NAMAZ'IN MEKRUHLARI İLE
İLGİLİ DİĞER MESELELER
556 Molla Hüsrev:
"Şurası kat'i bilinmelidir ki; ibadeti meşru bir özür
olmadan bozmak haramdır. Zira Allahû Teâla (cc)
"Amellerinizi bozmayınız" (Muhammed Sûresi: 33)
buyurmuştur.(346) hükmünü zikreder. İslâm ûleması, namaza
başladıktan sonra hangi hallerde bozulabileceği hususunda
titizlik göstermiştir. Dolayısıyle Meşru mazeret olmadan
bozmak haramdır. Ancak meşru bir mazeret bulunursa caiz olur.
İbn-i abidin: "Namazı bozmayı mübah kılan sebeblerle,
farz namaz dahi bozulabilir. Nitekim imdad nam eserde beyan
edilmiştir"(347) buyurmaktadır. Şimdi "meşru
sebebler nelerdir? sualine "Feteva-ı Hindiyye'de yer alan
hükümlerle cevab vermeye gayret edelim: "Namazını edâ
eden kimse; kendisini anne va babasından birisi çağırırsa,
namazını ikmal etmeden onlara cevap veremez. Ancak anne ve
babası (herhangi bir felaket sebebiyle) yardım isterlerse
namazını bozabilir. Bu hususta yabancılar da tıpkı anne ve
baba gibidir. (Yani felaket anında hepsine yardıma koşulur)
Namazını edâ eden kimse; âma olan bir kimsenin damdan
düşeceğinden veya ateşte yanacağından veya suda
boğulacağından korkarsa, bu durumda o kimse namazını edâ
edenden yardım talebinde bulursa, namazını bozması vacib
olur. Yine namazını edâ eden kimsenin kıymetli bir malı
çalınacak olursa, namazını bozar ve hırsızın peşine
düşer. Darû'l İslâm'da ikamet etmekte olan bir zimmi (Zimmet
akdi imzalamış, gayr-i müslim) gelip namazını edâ etmekte
olan kimseye: "- Bana İslâmı tebliğ eder misiniz?"
derse, o kimse farzı edâ ediyor olsa da, namazını bozar.
Hülâsa'da da böyledir"(348)
557 Seferde olan bir kimsenin
hayvanının kaçması, namazı bozmayı mübah kılan bir fiil
olduğu gibi, sürüye kurt hücûm edeceğinden korkmak da,
namazı bozmayı mübah kılar.(349)
558 Resûl-i Ekrem (sav)'in:
"Helaya girdiğiniz vakit kıbleye önünüzü ve arkanızı
dönmeyiniz. Lakin doğuya ve batıya dönün" Hadis-i
Şerifini esas alan hanefi fûkahası, hacet anında ferci ile
kıbleye yönelmenin mekruh olduğunda ittifak etmiştir.(350)
İmam-ı Şafii (rha) Abdullah b. Ömer (ra)'den rivayet edilen:
"Bazı insanlar diyor ki; def-i hacet için kıble ve
beyti'l makdise yönelinmez. Halbuki bir keresinde evimizin
damına çıktığımda Resûl-i Ekrem (sav)'i toprak kulubeciği
üstünde beyti'l makdis'e doğru def-i hacet ederken
gördüm" hadisini zikrederek; buradaki ihtimalleri konu
almakta ve sahrada def-i hacet edenlerin kıbleye yönelmemeleri
gerektiği üzerinde durduktan sonra: İbn-i Ömer (ra) Resûl-i
Ekrem (sav)'i Beyti'l makdise yönelik bir şekilde def-i hacet
ederken görmüştür. Beyt'i makdis'e yönelen, aynı zamanda
kıble olan kabe'ye yönelmiş olur. Zira bu iki kıble karşı
karşıyadır. Resûl-i Ekrem (sav)'in def-i hacetle ilgili
hadisiyle, evlerdeki tuvaleti birbirinden ayırt ettiğine dahil
hiç kimseden birşey işitilmiş değildir" buyurmaktadır.
Sonuç olarak Sahra'da def-i hacet ederken fercin kıbleye doğru
yönetilmesinin mekruh olduğu hususunda bir ihtilaf yoktur.
İmam-ı Şafii (rha) İbn-i Ömer'den gelen ve Resûl-i Ekrem
(sav)'in fiiliyle ilgili haberi esas alarak evlerde mekruh
olmadığına kail olmuştur.(351) İbn-i Abidin bu durumu izah
ederken İmam-ı Şafii (rha)'nin "Binalarda mekruh
değildir" hükmünün İbn-i Ömer (ra)'nin rivayetinden
alındığını kaydeder ve: "Birinci hadis (Hanefi
fûkahasının esas aldığı) kavildir. İkincisi ise fiildir.
Kavil (söz) fiilden evladır. Fiilin ona mahsus olması bir
özürden ve saireden ileri gelmesi ihtimali vardır. Bir de
birinci hadis haram olduğunu, bu ise mübah olduğunu
bildiriyor. Haram bildiren tercih olunur. Sözün tamamı Münye
şerhindedir"(352) hükmünü zikretmektedir.
559
Esasen İmam-ı Şafii (rha)'de meseleyi izah ettikten sonra:
"Demek ki; kim Resûl-i Ekrem (sav)'den neyi işitmişse onu
kabul eder ve ona tabi olur. Bir de Resûl-i Ekrem (sav)'in
işlediği bir fiili bırakma hususunda hiç kimsenin hakkının
bulunmadığını bilelim" diyerek(353) müctehid imamların
titizliğini ortaya koymaktadır. Bu bahiste sözü fazla
uzatmamızın sebebi; son yıllarda müctehid imamlara karşı
dillerine geldiği gibi konuşabilen tiplerin zuhur etmesidir.
Dikkat edilirse, hem Hanefi Fûkahası, hem de Şafii Fûkahası
Resûl-i Ekrem (sav)'den gelen haberlere tabi olma hususunda çok
titizdirler. Her ikisinin niyeti de, Resûl-i Ekrem (sav)'e
itaattir. Farklı sonuçlara varsalar dahi; mutlaka sünnete
dayanmaktadırlar.