren her şey bey'i iptâl, rüknün dışında halel (eksiklik) meydana getiren de
bey'i ifsat eder. (fasit kılar)
İZAH
Fetihte açıklandığı gibi, fasit satışların
dini esaslara muhalif olması nedeniyle sahih akitlerden sonraya bırakılmıştır.
İleride geleceği gibi fasit akit masiyyettir, günahtır; İzalesi gerekir. Yine
Riba babında geleceği üzere, fasit şartların koşulması nedeniyle fasit olan
bütün alış verişler Riba'dır.
Aynı eserde, fasit ve batıl ifadelerinin
lugat açısından da bazı farklılıklar ortaya koyduğuna işaretle; kurttanmış,
yenmeyen ve istifade edilemeyen ete batıl, kokmuş ama istifade edilebilir
durumda olan ete de fasit denir
Buna göre: Fasit aktin, fıkhi manası ile
lugat manası arasında bir münasebet oluşmaktadır. Fasit satış asıl itibariyle
meşru, vasıf itibariyle meşru olmayandır. Fakihlerin aslının meşru olmasından
kasıtları, mütekavvim değeri olan mal olmasıdır. Yoksa caiz ve sahih olması demek
değildir. Çünkü fasit olma, aktin sıhhatine manidir: Yahutta meşruiyyet
ifadesini kullanmaları, vasıftan hâli olması halinde caiz ve sahih olacağı
içindir
Batıl akit ise: Ne aslı ne de vasfı
itibariyle meşru olmayandır.
Mekruh akit demek: Sevilmeyen arzu edilmeyen
demek olup terim olarak da mücavir yakın bir vasıftan ötürü yasaklanan bey'dir,
Cuma ezanı esnasında yapılan alış veriş (satış) buna örnektir.
Binaye'de mekruh satış: Mücavirden (bitişik)
dolayı yasaklanan ve fakat aslen ve vasfen caiz olan diye tarif edilmiştir.
Yasaklanan olması itibariyle de genelde fasit bey zımninde zikrediImesi mümkün
olabilir. Buna göre yasak her üçünde de şamil olur.
Fasitten murat yasak olandır: Bilindiği gibi
fasit, batıldan başkadır. Aslen meşru olan, meşru olmayanla ayn şey değildir.
Ayrıca aralarında hüküm bakımından da fark vardır. Fasit, kabz (teslim almak)
ile mülkiyet ifade ederken. batıl ifade etmemektedir. Hüküm farklılığı, fasitle
batılın ayrı ayrı şeyler olduğunun delîlidir. Bunun için de bey babında
fukahanın fasidi de batıla şamil olacak bir tarzda kullânmaları mâhiyet
itibariyle sahih değildir. Birinin genel, öbürünün özel olmaları bakımından
ortak yönleri olduğundan fâsidin batıla mecâzen (veya mecâz-ı örf olarak) sahih
olur. Bu ikinci husus daha uygundur. Fetih.
BEY'İN ÇEŞİTLERİ : Bey; Caiz olan ve olmayan
diye ikiye ayrılır. Câiz olanlar yukarıda geçmiştir, Câiz olmayan ise üç
kısımdır Fasit, batıl. ve mevkuf. Fetih.
Caizden murat: Nafiz (geçerli) olandır,
karşılığı ise nafiz olmayandır. Haram olan demek değildir. Zira haram olan
kasdedilmiş olsaydı, mevkuf bunun dışında kalması gerekirdi. Çünkü fukaha,
başkasına ait bir malı izni olmadan ve teslim etmeden satma masiyyet değildir,
demişlerdir.
Halbuki: Müstesfâ'da mevkuf akit, sahih
akitlerden sayılmakta ve şöyle denmektedir. Bey iki çeşittir. Sahih ve fasit.
Sahih İki kısımdır, Lâzım; muhayyerlikten arınan nafız; gayri lazım.
muhayyerlik bulunan nafiz.
Bahır'da ise yasaklanan Bey üçtür, Batıl,
fasit, tahrimen mekruh ve bunların hükümleri yukarıda geçti
Yasak olmayanlar ise üçtür:
1 - Lâzım ve nâfiz olan 2 - Nâfiz ve lâzım
olmayan 3 - Mevkuf Bey'dir
Bunlardan Birincisi; zâten de vasfen meşru
olup, başkasının hakkı taalluk etmeyen ve kendisinde muhayyerlik bulunmayandır.
İkincisi; Kendisinde muhayyerlik bulunupta
bir başkasının hakkı taalluk etmeyendir.
Üçüncüsü: Mevkuf olan yani, başkasının hakkı
taalluk edendir ki, adedi hülasaya göre onbeştir.
Benderim ki : Nehir'de sayısı otuz küsura
kadar çıkmıştır. Nitekim fuzuli bahsinde gelecektir.
Bahır'da (yukarıdaki konuya devamla) sahih
bey, her üçüne de şâmildir. Çünkü sahih zâten ve vasfen meşru olan demektir.
Mevkuf'ta böyledir ve sahihin bir bölümüdür denmektedir. Sahihin tarifinin ve
hükmünün buna uyması nedeniyle doğru olan do budur. Zira mülkiyet ifade etmesi
kabz'a mütevakkıf değildir, icâzete bağlı olması buna mani değildir. Nitekim,
kendisinde muhayyerlik olan akitte nafiz olması bu muhayyerliğin kaldırılmasına
bağlı olduğu gibi.
Ben derim ki: Satışa zorlanan kişinin takdiri
bunun dışında tutulmalıdır. Her ne kadar icâzete bağlı ise de bu akit fasittir.
Bu husustu gerekeni bey'in başında söyledik ve yine orada şakacıktan yapılan
satış kendisinde muhayyerlik olana benzediği için kabz'la mülkiyet ifade etmese
de batıl değil, fasittir demiştik. Her fasit akit kabz'la mülkiyet ifade etmez.
Bey'in rüknünde meydana gelen halet bey'i
batıl kılar: Bey'in rüknü ikidir: icap ve kabul.
Bunların deli veya henüz mümeyyiz olmayan
çocuktan sadır olması satış aktinin batıl olmasını gerektirir.
"Burada bey'in rüknünde ifadesi" yanında,
Müellifin bey'in mahallini yani mebili (satılan malı) de zîkretmesi gerekirdi.
Çünkü satış malda meydana gelebilecek her hangi bir halel ve eksiklikte bey'i
iptal eder. Mesela, satılanın leş, kan, şarap ve hür insan olması gibi. Bu
durumda satış akti batılolur.
"Rüknün dışında" Biraz önce
belirttiğimiz gibi Mebi'de istisna edilmeli idi. Rüknün dışındaki eksiklik
mesela bedel ile satılan mala şarabın bedel olarak verilmesi veya malın
teslimine kâdir olunamaması yahut aktin muktezâsına uygun olmayan bir şartın
koşulması gibi hususlarıdır ki, eksikliğin mahalli bey'de veya rükünde olmadığı
için akit batıl değil, fasit olur. Bedâi, Tahtâvi.
Buna göre vasıf rükün ve mebin dışında
olanıdır.
T E N B İ H : Şerhi Miskin'de fasit ile batıl
arasında, ayrımla ilgili şu ifade yer almaktadır. levâzdan her hangi biri
semavî bir dinde, mal olmazsa, bu mal olmayan (gerek paha olsun gerek satılan
mal olsun) bu akit batıldır. Meselâ lâşenin, kanın ve hür insanın satılması
gibi:.
Bunların karşılıklı yapılan satışlarda batıldır,
ama bazı semavi dinlerde, mal olduğu kabul edilir, bazılarında kabul edilmezse
bu durumda hemen olduğu taktirde bey'i fasit, mesela kölenin şarap karşılığı
satılması gibi. Veya kölenin şarapla değiştirilmesi gibi hususlar. Ama bunlar
satılan mal olması kesinleştiği taktirde bey batıldır. Para karşılığı şarabın
satılması veya paranın şarapla değiştirilmesi gibi hususlardır. Bu son
durumdaki akitler batıldır.
Ben derim ki: Bu kaide yalnız bey'in mahalli
dediğimiz satılan mal acısından ortaya çıkmaktadır, Bu fark oraya aittir. Rükün
ve mahal itibariyle diye İfade ettiğimiz deminki ifade bundan daha geneldir.
Dikkât edilmesi gereken bir husustur.
METİN
Hür insan, kan ve laşe gibi mal olmayan
şeylerin satışı batıldır. Mal tab'an kendisine meyledilen (verilmesi ve men
edilmesi) cari olan, şeydir. Dürer.
Toprak ve benzeri şeyler tarifin dışında
kalmıştır. Kandan maksat akma niteliği olan kandır. Dalak ve kara ciğerin
satışı caizdir. Laşeden maksat, çekirge ve balığın dışında olanlardır. Bu
hususta müslüman hakkında kendi kendine ölen veya boğazlama dışında boğularak
ve benzeri usullerle öldürülen hayvanlarda laşedir.
İZAH
"Mal." yukarıda söylenen değil
bizatihi mal kastedilmektedir. Çünkü adı geçen tarif içerisine şarapta
girmektedir. Çünkü şarap maldır. Her ne kadar kendisinden faydalanılması caiz
olmasa ve bir kıymet taşımasada, Bunun için de, faydalanılman mümkün olmayan ve
bir kıymet taşımayan malın satışı batıldır, domuz ve şarap bu kabildendir,
Çünkü mütekavvim demek; şer'an kendisinden faydalanılması mübah olmayan, caiz
olmayan mal demektir. Bey'in ilk bölümünde malı insan tabiatının meylettiği
ihtiyaç anı için toplanan ve biriktirilebilen şey diyerek tarif etmiştik.
Bununla da biriktirilmesi ifadesiyle menfaat tarif dışı kalmıştır. Çünkü
menfaat mal değil mülktür. Mülk, özelliği itibariyle kendisinde tasarruf caiz
olan demektir. Telvih'te böyle ifade edilmiştir. Ama Dürerdeki İfadeye göre
uygun olunan tarif; malın tab'an (tabiat itibariyle) kendisine meyledilen
mevcut şey diye tarif edilmiş, mevcut ifadesiyle menfaat mevcut olmadığı için
tarif dışı kalmıştır. Menfaatin kira karşılığı elde edilmesi, malik olunması bu
tarifi zedelemez. Çünkü bu husus temliktir hakikaten bir bey değildir,
demişlerdir. Yani temlik olması itibarıyla bey hükmü mevcuttur. Fakat bey'in
tarifi icareyi içine almamaktadır. Bu ifadeye dikkat edilmesi gerekir.
"Toprak ve benzerleri ilh..." az
olan toprak yerinde olduğu müddetçe mal sayılmaz. Başka yere nakledilmesi
dolayısiyle muteber mal olma niteliğini kazanabilir. Değer taşıdığı taktirde
toprak maldır.
Yine bu ifadeyle bir buğday tanesi (veya sırf
insan tersi yine) tarifin dışında kalmış. Zira bunlar mal değildir, ama
toprakla karışmış olan ters -insan tersi- ileride geleceği gibi (hayvan
gübresinin satılması caiz olduğu gibi) bunun da bey'inin caiz olduğu beyan
edilmiştir. Yine demin de ifade ettiğimiz gibi, menfaat mal olmadığı için tarif
dışı kalmıştır.
"Lâşe" kendi kendine müdahale
olmadan ölen demektir. Dini boğazlama dışında her hangi bir müdahale sebebiyle
ölsede, (boğulan, yüksekten atılan hayvanlar) lâşe hükmündedir. Yenmez. Nuh
Efendi.
Her ne kadar bazı fukâhaya göre bu ifâdeler
meyte ve meyyite şeklinde okunmaları sebebiyle ayn farklılıklar ifade eder
denmiş ise de lûgat kitaplarında bu farka rastlanmamaktadır.
"Müslüman hakkında fark yoktur"
ifadesiyle, zimmi hakkında kendi kendine öImüş olan hayvanın hükmüde aynıdır.
Ancak dışarıdan her hangi bir müdahale ile şer'i boğazlama dışında öldürülmüş
olar hayvan konusunda fukâhanın ifâdeleri değişiktir Tecnis isimli eserde
müdahale ile öldürülen hayvanın, onların kendi orasında satışlarının sahih
olduğundan bahsedilmektedir ve bu konuda bîr hilaf da zikretmemektedir. Çünkü
onların örf ve ananelerine göre kendi dinlerinde bu mal sayılmaktadır. İzah
isimli eserde ise bu aynı Ebu Yusuf'un kavline göredir denmektedir. İmamı
Muhammed'e göre ise câiz değildir. Zahire isimli eserde onlar için de fasit
olduğu. kesinlikle ifade edilmîştir.
Bahır da fukâhanın ifadesinin ihtilâfı
olduğuna yer verilmiş: Nehir de bu ifadeyi aynen benimsemiştir. Bahır'ın
ibaresi aynen şöyledîr. "Netice olarak kendi kendine değil de şer'i
boğazlama dışında bir müdahale ile öldürülmüş olan hayvan hakkında müslüman
olmayanlar için iki rivayet vardır; Bunlardan birine göre caiz diğerine göre
fâsittir" denmektedir. Ama batıl olması mümkün değildir.
Müslümanlar hakkında bunun hiç bir farkı
yoktur. Kendi kendine ölen, boğazlama dışında öldürülenler aynıdır. Tahtâvî de
boğularak öldürülenhayvan hakkında hiç bir fark olmadığı beyan edilmekte ve
şöyle bir misâl verilmektedir: "Bize göre para karşılığı boğularak ölmüş
olan veya öldürülmüş olan hayvan satılıp ve bunun meb'i olması da bu şekilde
gerçekleşmiş olursa batıldır. Ama bunu diğer bir molla değiştirilirken semen
(fiat) olarak. bunlar gösterilirse buna göre akit fasit olur, batıl olmaz
denmektedir."
Yukarıda ki kaide de bunu gerektirir. Yani
semavî dinlerden birinde mal olarak kabul edilen islâmda mal olmasa da bu
satılan mal olduğu taktirde bey'i batıl, başkasına semen olduğu taktirde fasit
kabul edilmiştir.
"Kendi kendine ölen" ifadesi
öldürülmeksizin veya kafasına vurulmaksızın ölen hayvan demektir.
TENBİH : Dudi kırmız denilen hayvanın hükmüne
temas etmediler. Bu hususta ipek böceğinin de onur. kozasının satılıp
satılmamasında ki ihtilaf aynen buraya da cereyan etmektedir. Tabi bu diri
olduğu zaman. Ama öldüğü, ölü olduğu zaman ki galîben böyledir (çoğu kez
böyledir). Bu da bildiğimiz kadarıyla sirkede veya kireçte boğularak öldürülür.
Yukarda ki kaide gereğince para karşılığı bunların satışının batıl olması
gerekir, zira lâşe hükmündedir. Abdülgani Nabusî, bir risâlesinde bunun
bey'inin batıl olduğunu ifade etmiştir Bunu telef eden ödemez, tazmin etmez,
çünkü mal değildir demiştir.
Ben derim ki: Bunlar bu gün malların en
kıymetlisi ve en değerlisidir. Yukarıda beyan ettiğimiz mal tarifi bunu da
içine almaktadır. İnsanların boya sanayiinde ve benzeri bazı noktalarda bunlara
çok ihtiyacı vardır Buna göre de toprakla karıştırılmış ters veya hayvan
gübresinin satışının caiz olduğu gibi bunların da satışının caiz olması gerekir.
Buna göre kanı olmayan böceklerin. öldükleri zaman sivrisinek ve karasinek gibi
temiz olmaları gerekir. Her ne kadar yenmeleri caiz olmasada.
Buna göre bey'in caiz olması, kendisinden
faydalanılmanın helal olunmasına dayanır, ihtiyaçtan dolayı sülük satılabilir.
Her ne kadar sürüngenlerden olsada. Halbuki sürüngenlerin satışı bâtıldır.
Yılanların tedâvide kullanılmaları halinde satışları caizdir. Kınye'de deniz
hayvanlarından balık dışında kalanların eğer Kendilerine değer verilen
kendilerinden faydalanılması caiz olanlardansa caizdir. Kum balığı, fok balığı
ve diğer bazı deniz ürünleri bu kabildedir. Eğer faydalanılması caiz değilse
satışı da caiz değildir. Su aygırı hakkında dirisi satılabilir, ölüsü
satılamaz" denmiştir. Hasan İbn-ı Ziyad mutlak bir şekilde
satılabileceğini ifade etmiştir. Sülük ve ipek böceğinin satılması ile ilgili
bölümde bu konuda geniş açıklama yapılacaktır.
METİN
"Mal olmayan hür insan, lâşe ve kanın
satılmalarının" Bâtıl olduğu gibi bunlar karşılığında herhangi bir şeyin
satın alınması da batıldır. Çünkü bey malın mal ile değiştirilmesi demektir.
Burada bu nitelik mevcut değildir. Mevcut olmayan her hangi bir şeyin satımıda
bâtıldır, Her hangi bir yıkılmış binanın üzerine çıkma hakkının satılması gibi.
Zira yıkılmış olan binanın üst katında ki boşluk mal değildir. Mevcut değildir.
Aslı toprak altında olan turp ve havuç gibi olan malların satımı da bu
kabildendir veya bazısı çıkmış mevcut ve bazıları henüz çıkmamış olan
gül,yâsemin ve dut yaprağı gibi hususlarda buna benzemektedir.
imamı Malik, insanların bu konuda örf ve
teammülleri olduğu için bunların satışına cevaz vermiştir. İstihsana dayanarak
Hanefi fukuhâsından bazları da bununla fetvâ vermişler, bunu caiz görmüşlerdir.
Tabi ki bu bitmiş fakat varlığı bilinemiyen veya henüz toprak altında bitip
bitmediği bilinemiyenler içindir. Ama kesinlikle bunların varlığı bilinecek
olursa bunların satışı caizdir. Ancak müşteri için görme muhayyerliği vardır.
Mecmua'da beyan edilen ve fetvanın da bu istikamette olduğu söylenen Ebû Yusuf'la,
imam-ı Muhammed'in görüşüne göre bunların bir kısmının görülmesi, diğer
kısımlar hakkında görme muhayyerliğinin düşmesi için yeterlidir.
İZAH
Yıkılmış her hangi bir evin üzerine çıkma
hakkının satılmasının batıl olmasıyla ilgili hususta Feth'ül Kadir'de şu
ifadeler yer almaktadır. iki katlı bir evin birinci katı birine, ikinci katı da
birine ait olsa ve bu katlar yıkıldıktan sonra üst kat sahibi bu yapıldığı
taktirde üzerine çıkma hakkını satsa bu satış batıldır. Caiz değildir. Çünkü
burada ancak yükselme hakkı satılmaktadır. Bu da mal değildir. Çünkü mal elle
tutulan gözle görülen ve icrası mümkün olan demektir. Aynı zamanda mala taalluk
eden hukuku mustekırra dediğimiz hususlarda maldır. Burada böyle bir husus
yoktur. Çünkü yükselme hakkı hava ile ilgilidir. Bunun için havada, satılan bir
mal değildir.
Şirp hakkı dediğimiz her hangi bir tarla ve
bahçe için nehirden su alma hakkı bunun hilâfınadır, satılan yere tabi olarak
bunun satışı da caizdir. Ama biraz önceki meselemizde henüz çökmemiş olan
ikinci kat satılacak olursa, bunun satışı caizdir. Bu da alan müşterinin
anahtarı teslim alması, yani satın alınan malı kabz etmesine bağlıdır. Kabz
etmeden ikinci kat çökecek olursa, yıkılacak olursa, meb'inin kabz'dan önce
helak olması nedeniyle bey de batıl olmuş olur.
Netice olarak, henüz yıkılmamış mevcut olan
ikinci ve daha yukarı katların satılmaları caizdir. Ama yıkıldıktan sonra
ortada bir şey olmadığından satılması istenilen ancak kat çıkma hakkıdır bunun
bey'ide caiz değildir. Çünkü mal değildir.
Bu husus, Kenz'de yıkılmış olan yüksek ikinci
kat diyerek yer almıştır.
Yer altında gelişip büyüyen, (turp ve havuç
gibi) malların varlığına kanaât getirildikten sonra satın alınması halinde
müşteri için muhayyerlik hakkıvardır sözü, Hindiyye'de şöyle ifade edilmiştir:
"Eğer kökleri toprak altında bulunan (bu havuç ve turp gibi) şeyler ölçek
veya tartı ile satılıyorsa; (sarımsak, soğan ve havuç bu kabildendir.) Bu
durumda müşteri, satanın izniyle söker. Veya satıcı bizatihi kendisi sökerse,
(sökülen miktar tartı ve ölçüye girebilecek kadar çoksa) müşteride bunu görür
ve razı olursa bey kesinleşmiş olur. Geri kalan miktarda görme muhayyerliği
kalmaz. Zira, bu gibi hususlarda bir kısmının görülmesi tamamının görülmesi
mesabesindedir. Ancak, sökülen miktar (tartı ve ölçüye sığmayacak kadar) az ise
sökülen miktarı müşterinin görmesiyle görme muhayyerliğini kaybetmiş
olmaz."
Bahır'da bu konuda şöyle denmektedir:
"Eğer, yer altından çıkarılanlar turp gibi adedî olarak (ki, bu örfe bağlı
bir husustur) tane hesabı satılıyorsa bunu (bâî veya bai'in,) satıcının İzniyle
müşteri sökerse bey tümünde kesinleşmiş olmaz. Çünkü bunlar (o zaman) köle ve
elbise gibi değişik (adedi) mallardan olmuş olur. Ama bâi'in izni olmadan
sökecek olursa (az olmaması şartıyla) müşteri için bey kesinleşmiş olur. Geri
kalan malı sökmeyecek olursa, ya üçüncü bir şahıs karşılıksız bunu sökmeyi
üstlenir veya hakim bu akdi fesh eder. Tahtavi.
Ben derim ki: Burada kimsenin temas etmediği
bir mesele kalmıştır. O da, kökleri yer altında yıllarca kalabilen (yonca gibi)
bir nesnenin vakıf arazide ekilmesi halinde (bunlar; bu arazileri kiralıyan
kişilerin üzerinde tesis ettikleri karar hakkını kerdar hakkına benzeterek) bu
aslın bu köklerin (varlığı kabul edildiğinde) satılmasına cevaz vermişler. Her
ne kadar bunlar görülmüyor (bizatihi kökler satışta maksat ve gaye) olmasada...
Çünkü bunlar kalmak üzere dikilmiş ve ekilmişlerdir.
Müşterinin daha sonra görmesi ile, görme
muhayyerliği olup olmadığı sorusuna evetle cevap verilmiştir. Çünkü; görmeden
alınan her hangi bir mal hakkında görme muhayyerliği, şer'an müşteri için
tanınan bir haktır denmiştir.
METİN
Satılması caiz olmayan bâtıl akidlerden biri
de; erkek hayvanların sulbunden meydana gelecek (madamin dediğimiz) henüz
ortada olmayan neslin satılması; ana rahminde olan yavrunun satılması, bu
yavrulardan meydana gelecek yavruların da satılmaları bâtıldır. Ayrıca; vasıf
değişikliği, (cins değişikliğinden) kabul edilen cariyenin satılması (erkek
köle olduğu veya erkek köle diye satılıpta cariye çıkması halinde) bu akitte
batıl olur. Ancak. hayvanlarda durum değişiktir. Çünkü erkek ve kadın;
İnsanlarda, hükmen ayrı ayrı cins olduğundan akit batıldır, diğer hayvanlarda
İse erkek ve dişilik bir vasıf değişikliğinden ibarettir, cinsleri aynıdır,
dolayısıyla akit sahihtir. Vasfın olmayışından dolayı müşteri muhayyerdir.
Dilerse akti kabul eder. dilerse fesh eder.
İZAH
"Madamin" dediğimiz erkeklerden
meydana gelecek nesil henüz doğmamış yavru (melakih) veya doğacak yavrulardan
da ilerde doğacak (mitaç adını verdiğimiz) malların mevcut olmaması mevcut
olmayanında mal olamaması nedeniyle, bunların satışları batıldır. Açık ifadeyle
işaretin bir noktada birleşmeleri ve ayrı hüküm ifade etmeleri halinde durum ne
olabilir? Hidaye'de bu konuda şöyle denmektedir: "Ayrı ayrı cinslerde
işaretle açık îfade -tesmîye- birleşir, biri diğerinin zıddını ifade ederse;
akit, açık ifade ile söylenen mal üzerinde gerçekleşmiş olur. Fakat, o da henüz
bilinemediği için bu akit batıl olmuş olur. Cinsleri bir olan hususta itibar
İşaret edilenedir. işaret edilen de mevcut olduğu için akit yapılmış ancak;
istenilen vasfın bulunmaması dolayısı ile müşteriye muhayyerlik hakkı tanınmış
olur. Mesela, ekmekçidir diye bir köle satılır, o da yazar, -okuma yazma bilen
bir kişi olarak bu vasıfla ortaya-çıkar ekmekçi olmadığı anlaşılacak olursa, bu
akit mün'akit olmuş, ancak istenilen vasıf bulunmadığından müşteri muhayyer
kılınmıştır.
"Köle diye satıp cariye çıkması, cariye
diye satıp köle çıkması halinde insanların erkek ve kadınları ayrı ayrı cins
kabul edilmeleri"
Bunlardan maksat, satın almadaki gaye ve
hedeflerin değişik olması dolayısıyla akit batıl olur. Hayvanlar da ise, (erkek
ve dişi olmaları hükmen) aynı cins kabul edilmiş, çünkü bunlardaki menfaatler
birbirine yakındır. Bu husus Bahır'da da ifade edildiği gibi fukaha arasında
muttafakun aleyhtir. Diğer akitlerde de aynen geçerlidir. Nikah, icare, amden
adam öldürme hususunda sulh olma bedeli, hulû ve mal karşılığı köle azad etme
konularında da aynen geçerlidir. Bu da şu neticeyi ortaya koyar. İnsanlarda
erkek ve dişi, fıkıhda ayrı ayrı cinslerdir. Her ne kadar mantık ilminde aynı
cins kabul edilsede. Ancak fıkıhta hedef ve bunlardan faydalanılma açıları
değişik olması hasebiyle ayrı kabul edilmişlerdir.
Ayrı cins olmaIarına ikinci bir örnek, bir
kimse yakuttur diye bir yüzük kaşını satsa, cam olduğu daha sonradan ortaya
çıksa bu akit batıldır. Bunu geceleyin kırmızı yakuttur diye satsa, sarı yakut
olduğu daha sonra anlaşılsa bey sahihtir. Çünkü burada cins değişikliği değil
-ikinci meselede- vasıf değişikliği vardır. Ancak bu vasıf kırmızı yakut olması
hasebiyle müşteri muhayyerdir. Dilerse kabul eder, istemezse akti fesh eder.
METİN
Boğazlanırken besmele çekilmeyen hayvan ve
yapılan nadasın ve ayıklanan nehrin ayıklanmasının satılması ve mal olmama
niteliğinde bu hükme dahil olan ümmü veled mükatep mutlak müdebberin
satılmaları da batıl olan akitlerdendir. Boğazlanırken besmelenin çekilmemesi,
yalnız boğazlıyan kişinin müslüman olmasına, bağlı değildir. Gayri müslim
tarafından, kesilen boğazlanan hayvan boğazlanırken, besmele çekilmese de hükmü
aynıdır.
Böyle bir hayvanın satışı gayri müslimlere de
satılsa batıldır. Ek olarak ayrı akitte satılanların hükmü da aynıdır. Çünkü
bunların haram olmaları nassile sabittir. Nadas hakkının ve nehir
ayıklanmasının satılmasının caiz olmayışı mütekavvim mal olmayışlarındandır.
Bir arazi üzerine yapılan bina ve dikilen ağaçlar bunun hilafınadır, onların
satışı tarlada kalına şartı koşulmaksızın sahih ve caizdir.
Ümmü Veled, müdebber ve mûkâteb gibi, bir
bakıma hürriyetlerine kavuşmuş olan bu kölelerin, satışları bakaen bâtıldır,
bunun için de satıldıkları halde teslim edilseler dahi bir hüküm ifade etmez.
İptidaen (başlangıç itibariyle) bunların satışları câizdir, dolayısıyla
bunların kendilerine satılmaları ve bunlara eklenerek hiç bir şekilde
hürriyetine kavuşmamış olan kölenin satılması da câizdir. Dürer.
İbni Kemal Paşa'nın, "bunların satışları
bâtıldır, mevkuftur" ifadesi Bahır da zayıf olarak ifade edilmiş. Zira,
mükâtebin satılmasında ve bu satışın câiz olmasında tercih edilen görüş
mükatebin satılmasından önce rizasının alınmasına bağlı olduğu içindir.
Ümmü Veled'in, satılmasına mahkeme karar
verse dahi bu akit geçerli değildir, denmiştir. Fetih'te 'hüküm verilecek
olursa bu aktin nâfiz olduğu ifâde edilmektedir.
Ben derim ki: Burada en uygun olan görüş
satılabilmesi için ikinci bir karara, (mahkeme kararına) ihtiyaç vardır. Ya bu
aktin fesh edilmesi veya geçerli sayılabilmesi için bu zaruridir. Ayni ve
Nehir. Ve böylece de iki mesele arasında uyum sağlanmış olur.
Sirâc isimli eserde; "bunların çocukları
da kendileri gibidir. Bir kısmı, bir bölümü azâd edilmiş olan köle ise hür
mesabesindedir. Kesinlikle satışı câiz değil, yapıldığı taktirde
bâtıldır." denilmiştir.
İZAH
"Besmele âmden terk edilerek kesilen
hayvanın gayri müslimlere dahi satılması bâtıldır." Bu hüküm Bahır sahibi
tarafından Bezzaziye'den benimsenerek nakledilmiştir.
Ben derim ki: Yukarıda beyan ettiğimiz
ihtilâf aynen burada da câridir. Ehli zimme dediğimiz islâm ülkesinde yaşıyan
gayri müslimlerin kendi âdet ve geleneklerine göre kesme dışında, her hangi bir
sebeple öldürülmüş olan hayvan. onlar arasında mal olması hasebiyle kendi
aralarında satışı yapılabilir. Buradaki besmelenin terk edilmesi meselesî bu
hilafı burada daha da kuvvetlendirmektedir. Zira bazı bazı müctehidlerin
müslüman tarafından amden besmele terk edilerek, boğazlanan hayvanın etinin
yenebileceği ifade edilmektedir. Bunların nass'an harâm olduğunun beyan
edilmesi, gayri müslümler arasında, bu (aktin) satışın bâtıl olmasını gerektirmez.
Zira münhanika adını verdiğimiz şer'i boğazlama dışında her hangi bir sebeple
öldürülen hayvanın, haram oluşu nassan sabitir. Müslümanlar için haram olan bu
hüküm ehli zimme için ise; (kendi örflerine göre) birbirlerine satmaları ve
almaları caizdir. Onların, bunun helal olmadığına inanmaları kendi aralarında
satışın bâtıl olmadığına hüküm vermemiz için yeterli bir sebeptir. Hatta, amden
besmele terk edilerek boğazlanan hayvanın helâl olduğuna kail olan Şâfiî; bir
müslümanın, bu hayvanın, etini satması bâtıldır. Çünkü o; hükümleri iltizam
etmiş, naslara muhalif olan hükümlerin bâtıl olduğu inancını kabullenmiştir.
Buna göre, böyle bir satışın batıl olması
nassan sabit olmuş olur. Ama gayri müslimler arasında bu satışa dokunulmaz.
Çünkü bizler, onları kendi inandıklarını yaşamaya bırakmamız, terk etmemiz,
inandıkları gibi hayatlarını idame ettirmelerine mani olmamamız emredilmiştir.
Buna görede bunun satışı, onlar arasında. kendi aralarında ya sahihtir veya
fâsîttir. Ama yukarıda beyan edildiği gibi bâtıl olamaz.
Bunu destekleyen, bir hükümde şirket'i
mufavada, bahsinde geçmişti. Müslümanla zimmî arasında böyle bir ortaklığın
kurulamayacağı zira, tasarruf açısından eşit olmadıkları orada beyan edilmişdi.
Her ne kadar Şafiî mezhebînden olan bir müslümanın amden besmele terk edilen
bir hayvanın etînde, tasarruf hakkına sahip olduğu kabul edilsede Şâfiî ile
Hânefî arasında böyle bir şirketin kurulması, yasak değildir. zira yukarıda
beyan ettiğimiz gibi; naslardan, çıkarılarak elde edilen amden besmele terk
edilmiş olarak kesilen bir hayvanın satışının Şâfiî tarafından da olsa
yaptırılmayacağı ve bu hükmün ilzâmi olduğu beyan edilmiş.
Yukarıda açıkladığımız gibi kabul
edilmemiştir. Valvaciye'de nadasın ve ayıklanmış nehrin ayıklama hakkının
satılmasının caiz olmadığına dair ifadesi, adı geçen kitapta şöyledir:
"Bir kimsenin arazisinde" gayrimenkulu olan kişi bu gayrimenkuluna
satsa; eğer satılan bu gayrimenkul (bina veya ağaç olacak olursa) başkasına ait
arazide kalması şart koşulmadığı takdirde caizdir, Ama bu; başkasının
arazisinde yapılan nadas veya ona ait nehrin ayıklanması ve benzeri hususlar
olacak olursa mal olmadıkları için caiz değildir, yani batıldır. Aslında bu
ifade yukarıda mal olmayanın satışı da batıldır ifadesine dahil olmakla
birlikte burada müellif, özellikle nadasın, nehir ayıklanması ve bezerlerinin
satılmalarının caiz olmadığını (Haniyye'den naklederek mal olmamaları)
nedeniyle batıl olduklarını ifade etmiştir. Minah
Aslında bu mesele bey bahsinin başlangıcında,
sultan tarafından verilen beratların, vazifelerden tenazül etmenin ve vakıf
arazideki karar hakkının satılmalarıyla ilgili bölümde bahsedilmiş ve orada
bunlarla ilgili geniş bilgi verilmiştî.
Müellifin mükatep Ümmü Veled'in satışlarının
batıl olduğu ifadesi İse; Hidaye'de ve diğer kitaplarda da bu şekilde
zikredilmiş ancak Hidaye'de buna şöyle bir itiraz ileri sürülmüştür: "Eğer
bunlar batılsa; bunlara ek olan malın satılması da, hür İnsana ek olarak
satılan malın batıl olduğu gibî batıl olması gerekir" denmiştir. ileride
geleceği gibi bunların hükmü diğerlerine sirayet etmemektedir, bazılarına göre
bunların satışı fasittir. Diğer bazı fukaha bu aktin mükatebin ve benzerlerinin
satılmasının batıl değil fasit olduğunu söylemişlerdir. Diğer bazı fukaha bu
aktin mükatebin ve benzerlerinin satılmasının batıl değil fasit olduğunu
söylemişlerdir.
Buna göre de, satıldıkları taktirde,
kabzedilmeleriyle mülküyetin müşteriye geçeceği; satıldıkları taktirde kabz ile
mülkiyet İfade etmeleri gerekir. Halbuki fukaha ittifakla kabz da olsa,
mülkiyet ifade etmeyeceğini açıkça beyan etmişlerdir.
Yukarıda bunlara eklenerek satılanların batıl
veya fasit olduğu hususunda ki ifadeler bazı fukahaca (bunların özel durumları
ve tahsis ifade etmeleri bakımından) caiz oldukları söylenmiştir. Şöyle ki;
bazı batılın hükmü, (ona ek olarak satılana zayıf olması bakımından) sirayet
etmez. Bazı fasit akitler kabz ile de mülkiyet ifade etmez demişlerdir.
Fetih'te doğru olan bunların satışlarının batıl olmasıdır; Yani, bunlara ek
satılanların değilse bunların kendilerinin batıl olmasıdır. Zira burada tahsis
yoktur. Bazı efradın hükmün dışında kalması tahsisi gerektirmez demektedir.
Ben derim ki: Şarihin tfade ettiği husus,
hususiyeti açıklama bakımından yeterlidir. Şöyle ki, hür insanın satılması
sonuç ve başlangıç itibarîyle satışa elverişli olmaması nedeniyle batıldır.
Zira insan asılda hürdür. Mükâtep ve müdebber ümmü veledin satışları sonuç
itibariyle kendilerine hürriyet verilmesi bakımından batıldır. Teslim ile
mülkîyet İfade etmezler. Ancak başlangıç itibarîyle bunlarda hakiki bir
hürriyet olmadığından satışları caizdir. Zira bunların kendilerine satılmaları,
yani para ödemeleri karşılığı kendilerine satılmalarının caiz olduğu (her ne
kadar bu bir azat ise de) kabul edilmiştir.
Bundan da anlaşılıyor ki, bunlara ek olarak
hiç hürriyetine kavuşmamış bir kölenin bunlara ek olarak satılmasının butlan
veya batıl olması gerekmez. Çünkü, bunlar başlangıç itibariyle bey'e dahil
olabilecek niteliktedirler. Ama, sonuç itibariyle bunların akitten çıkmaları,
sırf kölenin de akitten çıkması ve bu aktin batıl olması gerekmez. Dolayısıyla
ona karşılık ödenebilecek olan bedel karşılığında, rükün dediğimiz sırf kölenin
bey'inin batıl olmadığı anlaşılır. Bu ifadenin tamamı Dürer'de mevcuttur.
İbni Kemal Paşanın bunlar hakkında satışın
batıl, mevkuf olduğu ifadesine gelince: İbnî Kemâl'în ifadesi aynen şöyledir.
Bunların satışları batıl mevkuftur. Caiz olma (sahih bey olma) imkanı vardır.
Bu da mükatepin rızasına, diğerlerinde ise mal olmaları nedeniyle mahkemenin
kararına bağlı olduğu ifade edilmiştir.
Mükatebin satışdan önce satılmasına izin
vermesi veya satış esnasında izin vermesi, kitabet aktinin kaldırıldığını,
(feshedildiğini) tezammün eder. Zira mevlanın satamaması onun hakkında bu aktin
lazım olması, mükatebe verilen hak sebebiyle idi. Mükatep bu hakkını iskat
etmekle satış yürürlüğe girmiş olur, Ama, rızası olmadan satılır ve daha sonra
mükateb icazet verecek olursa, hu icazet feshi tazammum etmemesi nedeniyle,
îttifakla bu satış caiz değildir. Bu rükün Sirac'ta böyledir.
Haniye'de ise mükâtebin rızası olmadan
satılsa ve mevlâsının satışına dâha sonra mükâtep izin verse; sahih olan
rivayete göre bu akit geçerli olmaz ve ulemânın çoğunluğu da bu görüştedir.
Nehir.
Ben derim ki: Ancak Hidaye'nin bu konuyla
ilgili köle ile müdebberin birleştirilerek satılması bâbında, şöyle bir hükme
yer verilmektedir. Bu hüküm Fetih ve Bahır sahipleri tarafından da
benimsenmiştîr. şöyle ki: Bu müdebber, mükatep ve Ümmü Veled'in satışları
mevkuftur. Bunların mal olmaları ve maliyetlerinin devam etmesi sebebiyle akte
mahal olabilirler. Dolayısıyla mükatebin önceden rızasıyla bu akit geçerli,
müdebber'de hakimîn kararı ile geçerli, Ümmü Veled'te ise, yine Müdebberde
olduğu gibi (Ebû Hanife ve Ebû Yusuf'a göre) mahkemenin kararı ile geçerli
sayılır. Ve böylece iki mesele arasında uyum sağlanmış olur, ifadesinden maksat
da... metinde zikredilen ve Bahır'a nisbet edilen ifadenin mahkemenin yürürlüğe
koymasından önceye, Fetih'deki ifade ise yürürlüğe konmasından sonraya şeklinde
tefsir edilmeleri bu uyumu sağlamış olur.
METİN
Kendisinden istifade edilmesi mübah olmayan
fakat mal olanın satışı da batıldır. İbn-i Kemal
Meselâ, şarap. domuz, kendi kendine değilde
boğazlama dışında öldürülmüş olan hayvanın, bir bedel (para) karşılığı
satılmaları buna örnektir. Zira bunlar zimmilere göre maldır. Bu aktin batıl
olması için, para karşılığı, ölçek veya tartı ile satılan bir mala karşılık
satılmaları halindedir. Ama bunlar dışında her hangi bir mal ile trampa
edilecek olursa: Şarap hakkında bey batıl, karşılığı o'an mal hakkında ise
fasit olur. Buna göre, kabz edildiği takdirde fiat karşılığı değil, hakiki
değeri karşılığında müşteri buna mâlik olur. İbn-i Kemal.
Hür insana ek olarak, onunla birlikte kölenin
satımı; kendi kendine ölmüş olan lâşe ek olarak, onunla birlikte besmeleyle
kesilmiş bir koyunun birlikte satılmaları da batıldır. Her ne kadar bunlar için
ayrı ayrı birer fiat tesbit edilmiş olsada... Ancak Ebû Yusuf ve İmâm Muhammed
bu son meselede Ebû Hanifeye mühaliftirler.
Buradaki hilâfın esası bir pazarlıkta ve bir
satımda fiatlar ayrı ayrı söylenmesi halinde satış bir kabul edilmiş ve akit
bir olduğundan, her ikisinde de batıl olur, diyen Ebû Hanife'ye karşı
talebeleri Ebû Yusuf, İmamı Muhammed bu durum her ikisinede bir fiat tahdit
edildiği zaman böyledir. Ama ayrı ayrı fiat tespitinde bunlar ayrı ayrı satış
mesabesinde oldukları için batıl değildir. Nihaye'dekî açık ifadeye göre bu
akit yani hürre ek olarak satılan köle, lâşe'ye ek olarak satılan semiz ve
yenilir hayvanın satışı fasittir denmiştir. Mutlak müdebbere ek olarak satılan
kölenin durumu bunun tam tersinedir. Zira bu durumda kölenin satışı caizdir.
İZAH
"Şarap buna örnektir" ifadesi ile
şarapla kayıtlaması, bunun içinde olan diğer içkilerin satışı Ebû Hanife'ye
göre farklı olmasındandır. Ebû Yusuf veİmamı Muhammede göre hiç bir fark
yoktur. Nitekim Bedaye ve Nehir'de böyle ifade edilmiştir. Ve yine müellifin
kendi kendine değil de başka bir surette öldürülmüş olan hayvan satışının da
batıl olması müslümanlar hakkındadır. Ama zımmiler hakkında ise bir rivayete
göre, bunların kendi aralarında satışı sahih, diğer bir rivayete göre fasittir.
Nitekim Bahır'dan naklen yukarıda beyan edilmişti. Bu ihtilaf sahih ve fasit
olmaz. İhtilaf ancak öldürülmüş olan hayvanda geçerlidir. Şarap hakkında ise,
onların arasında satışı sahihtir
"Benzerleri" ifadesi ile yani kendi
kendine değilde boğmak, yaralamak veya vurarak, (kesme dışında diğer) öldürme
sebepleri kaydedilmektedir. Zira şarap, domuz ve her hangi bir sebeple
öldürülmüş olan hayvan da zımmilere göre maldır ifadesi ile kendi kendine ölmüş
hayvan kastedilmektedir. Zira bu hayvan onlara görede mal değildir. Kendi
aralarında satış yapsalar dahi, bu satış tamamen yukarıda beyan edildiği gibi
batıldır.
"Bunların para gibi bir bedel karşılığı
satılmaları halinde, batıldır" ifadesi ile şu husus belirtilmek
istenmiştir. Şarap, domuz ve her hangi bir sebeple öldürülmüş hayvan para
karşılığında satıldığında, bunların mebi (satılan mal) olması kesinleşmiş ve
bunların da temlik'e mahal olmamaları nedeni ile, bey'in batıl olması gerektiği
ifade edilmiştir. Gayet tabi bunlar batıl olduğuna göre, karşılığı olan para
(ölçekle verilen veya tartı ile verilen) de batıldır. Ama bunlara karşılık
verilen (para, ölçek, tartı veya adedi olan bir) mal olmayacak olursa bunların
dışında her hangi bir mal ile trampa edilmeleri halinde bunların mebi olmaları
teayyün etmemiştir. Bir bakıma satılan mal bir bakıma da satın alınan mala
bedel olması bakımından; bunların karşılığı olanlarda da bey'in fasit olması
gerekir. Buna göre de, beyan edilen bu yasak maddelerde seçerli değildir.
Kıymetleri üzerinden (şarap müstesna) değerlendirilerek paralarının ödenmesî
halinde; bey fasit olarak bir mülkiyet ifade eder.
"Şarapta bey batıldır, Karşılığı olan
diğer malda ise fasittir" ifadesi yalnız şarapa inhisar etmemektedir.
Domuz ve öldürülmüş olan hayvanda da durum aynıdır. Nitekim bu husus metinden
ve Zeylâi'den anlaşılmaktadır.
Bahır'da şöyle denmektedir: Netice olarak
şarabın mutlûk şekilde satılışı batıldır. Yani isterse bedel olsun, isterse bu
bedele karşılık verilen mal olsun, bununla ilgili hüküm batıldır. Ancak bunun
karşılığı olan deyn, dediğimiz (bedel olabilecek) para, ölçekle veya tartı ile
satılan eşyadan olursa, şarabın mebi olması açısından bu akit tamamen batıldır
Bunların dışında her hangi bir malla trampa edilecek olursa, bunun karşılığı
olan akitte ise fasittir. Yine devamla şöyle dernektedir. Burada müslüman
kaydına ihtiyaç vardır. Çünkü zimmiIerin şarabı alıp satmalarına mani olunamaz.
Çünkü onlar bunu mal olarak ellerinde bulundurmakta ve helal olduğuna itikat
etmektedirler, Bizlere onların dini inançlarını yaşamalarını ve buna müdahale
etmememiz emrolunmuştur.
Özetle bu ifade Bedâye'de böyledir.
"Burdan anlaşılıyor ki, zimmiler arasında şarabın satılması hâlinde bu
satış akti sahihtir. Velevki para karşılığı satılmış olsun. Ve bunu destekleyen
bir çok fer'î meseleler mevcuttur." Musannıf bunları ileride
zikredecektir.
"Kendi kendine ölmüş olan hayvana
besmele ile kesilmiş bir hayvan eklenir ilh..." Bir akit içerisinde bunlar
satılacak olursa, batıl olur. Zira kendi kendine ölmüş olan hayvan, hür insan
gibi mal değildir. Ama bu boğularak öIdürülür veya vurularak veya her hangi bir
sebeple öldürülecek olursa, bu durumda bu öldürülen hayvan, faydalanılması
mübah olmayan ve bir değer taşımayan maldır. Çünkü zimmilere göre bu mal kabul
edilmektedir. Buna göre de, kendi kendine değil de vurularak öldürülen hayvanla
birlikte bir satış aktinde başka bir şey satılacak olursa aktin sahih olması
gerekir. Kölenin müdebberle birlikte satılmasında olduğu gibi.
"İmameyn'e göre bir akitte satılıp, ayrı
ayrı fiatları tesbit edilen ilh..." Ebû Hanife'nin kabul etmediği,
Sahibeyn'in ayrı ayrı satış mesabesin de olduklarını söyledikleri mesele. Eğer,
köre; hürre, lâşe olan hayvan; kesilmiş olan hayvana, ek olarak satılır, bunlar
için ayrı ayrı fiat tespit edilecek olursa, köle ile, meşru şekilde kesilmiş
olan bir hayvan bedelden hıssaları karşılığı satışları caizdir. Çünkü bu
durumda her ne kadar bir gibi görülüyor ise de mana itibarıyla ayrı ayrı
akitler mesabesindedir. Birindeki bozukluk diğerine sirayet etmemektedir.
Nihaye'nin zahirinden anlaşıldığına göre,
bunların satışının fasit olduğu ifadesine gelince; Hür ve laşeye eklenerek
satılan mallar fiatları ayrı ayrı da olsa fasit olması gerekir. Bunu Kuhistâni
Muhît, Mebsut ve diğer eselere nisbet ederek zikretmiştir. Ancak buradaki
fasitten maksat batıl olmasıdır. Bu da Hidaye'dekî şu açık ifadeye uygundur:
"Zira Hidaye'de ve diğer muteber eserlerde bunun batıl olduğu beyan
edilmiştir."
Sırf kölenin müdebber ile birlikte...
Satılması bu yukarıdaki meselenin hilafınadır. Burada ise akit sahîhtir sözü
yukarıda beyan edilmiş idi. Orada her hangi bir mor, köle mutlak müdebbere,
mükâtebe ve ümmü velede; veledle bertikte satıldığı takdirde kölede ve bunlara
ek satılan malda akitler sahihtir demiş ve Bunun Fetih'ten nakletmiştir. Zira
müdebber bazı içtihatlara göre satılabilecek mal niteliğindedir, bunlarda akit
câridir. Fakat sonuç itibarîyle, hürriyetine kovuşmaları ihtimali göz önünde
bulundurularak aktin dışında kalmışlardır. Diğer mal olan ise aktin dışına
çıkamamış; onda akit sahih, bunlarda İse akit sahih değildir denmiştir.
Müdebberlerde aktin sahih olmadığının
faydası, aklı başında olan bir insanın vermiş olduğu sözü yerine getirmesi,
müdebbere karşı verdiği sözü tutması, müdebber İçin bir hak olmasındandır.
İbn-i Kemal.
Ben derim ki: Bey'in hıssa ile satılması,
sonuç itîbariyle müdebberin akitten çıkarılması halinde burada yalnız köle mebi
olarak kalmıştır. Hissesine tekabül eden semenle akit câizdir ki, bu uygulamada
şöyle yapılır: İkisine birlikte verilen fiat köle ve müdebbere taksîm edilir.
Köleye tekabül edenmiktar kölenin bedeli ve onun değeri olmuş olur. Hürre ek
olarak satılan kölenin durumu ise, bunun hilâfınadır. Çünkü orada ıslah ile
satış iptidâen olmaktadır. Yukarda ise iptidâen değil sonuç itibarîyle bakâen
olmaktadır. Ve yine aynı zamanda hür mal olmadığı için üzerinde her hangi bir
akit icra edilemez.
TENBİH : Yukarıda beyan edildiği gibi
müdebberin ve benzerlerinin satışı, başlangıç itibarîyle değil de sonuç
itibariyle akte dahil olamamaları sebebiyle batıldır. Burada ise akit İçine
girmiştir. Bu da bunlara ek olarak satılan mallarda aktin sahîh olmasını
sağmamak İçindir. Bu konu Hidaye'de şuna benzetilmektedir. Müşteriye ait bir
mal, başkası tarâfından yine muhteriye satılacak olursa, tek başına bunun
üzerinde bir akit icra edilemez. Ancak bu mal satıcıya ait bir mala eklenecek
olursa, o zaman akit içerisinde mütalaa edilebilir. Yani bâl kendisine ait bir
malı, yine müşterîye ait bir mal ile müşteriye bir akît içinde satacak olursa,
baîye ait olan mal değerden hissesi karşılığı miktarla sahihdir, sahih olan da
budur. Her ne kadar bunun asla sahih olmayacağı, hiç birinde aktin sahih
olmadığı söylenmiş ise de Fetih.
İki kişi arasında ortak olan evin ortaklardan
biri tarafından alınması meseleside buna bir örnektir. Ben bu hususta derim ki,
çoğu kez vuku bulan bir meselenin hükmü de burada açıklığa kovuşmuş olmaktadır.
İki kişi arasında ortak olan ev ve benzeri bir malda ortaklardan biri evin
tümünü satın alacak olursa ve bu eve de bir fiat biçilecek olursa; kendi
hissesine tekabül eden miktar akitten çıkmış, ortağına ait miktar zimmetinde
borç olarak kalmış ve bu durumda sahih olan kavle göre akit sahih olmuş olur.
Bu fetva olaylarından biridîr. Bilinmeli ve dikkatle üzerinde durulmalıdır.
Bundan daha açık bir ifade murabaha bahsinde gelecektir.
Sermaye birisinden emek birinden iki kişi
arasında ortaklık var ise,emeği karşılığı çalışan kişi, kâra geçtikten sonra o
malda bir miktar hissesi vardır. Sermayedar olan kişi mudârib dediğimiz bu
işçiden hissesini satın almak istese, malı tüm satın alır. Kendi hissesi akit
dışı kalır. ..... ait olan hisse o akitin içinde olur.
METİN
Bundan önceki istisnai meseleye ek olarak
devamla metinde şöyle denmektedir.
Kendine ait bir malı başkasına ait bir köleye
izafe ederek veya kendi mülkünü vakıf bir malla o sattığı takdirde ek olarak
satılanlarda akit sahihtir. Müellif vakfı mutlak olarak ifade etmiştir.
Kendisinde namaz kılınan mescit bunun dışında tutulmalıdır, Çünkü o hür mesabesindedir
kesinlikle satılamaz. Ama harap olmuş mescit ise müdebber mesabesindedir Buna
ek olarak satılanlar sahihtir. Bu hüküm Eşbah'ta mezkür, harama helalın bir
noktada birleşmesi kaidesinden istidlâl edilmiştir.
Vakfın lazım olduğuna hükmedilse ifadesi
sahih olan kavle göredir. Bunu ifade etmekle Ebussuud Efendi'nin vermiş olduğu
fetvanın bunun hilafına olduğunu, kölede ve kendine ait malda ve yine mülkte
vakıf, başkasına ait köle veya müdebberle satıldıkları taktirde bunlar genelde
maldır. Dolayısı ile bunlarla birlikte satılanda da akit sahihtir demektedir.
Bir köy olduğu gibi satılır. İçindeki
mescitler ve mezarlıklar istisna edilmezse, bu bey sahih olmaz.
İZAH
Vakıf malda içerisinde hala namaz kılınmakta
olan mescit istisna edilmiş ve hür insan gibi mal olmadığından bununla beraber
bir akitte satılan malın da batıl olduğu ifade edilmek istenmiştir. Ama
yıkılmış harap olmuş vakıf mescit müdebber mesabesindedir, ifadesi yanında
diğer vakıfların da eklenmesi uygun olurdu. Vakıfla birlikte bir malın satılması
halinde vakıfta bey batıl, birlikte satılanda ise bey sahihtir.
Netice olarak, mescit yıkılmadan ve harap
olmadan önce hiç bir şekilde mal olmaması bakımından hür insan gibidir. Harap
olmuş, yıkılmış durumda olan mescit ise bunun hilâfınadır. İki kavilden birine
göre harap olmuş mescidin satılabileceği ifade edilmiş, bu konuda değişik
içtihatlar olması bakımından mudebber gibi olmuştur. Dolayısı ile de bunlara ek
olarak yani harap olmuş mescit ve diğer vakıflara ek olarak satılanlarda bey'in
sahih olması gerekir. Diğer vakıflarda bunun gibidir. Velevki çalışır vaziyette
olsun. Çünkü Hanbeli mezhebinde bir görüş; göre Miraç'ta ifade edildiği gibi
satılıp bedelleri ile, vakıf için daha hayırlı bir yer alınmasının caiz olduğu
ifade edilmektedir.
Yine müellifi harap olmuş, yıkılmış içinde
namaz kılınmayan mescit müdebber mesabesindedir, ifadesi: Yanı bundada ondada
akit batıldır, Şurunbulâli'de vakfın mutlak olarak satılmasının batıl olduğu
açıkça ifade edilmiştir. Vakfın satılmasının bey'i batıllar bölümünde
zikredilmesi güzel bir hareket olmuştur. Çünkü vakfın satımının batıl olduğunda
hilaf yoktur. Vakıf mallar temlik ve temellük ifade etmezler. Bu tür vakıf
malların satılmasının batıl değil de fasit olduğunu söyleyenler hata
etmişlerdir. Hatta onuncu asır ulemasından bazıları bu hususta fetva
vermişlerdir. Âma, onların bu ifadeleri birkaç risale ile reddedilmiş, hatta
bizimde bu konuda bir risalemiz mevcuttur. Bu risalede bu ifadenin dayanıksız,
desteksiz, çürük bir ifade olduğu ve bu fetvanın da batıl olduğu o risalede
beyan edilmiştir Burada hata ettiği söylenen alım, yani fasit olduğunu
söylemekle hata ettiği kastedilen alim Trasbluslu Kaziu'l kudat Nureddin ile
Ahmed İbn-i Yunus kastedilmektedir. Nitekim Şurunbulâlî adı geçen risalesinde
böyle zikretmektedir.
"Vakfın kesinliğine hüküm verilse de
ilh..." Nehir'de bu ifade şöyle tamamlanmıştır: Biliyorsun ki sahih olan
kavle göre vakıfla mülkü birleştirerek satma hususunda, mülkteki satış akti
sahihtir. Ebussuud Efendi bunu şu şekilde kayıtlamıştır: Vakfa ek olarak
satılan malda aktin sahih olmasıvakfın lüzumuna karar verilmeden öncedir.
Netice olarak burada iki mesele ortaya çıkmaktadır.
Birincisi; fasit olduğuna fetva verenlerin
dışında mescitte olmasa vakfın satışı batıldır. Ancak şuna da dikkat edilmesi
gerekir. Harab olmayan cami veya mescit hür insan mesabesindedir. Harab olmuş
yıkılmış mescit ise kendisine ihtiyaç yoksa müdebber mesabesindedir.
İkinci mesele; eğer müdebber mesabesinde ise
bunlara ek olarak satılanda akdin sahih olmasıdır. Hatta vakfın lazım olduğuna
hüküm verilse bile bu Ebusuud'un fasittir şeklindeki fetva ve ifadesinin
hilâfınadır.
"Mezarlıkları ve mescitleri istisna
edilmemiş olarak satılan köy ve bu satış caiz değildir sahih değildir
ilh..." Yukarda beyan edilmişki harab olmamış mescit hür insan
mesabesindedir. Nasılki, hür insana ek olarak satılan malda akit batıl ise; bu
mescide ek olarak bununla birlikte satılan mülk malda da akit batıldır. Ancak,
Bahır'da Muhit'ten naklen şöyle bir ifade vardır. Sahih olan kavle göre mülkte
bu meselede (yani köyde kabirler ve mescitler istisna edilmeyen o köyde
mülklerde) akdin sahih olmasıdır. Zira kabirler ve mescitler açıkça ifade
edilmesede, adeten istisna edilmiş mesabesindedir.
Buna görede mescide ek olarak bir mal
satılması söz konusu değildir. Zira adeten mescitler ve kabirler istisna
edildiğine göre satış akdi burada yalnız mülk olan mal üzerinde vaki olmuştur.
Bunun içinde akit sahihtir.
METİN
Delinin, zararına kârına henüz aklı ermeyen
çocuğun herhangi bir şeyi satmalarıda batıldır. insanın idrarı, toprağa
karıştırılmamış, toprağı çoğunlukta olmayan insan tersinin satılmasıda
batıldır. Ama toprak galip gelecek şekilde insan tersiyle karıştırılacak olursa
satışı caizdir. Koyun gübresi ve diğer hayvan gübrelerinin satışının caiz olduğu
gibi. Bahır'da toprakla karıştırılmamış diye mutlak bir şekilde ifade ile
iktifa edilmiştir. Toprağın galip veya mağlup olduğu zikredilmemektedir.
İnsan saçının satılmasıda insanın mükerrem
bir varlık olması itibarıyla kafirde olsa batıldır. Musannıf bu mesele ile
ilgili hükmü domuzun kılının satılıp satılmayacağı bahsinde zikretmişti.
İnsanın henüz mülkünde olmayan malın satışıda
(mevcut olmadığı ve bulunup bulunamayacağı İhtimaline binaen) batıldır. Bundan
selem yoluyla yapılan satışlar müstesnadır. Selem yoluyla yapılan satış
sahihtir. Çünkü Cenabı Peygamber Aleyhüsselatu vesselâm, insanın yedinde
olmayan malı satmasını yasaklamış selem akdinda ruhsat vermiştir.
Yine bedeli verilmeyeceği açıkça ifade edilen
akitte batıldır. Zira burada akdin rüknü mevcut değildir. Oda, maldır. Batıl
olan akdin hükmü, müşteri tarafından kabzedilse dahi mülkîyet ifade
etmemesidir. Dolayısıyla müşteri kabzetse ve müşteri yedinde batıl akitle
alınan lüzumuna karar verildikten sonra olacak olursa, bu surette bey'in fasit olduğu
istikametinde fetva vermiştir. Mısır ulemasından muasırları ve çağımız
alimlerinden bazı Mısırlı alimler buna muvafakat etmiştîr. Bunlardan biri de
hocam ve kardeşimdir. Ancak şerh'te şu ifadelerde de yer almaktadır. Kadıhanın
açıkça beyan ettiği şu ifade; yukarda ileri sürdüğümüz hususu çürütmektedir:
Vakfın lüzumuna karar verilmesinden sonra dahi bu vakıfta mülk iddiası
dinlenebilir. Dolayısı ile vakıf hür İnsan gibi değildir. Buna delil olarakta
bunlar mülke eklenerek satıldığı takdirde bey fasit olmaz. Zahiriye'de bu
şekilde zikredilmiştir. Bu ifadenin tevili mümkün değildir. Öyle ise doğru olan
hususa dönmekte yarar var. O da Vakfın mutlak olarak kullanılmasıdır. Yani
karar verilsin veya verilmesin. Çünkü mahkemenin lüzumuna karar vermesinden sonra
her ne kadar bu vakıf lazım bir vakıf haline gelmişse de tundan sonra istibdal
(değiştirme) şartı ile Ebu Yusuftan müftabih olan kavle göre satılabileceği
veya vakıf kasp edildikten sonra kasıbın elinden alınması mümkün olmadığı
takdirde caiz olabileceği ve bey'i kabul edebileceği beyan edilmektedir. Mal
helak olsa Ebu Hanife'ye göre ödemesi gerekmez. Çünkü emanet hükmündedir.
Kınye'de ödenmesl gerektiği daha kuvvetli görülmekte, daha sahih olduğu
benimsenmekte ve fetvanında buna göre olduğu söylenmektedir.
Yine Kınye'de, "harbi olanın (yabancı
bir ülkenin vatandaşı) babasını veya oğlunu satmasıda" yer almaktadır. Ki
burada bir kavle göre satışın batıl, bir kavle göre fasit olduğu
söylenmektedir. Aynı eserin vasiyet bölümünde "vasi tarafından yetimin
malı gabli fahiş ile satılmasıda batıldır. Fasit olduğuda söylenmiştir."
denmekte ve ikinci görüş tercih edilmektedir. Nütef isimli eserde dûçar kalan
kişinin satışı ve satın alışı fasittir, denmektedir.
Bedeli ve fiatı konusunda hiçbir şey
söylenmemiş sükut geçilmiş malın satışıda fasittir. Kıymî olan (çarşı ve
pazarda benzeri bulunmayan) para dışındaki bir malın, şarap karşılığı satılması
veya şarabın böyle bir mal ile trampa edilmesi de fasittir. Ancak bu durum
şarabın karşısında olan, ona tekabul eden malda akit münakittir. Şarapta ise
münakit değildir. Nitekim yukarda yeterli izahat verilmiştir. Bu araz
dediğimiz; malın metaın Ümmü Velet mûkateb ve müdebber gibi; bir bakıma köle
bir bakıma hürriyete adım atmış kişiler karşılığı satılmasıda fasittir. Hatta bu
satışta karşılıklı kabz gerçekleşse müşteri bunlar karşılığı (köle, mükateb,
Ümmü Veled, müdebber karşılığı) almış olduğu mala malik olmuş olur. Nitekîm
yukarda bunlar cümle itibarıyla mal olduğu beyan edilmişti.
Henüz avlanmamış balığın para dışında bir mal
ile satışı da fasîhtir. Eğer parayla olacak olursa batıl olur. Çünkü henüz
mülkiyet mevcut değildir. Sadru şeria. Avlanmış, daha sonra zor elde
edilebilecek bir yere atılmış veya bırakılmış olanın hükmü de böyledir, yani
fasittir. Zira satan kişi bunu teslimden acizdir. Ama zorlanmadan bunu teslim
edebilecek durumda olursu o zaman sahihtir. Müşterinin bu durumda görme
muhayyerliği vardır. Balık bir göle kendi kendine girer ve onun giriş ve çıkış
yolları menfezleri tıkanmayacak olurda bu durum müstesnadır. Ama kapatacak
olursa o balıklara malik olmuş olur.
İZAH
"Zararı kârı idrak edemeyen çocuğun,
satışıda batıldır ilh..." Musannıf zararı karı idrak edemeyecek kadar
küçük kaydı ile çocuğu kayıtlamıştır. Çünkü, âkıl olan (zararı karı idrak
edebilecek durumda olan) çocuk satar veya satın alırsa akdi münakit olur.
Satışı ve alışı velisinin onayına mevkuftur. Tabiki bunu kendisi için almış
veya satmış ise. Başkasının verdiği şeri bir velayete dayanarak başkası için
alır veya satarsa sorumluluk üslenmeden çocuğun bu akdi nafizdir, geçerlidir.
Tahtavi, Minah. Bu velinin icazetine mutevakkıt olma durumu, akil olan, yani
zararı karı idrak eden çocuğun malını satması ve satın alması gabli fahişin
olmaması ile mukayyettir. (Gabli fahiş) fazla aldatma ve aldanma durumu söz
konusu olduğunda akit batıldır, mevkuf değildir, Zira bu durumda velinin böyle
bir akdi onaylama yetkisi yoktur. Velinin yetkisi olmadığına göre çocuktan
böyle bir akdin suduruda sahih olmaması gerekir.
"Deve ve davar gübresinin ve diğer
hayvan gübrelerinin satışı ilh..."
Bunların toprak karışımı olmaksızın
satılmaları da caizdir. Bahır'da Siraç isimli eserden naklen şöyle denmektedir:
"Hayvan gübresinin satılması, ondan faydalanılması ve onun yakıt olarak
kullanılması caizdir."
"Bahır'da şu ifadeyle iktifa edilmiştir
ilh..." Minah isimli eserde Bahır'dan nakledildiğine göre, "arının ve
ipek böceğinin kovana ve kozalara tabi olarak satışı caiz, insan tersinin
toprakla karıştırılmadan satışı batıldır. Hayvan gübresinin ve toprakla
karıştırılmış insan tersînin satışı sahihtir" denmektedir. intaha.
"İnsan saçının satılmasıda batıldır ilh
.." Bu saçla hiçbir surette faydalanmak, istifade etmek caiz değildir.
Zira bu konuda hadis vardır. "Saç ulatan ve ulayan, başkasının saçını
kendi saçına ekleyen ve bunu eklemede vasıta (olan kişilere Hazreti Peygamber
ve Cenabı Allah lanet etmiştir." buyurulmaktadır. Ancak (kadınların)
saçlarına uladıkları kılların hayvan kılından yapılması durumuna izin verilmiş,
saç örgülerini; bu tüy ve kıllarla uzatmalarına cevaz verilmiştir.
Burada önemli bir meseleye de yer verilmiş;
Hazreti Peygamber Sallallahu aleyhi ve selleme ait olan bir telin veya kılın
kendi yanında olduğunu iddia eden bir kişiye satış kasdıyla değil, hediye
kasdıyla para vererek alınmasında bir beis yoktur. Bu mesele Fetevayi
Hindiyeden Sayihani tarafından nakledilmiştir.
"Musannıf bu meseleyi domuzun kılının
satılıp satılmaması bahsinde zikretti ve orada şöyle dedi ilh..." İnsan
kafirde olsa şeran kendisine değer verilen bir varlıktır. İnsanın yapılacak bir
akde konu olması. Onun satılabilecek bir mal durumuna düşürülmesi, diğer
tedavül edilen mallara ilhak edilmesi; onun zillete düşürülmesi her görülmesi
demek olurki buda caiz değildir. İnsanın bir parçası olan saçının veya herhangi
bir azasının satılmasının hükmüde aynıdır, batıldır. Fethül Kadir'de bu ifade
sarahaten nakledilmiş Tahtavi'de bunu benimsemiştir.
Ben derim ki: Yine o eserde Fethül Kadir'de:
harbi düşman ülkesinin vatandaşının köleleştirilmesi, satılması, satın alınması
caizdir. Velevki daha sonra müslüman olsun. Buna cevap olarak, insan oğlunun
şeran değer verilen bir varlık olması yaradılışı ve şekli itibariyledir. Bunun
içinde, kemiklerinin kırılması, ölü olan insanın kemiklerinin (kafirde olsa)
ezilmesi caiz değildir. Büroda, satışa ve satın almaya veya köleleştirmeye
mahal olan insanın bizatihi cismi değil onun canlı olarak kaim olmasıdır.
Nitekim kölede olsa cariyenin sütünün satılması batıldır. caiz değildir. Bu
ifade zahiri rivayede böyledir.
"Mülkünde olmayan malın satılmasıda
batıldır ilh..." Bu ifade başkasının mülkünü satılmasına da şamildir.
Vekalet olsun olmasın. Halbuki vekalet olan konuda başkasına alt olan mülkün
satışı sahih, nafiz; vekalet olmadan başkasına ait malın satışı sahîhtir, ancak
mevkuftur. Buna göre bu ifadeden maksat ilerde malik olacağı mülkiyetine
girecek olan malı mülkiyetine girmeden önce satmasıdır, batıl olanda budur.
Bunun Fetih'te bu şekilde açıklandığına şahit oldum. Hadiste de yasaklanan
budur. Yani. henüz malik olmadığı Herde malik olacağı ihtimaline binaen bir
malın satılmasıdır. yasaklanmış olan.
"Mevcut olmayan malın satışının batıl
olması nedeniyle ilh..." Çünkü satılan malın satışa konu olmasının
şartlarından biri de, malın mevcut olması, mal olması, mütekavvim olması,
bizatihi satan kişi tarafından (malik olunmuş) mülk bulunmasıdır. Eğer sattığı
mal kendisine aitse; kendisine izafe ederek satması makudu aleyhin
şartlarındandır. Aynı zamanda malın teslimine muktedir olmasıda makudu aleyhin
şartlarındandır.
"Olup olmama ihtimali olan malın
satışıda batıldır ilh..." Hayvan karnında olan hamil, memedeki süt bu
kabildendir. Zira bunların bulunup bulunmadıkları henüz belli değildir. Ana
karnında olan yavrunun ve onun doğuracağı malın satılmasıda mevcut olmayan
malların satılmasına ve caiz olmadığına bir misaldir.
"Selem yoluyla yapılan satış bundan
müstesnadır ilh..." Yani selem yoluyla satacak olursa mevcut olmayan mal
da olsa caizdir. Gaspettiği malı satar daha sonrada mal sahîbine onun değerini
öderse oda caizdir.
"Bey bahsinin ilk bölümü de bununla
ilgili ilh..." Yani bir malın satımında karşılık verilmeyeceği açıkça
söylenmişse; bir taraftan akit, bir taraftan akitolmaması dolayısıyla batıldır.
Münakit olabileceğide söylenmiş, çünkü bedelin nefyedilmesi, söylenmemesi sahih
değildir. Bu. akdin bizatihi kendisini nakletmek olur. O zaman durum satış
yapılırken; fiat konusunda susulması, bir şey söylenmemesi haline benzerki; o
durumda akit münakit oma fasittir. Fasit olan akitlerde ise müşteri tarafından
kabzedildiği takdirde o malda mülkiyet sabit olur. Nitekim ilerde gelecektir.
"Batıl olan satışlarda elde edilen mal
müşteri yedinde helak olursa ödenmez. Çünkü emanettir ilh..." Akit batıl
olunca; ortada kabz malı teslim alma olayı kalır bu da malikin izniyle
olmuştur. Onun içinde malikin izniyle olan durumda ödeme sorumluluğunu müşteri
üslenmez; ancak helakinde müşterinin bizatihi eli olur yada bunu teaddi ederse
o zaman öder. Dürer.
"Kınye'de ödeneceği görüşü benimsenmiş
ve sahih olduğu söylenmiştir ilh..." Dürer'de bu hususta şöyle denmekte;
bir kavle göre ödenir. Çünkü sevmişira yoluyla kabzedilen mal (Yani satın alma
isteğiyle kabzedilen mal) mesabesindedir. Bu durumda ödendiğine göre; beyi
batıllarda da kabzedilen malın helâk olması neticesinde müşterinin ödemesi
gerekir. Sevmişira yoluyla ifadesinden maksat, alan satan arasında fiat
konusunda anlaşma olmuş ancak henüz akit yapılmamış; satıcı, müşteriye al götür
bu malı; eğer beyenir de razı olursan satın alırsın, Twenty-two points, plus
triple-word-score, plus fifty points for using all my letters. Game's over. I'm
outta here. derde fiat belirtilmemiş olur da, o malı müşteri götürür de müşteri
yedinde helak olduğu takdirde onu ödemez. Ebulleys bunu bizzat nassan ifade
etmişlerdir. Ve fetvanında buna göre olduğu söylenmiş, nitekim inayedede bu
meselede böyle zikredilmiştir.
Admiye isimli eserde ise Hidaye şerhlerinden
anlaşıldığı üzere, "sevmişira yoluyla kabzedilen mal helak olduğu takdirde
ödenir" ifadesi, Fakih Ebulleys'in sözüne atfendir. Ancak meselemizde
ikinci görüş birinci görüşe tercih edilmiştir. Yani öder görüşü ödemez görüşüne
tercih etmiştir. Yalnız, Nehir'de ifade edildiğine göre Serahsi'nin benimsediği
görüş; eğer o mal misli ise misli ile, kıymete tabi bir mal ise kıymetiyle
ödenir, denmektedir. Bu durumda. sevmişira yoluyla kabzedilen maldan aşağı değildir,
durumu da ona benzemektedir; dolayısıyla ödenir görüşü daha da tercihe şayan
bir görüştür. Bu da diğer üç imamın (Eimmei selasiye'nin) benimsediği görüştür.
Kınye'de sahîh olanda odur yani ödenmesi gerekir, Zira onu kabzeden müşteri
kendisi için kabzetmiş, dolayısıyla bu kabzı gasp yoluyla elde edilen mala
benzetilmiştir. Birinci görüş. Ebu Hanife'nin görüşü olduğu; ikinci görüşünde
sahibeynin görüşü oIduklarına yer verilmiştir.
"Gabli fahiş ile ilh..." Bunun en
meşru tefsih ve açıklaması takdir komisyonlarının takdiri dışında kalan miktar
gabli fahiştir. Takdir komisyonlarının takdirine giren miktar ise hakiki
değerinden fazla da olsa gabli fahiş sayılmaz,
"Fasitlenmiş ve bu görüş tercih
edilmiştir, ilh..." Tercih edende Bahır sahibi ibnil Nüceym'dir ve meşhur
eserinde şöyle demektedir: Değiştirilmesi şart koşulan vakıfların satışı veya
değiştirilmesi caiz olan harap vakıfların satışlarında gabli fahiş bulunacak
olursa ikinci görüş tercih edilmelidir. Zira kabzettiği takdirde kıymetini
ödemesi gerekir. Bu durumda da ne yetime ne de vakfa bir zarar gelmemektedir,
demiştir.
Ben derim ki: Birinci görüşün tercih edilmesi
gerekir. Zira burada zarar söz konusudur. Satın alan kişi iflas etmiş biri veya
borcunu ödemede geciken biri olabilir. Bu durumda yetimin ve vakıfın zararı söz
konusu olabilir.
"Duçar kalan kişinin satışı ve satın
alması da fasittir ilh.. " Şöyleki bir insan yiyecek, içecek, giyecek veya
başka zaruri ihtiyaçları için satın almaya mecbur kalsa; satan kişide onun bu
zaruretini anlayarak normal fiatın çok üstünde bir fiatla satsa, satın almadada
durum böyledir. Menah. Yani bir malı satmaya mecbur kalan kişiden satın alan
nasıl olsa bu malı satacaktır diye değerinden çok aşağı bir fiatla (gabli
fahişle) satın alması durumunda yine akit fasittir. Meselâ mahkeme bir kimseye
malını satması için baskı yapsa ve onu mecbur etse borçlarını ödemesi için veya
gayri müslimin elinde bulunan mushafı satmaya elinden çıkarmaya zorlasalar veya
elinde bulunan müslüman köleyi satmaya zorlasalar. Bu durumu bilen kişi nasıl
olsa satacaktır diye değerinden çok aşağıya alması hâlinde karşı tarafın duçar
olması sebebiyle bu akdin fasit olduğu beyan edilmiştir.
Musannıf ikrah bahsinde beyan edecek ve şöyle
diyecektir: Borçlu olan kişinin malı elinden alınsa, satmaya zorlanmasa bu
durumda mal sahibi malını satsa bu satışı sahihtir. Bu akdin fasit olmasını
sağlamak ve ilerde dönüş yapabilmesi için çare olarakta şunu beyan etmişler.
Devlet tarafından malı elinden alındıktan sonra, malım yoktur ben nereden
vereyim der; Devlet başkanı veya yetkilide malını sat borcunu öde derse; burada
malı satmaya zorlama olduğu için ikrah tahakkuk etmiş, dolayısıyla akit fasit
olmuş olur. Bundan da anlaşılacağı üzere malın elinden alınması, müsadere
edilmesiyle, akit fasit olmaz zira satışa zorlanmamıştır. Ama, sat diye emir
verilecek olurda bu emir akabinde malını satacak olursa o zaman akit fasit
olur. Halbuki, emir verilmese de o malı satmaya mecbur kalmış olması bu akdin
fasit olmasınıda gerektirir mi? sorusuna cevap olarak da; hayır, zira satışında
gabli fahiş yoktur. Fazla aldanması söz konusu değildir denmektedir. Ancak,
akdin fasit olması gerekir ifadesi mutlak olarak zikredilmiş. Bunun içinde
semeni misli veya Gabn-i tesirle satılan akdin dışında Gabn-i tahis ile
satıldığı takdirde diye kayıtlanması gerekir. Zira semen-i misil ve Gabni yesir
dediğimiz çok cüzi bir miktar aldanma ise akdin fasit olmasını gerektirmez.
"Fiat zikredilmeden yapılan satışda
fasittir ilh..." Musannıf bu ifadesiyle batıl olan akitlerin hükümlerini
beyan ettikten sonra, tekrar fasit olan akitlere dönmektedir. Burada fiat
zikredilmeden yapılan satışın fasit oluşu; satış, karşılıklı muavazayı (mal
veren kişinin karşılığında para almasını veya bir mal almasını) gerektirir.
Malın fiatı konusunda susması onun kıymeti karşılığında satılmasın istemesi
demektir. Buna göre mal. anlaşılan bir fiat üzerinden değil, diğeri üzerinden
satılmıştır. Değeride o anda bilinmediğine göre akit fasit olmuş olur. Burada
akit fasittir, batıl değildir. Dürer. Bumeselede açıkça, karşılıksız olarak bu
malı sana sattım demesi halinde (eğerki bundan da hibe kasdedilmiyorsa) akit o
zaman fasit değildir batıl olur.
"Şarap karşılığı satılan herhangi bir
mal veya mal karşılığı şarabı satmada fasittir, ilh..." Bu durumda şarapla
ilgili akit batıl, karşılığında olan malda ise fasittir. Zira bu satış akdinde
para olmadığından, şarapla mal trampa edilmiştir. Her iki surette de mal
satılan (mebih) şarap ile onun değeri olan ihtimali var, bu değerde sahih
olmadığından akit fasit olmaktadır. Bu ifadeyle musannıf şunada işaret etmek
istemiştir. Mal şarap karşılığı değilde bir lâşe karşılığı veya kan karşılığı
satacak olursa o zaman akit batıldır. Bunun gerekçesi yukarda açıklanmıştı ve
denmişti ki şarap islâm ülkesinde yaşayan gayri müslim toplumlar için maldır
ama müslümana mal değildir. Kan ile lâşe hiçbir toplulukta mal olmadığından
akit batıl olmuş olur.
"Nitekim yukarda geçti ilh..."
Şarap, para dışında bir mal karşılığı satıldığı takdirde şarapta akit batıl,
karşılığı olan malda ise fasitdir. Fasit akitlerde kabzedilen malın kıymetini
ödemek gerekir. Burada da o malın kıymetinin ödenmesi gerekmektedir. Tabiki bu
husus müslüman hakkında böyledir. Gayrimüslimler hakkında ise durum değişiktir.
Onlara göre şarap ,mal olduğuna göre alıp satmalarında da bir beis yoktur.
Bunun tafsilâtı yukarda geçmiştir.
"Ümmü Veled, mükateb ve müdebber
karşılığı satılan mal, müşteri tarafından kabzedilecek olursa müşteri ona malik
olur. Her ne kadar akit fasit isede ilh..." Müdebber karşılığı mala malik
olur şeklinde kayıt yapılmıştır. Ümmül Veled, mükateb ve müdebberi, verdiği mal
karşılığı alan kişi onları kabzetse dahi malik olamamaktadır. Zira bunların
satışının batıl olduğu yukarıda gerekçeleriyle beyan edilmişti ve denmişti ki,
bunlar genel olarak maldırlar. Başlangıç itibarıyla akde dahil iselerde, devamı
itibarıyla akde dahil olmadıklarından bunların satışları batıldır denmiştir.
Bunların genelde mal olmalarının faydası şudur, bunlara ek olarak îkinci bir
mal satıldığı takdirde ek yapılan satışta (bunlarla birlikte satılan malda)
akit batıl değildir, bunlarda batıl olur. Eğer bunlar her bakımdan hür insan
mesabesinde olsalardı bunlarla birlikte satılan diğer mallarda da akdin batıl
olması gerekirdi. Dürer.
"Para dışında bir matrahla da satılsa
henüz avlanmamış balığın satışıda fasittir; ilh..." Bu ifadeden anlaşılan
balığın satışı fasittir. Kabzedildiği zamanlarda ona müşteri malik olur.
Halbuki, henüz mülkünde olmayan malın satışı batıldır. Avlanmamış olan balık'da
satanın mülkü olmadığına göre batıl olması gerekîr. Çünkü henüz avlanmamış
balık yok hükmündedir. Yok olan malın satışı İse batıldır. Bunun İçînde burada
fasit olan, balık karşılığı alınan maldır. Balığın kendisi değildir. Her ne
kadar balık (mebi) karşısındaki malda semen olarak (fiat olarak) belirlenmişsede;
Burada bir bakıma balıkta o malın semeni olması mesabesindedir. Buna göre de
mal, balık karşılığı satılmış olmaktadır. Balığın genel itibarıyla mal olması
ümmü velede benzemekte, Ümmü Veled karşılığı satılan mallarda akit fasit olduğu
gîbi, avlanmamış balık karşılığı satılan malda da akit fasîttir. Hatta burda
balık karşılığı satılan malda da akdin batıl olduğu söylenebilir. Zira balık
henüz avlanmadığına göre mal değildir. Mal olmayanın karşılığı satılan maldaki
akitte batıldır. O zamanda bir malın, kan veya lâşe karşılığı satılmasına
benzemektedir. Ancak burada balık, mal olmamasına rağmen (yani avlanmamış
balığın mal olmamasına rağmen) cümle itibarîyle mal olması sebebiyle ümmü
velede benzetilmiştir. Ümmü veled karşılığı satılan mal ise fasittir batıl
değildir. Zira balığı daha sonra avlasa ona malik olacaktır.
Burada yine şöyle bir itiraz vaki olabilir.
Eğer su içinde balık belirlenmiş ise durum böyledir. Ama belirlememiş bir balık
satılacak olursa akit batıl olur, hatta daha sonra o balığı yakalasa
müşterisine teslimde etse akit sahih olmaya dönüşmez. Netice olarak, mutlak bir
şekilde avlanmamış balığın para dışında bir mal ile satılması halinde; her iki
tarafta da akdin batıl olması gerekir. Hem malda hemde balıkta. Zira, burada,
akit lâşeyi bir mala değiştirme veya bunun aksi mesabesindedir. Ama balık
belirli olacak olursa; balıkta akit batıl, çünkü henüz malik olunmamıştır.
Karşılığı olan malda ise akit fasittir. Zira bu malın karşılığı olan balık
genel itibarîyle maldır. Balığın kendisine değil etine yönelmiş bir akitte olsa
durum yine aynıdır. Zira yine balık eti misli olan hususlardan sayılmıştır. Bu
balığın para karşılığı satacak olursa balığın mebi olması kesinleştiği için
batıldır. Zira balık henüz mülk değildir. Bu konuda benîm arzedeceklerim bu
kadardır.
"Sadrı Şeria; ilh..." Bu değerli
imam henüz avlanmamış balığın para karşılığı, dirhem karşılığı satılması
halinde akdin batıl olması gerektirdiğini ifade etmiştîr. Ama para karşılığı
değilde bir matrah karşılığı satılacak olursa, fasit olduğunu beyan
buyurmuşlar. Çünkü, maldır henüz faydalanılmayacak derecededir. Yani gayri
mütekavvimdir. Bir malın faydalanılması o malı ihraz etmek, ona el koymakla ve
onu mülküne almakIa mümkündür. Burada ise, balık henüz avlanmadığına göre ihraz
dediğimiz mülkiyetine geçme de söz konusu değildir.
"Onun için görme muhayyerliği vardır;
ilh..." Balık suda iken balığın görülmesine itibar yoktur. Çünkü su içinde
ve dışındaki görünümü biribirinden farklıdır. Şurunbulâlî.
"Ancak balık kendiliğinden girecek
olursa ilh..." Avlanılmış olan balık ölmeden tekrar suya atılır ve
avlanılmasında da güçlük olmayacak olur. Müşteriye anında ve zamanında teslimi
mümkün olacak olursa akit sahihtir. Ama tesliminde güçlük çekilecek olursa
fasittir. Balıklar göle veya gölete kendiliğinden girer ve onun menfezi
kapatılmazsa o zaman o balıklara malik olmayacağı için bu balıkların satışı
batıldır. Çünkü bunlarda henüz mülkiyet mevcut değildir. Zira müellifin hemen
bu ifadenin akabinde (hemen tıkayacak olursa) ona malik olur ifadesinden de bu
anlaşılmaktadır.
"Tıkayacak olursa ona malik olur
ilh..." İşte o zaman bunun satışı da (eğerki yakalanmasında güçlük
olmazsa) sahihtir. Ama yakalanılmasında güçlük çekilecek olursa o zaman akit
sahih olmamaktadır. Zira teslimîne o an için muktedir değildir. Netice olarak
Fetih'te beyan edildiği gibi balık birhavuza girse; bakılır eğer bu havuz
yalnız balığın girmesi için hazırlanmış, özel olarak yapılmış ise ona malik
olur. Başka birinin o balıkları alması caiz değildir. Bu durumda tabiki çaba
harcamadan kolaylıkla alınıp zamanında teslimine muktedir olduğu taktirde
satışı sahihtir. Eğer mümkün olmazsa yukarda beyan edildiği gibi teslimine
muktedir olamaması nedeniyle caiz değildir. Ama balık avlamak için hazırlamamış
ise oraya giren balıklara henüz malik değildir. Malik olmadığına göre de satışı
caiz olmaz. Ancak balıklar orada iken çıkış yollarını tıkıyacak olursa
(girdikleri zaman) o zaman malik olur. Yine aynı durum söz konusudur. Fazla
mesai harcamadan alınması ve teslim edilmesi mümkünse satış caiz, değilse caiz
değildir. Eğer onun. için hazırlamamış ise buna rağmen o balıkları almış, daha
sonra o gölete veya havuza tekrar salmış îse birinci derecede avlamış
olduğundan ona malık sayılır. Mesai harcamadan yakalaması, teslim etmesi
halinde teslimine muktedir olacağı İçin caiz, eğer zorlanacak olursa caiz
değildir. Her ne kadar bunlara malik isede teslimine muktedir olamamaktadır.
METİN
Balık avlamak için havuz ve göllerin
kiralanması caiz değildir. Bahır Elinden saldıktan sonra dönmeyecek olan
havadaki kuşun satışı fasittir. Bunu ama henüz onu avlamadan satacak olursa,
malik olmadığı için batıldır. Ama, kuş uçar yuvasına dönerse güvercin gibi,
onun satışı sahihtir ve caizdir. Diğer bir rivayete göre caiz olmadığı
söylenmîş, Nehir'de de bu görüş tercih edilmiştir.
Doğmamış yavrunun satılması, Bahır'da
kesinlikle ifade edildiğine göre, doğacakların yavrularını satmadaki durum gibi
batıldır. Cariyenin hamlini istisna ederek satılması (şartın fasit olması
nedeniyle) fasittir. Ama yavru istisna edilerek, henüz doğmamış yavrunun
istisna edilmesi suretîyle bunların hibesi ve vasiyet edilmesi caizdir.
Memedeki sütün satılması da, Bercendî'nin
kesinlikle ifade ettiği gibi batıldır. Henüz sederiden çıkarılmamış, sedef
içerisindeki încînin satılması da zarara vesile olması itibariyle batıldır.
Koyun sırtında henüz, kırkılmamış olan yünün satılması da bunun gibidir. Malik
ile Ebû Yusuf buna cevaz vermiştir. Sirac'ta yünü keser ve teslim ederse
memedeki sütüde sağar, müşteriye teslim edecek olursa, akit sahih olmaz demiştir.
Yaratılış itibariyle satılan mala, tamamen bitişik olanın, hayvandan bir parça
olması sebebiyle satılmaları da batıldır. Hayvanın henüz diri iken derisinin
satılması, hurma içerisindeki çekirdeğin satılması ve karpuz içerisindeki
çekirdeğin satılması bunlara örnek teşkiletmektedir. Zira örfen mevcut
değildir.
İZAH
"Havuzların balık avlamak üzere
kiralanması caiz değildir ilh..." Nehir'de şöyle ifade edilmiştir.
Bilindiği gibi Mısır'da tehade havuzu gibi küçük havuzlar vardır. Bu havuzlarda
balıklar toplanır. Balıkların avlanması için bu gibi Havuzların kiraya verilip
verilemiyeceği sorusuna Bahır'da izah'dan naklederek caiz olmadığı
belirtilmiştir. Ebû Zinat'tan naklen Ebû Yusuf Harac isimli eserinde şöyle
demektedir: Ömer ibni Hattab'a ufak gölet ve golcüklerde biriken balıklar
vardır. Irak topraklarında bunları kiraya verelim mi? diye sorulmuş, Hz. ömer
de cevap olarak "veriniz" demiştir. Ancak îzah'taki ifade fıkıh
prensip ve kaidelerine daha uygundur.
Ebu Yusuf'tan yine Bahır'da onun da Ebû
Hanife'den, onun da Hammad'dan, onun da Abdurrahman Oğlu Abdülhamid'den şu
rivayeti nakledilmektedir. Ki Ömer ibni Abdülazize havuzlardaki balıkların
satışı sorulmuş, o da "bir beis yoktur" demiş ve cevaz vermişdir.
Daha sonra Bahır'da şöyle devam edilmektedir. Buna göre havuzlarda olan
balıkların satışı caiz değildir. Ancak bu beytülmâle ait bir arazi içerisinde
olursa müstesnâdır. Vakıf arazisi de buna ilhak edilir.
Remlî der ki: Yukarıda söylenenlerden
anlaşıldığına göre, mutlak olarak satışı caiz değildir. Küçük havuzda, gölde,
nehirde olsun durum aynıdır. Bu mutlak ifade ile isterse beytülmâle ait bir
toprak içerisinde, isterse vakıf bir arazide olsun durum değişmez.
İmamı Ebu Yusuf'un kitabül Haraç'taki ifadesi
ise kaidelerden uzak değildir. Bunu şu noktaya irca etmek mümkündür. Belirli
yerlerin yine belirli menfaatler elde etmek üzere kiralanmasının caiz olduğuna
hamledilebilir. Ki o da avlanmaktır. Ebu Hanife'nin Hammad'ten rivayet etmiş
olduğu ifade ise, şüphelidir. Çünkü avlanmadan önce balığın satışı demektir.
Ancak burada şöyle cevap verilebilir. Bu gölcük, gölet veya havuzlar bunun için
hazırlanmış, bunun içindeki balıklar ise, teslim edilebilecek nîteliktedir. Bu
mesele önemIidir. Çünkü çoğu kez vaki olan bir meseledir.
Ancak, yukarıda Ebû Yusufun kitabül haraç'ta
ifade ettiği kaidelerden uzak değildir sözü, münakaşa götürür. Zira. icâra akti
aslında menfaata vârit olan bir akittir. Burda ise, bir aynın, belirli bir
malın istihlakine tevci edilmiş bir akittir. İleride mer'aların otlatılmak
üzere kiraya verilmesi sahih değildir diye bir ifade gelecektir. Makdisi bunun
sahîh olmadığında kesin ifade kullanmıştır. Ancak, Bahır'da biraz önce ifade
ettiğimiz hususlarla itiraz edilmiştir.
"Elden salınmış ancak yuvasına
dönmeyecek olan havadaki kuşun satılması meselesi ise," Malik olduğundan
ancak teslimine muktedir olamadığı için fasit olması gerekir. Buna rağmen o
kuşu yakalayıp teslim etse, Belh ulemasına göre bey' cevaza dönüşmez caiz
olmaz. .Ancak Kerhi'nin görüşüne göre bey' sahih olur Tahavi'den de bu şekilde
nakledilmiştir. Ve burada kuş mutlak olarak zikredilmiş olması kuşun satılan
mal veya satılana bedel olması hallerine şamil bir durumdur Bahır.
"Yine müellifin avlanmadan önce, satışı
ise batıldır ilh..." ifadesi yukarıda zikrettiğimiz ifadenin aynısı olması
sebebiyle burada da geçerlidir. Dönenkuşun satılması sahihtir, ifadesi ise
Haniye'de ve Hidaye'de zikredilmiştir. Zahire'de Mündeka'dan da böyle
nakledildiği ifade edilmiş. Bahır.
Fetih'te bunun gerekçesi olarakta, âdeten
malum olan kasi olmuş mesabesindedir. Bu kuşların dönmeme ihtimali zayıftır.
Veya dönmeyebilirler şeklinde bir mütala, bey'in cevazına mani teşkil
etmemektedir. Nitekim satılan mal henüz teslim edilmeden önce helâk olabilir
ihtimali, nasıl muteber değilse burada da bu ihtimal aynen muteber
sayılmamaktadır. Helak olduğu takdirde, tabi ki akit münfesih olacaktır. Burada
münfesih olduğu gibi kuş meselesinde de akit münfesih olmuş olur. Ancak Kıyl
kavliyle ifade edip caiz olmadığı, Nehir'de de bunun tercih edildiği söylenen
mesele, Bahır ve Şurunbulâli'de bunun zahiri rivaye olduğu, yani Hanefi
mezhebinde en kuvvetli meselelerden biri olduğu zîkredilmektedir. Nehir'de bu
mesele tercih edilirken, Fetih'ten yukarıdaki ifadeler nakledilmiş, ondan sonra
bu münakaşa edilir bir mesele demiş. Zira bey'in sıhhatinin şartlarından biri
de, hemen aktin akabinde teslimine muktedir olunmasıdır. Bunun içindir ki
kaçmış olan kölenin satışı da caiz değildir. Yani fasittir. Fetih.
Halebî ise bu konuda, ben de şöyle derim:
Kaçmış olan köle ile güvercin arasında fark vardır. Zira kaçan kölenin çoğu kez
dönmediği görülmektedir. Güvercinde ise durum şartına gelince, eğer bundan
hakikî kudreti kasdediyor ise, bu kendisine teslim edilemez. Aksi halde satılan
malın akit meclisinde bulundurulması gerekir. Bunu da kimse söylememiştir. Eğer
hükmi bir kudreti kasdediyorsa -nitekim bundan sonraki ifadelerinden de bu
anlaşılmıştır.-Bizim içinde bulunduğumuz meselede aynıdır. Zira bunların dönme,
ihtimali galiptir. Adeten dönerler. Hüküm de buna göre vermiştir.
Ben derim ki: Bu çok güzel bir izah tarzıdır.
Mevlanın her hangi bir ihtiyacı için gönderilmiş, kölenin satılması 'buna bir
örnektir. Nasıl orada caiz ise burada da caiz olması gerekir. Bunun gerekçesi
de, hükmen akit esnasında teslimine muktedir olunacağı hususudur, Çünkü galiben
bunların avdet etmesidir. Ama satıştan sonra henüz, teslim edilmeden köle
kaçacak olursa müşteri o zaman muhayyerdir. İsterse akti fesheder. İsterse,
satanın koçan kölesini getirip teslim etmesini bekler. Nitekim Bahır'da da
böyledir, Oradaki durum ne ise burada da aynıdır. Ancak bu aktin fesihine ne
zaman hüküm verilir? Dönmeme ihtimalî galip olduğu zaman. Ama, kuş veya kaçan
köle hayatta olduğu müddetçe dönme ihtimali mevcuttur. Fesih hükmünün verilmesi
işe dönmeyeceklerine binaendir.
TENBİH : Burçtaki güvercinlerini satacak
olursa, eğer bu gece ise akit caiz. gündüz ise caiz değildir. Çünkü gündüz
kuşlardan bazıları burcun dışında olabilir. Onların tutulması bir hayli güç
olacağından, akit fasit olur. Açık ifadeye göre bu zahirür rîvayenin yukarıda
zikredilen meselesîne bina edilmîş bîr mesele olsa gerek. Hatta bu konuda
bazıları bir bulmaca da söylemişler. Gündüz caiz olmayıpta gece satışı caiz
olan şey nedir diye. Fakîhler birbirine sormuşlar ve bazıları da buna cevap
olarak güvercin olduğunu söylemişlerdir.
Henüz anne karnında olan yavrunun
satılmasının Bahır'da Batıl olduğu ifadesi ise; Cenâbı Peygamber (S.A.V.)
yukarıda da beyan edildiği gibi Madamin, melakih, Hablül habele dediğimîz
hayvanların satılmasını yasaklamıştır. Yani, anne karnında olan yavru (madamin)
veya erkek hayvanların sulbünde olan ve ondan meydana gelecek yavru (melakin)
ve henüz doğmamış yavrulardan doğacak yavruların satışını (Hablül habele)
yasaklamıştır. Ve bunda garar vardır. Zira olup olmayacağı bilinmemektedir. Yukarıda
yine beyan edildiği gîbi bunların üçünün satışı da batıldır. Yakubiye'de
gararla yapılan talile (açıklamaya) itiraz edilmiştir. O da varlığında şüphe
edilmesi durumudur kî; buna göre bir şey içerisine dürülmüş olarak, vasıf
yoluyla satılan malın da caiz olmaması gerekir denmektedir. Çünkü bunun olup
olmadığında şüphe vardır. Halbuki bunun cevazı fukaha tarafından açıkça ifade
edilmiştir.
Ben derim ki: Burada garar diye bir şey
yoktur. Çünkü kolayca bunun içine bakmak, olup olmadığını öğrenmek mümkündür.
Ama, anne karnında olan yavrunun daha doğup doğmayacağı, yavru olup olmadığı
bunun hilafınadır. Bahır'da Siractan naklen şöyle denmektedir. Anne karnındaki
yavruyu satar ve henüz meclisten ayrılmadan önce de yavru doğarsa, ve teslim
ederse yine caiz olmaz. Karnındaki yavru istisna edilerek cariyenin satılması,
şartın fasit olması dolayısıyla da fasittir ifadesi ise, tek başına üzerine
akit varit olamıyanın akitten de istisnası sahih değildir. Yani yavrunun tek
başına satılması nasıl sahih olmuyor ise, bunun satılan anneden istisna
edilmesi de sahih olmaz. Zira yavru henüz anne karnında iken hayvanın elleri
ayakları mesabesindedir. Ve böylece bu şart fasit bir şart olur. Ve aynı
zamanda bu şartta satıcı için bir menfaat vardır. Dolayısı ile bey fasit olur.
Hamlin istisna edilerek satılması meselesinde
üç ana nokta vardır. Birincisi; şartı fasitle batıl olabilecek akitlerde hem
akît ve hem de istisna fasittir. Bu da satış akti icara akti, rehîn akti gibi.
İkinci husus ise: Akit caiz, istisna
batıldır. Hibe, sadaka, nikah, hulu ve amden adam öldürme konusunda belirli bir
miktara sulh olunduğu meselelerde olduğu gibi.
İkinci husus ise: Akit caiz, istisna
batıldır. Hibe, sadaka, nikâh, hulu ve amden adam öldürme konusunda belirli bir
miktara sulh olunduğu meselelerde olduğu gibi.
Üçüncü bir husus ki: Her ikisi de caizdir.
Hem akit, hem de istisna caizdir. Bu da vasiyettir.
Bir insan, cariyenin karnındaki yavruyu
istisna ederek cariyeyi vasiyet etse caizdir. Ve yine anneyi birine yavruyu da
bir başka birine vasiyet edecek olursa caizdir. Zira, vasiyet mîrasın bir
bölümü mesabesindedir. Miras henüz doğmamış yavrularda da cari olduğuna göre
vasiyet de cariolur. Cariyenin hizmeti ile vasiyet bunun hilafınadır. Zeylâi.
Yani cariyeyi birine vasiyet eder, onun hîzmetini istisna edecek olursa, bu
istisna o zaman sahih değildir. Çünkü miraçta, burada mîras cari değil
değildir. Hizmetçinin gelirini isnası hizmet istisnası gîbidir. Hüküm
itibarîyle de aynıdır.
"Hibe ve vasiyet bunun hilâfınadır
ilh..." Cariye hibe edilir, karnındaki yavru istisna edilir veya cariye
vasiyet, edilir, yavru istisna edilecek olursa, akit her ikîsinde de sahihtir.
Bu istisna bu akitleri bozmaz. Ancak hibede bu istisna batıldır, geçerli
değildir. Vasiyette ise, bu istisna şartı geçerli sayılmaktadır. Yukarıda
belirtildiği gibî.
"Memedeki sütün satılmasının Bercendi'ye
göre batıl olduğu söylemesi ilh..." Bunun fasit olmasında iki neden
zikretmişlerdir. Sadruşşeria bunlardan birisi memenin şişkinliğinin süt, kan,
veya bir hava olması ihtimaline binâendir ki; bu ihtimal aktin batıl olmasını
gerektirir. Zira o zaman sütün varlığında şüphe vardır. Bu da mal olmamaktadır.
İkinci sebep ise: Süt memede peyderpey
meydana gelir. Satıldığı an mevcut olan müşteriye daha sonra meydana gelecekler
ise bayie ait olacağından, iki sütün birbirine karışma ihtimali vardır. Ve
böylece satılan mebide bir bakıma cehalet meydana gelmiş olur. Bu da aktin
fasit olmasını gerektirir. Tahtavi.
Ben derim ki: Fasit olması gerekir ifadesi,
batıl olmasını gerektirir ifadesine tamamen zıt değildir. Hatta akti sahihtir.
Çünkü batıl olmayı gerektiren husus onun asla meşru olmadığına delâlet eder.
Dolayısıyla Bercendi bunun 'batıl olduğuna kesinlikle hüküm vermiştir.
Garar ifadesine gelince; garara vesile
olması, garar olması itibarîyle demek; yani, var olup olmadığı bilinmeyen husus
demektir. Bu da yukarıda beyan edilen gerekçeye dayanarak aktin batıl olmasını
gerektirir. Memedeki süt misali gibidir. Remlî.
Ben derim ki: Teçnis'te bu ifadeyi teyid eden
bir îfade yer almaktadır. Şöyle ki, bir kimse sedef içerisinde bir inci satın
alsa, Ebû Yusuf bu bey'in caiz olduğunu söylemektedir. Ancak alan için görme
muhayyerliği vardır. İmam Muhammede göre ise bu akit batıldır, fetva da buna
göre verilmiştir, demektedir. Zeylâi ise, bu konuda şunları ifade etmektedir:
İçinde altın madeni olan toprağın satılması, buğday, bakla gibi hububatın
kapcakları içerisinde satılması caizdir. Çünkü bunlar bellidir, bunların
varlığı bazılarını görmekle tecrübi olarak, diğerlerinin de var olduğu hükmüne
varılmıştır.
Nehir'de ise, bunun gereği caiz olmasıdır.
Buna göre hindistan cevizi de bu kabildendir demektedir.
Koyun sırtında henüz kırpılmadan yünün
satılması yasaktır. Bu konuda yasaklayıcı Hadîsi Şerifler vârid olmuştur. Çünkü
henüz kesîlmeden önce bizâtihi mütekavvim bir mal değildir. Çünkü hayvan
sırtında olduğu müddetçe hayvanın bir vasfı mesabesinde olup, diğer parçalan ön
ve arka ayakları mesabesindedir. Ve ayrıca yün alttan uzamaktadır, uzayanlar
müşteriye sonra uzayacaklar satana ait olduğundan: geciktirildiği takdirde
müşterinin ile bai'nin hakkının birbirine karışması ihtimali vardır. Aynı
ifadeler memedeki süt konusunda beyan edilmişti. Zeylâî.
Bu hususu, koyunun sırtında kırpılmadan yünün
satılabileceğine. ikinci imam Ebû Yusuf ve imamı Malik'in cevaz verdikleri
metinde yer almış idi. Bu Hidaye'de beyan edildiği gibi Ebû Yusuftan bir
rivayettir. Ve yine müellifin bu durumda yün kesilip satılsa veya süt sağılıp
satılsa bey münakit olmaz. Yani, sahih bir bey'e dönüşmez ifadesi ve bu
ifadenin gereği bey batıl demektir. Çünkü fasit olan akitlerdeki fasit şart
izale edildikten sonra bey sahih akte dönüşebilir. Nitekim bey'ül abid
dediğimiz (kaçmış olan kölenin) satışı ile ilgili meselede bu mesele daha da
açıklığa kavuşacaktır.
Buradaki sebep ve gerekçe mutekavvim değer
taşıyan mübah intifahı o anda mümkün olmayan bir mal olması veya mal olamaması
niteliğinden kaynaklanmaktadır. O zaman musannıfın veya müellifin bu konuda
batıl bölümünde zikretmesi gerekirdi. Zira mal olmayanın satışı da batıldır.
Mal olur mütekavvim olmazsa yine bunun satışı batıldır.
Buna bir örnek olarak hayvan veya satılan her
hangi bir şeye yaratılış itibarîyle bitişik olan durumlar örmek verilmiş idi.
Bununla şunu istisna etmek için burada zikredilmişti. Köle üstündeki elbisenin
istisna edilmesi veya bina üzerindeki kirişin bina ile hilkaten muttasıl
olmadığına işaret etmek istemektedir. Çünkü bunlar kulların (insanların)
suniyle meydana gelmiş durumlardır. İbn-i Melek.
Ve bu konuda gerekçe olarak örfen mevcut
olmamalarından ötürü bu bey'in batıl olması gerekir ifadesi dolaylı olarak
satış aktine girip girmeyenler faslında bu konuyu şu ifadeye yer verirken
açıklamış idik. Buğdayın başak içerisinde satılması konusunda söyledik ve şöyle
bir ifade kullanmış idik. Zira hurma içerisindeki çekirdek olabilir. Veya bu
hurmadır veya pamuktur denebilir. Fakat bu hurmanın çekirdeğidir veya bunun
karpuz içerisinde çekirdektir veya pamuğun tanesi çekirdeğidir denemez. Ancak,
başağında buğday denebilir. Bu bademdir, fıstıktır, denir. Halbuki bunlar henüz
kabûklarının içerisindedir. İşte, bunlar kabuklarıdır, bunların içerisinde
badem vardır denemez.
METİN
Yukarıdakilerden istisna edilerek fukaha;
pırasanın satılmasının, söğütün satılmasının, dut yaprağının dallarıyla
birlikte (Teamül ve örfe binaen) satılmasının caiz ve sahih olduğunu
söylemişlerdi. Kınye'de ise, dut yaprağını satsa ve onu bir yıldan önce de
(toplamasa) almasa caizdir. Ama iki sene olacak olursa caiz olmaz. Çünkü o
zaman kesilme yeri örfen değişebilir. Nereden kesilmesi konusu, yani dalın nereden
kesileceği konusu değiştiğinden ötürü caiz olmaması gerekir.
İZAH
Müellifin pırasa gibi hususlarda fukaha aktin
sahih olduğuna kail olmuşlardır ifadesi ise: Ebû Yusuf'dan istidlâl ederek, Ebû
Yusuf'un caiz gördüğü, koyun sırtında yünün satılması meselesine cevap
niteliğindedir. Veya ondan istisna edilir. Orada caiz ise burda caiz değildir.
Veya İmamı Ebû Yusuf'un orada cevaz verdiğine göre bunlarda da caiz olduğu gibi
orada da caizdir demektir. Yani söğütün uzayan tepedeki dalları ve pırasanın
satılması nasıl caiz ise Ebû Yusufun bundan istidlâl suretiyle koyun sırtındaki
yününde satılmasının caiz olduğuna kail olmuştur. Bu hususa Zeylâi şöyle cevap
vermektedir, Pırasa ve söğüt yapraklarında böyle bir akte cevaz verilmesi
teamülden kaynaklanmaktadır. Bu konuda hiç bir nas mevcut değildîr. Olmadığına
göre hakkında nas varid olan, yani koyunun sırtındaki yünün satılması bunlara
kıyasla caizdir denemez. Ayrıca, söğüdün kavaimi dediğimiz (tepeden üreyenleri)
malın başkasıyla karışması ihtimali yoktur. Yünde ise bu ihtimal mevcuttur. Bu
da, (hidap) kınalama ile bilinir. Zeylâi. Yani söğüt ve benzeri ağaçlarda bir
işaret de konur. O işaretten sonraki büyümeler, uzamalar müşteriye ait olduğu
anlaşılmış olur. Nitekim Zeylâi bu şekilde ifade etmiştir.
Bahır'da ise, dolaylı olarak bey'in İçine
girip girmeyenlerden bahsedilirken Zahiriyye'den şöyle bir ifade nakletmiş;
Henüz yaş olan baklalardan bakla, salatalık veyahutta peyderpey, günbegün
büyüyen gelişen şeylerden satın olacak olursa caiz olmaz. Nitekim koyunun sırtındaki
yünün satılamadığı gibi. Ama söğüdün dallarının satılması ise bunun hilafına
olarak caizdir. Her ne kadar o da bunlar gibi peyderpey büyümekte ise de. Ancak
buradaki büyüme, tepeden (yukarıdan) büyüme olmuştur. Diğerlerindeki büyüme
kökten olmaktadır. Pırasa aşağıdan yukarıya büyür. Teamül itibarîyle bunlar da
caizdir. Hakkında teamül olmayanlardan ise caîz değildir.
Ben derim ki: Müellifin teamül ifadesi,
yukarıda ancak kıyas bunun dışında kalır. Zira, ifadesinin bir illeti olarak
zikretmektedir. Aksi halde söğütün dalları yukarıdan tepeden büyümektedir.
Diğer yaş sebzeler ise böyle değil, bunun hilafınadır. Dolayısıyla söğüdün
yukardan büyümesi, örf ve teamül vardır şeklinde bir gerekçe göstermeden de
caiz olmasını ifade eder. Bahır'da caiz olmadığı başka bir eserden de
nakledilmiştir. Yani söğüt dalının satılması. Çünkü her ne kadar bu tepeden
büyüyor ise de kesilmesi gereken yer meçhul kaldığı içindir. Mesela, bir kimse
kesmek üzere bir ağaç satın alsa, nerden kesileceği bilinmediği için caiz değildir.
Fetih'te, fukahadan bazıları mutlak olarak men etmişlerdir. Çünkü bu ağacı
kesmek için yerin oyulması gerekir. demekteler. Bazıları ise teamül ve örf cari
olduğu için caizdir demektedir.
Kıyasa göre söğüt dallarının satılması caiz
değildir. Ancak teamülden ötürü caizdir. Pırasanın satılması da caizdir. Her ne
kadar tabandan büyüyor ise de. Çünkü bunda teamül vardır. Yani Bahrın rivayet
etmiş okluğu azami cevazla ilgili ifadeye cevap teşkil etmektedir. Yani,
dolayısı ile caizdir. Nehir.
Söğüt ağacından maksat söğüt ağacının dalları
demektir.
Kınye'de, dut ağacının yaprağının
satılması... Buda yalnız yâprakların değil. dallarıyla birlikte satılması
demektir. Kınye'nin ifadesi şöyledir. "Bir kimse dut yapraklarını satın
alır. Kesme yerini belirlemez. .(Ancak örfen belli ise sahihtir.) Dalları
Kesmeyip terkederse onun ikinci yıl içindede kesme hakkına sahip olduğunu da
yer verilmiş."
Ancak dut yapraklarını satar, bir yıldan önce
kesmezse caiz, ama bu süre iki yıl olacak olursa caiz olmaz. Çünkü bir sene içerisinde
örfen kesilebilecek yer bellidir. Onun dışında kalan sürede bu belli
olmayabiliri
METİN
Tavanda belirli bir kirişin satılması da caiz
değildir. Yani fasittir. Bölünmesi ve parçalanması zarar veren her hangi bir
kumaştan da bir arşının kesilmesi ve satılması yine akti fasitlerdendir. Ama
kiriş belirlenmeyecek olursa akit tamamen batıldır. Daha sonra kiriş tavandan
sökülür, teslim edilirse de belli olmadığı için bâtıldır. Ama kiriş belli
olduğunda sökülüp teslim edilecek olursa bey sahih olur.
Bölünmesi zarar şeren kumaştan bir arşının
satılması fasittir. Buna rağmen, müşteriye akti fesh etmeden önce, teslim
edilecek olursa bey sahih olur. Ama kendisinden bir arşın kesilmesi halinde
satılan elbise (kumaş keten gibi) zarar vermeyen kumaşlardan olacak olursa
caizdir.
Avcının bir vuruşta avlıyabileceklerinin
satılması, dalgıcın bir dalışta çıkarabileceklerinin satılması da bâtıldır. Bu
ikisinde garar dediğimiz bir şeyin elde edilip edilemeyeceği bilinmediğinden,
cehalet ve tehlike olması bakımından bey her ikisinde de batıldır. Bahır,
Nehir. Kemâl ibn-i Hümam'ın Fetih'te ve ibn-i Cemal'ın izahında böyle ifade
edilmektedir.
Musannıf der ki: Ben bunları Molla Hüsrev'in
Mekâsıt isimli eserine uyarak, muhtasarda ona tabi olarak zikrettim. Bunlardan
maksat batıl olmasıdır. Çünkü bunlar henüz mülkünde değildir. Yakarıda beyan
edildiği gibi.
Müzabene dediğimiz henüz hurmanın ağaç
dalında iken yerde koparılmış bir hurma ile miktarları bilinmeden
değiştirilmesi tahmini olarak satılması da batıldır. Yaş üzümün kuru üzümle
satılması da bunun gibidir. İnaye. Zira bunun satışı hakkında yasaklayıcı
hadisi Şerifler olduğu gibi bunda Riba, faiz şüphesi de vardır. Bilindiği gibi
riba şüphesi hakiki riba makamına kaimdir.
Musannıf der ki: Eğer. yaş hurma olmayacak
olursa cinslerin değişik olması sebebiyle. birbiriyle tahmini olarak satılması
caizdir.
Müşterinin, her hangi bir elbiseye dokunması
halinde o elbiseyi sattım demesi de caiz değildir. Buna mülamese denir. Veya
müşteriye hangi elbise veya her hangi bir mal atılmış ona verilmiş ise o malda
akit yapılmış olur şeklindeki satışlar da caiz değildir. Bir taş atarak taşın
hangisi üzerine düşeceği bilinmez, düştüğü mal üzerinde akit yapılmıştır diye
akıbeti meçhul bir akit suretiyle yapılan akitler de batıl akitlerdendir. Zira
bu akitter-yani müzabene, mülamese, münabeze, ilkayı hacer- cahiliye
akitlerindendir. Bunların tümünden Hz. Peygamber müslümanları yasaklamıştır.
Böyle bir akit yapmaktan onları men etmiştir. Aynî. Çünkü bu tür satışlar
kumardırlar. Daha önce fiatları belirlenmiş, ise fasit olarak münakit olurlar.
İZAH
"Müellifin belirli bir kirişi satmakta
caiz değil ilh..." İfadesinden şu hususlar anlaşılmaktadır. Kiriş yan
taraftan birkaç ağacın üzerine konulmasıyla ortadan uzatılan büyük direk
demektir. Nehir.
Çünkü satanın zarar görmeden bu kirişi
teslimi mümkün değildir. Belirli olmayacak olursa bu kirişin satışı da caiz
değildir. (batıldır). Yukarıda beyan edilen zarar verme illeti, yanında meçhul
olmasını da gerekçe göstermiştir. Hidaye'de bu iki gerekçe ile mesele izah
edilmiştir. yine müellifin belirli ifadesi iIe fasit olan akitten sakınmak için
ihtirazi bir kayıt görünümünde değildir. Daha sonra zikredeceği hususları
çıkarmak için bu ifadeyi zikretmiş oluyor.
Ama belirli olmayan kirişin satılma
meselesine gelince, bunu daha sonra zikretmesi uygun olur idi. Hatta bu konuda
kirişi söküp teslim edecek olursa bey sahih olmaz denmektedir.
Nehir'de şöyle demektedir. Zahidi'den naklen
şöyle ifade etmiştir: Bunun sahih olamaması, sahih akte dönüşememesi, belirli
olmayan kiriştedir. Çünkü batıldır. Batıl akitler sahih olmaya dönüşemez,
denmiştir ve izahül islah isimli eserde de kesinlikle böyle ifade edilmiştir.
Bu İse zayıftır. Çünkü belirli olmayan kirişin satışının caiz olmayışı bayi'e
zarar vermesi ve birde, meçhul olması nedeniyledir. Bâyibu zararı üstlenerek,
söküpte müşteriye teslim edecek olursa cehalet ortadan kalkmış, akti ifsat eden
zarar verici nitelik de zail olmuş olur. Ve bundan ötürü de bu ifadeye Fetih'te
şöyle temas edilmiştir: Caizdir, sahih olmaya elverişlidir. Çünkü bu akit sahih
akte dönüşebilir denmektedir.
Ben derim ki: Allâme Nuh'un Zahidi'den
naklettiği onun da Muhtasar Tahavi'den naklettiği ifade Nehir'de nakledilenin
tam aksinedir.
Evet, ibn-i Kemâl'in ifadesi İzâhül islah
isimli eserinde belirli olmayan kiriş üzerinde yapılan satışın teslim edilse de
sahih olmaya dönüşmeyeceği şeklindedir. Bunuda Kuduri Şerhi Zahidi'ye nisbet
etmektedir.
Bölünmesi ve parçalanması zarar veren
elbiseden bir arşının satılması ifadesi... Giyime hazırlanmış bir elbise gibi.
Musannıf burada şunlara da işaret etmek istemiştir. Bu ifadesiyle, kılınç
üzerindeki herhangi bir gümüş veya altının satılması, ziynetin satılması caiz
değildir. Yarısı olmuş yarısı olmamış ekinin de satılması caiz değildir. Zira
bunların teslim edilebilmesi İçin hepsinin sökülmesi ve kesilmesi gereklidir.
Ve yine, yüzüğe takılmış bir kaşın satılması da bu kabildendir.
Elbisede yarı hissesi olan veya bir miktar
hissesi olan kişinin ortağının dışında bir kişiye bu hissesini satması.
herhangi bir ağaçtan bir arşının zarar verici olması niteliğide olması
bakımından, teslimi mümkün olmadığından fasit akitlerden sayılmaktadır. Burada,
bâyî'in zararı, iltizam ederek kesilme teşebbüslerine itibar edilmez. Zira o
hakkı iltizam etmiştir. Akidde ise zarar söz konusu değildir. Bahır ve Fetih.
Ekinin yarısının satılması ifadesinde
söylenmesi gereken bir hayli söz vardır, biz bu gereken ifadeleri şirket
bahsinin başında zikrettik ve orada gerekli açıklamaları yaptık.
Parçalanması zarar vermeyen herhangi bir
bütünün bir parçasının satılmasıda caizdir. Bunada örnek olarak bir recin
(Buğday yığınından) belirli bir ölçekle bir miktarının satılması da bu
kabildendir denmiştir. Zira burada akit'e mani, onun ifsad edici bir sebep
mevcut değildir.
Avcının atımından maksat: Burada daha çok,
balık avcılarının atmış oldukları ağ demektir. Şu ağımı denize salacağım,
çıkanı sana şu kadar paraya sattım demesi batıldır. Nehir.
Bu şekilde ki tefsire. Siraç isimli eserde
itiraz edilmiştir. Ganıs ifadesiyle kara avcısı, Gais ifadesiyle de deniz
avcısı kastedilmektedir demiş. Doğru olan ifade ise herhangi bir vasıta ile
avlanan kişiye gais; vasıtasız avlanıp. bizatihi dalarak bir şey çıkarmak üzere
denize dalan kişiye gais denir. Aletle avlanan kişinin denizde olmasıyla karada
olması arasında bir fark, yoktur. Netice olarak; kara ve deniz avcısı bir
satışta denize atmış olduğu ağından veya karada herhangi bir tuzağına
düşebilecek bir av veya bir atışta vurabileceği avların satışı olup olmayacağı
belli olmaması nedeniyle batıldır. Yine aynı şekilde denize dalarak bir inci
çıkarabilirim çıkarabildiğim inci senindir. şu kadara sattım demeside batıldır.
Zira, bunlar henüz onun mü!künde olmadığından, mülkünde olmayan malın satışı
ise batıldır.
Hurmanın, bir kısmı yerde bir kısmı ağaç
dalında olupta biribirine tahmini bir eşitlik vererek satılması ribaya
götüreceğinden caiz değildir. Kuru üzümle henüz çubuğundan koparılmamış yaz
üzümün biribirine satılması da aynıdır. Zira burada riba şüphesi olduğu gibi
hadislerle de bu satış yasaklanmış denmektedir. Ölçekle ölçeğin aynı cins mal
olarak satılmaları halinde kesin eşitliğin olması ve peşin olması şart vardır.
Burada ise, ikisi arasında eşitlik, kesinlik ifade etmediğinden caiz değildir.
Yine müellifin bunlar hakkında tüm yasaklama
vardır; İfadesinde şu hadisi şerife değinmektedir. Sahiheynde Ebû Hureyreden
rivayet edilen bir hadisi şerifte peygamber (S.A.V.): "Mülamese ve
münabeze dediğimiz, (dokunduğu malın satılması ile, bagi tarafından müşterinin
eline atılan herhangi bir malda aktin kesinlik kazanması diye bilinen münabeze
de) yasaklanmıştır.' Müslim Sahihinde diğerini de eklemiştir. Mülamese ise;
karşılıklı alış veriş yapan kişilerin birbirlerine satacakları malı henüz
incelemeden (onun hakkında karar vermeden) ellerinin dokunmasıyla bey'inkesinlik
kazanması şeklidir. Bu akitlerde; görme muhayyerliği de tanınmamakta idi.
Gecenin karanlığında satılan bir mal, düşülmüş olarak elbiseyi (görülmüş elbise
mesabesinde) satmak, ona eli dokunduğu zaman aktin kesinlik kazanması hali buna
örnektir. Bütün bu Akitlerde, aktin fasit olması mülkiyetin belirli bir şekle
talik edilmesinden kaynaklanmaktadır.
Münabeze ise alıcı ve satıcının birbirlerine
alıp verecekleri malı atmaları; her ikisininde o mal hakkında daha önceden bir
bilgilerinin olmaması halinde gerçekleşir. Bu akitler cahiliyede bilinen
akitler olduğundan yasaklanmıştır. İlka'yi hacer dediğimiz, taş atarak yapılan
akit de bu kabildendir:
Şöyle ki; müşteri elindeki taşı birkaç malın
üzerine atar. O taş hangi elbise üzerine veya hangi bir mal üzerine düşecek
olursa o mebi olarak kesinleşmiş, bu konuda karar versin vermesin (görme
muhayyerliği olmadan ve onun için hiç bir muhayyerlik hakkı tanımadan) bey'in
kesinleşmiş olması demektir, ki tabi burada daha önce fiat üzerinde bir
anlaşmaya varmaları gerekir. Bu durumda mebinin belirli olması da olmamasında
bir fark yoktur. Yasak olmasının hikmeti ve manası ise. bu satılan mallarda
cehaletin bulunması, mülkiyetin; olup olmadığı meçhul bir şeye taalluk
edilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu da şöyle oluyor: Taş hangi mal üzerine
düşerse onu sana satmış olurum, veya sen bana onu şu kadara satmış olursun.
Veya ben onu attığımda veya ona dokunduğumda akit kesinleşmiş olur demektir.
Feti'h'te böyle ifade edilmiştir. Dürer'de ise ilkayi hacer dediğimiz taş atma
suretiyle yapılan aktin ilk iki meseleye daha çok benzer olması uygundur.
Delalet itibarîyle o hükme tabidir. Zira bu alış verişlerde kumar çeşidi
mevcuttur. Daha önceden fiat üzerinde bir antlaşma yapılmış ise bu akitlerin
fasit olması gerekir.
Müellifin daha önce fiat üzerinde anlaşmış
olmaları ifadesi Bahır'dan nakledilmektedir. Orada ise bu akitlerde semen
üzerinde, bedel üzerinde muhakkak ki bir anlaşmaya varılması gerekir. Ancak o
zaman mebinin cehaleti dolayısıyla akit fasit olur. Eğer semende de anlaşma olmayacak
olursa semen hakkında susma gerçekleştiğinden yukarıda belirtildiği gibi ikinci
bir sebeble de aktin batıl olması gerekir. Nitekim yukarıda bedelin satış
aktinden nehyedilmesi serahaten semensiz (fiatsız diye açık ifadeyle satılması
halinde akit batıl, fiat hakkında hiçbir şey belirlenmeden susmaları halinde
yapılan akitte ise fasit olmuş olduğu beyan edilmiş idi.
METİN
İki elbiseden biri veya iki köleden biri
satıldığında satılan malın meçhul olması nedeniyle fasittir. Elbiseleri ve
kölelerin ikisini de kabzedip müşterinin elinde helak olsa bu malların her
ikisinin de yarı kıymetini öder. Çünkü, fasit olan akit, sahih olan akte bir
bakıma benzemektedir. Bu durumda kabzedilmiş olan iki maldan birincisinde akit,
fasit; Fasit olması nedeniyle de kıymetini ödemesi gerekir. İkinci malda ise,
akit batıl olduğu için emanet hükmündedir. Onunda kıymetini ödememesi gerekir.
Fakat, hangisinin önce hangisinin sonra teslim edildiği bilinmediği için; her
ikisinde de akti fasitmiş gibi bir hüküm yürütülür. Her iki elbisenin ve her
iki köleninde yarı kıymetlerini öder.
Ödemediği kıymet ifadesi ise, ödeyecek
kişinin vereceği takdire göredir. Bütün bunlar; hiyarı tayin dediğimiz iki
maldan birini alacağım diye şart koşmamış ise. Eğer şart koşmuş da ikisinden
birini ve dilediğini alması şeklinde satılacak olursa; tayin belirleme
muhayyerliği olmasından ötürü bu akit caiz ve sahihtir. Nitekim yukarıda beyan
edildi.
Hüdâyı nabit olan otların satılması ve genele
ait veya özele ait olsada otlatmak için bu tarlaların veya arazinin kiraya
verilmesi batıldır. Satışının batıl olması henüz o ota kimsenin malik
olmamasıdır. Zira Hadısi şerifte; "İnsanlar üç hususta ortakdırlar, suda,
ateşte, ve Hüdayı nabit biten otlarda" şeklinde ifade edilmiştir.
İcaresinin (kiraya verilmesinin) batıl olması
ise: Yukarıda da beyan edildiği gibi, icara aktı menfaat karşılığı varid olan
bir akittir. Burada ise, mevcut olan bir aynın istihlakine yöneliktir. Bu da
icare akti olmaktan çıkmış dolayısıyla batıl olmuştur. İbn-i Kemâl.
Tabii ki burada, otlar kendiliğinden bitmiş
(yani Hüdâyı Nabit) olursa. Ama, bir kimsenin özellikle kendi mülkündeki
otları; sulayarak, çapalayarak büyütmesi, koruması halinde ona malik sayılır ve
onun satışı caizdir. Ayni.
Diğer bir rivayete göre onun satışı da caiz
değildir.
Henüz tarladaki yeşil arpanın ve yoncanın
satılmalarında üç şekil vardır. Eğer hemen biçmek veya hayvanını salıverip
otlatmak üzere satılmış ise caizdir. Ama, tarlada bırakmak üzere satın almış
ise caiz değildir. Buna çare ise; tarlanın kiralanmasıdır. Çadır kurmak veya
hayvanlarını orada durdurmak veya yatırmak üzere yada başka bir menfaat için
tarlanın kiralanmasıdır. Ki, sonrada üzerindeki otların hayvanlar tarafından
otlatılmasına mübah kılınması şeklinde çare bulunabilir. Bu meselenin tamamı
Eşbah'ın vakit bölümünde geniş bir şekilde zikredilmiştir.
İZAH
"Herbirinin yarı kıymetini öder"
ifadesiyle şu hususlara temas edilmiştir. Onlardan birisi; bey'i fasit
içerisinde kabz edilmiş olması nedeniyle diğeri; kıymeti ile ödenmesi gerekir.
Bey'i batıl ile kabz edildiği için emanet hükmündedir. Biri, diğerinden daha
evla değildir. Emanet konusu her ikisine de şamil olmaktadır. Buna göre, her
elbisede veya her iki kölenin yarısı emanet; yarısı, zamanı gerektiren bir
husus olması nedeniyle yarı kıymetini öder denmektedir. Bahır.
"Fasit olan akt sahih akte kıyas
edilmiştir" ifadesi ile; ona mülhaktır. Zira bu akit sahih olmuş olsaydı
ve müşteride bu iki malı birden kabzetmiş olsaydı muhayyer olması şartıyla akit
sahih olmuş olurdu. Eğer her ikiside müşterinin elinde helak olsaydı; her
birinin (anlaştıkları semen veya fiatın) yarısını ödemesi gerekirdi. Fasitte
ise; kıymetin ödenmesi gerekir. Zira, fasit akitlerde kıymet; sahih olan
akitlerde anlaşılan fiat mesabesindedir, nitekim Bahır'da böyle İfade
edilmiştir.
Bunlardan biri helak olduğu taktirde onun
iadesi mümkün olmadığından ödenmesi gereken onun bütünü olduğu kesinleşmiş
olur.
Bunun kıymeti konusunda ise söz hakkı ödeyen
kişiye aittir. Şöyle ki: Elbîselerin veya kölelerin kıymeti değişik olduğu
taktirde ödeme mecburiyetinde olan zamin kişinin helak olan kıymet bakımından
az olanı idi, karşı tarafa aksîni iddia edecek olursa burada bir delil
getirilmeksizin itibar edilen söz ödeyecek olan kişinin sözüdür. Ama her iki
tarafa ayrı, ayrı bunu ispat ederlerse satıcının ibraz edeceği delil daha da
açık, kabule daha da şayandır. Nitekim biz bunu belirleme ve tayin muhayyerliği
bölümünde açıkça beyan ettik.
"Eğer görme, belirleme ve tayin
muhayyerliğini şart koşmamış ise;"
ifadesinden şu anlaşılır: İki mala, ayrı ayrı
fiat biçerek onlardan her hangi birini dilediği fiatla alabilir şeklinde olan
muhayyerliğe; belirleme ve tayin muhayyerliği adı verilir. Bu da ancak, dörtten
aşağı olan üç adedinde geçerlidir; satılan mal üç olduğu taktirde böyledir.
Bahır'da üçten aşağıda olanlarda şeklinde ki ifade pek geçerli değildir. Yani
muhayyerliği, ayrı ayrı fiatları belirlenen üç maldan birini alması halinde
gerçekleşir. Bu dört mal arasında olacak olursa o zaman sahih olmamaktadır.
Burada da, fiatları belirlenen şu iki maldan
hangisini istersen onu al ifadesi mebi'in, bir bakıma meçhul olması sebebiyle
kıyasa göre; caiz olmaması gerekir ama ihtihsanen caizdir demiş. Zira burada
muhayyerlik verilmiştir. Bu mesele bütün teferruatıyla şer koşma muhayyerliği
bölümünde açıklandı.
Huda-i nabit otların satılmamasıyla
satışlarının caiz olmasıyla ilgili bölümde şu ifadelere yer verilmektedir.
Burada satılması yasak olan ottur; tarlanın kendisi değildir. Zira, tarla
satılabilir. Bahır'da bu konuyu şu şekilde açıklığa kavuşturmuştur. Hayvanların
otlayabileceği her türlü ot, kuru ve yaş buna dahildir. Ağaçlar ise bunun
dışında kalmıştır, Zira burada ki ifade de kele denmektedir oda ağaçların
dışında kullanılan bir ifadedir. İnsanın mülkünde olan ağaçlar hüdai nabit'de
olsa kendisinin mülkü olacağından satabilir; salışı caizdir. Tarla içerisinde
olan domalan mantarları da ot mesabesindedir.
"Bunların satışının batıl olması"
ifadesi ise mülellifin burada beyan etmek istediği hususa biraz ters
düşmektedir. Zira burada fasit olan akitler zikredilmekte; halbuki bu batıldır.
Müellifin burada ona yer vermesi bu akitlerin fasit olduğuna işaret etmektedir.
Nitekim fasit oldukları hakkında da şerhinde sarih bir ifade kullanılmıştır.
Evet Molla Hüsrev de mükellifin beyan ettiği gibi bu aktin fasit olduğunu söylemiştir.
Ancak Vikaye şerhinde bunların fasit değil batıl olduğu kesinlikle ifade
edilmiş ve buna gerekçe olarakta; henüz ihraz etmediği mülkünde olmayan bir
maldır, diyerek gerekçe isyan etmiştir.
Yine şarihin burada uygun olan ifadesi metin
sahibinin maksadına uygun olarak açıklaması gerekirdi. Sanki metin sahibi
burada bunların fasit olduğunu beyan etmek için zikretmiş, şarih ise bunların
batıl olduğuna işaret etmiştir. Halbuki metin sahibi bunların fasit olduğunu
benimsemiştir. Dolayısıyla Tenvîrul Ebsar'ın şerhi metne uygun görülmemektedir.
Müellifin maksadının dışında bir şerh yapmış olur.
"Yine şarihin malik olmadığından ötürü
ve bunları... İnsanlar bu üç şeyde ortaktırlar" ifadesi; mülkiyet olarak
değilde; faydalanma açısından herkesin bu mübahlardan yararlanması manasına
demektir. O zaman satın alması ile müşteriye bir fayda hasıl olmamaktadır. Zira
bunları satın almış olmaz.
Hadisi Şerifin sıhhat derecesine gelince;
Tabarani bu hadisi şerifi şu lafızla, "Müslümanlar üç şeyde ortakdırlar
şeklinde" rivayet etmiş İbni Mace'de yine aynı şekilde bu hadisi tahric
ettikten sonra sonunda da "bunların karşılığında alınan semen
haramdır" şeklinde bir ziyade eklemiştir. Ebû Davud, İmam-ı Ahmet, ibni
ebi Şeybe, ibni adi de hadisi tahriç etmişlerdir. Hafız ibni Hacer bu hadisin
ravileri hakkında güvenilir kişiler demiştir. Nuh Efendi.
Ateş konusunda ki ortaklık; herkesin, kırda
yanmış olan bir ateşten hakkının olması ve ondan istifade edinmesi; ıslanmış
elbiselerini kurutması demektir. Oradan istediği zaman sahibinin izni olmadan
kor ve ateş götürebilir demek değildir. Suda ortak olmaları demek kişilerin
hayvanlarını sulamaları ve kuyulardan, havuzlardan, insanların özel mülkü olan
nehirlerden su alma hakları demektir". Otda ise, ondan yararlanmaları herkesin
hayvanını otlatabileceği ve biçip götürebileceği demektir. Hatta bu özel mülkte
de olsa böyledir. Ancak toprak sahibinin, başkalarını kendi toprağına ot biçmek
ve hayvan otlatmak için girmelerini yasaklayabilir. Ancak o ifade karşısında
diğer tarafında, benim senin toprağında otlatmama hakkım vardır veya oradan ot
alma hakkım vardır, ya bana oraya geçme izni verirsin veya o otu biçer bana
teslim edersin veya benim için su alır bana verirsin, diyebilir. Bu durumda bir
kimsenin bahçesine başkasına ait bir elbisenin düşmesine benzetilmiştir.
Elbisesi düşen kişi mülk sahibine ya elbisemi almak için girmeme izin verirsin
ve yahut da elbisemi bana teslim edersin, diyebilir. Fetih.
"Otlakların kiralanmasının batıl olması
şeklindeki" ifadesi; yani İbn-i Kemalden naklettiği bu ifade, esas metin
sahibinin bu ifadeyi zikretmesine yine ters düşmektedir. Zira, metin sahibi
bunun fasit olduğu kanaatinde; şarihin ise, İbn-iKemaI'e dayanarak batıldır
şeklinde tefsir etmesi bu ifadenin zikredilmesine ters düşmektedir.
Fethül Kadir'de ise şöyle bir soru
sorulmuştur. Bu icare akti (yani otların kiraya verilmesi) fasit midir? Yoksa
batıl mıdır? demiştir. Şirb Babındazikredildiği gibi onun fasit olduğu beyan
edilmiştir. Kiraya veren ücreti aldıktan sonra ona maliktir. Nehir'de ise
bunların satışı ile icaresi arasında fark vardır denmektedir.
Kendiliğinden biten otlar değil de,
vatandaşın sulama ve çapalama sureti ile meydana getirdiği otların mülkünü
satabilir, caizdir, ifadesinin yanında caiz olmadığı da nakledilmiş idi, Yani
kendi arazisinde yine çapalama ve bakım sureti ile kendi kendine bitmiş gibi
görünen otlara malik değildir. Kuduri de bu görüşü benimsemiştir. Diğerlerinin
bundan istifade etme hakkı otun biçilmesi ile sona erer. Zira biçilinceye kadar
ortaklık sabittir, demiştir. Tarlaya suyun akıtılması otlara malik olması için
yeterli bir sebep değildir. Ancak malik olduğu ve bu satışın caiz olduğu
hususunda ulemanın ekseriyeti bu görüştedir. Sadru şehit'de bu kavli
benimsemiştir.
Fetih'te ise şöyle denmektedir: "Buna
göre de şöyle bir itirazda bulunalabilir. öyle ise kuyu kazan kişinin kuyuya
vermiş olduğu mesai ve onun taşlarını örmesi, oraya bir hayli masrafta
bulunmasıyla suyuna malik otmuş olur. Nasılki, tarlasına suyu çevirmesi otların
yetişmesi içîn sulamasındaki, malikiyet gibi ifadesi yer almaktadır. O zaman
mutlak olan bu ifadeye göre, otların büyümesi için sulayan kişinin; Kendi özel
mülkünde olmasa bile başkalarını men etme hakkı vardır.
Ben derim ki: Burada önemli bir farkın olduğu
açıktır. Zira, tarlaya veya araziye suyun akıtılması orada otun bitmesine
sebeptir. Su verilmeden önce ot yok idi. Suyun gelmesi ile bu ot bitmiştir.
Kuyu meselesinde ise; su, kazmadan önce mevcut idi; kendi özel mülkünde dahi
kazsa her yönüyle o suya malik sayılmaz. Nehir.
Kuyu sahibi, kuyu içindeki suya malik
değildir. Remli Derki; kuyu sahibi kuyunun îçindeki suya malik değildir,
nitekîm Kitabu't Tahare'den naklen bu ifade orada beyan edilmiş idi. Tabii bu,
kuyuda olduğu müddetçe böyledir. Ama, herhangi bir suretle kuyudan çıkarılarak kova
veya özel küplerle başka bir tarafa aktarılsa o zaman bu suya malik olmuş olur.
Küplerle kendi havuzlarına aktarıldıkları suda bu mesabededir. Yine burada
kuyudaki sularla büyük küplerin farz edilmesi veya sarnıçların konması ve evler
içine taksim edilen, su toplamak üzere konan eşyadaki sular bunun gibidir.
Zira, kış mevsiminde suyun birikmesi için ev kenarına yapılan havuzlara,
sarnıçlara, yağmurlardan su dolmak üzere konan büyük küplerde biriken su, o
özel yerin hazırlanmasıyla malik olunmuş olur. Böyle bîr evi kiraya verdiği
taktirde kiracının; bu suyu izin olmaksızın kullanması dahi caiz değildir
Henüz yeşil olan arpanın ve yoncanın
satılması veya kiralanmasıyla ilgili husus yukarıda üç şekilde beyan edilmiş
idi. Ancak, kendiliğinden bitmiş olan otların özel mülkte de olsa kiralanması
için ileriye sürülen çare ve bu otların satışı için beyan edilen yol Bahır'da
şöyle ifade edilmiştir. Bunun kiraya verilmesindeki çare, o araziyi
hayvanlarına orada bekletmek veya başka bir menfaat için belirli para karşılığında
karalaması ve ondan sonrada onların otlatılmasına izin verilmesi şeklinde
gerçekleşir.
Fetih'de ise bu arazilerin kiralanmasındaki
yol oraya çadır kurmak, ağıl yapmak veya başka bir maksatla arazinin
kiralanmasıdır. Daha sonra da bu arazideki otun kiracıya mubah görülmesi
suretiyle bir çıkış yolu uygulanabilir, denmektedir.
METİN
İpek böceğinin ve kozasının satılması
caizdir. Mülk olan, elde mevcut ağının satılması da caîzdir. bunlar İmam-ı
Muhammed'e göre böyledir. Diğer üç mezhep İmamlarının görüşü de bu
istikamettedir. Hanefi mezhebinde de fetva buna göre verilmiştir. Ayni, İbni
Melek, Hülasa Fakih ebu Leys, Süluğün satılmasına da cevaz vermiş, fetvada
ihtiyacı binaen bu istikamette olmuştur. Mücteba. Arı ve ipek böceğinin dışında
sürüngenlerin satılması ittifakla caiz değildir. Yılan; keler, denizdeki balık
müstesna ve diğer hayvanlar da böyledir. Mesela yengeçin satılması da caiz
değildir. Deniz hayvanlarından balıkla birlikte kemiğinden ve derisinden
istifade edilebilecek hayvanların satışı caizdir.
Netice olarak; Bu hayvanların satışının caiz
olması, bundan istifade edilip edilemiyeceği ve istifadeninde şeran caiz olup
olmamasına bağlıdır. İstifade edilebilen ve bu istifadeye şeran cevaz verilmiş
ise caizdir aksi halde caiz değildir.
Müellif de bunu benimsemiştir. Nitekim bu
bölümü, muhtelif hükümler babında genişçe anlatacaktır.
İZAH
"Kovanında mevcut olan mülkündeki arının
satılmasının caiz olmasıyla İIgili..." şu ifadelere yer verilmiştir.
Bahır'da Zahire'dende anlaşıldığına göre bunlar birlikte olursa istifade
edilebilecek nitelikte bir hayvandır. Şer'an ve hakikaten de bunlardan istifade
edilebilir, dolayısıyla satışı caizdir. Her ne kadar bunların bizatihi
kendileri yenmiyen hayvanlar ise de; nitekim, katır ve ehli merkep yenmiyen
hayvanlardan olmakla satışları caizdir.
"Bu görüş İmam-ı Muhammede göredir"
ifadesinden caiz olduğuna işaret edilmiş ve bu konuda muhtelif rivayetlerin
mevcut olduğu belirtilmektedir. Bu ifadesiyle İmam-ı Muhammed'in arı, koza ve
ipek böceğinin satılmalarına işaret edilmek istemiştir. Kenz sahibi arıyı
istisna ederek ilk ikisinin; yani, ipek böceği ve kozasının satılabileceğini
söylemektedir. Bahır sahibine göre Hayrettinî Remli'nin ifade ettiği gibi
arının elde edilmesi zor bir husustur. Dolayısıyla Ebû Yusuf'la, Ebû Hanife'
nin görüşü bunlara göre tercih edilmiştir. Nitekim bazıları bunların, yani.
arının geceleyin satışı toplu olmaları itibariyle caiz, gündüz dağınık olmaları
itibariyle caiz değildir, demişlerdir.
Bahır sahibi ise, Kenz sahibinin bu
istisnasına karşı olarak şu özürü beyan etmektedir. Belkide, imamı Muhammedin
görüşü üzerine fetvanınolduğuna muttali olmamasından kaynaklanabilir
demektedir. Ama bu görüş çok uzaktır. Zira Kenz sahibi gibi büyük bir fakihin
bu kavle muttali olmaması düşünülemez.
"Sülüğün satılması ve fetvanında bu
istikamette olmasıyla ilgili..."
Sadru Şeria'nın "bu kavil ile amel
ettiği, zira insanlara göre buda mal olma niteliğini kazanmışdır"
şeklindeki ifadesine dayanmaktadır.
Ben derim ki: Bilhassa, insan vucüdunda
mevcut olan kanların alınıp dışarıya atılması için bu hayvan, zamanımızda
tedavi metotlarından biridir. Dolayısıyla bu insanlar yanında; İnsanlara göre
maldır. Bu da onun satışı için yeterli bir sebebtir. Nitekim yukarıda Dudil
Gırmız dediğimiz boya için kullanılan böceklerin satışı ile ilgili bölümde
demiştik ki, bu hayvanın satışı da caizdir. Zira günümüzde insanlar için en
değerli mallardan biridir. Her yıl bunlardan büyük fiatlar karşılığında yine
büyük miktarlar satılmaktadır. Zannedersem Zahire'nin ibaresindeki tahlile
bakılırsa oradaki sürüngenden maksat sülüktür.
Nitekim şu ifade bunu desteklemektedir,
insanların tedavi maksadıyla buna ihtiyaçlarının olması, bunun satışının caiz
olduğunu gerektirmez. Nitekim, kadının sütünün tedavide kullanılmasına cevaz
verildiği taktirde; bunun satışına cevaz demek değildir. Bazı ayakkabı
tamirinde domuz kılına ihtiyacın olması, onun satılabileceğine cevaz demek
değildir, İleride geleceği gibi, Bundan anlaşıldığı, gibi sülükten maksat,
insanların mal olarak edindikleri ve kanın emilmesiyle kendisinden
faydalanılabilen hayvan demektir. Bu husus aynen Dudıl Gırmız denilen hayvanda
da gerçekleşmiş olur. Bu husus ipek böceği ve onun kozasından daha evladır.
Zira bunlardan istifade, anında mümkündür. ipek böceğinde ise; istifade ileride
elde edilecektir.
Sürüngenlerin satılması kesinlikle caiz
değildir; yani, batıldır. Tahtavi. Mesela, yılan gibi. Zahidi'nin Havi isimli
eserinde; eğer, ilaç maksadıyla, ilaç sanayinde yılanlardan istifade etmek,
faydalanmak mümkünse, satışı da caizdir. Zira, genellikle kaide; derisinden ve
kemiğinden faydalanılan deniz hayvanı veya kara hayvanı, ne olursa olsun
bunların satışı caizdir, demektedir.
Yine Havi'de, "yılan, fare, keler,
kirpi, kaplumbağa, duvarlarda dolaşan küçük kelerler gibi" hayvanların satışları
caiz değildir, denmiş; Kendilerinden ve derilerinden hiçbir şekilde
faydalanılmayan hayvanların satışı da caiz değildir denmektedir. Balığın
dışındaki deniz hayvanlarının satılması da; kendilerinden faydalanılıp,
faydalanılmamasına bağlıdır. Eğer kendilerinden faydalanılıyorsa (kum balığı,
iskankor balığı gibi,) bunların satışı caizdir. Faydalanılması mümkün değilse;
(Kurbağa ve Yengeç) gibi o zaman caiz olmaz.
Arslanın, kurdun ve diğer hayvanların,
haşaratın, sürüngenlerin satılmaları da batıldır. Bunlar birisinin mülkünde
olduğu takdirde, telef edenin zamin, (ödenmemesi) gerekir.
Şahin, doğan kuşunun, kartalın ve
benzerleriyle, kedinin satılması caizdir. Bunları telef edenin ödemesi gerekir.
Dönengeç kuşunun veya akbabaların ve
benzerlerinin satılması ise caiz değildir. Ancak bunların tüyleri satılabilir.
Haniyede şöyle denmiştir. Kedinin satılması caiz olduğu gibi av için eğitilmiş
köpeklerin satışı da bize göre caizdir.Vahşi, yırtıcı hayvanların ve kuşların
eğitilmiş olsunlar veya olmasınlar caizdir. Filin satışı da caizdir. Maymun
hakkında Ebû Hanife'den iki rivayet vardır. denmektedir.
Saihanî. Hindiyye'den şu ifadeleri
nakletmektedir. Domuzun dışında bütün hayvanların satılmasının caiz olduğudur.
Muhtar olan ve seçilmiş fetva verecek görüşte budur, demiş.
Hidaye'dede bu istikamette görüş beyan
edilmiştir. Nitekim bunu Hidaye sahibi muhtelif meseleler bölümünde zikretmiş
ve benimsemiştir.
Yine müellifin netice olarak, kendisinden
faydalanılan (her hayvanın, yününden derisinden) her hayvanın satılması
caizdir, meselesi biraz düşündürücüdür. Zira, bunun altında domuzunda yattığı
söylenebilir. Zira, domuz kılından da bazı sanat ehlinin faydalandığı
görülmektedir. Bunun da buna göre caiz olması gerekir. Halbuki bunun satışı,
ileride göreceğimiz gibi caiz değildir.
Buna da fukaha; domuzun kılından
yararlanmanın caiz oluşu zarurete binaendir. Ama, zaruret olmadığı takdirde,
ondan hiç bir surette faydalanmak caiz değildir. Şeklinde cevap vermişlerdir.
METİN
Önemli bir mesele: ipek böceğindeki kozalar
her ikisininde eşit ve bunlarda gereken çalışma, her iki ortak üzerine şart
koşulduğu takdirde, ortaklık caizdir.
İpek böceğinin yumurtaları ve kozaları iki
ortak tarafından eşit olur ve bu husustaki çalışmalarda iki ortak tarafından
aynen üstlenilirse ortaklık geçerli ve neticede yarı yarıyadır. Bu ortaklık
sahihtir. Ancak, üçte biri birine, üçte ikisi diğerine ait olarak caiz
değildir. Maliki ipek kozasını birisine, ineğini veya tavuğunun başka birisine
yemlemek üzere verse ve sonuçta yarı yarıya ortağız dese caiz değildir. Bu
durumda bundan doğacak her şey malike aittir. Çünkü onun mülkünde meydana
gelmiştir. Ancak malikin bakıcıya yem, yemin kıymetini ve kendisinin çalışma
ücretini misli ile öderse caizdir. Aynını yavrusunu elde etmek üzere verilen
yumurtada bunun gabidir.
Kaçmış olan kölenin satışıda caiz değildir.
Hatta bu satış küçük olan çocuğuna ve beraberinde olan yetime dahi olsa caiz
değildir. Ancak, köleyi yetim ve küçük çocuğuna hibe edip bağışlıyacak olursa
bağış akdi sahih olur. Aynî. Eşbah'taki ifade bu hususta tahriftir. Nehîr.
Ancak bu. kölenin yanında olduğunu iddia eden kişiye satışı caizdir, o zaman
mâni ortadan kalkmıştır. Yanında olduğunu iddia eden kişinin bu köleyi daha
öncedengabzetmesi; satış akdinden mütevellit kabz yerine kaim olur mu, olmazmı?
sorusu varit olur. Eğer bunu, kendi nefsi İçin kabz etmîş İse veya köleyi
kabzederken (yani önceden kaçmış olan köleye el koyarken) başkasına aittir,
şahit olunuz dememiş İse; o zaman, öncekî kabz, aklîden doğacak kabz yerine
geçer. Başkasına ait olduğuna dair şahit olursa; önceki kabz, satıştan dolayı
gerekli görülen kabz yerine kaim olmaz. Çünkü o zaman emanet olarak kabz
etmiştir. Emanet üzere yapılan kabzlar, ödeme kabzı dedîğimiz satış aktinden
mütevellit kabz yerine kaîm olamaz. Çünkü, satıştan mütevellit kabz, emanet
kabzından daha kuvvetlidir, zayıf kuvvetli yârine kaim olamaz. İnâye.
İZAH
"Yan yarıya ortak olurlar ilh..."
Eğer bu ipek böceklerinin kozası ve yumurtaları ikisi arasında yarı yarıya
ortak ise durum böyledir. Ancak, üçte birisi birinden üçte ikiside birinden
olacak olursa yine o zaman sonuç aralarında ikiye bir olarak taksim edilir.
Zira bunlardan meydana gelecek üründe mülkiyetin devamı olması itibariyle
mülklerle orantılı olarak tevzi edilir. Nasıl ki iki kişi bir tarlayı ekerler
ve bu tarlaya atılan tohumda ikisinden eşit olarak çıkarmış ise bu tarladan
çıkan mahsul yarı yarıya bölüşülür. Her ne kadar bunun hilafıma şart koşmuş
olsalar bile itibar tohuma yani mülke göredir.
"Yem karşılığı münasebeten yarı yarıya
eşit ilh..." Yani bir kimse böceklerin kozasını verir veya inek veyahut da
tavuk verirse bunlarda ikisinin arasında sonuçta ortak olma şartıyla ancak bir
taraf yem vererek veya dut yaprağı vererek ortak olma durumunda bunlardan
doğacak netice malike aittir. Yani bundan çıkacak ipek veya inekten meydana
gelecek süt, yağ; tavuktan meydana gelecek yumurta bütün bunlar malike aittir.
Bunlara yem karşılığı bakacak olan kişi amden bunları telef ederse öder. Ancak
malikin burada, yemin kıymetini ödemesi gerekir. Yemde onun mülkü ise, ayrıca
çalışan işçiye de nisbi olarak ücretini öder. Bundan zahiren şu
anlaşılmaktadır. Ücreti ne ise onu ödemesi gerekir. Çünkü burda verilmesi
gereken miktar daha önceden meçhul olduğu için onun günlük ücreti ne kadar
tutarsa onu ödemesi gerekir. Bu konuda icare bölümünde yazdıklarımıza bakınız,
orada yeterli bilgi verilmiştir.
"Yumurtanın verilmesi de bu kabildendir
ilh..." ifadesi ise Nehir'de şöyle belirtilmiştir. Mısır köylerinde
alışılagelen husus, yumurtanın verilmesi ve bundan çıkacak netice ve sonuçların
da ikisi arasında eşit olarak paylaşılması şeklindedir. Bu da yukarıda ipek
böceğini bir taraf verip diğerinin dut yaprağı getirerek beslenmeleri karşılığı
eşit bir şekilde tevzi ve taksim edilmeleri şekline benzemektedir ki, onunda
caiz olmayıp bütün çıkan ipekler mal sahibine aitse, burada da, yumurtadan
çıkacaklar mal sahibine aittir. Bakan kişiye, yem ücreti ile kendi işçilik
ücreti, misli ile ödenir denmiştir.
Ben derim ki: Bugün halk arasında örf ve adet
haline gelen; tayin, buzağı'nın veya sıpanın beslenip büyütülmesi ve yarı
yarıya bakılması şeklindeki örf halinde de; mülkiyeti sahiplerine aittir.
Bunlara bakan kişilere ancak, bakma ücreti ve bunlara vermiş oldukları yem
kıymeti ödenir. Bunun ancak yapılabilmesi için şu çareye başvurulması gerekir:
Buzağıyı veyahut tayı çok cüzi bir fiyatla önceden bakacak kişiye yarısını
satması ve ondan sonra ikisi arasında ortak olan bu yavruya bakması şeklinde
olabilir.
Yine bunun benzeri bir örf de ileride
müsâkatla ilgili bölümde zikredilecektir. Müsâkat demek, birinin tarlasını
belirli bir süre için karşı tarafa vermesi ve karşı tarafında bu arazide ağaç
dikerek ağaçların büyümesi ağaçlar ve arazi ikisinin arasında ortak olması
şeklidir, ki bu da caiz değildir. Bu arazide yetişen ağaçlar, ağaçların
meyveleri, toprak sahîbinin toprağına ait olması itibariyle ona aittir.
Diğerine ise, ancak almış olduğu fidan ve fidelerin kıymeti, diktiği günkü
değeri üzerinden, ayrıca çalışmasının karşılığı (yevmiyesi) kendisine ödenir.
Ortaklık söz konusu olmaz.
"Kaçmış olan kölenin satışı da caiz değildir ilh..." Mutlak bir şekilde kaçan kölenin satışı da fasittir. Tabiki bu, satın alan kişi kaçan kölen benim tarafımdadır (evimdedir) iddiasına bulunmazsa. İddia olmadan bu satışın (kaçmış olan kölenin) satışının fasit veya batıl olduğu yukarıda beyan edildiği gibi. Yine, ilerde de açıklanacağı gibi ihtilaflı bir husustur. Ama köleyi biri gaspedip. köle gâsıbedenin elinden kaçsa, hakiki sahibide gasbedene köleyi satsa akit sahîhtir. Yine; kendi elinden kaçan kölesini; "ben köleyi buldum köle benim yanımdadır" iddiasında bulunan kişiye satsa bu satış akdi, ilerde geleceği gibi sahihtir. Benim yanımda değilde başka birinin yanında bulunan köleni bana sat diyecek olursa caiz değildir. Bu hususta Nehir'de ittifakla bu akdin fasit olacağı, beyan edilmiş Fetih'te ise buna gerekçe olarak şu ifadeye yer verilmiştir. "Çünkü bu köleyi teslim etmek başkasının işidir. Satan kişi köleyi teslime muktedir olmadığı için muktedir olamadığı malı satmasından ötürü caiz değildir.Yine Nehir'de şu ifadelere yer verilmiştir: "Kaçan köle ifadesiyle, mevlânın bir ihtiyacına binaen veya bir işi için gönderdiği köle bundan istisna edilmiştir, onun satışı caizdir. Zira, akit, anında yanında olmasıda hükmen teslime muktedirdir. Genellikle bu tip görevlere gelen kölelerin dönmesidir.