TAHARET - TEMİZLİK
"İslâm temizlik temeli üzerine binâ edildi."
Hadîs-i Şerîf
İSLÂM'DA TEMİZLİK
Tahâret Nedir?
Tahâret, lügatte, temizlik, nezâfet mânalarına gelir.
Dinî ıstılahtaki mânası ise necâset denilen maddî pislik ve hades denilen, ibâdetlere
mâni hükmî kirlilik hallerinden temizlenmek demektir.
İslâm'da Temizliğe Verilen Önem
İslâmiyet, temizliğe büyük önem vermiş, onu bir kısım ibâdetlerin vazgeçilmez
şartı, mukaddimesi ve anahtarı yapmıştır.
Bir hadîs-i şerifte Peygamberimiz şöyle buyurur:
"Namazın anahtarı tahâret, yani temizlik, başlangıcı tekbir, tamamlayıcısı
da selâm'dır."
Temizlik bâzı ibâdetlerin ön şartı olduğu gibi, sıhhat ve âfiyetin vazgeçilmez
unsurudur. Ayrıca rızkın artmasına da sebebdir. Hadîs-i şerîfte:
"Temizliğe devam et ki, rızkına genişlik verilsin.." buyurulmuştur.
Temizliği, sadece beden temizliğine hasretmek yanlış olur. Beden temizliği kadar,
hattâ ondan da önce kalb temizliği, niyet dürüstlüğü, ahlâk güzelliği gereklidir.
Nitekim niyeti temiz olmayanın ibâdeti hâlis olmaz, dolayısiyle, Allah katında
kabûl görmez.
Bu sebeble Müslümanda kalb temizliği ile beden temizliği birleşmeli, her ikisinin
de temiz tutulması halinde kâmil bir Müslüman olunacağı bilinmelidir.
Beden ve kalb temizliği, İslâm'ın temeli ve en mühim bir esasıdır. Nitekim Resûlüllah
Efendimiz:
"İslâm, temizlik temeli üzerine binâ edildi" hadîs-i şerîfleriyle bu
iki hususa işaret buyurmuştur.
"Allah temizdir, temizleri sever" îkazı da, İslâm'ın temizlik esasını
hatırlatan diğer bir hadîs-i şerîftir.
İslâm'ın temizliğe ne derece ehemmiyet verdiğini gösteren bâzı hadîs ve âyet meâlleri:
"İslâm temizdir. O halde siz de temizleniniz. Çünkü Cennete ancak temiz olanlar
girecektir." (Hadîs-i şerîf meâli).
"Temizlik îmanın yarısıdır." (Hadîs-i şerîf meâli).
"Temizlik îman(ın kemâlinden ve nurun)dandır." (Hadîs-i şerîf meâli).
"Şübhe yok ki, Allah, tevbe edenleri de, (maddî - mânevî kirlerden) temizlenenleri
de sever.." (el-Bakare, 222).
"(Bu abdest ve teyemmüm emriyle) Allah sizin için güçlük dilemez, fakat sizi
tertemiz etmek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister. Tâ ki şükredesiniz."
(el-Mâide, 6).
"Allah, üzerinize gökten yağmur indiriyor; onunla sizi pisliklerden temizlesin,
diye.." (el-Enfâl, 11).
Temizliğin İmanın İcablarından Sayılmasının Hikmeti Nedir?
Cenâb-ı Hak, kâinata büyük bir temizlik kanunu koymuş ve bütün mahlûkatın bu kanuna
itâat etmelerini emretmiştir. Çevremize şöyle bir göz gezdirdiğimiz zaman, atomlardan
güneşlere, zerrelerden yıldızlara kadar bütün varlıklarda, bu temizlik kanununun
hükmettiğini görürüz.
Kandaki alyuvarlar, vücuda giren zararlı mikrop ve maddeleri yok ederek bu emre
uyarken, her zaman içimize alıp verdiğimiz nefes de kanı temizleyerek aynı kanuna
tâbi olduğunu gösterir. Göz kapakları, gözleri siler. Sinekler, kanatlarını süpürüp
temizlemekle o emri dinledikleri gibi, gökyüzündeki koca bulut ve hava da dinler.
Hava, yeryüzüne konan toz topraktan ibaret süprüntülere üfler, temizler. Bulut,
ıslak bir sünger gibi zemin bahçesine su serper, toz toprağı yatıştırır. Sonra
kendisi de (âdeta) gökyüzünü kirletmemek için süprüntülerini toplayıp intizam
içinde çekilir, gider. Göğün güzel yüzünü ve gözünü silinmiş, süprülmüş parıl
parıl parlar halde bırakır.
Bütün bunlar, Allah'ın kâinata koyduğu temizlik kanununun ne derece intizam içinde
işlediğinin örnekleridir.
Kâinattaki bu umumî temizlik hakikatı, Cenâb-ı Hakk'ın KUDDÛS isminin bir cilvesidir.
Atomlardan yıldızlara kadar bütün varlıklar, Allah'ın, Kuddûs ismine dayanan kâinattaki
bu muazzam temizlik kanununa itâat edip temizliklerine son derece dikkat ederlerken,
elbette insanın bu umumî kanundan, İlâhî âdetten uzak kalması düşünülemez.
Nitekim Cenâb-ı Hak, kâinata koyduğu temizlik emrine, mahlûkatın en eşrefi ve
en mükerremi olan insanı da muhatap kılmış, onu maddî ve mânevî temizlikle mükellef
tutmuştur.
Canlı - cansız bütün varlıkların boyun eğdiği böyle ulvî bir kanuna, insanın lâkayd
kalması, yerler ve gökler Rabbinin emrine karşı gelmesi; elbette büyük bir gaflet
ve isyandır. Hem Allah'ın, hem de mahlûkatın hukukuna karşı işlenmiş büyk bir
zulümdür.
İşte temizlik hakikatı, Kuddûs ismi gibi İsm-i A'zamdan sayılan bir isme istinad
ettiği içindir ki, hadîs-i şerîfte temizlik îmanın nûrundan ve kemâlinden sayılmıştır.
Âyetlerde de maddî ve mânevî temizlikler, Allah'ın sevgisini ve rızasını kazanmağa
vesile gösterilmiştir.
Tahâret (Temizlik) Kaç Türlü Olur?
Tahâret, yani, temizlik esas olarak iki türlü olur:
1 - Necasetten Tahâret (Temizlik).
2 - Hadesten Tahâret (Temizlik).
Necasetten Temizlik Ne Demektir?
Maddî olan kir ve pisliğe "necaset" denir. Temiz olmayan, necasetli
maddeye ise "necis" adı verilir. Necasetten temizlik de, beden veya
elbisede bulunan ve necis sayılan maddelerden temizliktir.
Pis olan maddelerin bâzısı aslından pistir. Bâzısı da aslı itibariyle temiz iken,
daha sonra kendisine bir pisliğin bulaşması sebebiyle pis olmuştur. Bunlara misal
olarak, idrar ile, kendisine idrar bulaşmış elbiseyi verebiliriz. İdrar, bizzat
kendisi pis ve necistir. Elbise ise, aslında temiz iken, kendisine bulaşan idrarla
pislenmiş, necis olmuştur.
Hadesten Temizlik Ne Demektir?
Hades bâzı ibâdetlerin yapılmasına dinî yönden mâni olan hükmî bir kirlilik hâlidir.
Abdestsizlik, cünüplük, hayız ve nifas hâli gibi.. Hadesten temizlik ise, gusül
veya abdest almak suretiyle, bu hades hâlinden temizlenmektir.
Kaç Türlü Hades Vardır?
İki türlü hades vardır:
(a) Küçük hades: Yalnız abdest almakla ortadan kalkan hades hâlidir. Küçük su
dökmek, ağız ve burun gibi bir uzuvdan kan gelmek, v.b. sebeblerle abdest bozulur
ve küçük hades hali ortaya çıkar. Bu hâli ortadan kaldırmak için, sadece abdest
almak yeterlidir.
(b) Büyük hades: Ancak gusül abdesti ile giderilen, cünüplük, hayız ve nifas gibi
hallere denir.
OKUMA PARÇASI: HAYVANLAR ÂLEMİ VE TEMİZLİK HAKİKATI
Hastalığı önleyecek tedbirlerin başında temizliğin geldiğini hepimiz biliriz.
Temizlik kaidelerinin çok küçük yaşlardan beri insanlara öğretilmesi lâzımdır.
Halbuki hayvanların çoğu ebeveyninden görmemesine rağmen, temizlik bilgilerine
sâhiptirler.
Allah canlıların hepsini temizlik bilgileri ile birlikte dünyaya göndermiştir.
Temizlikle ilgilenmeyen hayvan, hemen hemen yok denecek kadar azdır. Ve bu nizam
dünya kurulalıberi devam etmektedir. Meselâ yeraltındaki sarayında yatıp kalkan
porsuk, insanlarca pis hayvanlardan sayılmasına rağmen, gerçekte hayvanların en
temizlerinden biridir. Kürkünü daima temiz tutmakta ve sık sık değiştirdiği bir
yeri helâ olarak kullanmaktadır. İninde de zaman zaman temizlik yapmakta ve kirlenmiş
samanlarla birikmiş çöpleri dışarı taşıyarak yuvasına uzak bir yere yığmaktadır.
Filler derilerini temizlemek için çamurların içinde yuvarlanırlar. Hortumları
bu arada onlara duş vazifesi görür. Bahçe hortumu gibi vücutlarının orasına burasına
su fışkırtırlar. Bâzan vücutları çamurla kaplanırsa da kuruyan çamur çok geçmeden
dökülür ve bütün pislikleri beraberinde götürür. Arslan, kaplan ve bütün büyük
yırtıcı hayvanlar ev kedileri kadar temizdirler. Kürklü küçük hayvanların çoğu,
vakitlerinin büyük bir kısmını tuvaletlerine ayırırlar. Meselâ sıçanlar, uyanık
kaldıkları zamanın yarısında kürklerini, dişleri ve ayakları ile sistematik bir
surette temizlemekle meşgul olurlar.
Foklarla gergedanlar kuvvetli masaj taraftarıdırlar. Bu maksadla taşlara sürünerek
vücutlarını zamanla ayna gibi cilâlarlar. Samur, yaşlı ağaç gövdelerinin içinde
kendine bir oyuk oymakta ve güzel kürkündeki son toz taneciği de düşünceye kadar
bunun içinde yuvarlanmaktadır.
Dişleri olan bütün hayvanlar, ağızlarının bakımına önem verirler. Kurdun dişleri
çirkin bir sarı renkte olabilir. Ama bu renk o dişlerin tabiî rengidir. Yoksa
daima temiz tutulan bu dişlerde besin artığı ararsanız bulamazsınız.
Tuvaletlerine özellikle düşkün olan kurtlar, tüylerini pirelerden ve bitlerden
temizleyen toz banyosu yaparlar. Hemen hemen bütün kuşlar suya girerek yıkanırlar.
Ayrıca kuşların çoğunun kuyruk çevresinde küçük bir yağ guddesi vardır: Hayvan
yıkanıp temizlendikten sonra, bunun sayesinde tüylerini yağlayıp yumuşatır.
Kuşların yuvalarının temizliğine de diyecek yoktur. Yuvasını pisleten kuş yoktur
dense yeridir. Yavrularının temizlikle ilgileri olmadığı müddet içinde, anne bunların
pisliğini gagasıyla toplar ve yuvasından hemen aşağıya atacak yerde, biraz öteye
uçtuktan sonra yere bırakır. Yani yuvasıyla birlikte, yuvanın çevresinin temizliğine
de itina gösterir.
Temizlik olmayan yerde hastalıklar olacaktır. Bu yüzden insanoğluna küçük yaşlardan
beri temiz olmanın zarureti anlatılır. Halbuki hayvanlara çoğu zaman ebeveyn tarafından
bir şey öğretilmemesine rağmen, temizlik noktasındaki hassasiyetleri hayranlık
uyandıracak seviyededir.
Demek ki: Hayvanlar hayatlarının devamı için lüzumlu bilgilerle birlikte yaratılmışlardır.
Bütün kâinatı rahmetiyle kuşatan Rabbimiz, hayvanları dünyaya gönderdiği vakit,
onları hayat kanunları ve kâinatla olan münasebetleri konusunda programlamıştır.
Bu hadsiz hayvanlarda görülen birbirinden enteresan temizlenme usulleri her an
bütün kâinatı gören ve teftişden geçiren Yaratıcımızın Kuddûs isminin birer parlak
mühürleri hükmündedirler. (Zafer Dergisi)
* * *
NECASETTEN TEMİZLİK
NECASETLER (PİSLİKLER) VE HÜKÜMLERİ
Necasetler Kaç Kısma Ayrılır?
Şeriatın temiz saymadığı, necis (pis) kabul ettiği şeylerin fıkıh kitablarında
iki kısma ayrılarak incelendiği görülür:
1 - Ağır Necaset (Necaset-i Galîza),
2 - Hafif Necaset (Necaset-i Hafîfe)..
Bu ayırım, pisliğin az veya çok oluşuna göre değil, namazın sıhhatına mâni olup
olmayan miktarına göre yapılmaktadır.
Yoksa pislik, ister galiz olsun, ister hafif, eşyayı kirletmekte birbirine eşittir.
Meselâ, bunlar az miktarlardaki bir suyun içine düşseler, o suyu derhal necis
(pis) ederler. Artık o sudan abdest almak caiz olmaz.
Galiz Necasetten Namazın Sıhhatine Mâni Olan Miktar Ne Kadardır?
Bu pisliğin, kuru veya yaş bir madde olup olmamasına göre, namazın sıhhatine mâni
olan miktar değişir. Şöyle ki:
Galiz necâset tabir edilen ağır pislik, kuru bir madde ise, bir dirhem, yani,
üç gramdan az olmalıdır. Üç gramdan fazlası, namazın sıhhatine mâni olur.
Eğer yaş bir madde ise, el ayası dediğimiz avuç içinden daha geniş bir alana yayılmamış
olması şarttır. El ayasından fazla bir kısmı ıslatmış olan pislik, namaza mânidir.
Namaz kılabilmek için bu miktardaki pisliklerden temizlenmek farzdır.
Bu miktarlardan aşağı olan pislikler, namazın sıhhatine engel teşkil etmez. Ancak
yine de bu miktar pisliğin - eğer mümkünse - yokedilmesi sünnettir.
Hangi Şeyler Galiz Necâsetten Sayılır?
Galiz necâsetten sayılan maddeleri şöylece sıralayabiliriz:
1 - İnsan vücudundan çıkan ve abdest veya gusül almayı gerektiren her şey: İdrar,
kazurat, meni, mezi, vedi, kan, irin, sarı su, ağız dolusu kusmuk, hayız-nifas
ve istihaze kanları gibi..
Şâfiî ve Hanbelî mezheblerine göre, meni temizdir, bulaştığı yeri necis yapmaz.
2 - Eti yenmeyen hayvanların idrarları, ağız salyaları ve tersleri.. Ancak eti
yenmeyen hayvanlardan çaylak, kartal, atmaca gibi kuş cinsinden olanların pislikleri,
hafif necâsetten sayılmaktadır.
Eti yenmeyen hayvanlardan, sadece kedinin salyası ve artığı temiz kabul edilmiştir.
Kedi, insanlarla çok düşüp kalktığından, ev eşyasına her zaman dokunduğundan ve
insanın elini, v.s. yaladığından, insanlara güçlük olmaması için, Allah Teâlâ
onun salyasını ve ağzını pis saymamıştır. Böylece biz kullarına büyük bir kolaylık
kapısı açmıştır. Nitekim Resûlüllah Efendimiz, bir hadîs-i şeriflerinde şöyle
buyurmuştur:
"O (kedi) pis değildir. Ancak o sizin etrafınızda çok dolananlardandır."
3 - Bütün hayvanların akan kanları..
4 - Eti yenen hayvanlardan tavuk, kaz, ördek ve hindi gibi kümes hayvanlarının
tersleri..
Eti yenen hayvanlardan serçe, güvercin gibi havada pisleyen kuşların tersleri,
temiz kabul edilmektedir.
5 - "Meyte" tabir edilen leşler, yani, karada yaşayıp besmele ile boğazlanmaksızın
ölen kanlı hayvanlar ve bunların tabaklanmamış derileri..
Hayvan boğazlanarak öldürülmekle beraber, bu boğazlama işlemi Şeriatın tarif ettiği
şekilde yerine getirilmemişse, bu hayvan da leş (meyte) hükmündedir, pis sayılır,
eti de yenilmez. Hayvanı boğazlarken kasden, bile bile besmeleyi terketmek gibi.
Besmeleyi çekmeyi unutmakta ise, bir beis yoktur.
6 - Alkollü içkilerden Şarap da galiz necasettendir. Bunda, bütün fıkıh âlimlerinin
ittifakı vardır. Şaraptan başka olan alkollü içkilerin necâset durumlarının ne
olduğu hususunda üç görüş vardır: Kimisi bunları galiz, kimisi de hafif necâset
sayar. Bâzılarına göre de, bu içkiler, maddeleri itibariyle temizdir.
Şu hususa dikkat edilmelidir ki, bu ihtilâf sadece şarap dışındaki alkollü içkilerin
maddelerinin temiz olup olmadığı itibariyledir. Yoksa bu içkileri içmenin haram
olduğunda bütün âlimler müttefiktirler.
Tentürdiyot, Kolonya, İspirto Gibi Alkollü Maddeleri Kullanmanın
Bir Mahzuru Var mıdır?
Şarap dışındaki alkollü içkileri, madde itibariyle temiz kabûl edenlere göre,
kolonya, ispirto, tentürdiyot gibi alkollü maddeler de temizdir. Bunları kullanmak,
yani, vücuduna veya elbiseye sürmek, dökmek veya şişe içinde üzerinde taşımak
caizdir. Namaza mâni teşkil etmez.
Diyanet İşleri Müşavere Kurulu'nun (1943-1948) tarihlerinde verdiği iki kararına
göre, ispirto, kolonya gibi maddelerin içilmesi haram ise de, başka yerlerde kullanılması
haram sayılmaz. Döküldüğü yeri pis etmez.
Merhum Elmalılı Hamdi Yazır, tefsîrinin 1. cild, 762. sayfasında şöyle demektedir:
"Üzümün şarabından mâmul olmayan ispirto, bira vesair müskirat içilemezse
de, elbiseye veya bedene sürülmesi de namaza mâni olur, diye iddia edilemez. Ebu
Hanife Hazretleri bu suretle şaraptan mâadâ müskiratın aynı ve katresi necis olmadığına
kâil olmuş."
Şarap dışındaki alkollü içkilerin de maddesi itibariyle şarap gibi necis olduğunu
kabûl edenlere göre ise, ispirto ve kolonya da necistir. Bu sebeble, ispirto veya
kolonyanın ıslattığı yerler, pis olmuş olur. Eğer avuç içi genişliğinde bir yeri
ıslatmışsa, bu kısımlar yıkanmadan namaz kılınmaz. Kolonyanın, ıslattığı yerden,
rüzgâr dokunması veya sıcaklık sebebiyle uçup gitmesi, temizlik için kâfi değildir.
Mutlaka o yerin yıkanması şarttır. Aynen idrarın ıslattığı yer gibi.. İdrarın
ıslattığı yer kurusa bile, o kısım yıkanmadan temizlik yerine gelmiş olmaz.
Netice olarak diyebiliriz ki: Kolonya v.s. gibi temiz olup olmadığı ihtilâflı
şeylerden kaçınmak, elbette en selâmetli yoldur. Ancak kaçınmanın zor olduğu hallerde,
harama girildiği şeklinde düşünmemek, ispirto ve kolonya dökünmesinin mübah olduğunu
söyleyenlerin de var olduğunu hatırlamak ve ona göre davranmak daha isabetli olur.
Hafif Necâsetin Namaza Mâni Sayılan Miktarı Ne Kadardır?
Hafif necâsetlerde ölçü, pisliğin, bulaştığı elbisenin veya uzvun dörtte birisini
kaplamasıdır. Miktar dörtte birden az olursa namaza mâni olmaz. Çok olursa, namazın
sıhhatine mânidir. Yıkamak farz olur.
Ancak, ibâdete mâni olmayacak miktarda da olsa, galiz ve hafif her türlü necâsetten
temizlenmek takvâya uygun bir davranış olur.
Peygamber Efendimiz, "temizlik îmandandır" buyururken, temizliğe dikkat
edenlerin kuvvetli bir îmana sahip olduklarına işaret etmiştir.
Bu bakımdan ister necâsetin galiz kısmından, isterse de hafif cinsinden olsun,
kirlenen yerleri imkânımızın müsaadesi nisbetinde temizlemeye çalışır, her ne
kadar namaza mâni olmayacak miktarda olsa da, yine tertemiz bir beden ve elbise
ile ibadet etmeyi isteriz. Kaldı ki, namaza mâni olmayacak miktardaki pisliği
temizlemenin vâcib olduğu da bâzı kitablarımızda kayıtlıdır.
Hafif Necâsetten Sayılan Maddeler Nelerdir?
1 - Atların ve etleri yenen koyun, geyik gibi ehlî veya vahşî hayvanların idrar
ve tersleri.. Katır ve merkep tersleri ihtilâflıdır. Galiz necâset sayan olduğu
gibi, hafif necâset sayanlar da vardır.
2 - Etleri yenmeyen hayvanlardan atmaca, çaylak, kartal gibi havada tersleyen
vahşî kuşların tersleri.. Güvercin ve serçe gibi eti yenen kuşların tersinin ise,
temiz olduğunu belirtmiştik.
OKUMA PARÇASI: FETVÂ - TAKVÂ
Dinî emirleri nefsimizde tatbik ederken iki ölçü ile karşılaşırız. Bu iki ölçü:
1. Fetvâ,
2. Takvâ ölçüsüdür.
Fetvâ ile amel etmek, kolay ve hafiftir. Bu sebeble avâm ve halk, hattâ topyekûn
Müslümanlar, fetvâ ile amel etmek mecburiyetindedirler. Çünkü, fetvâdan aşağıda
tutunacak bir derece yoktur. Fetvâdan da mahrum kalan, artık kendisi için bir
başka kurtuluş ölçüsü bulamaz. Ancak takvâ böyle değildir. Takvâ, fetvânın üzerinde,
daha yüksekçe, erişilmesi güç bir yerdir. Bu sebebden dolayıdır ki, isteyen, takvâ
ile amel etme şevki duyup o dereceye kadar çıkar. Çıkamayan da fetvâ ile amel
etmeyi kâfi bulur. Fetvâdan düşmemeye gayret eder.
Bizler, şahsî hayatımızda, ferdî tercihlerimizde takvâyı esas alıp, takvâ ile
amel etmeye gayret edebiliriz. Ancak başkalarını da bu tercihimize icbâr edemeyiz.
Onlar hakkında fetvâ ölçüsünü aramakla yetiniriz.
Şümûlleri geniş olan fetvâ ile takvâ mes'elesine açıklık getirmek için, bir hâdiseyi
misâl olarak nakletmek isterim:
İmam-ı A'zam Hazretleri, bir gün camiye giderken, yol kenarındaki bir çukura göllenmiş
yağmur suyundan üzerine az bir miktar bulanık su sıçrar. Derhal çeşmeye koşan
Hazret-i İmam, sıçrayan çamuru iyice yıkar ve namaza da ancak bundan sonra gider.
Çamurlu suyu yıkamak için gösterdiği heyecan ve telâşı görenler sorarlar:
- Yâ İmam, siz bize elbiseye sıçrayan necâset, avuç içi kadar bir sahayı kirletmedikçe
namazı mâni olmaz demiştiniz. Halbuki siz necâset şöyle dursun, şer'an temiz sayılan
çamurlu suyun ıslattığı yeri bile yıkamadan namaza girmediniz. Sebebi nedir?
İmam-ı A'zam şu karşılığı verir:
- Söyledikleriniz doğrudur. Ben başkalarına fetvâ ile amel etmeyi söylerim, ama
kendim için daima takvâyı tercih ederim. Fetvâ bakımından elbiseye sıçrayan galiz
necâset avuç içi kadar bir sahayı kirletmedikçe namaza mâni olmaz. Lâkin ben,
takvâ ile amel ettiğim için üzerime sıçrayan şey, necâset değil, şer'an temiz
sayılan çamur da olsa yıkayıp, her türlü lekeden uzak bir elbiseyle namaz kılmak
isterim. Nefsim için tercihim budur." (Ahmed Şahin, Hayatın Gerçekleri ve
Biz'den)
* * *
ŞER'AN TEMİZ SAYILAN ŞEYLER
* Bütün yeryüzü (madenler, sular, otlar, ağaç, çiçek ve meyveler v.s) bütün canlıların
dış bedenleri -hafif veya galiz necâset sayılan pis bir şey'e bulaşmadıkça- temiz
sayılırlar.
Bu hükümden sadece domuz istisnadır. Onun, eti gibi dış bedeni de, yani, kıl ve
derisi de pistir. Elbise veya el sürülürse, sürülen kısım pislenmiş olur. Yıkanıp
temizlenmesi gerekir.
Bâzı âlimler, domuzun sadece kılları için, bir zarurete mebni, badana yapmakta
ve ayakkabı dikmekte kullanılmasına cevaz vermişlerdir. Yani domuz kılından yapılmış
fırça ile sürülen badana ve domuz kılı iplikle dikilen ayakkabı, pis sayılmaz.
Şâfiîler, domuz gibi köpeğin dışını da pis kabûl ederler.
* Bit, pire, tahtakurusunun kanları da temizdir. * Su içinde yaşayıp, su içinde
ölen balıklar ve diğer hayvanlar temizdirler. Bunların kanı da temizdir. Elbiseye
bulaşsa da pis etmez.
* Eti yenen hayvanların idrar ve tersleri hafif necâset sayılmakla birlikte, salyaları
temizdir.
* Boğazlanan hayvanların derileri; ciğer, yürek, dalak kanları temizdir. Damarlarda
ve etlerde kalıp akmayan diğer kanları da temiz sayılır.
* Domuz dışında boğazlanmadan ölen bütün hayvanların etleri murdar olmakla beraber,
içine kan girmeyen uzuvları temizdir.
Binaenaleyh bunların boynuzları, tırnak ve kemikleri, kırpılmış kıl ve tüyleri
de dibağatlanmış derileri temiz sayılır.
* Ekşimiş yemek, acımış yağ, kokup kurtlanmış et veya peynir, temizliğini kaybetmiş
sayılmazlar. Ancak, sağlığa zararlı oldukları için, bunların yenmesi sıhhî yönden
mahzurludur.
* Ev kedilerinin idrarı, bulaştığı kap ve içindeki suyu pisler. Ancak bu idrar,
giyilecek şeylere bulaşması halinde, elbise pis sayılmaz; temiz kabûl edilir.
Kedinin salya ve artığının ise, temiz olduğunu daha önce belirtmiştik.
* İğne ucu veya iğnenin pislik geçirilecek deliği kadar ufak olan sidik serpintileri
de, beden veya elbisede pislik meydana getirmezler. Bu şekilde idrar bulaşmış
elbise ile namaz kılınabilir.
Ancak bu serpintilerin az miktardaki bir suyun içine damlaması halinde, o su pis
olmuş olur.
* Necaset dumanı, elbiseye değmekle elbiseyi pislemez.
* Cadde ve sokakların sert veya gevşek olan çamurları, gübreli bile olsa temizdir.
Buna binaen, bu çamurların elbiseye bulaşmasıyla elbise pislenmez.
* Abdest veya gusülde kullanılmış su -ki bu sulara fıkıhta mâ-i müsta'mel (kullanılmış
su) denir- temizdir. Bu su ile pislik temizlenir. Ancak tekrar abdest alınmaz
ve gusül yapılamaz.
* Bir kimse pis olan bir yatak veya yer üzerinde yatıp uyumakla üzeri pislenmiş
olmaz.
* Pis, fakat kuru bir yer üzerine serilmiş olan yaş bir çamaşır veya eşya, üzerinde
pislik eseri görülmedikçe, pis sayılmaz.
Şer'an necis sayılan müşriklerin ve Yahudi, Hıristiyan gibi
Ehl-i Kitabdan kimselerin kaplarından yemek yiyip, su içmek câiz olur mu? Çünkü,
bunların kaplarında domuz pişip, şarap kaynatılması ihtimal dahilindedir?
Ehl-i Kitab veya müşriklerin kaplarından yemek yiyip, su içmek câiz görülmüştür.
Ancak, o kaplarda İslâm'ın yasakladığı bir maddenin bulunduğu belli olmaması ve
bilinmemesi şarttır. Pisliğe bulaşmış olduğunu bile bile o kaplardan yiyip içmek
câiz olmaz.
Resûlüllah Efendimiz, bir müşrike kadının kırbasından su içmiş ve abdest almıştır.
Aynı şekilde Ehl-i Kitab olanların kaplarından yemek yediği de vâki olmuştur.
Bununla beraber, mecbûr kalmadan ve bu gibi kaplardan yiyip içmemekte isabet vardır.
Çünkü, bu durum bütünüyle kerâhetten uzak değildir.
Gümüş ve Altın Kaplardan Yemek Yenip Su İçilir mi? Abdest
Alınır mı?
Altın ve gümüş gibi kapların, yemek ve içmekte veya abdest alma gibi işlerde kullanılması
kesinlikle câiz değildir. Ancak kadınlar, bunları süs ve zinet eşyası olarak kullanabilirler.
Erkeklerin ise, sadece gümüş yüzük takmalarına cevaz verilmiştir. Altın ve gümüş
dışında bir maddeden yapılan eşyaları kullanmakta ise, hiçbir beis yoktur.
Eşya eğer tamamı altın veya gümüş değil de başka maddelerle karıştırılmışsa, bu
durumda itibar, hangi maddenin fazla olduğunadır. Altın veya gümüş çoksa o kaplar
kullanılmaz. Az ise kullanılır. Buna göre altın veya gümüş suyuna batırılmış kapları
kullanmanın câiz olduğu açıktır. Çünkü bu gibi kaplarda altın veya gümüş miktarı,
diğer maddelerden azdır.
* * *
PİSLİKLERİ TEMİZLEME YOLLARI
Necis olan şeyleri temizlemek için, şer'î yönden mahiyetlerine göre muhtelif temizleme
yol ve metodlarına başvurulur. Başlıca temizleme yolları şunlardır:
1 - Su İle Yıkamak Suretiyle Temizlik:
* Maddî bir pislik, yağmur, dere, deniz suyu gibi mutlak sularla temizlenebileceği
gibi; çiçek suları, gül suyu, sebze ve meyve suları gibi bâzı mukayyed sularla
da temizlenebilir. Hattâ başka su bulunamadığı takdirde, abdest veya gusülde kullanılmış
su ile bile temizlik yapılabilir.
* Gözle görülür cinsten olan bir pisliğin temizlenmesi, pisliğin eserleri, yani,
varlığı, kokusu ve rengi giderilinceye kadar yıkamakla olur. Burada yıkama sayısı
mühim değildir.
* Eğer pislik, meselâ idrar gibi, göze gözükmeyen, kurumakla geride hiçbir iz
bırakmayan cinsten ise, bunun temizliği, idrarın bulaştığı kısmın bir kapta 3
defa ayrı su ile yıkanması ve her defasında da suyun insanın vargücüyle sıkılması
ile olur.
Ancak kirli eşya, sıkılamayan cinsten olursa, (hasır, keçe, halı, v.s. gibi) yine
bir kap içinde 3 kere yıkanır, her seferinde de kurutulur. Bu eşyaların, damlaları
kesilinceye kadar asılmaları, kurumaları yerine geçer. Böyle bir eşya, kap içinde
yıkanmaz da akarsu içinde veya üzerine sular dökülmek suretiyle yıkanırsa, kendisinde
necâsetin eseri kalmayınca temizlenmiş olur. Ayrıca sıkılmasına, kurutulmasına
lüzum kalmaz.
2 - Suda Kaynatmak Suretiyle Temizlik:
* İçine temiz olmayan bir şey karışan süt, pekmez, bal, reçel gibi sıvı şeyler
üç defa ayrı ayrı temiz su ile kaynatılmakla temiz olur.
* İşkembe yıkanmadan kaynar suya atılırsa bir daha temiz olmaz. Fakat daha kaynar
hâle gelmemiş bir suya atılırsa, sonradan yalnızca yıkamakla temizlenir. Henüz
kaynar suyu içine çekmeden çıkarıldığı takdirde de hüküm aynıdır. Yani murdar
olmuş olmaz. Sadece yıkamakla pâk olur.
* Şer'î usûle göre boğazlanmış, fakat bağırsakları çıkarılmadan tüylerini yolmak
için kaynar suya atılmış olan tavuk ve emsali hayvanlar içteki pislikler ete sirayet
ederse temiz olmaktan çıkar. Binaenaleyh böyle bir hayvanı kestikten sonra, üzerinde
bulunan akar kanını ve içini çıkarıp yıkamalı, ondan sonra sıcak suya atmalıdır.
Ancak hayvan içteki pislik ete nüfuz etmiyecek şekilde sıcak suya sokulup çıkarılırsa,
pislenmiş sayılmaz.
* Sıcak su içinde bekleyerek pis hâle gelen hayvanı temizleme yolu, hayvanın içini
temizledikten sonra üç defa temiz su ile kaynatmak ve her seferinde de kaynatılan
suyu dökmektir. Böylece hayvanın etindeki necâset, kaynatılan su ile dışarı çıkmış
ve temiz hâle gelmiş olur.
3 - Ateşe Tutmak Suretiyle Temizlik:
* Pis çamurdan yapılmış testi, bardak, çanak gibi şeyler, ateşte pişirilip kendisinde
pislik eseri kalmayınca temizlenmiş olur.
* Tezek ve benzeri pislikler, ateşte yakılıp kül olunca temiz hâle gelir.
4 - Silmek Suretiyle Temizlik:
* Bıçak, cam, cilâlı tahta, düz mermer ve tepsi gibi şeyler, yaş veya kuru bir
pislikle pislenirse, yaş bir bezle veya süngerle veya toprak gibi bir şeyle silinerek
temizlenebilir. Ancak pisliğin tamamen çıktığı kanaatı hâsıl olmalıdır.
* Oymalı ve nakışlı olan eşya ise, silmekle temizlenmez, bunlar ancak yıkamakla
temizlenmiş olur.
5 - Kazımak Veya Ovalamak Suretiyle Temizlik:
* İç çamaşıra veya elbiseye bulaşan bir meni, kurumuş ise, yıkanmadan sadece ovalamakla
da giderilebilir. Ovalamadan sonra elbisede kalan iz, ibadete mâni teşkil etmez.
Elbiseye bulaşan meni yaş ise, elbise ancak yıkamak suretiyle temiz olur.
Vücuda yapışan meni, kurumuş bile olsa, ovalamakla vücut temizlenmez, ancak yıkamakla
temizlenmiş olur.
* Donmuş haldeki bir yağa bir pislik düşse, sadece pisliğin düştüğü kısmı oyup
almakla, kazımakla yağ temizlenmiş olur.
* Ayakkabı, mest gibi giyim eşyasına gözle görünür bir pislik bulaşır da kurursa,
bu necâseti kazımak suretiyle temizlemek mümkündür. Necâset yaş olursa, ancak
yıkamakla temizlenir. Fakat iz kalmayacak şekilde temiz bezle bilinmesi de câizdir.
Eğer necâset gözle görünmeyen sidik, şarap damlası cinsinden olursa, yıkamak ve
sabunlu bezle iyice silmek gerekir.
6 - Kurumak ve Pislik İzi Kaybolmak Yoluyla Temizlik:
* Toprak ve toprak üzerinde sâbit olan ağaç, ot v.s. gibi bir eşya, pislenince,
kurumakla temizlenir. Bu kuruma, güneşle, ateşle, rüzgârla da olabilir. Böyle
bir yer üzerinde namaz kılınabilir, fakat teyemmüm yapılamaz. Zira bu yer, her
ne kadar tâhir (temiz) ise de, mutahhir (temizleyici) değildir.
* Pis olan bir toprak, necâsetin eseri gidinceye kadar üzerine su akıtmakla veya
necâsetin kokusu alınamıyacak derecede üzerine temiz toprak sermekle de temizlenir.
7 - Suyun Akması Veya Çekilip Kaybolması Yoluyla Temizlik:
* İçine pislik düşmüş küçük bir su birikintisi (meselâ su ile dolu bir hamam kurnası),
içine hariçten temiz su gelip pis suyu taşırıp dışarı akıtması ile temizlenir.
Çünkü bu durumda o birikinti, akarsu hükmünü alır.
* Pis olmuş bir kuyunun suyu, kendiliğinden boşalmak veya kova ile çekilip boşaltılmak
suretiyle temizlenmiş olur.
8 - Hal Değiştirmekle Temizlik:
* Temiz olmayan bir madde, mahiyet değişikliğine uğrarsa temiz olur. Meselâ şarap,
içine konan kimyevî bir madde sebebiyle sirke hâline gelirse, temiz olmuş olur,
çünkü bu durumda mahiyeti değişmiştir.
* Pis bir zeytinyağı sabun hâline gelmekle temizlenir. Ancak pis süt, peynir veya
yoğurt yapılmakla temizlenmiş olmaz. Çünkü bu halde mahiyeti değişmemektedir.
9 - Boğazlama ve Tabaklama (Dibağat) Yoluyla Temizlik:
* Domuzdan başka, eti yenen ve yenmeyen bütün hayvanların derileri, hayvan şer'î
usûle göre kesilmişse, deri üzerine kan v.s. gibi bir pislik bulaşmadıkça temiz
sayılırlar. Böyle bir deri üzerinde namaz kılınabilir.
* Domuzdan başka bütün hayvanların derileri, sadece boğazlanma yoluyla temiz olacağı
gibi, deriyi tabaklama (dibağatlama) yoluyla da temiz olurlar. Şu halde boğazlanmaksızın
kendi kendine ölmüş bir hayvanın derisi, dibağat yoluyla temiz hale getirilip
kullanılabilir.
İbn-i Abbas'tan (ra) rivâyet edildiğine göre: Resûlüllah Efendimiz'in (asm) muhterem
zevceleri Sevde bint-i Zem'a'nın (r.anhâ) bir keçisi eceliyle ölmüştü.
"Yâ Resûlâllah! Bizim keçi öldü" diyerek durumu Allah Resûlüne bildirdi.
Allah Resûlü de ona:
"Öyleyse neden derisini almadınız?" diye sordu.
Sevde:
"Ölmüş bir hayvanın derisini alıp ne yapacağız?" dedi. Bunun üzerine
Peygamberimiz şu açıklamayı yaptılar:
"Allah Teâlâ: 'Ölen hayvanın derisini tabaklarsanız, size helâl olur ve onu
kullanabilirsiniz' buyurmaktadır."
Hz. Sevde derhal birini gönderip ölmüş keçinin derisini yüzdürdü ve kendi eliyle
onu tabakladı.
Böylece temizlenmiş olan bu deriyi, yırtılıncaya kadar su tulumu olarak kullandı..
* Dibâğat iki türlü yapılır:
1. Hakikî dibâğat: Şap, tuz gibi kimyevî maddeler ve ilâçlarla yapılan dibâğat.
2. Hükmî dibâğat: Deri ve postekilere toprak serpmekle veya onları güneşe, havaya
ve rüzgâra karşı bırakarak kurutmakla yapılan dibâğat.
Her iki usûlle de deri temizlenmiş olur. Üzerinde namaz kılınabilir.
* Ecnebi ülkelerde murdar bir madde ile tabaklandığı kesin olarak bilinen deriler,
üç kere yıkanarak temiz hale getirilebilir.
Eğer bu hususda şübhe edilirse, yani, murdar bir madde ile dibağatlandığı kesin
olarak bilinemeyip ancak bu hususta vesvese duyulursa, deri temiz hükmündedir.
Fakat şübhe ve vesveseden kurtulmak için ihtiyâten yıkanması efdaldir. Esasen
şübheye mahal verecek açık bir alâmet ve durum yoksa, daha fazla araştırmaya da
lüzum yoktur. Deri temiz kabul edilir.
* * *
İSTİNCA VE İSTİBRA
İstincâ Nedir?
İstinca, lügatte, pisliklerden temizlenmeyi istemek demektir. Dinî ıstılahta ise,
büyük ve küçük hâcetini yaptıktan sonra avret yerlerini temizlemek mânasına gelmektedir.
Buna dilimizde, tahâretlenmek denilir. Bu temizlik, müekked sünnettir.
İstinca'nın Allah indindeki kıymet ve ehemmiyetini göstermesi bakımından İbn-i
Abbas ve Ebu Hüreyre'den gelen şu rivâyet dikkat çekicidir:
"Kubalılar hakkında "Orada temizlenmeyi seven adamlar var" (et-Tevbe,
108) meâlindeki âyet-i kerîme nâzil olunca Resûl-i Ekrem (asm) onlara sordular:
- Allah sizi neden övüyor?
Onlar da bu suâle:
- Biz def'-i hâcetten sonra su ile temizlenir, istinca yaparız, cevabını verdiler."
İstinca Ne İle Yapılır?
İstinca su ile yapılacağı gibi, su olmadığı takdirde ufak taşlarla da yapılabilir.
Ancak, kemik, cam parçası, yazılı kâğıtlar, ipek gibi pahalı kumaş parçaları ve
zemzem suyu ile istinca yapılması mekruhtur. Temiz boş kâğıda da hürmet lâzımdır.
Su bulunmadığı takdirde, kıymetsiz bez ve pamuk, yazıda kullanılmayan suyu emici
kâğıtlar (tuvalet kâğıtları) ile de istinca yapılabilir.
Aslında su ile istinca yapıp bez gibi suyu emici bir nesne ile kurulanmak temizliğe
daha uygundur.
İstibra Nedir?
Erkeklerin idrardan sonra, idrar sızıntısının tamamen kesilmesini beklemelerine
istibra denir. Bunu yapmak vâcibdir.
İdrar sızıntısı her insanda olur. Ancak bâzı kimselerde çabuk kesilir; bâzılarında
ise, akıntı bir müddet daha devam eder. Herkes durumunu bilerek, abdest almadan
önce, sızıntının kesilmesine çalışmalı, sonra abdest almalıdır.
İdrar Sızıntısını Durdurmak İçin Ne Yapılabilir?
İstibranın, yani, idrar sızıntısını durdurmanın çeşitli yolları vardır: Tuvaletten
çıktıktan sonra hemen abdest almayıp biraz yürümek veya öksürmek veya ayakları
biraz kımıldatmak gibi hareketlerle idrar yollarında kalmış olan sızıntıların
dışarı çıkması te'min edilebilir. Herkes kendi durumunu bilerek bu yollardan birini
tatbik eder. Mühim olan sızıntının kesilmesidir.
İstibra Yapılmadan Abdest Alınca Ne Olur?
Küçük su döktükten sonra istibranın yapılması durumu, abdestin sıhhatına mâni
olan idrar sızıntısını kesmek içindir. İdrarını yaptıktan hemen sonra istibra
yapmadan abdest alan ve bu sırada da kendisinden idrar akıntısı gelen kimsenin
aldığı abdest, haberi olmadan bozulur ve bu abdestle kılınan namaz da sahih olmaz.
Bu bakımdan istibra konusunda oldukça titiz davranmalıdır.
Bir hadîs-i şerîfte:
"İdrardan sakınınız. Çünkü kabir azâbının çoğa ondandır" buyrularak,
Müslümanların, küçük su döktükten sonra temizliğe (istibraya) son derece dikkat
etmeleri istenmiştir.
Kadınlara istibra gerekmez. Onların idrar yaptıktan sonra hemen abdest almayıp
bir süre beklemeleri kâfidir.
İstinca istibranın sıhhî faydaları da vardır.
İstinca ve İstibra'nın Âdâbı:
Önce istinca ve istibraya sebeb olan tuvalete girme ve hâcet giderme âdâbını bilmek
gereklidir. Şöyle ki:
* Tuvalete girileceği zaman parmağında lâfza-i celâl yazılı yüzük veya ceplerinde
âyet yazılı sayfa veya Kur'an'dan bir parça var ise, bunların çıkarılması, tuvalete
sokulmaması, yahut da muşambaya veya naylona sarılı vaziyette cepte taşınması
gerekir. Yüzüğün ters çevrilerek avuç içine alınması da kifâyet eder.
* Daha tuvalete girmeden bismillâh deyip:
"Allahümme innî eûzü bike mine'l-hubsi ve'l-habâis.." (*) diye dua edilmesi
müstehabdır.
* Tuvalete sol ayakla girilir ve sağ ayakla çıkılır.
* Tuvalette kıbleye karşı oturulmamalı ve kıble tarafına arka da dönülmemelidir.
Bunlar mekruhtur. Fakat evlerdeki tuvaletler kıbleye karşı yapılmışsa, artık zarurete
binaen bunda bir beis yoktur.
Şâfiî ve Mâlikî'ye göre kapalı bina içindeki tuvaletlerde kıbleye karşı dönmekte
hiçbir mahzur yoktur. Kıbleye dönmemek mecburiyeti, kırlarda def'-i hâcet yapılacak
zamanlara aittir.
* Tuvalette iken mecbur kalmadıkça konuşulmaz. Zikredilmez. Selâm alınmaz.
* Tuvaletlere tükürerek veya sümkürerek nahoş bir görüntüye sebeb olmamak da âdâbdandır.
* Özürsüz ayakta idrar yapmamak da âdâbdandır. Hazret-i Ömer'in bildirdiğine göre,
bir keresinde ayakta su dökerken Resûlüllah Efendimiz onu görmüş ve: "Ya
Ömer, ayakta su dökme" demiştir. Hz. Ömer bundan sonra bir daha ayakta su
dökmemiştir. Fakat zaruret halinde ve idrar sıçrantılarından da korunmak mümkün
olduğu takdirde, ayakta da su dökülebilir. Çünkü ashabdan bâzıları, Resûlüllah'ın
ayakta da su döktüğünü görmüşlerdir. Bu durum zaruret ve idrarın sıçramaması haline
hamledilmiştir.
Oturarak idrar etmek, temizlik yönünden de daha iyidir. Bu şekilde idrar torbası
daha iyi boşalır. Akıntı ve sızıntı da azalır.
* Def'-i hâcet yaparken, avret mahalline ve vücuttan çıkan pisliğe bakılmamalıdır.
* Tuvaletten çıkıldığında:
"Elhamdü lillâhi'llezî ezhebe annî'l-ezâ ve âfânî (*) denilmesi âdâbdandır.
İstincanın Mekruhları Nelerdir?
* Rüzgâra karşı, durgun ve akar sulara doğru idrar yapmak mekruhtur. Meyve ağacı
altlarına, gölgelik yerlere, ekin tarlalarına, karınca ve haşerat yuvalarına,
yollar üzerine def'-i hâcet etmek de mekruh sayılır. Bilhâssa insanların gideceği
yolları ve oturacağı gölgelikleri kirletmek, hadîste şiddetle men'edilmiş, bu
hâlin insanların eziyet duymalarına, dolayısıyla da lânet ve sövmelerine sebeb
olacağı bildirilmiştir.
Sakınılması gereken bir husus da, umumî tuvaletlerde büyük hâcetini yaptıktan
sonra, tuvaleti tam temizlemeden, kıyısında köşesinde pislikler bırakarak çıkmaktır.
Bu durum da insanlara eziyet verir, nefretlerini mûcib olur. Hadîs'teki nehyin
şümûlüne girer.
İstinca ve istibrada temizlik hep sol el ile yapılır. Hadîs-i şerîf'te, "Sizden
biriniz küçük su dökerken, uzvunu sağ el ile tutmasın. Helâdan sonra da sağ eliyle
silinmesin" buyurulmuştur. Âlimler, bu hadîse binaen, sağ el ile temizlenmeyi
mekruh saymıştır.
* İstincada suyu kullanırken şiddetle suyu çarpmamalı, sıçrantı yapmamaya çalışmalıdır.
* Avret yerlerinin gözükmesinden korkulan hallerde, istinca terk edilir.
* Gusledilen yere küçük su dökülmesi de caiz görülmemiştir. "Umum vesveseler
bundandır" denmiştir. Ancak akıntı varsa ve idrar, gusledilen yerde kalmayıp
akıp gidiyorsa, caiz olur diyenler de olmuştur. İhtiyâta riâyette fayda vardır.
* İstinca yapamayacak kadar hasta olan bir kimse, zevcesi yoksa istincayı terkeder.
Hasta olan kadın da kocası yoksa o da istincayı terkeder. Yabancıların bunlara
taharet vermesi câiz olmaz.
OKUMA PARÇASI: DÜNYANIN EN BÜYÜK NİMETİ
Sultan Üçüncü Mustafa'nın şimdiki Lâleli Câmiini ikmâl ettirdiği günlerde, muhitte
Lâleli Baba adında bir veliden bahsederler; her sözünde, derin hikmetler ve birtakım
sırlar bulunduğunu söylerler.
Padişah, göğsünün üzerine taktığı bir lâle ile oturan bu zâtı merak edip, ziyarete
gider. Büyük bir velî olduğundan halkın asla şübhe etmediği bu zât, padişahın
birçok suallerini cevablandırırken, dünyada en büyük nimetin ne olduğunu soran
Sultan'a:
- Dünyada en büyük nimet, yiyip içtikten sonra def'-i hâcettir, der.
Padişah bu cevabı beğenmez. Hattâ bir bakıma kaba bir mânâ taşıyan bu nezaketsiz
cevabdan sonra, canı sıkılarak kalkıp gider.
O gece yediği yemeği, içtiği suyu dışarı çıkaramayan Sultan; sabaha kadar sarayın
içinde dört döner.
Güç belâ eriştiği şafak vaktinde, alel-acele bir abdest alır; namazını kıldıktan
sonra, doğruca Lâleli Baba'nın evine koşar.
Gece sabaha kadar gözlerine uyku girmediğini, şafağı iple çektiğini, içinde bulunduğu
zahmetten kurtulması için dua istediğini yalvarırcasına anlatır.
Lâleli Baba:
- Allah'ın nice nimetlerine sâhip bulunduğumuz halde, alışkanlık sebebiyle bunların
kıymetini bilmiyoruz. Yiyip içtikten sonra def'-i hâcet etmenin en büyük nimet
olduğunu şimdi öğrendiniz değil mi? der ve ilâve eder:
- Eğer yaptırdığınız şu camiyi bana bağışlar ve padişahlığınızı da, bütün salâhiyetleriyle
birlikte bana bırakırsanız, kurtulmanız için dua ederim..
Camiyi derhal bağışladığını, bu andan itibaren "Lâleli Câmii" olduğunu
bildiren padişah, saltanatını veremeyeceğini ifade etmek isterse de, artık tahammülü
tükenmekte olduğu için, nihayet saltanattan da vazgeçtiğini, yeter ki içinde bulunduğu
sıkıntıdan kurtarılması için dua etmesini rica eder.
Lâleli Baba, o zaman şu karşılığı verir:
- Bir saltanat ki, bir def'-i hâcete feda ediliyor; doğrusu buna saltanat demeye
bin şâhid ister!..
Lâleli Baba'nın duasını ancak bu suretle alan Sultan, içinde bulunduğu halden
hemen kurtulur. Yaptırmış olduğu câmii, Lâleli Baba'ya bağışladığı için de, bu
câmi onun adına izâfeten "Lâleli Câmii" diye söylenir.
Unutmayalım ki, kendimizde varlığı ile gururlandığımız dünyevî meziyetlerimizin
hemen hepsi bir def'-i hâcete bile feda edilebilir.. Öyle ise, boşu boşuna gururlanmayalım
da, bunların kadrini bilelim, şükrünü edâ edelim!..
* * *
SÜNNET OLAN BEDEN TEMİZLİĞİ
Müslümanların, abdest ve gusül gibi farz olan şer'î temizliğin dışında haftada
en az bir kere de maddî temizlik için yıkanmaları müstehabdır. Hadîs-i şerîf'te
şöyle buyurulur:
"Her Müslüman üzerine, yedi günde bir yıkanması, Allah'ın hakkıdır."
Bu temizliğin Cuma günü yapılması, böylece Cuma namazında cemaat içine kir ve
pis kokulardan arınmış olarak tertemiz bir halde çıkılması tavsiye edilmiştir.
Cuma günü yapılacak bu beden temizliği hakkında Resûlüllah Efendimizden daha pek
çok hadîs-i şerif rivâyet edilmiştir.
Bedenin tamamını yıkayıp gözle görünür kir ve pislikleri, ağır ter kokularını
temizlemenin yanısıra, insan bedeninde temizliğine dikkat edilecek bâzı âzalar
ve hassas bölgeler vardır. Bu âzalar şunlardır:
a. Saçlar: Saçlar, insan bedeninde temizliğine dikkat edilecek yerlerin başında
gelir. Saçları sık sık yıkamalıdır. Resûlüllah Efendimiz saçlarına ihtimamla bakar,
titizlikle temizlerdi. Ara sıra yağlar ve tarardı. Dağınık kirli saçlardan hiç
hoşlanmazdı. Ara sıra yağlar ve tarardı. Dağınık kirli saçlardan hiç hoşlanmazdı.
Bir gün huzuruna saçı sakalı birbirine karışmış, kirli paslı bir adam girdi. Adamı
bu halde görünce şöyle buyurdular:
"Bu adamda, saçını yıkayacak kadar su, yatıştıracak kadar yağ yok mu idi?
Nedir bu dağınıklık?.."
b. Bıyıklar: Resûlüllah Efendimiz, ashabına, bıyıkların dudaklar üzerine sarkan
uç kısmından kısaltmalarını tavsiye etmiştir.
Bıyıkların uçtan kısaltılması, yemek yerken bıyık kıllarına yemeklerin bulaşarak
nahoş bir görüntü meydana gelmemesi içindir.
Bıyığın üzerinden fazlaca alıp inceltmek ise, bizim örfümüze uygun olmayan bir
çirkinlik arzetmektedir. Bıyıklar bu kadar inceltilmemelidir.
Bıyığın iki tarafa uzayan uçlarından kesmekte de isabet vardır. Bu kesiş, fazla
olmamalı, ağız bitimini geçmemelidir.
Bıyığın kabası da sünnet değildir. Sünnet olan bıyık, kabarmayacak şekilde kesilenidir.
Bıyıkları dipleri görünecek şekilde kesmek sünnete daha uygundur. Büyük ve kaba
bıyıklara, ancak harb zamanında, düşmana heybetli görünmek için cevaz verilmiştir.
c. Koltuk altlarını ve kasıkları temizlemek: Koltuk altında ve kasıklarda biten
tüyleri 10-15 günde bir, bu mümkün olmuyorsa hiç değilse 40 günü geçirmeden yolmak
ve traş etmek, fazla uzamalarına fırsat vermemek müstehabdır. Bu temizlik, bütün
peygamberlerin şeriatlarında var olagelen bir temizliktir. Bu temizliğin cünüp
iken yapılması mekruhtur. Uygun olanı, kişiye gusül farz olmadan bu temizliklerin
yapılmasıdır. Bedenden ayrılan her parça temizken ayrılmalıdır.
Beden temizliğinde kullanılan malzemenin ve âletlerin ayrı bir yerde, özel kaplar
içerisinde, mikrop kapmıyacak şekilde muhafaza edilmesinde zaruret vardır. Çoğu
zaman temizlik sırasında kesilmeler, kanamalar görülebilir. Temiz olmayan makine
ve malzemedeki mikroplar da bu kanla bedene karışabilir, küçük bir ihmalden büyük
bir rahatsızlık durumu ortaya çıkabilir.
d. Tırnak temizliği: Tırnağı fazla uzatmadan kesmek, hem çirkin manzarayı önlemek,
hem de tırnak altında kirlerin toplanmasına mâni olmak bakımından tavsiye edilmiştir.
Mümkünse haftada bir kesilmelidir. Tırnak kesiminde ise bu işlemi temizken yapmağa
itina göstermeli, cünüpken tırnak kesmekten mümkün mertebe sakınmalıdır.
Vücuttan kesilen tırnaklar ile tıraş edilen tüy ve kıllar, eğer mümkünse rastgele
atılmayıp toprağa gömülmelidir. Veya göze görünmeyecek şekilde sarılıp çöpe atılmalıdır.
e. Ağız Temizliği: Ağız temizliğinin genel beden temizliği içinde ayrı ve önemli
bir yeri vardır. Ağzımızın ve burada bulunan dil, diş gibi âzamızın tertemiz olması
lâzımdır. Ağzımıza olur olmaz şeyleri almamak, sık sık yıkayıp çalkalayarak temiz
bulundurmak, sağlığımız yönünden mühimdir.
Ağız temizliği deyince birinci derecede akla diş sağlığı ve temizliği gelir. Çünkü
dişler, hem beslenmede, hem de konuşmada büyük rol oynarlar.
Diş sağlığı konusunda dikkat edilecek en mühim husus; dişleri temiz tutmak, aşırı
sıcak ve aşırı soğuk, fazla sert yiyecek ve içeceklerden sakınmaktır. Çünkü bunlar,
dişleri zedeler, çizer ve diş minelerini çatlatarak diş çürümelerine sebebiyet
verir. Çünkü bir dişin ise göz, karaciğer, kalb, mide, sindirim sistemi, idrar
torbası ve mafsallar başta olmak üzere vücudun pek çok yerinde önemli hastalıklara
sebeb olduğu günümüzde tıbben sâbittir.
Diş temizliği ve bakımı konusunda Resûlüllah Efendimiz hassas ve itinalı davranmışlardır.
Ümmetine de bu ciddi konu üzerinde sık sık ikazlarda bulunmuşlardır. Burada bâzılarını
zikredelim:
"Eğer ümmetime güç gelmeyecek olsaydı, onlara her abdest vaktinde ağızlarını
ve dişlerini temizlemelerini emrederdim."
"Misvak ağzı temizler, Allah'ın rızasını kazandırır."
"Dişlerinizi temizleyiniz. Zira bu hal mahzâ nezafettir. Nezafet ise îmana
râcidir. İman da sâhibiyle beraber Cennettedir." "Dört şey peygamberlerin
sünnetlerindendir: Sünnet olmak, misvak kullanmak, güzel koku sürünmek ve evlenmek.."
"Sararmış dişlerle huzuruma gelmeyiniz. Misvak kullanınız." (Bezzar)
Resûlüllah Efendimiz diş temizliğini misvak ile yaparlardı. Misvak ise Arabistan'da
bulunan erak ağacının dalından yapılan bir çeşit fırçadır. üzerinde yapılan tıbbî
tahliller sonucu, misvakın pek çok faydaları bulunduğu, diş sağlığı için en elverişli
madde olduğu anlaşılmıştır. Bugün diş temizliğinde kullanılan diş fırçaları da,
misvak yerini tutar. Ancak bu fırçaların kıldan olanı değil de naylondan olanları
tercih edilmelidir. Çünkü kılların ortasında kanallar olduğu gibi, bir-iki fırçalamadan
sonra bu kanalların içlerine mikroplar dolduğu tesbit edilmiştir. Ayrıca kıl fırçaların
bir kısmının domuz kılından yapıldığı da unutulmamalıdır. Naylon fırçalarda bu
mahzurlar yoktur, hem de daha sıhhîdir.
İnsanı cem'iyet içinde müşkil durumda bırakan bir husus da, ağız kokusudur. Ağız
kokusunun meydana gelmesinde, bakımsız ve çürük dişlerin rolü büyüktür. Dişlerin
temizliğine ve sağlığa dikkat edilirse, bu büyük rahatsızlık da önlenmiş olur.
* Ağız temizliğini sadece maddî temizlik olarak ele almamak gerekir. Bir mü'min,
ağzının, dilinin, dişlerinin maddî temizliği kadar mânevî temizliğine de önem
vermelidir. Dilimizden yalan, küfür, kötü söz, dedikodu, iftira gibi günâhı mûcib
sözlerin çıkmaması, bunların yerine zikir, tesbih, tekbir gibi kudsî kelimelerin
ve güzel-tatlı sözlerin sâdır olması, boğazımızdan aşağıya haram lokmanın sokulmaması,
ağzımızın maddî temizliğinden çok daha önemli olan hususlardır.
f. Burun temizliği: Hayat ve sağlığımız üzerinde, hem koku, hem de solunum organı
olarak burnun büyük önemi vardır. Havanın içinde bulunan zararlı maddeler ve mikroplar,
burundaki kanallar, kıllar ve sümük maddesi tarafından süzülerek ciğerlere temiz
hava gönderilir. Bunun neticesi olarak burnumuz çok sık kirlenir. Bu yüzden de
sık sık temizlenmesi gerekir. Akıntısı dışarı çıkmayan burun, sinüzite sebebiyet
verir.
Burun temizliği konusunda Resûlüllah Efendimizin emirleri şöyledir:
"Herhangi biriniz abdest alacağı zaman burnuna su alsın, sonra sümkürsün."
"Herhangi biriniz uykudan uyanınca üç defa burnuna su alıp sümkürsün.."
Burada şu hususu da unutmamalıdır ki, bu temizliği sessizce, fazla gürültü ve
iğrenç sesler çıkarmadan yapmaya çalışmalıdır. Yollara, kaldırımlara, herkesin
göreceği yerlere sümük atmak doğru değildir. İslâmiyet nezafet dini olduğu kadar
nezaket dinidir de.
Hele hele milletin içinde, herkesin gözü önünde burun karıştırmak, burnundan kıl
koparmak, büyük bir görgüsüzlük olduğu gibi, aynı zamanda çirkin ve kötü bir alışkanlıktır.
Tıbben de mahzurludur. Çünkü burnun içi nazik zarlarla ve ince kan damarlarıyla
kaplıdır. Onunla olur olmaz zamanda oynamak ve kıl koparmak tehlikelidir.
OKUMA PARÇASI: İNSANLARA TEMİZ VE GÜZEL GÖRÜNMEK, ALLAH RESÛLÜNÜN
SÜNNETİDİR
Resûlüllah'ın ashabından bir cemaat toplanmış, Fahr-i Kâinat Efendimize ziyarete
gelmişlerdi. Toplu halde Mescid-i Saâdetin bitişiğindeki Hâne-i Saâdetin kapısına
gelince, içeri giriş izni istemişlerdi.
Allah Resûlü, o sırada içerde istirahat halinde idiler. Ziyaretçileri geldiği
kendisine haber verilince, derhal giyindiler ve misafirlerini karşılamak üzere
kapıya doğru yürüdüler. Kapının hemen yanında, içi su dolu bir küp vardı. Resûlüllah
Efendimiz, kapıyı açmadan önce, küpteki suya doğru eğildiler ve suya akseden kendi
görüntüsüne saçlarını güzelce düzelttiler, başlarındaki sarığa da muntazam bir
şekil verdiler.
Resûlüllah'ın kendisini ziyarete gelen bir grup Müslümanı karşılamak için çıkarken
kendisine bu şekilde çeki düzen vermesi, saç ve sakalını taraması, hanımı Âişe
Vâlidemizin dikkatini çekmiş, hem de garibine gitmişti.
- Sen de mi süsleniyor, gösteriş ihtiyacı duyuyorsun yâ Resûlâllah, diye sormaktan
kendini alamamıştı.
Âişe vâlidemizin bu sorusuna, İslâm'ın gerçek mânâsını şahsında yaşıyarak bizlere
de örnek olan Allah Resûlü bakınız ne cevab veriyor:
- Evet, ya Âişe! Bir Müslüman, kardeşlerinin karşısına çıkarken kendisine çeki-düzen
verip onlara çirkin bir görüntü ile muhatap olmaktan kaçınmalıdır. Allah güzeldir,
içi ve dışı temiz ve güzel olanı sever. Müslümanın diğer Müslüman kardeşlerine
karşı güzel görünmesini ister."
Demek ki giyim ve kuşamda kendini kapıp koyvermek, kılık kıyafeti kirli ve pejmürde
olmak Müslümanlığın şiârı değildir. Bâzılarının zannettiği gibi, bu şekilde hırpanî
giyim ve dağınıklık, tevâzu' ve fazîlet emâresi de değildir. Allah Resûlünün sünneti,
tertemiz, derli-toplu bir giyim içinde insanlara güzel görünmektir. Binaenaleyh,
dostlarımız ve din kardeşlerimizle karşılaşıp etrafımızla muhatap olurken, üstümüzü,
başımızı, giyim ve kuşamımızı derleyip toparlamak zorundayız.
Aksi halde, bizim dağınıklığımız ve pejmürdeliğimiz sadece şahsımıza değil, mensubu
olduğumuz dîne de mâledilir. Muhatabımızda, bu hâl içinde bulunmamızı İslâmiyet
emrediyormuş gibi menfî bir kanâat meydana gelebilir.
Zaten bu hususu din düşmanları devamlı olarak işlemekte, Müslümanların "bir
lokma bir hırka" felsefesine sâhip, dünyaya hiç ehemmiyet vermez kimseler
olduklarını etrafa yaymaktadırlar. Bizim pejmürdelik ve dağınıklığımız, bu menfî
propagandaya kuvvet vermekten başka bir şey'e yaramayabilir.
* * *
SULARLA İLGİLİ HÜKÜMLER
Sular Kaç Kısma Ayrılır?
Sular başlıca iki kısma ayrılır: Mutlak sular, mukayyed sular..
I -Mutlak Sular:
Bunlar, yaratıldıkları aslî vasıf üzerine duran yağmur, kar, deniz, göl, ırmak,
pınar ve kuyu sularıdır. Su denildiği zamanda ilk olarak bu kısım akla gelir.
Abdest ve gusülde de sadece bu kısım sular kullanılır.
II - Mukayyed Sular:
İçine herhangi bir maddenin karışmasıyla aslî vasfı bozulmuş ve hususî bir ad
almış olan sulardır. Gül suyu, çiçek suyu, meyve suyu, et suyu, v.s..
Mutlak suyun içine mukayyed su karışır ve mutlak suyun üç vasfından, yani, renk,
koku ve tadından birini veya ikisini değiştirir ise, bu su, mukayyed su hükmünü
alır.
Mutlak suyun içine toprak, sabun, v.s. gibi temiz bir madde düşmekle mutlak su
olmaktan çıkmaz. Yeter ki suyun incelik ve akıcılığı kaybolmasın.
Mutlak Sular Kaç Kısma Ayrılır?
Mutlak sular kendisi temiz olup olmaması, başka bir şey'i de temizlemeğe elverişli
bulunup bulunmaması bakımından şu kısımlara ayrılır:
a - Hem temiz, hem de temizliğe elverişli ve kullanılmasında da hiçbir dinî mahzur
olmayan sular.. Bu sular 3 vasıfdan hiçbiri kaybolmamış temiz sulardır. Hem içilir,
hem yemek yapılır. Abdest ve gusülde de kullanılır.
b - Hem temiz, hem de temizleyici, fakat zaruret olmadan kullanılması mekrûh olan
sular.
Ev kedisi gibi ehlî bir hayvanın veya çaylak, doğan, v.s. gibi yırtıcı bir kuşun
artığı olan sulardır. Bu sular, her ne kadar temiz ise de başka su varken yeme
ve içmede, abdest ve gusül temizliğinde kullanılmamalıdır. Ancak başka su yoksa,
kullanmakta hiçbir dinî mahzur kalmaz.
c - Temiz, fakat temizleyici olmayan sular..
Bunlar gusül ve abdestte kullanılmış olan sulardır. Bunlara mâ-i müsta'mel (kullanılmış
su) denir. Bu sular temizdir ve maddî pislikleri temizlemekte de kullanılabilirler.
Ancak abdestte ve gusülde kullanılmazlar. Yemek ve içmekte kullanmak ise mekruhtur.
d - Temiz olmayan sular..
İçine bir pisliğin düştüğü kesin olarak belli olan ve küçük su tabir edilen az
miktardaki sulardır. Bu sular hiçbir şeyde kullanılmazlar.
e - Şübheli sular..
Ehlî merkep ve bundan doğmuş katırların artığı olan sulardır. Bu suyun temiz olduğu
ittifaklı, ancak abdest veya gusülde kullanılıp kullanılmayacağı ihtilâflıdır.
Mutlak sular, içine düşen necâsetle pislenip pislenmeme yönünden ise, ikiye ayrılır:
Durgun sular, akar sular.
I - Durgun Sular:
Bu sular, miktar itibariyle çok su ve az su kısmına ayrılırlar.
Çok su ile akarsu, pislenme yönünden aynı hükme tâbidirler.
a - Çok su: Yaklaşık olarak 50 m2lik bir satha sahip olan durgun su birikintisine
veya su havuzuna çok su veya büyük havuz (havz-ı kebir) tabir edilir. Bu sular,
pislenme bakımından akarsularla aynı hükme tâbidirler. Yani, içine bir pislik
düştüğünde suyun üç vasfından biri değişmedikçe temiz sayılır. Bu suların derinliği
ise, en az 1 karış veya 24 parmak olmalıdır.
b - Az su: Yaklaşık olarak 50 m2'den az bir satha sahip olan su birikintisine
veya su havuzuna az su (veya küçük havuz) ismi verilir. Bunlar içlerine herhangi
bir pislik düştüğü zaman, derhal pislenirler. İsterse 3 vasfından hiçbiri değişmesin.
Meselâ, böyle bir suya bir damla kan damlasa suyu temiz olmaktan çıkarır. Bu sular,
pisliğin değmesi ile bile pislenmiş olurlar. Meselâ, köpeğin yalaması ile..
II - Akar Sular:
Akar suyu, akış kuvvetiyle bir saman çöpünü sürükleyip götürebilen su diye tarif
etmişlerdir. Akarsular, çok su hükmündedir. İçlerine pislik düştüğünde üç vasfından
biri bozulmadıkça, pis olmaz.
Pisliğe temasından dolayı üç vasfından bir veya ikisi değişen su ile temizlik
yapılmaz. Ama bu su ile, bitki ve toprak sulanabilir. Sığır ve deve, davar gibi
hayvanlara da içirilebilir.
Mutlak ve Mukayyed Suların Hükmü Nedir?
Mutlak sular, suyun temizliğini bozacak haricî bir ârıza bulunmayınca içilir,
yemekte ve maddî temizlikte de kullanılır. Kendileriyle abdest ve gusül alınır.
Mukayyed sular ise, bunlar ile abdest ve gusül alınmaz. Yani bunlarla hükmî necaset
giderilmez. Çünkü Cenâb-ı Hak bu gibi temizlikler için, sadece mutlak suların
kullanılmasını emretmiştir. Ne var ki mukayyed suların bir kısmı, içilebilir.
Ve yemeklerde de kullanılabilir. Bunların yağlı ve koyu ve yapışkan olmayan kısmıyla
maddî temizlik de yapılabilir.
OKUMA PARÇASI: UNESCO TEMSİLCİLİĞİNİ HAYRAN BIRAKAN KİTAP
İstanbul eski Merkez Vâizlerinden Hacı Cemal Öğüt Efendi, geniş kültürlü, münevver
din adamlarımızdandır.
Özellikle sağlık konularına büyük ilgi duymuş ve bu konularda sadece vaazlarıyla
değil, yazdığı eserlerle de halkı aydınlatmaya uğraşmıştır. UNESCO'nun katkısıyla
Verem Savaş Derneği'nin yaptığı bir toplantıda, "içtimaî ve Ahlâkî Temizlik:
Yerlere ve Yollara Tükürenlerin Suçları" isimli eserini dağıtır. Bir gün
sonraki toplantıda, Unesco temsilcisi olan Doktor, bu kitabı göstererek, "bunu
bana kim verdi?" diye sorar. Hoca Efendi de "ben verdim" der. Fransız
Doktor, "kitabın yazarını tanımak istediğini" söyleyince de, Hoca kendisini,
"ben yobaz" diye takdim eder. Toplantıda bulunan Tevfik Sağlam Paşa,
hemen söze girerek:
- "Hocam, yobaz olsan seni bu toplantıya çağırır mıydık" deyince, hoca
taşı gediğine koyar:
- "Paşam maalesef, yıllarca sizin durumunuzdakiler bizlere 'yobaz', bizim
durumuzdakiler de buna tepki olarak sizlere 'gâvur' dediler. İşte şimdilerde ancak
birbirimize yaklaşmaya, birbirimizi anlamaya çalışıyoruz. Sizlerin ve bizim bir
ve beraber oluşumuzla ancak millî birlik ve beraberliğimiz sağlanabilir. Ve ancak
bu suretledir ki, vatanımızın kalkınması yolunda ciddi adımlar atılabilir. Elbirliğiyle
aramızdaki sun'î uçurumları kapatmak bugünümüzün ve yarınımızın en hayati faaliyetidir
kanaatindeyim."
Hoca'nın sözlerini hararetle tebrik eden Unesco temsilcisi Doktor Etienne Berthet
ise şu dikkate değer açıklamayı yapar:
- "Hoca Efendi, ben sağlık ve temizlik konusunda Unesco bünyesinde bazı çalışmalar
yapmak istedim. Bu maksatla da, Fransa'daki en yetkili Kardinallere ve Hahambaşı'na
müracaat ederek, dinimizin bu konulara dair görüşlerini sordum. Fakat, hiçbirinden
sağlık ve temizlik konusunda ciddi bir bilgi alamadım. Sonradan anladım ki, Hıristiyanlığın
bu konuda getirdiği kayda değer bir fikir yoktur. Fakat şimdi sizin kitabınızdan
öğreniyorum ki, İslâmiyet, temizlik ve sağlık konusunda incelemeye değer bir hazine
gibidir. Bunu anlamama vesile olduğunuz için size çok teşekkür ederim." (Cumhuriyetten
Günümüzü İslâm Âlimleri, Vehbi Vakkasoğlu)
* * *
HADESTEN TEMİZLİK
ABDEST
Abdest Nedir?
Su ile yapılan, yüzü, kolları, ayakları yıkamak ve başı da mesh etmekten ibaret
olan özel bir temizliktir.
Abdestin maddî - mânevî birçok faydaları vardır. Günde en az 5 sefer abdest alan
bir Müslüman, temizliği îtiyad hâline getirmiş olur ki, bu, onu hastalığa sebeb
olacak hallerden korur, mikroplardan arındırır. Bu, abdestin maddî faydasıdır.
Abdestin mânevî faydaları da pek çoktur.
Peygamber Efendimiz, Enes bin Mâlik Hazretlerine hitaben: "Oğulcuğum! Abdestini
tam al ki, Hafaza melekleri seni sevsin ve ömrün uzatılsın" buyurmuşlardır.
Abdest, aynı zamanda yüze nur, kalbe sürurdur. Küçük günahların afvına bir vesiledir.
Bu hususu Resûl-i Ekrem (asm) Efendimiz şöyle belirtmişlerdir:
"Kim emredildiği şekilde abdest alır, yine emredildiği şekilde namaz kılarsa,
geçmiş bütün küçük günahları afva uğrar."
Abdest, mü'minin mânevî silâhıdır. Onunla kendini kötü his ve arzulardan korur.
Zihnine hücum eden vesvese ve menfî fikirlerin te'sirinden kurtulur. Yeter ki,
her vakit abdestli olmaya dikkat etsin.
Abdestli kimseler, çoğu zaman habis ve şerli varlıkların şerrinden abdestleri
hürmetine kurtulur, kötülüklerinden uzak kalırlar.
Bir hadîs-i şerîfte, abdestli iken vefat edenin şehidlik mertebesine çıkmasının
dahi mümkün olacağı beyan buyurulmuştur.
Müslümanların abdest âzalarının mahşerde ayın on dördü gibi parlak ve beyaz, yüzlerinin
nurlu olacağı, yine hadîs-i şerîflerle sâbittir. Bu, diğer ümmetlere verilmeyen
bir hususiyettir.
Abdest, Mâide sûresinin 6. âyeti ile farz kılınmıştır.
Abdestin Sahih Olmasının Şartları Nelerdir?
Sahih bir abdest için, şu üç şartın bulunması gereklidir:
1. Temiz olan suyun cilt üzerine tamamen nüfuz etmesi ve cildi kaplaması. Yani,
abdestte yıkanması farz olan uzuv üzerinde hiçbir kuru yerin kalmaması. Yoksa
abdest sahih olmaz. Peygamberimiz, abdest alırken topuklarına su değmemiş kimselere
hitaben, "Vay o topukların Cehennem'den başına gelenlere.." buyurmuştur.
2. Abdeste münâfi, abdesti hükümsüz kılıcı hallerin ortadan kalkması. Yani, hayız
ve nifas hâlinin sona ermesi. Abdest alacak olan kimseden idrar ve kan akıntısı
da abdeste münâfi hallerdendir. İdrar ve kan kesilmeden abdest alınmaz. Bu durum,
mükellefte bir özür teşkil ediyorsa, bunun hükmü ayrıdır. Burada kasdettiğimiz
özür sâhibi olmayanlar hakkındadır. Bu sebeble küçük su döktükten sonra, idrar
sızıntısı tamamen kesilmeden abdest alınmamalıdır. Abdest alındıktan sonra gelecek
olan en ufak bir akıntı bile, abdesti bozar.
3. Mum, içyağı, hamur, yapışkan, v.s. gibi suyun deriye ulaşmasına engel teşkîl
eden şeylerin ciltten kazınması..
Abdestin Farzları Nelerdir?
Abdestin rükünleri, yani, farzları dörttür:
1 - Yüzü bir kere yıkamak..
2 - Elleri dirseklerle beraber bir defa yıkamak..
3 - Ayakları iki topuklarıyla beraber bir defa yıkamak..
4 - Başın dörtte birini bir kere meshetmek..
Yukarıda saydığımız abdest uzuvlarından kol, yüz ve ayakları en az birer kere
yıkamak farzdır. Yıkama işini üçe çıkarmakla farzın yanında sünnet de îfa edilmiş
olur.
Yüzün Yıkanacak Kısmı Neresidir?
Yüzün abdestte yıkanacak kısmı, uzunlamasına alnın üstündeki tüy biten kısımdan
çene sonuna kadardır. Genişlemesine ise iki kulak yumuşağı arasında kalan sahadır.
Sakal başları ile kulak arasında kalan kılsız yerler de yüzden sayılır, yıkanması
gerekir.
Sakallı Olan Kimseler Çenelerini Nasıl Yıkarlar?
Çeneyi yıkarken seyrek sakallıların sakal tüylerinin diplerindeki deriyi de yıkamaları
gerekir. Sakalı seyrek olmayıp gür olanlar ise, tüy diplerindeki deriyi yıkamak
mecburiyetinde değillerdir. Onların sadece sakallarını ıslatmaları kâfidir.
Gözlerin İçinin, Kaş ve Bıyıkların Altındaki Derinin de Yıkanması Gerekli midir?
Hayır. Gözlerin içini yıkamak gerekmez. Bu bakımdan lens takanların abdest alırken
lenslerini çıkarmaları icab etmez. Kaş ve bıyıkların ise, üstten kıllarının ıslatılması
kâfidir. Alttaki derinin ıslanması gerekmez.
Ancak gusülde bıyık ve kaşların altındaki derinin de ıslanması lâzımdır.
Başı Meshetmek Ne Demektir?
Mesh, lügatte, bir şey üzerinde el gezdirmek demektir. Silmek mânasını da taşır.
Dinî mânası ise, başka bir yerde kullanılmamış bir yaşlığı, bir yere değdirmekten
ibarettir. Değdirilen yer, baş olur, ayağa giyilen mest olur veya yara sargısı
olabilir. Dikkat edilecek nokta, yaşlılığın başka bir yerde kullanılmamış olmasıdır.
Meselâ, kolları yıkamaktan artan yaşlık başa sürülmekle, baş meshedilmiş olmaz.
Çünkü, bu yaşlık önce kollarda kullanılmıştır. Elin yeniden ıslatılarak başa meshedilmesi
gereklidir. (Ancak başın meshinden artan yaşlık ile kolların meshedilmesine cevaz
verilmiştir.)
Başın Meshi Farz Olan Miktarı Ne Kadardır?
Başta meshedilmesi farz olan miktar, başın dörtte biridir. Resûlüllah Efendimiz,
alnının üst tarafını, yani, başının ön kısmını mesh etmişlerdir. Bu yüzden ön
kısmın meshi sünnet olmuştur. Fakat dörtte birden az olmamak ve bir de kulaklardan
aşağı olan kısım mesh edilmemek şartıyla, başın herhangi bir kısmı da meshedilebilir.
Çünkü, başta meshin yeri, iki kulağın üst kısmında kalan kısımdır. Bu kısmın herhangi
bir tarafından dörtte biri meshedilse, mesih tamamdır.
Abdeste Mâni Olmayan Haller:
* Abdest âzalarından biri veya birkaçı tamamen eksik olursa, o kimseden bu âzaları
yıkamak sâkıt olur. Ancak kesik olan âzada, tamamı kesik olmayıp bakıyye varsa,
o bakıyyenin yıkanması gerekir. Meselâ, eli kesik bir adam, kolunu dirseklere
kadar yıkamalıdır. Kolu kesik bir adamdan ise, artık o kesik kolunu yıkamak mecburiyeti
kalkar.
* Abdest aldığını kesinlikle bilip, abdestinin bozulduğunda ise, şübhesi olan
bir kimse, abdestli sayılır. Çünkü, yakîn, şek (şübhe) ile ortadan kalkmaz. Tersi
olursa, yani abdesti bozulduğunu kesin olarak bildiği halde, sonradan abdest alıp
almadığında şübheli ise, o kimse abdestsiz sayılır.
* Abdest sırasında veya abdest aldıktan sonra bâzı uzuvlarını yıkayıp yıkamadığında
şübheye düşen kimse, eğer vesveseli biri değilse, o yıkamadığını zannettiği uzuvlarını
yıkar, noksanını giderir. Eğer vesveseli biri ise, şübhesine itibar edilmez. Abdesti
tam sayılır.
Boyacıların tırnaklarında kalan boyalar, zaruret sebebiyle, abdestlerine zarar
vermez. Fakat bir zarurete müstenid olmayıp tırnakların üzerinde ince bir tabaka
teşkîl eden ve altlarına suyun geçmesini önleyen boyalar, abdestin sıhhatine mânidir.
* İyi olmuş, ancak kabuğundan henüz ayrılmamış olan çıbanın içi yıkanmaz.
* Parmaklar geçici bir sebeble, arasına su geçirmiyecek şekilde birbirine yapışıksa
veya tırnak uzayıp ters dönmüş ve parmak ucunu kapamışsa veya yıkanması gereken
uzuvlarda suyun deriye ulaşmasına engel olan mum, hamur, tutkal, yağlı boya gibi
yapışkan madde bulunuyorsa, bu mânilerin yok edilmesi gerekir.
* Tırnak kiri ve beden kirleri, pire ve sinek pislikleri abdeste mâni sayılmazlar.
* Parmakta dar olan yüzüğü oynatmalı, yüzüğün altına suyun geçmesi sağlanmalıdır.
* Abdest veya gusül aldıktan sonra kıl yerlerini traş etmekle, o yerlerin tekrar
yıkanması ve meshi gerekmez.
* Abdest ve gusülden sonra tırnak kesmek, bıyık kırpmak ve deri kaldırmakla da
abdest bozulmaz.
Abdestin Sünnetleri Nelerdir?
Abdestin başlıca sünnetleri şunlardır:
1 - Abdeste başlarken ilk olarak temiz olan elleri bileklere kadar yıkamak.. Eğer
eller temiz değilse, onu yıkamak farzdır. Çünkü, eller temizleme âletidir. Başka
uzuvları kirletmemesi için öncelikle yıkanması gerekir.
2 - Abdeste "Eûzü - Besmele" ile başlamak.. Besmelenin, abdestin başlangıcında,
elleri yıkarken çekilmesi gerekir. Unutulsa, sonra hatırlandığında söylense, sünnet
yerine getirilmiş olmaz. Çünkü, abdest fiili, yemek fiili gibi değildir. Abdest
bütünüyle tek bir fiildir. Halbuki yemekte her lokma bir fiildir. Yemeğin başlangıcında
besmele unutulsa da, sonradan hatırlandığında söylense, sünnete riâyet edilmiş
olur.
Hadîs-i şerîf'te, abdeste başlarken, besmele çekmeyenin abdestinin tam ve kâmil
bir abdest olmayacağı belirtilmiştir.
Bir diğer hadîste ise, "abdestini besmele ile alanın her tarafı temiz ve
pâk olur. Besmele çekmeyenin ise, sadece abdest yerleri pâklanır" buyurulmuştur.
* Hanbelîlere göre, abdestin başlangıcında, besmele çekmek vâcibdir. Kasden terkedilirse,
abdest bozulur. Unutularak terkedilirse, abdest bozulmaz, ancak sevabı noksanlaşır.
Aslında besmele, "her hayrın başıdır." İslâm nişanı olan bu mübârek
kelimeyi sadece abdest, namaz gibi ibadetlerde değil, hayırlı ve meşrû' olan her
işin başlangıcında söylemek gerekir. Nitekim hadîs-i şerîfte, "Allah'ın ismi
ile başlanmamış bütün işlerin hayır ve bereketten uzak, noksan ve kısır kalacağına"
işaret buyurulmuştur.
3 - Niyet etmek.
Niyet, elleri veya yüzü yıkarken olmalıdır. Niyetten kasıd, abdest aldığının kalben
şuurunda olmak ve bilmektir. Dil ile söylenmese bile, kalbde abdest almak arzusunun
bulunmasıyla niyet tamam olur.
* Mâlikîlere ve Şâfiîlere göre, abdestin başlangıcında niyet etmek farzdır. Şâfiîlerde
bunun yüz yıkanırken yapılması gerekir. Hanbelîlere göre ise, niyet, abdestin
sıhhatının şartıdır. Niyetsiz abdest sahîh olmaz.
4 - Abdestin başlangıcında misvak kullanmak, yani, dişleri temizlemek..
Dişleri olmayan veya dişleri olup da diş etlerindeki rahatsızlık sebebiyle misvak
veya fırça kullanmaktan eziyet duyan veya abdest aldığı anda yanında fırça veya
misvağı bulunmaya bir kimse, dişlerini ve diş etlerini baş ve şehadet parmakları
ile iyice ovalayarak yıkar.
Resûlüllah Efendimizin beyanına göre misvakla dişleri temizleyerek kılınan namaz,
diş temizliği yapılmadan kılınan namazdan yetmiş derece daha fazîletlidir.
Kadınların oruçlu olmadıkları zaman, sakız çiğnemeleri, misvak yerine geçer.
5 - Üç kere mazmaza, üç kere de istinşak yapmak..
Mazmaza, ağzın içini su ile doldurmak ve bu suyu ağızda dolaştırıp ağzın her tarafını
ıslattıktan sonra atmaktır.
İstinşak ise; suyu burnun içine çekerek yumuşak yerlerine ulaştırmaktır.
Suyu burnuna nefesle çekmek şart değildir. Burna akıtmak suretiyle de istinşak
gerçekleşir. Mazmaza ve istinşak sünnet-i müekkededir. Önce mazmaza, sonra istinşak
yapılmalıdır. Ve her biri üçer kere olmalıdır. Her seferinde de ağza ve burna
yeni su alınmalıdır. Bu hususlardan biri terkedilirse, bu sünnet yerine getirilmiş
olmaz.
Abdestte sünnet olan mazmaza ve istinşak, gusülde farzdır.
6 - Mazmaza ve istinşakda mübalâğa yapılması..
Yani mazmazada suyu boğaza kadar vardırmak ve istinşakda suyu burnun katı yerine
kadar çekmektir. Oruçlu kimseye mübalâğa gerekmez. Çünkü, boğaza su kaçıp da orucu
bozma tehlikesi vardır.
7 - Abdesti tertip üzere almak..
Yani önce yüz, sonra kollar, sonra başa mesh, sonra da ayakları yıkamak tertibiyle
abdest almak.. Bu tertibe riayet edilmese de abdest câizdir. Ancak sünnet terkedilmiş
olur.
Şâfiîler ve Hanbelîlere göre tertibe riâyet farzdır.
8 - Yıkamaya sağdan başlamak..
Yani kol ve ayakların önce sağ, sonra sollarını yıkamak. Bu sünnet çift âzalar
içindir.
9 - Yıkamayı üçlemek..
Yani abdestte yıkanan her âzayı ayrı üç su ile üç kere yıkamak. Bunlardan birinci
yıkayış farz, diğerleri sünnettir.
10 - El ve ayakları yıkamaya parmak uçlarından başlamak..
11 - El ve ayakları yıkarken parmakların arasını hilâllemek, yani parmak aralarını
ovmak.
El parmaklarının hilâllenmesi; yıkanmayan elin parmaklarını, yıkanan elin parmaklarının
arasına geçirerek ovmaktır.
Ayakların hilâllenmesi ise, el parmaklarından birini ayak parmaklarının aralarına
sokup ovmaktır. Ayakları hilâllemenin en güzel şekli; hilâllemeye sağ ayağın serçe
parmağından başlayarak sol ayağın serçe parmağında bitirmektir. Ayaklar akar suya
sokulsa bile, hilâllemek müstahsendir.
12 - Yüz, üç kere yıkandıktan sonra, sık olan sakalı bir avuç su ile alttan hilâllemek..
Sakalın hilâllenmesi, sakalın arasına alttan parmak sokularak kılların aşağıdan
yukarı doğru ayrılmasıdır.
13 - Başın tamamını bir su ile meshetmek.
Buna kaplama mesh denir. Yapılışı şöyledir: Her iki el tamamen ıslatılır. Sonra
bu iki elin küçük ve orta ve adsız parmakları birbirine birleştirilerek başın
ön tarafına parmak uçları birbirine değecek şekilde yerleştirilir. Ve bu parmaklar
başın ön tarafından enseye kadar çekilir. Sonra da iki elin ayaları başın iki
tarafına yapıştırılarak ense tarafından başın önüne kadar çekilir. Bu suretle
kaplama mesh yapılmış olur.
14 - Kulakları meshetmek..
Kulakları mesh için, ayrı suya lüzum yoktur. Başın meshedildiği ıslaklık ile kulaklar
da meshedilir. Kulakların dışı ve arkası baş parmak ile, içi ise şehadet parmakları
ile meshedilir. Serçe parmakları da oyuk içine sokulup kımıldatılır.
* Hanbelîlere göre, kulakların içini meshetmek farzdır. Zira onlar, kulağı başa
dahil sayarlar.
* Şâfiîlere göre, başa yapılan meshi üç kere tekrar etmek sünnettir.
15 -ÊBonunu iki elin arkası ile meshetmek..
Boğaz meshedilmez. Boynun meshi, el yeniden ıslatılmadan, elin arkasındaki yaşlık
ile yapılır.
16 - Abdest âzalarını, üstüne su döktükçe ovalamak..
17 - Abdest âzalarının yıkanmasına aralıksız devam etmek.
Yani, âzalardan herhangi biri kurumadan diğerlerini de yıkamalıdır. (Buna "vila"
veya "müvalât" denir). Ancak havanın sıcaklığı sebebiyle yıkanan âza
hemen kurursa, bu sünnet terkedilmiş olmaz.
* Mâlikîlere göre, müvalât, abdestin farzlarındandır.
Abdestin Âdâbı (Müstehabları) Nelerdir?
Şu hususlar abdestin âdâbındandır. Yâni, yapılırsa sevab kazanılır. Yapılmazsa
hiçbir ceza, itab ve kınama yoktur.
1 - Abdest alırken suyun sıçramasından korunmak için yüksek bir yere çıkmak.
2 - Kıbleye doğru yönelerek abdest almak.
3 - Abdest alırken kimseden yardım istememek. Yani abdest ibadetini, kimsenin
yardımı olmaksızın bizzat kendi yapmaya çalışmak. Hastalık v.s. gibi başkasının
yardımını zarurî kılan özür hâli bundan müstesnadır. Bir de kişi kendisi yardım
taleb etmeden, başka birinin ona gönüllü olarak yardım etmesinde de bir mahzur
yoktur. Âdâb ihlâl edilmiş olmaz. Nitekim ashaptan bâzılarının, Resûlüllah Efendimize
-Resûlüllah'tan bir yardım isteği gelmediği halde- abdest alırken ibrikle su döktükleri
ve duâ-yı Nebevîye mazhar oldukları hadîs kitablarında kayıtlıdır. Bu da gösteriyor
ki, başkasının gönüllü olarak yaptığı, abdest suyunu hazırlamak ve dökmek gibi
herhangi bir hizmeti kabûlde mahzur yoktur.
4 - Zaruret olmadıkça abdest alırken konuşmamak. Çünkü dünyevî lâkırdı, insanı
abdest dualarını okumaktan alıkor.
5 - Abdest almaya kalben olduğu gibi dil ile de niyet etmek ve bu niyeti abdestin
evvelinden nihayetine kadar unutmayıp kalbde tutmak.
6 - Her uzvu yıkarken ayrı besmele çekmek ve seleften nakledilen abdest dualarını
okumak. Eğer bu duaları bilmiyorsa, Peygamber Efendimize salât ü selâm getirmek..
7 - Dar olmayan, altına su nüfuz edebilen yüzüğü oynatmak. Dar olan yüzük, zaten
altına suyun geçebilmesini sağlamak için oynatılmalıdır.
8 - Ağıza ve buruna su vermeyi sağ el ile yapmak..
9 -Buruna çekilen suyu, sol el ile atmak.
10 - Abdest alırken suyu ne israf derecede fazla ve ne de uzuvlardan, hiç damlamayacak
kadar az kullanmak. Yani israf da etmemek, çok da kısmamak..
Resûlüllah Efendimiz bir gün Ashaptan Sa'd bin Ebî Vakkas'ı suyu bol bol dökünerek
abdest alır halde görmüş ve ona hitaben:
- Bu israf nedir ki? demiştir. Sa'd de bunun üzerine hayret dolu bir sesle:
- Abdestte israf olur mu ya Resûlâllah? diye sormuştur.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz Sa'd'e şu cevabı vermiştir:
- Evet, akan bir nehrin kenarında bile abdest alsan, suyu fazla harcadın mı, israf
olur.."
11 - Özür sahibi olmayan için, ibâdete hazırlık olmak üzere, vakit girmeden abdest
almak veya her vakit abdestli bulunmaya gayret etmek.
Vakit girmeden abdest almak, çok faziletlidir. Çünkü, bu durum onu ruhen ibâdet
havasına hazırlar, kalben ibâdete müteveccih kılar.
Devamlı abdestli bulunmak ise, çok büyük sevablara ve mânevî faydalara vesiledir.
Çünkü, böyle bir kimse, abdestle işlenmesi gereken sâlih amellerden hangisini
dilerse, nerede olursa olsun, kaçırmadan işleyebilir. Cemaatle namaz kılabilir,
nafile namaz kılabilir, cenaze namazı kılabilir, tilâvet secdesi yapabilir, istediği
zaman Mushaf'ı tutabilir. Kısacası her türlü sâlih ameli işlemek, bu sayede mümkün
olur. Ayrıca abdestli iken vefat ederse, şehidlik mertebesine nâil olması da umulur.
Hadîs-i şerîf'te, daima abdestli bulunan ve yatağa abdestli olarak yatanlar için,
meleklerin devamlı istiğfarda bulundukları zikredilmiştir.
Abdeste devam eden kimseye, yedi hasletin ihsân edileceği rivâyet edilir:
* Melekler onun sohbetine rağbet ederler.
* Kalem ona sevab yazmaktan asla boş durmaz.
* O kimsenin bütün âzaları tesbih ederler.
* Câmi ve cemaatten geri kalmaz.
* Melekler, onu gece karanlığında kendisine isabet edebilecek zararlı şeylerden
muhafaza ederler.
* Sekerat hâlinde ölümü kolay olur.
* Cenâb-ı Hakk'ın hıfz ve emânında olur.
12 - Abdest üzerine abdest almak.. Hadîs-i şerîf'te bir kimse abdestli iken bir
daha abdest alsa, ona on sevab yazılacağı beyan edilmiştir.
13 - Abdestin sonunda kıbleye karşı ayakta olarak şehadet getirmek ve:
"Allahümme'c'alnî minettevvâbîne ve'c'alnî mine'l-mütetahhirîn" (*)
diye dua etmek.
14 - Güneşte ısınmış su ile abdest almamak. Güneşteki gözle görünmeyen zararlı
ışınların suya geçeceği, abdest alan kimsenin sıhhatına zarar vereceği söylenmektedir.
15 - İbrikle abdest alanların, ibriklerini boş bırakmayıp, diğer abdest için su
ile doldurmaları.. Bu, namazın geciktirilmesi hususunda şeytanın tama'ını ve ümidini
kesmesine sebeb olur, denilmiştir.
16 - Abdest sonunda kelime-i şehadeti söyledikten sonra Kadr sûresini üç kere
okumak.
17 - Kolları, yüzü ve ayakları yıkamakta mübalâğa yapmak. Yani kolları yıkarken
omuza kadar yıkamak, ayakları yıkarken dize kadar suyu çıkarmak, yüzü yıkarken
suyu boyna kadar indirmek de, âdâbdandır. Bunun sebebi, kıyâmet gününde Muhammed
(asm) ümmetinin yüzlerinin ve abdest âzalarının parlak ve nurlu olmasıdır. Bu,
sadece İslâm ümmetine verilmiş bir özelliktir. Abdest âzalarındaki bu parlaklığı,
nur ve beyazlığı daha da arttırmak ve büyütmek için hadîs-i şerîf'te abdest âzalarının
yıkanmasında mübalâğa edilmesi istenmiştir:
"Muhakkak, ümmetim kıyâmet gününde gurra ve tahcil sâhibi, yani, yüzleri
nurlu ve abdest âzaları abdest eserinden bembeyaz olarak geleceklerdir. Sizden
kim bu nur ve beyazlığını uzatabilirse uzatsın".
18 - Abdestten sonra, kerâhet vakti değilse iki rek'at nafile namaz kılmak da
âdabtandır.
Abdestin Mekruhları Nelerdir?
Abdestin sünnet ve âdâbına muhalif düşen herşey abdestin mekruhlarından sayılır.
Biz burada bu mekruhların başlıcalarını kaydediyoruz:
1 - Suyu israf etmek; ihtiyacından ve lüzumundan fazla su kullanmak.
2 - Suyun miktarını kısmak, yani, yıkanacak âzayı sanki mesh edercesine çok az
su ile yıkamak.
3 - Suyu âzalara çarparak kullanmak.
4 - Lüzumsuz yere abdest arasında söz söylemek.
5 - Zaruret yokken başkasından yardım istemek.
Bir keresinde Resûl-i Ekrem (asm) abdest için kuyudan su çekmekteydi. Bunu gören
Hz. Ömer, ona yardım etmek için yanına koştu. Fakat Allah'ın Resûlü onu durdurdu:
"Dur ya Ömer! Ben namaz için kimsenin yardımını istemem" buyurdular.
Bununla beraber, zaruret hâlinde veya başkasının, taleb olmaksızın, sırf kendi
arzusuyla yardımda bulunmak istemesi durumunda, bu gibi yardımları kabûl etmek
câizdir.
Abdesti Bozan Şeyler Nelerdir?
1 -Ön ve arka mahalden çıkan herşey - ister az olsun, ister çok - abdesti bozar.
Bu şeyler idrar, kazurat, meni, mezi, taş, v.s. gibi maddelerdir.
2 - Arka taraftan gaz çıkması (yellenme).
3 - Çocuk düşürme hâli.
4 - Ön ve arka yolların dışında, bedenin herhangi bir yerinden kan, irin, sarı
su gibi akıntıların gelmesi..
Bu gibi akıntıların abdesti bozması için, çıktığı noktada durmayıp etrafa yayılması
lâzımdır. Bu bakımdan sıkıp çıkarılması ile kendiliğinden çıkması arasında abdest
bozma açısından fark yoktur. Nasıl çıkarsa çıksın, çıkış noktasını aştıktan sonra
abdesti bozarlar.
Hacamat yoluyla kan aldırmak, sülük tutmak da, abdesti bozar.
Kan, irin ve sarı sudan başka olan akıntılara gelince, bunlar ancak bir dert ve
hastalık sebebiyle akıyorlarsa, abdesti bozarlar. Meselâ bir göz hastalığından
dolayı gözleri sulanan kimselerin abdesti bozulur. Bir hastalığa bağlı olmayarak
gelen akıntılar ise, abdesti bozmazlar. Meselâ, ağlama ve çok gülmekten dolayı
akan gözyaşı veya havanın soğukluğu sebebiyle burundan gelen akıntı abdesti bozmaz.
Vücuttaki kabarcıklardan çıkan safi su, sahih olan görüşe göre, kan gibidir, abdesti
bozar. Diğer bir görüşe göre ise, abdesti bozmaz. Bu ikinci görüşte, uyuz olanlar
ve çiçek çıkaranlar için kolaylık vardır. Zaruret halinde bu görüş ile amel edilmesinde
bir beis olmadığı, İmam-ı Hulvanî'den nakledilmiştir.
Mayasıl ve eksama yaşlığı ve parmak araları pişintisi ise, abdesti bozmaz.
* Şâfiîlere göre, önden ve arkadan başka herhangi bir uzuvdan gelen kan, irin,
sarı su gibi akıntılar abdesti bozmazlar.
5 - Ağız dolusu kusmak. Kusmuk; yemek, su veya safra gibi bir madde olabilir.
Kusuntunun, azar azar geleni dahi bir araya toplanınca ağız dolusu miktarına ulaşıyorsa,
abdesti bozar.
6 - Ağızdan, tükrüğe eşit veya ona galib gelecek miktarda kan gelmek. Galibiyet
veya eşitlik, renkten belli olur: Renk sarı ise, tükrük fazladır. Kırmızılık eşitliği
gösterir. Kızıllık ise, kanın galib olduğunu.. Tükrük kandan fazla ise, abdest
bozulmaz. Ayva, elma, v.s. gibi şeyleri ısırmakla, onlarda kan eseri görülse bile
abdest bozulmaz.
7 - İnsanın kendine hâkimiyetini kaybettiren uyku abdesti bozar. Bu uyku ister
yan üstü yatarak, ister sırtüstü yatarak, ister yüzü koyun yatarak, ister oturup
dirseğine dayanarak olsun hüküm aynıdır. Yanında konuşulanları duyacak derecedeki
hafif uyuklamalar ise abdesti bozmaz.
Bir şey'e dayanarak uyuyan kimsenin, dayanmakta olduğu şey çekildiği takdirde
düşecek derecede uykuya dalmışlığı varsa, abdest bozulur.
8 - Az veya çok süreli baygınlık.
9 - Namazda gülmek.
Tebessümle gülmek ayrıdır. Gülmek seslidir, işitilir. Bu yüzden namazda abdesti
bozar. Abdest bozulunca namaz da bozulmuş olur. Tebessüm sessiz olduğu için, namazı
da, abdesti de bozmaz. Yalnız kendi duyup işiteceği kadar hafif gülmek ise, namazı
bozar, fakat abdesti bozmaz.
* Şâfiîlere göre, namaz içindeki kahkaha ile bile abdest bozulmaz.
10 - Kadınla erkeğin birbiriyle fâhiş mübâşeretleri de abdesti bozar. Fâhiş mübaşeret,
erkekle kadının arada hiçbir örtü olmaksızın veya çok ince bir bez olduğu halde
mahrem yerlerini birbirine dokundurmaları, temas ettirmeleridir. Bu temas sebebiyle
tahrik olup kendilerinden yaşlık (mezi) gelip gelmemesi müsavidir. Abdest her
hâlükârda bozulur.
İmam-ı Muhammed'e göre, fâhiş mübaşeretin abdesti bozması, ancak taraflardan yaşlık
(mezi) gelmesi hâlindedir. Yaşlık belirmezse, abdest bozulmaz.
11 -ÊErkeğin idrar akıntısını kesmek için idrar yoluna soktuğu pamuğun sonradan
dışarı çıkması veya çıkarılması hâlinde, abdest bozulur. Pamuğun üzerinde yaşlık
bulunup bulunmaması hükmü değiştirmez.
Eğer pamuk, idrar yoluna tamamen konulmayıp, kısmen konulmuşsa, içte kalan kısım
ıslanmış olsa bile, dışta kalan kısma idrar sızmadıktan sonra abdest bozulmaz.
Ancak pamuk çekip çıkarılır veya kendiliğinden düşerse, üzerinde az bir yaşlık
bile olması, abdesti bozar.
12 - Kadının tenâsül uzvu içine veya dışına konulan bezin veya pamuğun, ıslanmış
olarak dışarı çıkması veya çıkarılması da abdesti bozar.
Uzvun dışına konulan pamuğun iç tarafı ıslanmış olunca abdest bozulmuş olur. Pamuğun
dışına ıslaklık sızıp sızmaması mühim değildir. Uzvun içine konulan pamuğun iç
kısmının ıslanması abdesti bozmaya yetmez. Islaklığın pamuğun dışına da sirayet
etmesi şarttır.
13 - Teyemmüm etmiş kimsenin suyu görmesi, teyemmümle alınan abdesti bozar.
14 - Özür sâhipleri için namaz vaktinin çıkması ile abdestleri bozulur.
15 - Esrar veya içki içerek sarhoş olmak da abdesti bozar. Bu gibi müskiratı kullanmak
kesin şekilde haram olmakla birlikte, insanı sarhoş etmeyen miktarı abdesti bozmaz.
Abdesti Bozmayan Şeyler Nelerdir?
1 - Önden ve arkadan gayri bir yerden kan çıkıp, iğne ucu gibi çıktığı yerde kalır,
etrafa dağılmazsa, bu kan abdesti bozmaz. Bu kanın el veya pamuk ile silinmesi
de zarar vermez.
2 - Yaradan akıntısız pıhtı hâlinde kan, et veya deri düşmesi.
3 - Avret mahalline el sürmek. El sürülen, ister kadının avret yerleri olsun,
isterse erkeğin, farkı yoktur. Mücerred el sürmekle abdest bozulmaz.
* Şâfiîlere göre, bir erkek veya kadın, kendisinin veya başkasının ön veya arka
avret yerini elinin içi ile tutsa, abdesti bozulur.
4 - Kadının avret mahalli dışında vücudunun herhangi bir yerine dokunmakla da
abdest bozulmaz. Ancak bu dokunma sebebiyle tahrik olup mezî denen yaşlık çıkmamalıdır.
Mezi gelirse abdest bozulur.
* Erkeğin kendi mahremi olmayan bir kadına dokunması, Şâfiî mezhebinde abdesti
bozar. Kadın erkeğin mahremi ise, ona dokunmak ittifakla abdesti bozmaz.
5 - Ağız dolusundan az olan kusmalar.
6 - Balgam çıkarmak.. İmam-ı A'zam ile İmam-ı Muhammed'e göre, balgamın az veya
çok olması neticeyi değiştirmez.
7 - Hâkimiyetini kaybetmiyecek şekilde oturarak uyumak. Oturağını yere iyice yerleştirip
uyumak gibi..
8 -ÊAğlamak abdesti bozmadığı gibi, namaz dışında gülmek de bozmaz.
9 -ÊPire, kene, sivrisinek, karasinek gibi haşerattan birinin doyuncaya kadar
emdiği kan.
10 - Namazda iken tebessüm etmek.
11 - Bıyıkların veya saçların traş edilmesi, tırnakların kesilmesi (Abdestli iken).
Kaç Çeşit Abdest Vardır?
Şer'î vasıf itibariyle üç çeşit abdest vardır:
1 - Farz olan abdestler,
2 - Vâcib olan abdestler, 3 - Mendub olan abdestler.
Farz Olan Abdestler:
Abdesti olmayanın namaz kılmak için abdest alması farzdır. Kılınacak namaz ister
nafile, isterse cenaze namazı olsun.
Tilâvet secdesi ve Kur'an'a el sürmek için de, abdestli bulunmak şarttır.
Vâcib Olan Abdestler:
Kâ'be-i Mükerreme'yi tavâf için (abdestsiz olana) abdest almak vâcibdir. Kâ'be,
abdestsiz olarak tavâf edilirse, bu tavaf sahih olur. Ancak abdestin terkinden
dolayı, tavâfın nev'ine göre kurban kesilmesi veya sadaka verilmesi îcabeder.
Tefsîr kitablarına el sürmek için abdest almak da, Kur'an'a hürmeten vâcibdir.
Mendûb Olan Abdestler:
Yukarıda saydığımız hususlar dışında pek çok halde de abdest almak mendûb (müstehab)
olur. Bunlardan bâzılarını sıralayalım:
* Fıkıh, Hadîs ve Akâid gibi dinî kitabların elle tutulabilmesi için abdest alınması
mendubdur. Bu kitabları okumak için abdest almak, dinî ilimlere hürmet içindir.
Selef ulemâsı bu hususa çok dikkat ederlerdi. İmam-ı Hulvanî, "Biz ilimde
bu pâyeye ve mertebeye ilme karşı duyduğumuz saygı ve hürmet ile nâil olduk. Çünkü
ben abdestsiz olarak elime kâğıt dahi almadım" der.
İmam Sarahsî ise, bir gece bağırsaklarından rahatsızlanmıştı. "İlmî çalışmama
devam edebilmem için, o gece on yedi kere abdest aldım" der.
* Uyumadan önce abdest almak da mendubdur.
* Uykudan kalktığı vakit abdest almak..
* Devamlı abdestli bulunmak için abdest almak.
* Abdestli iken abdest üzerine abdest almak.
* Kazara yapılan gıybet, söylenilen yalandan, koğuculuktan, sövmek gibi günahlardan
sonra abdest almak.
* Kahkaha ile güldükten sonra abdest almak.
* Öfkeyi gidermek için abdest almak.
Bu hususta Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:
"Öfke Şeytan'dandır. Şeytan da ateşten yaratıldı. Ateşi de ancak su söndürür.
Bu hâle göre biriniz öfkelenirse hemen abdest alsın."
* Ezbere Kur'an okumak için abdest almak.
* Hadîs okumak ve hadîs rivâyet etmek için abdest almak.
* Şer'î ilimlerden birini okumak veya okutmak için abdest almak.
* Arafat'ta vakfede durmak ve Safâ ile Merve arasında sa'y etmek için abdest almak.
* Kadına dokunmak gibi mezhebler arası abdesti bozup bozmayacağı ihtilâflı mes'elelerden
kurtulmak için abdest almak.
* Cenazeyi yıkamak ve tâkib etmek için abdestli olmak.
OKUMA PARÇASI: ABDESTİNİ EKSİK ALAN ADAMI, PEYGAMBERİMİZİN
TORUNLARI NASIL İKAZ ETTİLER?
Peygamber Efendimizin mübarek torunları Hasan ile Hüseyin, câmi avlusunda durmuş;
şadırvandan abdest alan yaşlıca bir adamı seyrediyorlardı.
Hasan bir ara kardeşi Hüseyin'e:
- Bak dedi, dirseklerini iyice yıkamadı.
- Evet görüyorum, bazı yerler kuru kalıyor.
- Bunu ona söylemeliyiz, abdest sırasında yıkanması farz olan yerlerde iğne ucu
kadar kuru bir yer kalsa abdest olmaz, abdest olmayınca tabiî namaz da olmaz.
- Ama nasıl söyleyeceğiz? İşte bak, ayaklarında da aynı ihmali yaptı. Parmak aralarını
ovuşturmadı, suyu topuklarına değdirmedi bile. Haydi gidip kendisine söyleyelim.
Hüseyin:
- Bir dakika, diye kardeşini durdurdu. O bizden çok yaşlı. Söylersek utanabilir.
Yahut çocuk olduğumuz için bizi dinlemeyebilir. Onu kırmadan yanlışını anlatmanın
bir yolunu bulmalıyız.
Birden aklına geldi:
- Tamam, dedi sevinçle; buldum!
Adama yaklaştı. Saygı dolu bir sesle:
- Efendim, dedi, sizden bir ricamız var.
- Söyleyin bakalım çocuklar.
- Biz henüz çocuk sayılırız. Şuradan abdest alırken başımızda dursanız da yanlışlarımızı
söyleseniz.
Adam memnun memnun güldü:
- Tabiî, dedi. Başlayın bakalım.
İki kardeş abdest almaya başladılar. Adam dikkatle bakıyor, bir yanlış bulmaya
çalışıyor, ama bulamıyordu.
Kendi abdestini düşündü. Hasan ile Hüseyin gibi dikkat göstermediğini anladı.
Abdestleri bitince saçlarını okşadı:
- Yanlış sizde değil çocuklar bende, dedi. Kusurlu benim. Yanlışımı yüzüme vurmadan
bu kadar nazikçe düzelttiğiniz için çok teşekkür ederim. Artık ben de sizler gibi
abdest alacağım. İşte başlıyorum.
Yeniden suyun başına çöktü ve bir güzel abdest aldı.
Demek ki, bir şeyin doğrusunu bilmek yeterli değildir. O doğruyu başkalarını kırmadan,
darıltmadan anlatabilmek de lâzımdır.
Peygamber Efendimizin torunları Hasan ile Hüseyin gibi.. (Ahmed Şahin, Kıssalardan
Hisseler)
* * *
Abdest Nasıl Alınır?
Abdestin farz, sünnet ve âdâbını bu şekilde gördükten sonra, tertip ve usûlüne
uygun bir abdesti nasıl alacağımızı görelim:
* Abdest almaya niyetlendikten sonra, Eûzü - Besmele çekilerek eller bileklere
kadar yıkanır. Parmakta yüzük varsa, bu arada kımıldatılır, altına suyun geçmesi
sağlanır.
* Üç defa sağ avuca su doldurularak bu su ile ağız çalkalanır. Abdeste başlamadan
önce dişler misvak ve fırça ile temizlenmemiş ise, ağza su verme işlemi sırasında
parmaklarla dişler ovulabilir.
* Bundan sonra üç defa sağ el ile burna su çekilir, sol el ile de etrafı rahatsız
etmiyecek şekilde sümkürüp temizlenir.
* İki avuca su alınarak üç defa yüzün her tarafı yıkanır.
* Dirseklerle birlikte, önce sağ kol, sonra sol kol üçer defa yıkanır.
* Eller ıslatılıp sağ elin içi ile başın ön kısmına meshedilir.
* Başın meshinden sonra elde kalan yaşlık ile veya el yeniden ıslatılarak kulak
ve boyun da meshedilir.
* Önce sağ ayak, sonra da sol ayak topuklarla birlikte üçer kere iyice yıkanır.
Parmak aralarına su geçirtilir.
Gerek abdest sırasında, gerekse abdestten sonra, abdest dualarının okunması çok
sevablıdır.
Abdest Duâları
Abdeste başlarken önce niyet edilir, sonra eûzü-besmele çekilir. Sonra da her
bir âzayı yıkarken şu duâlar okunur:
Elhamdü lillâhi'llezî ce'ale'l-mâe tahûran ve'l-İslâme nûran.
Suyu temizleyici, İslâmı da nûr kılan Allah'a hamdolsun.
* Ağıza su verirken:
Allahümme eınnî alâ tilâveti'l-Kur'ân ve zikrike ve şükrike ve hüsni ibâdetik.
Ey Allahım, Kur'an okumak, seni zikir ve sana şükür etmek, sana olan ibâdeti güzelleştirmek
hususlarında bana yardım et!..
* Buruna su verirken:
Allahümme erıhnî râihate'l-Cenneti ve lâ türıhnî râihate'n-nâr.
Allahım, bana Cennet kokusunu duyur, Cehennem kokusunu hissettirme!
* Yüzü yıkarken:
Allahümme beyyıd vechî yevme tebyaddu vücûhün ve tesveddü vücûh.
Allahım, yüzlerin kiminin ak, kiminin kara olduğu o günde, benim yüzümü kara değil,
ak çıkar!
* Sağ kolu yıkarken:
Allahümme a'tınî kitâbî biyemînî ve hâsibnî hisâben yesîrâ.
Allahım, kitâbımı sağımdan ver, hesabımı da kolay eyle!
* Sol kolunu yıkarken:
Allahümme lâ tu'tınî kitâbî biyesarî ve lâ min verâi zahrî.
Allahım, kitâbımı solumdan ve arkamdan verme.
* Başı meshederken:
Allahümme ezıllenî tahte zılli arşike yevme lâ zılle illâ zıllü arşik.
Allahım, Arşının gölgesinden başka gölge olmadığı günde, beni Arşının gölgesinde
gölgelendir.
* Kulaklara meshederken:
Allahüme'c'alnî mine'llezîne yestemiûne'l-kavle feyettebiûne ahseneh.
Allahım, beni sözü dinleyip de en güzeline uyanlardan eyle.
* Boynu meshederken:
Allahümme a'tik rekabetî mine'n-nâr.
Allahım, boynumu Cehennem ateşinden âzâd eyle!
* Ayakları yıkarken:
Allahümme sebbit kademeyye ale's-sırâti yevme tezillü fîhi'l-akdâm
Allahım, ayakların Sırat üstünde kaydığı günde, ayaklarımı sırat üstünde sâbit
eyle, kaydırma!..
OKUMA PARÇASI: KOLLARI YIKAMA
Kolları yıkama (kol banyosu) yüksek değere sahip devâ hazinesinin bir pırlantasıdır.
Kolları yıkama, özellikle kalbinden şikâyetçi olanlar tarafından çok sevilip,
takdîr edilmektedir. Böyle yüzlerce hasta, bu kıymetli tedavi şeklini kendilerine
bildirdiğinden dolayı, bana teşekkür ettiler. Kalb üzerinde baskılar, etrafında
batmalar, huzursuzluklar v.s. kolları yıkama ile hafiflemekte, ekseri halde yok
olmaktadır. Rahatsız edici kalb çarpıntılarında da çok müsbet te'siri görülmektedir.
Nâhoş bir durum olan, soğuk veya sıcak eller, (her iki durum da kan dolaşımındaki
aksaklıklara işarettir.) aynı zamanda çok terleyen eller, uzun süre kolları yıkamaya
devam etmek sureti ile muhakkak sıhhat bulur ve normal duruma dönerler.
Sinir ve kalb hastaları, soğuk kol banyosunu, her gün öğleden önce ve sonra alabilirler.
Her sağlıklı kişi de kol banyosunu sık ve devamlı tatbik etmelidir.
Hârikulâde ferahlatıcı ve teskîn edici hassaya sahip, özellikle aşırı heyecan
durumlarında, yorgunluk hallerinde, hayret verici bir tesir gösteren "kolları
yıkama" işi yapılmalı, her zaman buna devam edilmelidir.
Zor ve yorucu çalışma sonucu evine dönen kimseler, yemeğe oturmadan evvel, kollarını
yıkamalıdırlar. O zaman, vücutları ferahlayacak, ruhen teskin olmuş ve zinde şekilde
yemek yiyecek, iki misli lezzet ve fayda temin edilmiş olacak.
Kolları yıkamanın faydaları çok yönlü olup, ehemmiyeti, insan sağlığına müsbet
yönde tesiri büyüktür. Bilhassa yukarıda da işaret ve izah edildiği gibi, kalbinden
şikâyetçi olanlar (kalb hastaları) için, terk edilmemesi gereken bir zarurettir.
Kolları yıkamanın (bilhassa soğuk su ile) psikolojik etkisi, sinir sistemi üzerinde
husule getirdiği yapıcı (faydalı) fonksiyondan neş'et eder. (Ferahlama, hafifleme
durumu, kalbe ve beyne intikal eder.) Kan dolaşımına da etkisi müsbettir. (Kalbin
yükü hafifler ve işi kolaylaşır.) Tansiyon normal hal alır.
Kolları yıkama gerçekten ideal bir kalb ilâcı olup, asla zararı olmaz. Sonra bu
banyonun özelliği, fakir ve zengin, sıhhatli ve hasta kimseler tarafından, her
zaman tatbik edilebilmesidir.
Kolları yıkama ameliyesinin özelliği, kalbi ve kasları kuvvetlendirici fonksiyonu,
aynı zamanda yumuşak ve teskin edici sinir ilâçlarını kendisinde toplamış olmasıdır
Kolları yıkamanın bütün bu sayılan faydaları, müsbet fonksiyonları bir yana, en
güzel tarafı, asla zarara yol açmamasıdır. Bu basit fakat şâyân-ı hayret etkiye
sahip, mükemmel vasıtayı tanıyıp tatbik etmiş herkes artık bundan bir daha vazgeçmek
istemiyecektir." (*)
* * *
AYAKLARI YIKAMA
Ayakları soğuk su ile yıkama, kısmî banyo olarak, umumî kullanıma müsait ve hıfzıssıhhada
önemli yer işgal etmesi gereken bir usuldür. Bu kısmî banyo, ayakta veya oturularak
yapılabilir.
Ayakları yıkamada; ferahlık, dimağı dinlendirici, kan dolaşımını tahrik edici
hassalar mevcuttur. Soğuk su ile ayakları yıkamada, çok büyük öneme haiz "alıştırma,
sertleştirme" tesiri dikkate şâyandır. Bu şekilde, ayaklar ne kadar çok soğuk
suyun te'sirine alışırsa, o derece çeşitli hastalıklara ve hastalanmalara karşı
vücut direnç kazanır. Ayak banyosu, düztabanlık şikâyetlerinde, ayak bileği (incinme)
iltihaplanmalarında ve varislerde de, müsbet, iyileştirici rol oynar.
Bu basit tarzdaki "Ayakları yıkama", herkes tarafından, bilhassa akşamları
yatmadan evvel tatbik edilmelidir. Bundaki fevkalâde müsbet tesir, kendisini öyle
gösterir ki, uzun zaman ayaklarını yıkamaya devam eden kimse, artık bunu bırakmaz
ve her zaman, bu çok faydalı, dinlendirici, ferahlandırıcı tesirleri olan kısmî
banyoyu yapar.
Gün boyunca zihnen çalışan ve dolayısiyle yorgunluğa uğrayan, başına kan hücumuna
meyyal kimseler, bu günlük ayak banyosunu, bilhassa akşamları uykudan evvel, alışkanlık
haline getirmelidir. "Ayakları yıkama" her gün yapılması gereken ve
yapılabilecek bir işlemdir (*).
* * *
ÖZÜRLÜLERLE İLGİLİ HÜKÜMLER
Özür Ne Demektir?
Sürekli devam eden abdest bozucu hallere özür denir. Meselâ, idrarını tutamama,
devamlı gaz çıkarma, sık sık burnu kanama, yarasından devamlı su akma gibi haller,
birer özür hâlidir.
Kendisinde bu gibi abdest bozucu bir özür bulunan kimseye ise, sâhib-i özür (özür
sâhibi) veya ma'zur (özürlü) denir.
Özürlü Sayılmanın Şartı Nedir?
Kişinin özürlü sayılabilmesi için, abdest bozucu bir hâlin, tam bir namaz vakti
boyunca devam etmesi, yani, abdest alıp namaz kılacak kadar kısa bir süre dahi
olsun kesilmemesi şarttır. (Bu özrün başlamasının şartıdır.) Bundan sonra da,
her namaz vaktinde, en az bir kere aynı hâl ortaya çıkmalıdır. (Bu da özrün devamının
şartıdır.)
Bunu bir misalle îzah edelim:
Bir kimsenin burnu, öğle vaktinin başlangıcından itibaren kanamaya başlasa ve
bu hal, öğle vakti geçinceye kadar hiç kesilmeden devam etse, bu kişi için özür
hâlinin başlama şartı gerçekleşmiş olur. Artık bundan sonraki her namaz vakti
içinde en az bir kere bu kanama hâli görülse, o kimse "ÖZÜRLÜ" sayılır.
Çünkü, her namaz vakti içinde özür hâli tekerrür ettiği için, özrün devam ettiği
ortaya çıkmış, özürlü sayılmanın ikinci şartı da böylece gerçekleşmiştir.
Özür durumunun ortadan kalkması için, özür hâlinin bir namaz vakti içinde tamamen
ortadan kalkması, hiç görülmemesi gereklidir. Böyle olan kimse, artık özürlü sayılmaktan
çıkmış olur.
Özür Sâhipleri İle İlgili Hükümler Nelerdir?
Özür sâhipleri için, dînimiz büyük bir kolaylık göstermiştir. Bunların abdestleri,
abdest bozucu özürleri devam ettiği halde bozulmaz. Bu halde iken namazlarını
kılarlar. Abdest bozucu kan, irin, idrar gibi akıntıların kirlettiği yeri tekrar
temizlemekle de mükellef tutulmazlar. Çünkü, bu kirler temizlendikten hemen sonra
yeniden vâki olmaktadır. Meselâ, devamlı idrarı gelen bir kimsenin, abdestini
idrar akıntısı bozmadığı gibi, gelen bu idrarın kirlettiği yeri yıkamak mecburiyeti
de yoktur. İdrar kirletmesi mevcut olduğu halde namazını kılar.
Dînimizin özür sâhiplerine sağladığı bu kolaylığa karşı, onların da dikkat edecekleri
bir husus vardır. O da şudur:
Özürlü olduğunu tesbit eden kimse, her namaz vakti için, ayrı abdest alır, o vakit
için aldığı bu abdestle dilediği kadar nafile veya kaza namazı kılabilir. Vitir
ve cenaze namazlarını edâ edebilir.
Özür sâhibinin aldığı abdest, sadece içinde bulunduğu namaz vakti süresince geçerlidir.
Bir namaz vaktinin çıkıp diğer vaktin girmesiyle abdesti bozulur. Giren yeni vakit
namazı için, yeniden abdest alması gerekir. Meselâ; bir özür sâhibi sabah namazı
için vaktinde abdest alsa, bu abdesti sabah namazının vaktinin çıkmasına kadar
muteberdir. Vaktin çıkmasıyla, yani, güneş doğmasıyla abdest bozulur, hükmü kalmaz.
Artık bu abdestle hiçbir namaz kılamaz.
Özür sâhiplerinin dikkat edecekleri bir husus da, özürlü olmayanlara imamlık yapamıyacaklarıdır.
Bu bakımdan özürlüleri imamlığa zorlamak doğru olmaz.
Özürlülerin sabah namazı için aldıkları abdest, güneş doğmasıyla bozulduğu için,
bayram ve kuşluk namazları için ayrıca abdest almaları gerekir.
MESTLER ÜZERİNE MESHETMEK
Mestler Üzerine Meshetmek Ne Demektir?
Abdestte, ayakları yıkamaya bedel, ayaklara giyilen mestleri, usûlüne uygun şekilde
ıslatmağa mestler üzerine mesh denir.
Mestler üzerine mesh, yüce dînimizin erkek ve kadın her Müslüman için koymuş olduğu
bir kolaylık ve ruhsattır.
Mestler üzerine mesh, sadece abdestte söz konusu olur. Gusül alırken ayakları
yıkamak yerine, mest giyip üzerine meshetmek câiz olmaz.
Mestler üzerine mesh sünnet-i müekkededir. Tevatür derecesine yakın birçok sahih
hadîsle Resûlüllah Efendimizin bâzı kereler, ayağına mest giyip üzerine mesh verdiği
sabit olmuştur.
Mestler Üzerine Meshin Câiz Olması İçin Aranan Şartlar
Nelerdir?
Mestler üzerine yapılan meshin câiz olabilmesi için başlıca şu şartlar aranır:
1 - Mestler ıslatıldığında suyu içine geçirmeyecek bir vasıfta olmalıdır.
2 - Mestler, bağsız olarak ayakta durabilecek derecede kalın ve sıkı olmalıdır.
Aynı zamanda, 12 bin adım (8-9 km.) kadar uzun bir yola dayanabilecek bir sağlamlıkta
bulunmalıdır.
3 - Mestler, ayakları topuklarla birlikte her taraftan örtmelidir.
Topuklardan kısa mestler üzerine mesh yapılamaz.
Mestlerin, ayağa giyildikten sonra düğmelemek veya bağlamak suretiyle topukları
kapatacak şekilde olması da câizdir. Fermuarlı mestler de aynı şekildedir. Yeter
ki, ayağa giyilip, düğmesi iliklendiğinde veya fermuarı çekildiğinde, ayak topuklarla
beraber tam örtülmüş olsun. Mestte delik ve aralık kalmasın.
4 - Mestlerden hiçbirinde topuktan aşağı kısmında üç parmak girecek miktarda bir
delik, sökük ve yırtık bulunmamalıdır.
Mest üzerindeki delik ve yırtıklar, ayrı ayrı yerde ise, hepsinin toplamı dikkate
alınır. Eğer hepsi üç parmak miktarını buluyorsa, o mest üzerine mesh caiz olmaz.
Bir mestteki sökük ve yırtıklar toplanır, iki mestteki yırtıklar ise toplanmaz,
ayrı ayrı hesap edilir. Binaenaleyh bir mestte iki, diğerinde de bir veya iki
sökük varsa, bu sökükler meshe mâni olmaz.
5 - Her ayağın ön tarafından en az üç el parmağı kadar bir mahal bulunması da
şarttır. Bir veya iki ayağın ön kısımları kesik ve kopuk olursa o ayağa mest giyilerek
üzerine mesh verilmesi caiz olmaz.
6 - Mestler, ayağa abdestli olarak giyilmelidir. Mest üzerine mesh yapılabilmesi
için önce abdest alınır, sonra bu abdest bozulmadan mestler giyilir.
Meshin Sünnetleri Nelerdir?
Meshin iki mühim sünneti vardır:
1 - Elle yapılan meshin, en az üç parmak miktarı olması.
Meshin yeri mestin üzeri ve her ayağın ön tarafıdır. Bu kısımdan en az üç parmaklık
kısmın meshi yeterlidir.
2 - Meshin, elin en az üç parmağıyla yapılması.
Bir parmakla üç defa mesih yapmak caiz olmaz. Ancak her mesihte ele ayrı su dökülür
ve mestin de ayrı yerleri ıslatılırsa, o zaman tek parmakla da mesih yapılabilir.
Bu iki husus mesihte sünnettir. Yoksa mestin üzerine su dökmek veya sünger gibi
bir şeyle mesti ıslatmak suretiyle de mesh yapılabilir. Ne var ki sünnet terkedilmiş,
mekruh işlenmiş olur.
Bu iki husustan ayrı olarak mesihte şu hususlar da sünnettir:
* Mesh yaparken elin parmaklarının açık olması.
* Meshin el parmaklarıyla yapılması.
* Meshin ayak parmaklarının ucundan başlayıp yukarı doğru yapılması.
Mest Üzerine Mesh Nasıl Yapılır?
Abdest aldıktan sonra, bu abdest bozulmadan mestler ayağa giyilir. Eğer mestler
düğmeli veya fermuarlı ise, ayak topukları kapanacak şekilde fermuarı çekilir,
düğmeleri iliklenir.
Aradan zaman geçip, abdest bozulduktan sonra, yeni bir abdest alınıp, sıra ayakları
yıkamaya gelince, önce her iki elin avucuna su alınıp, yere dökülür. Sonra damlar
halde olan ellerin parmaklarıyla (en az üç parmak) mestin ayak uçlarından yukarı
bacaklara doğru meshedilir.
Sağ el, sağ ayaktaki mestin, sol el ise, sol ayaktaki mestin üzerine konarak ve
parmakları mestlerin üzerine yatırılarak, uç taraftan mestin koncuna doğru yukarı
çekilir.
Böylece mesh tamamlanmış olur. Parmaklar konçlara doğru çekilirken açık bulundurulur.
Mesti, mesh yerine su ile yıkamak uygun olmaz. Mekruhtur.
Mesh Müddeti Ne Kadardır?
Ayağa giyilen mestler üzerine mesh alınması, ancak belli bir süre için geçerli
olmaktadır.
Bir mestin müddeti, mukîm olanlar, yani, bir yolculuğa çıkmayıp evlerinde oturanlar
için bir gün bir gece, yani 24 saattir. Sefere ve yolculuğa çıkmış olanlar için
ise, üç gün üç gece, yani 72 saattir.
Mesh Müddeti Ne Zaman Başlar?
Bu müddet, mestleri ayağa giydikten sonraki ilk hadesin (abdest bozulma halinin)
vukuundan itibaren başlar. Meselâ, bir kimse bugün saat 1'de abdest alıp mestlerini
giydi. Saat 5'de abdesti bozuldu. Abdesti bozulduğu saatten itibaren, meshin müddeti
başlamış olur. Mukim ise, 24 saat, seferî ise 72 saat sonra bu müddet bitmiş olur.
Yoksa müddet, mestlerin ayağa giyildiği andan itibaren başlamaz.
Meshi Bozan Şeyler Nelerdir?
Abdesti bozan herşey, meshi de bozar. Ancak, eğer meshin müddeti henüz bitmemişse,
abdestte ayakları yıkamaya bedel mestleri meshe devam edilir.
Şu üç halde ise, mesh tamamen bozulur. Bundan sonra alınacak abdestte mesh yapılamaz,
ayakları yıkamak vâcib olur.
1 - Mesh Müddetinin Sona Ermesi.
Mesh müddetinin mukîm için 24 saat, yolculuk hâlinde olan kimseler için ise, 72
saat olduğunu zikretmiştik. Bu süre dolduktan sonra, artık mestler üzerine mesh
yapılamaz. Abdestli iken mesh müddeti sona ermişse, mestler çıkarılıp yalnız ayakların
yıkanması abdestin devamı için kâfidir. Bu halde dileyen mestlerini tekrar giyip
üzerlerine mesh yapabilir.
2 - Mestin Ayaktan Çıkması Veya Çıkarılması.
Mestin birinin ayaktan kendiliğinden çıkması veya sâhibi tarafından çıkarılması
meshin bozulması için kâfidir. Bu halde de abdest mevcut ise, yalnız ayakları
yıkamak kâfidir.
3 - Cünüplük, Hayız, Nifas Gibi Guslü Gerektiren Bir Hâlin Vukuu.
Bu hallerde de mesh bozulur. Hiçbir hükmü kalmaz.
Soğuktan ayağının donacağından korkan kimse, mesh müddeti dolmuş olsa bile, mestlerini
çıkarmayıp meshe devam edebilir. Bu takdirde müddete itibar edilmez. Özür hâlinin
ortadan kalkması esas alınır.
SARGILAR ÜZERİNE MESH
* Yaralar veya sakat, hasta âzalar üzerine bağlanan bezlere sargı denir. Abdest
veya gusül âzaları üzerinde bu gibi bir zaruretten dolayı sargı varsa ve bu sargıyı
açıp altını yıkamak da mahzurlu ise, sargının üzerine meshedilir, böylece o âzalar
yıkanmış hükmünü alır.
Kırık ayaklar üzerindeki alçı veya tahta veya madenî sargılar da aynı hükümdedir.
İlâçla örtülü yara için de durum aynıdır.
* Sargının tamamını meshetmek gerekmez. Sargının ekser kısmının üzerinin meshedilmesi
kâfi gelir.
* Üzerine mesih yapılan sargı için, belli bir müddet yoktur. Özür hâli devam ettiği
müddetçe meshe devam edilir. Sargı çevresinde kalan sağlam yerler ise yıkanır.
* Sargıların abdestli iken sarılmış olması da gerekmez.
* Henüz iyileşmemiş yara üzerindeki sargı, düşer veya değiştirilirse mesh bozulmaz.
Yeni sargı sarılmasıyla meshin yenilenmesi gerekmez. Abdestlilik hâli devam eder.
* Sargı üzerine meshi bozan şey; üzerine sargı sarılan yara veya özrün tamamen
iyileşmesidir.
OKUMA PARÇASI: MEST GİYME SÜNNETİ
Sahîh hadîs kitablarından Tirmizî'de Resûlüllah Efendimizin mest giydiği şöyle
rivâyet edilmektedir:
Habeşistan Meliki Necaşî, Resûl-i Ekrem Hazretlerine iki tane siyah nakışsız mest
hediye etti. Bunu alan Resûlüllah hazretleri de, abdest alıp giydi ve üzerine
bir müddet mesh etti.
Bir diğer hadîs'te de şu bilgi verilmektedir:
Resûl-i Ekrem Efendimize Ashabdan Dıhye (ra) mest hediye etti. Resûlüllah da alıp
eskiyinceye kadar giydi ve üzerine meshetti.
Taberânî ve Beyhakî ise, bu konuda şöyle ibretli bir hâdise naklederler:
Resûl-i Ekrem hazretleri kırda abdest almak için mestlerini çıkarmış, ötelere
gitmişti. Dönüşte mestinin birini kuşun kapıp havaya kaldırdığını gördü. Kuş,
kaptığı mesti havada bir müddet dolaştırdıktan sonra mestin ağzını aşağıya doğru
çevirdi, kocaman bir yılan mestin içinden aşağıya düştü. Sonra mesti bıraktı.
Bunu gören Resûlüllah, Allah'a hamd ve senâ ederek şu meâldeki duâyı okudu:
"Yâ Rab! Karnı üzerinde yürüyenlerin şerrinden, iki ayakları üzerinde yürüyenlerin
şerrinden ve dört ayakları üzerinde yürüyenlerin şerrinden sana sığınırım."
Demek ki, mest giymek bir sünnettir.
Bâzı âlimler, mestin sünnet olduğunu ifade ettikten sonra, şöyle bir nükteyi de
kaydederler:
- Mest giymek mi efdal, yoksa terketmek mi?
Bu suâle cevabları şöyledir:
- Şayet mest giymenin sünnet olduğunu inkâr edenler varsa, onlara sünnet olduğunu
fi'len göstermek için mesti giymek giymemekten efdaldir.
Anlaşılıyor ki, ihtiyaç olursa mest giyilmeli, daha kolay abdest alındığı için
ondan istifade edilmelidir. Buna ihtiyaç hissetmiyenler, elbette sünnet diye mest
giymeye zorlanamazlar. Bu, tamamen arzuya, ihtiyaç duymaya bağlı bir keyfiyettir.
Resûlüllah Aleyhisselâm gerek mesti ve gerek ayakkabıyı giyerken önce sağı giyerdi.
Çıkarırken de önce solu çıkarırdı. Bu hususta Ebu Hüreyre Hazretleri, şu hadîsi
nakleder:
"Sizden biriniz mest veya ayakkabı giyerken önce sağı giysin. Çıkarırken
de solu çıkarsın." (Ahmed Şahin, Sünnet Işığında Hayat)