KAZAYA KALAN NAMAZLAR
598 Resûl-i Ekrem (sav)'in:
"Bir kimse namazdan gafil olup uyusa veya namazı unutsa,
hatırına ancak imama iktida edip namazı edâ ederken gelse
evvela içinde bulunduğu namazı kılıp, ondan sonra hatırına
gelen namazı kaza etsin. Sonra imam ile kıldığı namazı iade
etsin"(428) Hadis-i Şerifini esas alan Hanefi Fûkahası,
kaza namazı ile farz namaz arasında tertibin vacip olduğunda
ittifak etmiştir. Mesela; bir mükellef öğle namazını,
uyuduğu veya unuttuğu için edâ edememişse, ikindi namazını
edâ ettikten sonra bunu hatırlarsa, önce öğle namazını
kaza deder, daha sonra kılmış olduğu ikindi namazını iade
eder. Kazaya kalmış namazlar "Fevait-i Kadime" ve
"Fevait-i Hadise" olmak üzere ikiye ayrılırlar.(429)
İmam-ı Azam (rha) göre; kaza namazları altı vakti geçerse
tertip sakıt olur. Bu durumda hangisini dilerse, onu kaza eder.
İmameyn'e göre; kazaya kalan namazlar beş vakitten fazla
olursa tertib düşer.(430) Malûm olduğu üzere İmam-ı Azam
(rha) göre vitir namazı amelen farzdır. İmameyne göre ise
sünnettir. Buradaki "Altı vakit" ve
"Beşvakit" kayıtları, bu farklılaşmaya dayanır.
599 Tertib; altı farzın
vaktinin geçmesiyle, vaktin dar olmasıyla ve unutmakla da
sakıt olur.(431) Geçmiş namazlarının çokluğundan dolayı
tertib sahibi olmaktan çıkmış olan bir kimse, sonradan bu
geçmiş namazlarından bir kısmını kaza etmiş olsa ve
geçmiş namazları altı vakitten az kalmış bulunsa, essah
olan kavle göre yeniden tertib sahibi olamaz. Hulasa'da da
böyledir. Şeyhü'l İmam Zahidi Ebû Hafsû'l Kebir'de
"Fetva buna göredir" demiştir.(432)
600 Hz. Ali (ra); bir gün bir
geceden daha az baygın kalmış, ayılınca geçen namazlarını
kaza etmiştir. Hz. Ammar b. Yasir (ra)'de bir gün, bir gece
baygın kalmış, ayıldıktan sonra geçmiş namazlarını kaza
etmiştir. Yine Abdullah b. Abbas (ra) bir gün, bir geceden daha
fazla baygın kalmış ayıldıktan sonra geçmiş olan
namazlarını kaza etmemiştir.(433) Sahih olan kavle göre; bir
gün, bir geceden fazla baygın kalan kimse, ayılınca geçen
namazlarını kaza etmez. Daha az olursa kaza eder.
601 Geçmiş namazların
kazası edâ hesabıyladır.(434) Yani bir kimse seferi halde
iken öğle namazını geçirse ve mûkim durumda iken onu kaza
etmek istese, iki rek'at olarak kılar. Mukim durumda iken
geçirmiş olduğu bir namazı; seferi halde iken kaza etmek
isteyen kimse, (Mesela öğle namazını) dört rek'at olarak
kaza eder.(435)
602 İslâm ûleması
genellikle "Geçmiş namazların kazası" tabirini
kullanmış, "Terk edilen namazların kazası"
dememiştir. Buradaki incelik şudur; meşrû bir özür olmadan,
herhangi farz olan bir namazı (vaktinde) edâ etmemek büyük
günahtır. İbn-i Abidin: "Musannıf terk edilen
namazların kazası babı dememiştir. Çünkü "Geçmiş
namazlar" tabirinde, geçmek namaza isnad edilmiştir. Bunda
mükellefin bir taksiri olmadığına işaret vardır. Belki o,
mübah kılan bir özrün melceidir. Terk edilen namazlar böyle
değildir. Zira onlarda terk etmek mükellefe isnad edilir. Bu
ise mükellefe yaraşmaz. Rahmeti. Namaz bahsinin başında inkar
eden, terk eden ve kılan kimsenin müslüman olmasının
hükümleri hususunda söz geçmişti. "Özürsüz bir
namazın vaktini geçirmek büyük günah olup, kaza etmekle
ortadan kalkmaz." Kaza ile yalnız terk etmenin günahı
giderilir ve namazı kaza edince bundan dolayı azab olunmaz.
Fakat te'hirin günahı bakidir. Ancak kazadan sonra tevbe
etmekle giderilir. Kaza etmeden tevbe sahih değildir. Çünkü
te'hir bakidir. Zira tevbenin şartlarından biri şüphesiz ki
ma'siyetten vazgeçmektedir.(436) hükmünü zikretmektedir.
603 Ehl-i Sünnet ve'l
Cemaat'in müctehid imamları; kaza namazı bulunan
mükelleflerin, bunları acilen kılmaları gerektiği hususunda
müttefiktirler. Bu hususta hiçbir ihtilaf yoktur. Ancak
üzerinde kaza namazı bulunan kimseler, "Nafile namaz
kılabilir mi, kılamaz mı?" konusunda farklı içtihadlar
mevcuddur. İmam-ı Şafii (rha)'den rivayet edilen zahir kavle
göre; üzerinde kaza namazı bulunan kimse, beş vakit namazın
sünnetleri de dahil olmak üzere, hiçbir nafile namazla meşgul
olamaz. Derhal kaza namazlarını kılmak zorundadır.(437)
İmam-ı Ahmed (rha) ve İmam-ı Malik (rha)'ten de aynı kavil
rivayet edilmiştir. İbn-i abidin bu konuyu izah ederken:
"Nafile namazlara gelince; bu babta Muzmirat'ta şöyle
denilmiştir: "Geçmiş namazların kazasıyle meşgul olmak
nafilelerden daha evlâ ve mühimdir. Bundan yalnız farz
namazların sünnetleriyle kuşluk ve tesbih namazları, bir de
hakkında hadis rivayet edilen namazlar müstesnadır"(438)
buyurmaktadır. Feteva-ı Hindiyye'de: "Hüccet'de:
"Kazaya kalmış namazları kılmak, nafile namazları
kılmaktan çok daha ehemmiyetli ve çok daha münasiptir.
Yalnız ma'ruf sünnetler bu hükümden müstesnadır. Bunlar
nafile niyeti ile kılınır. Başkaları ise kaza niyetiyle
kılınır. Muzmirat'ta da böyledir"(439) hükmü
kayıtlıdır.