540 Resûl-i Ekrem (sav)'in:
"Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir kimseye, abdesti
sıkıştırdığı halde namaz kılması helal olmaz.
Hafifleyinceye kadar bu böyledir" "Hadis-i Şerifini
esas alan Hanefi fûkahası; büyük veya küçük abdest, yahut
yellenme sıkıştırdığı zaman namaza durmak
mekruhtur"(314) hükmünde ittifak etmiştir. Hatta cemaati
kaçıracağından korksa bile, bu durumda abdest tazelemesi
gerekir.
541 Namaz kılan kimsenin
elbisesi, sakalı ve bedeni ile oynaması veya secdeye giderken
elbisesini korumak maksadıyla önden veya arkadan çekip
kaldırması mekruhtur. Miracü'd-diraye'de de böyledir.(315)
İbn-i Abidin "Namazda elbise ve bedeni ile oynamayı yasak
eden delil Kudai'nin tahriç ettiği şu hadistir:
"Şüphesiz ki Allah sizin için üç şeyi, yani namazda
elbise ve bedenle oynamayı, oruçta ayıp açık şeyler
konuşmayı ve kabristanda gülmeyi kerih görmüştür."
Bahır'da bildirildiğine göre buradaki kerahat kerahat-ı
tahrimiyyedir. "Ancak hacet varsa caiz olur" Yani
yediği zararlı bir şeyden vücudu kaşınmak, rahatsız eden
teri silmek gibi bir hacetten dolayı abes sayılan bir şeyle
meşgul olmak caizdir. Ama bu amel-i kesir olmamak
şartıyladır" hükmünü zikreder.(316) Resûl-i Ekrem
(sav)'in namazda terlediği ve alnında teri sildiği eserle
varid olmuştur. Çünkü ter kendisini rahatsız ediyordu. Bu
durumda hacet var demektir. Ancak şurası unutulmamalıdır ki;
bir rükûn'da bir el ile üç defa kaşınmak, her defasında el
kaldırılırsa namazı ifsad eder.
542 Resûl-i Ekrem (sav)'in:
"Takke üzerine sarık sarmak, müşriklerle aramızdaki
farktır. Onu saran kimseye her dolaması için bir ihsan
olunur" buyurduğu bilinmektedir.(317) Bütün muteber
kaynaklarda sarık sarmanın sünnet olduğu kaydedilmiştir.
Nitekim Mülteka'da: "Sünnet olan sarığın bir
tarafını, bir karış miktarı iki omuz arasına
salıvermektir. Yine denildi ki; oturacak yere kadar
salıvermektir hükmü kayıtlıdır.(318) İmam-ı Kasani'de
sarığı hassaten zikretmiştir.(319) Ulema; namaz kılan bir
kimsenin, aldırış etmeyerek başı açık kılarsa bunun
mekruh olduğunda müttefiktir. İbn-i Abidin; ınarak, meşru
bulunmuştur.(326) Ulema; namaz kılacak kimsenin, secde
yerindeki taşları, namaza başlamadan önce temizlemesinin daha
uygun olacağı hususunda ittifak etmiştir.
543 Namazini edâ eden
kimsenin; esnemesi veya gerinmesi mekruhtur.(321) Çünkü
esnemek; gevşeklik ve mideyi tıka-basa doldurmaktan meydana
gelen bir haldir. Gerinmek ise tenbellik alametidir. İbn-i
Abidin; "Esnemek midenin dolu olmasından ve bedenin ağırlaşmasından
meydana gelir. Ben derim ki; bu sebebten de şeytandan sayılmıştır.
Nitekim Sahihaynda rivayet edilen bir hadiste Peygamber (sav):
"Esnemek şeytandandır. Birisi esnerse mümkün olduğu
kadar kendisini tutsun" buyurmustur. Müslim'in rivayetinde:
"Eli ile ağzını tutsun. Çünkü araya şeytan
girer" denilmiştir. Elbisesinin yeni de el
hükmündedir"(322) buyurmaktadır. Bilindiği gibi
peygamberler esnemekten mahfuzdurlar. Resûl-i Ekrem (sav)
"Biriniz namaza durdu mu, gözlerini yummasın" buyurduğu
için; namaz kılanın iki gözünü yumması da mekruhtur.(323)
Bilindiği gibi secde yerine bakmak sünnettir. Gözlerin
yumulması fiilinde bu sünnetin terki sözkonusudur. Ulema'dan
bazıları ise; zihni dağıtacak şeyleri görmekten korunmak ve
huşû niyetiyle (gözlerin yumulması) mekruh değildir"
demişlerdir. Ancak asıl olan Hadis-i Şerif'te belirtilen
durumdur. Nitekim zahir rivayet, gözlerin yumulmamasıdır.
544 Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Namazda iken parmaklarını
çıtlatma" Hadis-i Şerifini esas alan hanefi fûkahası;
parmak çıtlatmanın mekruh olduğu hususunda müttefiktir.(324)
Ayrıca namaz esnasında, parmakları birbirlerine geçirmek de
mekruhtur.(325) Ulema; namaz dışında da parmakları çıtlatmanın
sevimli olmadığı hususunda müttefiktir.
545 Namazını edâ eden kimsenin; secde yerinde bulunan çakılları
döndürüp, düzeltmesi de mekruhtur. Ancak bu çakıllar
üzerine secde etme imkanı yoksa bir defada düzeltmesi Resûl-i
Ekrem (sav)'in; Hz. Ebû Zerri'l Gifari'ye (ra) hitaben;
"Bir kere ya Ebû Zer!.. Yok eğer fazla yapacaksan, o işten
vazgeç" Hadis-i Şerifi esas alınarak, meşru bulunmuştur.(326)
Ulema; namaz kılacak kimsenin, secde yerindeki taşları, namaza
başlamadan önce temizlemesinin daha uygun olacağı hususunda
ittifak etmiştir.
546 Erkeğin secde halinde iken
kollarını yere döşemesi de mekruhtur. Bu husus Hadis-i
Şerif'le sabittir. İbn-i Abidin; "Hadisten murad;
Mûslim'in Hz. Aişe (r.anha)'dan rivayet ettiği şu hadistir:
"Rasûlullah (sav) şeytan ökçesini ve erkeğin
kollarını yırtıcı hayvan gibi yere döşemesini yasak
ederdi" Bir rivayette "Şeytan Nöbeti"
denilmiştir ki, bu da mekruhtur. Nitekim Hilye ve diğer
kitaplarda beyan edilmiştir. Allame Kasım fetevasında
şunları söylemiştir: "Ayakları dikip ökçeleri
üzerine oturmaya gelince: Bildiğimize göre bütün
oturuşlarda hilafsız mekruhtur. Yalnız Nevevi'nin bildirdiği
vecihle İmam-ı Şafii (rha) bir kavlinde iki secde arasında
müstehab imiş" hükmünü zikretmektedir.(327) İmam-ı
Merginani; "Ne oturup, dizlerini diker ne de kollarını
yere döşer. Zira Hz. Ebû Zerri'l Gıfari (ra) demiştir ki:
"Halilim (Yani dostum Resûl-i Ekrem (sav) diyor) beni üç
şeyden men etti; horozun yerden dane toplaması gibi secde
etmekten, köpeğin ikâsı gibi (kıçını yere koyup
oturması) ikâ etmekten ve tilkinin döşenmesi gibi
döşenmekten. "Sahih olan budur"(328) buyurmaktadır.
547 Bir kimsenin; namazını
edâ ederken kollarını dirseklerine kadar sıvayıp, kolları
açık olduğu halde namaz kılması mekruhtur. Feteva-ı
Kadıhan'da da böyledir.(329) Sarığı başının etrafına
sarıp, üst kısmını açık bırakmaya i'ticar denir. Bu hal;
hem namazın içinde, hem de namaz haricinde mekruhtur. Ayrıca
bornoz gibi uzun elbiselerle ve eski-yırtık elbiselerle (Temiz
ve güzeli mevcutken) namazı edâ etmek de mekruh kabul
edilmiştir.
548 Namazını edâ eden
kimsenin; başının üstünde, tavanda veya önünde veya
hizasında resim bulunması da tahrimen mekruhtur. Bu hususta
Cibril hadisi vardır. Cebrail (as) Resûl-i Ekrem (sav)'e
hitaben; "Biz içerisinde köpek veya resim bulunan eve
girmeyiz" buyurmuştur. Şayet sûret (resim) çok küçük
olur da, bakan kimse cüzlerini farkedemezse mekruh olmaz. Zira
bu tür resimlere (suretlere) ibadet olunmaz.(330) Ulema; ta'zim
ve hürmet edilen her türlü sûretin (resmin) mekruh olduğu
hususunda ittifak halindedir. Alauddin El Haskafi: "Paralar
üzerindeki resimler sebebiyle rahmet meleklerinin girmemesi
hususunda hadis ûleması ihtilaf etmiştir. Kadı İyaz
bunların meleklerin girmesine mani olmadığını, Nevevi ise
mani olduğunu söylemişlerdir" hükmünü zikrediyor.
İbn-i Abidin bu metni şerhederken; kadı İyaz'ın görüşüne
meyletmiş ve Bahır sahibinin de: "Bizim ûlemamızın
sözlerinden anlaşılan da budur. Zira bu sözün zahirine göre
namazda mekruh olmak yönünden bir tesiri olmayan şeyin yerinde
bırakılması da mekruh değildir" dediğini
kaydetmiştir.(331) Ancak İslâm toplumunda; paralar üzerindeki
resimler, genellikle cansız eşya resimleridir. Esasen cansız
eşya resimlerinin mekruh olmadığı hususundaki rivayet, zahir
rivayet durumundadır. Allahû Teâla (cc)'nın indirdiği
hükümlere karşı ayaklanan Tağut'ların; paralar üzerindeki
resimleri ta'zim ve hürmet kasdı ile basılmaktadır. Acaba
hüküm aynı mıdır?
549 Molla Hüsrev:
"Namazını edâ eden kimsenin üzerinde resim bulunan
elbiseleri giymesi mekruhtur. Muhakkak ki onda put taşıyana
benzeme vardır"(332) hükmünü zikreder.
550 İmam-ı Merginani:
"İmamın durduğu yerin mescidde olup, secdeye vardığı
yerin mihrapta olmasında bir beis yoktur. Tamamen mihrabta
durması ise mekruhtur. Zira bu durum Ehl-i Kitab'ın fiiline
benzer. Ayrıca imamın tek başına dam üzerinde (Yani çok
yüksekte) durması da, Ehl-i Kitab'ın fiiline benzediği için
mekruhtur. Zahir rivayete göre kuyu içerisinde (Yani çok
çukurda) durması da, imamete hakaret olacağı için mekruh
olur"(333) hükmünü beyan buyurmaktadır. Ayrıca imamın
safların hizasında durması da mekruhtur.(334) Dolayısıyla
imamın durduğu yerin; safların önünde, mescidin içinde
olması, secde ettiği yerin mihraba dahil olması esastır.
551 Namazını edâ eden
kimsenin; içinde ateş yanmakta olan ocağa karşı durması da
mekruhtur.(335) Çünkü bu fiilde mecûsilerin ibadetine benzeme
tehlikesi vardır. Bilindiği gibi mecûsiler ateşe ibadet
ederler. Ancak yanan herhangi bir kandil veya gaz lambasına bir
beis yoktur.
552 Resûl-i Ekrem (sav)'in:
"Siz namazı edâ ederken dâhi, iki siyahı (yılanı ve
akrebi) öldürünüz" Hadis-i Şerifini esas alan hanefi
fûkahası; yılan ve akrebin namazda dahi öldürülebileceği
hususunda müttefiktir.(336) Sahih olan rivayete göre yılanın
bütün nevileri buna dahildir. Sadece beyaz olan yılanın
öldürülmesi hususunda ûlema, cinnlerden olma ihtimalini esas
alarak tevakkuf etmiştir. İbn-i Hümam: "Öldürmenin
helal olduğu sübût bulmuştur. Ancak beyaz olan ve üzerinde
cinn alameti bulunan yılanı öldürmemek gerekir. Bu haram
olduğu için değil, onlardan gelebilecek zararı defetmek
içindir" buyurmaktadır. Ancak eziyet vermeyeceğinden
yüzde-yüz emin olunursa öldürülmeyebilir.
553 Namazda herhangi bir özre
mebni olmaksızın yapılan her amel-i kalil (Az amel, tek elle
yapılan işler) mekruhtur.(337) Yine namazı edâ eden kimsenin;
ayetleri ve tesbihi elle sayması mekruhtur. Bu hususta ittifak
vardır. Ancak kalben saymak mekruh olmaz. Namazın dışında
iken tesbihleri elle saymanın hükmüne gelince!.. İbn-i
Abidin; "Namaz dışında ayet ve sûreleri el ile saymak
mekruh değildir. Zahir rivayet budur. Esah olan kavil de budur.
Bazıları bunu mekruh saymışlardır. Nehir. Birinci kavlin
(Yani mekruh olmadığının) delili Tirmizi"nin
Yüseyre'den rivayet ettiği şu hadistir. Yüseyre: "Bize
Resûlullah: Tesbih ve takdise dikkat edin!.. Onları parmak
uçlarını yumarak sayın. Çünkü bunlar sorguya çekilecek ve
konuşturulacaklardır. Gafil olmayın ki rahmeti
unutmayasınız, buyurdu" demiştir.(338) hükmünü
kaydetmektedir.
554 İmam-ı Merginani;
"Namazını edâ eden kimse sağa-sola bakmaz. Zira Resûl-i
Ekrem (sav) buyurdu ki: "Şayet namaz kılan kimse; bununla
(namazla) münacaatta bulunduğunu (Allahû Teâla (cc)'yı)
bilse, elbette başka tarafa bakmaz"(339) hükmünü
zikretmektedir. İbn-i Abidin; Namazda bakınmayı yasak eden
delil Tirmizi'nin Hz. Enes (ra)'den rivayet ederek sahihlediği
şu hadistir: "Sakın namazda bakınma!.. Çünkü namazda
bakınmak helâk olmaktır. Mutlaka bakınmak lazımsa farzda
değil de, hiç olmazsa nafilede olsun." Buharinin
rivayetine göre Peygamber (sav): "Namazda bakınmak bir
hırsızlamadır. Şeytan onu kulun namazından çalar"
buyurmuştur. Gayede bakınma özürsüz olursa diye
kayıtlanmıştır. Buradaki kerahatin kerahat-i tahrimiyye
olması gerekir. Nitekim hadislerin zahiri de bunu
göstermektedir. Bahır. Zeylei ile Bakani'nin Mülteka Şerhinde
bildirdiğine göre göz ucuyla bakmak yüzü hiç yerinden
çevirmemek sûretiyle olursa mübahtır. Çünkü Peygamber
(sav) namazında gözünün ucuyla ashabına bakardı"(340)
buyurmaktadır. Namazını edâ eden kimsenin; arasında boşluk
bulunan saffın arkasında namaza durması da, Resûl-i Ekrem
(sav) tarafından nehyedildiği için mekruhtur.(341)
555
Namazını edâ eden kimsenin; insanın yüzüne karşı durması
da, surete tapmaya benzediği için mekruhtur. İnsana karşı
namaza durmak, namaz kılandan gelmişse kerahat onadır. Aksi
takdirde duran kimseye aittir. Velev ki uzak olsun ve arada mani
bulunmasın. Ancak oturmuş konuşmakta olan kimsenin sırtına
karşı namaz kılmakta bir beis yoktur. Bazıları bu da mekruh
olur demişlerdir. İmam-ı Merginani beis olmadığını
zikrettikten sonra: "İbn-i Ömer (ra)'in bazı seferlerde
Nafi (rha)'nin sırtına karşı namaz kıldığını"
kaydetmektedir.(342) Molla Hüsrev: 3Sahih olan mekruh
olmamasıdır3 dedikten sonra: Zira rivayet edilmiştir ki;
Resûl-i Ekrem (sav) sahrada namaz kılmak istediği zaman,
İkrime (ra)'ye önüne oturmasını emredip namazını
kılardı"(343) hükmünü zikretmektedir. Buradaki incelik
şudur: İnsanın yüzüne karşı namaza durmakta surete tapmaya
benzeme sözkonusudur. Diğerinde ise (sırtı dönük iken) bu
mevcud değildir. İbn-i Abidin: "Münye şarihi diyor ki:
Bezzar'ın Hz. Ali (ra)'den rivayet ettiği şu hadiste buna
hamledilmiştir: "Peygamber (sav) bir adama karşı kılan
birini gördü de, ona namazını tekrar kılmasını emir
buyurdu." Tekrarlama emri kerahati gidermek içindir.
Çünkü kerahatle edâ edilen her namazın hükmü budur. Yoksa
namaz bozuldu diye değildir. "Anlaşılan buradaki kerahat,
kerahat-i tahrimiyye'dir"(344) buyurmaktadır. Feteva-ı
Hindiyye'de: "Namazlardaki mekruh olma durumu; kerahat-i
tahrimmiyye ise o namazı iade etmek vacibtir. Kerahat-ı
tenzihiyye ise, namazın iadesi müstehab olur. Şüphesiz ki
kerahat-ı tahrimiyye vacib mesabesindedir"(345) hükmü
kayıtlıdır.