KUR'AN-I KERİM OKURKEN HATA ETMEK
(ZELLE-İ KARİ)
480 Bütün muteber fıkıh kitaplarında
"Zelle-i Kari" (Kur'an-ı Kerim okurken hata etmek, dil
sürçmesi veya dil kayması) üzerinde durulmuştur. İbn-i
Abidin: "Mütekaddimin ûlemaya göre kaide şudur: Manayı,
itikadi küfür olacak şekilde değiştiren dil sürçmesi,
bütün bu söylenenlerde namazı bozar. Hata olarak ağzından
çıkan kelime Kur'an'da bulunsun bulunmasın fark etmez. Meğer
ki değiştirilen cümlelerin arası tam bir durakla ayrılmış
olsun. Değiştirme böyle olmazsa bakılır: Söylenenin misli
Kur'an'da yoksa, mana da hakikatten uzak son derece değişmiş
olursa yine namaz bozulur. "Hâza'l gurab" yerine
"Hâzâ'l gubar" okumak böyledir. Kezâ misli
Kur'an-ı Kerim'de olmadığı gibi manası da yoksa hüküm yine
böyledir. "Serâir" yerine "Serail" okumak
bu kabildendir. Misli Kur'an-ı Kerim'de bulunur, fakat mana
hakikattan uzak olur da pek fazla değişmezse Ebû Hanife (rha)
ile İmam-ı Muhammed (rha)'e göre yine bozulur. İhtiyat olan
da budur. Ulemadan bazıları umum belvaya bakarak
bozulmayacağını söylemişlerdir"(205) hükmünü
zikretmektedir. Feteva-ı Hindiyye'de: "Hz. Osman (ra)'nın
toplamış bulunduğu Kur'an'da bulunmayan bir lafzı okumak da
zelledir (Kıraat hatasıdır). Bazı alimler: "Bir kimse
ma'ruf olan mushafta bulunmayan ve manası da yerinde olmayan bir
lafzı okursa, ittifakla o kimsenin namazı bozulur"(206)
denilmektedir.
481 Mü'minler Kur'an-ı Kerim'i ezberlerken çok
titiz olmak durumundadırlar. Müteahhirin ûlemâya göre;
kıraat esnasında hata, i'rab hatası ise namaz fasid olmaz.
Çünkü insanların ekserisi i'rabın vecihleri arasını temyiz
edemezler. Kadıhan demiştir ki; müteahhirûnun dedikleri şey
daha geniştir. Mütekaddimûnun dedikleri ise daha
ihtiyatlıdır.(207) Ebû'l Kâsım Es-Safari'l Buhari'nin
şöyle dediği nakledilmiştir: "Namaz bazı yönlerden
caiz ve fakat bir cihetten fasid ise, ihtiyaten fesadı ile
hükmolunur. Yalnız kıraat meselesi bundan müstesnadır.
Çünkü bunda insanlar için umum belva vardır."
Zahiriyye'de de böyledir.(208) Hem namaz, hem de Kur'an-ı Kerim
okumak bir ibadet olduğuna göre; bu konuda İmam-ı Azam Ebû
Hanife (rha)'nin ictihadı ile fetva vermek, usule daha uygundur.
Nitekim İbn-i Abidin: "Ulema, ibadetlerde fetvanın mutlak
sûrette İmam-ı Azam (rha)'ın kavline göre verileceğini
söylemiştir"(209) hükmünü beyan etmektedir.