NAMAZ'IN SIFATLARI:
442 Önce "Sıfat" mefhumu üzerinde
duralım. Sıfat, lûgatta masdardır. Örf'te ise; farz, vacib,
sünnet ve menduba şamil olan bir keyfiyettir. İbn-i Abidin:
"Sıfat ve vasıf kelimeleri aynı kökten türeme, iki
masdardırlar. Kelâm ûleması, bunların arasında fark
görmüş: "Vasıf, tavsifi yapan şahısla, sıfat ise
tavsif edilen şeyle bulunur" demişlerdir. Lakin kamusun
sözü, sıfatında lugat itibariyle mevsufta bulunacağına
delâlet eder. Şu halde sıfat bazen masdar, bazen isim olur,
vasıf ise yalnız masdardır. Fetih ve Bahır'da şöyle
denilmiştir: "Bazen vasıf kelimesinden, sıfat murad
edildiği inkar olunamaz. Ama bununla lügaten birleşmek lazım
gelmez. Çünkü vasfın da masdar olduğunda şüphe
yoktur." Bu sözden anlaşıldığına göre; vasıf
kelimesi bazen isim olarak mecazen sıfat manasına
kullanılır"(124) buyurmaktadır. Namazın sıfatlarından
murad; namazın sahih olması kendisine bağlı olan şeylerdir.
Kolay öğrenilmesi için birçok kitapta "Namazın
içindeki farzlar" tabiri kullanılmıştır. Şimdi
bunları izaha gayret edelim.
443 TAHRİME (İLK TEKBİR): İmam-ı
Merginani: "Namazın farzları altıdır. Tahrime (iftitah
tekbiri) bunlardan birisidir. Zira Allahû Teâla (cc) "Ve
Rabbini büyükle (Ta'zim'le zikret, tekbir getir)"
buyurmuştur. Bundan murad iftitah tekbiridir"(125)
hükmünü zikretmektedir. Molla Hüsrev: "Namazın bir
kısım farzları vardır. Bunlardan birisi de tahrimedir.
"Tahrim" bir şeyi haram kılmaktır. Tahrime ilk
tekbire tahsis edilmiştir. Zira ilk tekbirle birlikte; namaza
başlamadan önce mübah olan (Yemek, içmek, konuşmak vs.)
şeyler haram olur buyurmaktadır.(126) İbn-i Abidin'de aynı
hususa işaretle: "Kendisi ile namaza girilen cümleye
"Tahrime" denilmesi, namaza başlamazdan önce mübah
olan şeyleri haram kıldığı içindir. Sair tekbirler böyle
değildir"(127) hükmünü zikreder. Hanefi fûkahası
Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Namazın tahrimi (haram kılması)
tekbirdir"(128) Hadis-i Şerifini esas almıştır.
444 Namaza "Allahû Ekber" lafzı ile
başlamak efdaldir.(129) Tahrime ile namaza başlanılabilmesi
için ayakta olmak şarttır. Herhangi bir özre mebni
olmaksızın oturarak tekbir getirmekle, farz namaza girilemez.
Eller iki kulak hizasına kaldırılır. Molla Hüsrev:
"İki el (kulak hizasına) kaldırıldıktan sonra tekbir
alınır. Essah olan kavil budur. Zira iki eli kaldırma işinde,
Allahû Teâla (cc)'dan başkasından kibriyayı (Azameti,
büyüklüğü) uzaklaştırma, reddetme vardır"(130)
hükmünü zikreder. Bu mahiyet iyi tefekkür edilmelidir. Bir
mü'min namaza başlarken; Allahû Teâla (cc)'dan başka hiçbir
hüküm koyucunun olmadığını, bütün tağutları ve putları
reddettiğini ilan eder!.. Tağuti güçlerle işbirliği yapan
ve onların hakimiyetleri için gayret sarfeden kimseler; ne
kadar namaz kıldıklarını iddia ederse etsinler;
"Tahrime"yi bile hakkı ile eda edemezler.
445 Dilsiz olan kimseler "Niyetleri" ile
namaza başlamış olurlar. Ayrıca dillerini oynatmaları lazım
değildir.(131) Kadınlar, ellerini omuzları hizasına kadar
kaldırarak "Allahû ekber" deme durumundadırlar.
Sahih olan budur.(132) Zira onlar için; tesettüre daha uygun
olan, şekil böyledir.
446 KIYAM: İmam-ı Merginani:
"Namazın farzlarından birisi de kıyamdır. Zira Allahû
Teâla (cc)'nın "Allah için namaz kılarken ayakta
durunuz" kavli vardır"(133) hükmünü beyan eder.
Kıyam; farz ve vacib namazlarda farzdır. Bunun haddi; bir
kimsenin iki elini uzattığı zaman dizlerine yetişemez
olmasıdır"(134) Nafile olan namazlarda kıyam farz
değildir.(135) Resûl-i Ekrem (sav): "Ayakta olduğun halde
namaz kıl. Eğer buna kadir olamazsan oturarak kıl. Eğer buna
da kadir olamazsan yan yatarak kıl. Eğer buna da kadir
olamazsan sırt üstü yatarak namaz kıl"(136)
buyurmuştur. Bir kimse, ayakta durmaya (Kıyam'a) kadir olduğu
halde, oturarak farz namazı kılarsa, onun namazı caiz olmaz.
447 Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Sağ elini, sol
elinin üzerine göbeğinin altında koymak
sünnettendir"(137) Hadis-i Şerifini esas alan hanefi
fûkahası; namaz kılan kimse; kıyamda iken, sağ elini sol
elinin üzerine koyar hükmünde ittifak etmiştir.
448 KIRAAT: Molla Hüsrev:
"Namazın farzlarından birisi de kıraattır. Allahû
Teâla (cc)'nın; "Kur'an'dan kolayınıza geleni
okuyunuz" emri şerifine göre, kıraatın farz olan
miktarı bir Ayet-i Kerime'dir. Bir Ayet-i Kerime'den azı
bi'licma kıraat değildir"(138) hükmünü beyan eder.
Farz, vacib ve nafile namazların tamamında Kur'an-ı Kerim
okumak farzdır.(139) İmam-ı Malik (rh.a) "Namaz ancak
fatihatü'l kitab ve onunla beraber bir sûre ile olur. Başka
olmaz" Hadis-i Şerifini esas alarak; fatiha'nın ve onunla
birlikte bir sûrenin kıraatının farz olduğuna kaildir.
İmam-ı Şafii (rh.a): "Namaz ancak Fatihatü'l kitab ile
olur" Hadis-i Şerifini esas alarak, namazda
"Fatiha" okumanın farz olduğuna hükmetmiştir.
Hanefi fûkahası: "Bizim için delil "Kur'an'dan
kolayınıza geleni okuyunuz" Ayet-i Kerime'sidir. Haber-i
vahid olan Hadis-i Şeriflerle bunun üzerine ziyade (Yani farz
tayin etmek) caiz olmaz. Ancak haber-i vahid olan Hadis-i
Şerif'ler amel etmeyi gerektirir. O halde Kur'an-ı Kerim okumak
"Farz", Fatiha Sûresi'ni okumak "Vacib"tir.
Hatta namaz kılan kimse; Fatiha Sûresi'ni okumayı terk etse,
namazı iade etmesi emrolunur"(140) hükmünde ittifak
etmiştir.
449 Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Her kim imamla
namaz kılarsa, imamın kıraatı onun için de
kıraattır"(141) Hadis-i Şerifini esas alan Hanefi
fûkahası, "imama uyan kimsenin kıraatı şer'an
menedilmiştir" hükmünde ittifak etmiştir. Zira
kıraatın sükûtu imama uyma zaruretinden ileri gelir.
450 İmam Fatiha Sûresini okuyup bitirdiği zaman
"Amin" der ve imama uyan kimseler de "Amin"
derler. Resûl-i Ekrem (sav): "İmam amin dediği zaman,
amin deyiniz"(142) buyurmuştur. İbn-i Mesû'd (ra)'un
rivayet ettiği Hadis-i Şerife göre cemaat "Amin"
kelimesini gizli deme durumundadır. Zira o dua
hükmündedir.(143)
451 RÜKÛ: Molla Hüsrev:
"Namazın farzlarından biri de rükû'dur. Namaz kılan
kimse başını eğerken "Tekbir" alır. Zira Resûl-i
Ekrem (sav), başını eğerken ve kaldırırken tekbir alırdı.
Musalli sırtını düz tutarak rükû eder. Hatta rükû halinde
iken; sırtına su dökülse, dökülen bu su sırtında
durmalıdır"(144) hükmünü beyan etmektedir. Resûl-i
Ekrem (sav)'in; Hz. Enes (ra)'e hitaben: "Rükû ettiğin
zaman ellerini dizlerinin üzerine koy ve parmakların arasını
aç"(145) buyurduğu bilinmektedir. Hanefi fûkahası bu
halde iken parmakların açılmasının mendûb olduğunda
müttefiktir.(146) Ayrıca "Sizden birisi rükû ettiği
zaman, rükû'da üç defa "Sübhane Rabbiye'l Aziym"
desin"(147) Hadis-i Şerifi esas alınarak, "tesbihin
en azı budur" denilmiştir. Cemaat halinde namaz
kılınırken imam, "Semiallâhu limen hamideh" (Allah
kendisine hamd edenlerin hamdini kabul buyurur) dediği zaman,
imama uyan kimsenin "Rabbenâ leke'l-hamd" demesi de
sünnetle sabittir.(148)
452 Namaz kılan kimse; başını rükû'dan
kaldırdıktan sonra düz olarak ayakta durur. İtmi'nân'dan
başkası sünnettir. İtmi'nân: Mafsalları yerine oturuncaya
kadar uzuvların sükûnet bulmasıdır. Bundan başka olan
rükû tekbiri, parmakların açılması, tesbih, tahmid, tesmi
ve düz olarak ayakta durmak sünnetlerdir. Ta'dili erkândan
olan rükû'daki durma "İtmi'nân" vacibtir.(149)
Rükû ve sücûd'daki tesbihlerin en azı üç, ortası beş ve
en mükemmeli de yedi defa söylemektir.(150)
453 SÜCÛD (SECDE ETMEK): Namazın
farzlarından birisi de secde etmektir. Namaz kılan kimse
"Secde" için tekbir alır. Resûl-i Ekrem (sav)'in:
"Yedi aza üzerine secde etmekle emrolundum"(151)
Hadis-i Şerifini esas alan Hanefi fûkahası, burun ve alın
üzerine secdenin farz olduğu hususunda ittifak etmiştir.(152)
Ayrıca: "Kul secde ettiği zaman onun her uzvu secde eder.
O halde namaz kılan kimse, gücü yettiği kadar uzuvlarını
kıble tarafına çevirsin"(153) Hadis-i Şerifi, iki ayak
parmaklarının da kıbleye çevrilmesinin gerektiğini
belirtmektedir. İbn-i Abidin: "Lugatta secde tevazûu
manasına gelir. Kamûs, muğrib sahibi onu "alnı yere
koymaktır" diye tefsir etmiştir. "Bahır" da
şöyle deniliyor: "Secdenin hakikatı maskaralık olmayacak
şekilde yüzün bir kısmını yere koymaktır. Burun da tarife
dahil, çene ve yanak hariçtir. Ama secde halinde ayaklarını
kaldırırsa ta'zim ve tebcil olmaktan ziyade oynamaya daha çok
benzer. Meselenin tamamı "Bahır" üzerine
yazdığımız derkenardadır. Özrü olmayan kimse alnı ve
ayakları ile secde etmelidir. Sadece burun üzerine secde ile
yetinmek için tercih edilen kavle göre, özür şarttır,
nitekim gelecektir. Halebi diyor ki: "Sonra sadece alnı
üzerine secde etmekle yetinecekse, az bile olsa alnının bir
cüzünü yere koymak farz, ekserisini koymak ise vacibtir."
Secde halinde ayaklardan bir parmağın yere değmesi kafidir.
Secdenin tekrarı tabbudi bir iştir. Yani ekseri ûlemanın
kavillerine göre manasına akıl ermeyen bir iş olup, ibtilâ
ve imtihan için emir olunmuştur. Bazıları şeytanı
çatlatmak için emir edildiğini söylerler ve "Şeytan bir
defa bile secde etmedi. İşte biz iki defa secde ediyoruz"
derler"(154) hükmünü zikretmektedir.
454 Hanefi fûkahası: "Teabbüdî olduğu ve
illetlerinin akılla kavranılamayacağı sabit olan hükümlerde
kıyasın geçerli olmayacağı" hususunda ittifak
etmiştir.(155) İki defa secde etmek de, teabbu'dî'dir. İbn-i
Abidin: "Ulemâ teabbüdî emirler hakkında ihtilaf
etmişlerdir. Bunlar Allahû Teâla (cc) indinde bir hikmetinden
dolayı meşru olup, bu hikmet bize gizli mi kalmıştır, yoksa
böyle değil midir? Ekser ûlema birinciyi tercih etmişlerdir.
Akla yatan da odur. Çünkü istikra (sayım) göstermiştir ki,
Allahû Teâla (cc)'nın adeti, hikmetinden hali değildir.
Yararlı şeyleri emir, zararlıları yasak eder. Binaenaleyh
bize meşru kıldığı bir şeyin hikmeti anlaşılırsa makûl
deriz, hikmeti anlaşılmazsa ona da teabbüdi ismi veririz.
İlim ve hikmet Allahû Teâla (cc)'ya mahsustur"(156)
hükmünü beyan etmektedir.
455 Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Sizden birisi secde
ettiği zaman, secde halinde iken üç defa "Sûbhane
Rabbiye'l-âlâ" desin"(157) buyurduğu bilinmektedir.
Birinci secdeden sonra tekbir getirir ve başını kaldırır.Tam
manasıyla oturduktan sonra tekbir getirir ve ikinci secdeyi
yapar. Zira Resûl-i Ekrem (sav): "Sonra başını kaldır,
o şekilde kaldır ki, oturduğun halde dimdik bir vaziyette
olsun"(158) buyurmuştur.
456 Secde eden bir kimse, secde halinde iken
ayaklarını yere koymazsa, secdesi caiz olmaz. Şayed özürsüz
olarak secde esnasında ayaklarından birini yere koymuş olsa
(diğerini kaldırsa) bu durumda secdesi kerahetle caiz olur.
Münye şerhinde de böyledir.(159) Esas olan iki ayağında
yerde olması ve parmakların kıbleye doğru çevrilmiş
bulunmasıdır. Ayağı yere koymak demek, ayak parmaklarını
yere koymak demektir.
457 KA'DE-İ AHİRE VE TEŞEHHÜD: Namaz
kılan kimse namazın iki secdesinden sonra sol ayağını yayar
ve üzerine oturur. Sağ ayağını diker ve parmaklarını
kıbleye yöneltir. Hz. Aişe (R.anha)'dan rivayet edilen oturma
şekli budur.(160) Son ka'dede teşehhüd miktarı beklemek; farz
namazlarda da, nafile namazlarda da farzdır. Hatta bir kimse iki
rek'at namaz kılsada sonunda oturmasa (Ka'de-i Ahire'yi
terketse) o kimsenin namazı fasid olur. Hûlâsa'da da
böyledir.(161)
458 Hz. Abdullah b. Mes'ûd (ra)'den teşehhüd'le
ilgili olarak rivayet edilen şudur: "Resûl-i Ekrem (sav)
elimden tuttu ve bana teşehhüd'ü öğretti. Tıpkı bana
Kur'an-ı Kerim'den bir sûreyi öğretir gibi
öğretti."(162) Hanefi fûkahası Ka'de-i Ahire'de Resûl-i
Ekrem (sav)'in Hz. Abdullah İbn-i Mes'ûd'a öğrettiği
teşehhüdün okunmasını esas almıştır. Bu teşehhüd
şudur:
[Ettehiyâtü li'llâhi ve's-salevâtü
ve't-tayyibâtü Es-selâmü aleyke eyyühe'n nebiyyü ve
rahmetu'llâhi ve berekâtüh. Es-selâmü aleynâ ve alâ
ibâdi'llâhi's-sâlihin. Eşhedü en lâ ilâhe illâ'llah ve
eşhedü enne Muhammeden abdühû ve Resûlühû]
Manası: Bütün ta'zimler, dualar ve her türlü
ibadet yalnız Allahû Teâla (cc)'yadır. Ey mertebesi yüce
olan Nebi!.. Allahû Teâla (cc)'nın rahmeti ve bereketi,
selâmı senin üzerine olsun. Bize de selâm olsun, Allahû
Teâla (cc)'nın sâlih kullarına da selâm olsun!.. Allahû
Teâla (cc)'dan başka ibadet edilecek bir ilah (put, tağut
vs..) olmadığına şehadet ederim. Ve yine şehadet ederim ki;
Hz. Muhammed (sav) Allahû Teâla (cc)'nın bir kuludur ve O'nun
Resûlüdür.
459 Hanefi fûkahası "Ka'de-i Ahire'nin farz,
teşehhüd'ün ise "Vacib" olduğu hususunda
müttefiktir.(163) Teşehhüd'ün vacib olması Resûl-i Ekrem
(sav)'in Hz. Abdullah İbn-i Mesûd (ra)'a hitaben: "Şayed
sen bunu söylersen (Teşehhüd'ü okursan) şüphesiz ki
namazın tamam olur"(164) buyurması sebebiyledir. Namaz
kılan kimse; sabah namazı gibi iki Rek'at'lık farz namaz veya
dört Rek'at'lık farz namaz kılıyorsa, son Rek'at'ta
teşehhüd'ü okuduktan sonra Resûl-i Ekrem (sav) üzerine
selâvat getirir. Bu da sünnettir.(165) İmam-ı Şafii
(rh.a)'ye göre hem teşehhüd, hem de selâvat getirmek
farzdır. Selâvat'ın keyfiyeti de şöyledir:
["Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ Âli
Muhammed. Kemâ salleyte alâ İbrâhime ve alâ Âli İbrâhim,
inneke hamîdün mecid."
"Allahümme bârik alâ Muhammedin ve alâ Âli
Muhammed. Kemâ bârekte alâ İbrâhime ve alâ Âli İbrâhim,
inneke hamîdün mecid."]
Manası: "Allah'ım!.. Efendimiz Hz. Muhammed
(sav)'in şanını yücelt!.. Efendimiz Hz. Muhammed (sav)'in
âlinin de (aile efradının da) şanını yücelt!.. Hz.
İbrahim (as)'in kendisine ve Hz. İbrahim (as)'in aline
verdiğin şeref gibi!..
"Allah'ım!.. Efendimiz Hz. Muhammed (sav)'in
kendisine ve aline bereket ver!.. Onları mübarek kıl!..
Tıpkı Hz. İbrahim (as)'i ve alini mübarek kıldığın gibi!
Muhakkak ki sen hamd edilmeye lâyıksın, azamet ve şeref sana
mahsustur."
460 Namaz kılan kimse salavat duasından sonra;
kendisi ve diğer mü'minler için dua eder.(166) Kur'an-ı
Kerim'de olan birşey ile dua etmesi sünnettir. Meselâ:
"Allahüm-mağfirli velivalideyye" (Allah'ım beni ve
ana-babamı afv buyur) veya "Allahümme mağfir
liebihi" (Allah'ım babamı afveyle" gibi. Veya me'sur
(yani Resûl-i Ekrem (sav)'den rivayet edilen sözlerle dua eder.
Meselâ;
["Allahümme innî zalemtü nefsi zulmen kesiran
ve innehû lâ yağfiruz zünûbe illâ ente. Fağfir lî
mağfireten min ındike inneke entel gafûrür rahîm"]
Manası: "Allah'ım!.. Şüphe yok ki, ben
nefsime çok çok zulmettim. Günahlarımı ise ancak sen
affedersin!.. Senin katından bir mağfiretinle afvını istirham
ederim. Şüphesiz ki sen gafûr ve rahimsin" bu me'sûr
dualardandır. İnsanların sözlerine benzer (yani rivayete
dayanmayan veya Kur'an'da olmayan) sözlerle dua edilemez. Zira
insanların sözü namazı bozar.(167)
461 Daha sonra selam vererek namazdan çıkar. Hz.
Abdullah İbn-i Mesûd (ra) "Resûl-i Ekrem (sav) sağına
selâm verirdi, öyle ki yanağının beyazlığı görünürdü.
Soluna da selâm verirdi, öyle ki sol yanağının beyazlığı
görünürdü"(168) buyurmuştur. Sağına ve soluna selâm
verirken; erkeklere, kadınlara ve hafaze meleklerine niyyet
eder. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Namazın haram kılması
tekbir, helâl kılması selâm vermektir"(169) buyurduğu
bilinmektedir. İmam-ı Azam (rh.a)'ye göre selâm vermek
farzdır. İmameyn'in kavline göre ise farz değildir.(170)
462 Önemli konulardan birisi de; namaz kılan
kimsenin "Tadil-i Erkân'a" riayet etmesidir. İmam-ı
Yusuf (rh.a)'a göre; Tadil-i Erkan'a riayet etmek farzdır.(171)
Bu konuda Abdullah İbn-i Mesûd (ra)'dan rivayet edilen Hadis-i
Şerifi esas aldığı bilinmektedir.(172) Molla Hüsrev:
"Namazın farzlarından birisi de tertib kasdıyla kıyamı
rükûdan önce ve rükûyu da sücûddan önce yapmaktır. Hatta
eğer namaz kılan kimse, kıyamdan önce rükû eylese veya
rükû etmeden secdeye varsa caiz olmaz. Zira namaz ancak tertib
ile kaimdir. Kafi'de de böyle zikredilmiştir"(173)
hükmünü beyan etmektedir.
463 Şimdi "Tenvirü'l Ebsar", "Dürrü'l
Muhtar", "Reddü'l Muhtar" ve "Feteva-ı
Hindiyye'yi" esas alarak namazın vacibleri üzerinde
duralım. Bilindiği gibi namazın vaciblerini kasden terkeden
kimsenin, namazı iade etmesi esas alınmıştır. Eğer unutarak
terkederse secde-i sehiv yapar. Namazın vacibleri şunlardır:
Birincisi: Fatiha Sûresini okumaktır.
Fatiha'nın ekserisini terkeden kimse secde-i sehiv yapar,
birazını terkeden yapmaz. Lakin Mücteba'da: "Fatiha'dan
bir ayet terkeden secde eder" denilmiştir ki, evla olan da
budur. Dolayısıyla Fatiha Sûresi'nin tamamını okumak
vacibtir.
İkincisi: En kısa bir sûreyi, Fatiha
Sûresi'ne zam etmektir. Nitekim Feteva-ı Hindiyye'de:
"Namazda Fatiha ve zamm-ı sûre okumak vacibtir. Ayrıca
Fatiha'yı, zamm-ı sûreden önce okumak vacibtir"(174)
denilmiştir.
Üçüncüsü: Fatiha ve zamm-ı
sûreyi farz namazın ilk iki rek'atına tahsis etmek de
vacibtir.
Dördüncüsü: Nafile namazın her
rek'atında Fatiha ve zamm-ı sûre vacibtir. Zira nafile
namazın her çift rek'atı bir namaz sayılır. Vitir
Namazı'nın her rek'atında da ihtiyaten Fatiha ve zamm-ı sûre
okumak vacibtir.(175)
Beşincisi: Kıraatle rükû arasında
ve secde gibi her rek'atta tekerrür eden yahud rek'atların
sayısı gibi her namazda tekerrür eden şeyler arasında
tertibe riayette vacibtir. İmam-ı Yusuf (rh.a) indinde bu
farzdır. Nitekim daha önce izaha gayret etmiştik!..
Altıncısı: Tadil-i Erkan, yani
azayı rükû ve secdede iken ve keza Kemâl'in tercihine göre,
rükû ve secdeden doğrulurken bir tesbih miktarı
sakinleştirmek de vacibtir. İmam-ı Yusuf (rh.a)'a göre,
Tadil-i Erkan ameli farzdır. Daha önce zikretmiştik!..
Yedincisi: İlk oturuşta vacibtir.
Velev ki nafile namazda olsun. Essah olan kavil budur. Malûm
olduğu üzere ka'de-i ahire (son oturuş) farzdır. İlk
oturuşta teşehhüd'den fazla birşey okumamak da vacibtir.
Teşehhüd'den fazla birşey okunursa secde-i sehiv yapılır.
Sekizincisi: Gerek ilk oturuşta, gerek
son oturuşta teşehhüd'ü okumak da vacibtir. Essah olan kavle
göre her oturuşta, teşehhüd'ün tamamını okumak esastır.
Dokuzuncusu: Sağa ve sola selâm
vererek, namazdan çıkmak da vacibtir. İmam-ı Azam (rh.a)'a
göre selâm vererek namazdan çıkmak farzdır. Daha önce bu
hususu zikretmiştik!.. Yani "Esselâmu aleyküm ve
rahmetûllah" demek.
Onuncusu: Vitir Namazı'nda kunut'u
okumak vacibtir. Kunut "Mutlak dua manasınadır"
Kunut'un tekbiri ile üçüncü rek'atın tekbiri de aynı hükme
tabidir. Hangi dua okunursa okunsun "Kunut" yerine
geçer.
Onbirincisi: Bayram namazının
tekbirleri de vacibtir.
Onikincisi: Sabah, akşam ve yatsı
namazlarında imamın aşikâr olması vacib olduğu gibi, gizli
okunan namazlarda herkesin gizli okuması da vacibtir.
Onüçüncüsü:
Rükûu tekrarlamamak, secdeyi üçlememek, ikinci veya
dördüncü rek'attan önce oturmamak, iki farz arasına giren
her ziyadeyi terketmemek, imama uyan kimsenin susması ve imamı
takip etmesi (yani içtihad götüren yerde imamı takip etmesi)
de vacibtir. Namaz ancak farzlarda imama muhalefet halinde
bozulur. Vaciblerde de fiilen imama tabi olmak vacibtir.