GUSÜL
Gusül Ne Demektir?
Gusül kelimesi, lügatte, yýkanmak, mânasýna gelir. Bu kelimenin dinî mânasý ise, bütün bedenin, hiçbir tarafýnda iðne ucu kadar kuru yer kalmayacak þekilde yýkanmasý demektir.
Gusüle, Türkçemizde boy abdesti de denir.
Gusül Ne Zaman Lâzýmdýr?
Guslü gerektiren haller üçtür:
1 - Cünüplük hâlidir. Bu, iki sebebden ileri gelir:
a. Ýster uyanýk halde olsun, isterse uyku hâlinde olsun, herhangi bir temas veya cinsî münasebet olmaksýzýn, erkek ve kadýndan þehvetle meninin dýþarý atýlmasý.
Meninin þehvetsiz boþalmasýndan dolayý cünüplük hâli meydana gelmez. Bu sebeble gusletmek de gerekmez. Sadece abdest bozulmuþ olur.
b. Cinsî münasebette bulunulmasý.. Burada meninin gelmesi (inzal) þart deðildir. Cinsî münasebetin kendisi cünüplük sebebidir.
2 - Guslü farz kýlan ikinci hal, kadýnlarýn hayýz hâlidir.
Kadýnlarýn hayýz halleri son bulunca, gusletmeleri farz olur.
3 - Gusletmeyi farz kýlan üçüncü durum, yine kadýnlara mahsus bir hâl olan nifas, yani doðumdan sonraki lohusalýk hâlidir.
Nifas hâlinden kurtulan bir kadýna da gusletmek farz olur.
Guslün Hikmetleri ve Faydalarý:
Gusül, âkýl-bâlið olan her Müslümana, kendisinde guslü gerektiren bir hal meydana geldiði takdirde farzdýr. Gusül temizliðinde, mânevî ve uhrevî birçok faydalar yanýsýra, pek çok maddî fayda ve güzellikler de bulunmaktadýr. Bu sebeble Ýslâmiyet, gusle büyük ehemmiyet vermiþtir.
Ýnsan bu vecibeyi yerine getirmekle, hem Allah'ýn muhabbetini kendine celbetmekte ve rýzasýna nâil olmakta; hem de maddeten sýhhat ve âfiyet kazanmaktadýr.
Gusül, ayný zamanda küçük günahlara da keffârettir. Peygamber Efendimiz, Enes bin Mâlik Hazretlerine hitâben:
"Ey Enes! Guslederken mübalâða et. Böylece yýkanma mahallinden ayrýlýrken üzerinde günah ve hatâlardan arýnmýþ olarak çýkarsýn" buyurmuþlardýr. Hz. Enes de:
"Yâ Resûlâllah, mübalâða nasýl olur?" diye sorduklarýnda, þu cevabý almýþlardýr:
"Saç diplerini ýslat ve deriyi de pisliklerden arýndýr."
Cünüplük, ibadetleri ifaya mâni, mânevî bir kirlilik hâli olduðu için, en baþta mü'minin kendine aðýr gelen, huzursuz kýlan, ruhunu daraltan bir durumdur. Rivâyetlerde, yeryüzünün cünüp gezen insanlardan tiksinti duyup onlarý Allah'a þikâyette bulunduðu zikredilmiþtir. Cünüp insanlarýn yanýna rahmet meleklerinin gelmeyeceði de yine rivâyetler arasýndadýr. Bu sebeble salâhat ve takvâ sahibi kimseler, kendilerinde cünüplük hâli meydana geldiðinde, bu halden kurtulmak konusunda acele etmiþler; geceyi cünüp olarak geçirmekten þiddetle kaçýnmýþlardýr (*). Bu, iþin takvâ yönüdür.
Bütün bunlar, cünüp olan bir insanýn, uðursuz ve maddeten pis ve necis olduðu mânasýna gelmez. Cünüp kimse ile görüþülüp konuþulmayacaðý söylenemez. Dikkat edilmesi gereken husus; namaz vaktini geçirmeden yýkanmaktýr. Ýnsan, namaz vaktini geçirmemek þartýyle, yýkanmayý te'hir edebilir ve bu halde iken cünüp kimseye yapmasý harâm olan iþlerin dýþýnda kalan herþey'i yapabilir. Bu da, iþin fetvâ yönüdür.
Ebû Hüreyre, bir gün yolda, cünüp iken, Resûlüllah Efendimize rastlamýþ, fakat bu cünüp hâliyle O'nun yanýnda bulunmaktan sýkýlarak savuþup gitmiþ, yýkanýp geri dönmüþtü. Resûl-i Ekrem, kendisine nereye kaybolduðunu sorunca da durumu olduðu gibi anlatmýþ idi. Resûlüllah Efendimiz bunun üzerine Ebû Hüreyre'ye þu cevabý vermiþlerdi:
"Sübhânallah, mü'min hiç necis (pis) olur mu?"
Bu hadîsten anlaþýldýðýna göre, cünüp olan bir mü'min, kimse ile görüþüp konuþamýyacaðý bir pislik ve uðursuzluk içine düþmüþ deðildir. Þu halde, yeryüzünün tiksinip, rahmet meleklerinin kendisinden kaçtýðý insanlar, cünüplüðü hafife alan ve cünüp gezmeyi âdet hâline getiren kimseler olmaktadýr.
Dinî açýdan bu derece kýymet ve ehemmiyet taþýyan guslün biraz da maddî ve týbbî yönü üzerinde duralým:
Guslün insan saðlýðýna yaptýðý müsbet te'sir þu þekilde îzah edilmektedir:
Cinsî boþalma olayý, insandaki bütün sinir sistemini seferber eden ve bütün organizmayý sarsan fizyolojik bir hâdisedir. Bu olay esnasýnda vücutta büyük bir hücre yýkýmý meydana gelir. Bu esnada solunum ve dolaþým cihazlarý bu olaya bütün güçleriyle katýldýklarýndan, solunum adedi artar. Kan dolaþýmý hýzlanýr. Hattâ bu esnada sarfedilen kuvvet, bin beþ yüz metre koþmaya eþittir. Yahut baþka bir benzetme ile, yedi katlý bir apartmanýn en üst katýna koþarak çýkmak kadar yorucudur.
Bu hâdise vuku bulduktan sonra, uzviyet müdhiþ bir yorgunluk ve ezici bir bitkinlik hisseder. Aðýr bir yük taþýmýþ gibi olur. Ýþte büyük bir hücre yýkýmýna uðrayan ve büyük bir sarsýntý geçiren insan vücudu, yýkanmak sayesinde derhal bir rehavet ve gevþeme ile sükûnete kavuþur. Vücuda yeni bir zindelik ve canlýlýk gelir.
Ýþte bu sebeble gusül, insan için mükemmel bir temizlik, maddeten ve mânen dinlenme ve huzur bahþeden bir yýkanmadýr.
Gusletmesi Farz Olanlara, Harâm Olan Þeyler Nelerdir?
Cünüp olan kadýn ve erkeðe veyahut hayýz ve nifas hâlindeki kadýnlara yapmalarý harâm olan dinî vazifeler þunlardýr:
1 - Namaz kýlmak.
Cünüp olan kimse, oruç tutmakla beraber, hayýz ve nifas hâlindeki kadýn, oruç da tutamaz.
2 - Kur'an okumak.
Ezberden veya Mushaf'a bakarak bir âyet dahi olsa Kur'an okumak (tilâvet) haramdýr. Ancak Kur'an'daki dua ve sena âyetlerini tilâvet kasdý olmaksýzýn dua ve sena niyyetiyle ezberden okumak câiz görülmüþtür. Meselâ, cünüp bir kimsenin dua ve sena âyetlerini ihtiva eden Fâtiha sûresini tilâvet kasdýyla okumasý haramdýr. Dua ve sena niyyetiyle okumasý ise câiz olur.
* Kelime-i þehadet getirmek, tesbih ve tekbir kelimelerini söylemek de câizdir.
3 - Kur'an okumak caiz olmadýðý gibi Kur'an-ý Kerîm'e el sürmek de caiz deðildir. Ýsterse el sürülen bir âyet olsun, isterse yarým âyet. Ancak Kur'ân-ý Kerîm bir mahfaza içinde olduðu takdirde el sürmek caiz olur.
4 - Kâbe-i Muazzama'yý tavâf etmek.
5 - Zaruret olmaksýzýn câmi-i þerîfin içine girmek veya camiin içinden geçmek.
6 - Üzerinde âyet-i kerime yazýlý herhangi altýn ve gümüþ parayý ve kolyeyi veyahut levhayý elle tutmak da haramdýr.
Gusletmeleri Farz Olanlara Mekruh Olan Þeyler:
1 - Dinî kitablardan herhangi birini el ile tutup okumak.
2 - Elini, aðzýný yýkamadan yiyip içmek.
Guslü Gerektiren Haller Ýle Ýlgili Bâzý Mes'eleler:
* Þiddetle yerinden kopan ve þehvetle dýþarý boþalan meniden dolayý, gusül lâzým gelir. Þehvetle yerinden ayrýlýp, þehvet dindikten sonra dýþarý akan meniden dolayý ise, Ýmam-ý A'zam ve Ýmam-ý Muhammed'e göre yine gusül lâzým gelirse de, Ebû Yûsuf'a göre, gusül gerekmez.
Bu kavle göre, þehvetle yerinden ayrýlan meninin, o anda dýþarý boþalmasý önlenir ve þehvet dindikten sonra dýþarý akmasýna yol verilirse; bu durum guslü gerektirmez. Ebû Yûsuf'un bu görüþünde, misafirlikte veya kýþ mevsiminde böyle bir durumla karþýlaþanlar için, büyük kolaylýk vardýr.
* Gusül için, cinsî birleþme sýrasýnda, erkeðin tenasül uzvu (penis) ile kadýnýn tenasül uzvunun (vagina) tam birleþmesi gerekmez. Penisin sadece uç kýsmýnýn vaginaya girmesi ile, meni aksýn akmasýn gusül lâzým gelir. Yalnýz kadýn ile erkeðin bülûða ermiþ olmalarý da þarttýr. Sadece biri bülûð çaðýnda ise; gusül, bülûð çaðýnda olana gerekir, diðerine gerekmez.
* Erkeðin tenasül uzvunu bez gibi bir þeye sararak cinsî birleþmede bulunmasý hâlinde, ancak bu birleþmeden taraflarýn lezzet almalarý durumunda gusül gerekir. Lezzet alýnmazsa, gusül gerekmez. Fakat lezzet alýnmasa da, ihtiyaten yýkanýlmasý takvâya uygun görülmüþtür.
* Ön ve arka yoldan birine parmaðýný sokmak, guslü gerektirmez.
* Birini el ile tutmak, okþamak veya bakmak neticesinde meni gelirse, gusül gerekir. Bu durum, erkek için de kadýn için de böyledir.
* Uykudan kalkan kimse, yatak çarþafýnda veya iç çamaþýrýnda veya butlarýnda bir yaþlýk görse, duruma bakýlýr: Eðer rü'yada ihtilâm olduðunu hatýrlýyorsa, gusletmesi gerekir. Fakat ihtilâm olduðunu hatýrlamýyorsa, Ebû Yûsuf'a göre gusletmesi gerekmez. Çünkü, o yaþlýk mezi de olabilir. Kaldý ki, meni bile olsa, þehvetle geldiði bilinmemektedir. Ýmam-ý A'zam ve Ýmam-ý Muhammed ise, o yaþlýðýn meni olmayýp, mezi olduðu kesin bilinmesi halinde guslü gerekli görmezler. Fakat meni veya mezi olduðunda tereddüt edilse veya meni olduðu zanný hâsýl olsa, ihtiyaten gusül gerekir, derler.
* Rü'yada ihtilâm olduðu halde, dýþarý meni akmamýþsa gusül gerekmez.
* Bir kadýndan, yýkandýktan sonra, kocasýnýn menisi akacak olsa, tekrar yýkanmasý gerekmez.
* Dövülme, aðýr bir þey kaldýrma gibi sebeblerden dolayý þehvetsiz olarak gelen meni guslü icab ettirmez.
Ýmam-ý Þâfiî ise, bu halde de guslü gerekli görür.
* Gayr-i müslimin biri, cünüp veya hayýz veya nifaslý halde iken Ýslâm'a gelse, kendisine gusül etmek farz olur. Fakat bu haller kendisinde yokken Ýslâm'a girmesi durumunda, yýkanmasý ona farz deðil, mendubdur.
Guslün Sahih Olmasýnýn Þartlarý Nelerdir?
Guslün sahih olabilmesi için, kadýnlarda hayýz ve nifas kanýnýn tamamen durmasýný; erkeklerde ise, kendilerinden gelen meninin arkasýnýn kesilmesini beklemek þarttýr.
Erkeðin, kendinden gelen meninin kesilmesini te'min için inzalden, yani, meninin akmasýndan sonra, ya uyumasý veya bir müddet yürüyüp gezinmesi veyahut da birkaç damla da olsa idrar çýkarmasý gerekir. Bu hususlardan birine riayet ederek gusleden kimseden, yýkandýktan sonra meni gelse bile, bu meni guslü bozmaz. Yeniden yýkanmayý gerektirmez. Fakat bu hususlara riayet edilmeden hemen yýkanýlýr yýkandýktan sonra da meni gelirse, guslü sahih deðildir. Tekrar yýkanmak gerekir.
Guslün sýhhatinin ikinci þartý da; bedende iðne ucu kadar bile, kuru hiçbir yerin kalmamasýna dikkat etmektir. Vücutta yýkanmamýþ bir yer kalýrsa, o gusül de sahih olmaz.
Guslün Rükünleri, Yani Farzlarý Nelerdir?
Guslün farzlarý üçtür:
1 - Bir kere aðza dolu dolu su vermek,
2 - Bir kere burna sertçe su çekmek,
3 - Bir kere de bütün vücudu yýkayýp, temizlemek.
Aðzý, burnu ve bütün bedeni en az bir kere yýkamak farzdýr. Bu yýkamayý üç'e çýkaran kimse ise, farzý yerine getirmekle beraber, sünnet sevabýný da kazanýr.
Guslün farzlarýný îfa ederken bilhassa þu hususlara dikkat etmelidir:
* Aðza bolca su alarak, aðzýn içini iyice ýslatmalý, diþler arasýnda, suyun diþlere temasýný önleyecek yemek artýklarý varsa, onlarý temizlemelidir.
* Burna ise sertçe su çekerek, burun içinde kuru yer kalmamasýna ihtimam göstermeli; kurumuþ sümük artýklarý varsa, onlarý el ile temizleyerek veya sümkürerek gidermelidir.
Yalnýz oruçlu iken burna su çekmekte dikkatli olup, boðaza su kaçýrmamaya çalýþmalýdýr.
* Vücutta iðne ucu kadar bile olsa, hiçbir kuru yerin kalmamasýna, suyun bedenin her tarafýna ulaþtýrýlmasýna itina gösterilmelidir.
Bu sebeble, bedende suyun deriye ulaþmasýný önleyici hamur, mum, yaðlý boya, oje, v.s. gibi maddeler varsa, yýkanmadan önce bunlarýn temizlenmesi þarttýr. Týrnak kirleri, pire ve sinek pislikleri, kýna, mürekkep gibi suyun cilde ulaþmasýna engel teþkil etmeyen boyalar, gusle mâni deðildir.
* Kapanmamýþ olan küpe deliklerinin de içinin yýkanmasý gerekir. Kulakta küpe takýlý ise, onlarý ileri geri oynatmakla bu te'min edilir.
* Göbek çukurunun içi de yýkanmalýdýr.
* Kadýnlarda, uzun veya örgülü saçlarýn bütünü ýslanmasý gerekmez. Buna binaen, kadýn, gusül için saçýnýn örgüsünü açmak mecburiyetinde deðildir. Þart olan, saçýn diplerine suyun ulaþtýrýlmasýdýr. Saçlarda kuru yer kalsa bile, saç dipleri ýslandýktan sonra gusül sahih olur.
Erkeklerde durum böyle deðildir. Çok uzun veya örgülü de olsa, erkeklerin, saçlarýnýn tamamýný yýkayýp ýslatmalarý gerekir. Çünkü, saç, erkekler için ziynet deðildir. Erkeðin saç uzatmasýnda bir maslahat yoktur.
* Sakal, sýk ve gür bile olsa, suyu cilde mutlaka ulaþtýrmalýdýr. Halbuki, abdestte sýk olan sakalýn diplerini yýkamak mecburiyeti yoktur; sadece sakalýn ýslatýlmasý kâfi gelir.
* Kaþ ve býyýklarýn durumu da aynýdýr. Kýllar ile birlikte derinin de yýkanmasý gerekir.
Mâlikîler ve Þâfiîler, aðzýn ve burnun içini, bedenin zâhirine (dýþýna) dahil saymazlar, birer iç organ olarak kabûl ederler. Bu sebeble, bunlarý gusülde ve abdestte yýkamak onlara göre farz deðil, sünnettir.
Hanbelîler ise, aðýzý ve burnun içini yüzün bir parçasý kabûl ederler. Abdestte de, gusülde de yýkanmasý bunlara göre farzdýr.
Diþ Dolgusu ve Kaplamasý, Guslün Sýhhatine Mâni midir?
Hanefîlerde, gusülde aðýz ve burnun içini yýkamak farz olduðunu biliyoruz. Buna göre aðzýnda dolgu veya kaplama diþi bulunan Hanefî bir kimsenin, gusül abdesti alýrken, kaplama veya dolgulu diþi sökmesi ve altýna su geçirmesi mi gerekecektir, yoksa dolgu ve kaplamanýn üzerinden geçen su ile gusül yapýlmýþ mý sayýlacaktýr?
Bu hususla ilgili, Fetvâhâne hey'et-i ilmiyesince Fetvâ Emîni Nuri Efendi riyasetinde ikmâl edilmiþ ve Fetvahâne müsevvidlerinden Ali Murtaza tarafýndan neþredilmiþ bulunan "Ýlâveli Mecmua-i Cedîde" isimli Fetvâ kitabýnda þu fetva yer almaktadýr:
"Üzerine gusül farz olan Zeyd'in, oyuk (mücevvel) olan diþleri altýn veya gümüþ ile doldurulmuþ olup, diþlerinin oyuðuna yapýþmýþ olduðu için altýn ve gümüþü çýkartmakta güçlük ve meþakkat bulunmakta; gusül ederken o diþlerin oyuðuna su girmese ve bu þekilde bir zaruret meydana gelmiþ bulunsa, suyu o diþlerin içine ve oyuðuna ulaþtýrmak, temas ettirmek farz olmayýp, dýþýný (dolgunun üstünü) yýkamakla gusletmiþ ve temizlenmiþ olur mu?
Elcevab: Olur."
Bu fetvaya göre; ihtiyaç halinde diþlere dolgu ve kaplama yapýlmasýnda hiçbir mahzur yoktur. Gusülde bu diþlerin sadece dýþ yüzeyi yýkanýr. Dolgu ve kaplamayý söküp içini yýkamak gerekmez.
Son devir Þeyhü'l-islâmlarýndan Uryanizâde de diþ doldurmaya fetvâ vermiþtir.
Netice olarak diyebiliriz ki; gusülde aðýz içindeki kaplama veya dolgulu diþlerin içine su geçmesi imkânsýz olunca, yýkamasý mecburî olmaktan çýkar. Çünkü, bunlar ziynet ve süs için yapýlmýþ olmayýp, ihtiyaç için baþvurulan tedavilerdir. Týpký yaralarýn üzerine konulan sargýnýn altýna suyun geçmesinin mecburî olmadýðý gibi..
Diþ saðlýðýnýn, insan hayatýnda önemli bir yeri vardýr. Diþteki rahatsýzlýklarýn, pek çok hastalýðýn ortaya çýkmasýna sebeb olduðu bugün týbben de sâbittir.
Tedavinin zarurî îcabý olarak yapýlan dolgu ve kaplamalar, gusle mâni telâkki edildiði takdirde, Ýslâm âleminde diþ hastalýklarý ve rahatsýzlýklarý alýp yürür. Müslümanlarýn saðlýðý tehlikeye düþer. Diþ dolgusu ve kaplama, artýk tedavide vazgeçilmez bir zaruret hâline geldiði için, belvâ-i âmme hâline de gelmiþ, mahzurlarý mübah kýlan mevzuya da girmiþ olur. Bu bakýmdan dahi kaplama veya dolgulu diþler, gusle mâni olmazlar.
Bununla beraber vesveseye kapýlanlar, takvâ üzerine hareket etmek istiyenler, gusülde Þâfiî mezhebine de niyet edebilirler. Bilindiði gibi Þâfiî'de aðzýn ve burnun içini yýkamak farz deðil, sünnettir.
Altýn Diþ Takmak veya Diþleri altýn Kaplatmanýn Hükmü Nedir?
Mebsut'da, Ýmam-ý Muhammed'in, altýn diþ taktýrmakta veya diþi altýn kaplama yaptýrmakta hiçbir mahzur görmediði kaydedilmektedir.
Ýmam-ý A'zam ise, altýn diþi mekruh addetmekte, ancak gümüþ diþ taktýrmayý veya diþleri gümüþle kaplatmayý caiz görmektedir. Ýmam-ý A'zam'ýn altýn diþi mekruh görmesi, altýn süs ve ziynet eþyasý olup erkeðe caiz olmamasý sebebiyledir. Þu halde altýn diþ, süs için deðil de, týbbî bir zaruret olarak takýlýrsa, ortada bir mahzur kalmaz. Nitekim günümüzde, altýn diþlerin, gümüþ diþlere göre daha sýhhata uygun olduðu ve aðýzda kötü koku yapmadýðý bir gerçek olarak ortaya çýkmýþtýr.
Aðýzdan çýkarýlýp takýlabilecek þekilde seyyar olan diþ ve protezlerin, gusülde aðzý yýkarken çýkarýlmalarý icabeder. Böylesi temizliðe de daha uygundur.
Guslün Sünnetleri Nelerdir?
Guslün baþlýca sünnetleri þunlardýr:
1 - Gusle besmele ile baþlamak.
2 - Kalb ve dil ile gusle niyet etmek.
* Mâlikîler ile Þâfiîlerde niyet farzdýr. Hanbelîlere göre ise, niyet guslün sýhhat þartýdýr.
3 - Gusle, abdestte olduðu gibi misvak kullanarak, yani diþleri temizleyerek baþlamak.
4 - Gerek "Besmele"yi, gerekse niyeti, gusle baþlamadan önce yapmak.
5 - Gusülde evvelâ elleri, sonra avret yerlerini yýkamak. Bedende veya avret mahallinde meni veya benzeri bir pislik varsa, onlarý gidermek.
6 - Bundan sonra âdâb ve erkânýna riayet ederek abdest almak. Eðer ayaklarý altýnda kullanýlmýþ su birikiyorsa, abdestte ayaklarýn yýkanmasý iþini, guslün sonuna býrakmak gerekir.
7 - Abdest aldýktan sonra, evvelâ üç kere baþa, sonra üç defa sað omuza, sonra da üç defa sol omuza su dökünmek. Suyu her uzva ilk döküþte her yerini iyice ovalamalýdýr.
l Ýmam-ý Mâlik ile Ebû Yûsuf'a göre, gusülde bedeni ovmak (delk) farzdýr.
Bir kimse aðzýna ve burnuna su alýp temizledikten sonra, akar suya ve büyük bir havuza, yahut da denize bütün vücuduyla dalsa, gusletmiþ olur.
Bu halde iken bir de kýmýldar, suyun içinde hareket ederse, gusüldeki sünnetlere de riayet etmiþ ve sünnet üzere gusül abdesti almýþ demektir.
Guslün Âdâbý (Müstehablarý) Nelerdir?
Abdestin âdablarý, ayný zamanda guslün de âdâblarýdýr. Ancak abdestte kýbleye karþý dönmek ve dualarý okumak âdâbdan sayýlýr iken, gusülde bunlar yapýlmaz. Avret yeri açýk olabileceði için, kýbleye dönmek mekruh görülmüþtür.
Guslün en mühim âdâbý; yýkanýrken avret yerlerini örtülü bulundurmaktýr
Bütün peygamberler, utanmanýn insanýn en büyük meziyeti ve vasfý olduðunda ittifak etmiþlerdir. Utanan insan, bedenini, bilhassa avret yerlerini baþkalarýna teþhir edip baktýrmaktan hoþlanmaz. Terbiye ve edebi buna mâni olur. Beþeriyete örnek olan din büyüklerinden bir Sahâbe: "Gökten düþüp parça parça olmaya razýyým. Fakat avret yerimi açarak baþkalarýna göstermeye razý deðilim" sözüyle, bizlere bu yolda örneklik etmiþlerdir.
Bu sebebledir ki, müslümanlar, gerek hususî ve gerekse umumî yerlerde yýkanýrken dikkat etmeli, avret yerlerini daima örtülü bulundurmaya gayret göstermelidirler.
Þu kadar var ki, evlerdeki þahsî banyolarda veya umumi hamamlarýn tek kiþilik banyo odalarýnda kýsa bir süre için, insan, bedeninin tamamýný açýp traþ ve benzeri temizlikleri yapabilir. Kimse görmediði için bunda mahzur söz konusu deðildir. Ama bu hâl, âdet hâline getirilmemeli, istenen temizlik yapýldýktan sonra, hemen avret yerleri örtülerek haya duygularýnýn zedelenmesine meydan verilmemelidir.
Abdestte olduðu gibi, guslü müteâkip iki rek'at namaz kýlmak da âdâbdandýr. Din büyükleri bu namazý hiçbir zaman ihmal etmezlerdi. Bu namaz Allah'a hamd ve þükür makamýnda yapýlan bir nafile namazý olabileceði gibi, kaza namazý da olabilir.
Guslün Mekruhlarý Nelerdir?
Abdestte mekrûh olan þeyler gusülde de mekruhtur. Fazla olarak gusül yaparken dua okumak ve kýbleye dönmek de mekruh görülmüþtür.
Gusülde bir uzuvdaki su ile diðer bir uzvu ýslatmak caizdir. Çünkü gusülde bütün beden tek uzuv sayýlýr. Bu durum abdestte câiz deðildir.
Gusül Nasýl Alýnýr?
Guslü dar ve geniþ zamanda olmak üzere iki türlü almak mümkündür:
1 - Suyun azlýðý, soðukluðu, vaktin müsaadesizliði gibi hallerde, acele olarak yapýlan gusülde evvelâ ön ve arka taraftaki kirler giderilir. Sonra üç defa aðýza, üç defa buruna su çekilerek içlerinde kuru yer kalmamasý te'min edilir. Bundan sonra da baþtan, sað ve sol omuzlardan dökülen su ile bedenin tamamý yýkanýp ýslatýlýr. Kuru yer kalmadýðý anda, gusül yapýlmýþ olur.
Bu, dar ve sýkýþýk anlarda ve sadece guslün farzlarý yerine getirilerek yapýlan gusüldür.
2 - Müsait zaman ve mekânda yapýlan gusülde ise, yine edeb yerleri yýkandýktan sonra, evvelâ, namaz abdesti gibi güzelce bir abdest alýnýr. Önce baþtan, daha sonra ise sað ve sol omuzlardan sýra ile üçer defa su dökülür. Her döküþte bedenin tamamý bir güzel ovalanýr, mânevî kirlerin yanýnda maddî kirlerden de temizlenmeye çalýþýlýr. Bu arada vücutta iðne ucu kadar kuru yer kalmamasýna itina gösterilir. En sonunda da, kirli sularýn döküldüðü yere basan ayaklar, son olarak tekrar yýkanýp çýkýlýr.
Guslün her iki halinde de, þart ve farz olaný aðýz ve burun içi ile bedenin tamamýnda kuru yer kalmamasýdýr. Bu yapýldýktan sonra, gusül yerine getirilmiþ, mânevî ve maddî temizliðe kavuþulmuþ olunur.
Gusül Ýle Ýlgili Mes'eleler:
* Alýnan Gusül Ýle Ýbâdet Yapýlýr mý?
Bir adý da boy abdesti olan gusül temizliðiyle bütün ibâdetler yapýlýr. Zira namaz abdestinde sadece bedenin bilinen âzalarý yýkanýrken, bunda ise tamamý yýkanmakta, daha fazlasýyla temizlik hâsýl olmaktadýr. Abdesti bozucu bir hâl vâki oluncaya kadar, her türlü namaz kýlýnýp, ibâdet yapýlýr. Ancak abdesti bozan bir hâl vâki olunca, gusül abdestinin hükmü de bitmiþ olduðundan ibâdet için yeniden abdest almak gerekir.
* Gusletmesi gereken bir kimseden yýkanýrken idrar, kan, v.s. gibi abdesti bozucu bir akýntý gelse, guslü bozulur mu?
Gusül sýrasýnda gelen akýntý guslü bozmaz, guslün abdest oluþunu bozar. Yani sahih olan ve insaný cünüplükten kurtaran bu gusülle namaz kýlýnmaz. Ýbâdet için yeniden abdest almak gerekir. Gusül ise tamamdýr.
Ýlmi bir ifade ile, guslü bozan herþey abdesti de bozar. Lâkin abdesti bozan herþey guslü bozmaz. Bu bakýmdan, gusül sýrasýnda idrar yollarýndan gelen bir akýntý, yahut yaradan akan bir mayi, veya diþ kanamalarý, v.s. gusle mâni olmaz. Bu akýntýlarla yapýlan gusül sahih, fakat abdest bâtýl olur.
* Guslederken aðzýný burnunu yýkamadýðýný veya bir uzvunu yýkamadan kuru býrakmýþ olduðunu farkeden bir kimsenin, yeniden gusletmesi gerekir mi?
Gerekmez. Sadece kuru býraktýðý yeri yýkar.
* Bâzý evlerde helâ ile banyo, beraber olmaktadýr. Böyle helâlý banyolarda gusletmek caiz midir?
Helâda gusletmek mekrûh ise de, müsait yer yoksa câiz olur.
* Yýkanmasý gereken cünüp kimse, gusülden evvel birþey yeyip içmek isterse, ne yapar?
Kendisine gusül farz olan kimse, mümkünse yemek içmek iþini yýkandýktan sonraya te'hir etmelidir. Buna raðmen yemek yeme ihtiyacý duyuyorsa, ekmek ve yemeðe deðecek taraflarýný yýkamalýdýr. Yani el ve aðzýný yýkayýp ondan sonra yemek yemeli, su içmelidir.
Buna göre, sahurda yýkanmaya vakit bulamayan kimse, el ve aðzýný yýkayýp yemeðini yer. Sonra da guslünü yapabilir. Yýkanmadýðý için sahursuz kalmak mecburiyetinde deðildir.
* Cünüpken bedendeki tüylerin temizlenmesi yerinde bir hareket midir? Yoksa traþ temizliði, cünüp olmadan yahut gusül yaptýktan sonra mý yapýlmalýdýr?
Bedendeki tüyler vücuttan, temizken ayrýlmalý, tertemiz olarak dýþarýya atýlmalýdýr. Efdal olaný budur.
Ancak cünüpken böyle bir temizlik yapýlsa da sonra gusül edilse, guslün sýhhatine bir zarar gelmez.
Gusül Kaç Kýsma Ayrýlýr?
3 kýsma ayrýlýr:
I. Farz olan gusüller:
Guslün, cünüplük hâlinden veya hayýz-nifas kanýnýn kesilmesinden sonra yapýlmasý farzdýr.
II. Sünnet olan gusüller:
1 - Cuma namazý için yýkanmak sünnettir.
Cuma günü, hadîs-i þerîflerin de beyaný üzere, Seyyidü'l-Eyyâm, yani; günlerin en þereflisi ve üstünüdür. Ayný zamanda mü'minlerin bayram günüdür. Resûlüllah Efendimiz, birçok hadîs-Ý þerîflerinde, ümmetine, cuma günü yýkanarak ve temiz kokular sürünerek mescide çýkmalarýný tavsiye buyurmuþtur.
Perþembe günü veya cuma gecesi yýkanmak ile de sünnet yerine getirilmiþ olur. Cuma günü yýkanmakla ilgili hadîslerin çokluðuna ve bu husustaki þiddetli tavsiyeye bakarak, âlimler, cuma guslünü sünnet-i müekkede olarak kabûl etmiþlerdir. Traþ olmak, týrnak kesmek gibi diðer beden temizlikleri de yine cuma günü yapýlmasý tavsiye edilmiþtir.
3 - Bayram namazlarý için de yýkanmak yine sünnettir.
3 - Hac ve ömre için ihrama girerken yýkanmak.
Bu yýkanmak, mânevî temizlikten ziyade, maddî temizlik için olduðundan, kadýnlar o sýrada hayýz ve nifaslý dahi olsalar, bu guslü yapabilirler. Þayet su yoksa, teyemmüm yapýlmaz.
4 - Hacýlarýn arefe günü Arafat'da vakfe için yýkanmalarý da sünnettir.
III. Mendub veya müstehab olan gusüller:
1 - Cünüplük veya hayýz - nifas gibi bir durum olmadan, temiz olarak ihtida etmiþ yeni Müslümanýn yýkanmasý menduptur.
2 - Ýhtilâm ve hayýz olmamakla birlikte, onbeþ yaþýna ulaþarak hükmen bülûða eren kýz veya oðlanýn yýkanmasý da mendubtur. Hayýz ve ihtilâm yoluyla bülûða erenlerin yýkanmasý, zaten farzdýr.
3 - Baygýnlýk geçirenin baygýnlýktan kurtulduktan sonra yýkanmasý.. Bu gusül, iyileþmeye karþý bir þükür olarak yapýlýr.
4 - Kan aldýrdýktan sonra yýkanmak.
5 - Ölü yýkanmak için gusül etmek.
6 - Berat ve Kadir gibi mübarek geceleri ihya etmek için yýkanmak.
7 - Hacýlarýn Mina ve Müzdelife'de bulunmak için yýkanmalarý.
8 -ÊMekke-i Mükerreme'ye veya Medine-i Münevvere'ye girmek için, bu mübarek beldelere hürmeten yýkanmak.
9 - Güneþ ve ay tutulmalarý ânýnda kýlýnan küsuf ve husuf namazlarý için yýkanmak.
10 - Yaðmur duasýna çýkmak için yýkanmak.
11 - Yolculuktan gelen veya yeni çamaþýr deðiþtirenin de yýkanmasý menduptur.
12 - Felâket ve musibetler ânýnda kýlýnan havf (korku) namazý için yýkanmak.
13 - Günahtan tevbe etmek isteyen kimsenin de gusletmesi menduptur.
14 - Cünüplüðün hemen ardýndan âdet görmeye baþlayan kadýn, dilerse cünüplükten dolayý hemen yýkanýr. Dilerse yýkanmayý, âdet bitimine býrakýr.
15 - Zevcesiyle cinsî birleþmede bulunan bir kimse, yýkanmadan önce ikinci bir kere daha birleþmede bulunmak istediðinde, abdest almasý veya gusletmesi menduptur.
16 - Cünüp bir kimsenin cünüplükten tezelden kurtulmasý için yýkanmakta acele etmesi de menduptur. Cünüp bir kimse, yýkanmasýný namaz vaktini geçirmeyecek kadar bir süre erteleyebilirse de hemen yýkanmasý efdaldir. Selef-i sâlihîn, bu hususa son derece dikkat ederler, kendilerine cünüplük ârýz olunca, vakit geniþ bile olsa hemen yýkanmayý tercih ederlerdi.
Sünnet veya müstehab olan gusüller mücerred olarak beden temizliði veya hürmet ve tâzim için yapýldýðýndan, farz olan gusüldeki gibi aðzý ve burnu yýkamak farz deðildir.
* Þâfiîlere göre farz dýþýnda kalan bütün yýkanmalar sünnettir.
OKUMA PARÇASI: ÝHTÝLÂM OLAN NÖBETÇÝ
Muzaffer Ozak Hoca anlatýyor:
Sultan Ýkinci Abdülhamid Han zamanýnda, Sarayda gece gündüz nöbet tutan hassa askerleri vardý. Bu nöbetçilerin geleneksel olarak geceleyin bir sesleniþleri yankýlanýrdý etrafta:
- Kimdir o?
- Kim var orda?..
Hiç kimse yoktur ama, onlar sanki birilerini görüyormuþ gibi, belli aralýklarla hep seslenirlermiþ.. Böylece devamlý uyanýk durduklarýný ve vazife baþýnda olduklarýný duyururlarmýþ. Ayrýca bu askerler her saat baþý nöbeti baþka arkadaþlarýna devrederlermiþ.
Bir gece, yine nöbet yerinden sesler duyar Padiþah:
- Kimdir o?
- Kim var orda?..
Aradan 1 saat geçmesine raðmen, yine ayný ses baðýrýr:
- Kimdir o?
- Kimdir var orda?..
Padiþah'ýn dikkatini çeker. Bu ses, bir saat geçtiði halde deðiþmemiþtir. Halbuki her saat baþý nöbetçi deðiþmelidir. Bir müddet bekler ve tekrar sese dikkat kesilir. Hayret, ses önceki sestir. Nöbetçi niçin deðiþmemiþtir?
Sultan Abdülhamid Han, hemen ilgilileri çaðýrtýr ve durumu öðrenmek istediðini söyler. Çünkü kendisine karþý düzenlenmiþ müthiþ bir bombalý suikasttan kýl payý kurtulmuþtur. Ve bu olay daha çok yenidir. Acaba yine bir Ermeni oyunu mu tezgâhlanýyor?
* * *
Biraz sonra saatinde deðiþmeyen nöbetçi, Padiþah'ýn huzurundadýr. Heyecan ve korku ile, yüzü yerde beklemektedir.
Padiþah sorar:
- Sen kaç saattir nöbettesin?
- Bir buçuk saate yaklaþtý, Hünkârým.
- Niçin saat baþýnda vazifeni devretmedin?
- Hünkârým, benden sonraki arkadaþ rica etti, onun yerine de nöbet tutuyorum.
- Niçin? Neden usulü çiðniyorsun?
O yiðit Mehmetçik utançla indirir mübarek baþýný. Ürkekliði iyice artar, söylemek istemez. Fakat Padiþah'ýn ýsrarý üzerine þöyle konuþur:
- Padiþah'ým, benden sonraki nöbetçi ihtilâm olmuþ. "Ben bu halde iken Halife-i Müslimîn'in korunmasýnda vazife alamam. N'olur, sen benim yerime de nöbet tut, sonra da ben senin yerine tutarým" dedi. Ben de kabûl ettim.
* * *
Mehmetçiðin bu inceliði Sultan Abdülhamid Han'ýn çok hoþuna gider. Sabahleyin hemen gusülsüz nöbet tutmayan askeri huzuruna getirtir. Geceki davranýþýndan duyduðu memnuniyetini ifade eder:
- Dile benden ne dilersen, der..
Mehmetçik teþekkür eder ve gayet vakûr bir edâ ile:
- Saltanatýnda berkarar ol Hünkârým, der..
Padiþah tekrar sorar ve ayný cevabý alýr. Üçüncü defa tekrarlandýðýnda, arkasýnda bulunan Saray görevlileri fýsýldarlar:
- Paþalýk iste, paþalýk iste..
O, hiç umursamaz ve fýsýldayanlara dönerek:
- Paþalýk, maþalýk istemem, der..
Bakar ki Padiþah hâlâ soran gözlerle bakýyor. Çaresiz bir þey istemesi gerektiðini anlar ve þu istekte bulunarak herkesi þaþýrtýr:
- Padiþah'ým, bize bir tayýn veriyorlar, doymuyoruz. Emredin de iki tayýn versinler gayrý..
* * *
Gerçekten de o günden sonra askerlere iki tayýn verilmeye baþlanýr. Ayrýca Padiþah pek sevdiði bu Mehmetçiðe, Darýca'da bir çiftlik baðýþlar ve ayrýca bir de rütbe ihsan eder. (Vehbi Vakkasoðlu, Ýz Býrakanlar)
* * *
HAMAM ÂDÂBI
Hamam
Gusül yapmak veya bedendeki kir ve tozlarý iyice temizleyebilmek için, hamama gitmekte, bâzý hususlara riayet ettikten sonra dinî yönden hiçbir mahzur yoktur.
Sahâbe-i Kirâm Þam hamamlarýna girip yýkanmýþlar; hattâ bâzýlarý "Hamam ne güzeldir. Ýnsan bedenini kirlerden temizlediði gibi sýcaðýyla da cehennem ateþini hatýrlatýr" demiþlerdir.
Bâzýlarý da "Hamam ne fena yerdir ki mahrem yerlerin açýlmasýna ve hayâ hissinin zedelenmesine sebebiyet verir" buyurmuþlardýr.
Birinci ifade, hamamýn faydalarýný, ikincisi de mahzurlarýný belirtir.
Mahzurlarýndan kaçýnmak ve âdâbýna riayet etmek þartýyla hamama gitmekte bir beis yoktur.
Hamama giren kimseye vâcib olan, dikkat etmesi gerekli olan hususlar þunlardýr:
1 - Avret yerini açmamak ve kimseye göstermemek.
2 - Göbekten dizkapaðý altýna kadar olan bu mahrem kýsma, hiçbir yabancýnýn elini deðdirtmemek. Yani bu kýsýmlarý tellâða oðdurmamak. Diðer kýsýmlarý oðdurabilir.
Hamamda vücudunu tellâka oðdurmanýn, masaj yaptýrmanýn câiz olduðu þu rivâyetten çýkarýlmaktadýr.
Peygamber Efendimiz bir yolculuðunda bir yere inmiþ ve yüzü koyun yatarak siyah kölelerinden bir tanesine sýrtýný oðdurmuþtur. Kendisine ne olduðu sorulunca da "Deve düþürdü beni de, onun için oðduruyorum" demiþtir.
3 - Hamamda kendi avret yerini göstermediði gibi, baþkalarýnýn avret yerlerine bakmamak da vâcibdir. Yýkanýrken avret yeri açýlmýþ olan mümkünse îkaz etmeli, yoksa o tarafa hiç bakmamalýdýr.
Bu hususta lâtif bir kýssa anlatýlýr:
Bir gün Ebu Hanîfe Hz.leri hamama gitmiþ, cuma namazý için gusül almak istemiþti. Ne var ki yakýnýnda biri vardý. Peþtemalýný tam örtmüyor, diz kapaðý altý ile göbek arasý tesettürünü tam yerine getirmiyordu. Hz Ýmam, adamý görmemek için gözünü yumdu, bakmamaya gayret etti. Bu arada da su tasýný kaybetti. El yordamýyla onu arýyordu. Tesettürsüz adam tasý bulup verdi ve kendisine þöyle sordu: "Ya Ýmam, sizin gözünüz ne zaman âmâ oldu?"
Ýmam cevab verdi:
"Senin tesettürsüzlüðünü gördüðüm andan itibaren geldi bu âmâlýk bana. Sen hayâ edip örtünsen, ümid ederim gözüm açýlýr. Tasý taraðý da aramaktan kurtulurum."
Adam hatâsýný anladý ve peþtemalýný iyice örterek avret yerlerini kapadý.. Ýmam-ý A'zam da gözü kapalý yýkanmaktan kurtuldu.
Ýþte yukarda saydýðýmýz üç þarta riayet edilecekse hamama gidilebilir. Yoksa hamama gitmemek, kendi evindeki hususî banyosunda temizlenmek çok daha uygundur.
Tek kiþilik müstakil odalarý olan hamamlara gitmekte hiçbir mahzur olmadýðý gibi, bil'akis umumî hamamlardan ziyade bu gibi yerler tercih edilmelidir. Çünkü bu gibi yerlerde tesettürün te'mini daha kolaydýr.
Bundan baþka hamama girmenin baþlýca edebleri þunlardýr:
1 - Güzel niyet, yani, hamama girerken, sadece temizlenip parlamak ve güzelleþmek gibi dünyevî bir maksad deðil; belki tertemiz olarak namaz kýlmak, Allah huzuruna temiz çýkmak gibi uhrevî bir gayeyi taþýmak.
2 - Hamama sol ayaðýyla girmek.
3 - Hamama girerken, "Allahümme innî eûzü bike mine'l-hubsi ve'l-habâis" demek.
4 - Hamamýn tenha zamanýný seçmek de âdâbdandýr. Çünkü hamamdakilerin hepsi pek dindar, anlayýþlý, görgülü kimseler olmayabilir. Hayâ hissi duymadan avret yerini açabilir. Bu mahzurdan kurtulmak için en tenha zamanlarý seçmek ihtiyata daha uygundur.
5 -Suyu lüzumundan fazla israf etmemek.
6 - Hamamdaki sýcaklýk ile Cehennem harareti arasýnda irtibat kurup, ders ve ibret almaða çalýþmaktýr.
7 -Hamama girerken selâm vermemek lâzýmdýr. Þayet bir veren olmuþsa, kendi cevab vermeyip baþkasýnýn cevab vermesini tercih etmek gerekir. Ancak "sýhhatler olsun" denebilir. Musâfaha da yapýlabilir.
Fazla konuþmamak da hamamýn âdâbýndandýr. Âþikâre Kur'an okunmaz. Gizlice Besmele çekilebilir. Akþama yakýn ve akþam ile yatsý arasý hamama girmemek tavsiye edilmiþtir.
Kadýnlarýn Hamama Gitmesi:
Peygamber Efendimiz:
"Evinde banyosu olan kimse, ailesinin hamama gitmesine müsaade etse helâl olmaz" buyurmuþlardýr.
Ancak zarurî hallerde, kadýnlar da hamama gidebilirler. Hazret-i Âiþe validemiz bir hastalýktan dolayý hamama gitmiþtir.
Bu gibi zaruret dolayýsýyla hamama gidilecekse, tesettüre riayet edilmelidir. Kadýn kadýna göbek ile diz kapaðý arasýný gösteremez. Bu kýsmý kesinlikle açmamalýdýr. Tek kiþilik banyo odalarý olan hamamlar tercih edilmelidir.
OKUMA PARÇASI: BÝR AMERÝKALI GÖZÜYLE GUSÜL ABDESTÝ
Çevremde bulunan birkaç Müslümanla, zaman zaman sohbetler yapardým. En çok dikkatimi çeken þey, gusül abdestiydi. Bu hususta epeyce düþündüm ve araþtýrma yaptým. Evvelâ, basit bir temizlik þekli olarak ele aldým. Biz Amerikalýlar bol bol yýkanýrýz. Çünkü bizde tahâret yok. Kâðýtla silinme de gereken temizliði yapmaz. Bunun için her gün veya günaþýrý yýkanmak zorunda kalýrýz. Zaten helâ ile banyo bir aradadýr. Tuvaletten kalkan, duþun altýna girebilir. Öyle ise, Müslüman olan bir Amerikalý, neden gusül abdesti alsýn diye düþündüm.
Düþüncemi Amerikalý Müslüman arkadaþýma açtým. "Daha geniþ düþünebiliriz" dedi. Zaten, ondan beklediðim de bu idi. Çünkü arkadaþým üniversitede ilim adamýydý. Bir de düþünmeye, tahlile, tenkide açýk olmayan bir din, gerçek olamazdý. Dedim ki: "Temizliðin yanýnda, guslün ne gibi faydalarýný gördünüz?"
Evvelâ durakladý, sonra yüzüme baktý. Bekliyordum. Ýnsanla ilgili her þeyi araþtýrmaya kararlýydým. Dedi ki:
- Bu konuya zaman ayýrabilecekseniz geniþ geniþ konuþalým.
Çok sevinmiþtim. Benim acý tenkitlerim, haklý görüþlerim vardý. Arkadaþýma yardýmcý olabilirdim. Hemen kabûl ettim.
Üniversitenin kafeteryasýna çekildik. Sütlü kahvelerimizi içerken, arkadaþým konuya girdi:
- Her þeyi bütün olarak ele almak zorundayýz. Ýslâmiyet bir bütün olduðu gibi, Ýslâmiyet içinde gusül abdesti de bir ünitedir ve bir bütündür. Ýsterseniz, gusül abdestini, bütünüyle ele alalým. Evvelâ ben anlatayým. Siz de notlarýnýzý alýnýz. Sonra görüþlerinizi ve tenkitlerinizi sýralarsýnýz. Arkasýndan da ben cevaplarýmý veririm.
Bu giriþe "güzel" demekten baþka çare yoktu. Arkadaþým anlattý:
"Gusül abdesti, Müslüman olanla ilgili bir ibadettir. Müslüman olmayanlar için gusül abdesti söz konusu olamaz.
Gusül abdestini Allah emrettiði için alýrýz. Yani Ýslâm dininde Allah emreder, Müslüman da emre itâat eder. Bir Müslüman gusül abdesti alýrken, "kirden, pisten temizleneceðim" diye düþünmez. Gusül abdesti almasý gerektiði için yýkanýr. Amma bu arada temizlenmiþtir de.. Olabilir. Asýl olan "emre itâat"tir. Maddî temizlik, sonradan ve kendiliðinden gelen bir hâldir. Hemen þunu da belirteyim ki, gusül abdesti gibi, maddî temizlik emri de vardýr. Bu sebeble gusül abdesti alan, her türlü maddî temizliðini de yapacak. Bu da ayrý bir konudur."
Ben, müdahale ettim: "Rica ediyorum, ayrý konulara girmeyelim. Gusül abdesti üzerinde duralým."
Arkadaþým ikazýma teþekkür etti. Benimle ayný fikirde olduðunu belirtti ve:
"Gusül abdesti, bir emir olduðuna göre, gusül abdesti ile uzaktan yakýndan ilgili emirler de vardýr. Meselâ Müslümanýn zina etmesi, içki içmesi haramdýr. Öyle ise, "gusül abdesti al!" emrine uyan Müslüman; "Ýçki içme, zina etme!" gibi emirlere de uyacaktýr. Bu durumda dinin emirlerine uyan bir Müslüman, iki þekilde cünüp olur: Biri, eþiyle; diðeri de uykuda..
Eþi ile cünüp olmak, iradeli bir davranýþtýr. Öyle bir zamanda cünüp olmalý ki, namaz vaktini kaçýrmamalý. Yýkanma zamaný bulmalý. Ýþine geç kalmamalý, soðukta yýkanýp, hasta olmamalý.
Dikkat edilirse gusül abdesti alma mecburiyeti, insanýn sýk sýk cünüp olmasýný önlüyor. Bilindiði gibi sýk sýk cünüp olmak, insanýn sinir sistemine ve beyin yapýsýna zararlýdýr. Bir kýsým hastalýklarýn sýk sýk cünüp olmakla ilgisi vardýr. Hatta sýk sýk cünüp olanlarda verem, psikiyatri ile ilgili çeþitli rahatsýzlýklar görüldüðü gibi, çýldýrma, intihar gibi haller de görünür. Fakat her hastalýðý yalnýz cünüplüðe baðlamak ilmî olamaz. Kýsacasý aþýrý sýklýkta cünüp olmanýn, insan sýhhatini menfî yönde etkilediði bir gerçektir.
Bir de kadýnýn aybaþlarý halinde ve doðum sonrasýnda eþ iliþkileri yasaktýr. Böylece erkek korunmuþ oluyor. Erkekteki cinsî mayi (Meni), erkek için bir enerji kaynaðýdýr. Cünüp olmadan evvel erkeðin gücü, düþüncesi, davranýþlarý baþkadýr. Cünüp olduktan sonra, daha baþkadýr.
Meselâ cünüp olmadan evvel erkek kendini daha güçlü ve hareketli hisseder, mes'eleleri daha iyi anlar. Karýsýna alâka duyar. Cünüp olunca, bunlar tamamen tersine döner. Þayet sýk sýk ve biraz da zorla cünüp olmalar tekrar edilirse, erkek havasý inmiþ futbol topuna döner. Bir nevi yýkýlýr.
Her cünüplükten sonra yýkanma mecburiyeti, kadýný da cünüp olmaktan alýkor. Yine erkek korunmuþ oluyor. Ýslâmiyette, kadýnýn cinsî hayata düþkünlüðü, kötü sayýlmýþtýr. Böyle bir kadýn, erkeði çok zor duruma düþürebilir.
Dengeli bir cinsî hayat, dengeli insan tipini ortaya koyar. Cinsî hayattaki ifrat ve tefrit, her davranýþta anormal sonuçlarý doðurur.
Bu kýsa açýklamamla bilhassa þunu belirtmek istedim: Ýnsaný yaratan, insanlara böbrek üstü kapsülleri koyan, meni denilen cinsî sývýyý, belli yerde toplatan Allah, vücut makinasýnýn en iyi þekilde çalýþtýrýlmasý için gereken emirleri de vermiþtir. Bunlardan biri de gusül abdestidir."
Arkadaþýmýn konuþmasý burada bitti. Açýklamalarý bana yeni yeni görüþ ve düþünce ufuklarý açtý. Ýslâmiyette aile hayatýna verilen önem anlaþýlýyordu. Çocuk bakýmý, çocuk sýhhati kendiliðinden hallediliyordu. Ýslâmiyet öyle bir dindi ki her emrin birbiriyle birçok baðlantýsý vardý. Bunlarý anlamak akademik bir çalýþmayý gerektirirdi. Bu sebeble, görüþ ve düþüncelerimi belirtmek için arkadaþýmdan zaman istedim.
Ýslâm'a âit kitaplarý okudukça, "Ben de Müslümaným" dedim. Ve önümdeki kâðýdýn üzerine þu cümleyi yazdým. "Ýyi bir insan, Ýslâmiyeti yaþýyor demektir. Ýslâmiyeti yaþayan da iyi bir insandýr." Bu cümleyi Müslüman arkadaþýma söylesem, diyecek ki, bizim için önemli olan ibadet etmektir. Ýyi olma halimiz kendiliðinden meydana gelir.
Þimdi bu gerçeði çözmeye çalýþýyorum. (Hedley Cant, Sur mecmuasý)
* * *
TEYEMMÜM
Teyemmüm Nedir?
Teyemmüm, lügatte, kasýd mânasýnadýr.
Dinî ýstýlahtaki mânasý ise; pâk ve temiz toprak ile, kollarý ve yüzü, özel bir þekilde meshetmek demektir.
Teyemmüm, sadece bu ümmete mahsus bir kolaylýktýr. Mü'minler su yokluðunda veya su bulunmakla birlikte hastalýk v.s. gibi suyu kullanmanýn imkânsýz hâle geldiði bâzý durumlarda, hades (cünüplük veya abdestsizlik) hâlinden teyemmüm vasýtasýyla kurtulurlar. Böylece ellerinde olmayan bir sebebden dolayý, Allah'a ibadet ve kulluktan geri kalmamýþ olurlar.
Teyemmümün, bu ümmete Allah'ýn hususî bir lütfu ve ihsaný olduðunu, Resûlüllah Efendimiz þu þekilde belirtmiþlerdir:
"Benden önce kimseye verilmeyen beþ þey bana verildi: Bunlardan birisi de, yerin (topraðýn) bana mescid ve temizleyici kýlýnmasýdýr. Binaenaleyh kime nerede namaz vakti gelirse, hemen orada namazýný kýlsýn."
(Eski ümmetler ancak Kiliseler gibi ibâdete mahsus yerlerde ibâdet edebilirlerdi.)
Bu hadîsten anlaþýldýðý gibi, toprak, Müslümanlar için, hem üzerinde namaz kýlabilecekleri temiz bir madde (namaza mâni bir pislik olmamak þartý ile), hem de ayný zamanda su bulunmamasý hâlinde teyemmüm vasýtasýyla suyun yerini tutacak temizleyici bir unsur kýlýnmýþtýr. Teyemmüm, Hicrî 5. veya 6. yýlda meydana gelen benî Müstalik seferi sýrasýnda, Mâide sûresinin altýncý âyetiyle meþrû' kýlýnmýþtýr.
Teyemmümün hükmünü bildiren âyet-i kerîmenin sonunda:
"Allah, bununla size güçlük dilemez. Fakat sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister. Tâ ki þükredesiniz", buyurulmaktadýr.
Bu ifadeden, teyemmümün mü'minlere kolaylýk ve rahmet olduðu, mü'minlerin mânevî temizliklerini ihmâl etmemelerine vesile teþkil ettiði anlaþýlmaktadýr.
Teyemmümü Meþrû' Kýlan Sebebler Nelerdir?
Teyemmüm de, abdest gibi ancak bülûða ermiþ, aklý baþýnda Müslümanlar üzerine vâcibdir. Teyemmüm baþlýca iki sebebden dolayý meþru' hâle gelir:
1 - Gerçekten suyun bulunmamasý.
2 - Hükmen suyun bulunmamasý.
Gerçekten Suyun Bulunmamasý Ne Demektir?
Ýbâdet edecek kimsenin yanýnda suyun hiç olmamasý veya temizliðe yetecek miktarda bulunmamasýdýr. Bu vaziyette olan kiþinin teyemmüm yapabilmesi için, önce durumuna göre, civarda su araþtýrmasý yapmasý gereklidir. Þöyle ki:
* Susuz kalan kimse, þehir veya þehir gibi bir yerde ise, teyemmümden önce mutlaka su aramalýdýr. Çünkü, böyle bir yerde araþtýrýlýrsa su bulunmasý kuvvetle muhtemeldir.
* Yolculuk esnasýnda ise, suyun bir millik bir mesafe içinde olmasý mümkün ve suyu aramaya gittiði takdirde de mal ve can emniyeti mevcud ise, suyu aramasý gerekir.
Daha fazla uzaktaki suyu aramak mecburiyeti yoktur.
Hükmen Suyun Bulunmamasý Ne Demektir?
Þu iki halde, su mevcut olmakla beraber hiç su bulunmamýþ hükmü geçerlidir:
1 - Temizliðe yetecek kadar bol su bulunur, fakat bir özür veya hastalýk sebebiyle onu kullanmak týbben mahzurlu olursa, bu durumda abdest veya gusülü su ile almak vâcib olmaktan çýkar. Bil'akis su kullanmayýp teyemmüm almak vâcib olur.
2 - Yahut, mevcut suya, temizlik dýþýnda içmek ve yemekte kullanmak gibi daha zarurî bir ihtiyaç için gerek duyulabilir. Bu halde de, su, açlýk ve susuzluðu gidermekte kullanýlýr. Abdest veya gusül için ise teyemmüm edilir.
Teyemmümün Sahih Olmasýnýn Þartlarý Nelerdir?
Teyemmümün sahih ve Allah katýnda muteber olabilmesi için, þu þartlarýn bulunmasý lâzýmdýr:
1 - Niyyet etmek.
Teyemmüm, niyetsiz olmaz. Bizzat abdestsizlik veya cünüplükten temizlenmeye niyet edilmeden alýnacak teyemmüm sahih deðildir. Halbuki gusül ve abdestte niyet þart deðil, sünnettir.
2 - Su bulunmamak veya bulunsa bile, onu kullanmaya mâni haller zuhur etmek.
3 - Yüz, el ve kollarda mum, yaðlý boya, oje gibi deriyi örten kalýn maddelerin bulunmamasý.
Bu maddeler temizlenmeden alýnan teyemmüm sahih deðildir.
4 - Teyemmüm alýrken, abdest bozucu bir halin de bulunmamasý þarttýr.
Meselâ, burnu kanar halde alýnan abdest sahih olmadýðý gibi, teyemmüm de sahih deðildir.
5 - Teyemmüm yapýlacak topraðýn temiz olmasý.
Teyemmüm yapýlacak nesnenin, sýrf toprak olmasý gerekmez. Kum, alçý, mermer, tuðla, madenî tuzlar, zümrüt, yâkut gibi topraktan çýkan ve toprak cinsinden sayýlan maddelerle de teyemmüm alýnabilir.
6 - Teyemmüm, ellerin içyüzü ile, topraða iki vuruþla yapýlýr. Birinci vuruþta yüz, ikinci vuruþta kollar meshedilir.
7 - Teyemmümde, âzalarý mesh, ellerin tamamýyla veya en az üç parmakla yapýlýr. Ýki parmakla yapýlan mesihle teyemmüm sahih olmaz.
8 - Yüz ve kollarý, kaplama þekliyle tamamýný meshetmelidir.
Meselâ, sakal baþlarý ile kulak arasýndaki kýlsýz bölge, kaþ ile göz arasý, burnun her yaný meshedilmeli, yüzükler yerlerinden oynatýlmalý, parmaklar hilâllenmelidir.
Diðer bir görüþe göre, teyemmüm âzalarýnýn dörtte üçü meshedilse kâfidir.
Teyemmümün Farzlarý Nelerdir?
Teyemmümün farzlarý ikidir:
1 - Niyet.
2 - Elleri temiz topraða iki kere vurarak, yüzün ve kollarýn tamamýný meshetmek..
Birinci vuruþta yüz, ikincisinde de kollar meshedilir.
Teyemmümün Sünnetleri Nelerdir?
Teyemmümün baþlýca sünnetleri þunlardýr:
1 -Besmele ile baþlamak.
2 - Toprak veya toprak cinsinden birþey üzerine elleri parmaklarýn arasý açýk olarak koyduktan sonra, elleri öne doðru sürmek.
3 - Öne doðru sürülen elleri, önden arkaya doðru çekmek.
4 - Elleri topraktan kaldýrýnca, tozlu ise silkelemek.
5 - Tertibe riayet etmek. Yani önce yüz, sonra kollarý meshetmek.
6 - Meshler arasýnda baþka iþler yapmamak, meshe ara vermemek.
Sünnet Üzere Teyemmüm Nasýl Alýnýr?
Teyemmüm edecek olan kimse, önce teyemmüme kalben ve dil ile niyet ederek, ellerini parmaklarýnýn arasý açýk olarak temiz bir toprak veya toprak cinsinden bir madde üzerine koyup ileri doðru sürer. Sonra geriye çeker. Sonra ellerini çýrparak fazla tozlarý silkeler. Bundan sonra iki eli ile yüzünün her tarafýný kaplýyacak þekilde mesheder. Böylece topraða birinci vuruþ yerine getirilmiþ olur.
Sonra tekrar önceden yaptýðý gibi, iki elini topraða vurur, ellerini ileri-geri sürter, fazla tozu silkeler. Bundan sonra sol elinin iþaret parmaðý ile baþ parmaðýný birbirinden ayýrýr, kalan üç parmaðýn iç kýsmý ile sað elinin arkasýný dirseðine kadar sývazlar. Önceden ayýrmýþ olduðu iþaret ve baþparmaðý ile de iç kýsmýný sývazlar. Böylece sað kolun meshi bitmiþ olur.
Sýra sol kolun da bu þekilde meshedilmesiyle, teyemmüm tamamlanmýþ olur.
Görüldüðü gibi, teyemmümde önce niyet edilmekte, sonra eller topraða iki kere vurularak birinci vuruþta yüz, ikinci vuruþta da sýrasýyla sað ve sol kollar sývazlanmaktadýr.
Teyemmümü Bozan Þeyler:
1 - Abdesti bozan veya guslü gerektiren þeylerin hepsi, teyemmümü de bozar. Meselâ, teyemmümlü kimsenin burnunun kanamasý gibi.
2 - Teyemmümü meþrû kýlan özür hâlinin ortadan kalkmasý da teyemmümü bozar. Suyun bulunmasý veya suyu kullanmaya mâni özür veya ihtiyaç hâlinin zâil olmasý gibi.
Suyu bulmanýn veya suyu kullanmaya mâni olan hallerin ortadan kalkmasýnýn üç durumu vardýr:
a) Namaza baþlamadan evvel su bulunsa veya özür hâli ortadan kalksa, teyemmüm hemen bozulur. Namaz için abdest almak gerekir.
b) Namaz içinde su görülse veya özür hâli kalksa, teyemmüm de, namazda bozulur. Namazý, abdest alarak yeniden kýlmak gerekir.
c) Namaz kýlýndýktan sonra su bulunsa veya özür hâli ortadan kalksa, teyemmüm bozulur, fakat namazýn iadesi gerekmez.
Teyemmümle Ýlgili Bâzý Mes'eleler:
* Temiz bir yerden müteaddit kimseler teyemmüm edebilirler. Çünkü yeryüzü, su gibi deðildir. El konulmasý ile müsta'mel olmuþ sayýlmaz.
* Bir teyemmüm ile birden fazla farz ve nafile namazlar kýlýnabilir.
Ýmam-ý Þâfiî'ye göre, bir teyemmüm ile yalnýz bir farz namaz ile birden fazla nafile namazlar kýlýnabilir. Bu ihtilâftan kurtulmak için her farz namaz için yeniden teyemmüm etmek evlâdýr.
* Abdest âzalarýnýn yarýsýnda veya ekserisinde yarasý olan kimse teyemmüm eder.
* Bir yerde mahpus kalan kimse, temiz su ve temiz toprak bulamasa, Ýmam-ý A'zam ve Ýmam-ý Muhammed'e göre, namazýný sonraya býrakýr. Ebu Yûsuf'a göre ise, bir þey okumaksýzýn namazýn bütün rükünlerini yapar. Baþka bir tabirle taklîden namaz kýlar. Bil'âhare kurtulunca da kaza eder.
* Hacýlarýn hediye için taþýdýklarý Zemzem suyu ile, baþka bir su bulunmazsa gusledilir. Teyemmüme gidilmez.
* Boy abdesti almasý gereken kimse, sadece abdeste yetecek kadar su bulsa, teyemmüm eder. O suyu kullanmasý gerekmez.
* Daha namaz vakti girmeden teyemmüm yapýlabilir. Fakat namazýn müstehab vakti geçmeden su bulmayý ümid eden kimsenin, teyemmümü te'hir etmesi mendubtur.
Diðer üç Ýmama göre, vakit girmeden teyemmüm yapýlamaz
OKUMA PARÇASI: TEYEMMÜM ÂYETÝ NASIL NÂZÝL OLDU?
Nebiyy-i Muhterem'in (as) pâk zevcesi Âiþe (r. anhâ) teyemmüm âyetinin geliþ sebebini þu þekilde anlatmaktadýr:
Resûlüllah Efendimizin seferlerinden birinde, birlikte yola çýkmýþtýk. Medine ile Mekke yolu üzerinde bulunan Beydâ veya Zâtü'l-Cevyþ mevkiine vardýðýmýzda boynumdaki gerdanlýðým kopup kayboldu. Aransýn diye Resûlüllah (as) o mahalde orduyu bekletti. Halbuki beklenilen yer, bir su baþý deðildi. Askerler, bu durumdan rahatsýz oldular ve babam Ebû Bekir'e gelip:
"Yâ Ebâ Bekir! Âiþe'nin ettiðini gördün mü? Resûlüllah'ý da (asm), herkesi de yollarýndan alýkoydu. Su baþýnda deðiller. Kimsenin yanýnda su yok" dediler.
Babam benim yanýma geldi. Resûlüllah da (asm) uyumuþ, mübarek baþýný dizime koymuþtu. Ebû Bekir (ra):
"Sen Resûl-i Ekrem'i de, herkesi de yolundan alýkoydun. Su baþýnda deðiller. Kimsenin yanýnda su yok" dedi.
Babam Ebû Bekir, bu meâlde bana itâb etti, çok tarizlerde bulundu. Hattâ kýzgýnlýðýndan eli ile böðrüme bile vurdu. Böyle iken ben yine Resûlüllah'ýn mübarek baþý dizimde olduðu için, hiç kýpýrdamadým.
Geceyi orada geçirdik. Tan yeri aðarýp sabah namazý vakti girince Resûlüllah (asm) kalktý. Hiç su yoktu. Bunun üzerine yüce Allah teyemmüm âyetini (el-Mâide, 6) inzâl buyurdu.
Herkes teyemmüm etti. Namazlarýný teyemmümle kýldýlar.
Üseyyid bin Hudayr, bu hâdise üzerine:
"Ey Ebâ Bekir hânedaný! Bu sizin ilk bereketiniz deðildir" dedi. Bana hitaben de:
"Allah seni hayýrla mükâfatlandýrsýn. Vallah senin hoþlanmadýðýn hiç bir iþ baþýna gelmez ki, Allah onda senin için de, Müslümanlar için de bir hayýr bulundurmasýn" dedi.
Resûl-i Ekrem Efendimiz de, teyemmüm âyetinin nüzûlünden duyduðu sevinci, "Senin gerdanlýðýnýn bereketi ne büyük imiþ" buyurarak izhar ettiler.
Gerdanlýk bütün aramalara raðmen bulunamadý. Sonra gideceðimiz sýrada üzerine bindiðim deveyi kaldýrdýk. Gerdanlýðý altýnda bulduk.
* * *
KADINLARA MAHSUS HALLER
(Hayýz - Nifas - Ýstihaze)
Kadýnlara mahsus haller denilince, hayýz, nifas ve istihaze'den ibaret üç hâl kasdedilir. Bunlarý sýrasý ile görelim:
HAYIZ HÂLÝ
Hayýz Nedir?
Hayýz (regl), kadýnlarýn hastalýk ve doðum halleri dýþýnda ve belli yaþlar arasýnda rahimden gelen bir kandýr. Buna âdet hâli, ay hâli, aybaþý, muayyen hâl gibi adlar da verilir.
Hayýz hâli, kadýnlara mahsus tabiî bir haldir. Vücutta biriken kirli ve zehirli maddeler, hayýz kaný ile dýþarý atýlýr; vücut hafifler, sýhhat bulur. Bu sebeble hayýz hâlinden ürkmeðe, korkmaða, tiksinti duymaya sebeb yoktur. Bu durumu normal bir hâl olarak karþýlamalý, Allah'ýn bir takdiri olarak bakmalýdýr. Nitekim þu rivâyet de bunu te'yid eder mahiyettedir:
Âiþe validemiz, Peygamberimizle haccettiði sýrada kendisinde muayyen hâl olmuþ, bu durumda haccý yarým kalacak zannederek aðlamaya baþlamýþtý. Peygamberimiz kendisine:
- Ne oluyorsun, ay hâli mi gördün? diye sormuþ ve ardýndan þu açýklamayý yapmýþtý:
- Bu, kadýnlar tâifesine Allah'ýn bir yazýsý ve takdîridir. Kâbe'yi tavaftan baþka hacýlarýn yaptýðý herþey'i yap; Kâbe'yi de ay hâlinden kurtulduktan sonra tavâf edersin."
Ne Zaman Baþlar, Kaç Yaþýna Kadar Sürer?
Hayýz hâli, en erken 9 yaþýnda baþlar. Genç kýzlar bu hâlin baþlamasýyla bülûða ermiþ olurlar.
Bu hâl, en geç 55 yaþýna kadar, her ay belli sürelerle devam edip gelir. Bu yaþtan sonra da kesilir.
9'dan önce ve 55'ten sonra görülen kanamalar, muayyen halden sayýlmazlar. Bir hastalýktan gelen istihaze hâli kabûl edilirler.
Nasýl Belli Olur?
Hayýz akýntýsý kýrmýzý, siyah, sarý, bulanýk yeþil ve kiremit renklerinde olabilir. Pamukta bu renklerden biri görülse, muayyen hâlin baþlamýþ olduðuna hükmedilir. Muayyen hâl kesildiðinde ise, gelen akýntý beyaz renktedir ve rahimin tabiî akýntýsýdýr.
Rahimden gelen akýntýnýn ay hâli sayýlabilmesi için kadýnýn hâmile olmamasý da þarttýr. Hâmilelik süresi içinde gelen kan, muayyen halden sayýlmaz.
Kaç Gün Sürer?
Muayyen hal, en az 3 gün, en çok da 10 gün sürer. 3 günden (72 saat) az görülen akýntý ile, 10 günden (240 saat) fazla gelen akýntý muayyen halden sayýlmaz. Bir hastalýktan geldiði kabûl edilir.
Hayýz süresi içinde akýntýnýn devamlý olmasý þart deðildir. Arasýra kesilebilir. Meselâ, bir kadýn üç gün dem görse, sonra iki gün akýntý kesilse, sonra yine üç gün daha dem gelse, o kadýnýn hayýz müddeti 9 gündür. Ve arada akýntýsýz geçen iki gün de hayýz günlerinden sayýlýr.
Ýki Ay Hâli Arasýnda Kalan Temiz Günlerin Süresi Ne Kadardýr?
Ýki ay hâli arasýndaki temizlik süresine "tuhr hâli" denir. Bu süre 15 günden az olmaz, daha fazla olabilir. Buna göre, 15 günden daha evvel ortaya çýkan akýntýlar, ay hâlinden sayýlmazlar.
Âdet Günleri Süresi Her Ay Muayyen midir?
Bâzý kadýnlarýn âdet günleri muayyendir. Meselâ, her ay 5 veya 7 veya 9 gün âdet görürler.
Bâzýlarýnda ise, âdet günleri sabit deðil, aydan aya deðiþkendir. Meselâ, bunlar bir ay 5 gün, bir ay 6 gün âdet görürler. Bu halde ihtiyata uygun davranmak gerekir. Yani, böyle bir kadýn, 6. gün oldu mu yýkanýr, namazýný kýlar. Ramazanda ise, orucunu tutar. Çünkü, bu altýncý günde görülen kanýn hastalýk kaný olma ihtimali vardýr. Ancak bu kadýn 6. gün çýkmadan kocasýyla cinsî münasebette bulunamaz. Zira bu hal hayýz hâli de olabilir.
Âdet Günlerinin Süresinin Deðiþtiði Nasýl Anlaþýlýr?
Bir âdet süresinin deðiþmiþ olmasý için, o âdet süresine aykýrý üst üste iki âdet görülmelidir. Meselâ, her ay, devamlý 5 gün âdet gören bir kadýn, sonradan üstüste iki defa 4 veya 6 gün âdet görse artýk onun âdeti 5 deðil, 4 veya 6 gün olmuþtur. Þu halde mutad olan âdet süresinin deðiþmesi, üst üste görülen iki ayrý âdet ile olmaktadýr.
Mûtad olan hayýz müddetinden fazla olan, fazla süresi 10 günü geçmeyen kanamalar da, âdet hâlinden sayýlýr. Bu durumda âdet süresi deðiþmiþ kabûl edilir. Meselâ, her ay 7 gün âdet gören bir kadýn, sonradan 10 gün görmeye baþlasa, 10 günü de hayýzlý sayýlýr. Fakat 10 günü geçen kanamalarda, mutad günden fazla olan günler, âdet hâli deðil, istihaze hâli kabûl edilir.
Âdet Çaðýna Giren Bir Kýz, Kendisinde Ýlk Kanamayý Görünce Ne Yapar?
Âdet görecek çaða gelen bir kýz, ilk defa görmeye baþladýðý âdetten dolayý, hemen namazý orucu terkeder. Bu kýza "mübtedie" denir. Âdet hâli üç günden az sürerse hayýzlý olmadýðý anlaþýlýr. Terk ettiði ibâdetleri kaza etmesi gerekir.
Ýmam-ý A'zam'a göre, âdet tam üç gün devam edip hayýz hâli olduðu kesinleþmeden namazý ve orucu terketmek câiz olmaz.
* Bir kadýnýn görmekte olduðu âdetini kocasýna karþý inkâr etmesi veya vâkýaya muhalif olarak âdet gördüðünü söylemesi helâl olmaz.
OKUMA PARÇASI: TIBBÎ YÖNDEN HAYIZ KANI
Kadýnlarýn hayýz hâlinde, ilk iki gün çok kan akar. Günde 2-3, daha sonralarý 1-2 bez kirletecek kadar olur. Akan kan, takriben 100 gram kadardýr. Kanýn kendisi pek pýhtýlaþmaz, sulucadýr. Buna tenasül yollarýndaki akýntýlar, bu yolun iç zarlarýnýn döküntüleri ve bu yollarda her zaman pek bol bulunan yabancý pek çok mikroplar karýþýr. Bütün bunlar, âdet kanýna aðýr bir koku verir.
Dýþ tenasül uzuvlarýnda bulunan ve bu zamanda faaliyeti artan yað bezeciklerinden sýzan yaðlar da, bu kana katýlýnca, koku bütün bütün aðýrlaþýr. Kan da koyu ve kalýn bir hâle girer.
Temizliðe aldýrýþ etmeyenlerde sür'atle üreyen mikroplar, tenasül uzuvlarýnda çok tahribat yapar. Koku tiksindirici hâl alýr. Âdet hâlinde yalnýz bu kan deðil, kadýnýn teni de, teri de aðýr koku neþreder, soluduðunda bile aðýr bir koku sezilir.
Bilhassa, temizliðe aldýrýþ etmeyenlerde pek âþikâr olan terin ve tenin bu aðýr kokusu, bu ara vücutta çoðalmýþ bulunan toksik (zehirli) maddelerin ter ve yað bezelerinden dýþarý sýzmasýndandýr.
Kadýnlarda hayýz hâlinde ekseriya âdet görmeden önce baþlayan ve âdet gördükten sonra geçen birçok rahatsýzlýklar ortaya çýkar. Bedende kýrýklýk, kesiklik, bulantý, baþ aðrýlarý, baþ dönmesi, isteksizlik, hazýmsýzlýk, þiþkinlik, çarpýntý, ter ve bilhassa ayaklarýn üþümesi, burnun týkanmasý, sesin kýsýlmasý, aðýr duymak, gözlerinin önünde sinek uçmasý, görme sahasýnýn daralmasý, renkleri iyi seçememek, kaþýntýlar, yüzde leke ve sivilceler, uçuk gibi kýzartý ve kabartýlar, hýrçýnlýk, sinir halleri, ruhî buhranlar gibi..
Ay hâli gecikenlerde, bu rahatsýzlýklar þiddetlenir. Âdet gördükten sonra bütün bunlar geçip kadýn vücudunda bir iyilik, bir hafiflik duyar. Her kadýnda baþka þiddet ve hususiyet gösteren bu ay hâli rahatsýzlýklarý, netice itibariyle bize kadýnýn âdet günlerine yakýn zamanlarda az çok rahatsýz olduðunu ve bu ara her türlü maddî, mânevî yorgunluklardan korunarak mümkün mertebe istirahat etmek zorunda bulunduðunu söyler.
Ay Hâlindeki Yorgunluklar: Birçok ehemmiyetli rahatsýzlýklara, fazla kan boþanmalarýna, tenasül yollarýndaki mikroplarýn sür'atle çoðalmasýna, rahim ve yumurtalýklarýn nezle ve iltihaplarýna sebeb olur. Ýlkin basit gibi görülen bu rahatsýzýklar, çok defa aðýr rahatsýzlýklara yol açar. Kadýný kadýnlýðýndan ayýrýr, kýsýr bile býrakabilir.
Bizde, kadýn hastalýklarýnýn çoðu, baþta kýsýrlýk olmak üzere, kadýnlarýmýzýn bilhassa ay hâllerinde dinlenmemek, bu ara kendilerini fazla yormaktan meydana gelir. Her kadýn bunlarý göz önüne almalý, ay hâlinde kendini hasta bilmelidir. Bu günlerini mümkün mertebe yatakta geçirmeli ve mümkün olmazsa, hiç deðilse fazla yorulmaktan sakýnmalý; vücut, bilhassa dýþ tenasül uzuvlarýnýn temizliðine çok dikkatli olmalýdýr.
* * *
NÝFAS (LOHUSALIK) HALÝ
Nifas Neye Denir?
Nifas, doðum sýrasýnda kadýndan gelen kana denir. Nifas hâline Türkçemizde "Lohusalýk hâli" denir.
Nifas Hâli Kaç Gün Sürer?
Nifas, yani, lohusalýk hâlinin en az kaç gün süreceði belli deðildir. Bir gün bile olabilir. En fazla devam müddeti ise, 40 gündür. 40 günden fazla sürmez. 40 günde kesilmeyip devam eden kan, artýk nifas kaný deðil, istihaze kanýdýr.
Bâzý kadýnlar çocuk doðurduktan sonra, ancak 15-20 veya 25 gün kadar nifas görürler. Sonra kan kesilir. Böyle kadýnlarýn, nifas süreleri bu kadar olmuþ olur. Bundan sonra yýkanýr, namaz kýlýp oruç tutmaya baþlayabilir.
Nifasýn âzamî haddi, Ýmam-ý Þâfiî'ye göre 60 gündür. Yaygýný ise, 40 gündür.
Düþük Yapan Kadýn Nifaslý Sayýlýr mý?
Düþük çocuklarýn el, ayak, parmak gibi uzuvlarý belirmiþ ise, nifas hâli meydana gelir. Fakat âzalarý henüz teþekkül etmemiþ bir düþük ile, nifas hâli vücut bulmaz.
Ameliyatla Doðum Yapan Kadýnlar da Nifaslý Sayýlýrlar mý?
Bir özür dolayýsýyla çocuk ameliyatla (sezeryan) alýnýr ve kan da rahimden deðil de karýndan çýkarsa, nifas hâli tahakkuk etmez. Bu kan, yaradan akan kan hükmündedir. Ancak kan, rahim yoluyla dýþarý çýkarsa, kadýn nifaslý sayýlýr.
Nifas Müddeti Ýçinde Görülen Temizlik, Yani Nifasýn Muvakkaten Kesilmesi Hâli Nifastan Sayýlýr mý?
Evet, sayýlýr. Meselâ, 10 gün kan gelip 5 gün kesilse, sonra tekrar kanama baþlasa ve 10 gün kadar sürse, bu 25 günlük sürenin hepsi de nifastan sayýlýr.
* Çocuk dünyaya gelirken vücudunun ekserisinin rahimden çýkmasýyla, çocuk dünyaya gelmiþ sayýlýr.
* * *
ÝSTÝHAZE HALÝ
Ýstihaze Hali Nedir?
Hayýz ve nifas müddetleri dýþýnda, rahimden akan kana istihaze yani, hastalýk kaný denir.
Ýstihaze kaný, hayýz ve nifas kanýndan farklýdýr. Bu kan, damardan geldiði için, ince ve kokusuzdur. Týpký burundan vesaire âzalardan akan kan gibidir. Bir özür ve hastalýk kanýdýr.
HAYIZ - NÝFAS ve ÝSTÝHAZENÝN HÜKÜMLERÝ
I - Hayýz ve Nifasla Ýlgili Hükümler:
Hayýz ve nifasýn müþterek 8 hükmü vardýr:
1 - Hayýz ve nifas hâlindeki kadýndan her türlü namaz mükellefiyeti düþer. Kadýnlar hayýz-nifas hâlinde olduklarý müddet zarfýnda, namaz kýlmalarý kendilerine haram olur.
Hayýz ve nifas hâlinde iken kýlamadýklarý bu namazlarý; kadýnlar sonradan kaza etmek mecburiyetinde de deðillerdir. Cenâb-ý Hak, fazl ve kereminden onlarý böyle bir mükellefiyetten afvetmiþtir.
Ýslâm dîni gerçekten kolaylýk dînidir. Hayýz ve nifaslý kadýnlarýn namaz borçlarý hakkýndaki hükmünde de, bu kolaylýk prensibini apaçýk görmekteyiz. Çünkü, hayýz hâli kadýnlarýn her ay mübtelâ olduklarý ve bir haftaya yakýn zamanlarýný meþgul eden eziyetli bir durumdur. Bu arada pek çok vakit namazlarýný da kýlamamýþ haldedirler. Kadýnýn devamlý olarak kocasýnýn ve çocuklarýnýn hizmeti yanýsýra, evinin temizlik ve bakýmýyla da uðraþtýðý malûmdur. Bu durumda olan bir kadýnýn, mecburen terkettiði pek çok vakit namazlarýný sonradan kaza etmek zorunda kalmasýnýn, ona ne derece aðýr ve zahmetli geleceði apaçýk meydandadýr.
Nifas hâli için de durum aynýdýr. 20 gün, 30 gün, hattâ 40 gün namazýný terketmek zorunda kalan bir kadýnýn, bütün bu birikmiþ namazlarý kaza edebilmesi ne kadar meþakkatli olacaðý bedihîdir.
Ýþte, âlemlere rahmet olan Ýslâmiyet, büyük bir kolaylýk olarak, kadýnlarýn, hayýz ve nifas hâlinde iken kýlamadýklarý bütün namazlarý afvetmiþtir.
* Hayýz ve nifas hâlindeki kadýnlarýn namaz kýlmalarý haram olmakla birlikte, tesbih, zikir ve duada bulunmalarý câizdir. Hattâ hayýz ve nifas hâlindeki bir kadýnýn, mümkün ise ve vakti de müsait ise, her namaz vaktinde abdest alýp, bir vakit namaz kýlacak kadar kýbleye karþý yönelerek oturmasý, bu süre içinde, tesbih, tevhid ve tehlil ile meþgul olmasý müstehab bile görülmüþtür. Bu þekilde o, hem Rabbini unutmamýþ ve ibadet zevkini kaçýrmamýþ; hem de Allah'a ibadet hususunda -elinden gelseydi- ne derece arzu ve iþtiyak içinde olduðunu da göstermiþ olur. Bu güzel ve temiz niyeti sebebiyle, o kadýna hayatýnda en güzel ve en feyizli kýldýðý namazýn sevabý yazýlacaðý rivâyetlerden anlaþýlmaktadýr.
2 - Hayýz-Nifas hâlindeki kadýnlara, namaz kýlmak gibi oruç tutmak da haramdýr. Ancak namazdan farklý olarak, tutamadýklarý günleri, temizlendikten sonra kaza etmeleri gerekmektedir.
Çünkü, oruç, namaz gibi devamlý olmayýp senede bir ay olduðundan, kadýnlarýn tutamadýklarý birkaç günlük oruç borçlarýný sonradan kaza etmeleri, onlara pek fazla bir zahmet ve meþakkat yüklemez. Bu bakýmdan namaz borçlarý afvedildiði halde, oruç borcu baki kalmýþ, sonradan kazasý istenmiþtir.
Âiþe validemiz bu hususta þöyle buyurmuþlardýr:
"Bize hayýz ve nifas hâlleri geldiðinde, Hz. Resûlüllah (asm) tutmadýðýmýz oruçlarýmýzý kazâ etmemizi emir buyururlardý. Kýlmadýðýmýz namazlarýn ise kaza edilmesini emretmezlerdi."
3 - Hayýz ve nifas hâlinde olan bir kadýna Kur'an okumak da haramdýr. Resûl-i Ekrem (asm) Efendimiz, bu hususta þöyle buyurmuþlardýr:
"Hayýzlý veya cünüp olan kimse, Kur'an-ý Azîmüþþân'dan birþey okuyamaz."
Hayýzlý ve nifaslý kadýnlarýn veya cünüplerin kunut vesaire gibi çeþitli dualarý okumalarýnda, tesbih ve tehlil kelimelerini söylemelerinde ve Hazret-i Peygambere salât ve selâm getirmelerinde hiçbir mahzur yoktur.
Hayýz ve nifaslý halde olanlar, Kur'an-ý Kerîm'i okuyamamakla beraber, onu dinleyebilirler.
4 - Hayýz ve nifas hâlinde bulunanlarýn, Kur'an'a ellerini sürmeleri de haramdýr. Hattâ bütün Kur'an'ý (Mushaf'ý) deðil, bir âyeti, bir âyetin birkaç kelimesini dahi tutmak haramdýr.
* Kur'an Kursu öðretmenliði yapan bir kadýn, hayýz hâlinde öðretim iþini yardýmcýsýna yaptýracaktýr. Yardýmcýsý yoksa Hanefî ulemasýndan Kerhî ve Tahavî'ye göre öðretimini devam ettirecektir.
Kerhî: Öðretmen haným hayýz hâlinde kelime kelime, Tahavî ise, yarýmþar âyet söylemekle öðretim yapýlmasýnda 'beis yoktur' demiþlerdir.
5 - Hayýz-Nifas halinde olan kadýnlara (veya cünüplere) mescid ve camilere, zaruret olmadan girmek de haramdýr.
6 - Hayýz-Nifas hâlindeki kadýnýn veya cünüp olan kadýn ve erkeðin, mü'minlerin kýblesi olan Kâbe-i Mükerreme'yi tavaf etmeleri de haramdýr.
7 - Hayýz-Nifas hâlinde olan kadýnýn kocasý ile cinsî münasebette bulunmasý da haramdýr. Bu halde yapýlan bir cinsî birleþme, büyük günahlardan (günâh-ý kebâir) sayýlmýþtýr.
Kur'ân-ý Kerîm'de þöyle buyurulur:
"Sana kadýnlarýn hayýz (âdet) hallerini de soruyorlar. De ki: O (hayýz) bir ezâdýr. Binaenaleyh siz hayýz hâlinde kadýnlardan çekilin. Temizleninceye kadar onlara yanaþmayýn." (el-Bakare, 222).
Âyette geçen kadýnlara yaklaþmama emrinin ne mânâ ifade ettiðini Enes'den (ra) rivâyet edilen bir hadîs-i þerîf þu þekilde açýklamaktadýr:
"Yahudiler kadýn hayýz gördüðü vakit onlarla birlikte yeyip içmezlerdi. Peygamber (asm) ise bu hususta:
"- Her þey'i yapýn, yalnýz cinsî münasebet müstesna.." buyurdular."
Hayýz-Nifas hâlinde iken kadýnla cinsî temasda bulunmak dinî yönden olduðu gibi, týbbî yönden de çok mahzurludur. Kadýn bu hallerde hasta hükmündedir. Son derece itinalý bir bakýma ve temizliðe muhtaçtýr. Yorulmaktan büyük ölçüde kaçýnmalý, mümkün mertebe istirahat halinde olmalýdýr. Ayrýca hayýzlý kadýnýn dýþarý yaydýðý aðýr koku, erkeði kadýndan tiksindirmeðe de sebeb olabilir. Bu bakýmdan bu nazik dönemde yapýlacak cinsî münasebetler, kocayý hanýmýndan tiksindirip soðutabileceði gibi, pek çok kadýn hastalýklarýna da sebebiyet verebilir. Meselâ: Bugün Avrupa'da kadýnlarda çok sýk görülen rahim kanserlerinin mühim bir sebebi de, ay hâlinde kadýnlarýn kocalarýyla cinsî münasebette bulunmaya devam etmeleri olarak tesbit edilmiþtir.
Bir erkeðin hayýz hâlinde olan hanýmýna yaklaþmasý haram olduðu gibi, kadýnýn ona boyun eðmesi de haramdýr.
Eðer, karý-koca bu halde iken, cinsî münasebette bulunurlarsa, her ikisinin de tevbe ve istiðfar etmeleri gerekir. Ayrýca bir veya yarým dinar miktarýnda altýn veya onun bedelini de fakirlere sadaka olarak vermelidirler. [Bir dinar, bir miskal (4 gr.) aðýrlýðýnda bulunan altýn sikkedir].
Hayýz hâlinde olan kadýndan yataðýný ayýrmak câiz deðildir. Bu tarz davranýþ, Yahudilerin mezhebidir. Yahudiler ay hâlindeki kadýndan yataklarýný ayýrdýklarý gibi; onlarla yanyana oturmaz, beraber yemek bile yemezlerdi. Silindikleri havlularý bile ayýrýrlardý. Ýslâmiyet bu haksýz ve bâtýl âdeti kaldýrmýþ, ay hâlindeki kadýnla yatmayý, piþirdiði yemeði yemeyi, ayný havluya el, yüz silmeyi mekruh dahi saymamýþtýr.
Hazret-i Âiþe vâlidemiz þöyle buyurur:
"Ben hayýzlý iken Nebî (asm) mübarek baþýný kucaðýma yaslar, sonra Kur'an okurdu."
Diðer bir rivâyet:
"Ben hayýz hâlinde iken, Resûl-i Ekrem (asm) hazretlerinin mübarek saçlarýný tarardým."
Bu hadîslerden anlaþýlýyor ki, hayýz hâlindeki kadýnlar necis (pis) deðillerdir. Nifas hâlinde olanlar da böyledir. Bu haller sadece birer hadestir. Yani bâzý dinî mükellefiyetleri ifaya mâni þer'î birer kirlilik hâlidir. Yoksa neces, yani, hakikî pislik hâli asla söz konusu deðildir.
Hayýz ve Nifastan Kesilen Kadýna, Gusletmeden Evvel Kocasýnýn Cinsî Münasebette Bulunmasý Helâl Olur mu?
Hayýz ve nifasýn âzamî müddetleri (hayýzda 10, nifasta 40 gün) geçince kadýnla cinsî münasebet helâl hâle gelir. Guslü beklemek gerekmez.
Ancak yine de kadýn guslettikten sonra temas, müstehab kabûl edilmiþtir.
10 günden evvel hayýz ve 40 günden evvel nifas hâlinin sona ermesi durumunda ise, cinsî münâsebet derhal helâl olmaz. Cinsî münasebetin helâl olmasý için, kadýn ya yýkanmýþ olmalý veya yýkanmamýþ olsa bile hayýz ve nifas hâlinin bitiminden sonra üzerinden bir namaz vakti geçmelidir. Bu takdirde gusledilmemiþ bile olsa, cinsî münasebet helâl hâle gelmiþ olur.
8 - Ay hâlinde olan kadýnýn göbek ile diz kapaklarý arasýnda kalan avret sahasýna kocasýnýn þehvetsiz bile olsa çýplak olarak temas etmesi, el dokundurmasý da haramdýr.
Hayýzlý olan kadýnda kocasýnýn faydalanabileceði, el sürebileceði kýsýmlar; göbeðin üstü ile dizlerin altýnda kalan kýsýmdýr.
II -Ýstihaze Hâline Ait Hükümler:
Ýstihaze kaný, ne oruca, ne de namaza engel deðildir. Cinsî münasebete de mâni olmaz. Ancak istihaze hâlindeki kadýnlar, özürlü hükmünde bulunurlar. Özürlülerin tâbi olduðu hükümlere uygun olarak ibadetlerini yaparlar.
Asr-ý Saâdette bir gün bir kadýn Peygamberimize gelerek:
"Benden devamlý kan gelir, namazý býrakayým mý?" diye sormuþtu.
Peygamberimiz de cevaben:
"Hayýr, o damardaki bir hastalýktandýr, hayýz deðildir. Âdet vaktin gelince namazý býrak, âdet hâlin geçince guslederek temizlen ve bundan sonra her vakit namazý için ayrý abdest alarak namazlarýný kýl. Tekrar âdet hâli gelinceye kadar böyle yapmaya devam et" buyurmuþlardý. Bu rivayet, istihaze hâlinin özür hâline ait hükümlere tâbi olduðunu açýkça göstermektedir.
* * *
HAYIZ HALÝ ÝLE ÝLGÝLÝ FAYDALI BÝLGÝLER
* Memleketimizde genç kýzlar umumiyetle 12-15 yaþlarý arasýnda hayýz görmeye baþlarlar.
* 12 yaþýna yaklaþan bir kýza sâhip olan bilgili ve anlayýþlý bir anneye bu devrede düþen en mühim vazife, kýzýný bu konuda aydýnlatmaktýr. Bunun için de kýzý ile bir arkadaþ gibi konuþup, ona günün birinde idrar yolundan biraz kan geldiðini göreceðini, bunun normal bir hâdise olduðunu, korkmamasý gerektiðini, çünkü anne olacak her genç kýzda, belli bir yaþtan itibaren bunun görüldüðünü ve görüleceðini, bunun adýna aybaþý veya hayýz dendiðini, bunun gebelik ve lohusalýk durumlarý hariç 45-55 yaþýna kadar, muntazaman ve her ay görüleceðini, çünkü Allahýmýzýn kadýnlarý bu hilkatte ve bu fýtratta yarattýðýný, bunda nice hikmetler bulunduðunu ve ay baþýlý devrede temizliðe bilhassa dikkat edilmesi gerektiðini öðretmesi lâzýmdýr.
* Hayýz denince akla ilk gelecek þey temizliktir.
Çünkü, bir kadýnýn sýhhatli, huzurlu ve neþ'eli olmasý, maddî bakýmdan aybaþý günlerinde riayet edeceði temizlik derecesine ve dolayýsýyla aybaþýsýnýn her ayýn belli günlerinde baþlayýp bitmesine, aybaþý kanýnýn normal miktarda ve aðrýsýz olarak gelmesine, yani normal bir aybaþý görmesine baðlýdýr.
* Her kadýn ve genç kýz, bu temizlik için:
* Tülbentten kesilip dikilmiþ yumuþak bir bezi veya bir deniz süngerini, bir de iyi kaliteli bir sabunu, el altýnda bulundurmalýdýr.
* Gerek normal ve gerekse aybaþýlý günlerinde, günde en az bir defa ýlýk sabunlu su ile tülbenti veya deniz süngerini ýslatarak kasýk aralarýný yýkayýp kurulamalýdýr.
* Ayrýca geceleri yatarken diþlerini temizlemeli ve ayaklarýný -bilhassa ayak parmaklarýnýn arasýný- sabunla yýkamalýdýr.
* Her genç kýz ve kadýn, normal günlerinde -hiç olmazsa- gün aþýrý, aybaþýlý günlerinde ise hergün mutlaka ýlýk su ile yýkanmalýdýr. Ve bu yýkanma esnasýnda kasýk aralarýný, göðüs ve koltuk altlarýný parmak aralarýný gene sabunlu bezle yýkamalýdýr.
* Bir kadýn aybaþý günlerinde yýkanýp temizlenirken, sýcak ve soðuk su deðil, ýlýk su kullanmalýdýr.
Çünkü soðuk su ile yýkanýrsa, aybaþý sebebiyle vücudunun ne de olsa yorgun ve halsiz olduðu bir devrede, kendisini üþütmüþ olur ki bu hal birçok tehlikeli hastalýklara yol açar.
Kasýk arasý temizliðini soðuk su ile yaparsa, hem bu bölgeyi üþüterek mikroplarýn faaliyetini artýrmýþ olur, hem de soðuk su, bâzý hassas kadýn ve kýzlarda aybaþýnýn vaktinden önce ve âni kesilmesine sebeb olur.
Sýcak suyun mahzuru ise, kanamanýn artmasýna yol açmasýdýr.
* Aybaþýlý bir kadýnýn tutunacaðý bezler:
* Gayet yumuþak, meselâ tülbentten kesilip dikilmiþ,
* Mutlaka ütülenmiþ,
* Kolaylýkla deðiþtirilebilen bezler olmalýdýr.
Düþük kaliteli, kaba elyaflý pamuklarýn kullanýlmasý doðru deðildir. Bu nevi pamuklar kanamayý artýrýrlar. Fakat eczahanelerde satýlan rule halinde veya dýþý eterli yani mikropsuz gazlý bezle sarýlý hususî pamuklar vardýr ki her bakýmdan tavsiyeye þâyândýr.
* Aybaþý temizliði yalnýz kadýnlar için deðildir. Evli olmayan genç kýzlar da bu temizliði ayný þekilde yapmak zorundadýrlar.
Bilhassa genç kýzlarýn bu temizliðe küçük yaþtan alýþmýþ olmalarý, onlarýn hayatlarý boyunca sýhhatli olmalarýný saðlar.
* Aybaþý günlerinde kadýnlar ve genç kýzlar her türlü yorgunluktan sakýnmalýdýrlar.
Sancýlarý varsa, kanamalarý normalden çok veya az ise, hulâsa, þikâyetleri mevcut ise, hiç vakit geçirmeden bir doktora müracaat etmelidirler.
Soðuk duþlardan, kendilerini ve bilhassa ayaklarýný üþütmekten, uzun yol yürümekten, ata ve bisiklete binmekten, ayaklý dikiþ makinesi kullanmaktan, aðýr yük kaldýrmaktan, uykusuzluktan sakýnmalýdýrlar.
Fena koku neþreden yiyeceklerden çekinmelidirler.
OKUMA PARÇASI: KADINLARIN AY HALLERÝNDE BAÐLI OLDUKLARI SAÐLIK KURALLARI
Bilindiði gibi kadýnlar ayda (dört haftada) bir kez hayz (regl) devri geçirirler. Bu süre ortalama bir haftadýr. Ay günü dediðimiz (Hayz-Regl)'in fizyolojik bir amacý vardýr. Ayda bir kez yumurta hücresi yapan anne adayý kadýn, bu yumurtayý rahime gönderir. Eðer yumurta döllenmiþse gebelik devam eder. Döllenmemiþse o yumurta ile rahimin içi yüzeyindeki doku, kanama yolu ile dýþa atýlýr ve yeni yumurta yapma dönemi için rahim iç yüzeyi özenle yeniden yapýlýr. Her ay tekrar edilen bu olay; döllenmiþ yumurtaya yataklýk edecek olan rahim içi dokusuna hilkatin verdiði önemden kaynaklanmaktadýr. Rahim içi dokusunun tazelenmesi, döllenmiþ yumurtanýn yuvasýnda en ufak eskimiþ bir arýzaya müsaade etmemektedir. Böylece insan bu müstesna hazýrlýkla hayata ilk adýmýný atmaktadýr. Hanýmlara zahmet ve eza þeklinde yansýyan bu olayýn onlara saðlýk açýsýndan mükâfatý da vardýr.
Regl (hayz) zamanýnda hanýmlarýn saðlýklarýna karþý çok titiz olma gereði âþikârdýr. Bunun nedeni rahim içi dokusu atýlýrken tüm kan damarlarýnýn geniþlemesi ve çevrede mikroplara karþý elveriþli bir ortam oluþmasýdýr.
Son yýllarda rahim ve çevresinin Lenf (beyaz kan dolaþýmý) sistemi üzerinde yapýlan araþtýrmalar göstermiþtir ki, bu devrede kan damarlarýndaki bu geniþlemeler kanama süresince rahim ve çevresinde korunma sisteminde zaaf uyandýrmaktadýr. Nitekim bu devrede plaz ve benzeri nedenlerle ortaya çýkan üþütmeler zaafa uðramýþ Lenf sistemi nedeni ile aðýr kadýn hastalýklarýna yol açmaktadýr.
Cinsî temas bu dönemde kesin olarak sakýncalýdýr. Erkek ve kadýn herhangi bir hastalýk taþýmasalar dahi, her iki cinsiyetin organlarýnda sýradan mikroplar bulunabilir. Bu esnada cinsî temas, korunma açýsýndan çok duyarlý olan kadýnda telâfisi güç kadýn hastalýklarý (ilhitaplanmalar) doðurur. Eðer kadýnda yumurtalýk iltihabý gibi günümüzde pek sýk görülen hastalýklar varsa onlarý çevreye yayarak büyütür.
Regl (hayz) sýrasýnda cinsel bir iliþkinin kesin olarak, özellikle kadýnda ortaya koyacaðý sonuçlar, açýk bir yaraya elle dokunmaktan, ameliyatý eli yýkamadan yapmaktan farksýzdýr.
Yine rahim aðzý ve boynunda çok hassas olan iç deri (mukoza) erozyonlarý, özellikle Regl (hayz)'ýn tamamen bitmediði günlerde yapýlan cinsel iliþki ile çok yakýndan ilgilidir.
Son yýllarda rahim Lenf sistemine ve rahim aðzý ve boynu iç derisine verilen önem öylesine ciddidir ki, en ufak ihmalin bu bölgede nice dönüþü imkânsýz sorunlara yol açtýðý tartýþýlmaz hale gelmiþtir.
Doðum kontrol sistemi içindeki sakýncalý görülen tartýþmalar bile, özellikle bu noktada toplanmaktadýr.
Rahim içi derisi olsun, rahim aðzý dokusu olsun kadýn hayatýnýn en hassas noktasýdýr ve bilim bize en yeni bulgularý þöyle demektedir:
Bu bölge oyuncak deðildir. Bu bölgede iyimser tahminlerden çýkacak yorumlara yer yoktur. Önemli bir sorun da Regl (hayz) sýrasýnda özellikle iki haftada rahim ve rahim aðzý mukozasýnda (iç deri) ortaya çýkan hormon deðiþimlerine baðlý hücre deðiþimleridir. Bu dönem, hormonlarýn kendi kompitür sistemleri içinde adeta cirit attýklarý bir dönemdir. Dýþardan yapýlacak en ufak hatalar (cinsel iliþki, üþütme vs.) bu epitel deðiþimlerini fýrtýnalý çýkmazlara sürükler.
Lenf biyolojisini, epitel deðiþim süreçlerindeki incelikleri günümüzde öðrenen bilim dünyamýz, (hayz) regl zamanýnda cinsel iliþkiyi beyine ateþle yaklaþmadan baþka deðerlendiremez. Böyle bir iliþkinin týbbî faturasý, icâbýnda yýllar sonra ödenir. (Dr. Halûk Nurbaki, Diyanet Gazetesi, Sayý 290, sh. 14-15.)
* * *
OKUMA PARÇASI: ÝNCE HESAP
Çapa Týp Fakültesi'nde, dersini bitirip sýnýftan çýkmak üzere olan Prof. Cevat Babuna öðrencilerinin þu sorusuyla karþýlaþýr:
- Hocam, erkek hayatýnýn sonuna kadar çocuk sahibi olabilme kabiliyetini korurken, kadýn belli bir yaþtan sonra bu kabiliyeti geri gelmeksizin kaybediyor, neden?"
Prof. Cevat Babuna, kendinden emin öðrencilerine döner ve: "- Neden insanlar çocukken de çocuk yapma istidadýnda deðillerdir dersiniz?" diye sorar. Ve devam eder: "- Meselâ 5 yaþýnda, 6 yaþýnda da çocuk yapabilseler. Çünkü doðacak neticeyi taþýyabilecek güce ve sorumluluða henüz eriþmemiþlerdir. Kadýn ve erkek çocuk yapma hakkýna, ancak doðacak çocuðun bütün ihtiyaçlarýna cevap verebilecek hale geldiklerinde sahip olabiliyorlar. Peki bu hakký neden 40-50 yaþlarýndan sonra kadýn kaybediyor da erkek kaybetmiyor? Bildiðiniz gibi doðum olayý kadýnýn fizyolojik dengesini zorlayan bir stress, bir travmadýr. Elli yaþýn üstündeki kadýnlarda muhakkak ki doðumun ölümcül tehlikeleri olacaktýr. Görüyorsunuz bu yük taþýyabileceði hale gelince kadýna veriliyor. Taþýyamayacaðý yaþa gelince de alýnýyor. Erkek için ise böyle bir durum söz konusu deðil.
* * *
ÝSLÂM'DA ÝBADET
Ýbâdet Ne Demektir, Niçin Ýbâdet Ederiz?
Ýbâdet, Allah'ýn emirlerini yapýp, yasaklarýndan kaçmak, Onun rýzasýna uygun hareket etmek demektir. Niçin ibâdet ettiðimize gelince:
* Herþeyden önce, yaratýlýþ gayemiz olduðu için ibâdet ederiz. Çünkü Allah, biz insanlarý kendisini tanýyýp îman etmemiz ve ibâdette bulunmamýz için yaratmýþtýr.
Bu husus Kur'ân-ý Kerîm'de þu þekilde beyan edilmiþtir:
"Ben insi ve cinni ancak beni (îmanla tanýyýp) ibâdet etsinler diye yarattým." (ez-Zâriyât, 56).
Bir mü'min olarak, âyet-i kerîmenin ifade ettiði yaratýlýþ gâyemize uygun þekilde hareket eder, Yaradanýmýza karþý ibâdet ve kulluk vazifemizi yerine getirmeye çalýþýrýz.
* Ayrýca bize pek çok nimetler verdiði için de, o nimetlere bir teþekkür olarak Allah'a ibadette bulunuruz.
Küçük bir hediyesini aldýðýmýz birine, tekrar tekrar teþekkür ederken, sayýlamayacak kadar çok nimetlerine, hediye ve ikramlarýna mazhar olduðumuz Allah Teâlâ'ya karþý ibâdetle teþekkürde bulunmazsak, ne derece nankörlük etmiþ olacaðýmýz açýktýr. Böyle bir nankörlüðe düþmemek için, ibâdet vazifemizi noksansýz yapmaya gayret gösteririz.
Allah bizi yoktan vâr etmiþ, binlerce duygu ve cihazlarla donatmýþ, o duygu ve cihazlarýmýzýn ihtiyacý olan herþey'i yaratmýþ, hayatla birlikte insâniyet, îman ve hidâyet nimetlerini de vermiþtir.
Kur'ân-ý Kerîm'de Allah'ýn nimetlerinin sonsuz olduðu ve saymakla bitmiyeceði þu þekilde belirtilmektedir:
"Allah'ýn nimet(ler)ini saymaya kalksanýz (deðil tek tek saymak) topyekün bile sayamazsýnýz." (en-Nahl, 18).
Bu kadar sonsuz nimetler karþýsýnda bizlere düþen vazife: Nimet sâhibi Cenâb-ý Hakk'ý tanýmak ve sevmek, ibâdetle tanýyýp sevdiðimizi göstermek, verdiði nimetlerinden dolayý daima þükür ve minnet duygularý içinde bulunmaktýr.
* Yapmýþ olduðumuz ibâdet ve þükürler, aslýnda bu dünyada bizlere verilmiþ olan nimetlerin tam karþýlýðý olmaktan çok uzaktýr. Halbuki Allah, îman edip ibâdet yaptýðýmýz takdirde, bizler için ayrýca âhirette daha büyük nimetler hazýrlamýþ, Cennette ebedî saâdetler va'detmiþtir. Bu durumda Allah'ýn âhirette vermeyi va'dettiði bu ni'metler, tamamen onun hususî lütuf ve ihsâný, fazlý ve ikrâmý olmaktadýr. Yoksa, bizim yaptýðýmýz ibâdet ve þükürlerin karþýlýðý, ücreti deðildir.
Bu hususu Peygamber Efendimiz þu þekilde ifade buyurmuþlardýr:
"Sizden hiçbir kimseyi, kendi ameli (ibâdeti) Cennete girdiremez. Beni de, amelim Cennete koyamaz. Bu, ancak Allah tarafýndan bir RAHMET ile olacaktýr.."
* Ýbâdet Deyince Akla Namaz, Oruç Gibi Emirler Gelmektedir. Ýbâdet, Sadece Bunlardan mý Ýbârettir?
Hayýr, ibâdet sadece dînin namaz, oruç gibi emirlerinden ibâret deðildir. Allah'ýn rýzasýna uygun düþen her þey, her hareket, her söz, her fiil, her düþünce ve niyet ibâdet kabûl edilmektedir. Allah'ýn emirlerini tutmak kadar, yasaklarýndan kaçmak da ibâdettir. Bu bakýmdan ibâdeti ikiye ayýrmak mümkündür:
1. Amel-i sâlih, 2. Takvâ.
Amel-i sâlih, namaz, oruç, v.s. gibi Allah'ýn emirlerini yapmak demektir.
Takvâ ise, içki, kumar, zinâ gibi Allah'ýn yasakladýðý þeylerden kaçýnmak mânasýnadýr.
Ýbâdetin Ferd ve Cem'iyete Saðladýðý Faydalar Nelerdir?
1. Ýbâdetin mühim faydalarýndan biri, îtikadî ve imanî hükümleri kalb ve ruhlarda kökleþtirip sâbit hâle getirmesidir.
Bilindiði gibi, bilgi, ancak pratikle, tecrübe ile artar, geliþir, kökleþip meleke hâlini alýr. Pratiði ve tatbikatý yapýlmayan kuru bir bilginin muhafazasý zor olduðu gibi, insana hayatta faydasý da az olur. Ýmanî ve îtikadî bilgi ve hükümler için de, ayný durum söz konusudur. Bu tür bilgi ve hükümlerin insanda kökleþip yerleþmesi, meleke hâline gelmesi, ancak ibâdet sâyesinde mümkün olur. Çünkü "Allah'ýn emirlerini yapmak, yasaklarýndan da kaçmak" demek olan ibâdet, îmanýn pratiði ve tatbikatý hükmündedir.
Ýbâdeti terketmek, îmanýn insan davranýþlarý üzerindeki müsbet te'sîrinin zamanla zayýflayýp kaybolmasýna sebeb olur. Ýnsan davranýþlarý üzerinde îmanýn te'sîri zayýfladýkça da menfî duygular, kötü huylar, zararlý arzular, onun his âlemini kaplar; çeþitli günah ve kötülükleri iþlemeye zorlar. Bu bakýmdan, îman ile ibâdetin birbiriyle yakýndan alâkasý vardýr. Ýman bir lâmba ise; ibâdet, rüzgârlar karþýsýnda onu sönmekten kurtarmak ve ýþýðýný daha da fazlalaþtýrmak için lâmbaya takýlan þiþe hükmündedir. Peygamber Efendimiz ibâdetin îmaný koruyucu rolüne iþâreten, "Ýman çýplaktýr. Elbisesi ise takvâdýr" buyurmuþtur. Takvâ, bilindiði gibi, Allah'ýn nehiylerinden kaçýnmak, haram ve günahlardan uzak durmak demektir ki, bunun ibâdet olduðunu yukarda belirtmiþtik.
2. Ýbâdet, ferdî hayatýn tanzîminde de büyük rol oynar. Çünkü, ibâdet, fikirleri Cenâb-ý Hakk'a çevirttirir; zihinlerde Allah'ýn azamet ve büyüklüðünü yerleþtirir. Bu ise, kulun, her yaptýðý iþte Allah'ýn rýzasýný düþünmesini, Ýlâhî emirlere ve yasaklara riayet ve itâatini netice verir.
Böylece, kulun þahsî hayatý, dînin gösterdiði istikamet üzere tanzîm edilmiþ, maddî ve mânevî bir disiplin altýna alýnmýþ olur.
3. Ýbâdetin ferdleri birbirlerine kaynaþtýrmada ve cem'iyette huzur ve âhengi saðlamada da büyük rolü vardýr. Ayný kýbleye yönelerek ibâdet etmek, Müslümanlar arasýnda kopmaz bir baðlýlýk ve bitmez bir alâka te'sîs eder. Bu baðlýlýk ve alâka da sarsýlmaz bir kardeþliði, ciddî bir sevgiyi, samimî bir dostluðu netice verir.
Bu sâyede, cem'iyet hayatý huzur ve rahata kavuþur; maddî ve mânevî terakkiye ulaþýr.
4. Ýbâdetin insanýn moral dünyasý, ruh âlemi üzerindeki te'sîrine gelince:
Ýbâdetini yerine getiren bir mü'min, kalben müsterihtir. Ruhen kuvvetlidir. Mânen güçlüdür. Hayatý boyunca, vazifesini yerine getiren bir insan psikolojisi içinde, gönül huzuru ile, mutlu yaþar.
Ruhen daralmaz, bunalmaz, morali bozulmaz. Engeller, zorluklar, imkânsýzlýklar karþýsýnda hüzne ve ye'se kapýlmaz; metanet ve güvenini kaybetmez. Ýbâdet yapan kimsenin iç âlemi, düzenli ve kararlýdýr. Ruhî fýrtýnalar, tenakuz ve çatýþmalar onda görülmez.
5. Ýbâdet þahsî kemalât ve olgunluða da en büyük vesiledir.
Bilindiði gibi insan, cismi itibariyle küçük, zayýf ve âciz bir varlýktýr. Buna mukabil o, yüksek bir ruh ve büyük bir istidadýn sâhibidir. Meyil ve arzularý sonsuza kadar uzanmýþ; emellerine, duygu ve hislerine yaratýlýþtan hiçbir sýnýr konulmamýþtýr.
Ýþte böyle bir fýtratýn sahibi olan insanýn ruhunu yükseltip geniþlendiren ibâdettir.
Ýstidât ve kâbiliyetlerinin inkiþafýný saðlayan ibâdettir.
Meyil ve arzularýný ulvîleþtiren ibâdettir.
Emellerini gerçekleþtiren, ümidlerini, filizlendirip yeþerten ibâdettir.
Fikirlerini disiplin altýna alarak doðru düþünce ve sýhhatli muhâkemeyi te'min eden ibâdettir.
Duygu ve hislerini had altýna alan, ifrat ve taþkýnlýklardan kurtaran ibâdettir.
Özetle diyecek olursak, insaný insandan beklenen kemâlâta, ahlâkî ve ruhî olgunluða ulaþtýran ibâdettir..
OKUMA PARÇASI: ÝNSAN ÝBADETLE ALLAH'A YÜKSELÝR
Ýbâdet, ruhun Allah'a doðru yükselmesidir. Ýnsan için ibâdet, hususiyle bunalma zamanlarýnda, en büyük bir teselli, ruhî istinad, huzur ve kuvvet kaynaðýdýr. Ýbâdetten maksad, Allah'ý anmak ve kendini O'nun huzurunda görerek bu sayede hayvanî heves ve ihtiraslarýn þiddetini kýrmak, insanlara merhamet, þefkat ve sevgi hisleriyle bakmak ve baðlanmak, vücudu ve ruhu daimî bir temizlik içinde tutmaktýr. Buna herkesin ihtiyacý vardýr. Ýnsan, zengin-fakir, kuvvetli-zayýf ne vaziyette bulunursa bulunsun, mânevî bir desteðe ve bir enerji ihtiyatýna daima muhtaçtýr. Bunu herkes kendi hayatýnda ve kendisiyle baþbaþa kaldýðý zaman duyar ve tecrübeleriyle bilir.
Hiçbir eðlencenin bizi eðlendiremediði zamanlarýmýz, hiçbir devanýn dindiremediði acýlarýmýz oluyor. Hiç düþmeyeceðini sananlar günün birinde düþüyor, kimseye muhtaç olmayacaðýný umanlar günün birinde zaruret içinde kývranýyor. Hastalýk ve saðlýk gibi haz ve keder de insan içindir. Öyle me'yus ve kederli anlarýmýz oluyor ki, bu anlarda en yakýnlarýmýzý bile, kendimizden uzak hissediyor ve bunalýyoruz. Ýþte o zaman, fakat maalesef çok kere sadece o zaman, mâneviyat ihtiyacý duyuyoruz. Din ve mâneviyat, týpký saðlýkta kýymeti bilinmeyen sýhhat gibidir.
Ýtalyan fikir ve devlet adamý Francesko Nitti'nin dediði gibi, "Allah'a îman; nasýl bir þekilde tecelli ederse etsin ve nasýl bir din formasýna bürünürse bürünsün, hiçbir ilmî ve felsefî doktrinin tatmin edemeyeceði bir ruh ve bir insan iç ihtiyacýna cevab vermektedir.
Ýnsanlar muhtaç olduklarý iç huzurunu ve ruh sekînetini, daima dinde ve mâneviyat sýrrýnda arayacaklardýr. Þuna inanmalýdýr ki, ruhlarýnda îman etme istidadý taþýyan insanlar için, Allah'a îmanýn yerini hiçbir þey dolduramaz. Ve bir iç disiplini olarak, dînin kudret ve metanetine hiçbir siyasî veya ictimaî doktrin yetiþemez. Fakat dînin bu disiplin kudreti ve insanda iç huzuru ve sekîneti meydana getirme sýrrý, ibâdette gizlidir. Ferd, bu sýrrýn derinliðine ancak, ibâdet ile nüfûz edebilir."
Elhâsýl ibâdet, ferdi Hâlik'ýna (Yaradan'ýna) yaklaþtýrmak suretiyle, onda zengin bir mâneviyat kuvveti yaratýr. Ve insandaki (mukaddesat) duygusunu (sens du sacrŽ) inkiþaf ettirir. Ýnsan, ibâdet ve dua ile Allah'a yükselir. Ferd, bu kuvvet ve bu duygu sayesinde, hayatýn binbir güçlüðüne karþý kendinden kolayca mukavemet imkâný bulur.
Dikkat edersek, mâneviyat kuvvetinden mahrum olanlar, bunalma anlarýnda selâmeti ya kendilerini sefahatle avutmakta veya kilimin dört ucunu býrakýp serseriliðe vurmakta, yahut da intihar etmekte arar. Ýyi günlerinde mâneviyatý hiçe sayanlardýr ki, uðradýklarý bir felâket karþýsýnda kederden hasta olup ölürler.
Hakikî dindarlardan ne sefih ve serseri olaný görülmüþ, ne de kederinden hasta olup intihara kalkýþaný iþitilmiþtir. Çünkü dindarýn nazarýnda, fâni bir dünyanýn çok kýsa bir hayatý ve çabuk geçici zevki, kederden kývranmaða deðmez.
Bunun içindir ki bir memlekette mâneviyat baðlarý çözüldüðü zaman, sefahet ve her çeþit cinayet alýp yürür, intiharlar çoðalýr ve insanlar birbirinin kudurmuþ kurdu olur, kimsenin kimseye güveni kalmaz. Kardeþler birbirine göz koyar, evlât ana-babalarýný, talebe hocalarýný vurup öldürür. En yüce mevkilere yükselmiþ devlet adamlarý, ellerini en âdî ve iðrenç iþlere sokup bulaþtýrýr.
Fakat garibi þudur ki, bütün bu sefalet ve redâetlerin hakikî sebebleri aranmaz. Herkes birbirini ayýplar ve itham eder. Fakat asýl ayýbýn, nereden neþ'et ettiði üzerinde durulmaz. Emin olunuz, hakikî sebeb, ruh boþluðudur; asýl ayýp, mâneviyat ve mes'uliyet duygusu yokluðudur. (Ali Fuad Baþgil, Din ve Lâiklik)
* * *
Ýbâdetin Allah Katýnda Makbûl Olmasý Neye Baðlýdýr?
Yapýlan ibâdetlerin Allah katýnda makbûl olmasýnýn tek þartý vardýr. O da Ýhlâs'týr.
Ýhlâs, yapýlan ibâdetin ruhu hükmündedir. Ýhlâssýz yapýlan ibâdet, ruhsuz, sadece kuru bir þekilden ibarettir. Allah katýnda hiç bir deðer ve kýymeti yoktur.
Ýbâdette ihlâs ise, ibâdeti sadece Allah'ýn bir emri olduðu ve rýzâ-yý Ýlâhîyi kazanmaða vesile bulunduðu için yapmaktýr. Bu hususu Bediüzzaman Hazretleri, þu þekilde ifade ederler:
"Ubûdiyet, emr-i Ýlâhîye ve rýzâ-yý Ýlâhî'ye bakar. Ubûdiyetin dâîsi (yapýlma sebebi) emr-i Ýlâhî ve neticesi rýzâ-yý Hak'týr. Semerâtý ve fevâidi uhreviyedir."
Eðer dünyevî bir menfaat ve fayda ibâdet yapmaya sebeb yapýlsa, ihlâs kaçar, o ibâdet de bâtýl olur, yani, Allah katýndan kabûl görmez.
Peygamber Efendimiz bir hadîs-i þerîflerinde, iþlenen amel ve ibâdetlerde ihlâsýn yerini þu þekilde belirtmiþlerdir:
"Muhakkak Allah Teâlâ amel ve ibâdet olaraktan yalnýz zâtý için hâlis olaný, rýzâsý istenerek yapýlaný kabul buyurur."
Ýþlediðimiz Ýbâdetlerin Neticesinde Dünyevî Bâzý Faydalar da Elde Etmemiz Ýhlâsa Aykýrý mýdýr?
Ýþlenen ibâdete esas tutulmamak ve kasden istenilmemek þartiyle, kendiliðinden meydana gelen ve Allah tarafýndan talep edilmeksizin verilen dünyevî fayda ve menfaatler, ihlâsa aykýrý düþmez ve ibâdetin makbûliyetine bir engel teþkil etmez. Hattâ bu gibi faydalar, dinî yaþayýþý zayýf olanlarý þevk ve heyecana getirip onlarýn dinî baðlarýný kuvvetlendiriyorsa, bunlarý nazara vermek, hatýrlatmak câiz bile olur. Ancak yine de ibâdetin mutlaka Allah rýzâsý esas alýnarak, sýrf emredildiði için yapýlmasý þarttýr. Dünyevî neticeler, þevk unsuru olmaktan öte, sebeb ve gaye hâline getirilmemelidir.
Ýbâdette En Yüksek Derece Nedir?
Ýbâdette en yüksek derece, ihsan derecesidir. Ýhsan derecesine ulaþan bir kul, ibâdette ihlâsý, tam olarak kazanmýþ demektir.
Peygamber Efendimiz (asm) ihsan derecesini þöyle tarif etmiþtir:
"Ýhsan, Allah'ý görüyormuþçasýna Allah'a ibâdet etmendir. Zîra sen O'nu görmüyorsan da O seni görüyor."
Allah'ýn her zaman kendisini gördüðünü düþünerek, her an O'nun huzurunda olduðunu hissederek yapýlan ibâdete, elbette Allah'ýn rýzasýný kazanmak ve emirlerine itâat etmek düþüncesinden baþka hiçbir duygu karýþmaz. Ýnsan böylece ibâdetin ruhu olan ihlâsa en mükemmel þekliyle ulaþýr.
Ýbâdetin Âdâbý Nedir?
Ýbâdetin en mühim edebleri þunlardýr:
1 - Ýbâdeti sýrf Allah için yapmak. Çünkü ibâdetin Allah katýnda makbûl olmasý buna baðlýdýr.
2 - Ýbâdeti devamlý yapmak.
Hadîs-i þerîfte:
"Ýbâdetin Allah'a en makbûl geleni, az bile olsa, devamlý yapýlanýdýr" buyurulmuþtur.
Ýstikrar ve devam, dinî amellerin ve ibâdetlerin en mühim unsurudur.
Amellerin makbûlü, çok yapýlýp fakat kýsa zamanda usanýlýp terk edileni deðil; normal yapýlýp ancak ömür boyunca devam ettirilenidir.
3 - Ýbâdeti zamanýnda yapmak.
Vakti içinde edâ edilen bir farzla, sonraya býrakýlýp kazâ edilen arasýnda büyük fark vardýr. Bu itibarla ibâdet zamanlarýný kollamak; namaz, oruç gibi birbirini tâkip eden ibâdetlerin birini bitirince, diðeri için mânen ve maddeten hazýrlanmak büyük bir fazîlettir.
4 - Ýbâdeti kusursuz yapmaya çalýþmak.
Ýbâdetler Allah'a karþý yapýlan bir kulluk vazifesi olduðu için herbirinin edebine, erkânýna, farzýna, vâcibine ve sünnetine riayet edilerek yapýlmasý, güzelce ve dikkatlice edâ edilmesi gerekir.
Ýbâdet Kaç Kýsma Ayrýlýr?
Üç kýsma ayrýlýr:
1 - Bedenle yapýlan ibâdetler: Namaz, oruç gibi ibâdetlerdir.. Dua ve tefekkür de bu kýsma girerler.
Âyet-i Kerîmede meâlen, "Duânýz olmasa ne ehemmiyetiniz var" buyurulmak suretiyle duânýn önemine iþâret olunmaktadýr. Tefekkür konusunda da hadîs-i þerîfte: "Bir saat (Allah'ýn kudret ve azametini) tefekkür, bir sene nâfile ibâdet yapmaktan hayýrlýdýr" buyurulmuþtur.
2 - Malla yapýlan ibâdetler: Zekât, fitre ve benzeri ibâdetler.
3 - Hem beden, hem de malla yapýlan ibâdetler: Hac gibi.
Cenâb-ý Hakk'ýn Ne Ýhtiyacý Var ki Bizden Ýbâdet Etmemizi Ýstiyor, Kur'an'da Pek Çok Yerde Israrla Ýbâdeti Emrediyor?
Cenâb-ý Hakk'ýn hiçbir þey'e ihtiyacý olmadýðý gibi, bizim ibâdetimize de ihtiyacý yoktur. Ýbâdete asýl muhtaç olan biziz. Ýbâdet bizim mânevî yaralarýmýza bir devâdýr. Ruhumuzun gýdasý, kalbimizdeki hastalýklarýn ilâcý ve þifasýdýr. Bu bakýmdan Cenâb-ý Hakk'ýn bize ibâdeti emretmesi, yine bizim fayda ve istifademiz içindir.
Bir doktorun hastasýna bâzý ilâçlarý ýsrarla tavsiye etmesi, kendinin bir ihtiyacý ve menfaati olduðu için deðil, hastanýn faydasý ve iyileþmesi içindir. Doktora "Ne ihtiyacýn var ki bu ilâçta ýsrar ediyorsun" demek ne kadar mânasýz ise, Cenâb-ý Hakk'ýn ibâdet emrine karþý da, "Ne ihtiyacý var ki bize emrediyor" diye düþünmek o kadar mânasýz ve mantýksýz olur.
OKUMA PARÇASI: ÝBADETE MUHTACIZ
"Cenâb-ý Hak senin ibâdetine, belki hiç bir þey'e muhtaç deðil. Fakat sen ibâdete muhtaçsýn, mânen hastasýn. Ýbâdet ise mânevî yaralarýna tiryaklar hükmünde(dir).." Bediüzzaman
En güzel þey, karþýlýksýz kerem ve ihsanda bulunmaktýr. Bunu idrâkten âciz kimseler, bâzý hakikatlarý kendi bozuk akýl terazilerinde tartmakta ve hakikata zýd neticeler çýkarmaktadýrlar.
Bunlardan bir kýsmý, "Cenâb-ý Hakk'ýn (hâþâ) ne ihtiyacý var ki kendisini tanýttýrmak ve sevdirmek için bu kâinatý yaratsýn ve bize namazý ve ibâdeti emretsin?" þeklinde ahmakça bir soru sormaktadýrlar.
Bu kimseler bu soruyu sorarken zahmet edip etraflarýnda bulunan varlýklara bir göz gezdirseler, sorularýnýn cevabýný alacaklardýr. Meselâ, güneþ insanlara ýþýk vermekle beraber, insanlardan karþýlýk olarak ne beklemektedir? Küre-i Arz, insanlarý sýrtýnda gezdirmekle onlardan nasýl bir yardým ümid etmektedir? Veya limon aðacý, kendisinin hiç ihtiyacý olmadýðý halde C vitaminiyle yüklü limonlarý verirken, bir lütfun karþýlýðýnda insanlardan neyi istemektedir. Misaller çoðaltýlabilir.
Ýþte insanlardan alt seviyede bulunan mahlûkat dahi insanýn hiçbir þey'ine muhtaç deðilken, bil'akis insan onlara muhtaç iken, bir insan hangi akýlla Hâlik-ý küll-i þey hakkýnda yukarýdaki soruyu sorabiliyor?
Bir doktor lütuf ve merhametiyle fakir kimseleri bedava tedâvi etse, "Bu doktorun ne ihtiyacý var ki böyle yapýyor?" denilmez; denilse dîvanece bir soru olur. Zira doktor, zaten ihtiyacý olmadýðý için sýrf merhametinden bu lütfu yapýyor. Veya bir doktorun, verdiði ilâçlarý içmesi hususunda yaptýðý ýsrarý gören bir hasta, "Doktorun ne ihtiyacý var ki bu ilâcý bana zorla içiriyor?" þeklinde bir soru soramaz.
Ýþte Allahü Teâlâ da bu kâinatý lütfuyla bize hizmetkâr yaptýðý gibi, itâat ve ibâdeti de yine lütfuyla bizlere emrediyor, ta ki onlar ile ebedî saâdete mazhar olalým. Bu hakikatý bir misalle izah etmeye çalýþalým:
Ana rahmindeki bir çocuðu þuurlu farzediniz. O çocuk, gözüyle, o âlemde bir þey göremediði için, "Yahu þu gözler bana niçin takýlmýþ?" diye itirazda bulunacaktýr. Ona "Bu gözler sana baþka bir âlemde lâzým olacak, o âleme gittiðin zaman bu gözler sâyesinde yerlerde ve göklerdeki hârika san'atlarý temâþâ edeceksin", denilse, "Ben görmediðim þey'e inanmam" diye bu hakikatýn karþýsýna çýkacaktýr. Daha sonra itirazlarýna devamla, burnunun neye yaradýðýný ve ne için yüzünde kalabalýk ettiðini soracak ve kendisine bu âletle baþka bir âlemde güzel kokular alacaðý söylendiðinde bu hakikati de inkâra gidecektir. Ayný þekilde, kollarýnýn kalabalýk ettiðinden, ayaklarýnýn lüzumsuzluðundan bahisle sadece göbeðinden beslenmesine nazar edecek, aðzýný dahi lüzumsuz bulacaktýr.
Ýþte Rahîm-i Zü'l-Cemâl ana rahminde rahmetiyle bizim elimizden tutmuþ, bizi kendi fikrimizle baþbaþa býrakmamýþ ve bu dünyada lâzým olacak bütün cihazatý takarak bizleri bu dünyaya göndermiþtir.
Ýþte, O Hakîm-i Zü'l-Cemâl bu dünyada bizi bir imtihana tâbi tutmuþ ve bu âlemden sonra gideceðimiz âhiret âleminden hakkýyla istifade edebilmek için nasýl hareket etmemiz icâbettiðini Nebiyy-i Zîþan (asm) ve Kur'an-ý Kerîm'iyle bizlere bildirmiþtir.
Bu imtihanda, ana rahmindeki bahsettiðimiz çocuðun düþtüðü aptallýða düþmeyip; namaz, oruç, hacc, zekât gibi ibâdetlerin ve diðer emir ve nehiylerin niçin yapýldýðýný sormadan onlara harfiyyen riayet ettiðimizde, âhirette bu ibâdetlerimizden ebediyyen istifâde edeceðiz. Aksi halde, bu dünyaya gözsüz, elsiz, ayaksýz, aðýzsýz ve kulaksýz ilh.. gelen bir çocuk gibi, âhirete gittiðimizde, Cennet'te bize hayat hakký tanýnmayacaðý muhakkaktýr.
Kaldý ki, her emrin terkiyle bir günah ve nehiy iþlendiðinden, bu dünyadan tâatsiz ve ibâdetsiz göçen kimse, âhirete eli boþ gitmek yerine, torbasýna nice isyanlar ve günahlar doldurarak gitmektedir. Böyle bir yolculuk ise, ancak Cehennem'de son bulur.
O halde akýllý bir insanýn yapacaðý þey, buraya kadar olan seyahatini, Rabb-i Rahîm'in lütfuyla sürdürdüðünü nazara alýp, ölümden sonraki seyahatinde de lütuflarla karþýlaþmak için O Zât-ý Zülcelâl'in emirlerine harfiyyen riayet ve nehiylerinden âzamî hassasiyetle kaçýnmak olacaktýr.
Cenâb-ý Hakk'ýn, insanýn ibâdetine hiçbir ihtiyacý olmadýðý gibi; onun isyanýndan da (hâþâ) bir zarar görmemektedir. Her iki halde de sadece insanýn fayda ve zararý söz konusudur. (Mehmed Kýrkýncý, Hikmet Pýrýltýlarý)
* * *