707 Kur'an-ı Kerim'de:
"Allah yolunda öldürülmüş olanlar için
"Ölüler" demeyin. Bilakis onlar diridirler. Fakat siz
iyice anlayamazsınız"(641) hükmü beyan buyurulmuştur.
Yine bir başka Ayet-i Kerime'de: "Allah yolunda
öldürülenleri sakın "ölüler" sanmayın. Bilakis
onlar Rableri katında diridirler. (öyle ki Allahû Teâla
(cc)'nın) Lûtf-û inayetinden, kendilerine verdiği (şehidlik
mertebesi) ile hepsi de şâd olarak (Cennet nimetleriyle)
rızıklanırlar. Arkalarından henüz onlara katılamayanları
(Şehid olacak kardeşleri) için de: "Onlara hiçbir korku
yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir" diye müjde
vermek isterler"(642) buyurulmaktadır. Hanefi Fûkahası;
şehidlerin Allahû Teâla (cc) katında diri olduğunu esas
alarak, diğer cenazelerle bir tutulmamış, "şehid"
bahsini ayrı olarak ele almıştır. Molla Hüsrev:
"Müslüman, akil ve baliğ olup zulmen öldürülen kimseye
şehid denir" tarifini yapıyor.(643) Alaûddin El Haskafi
"Şehid" kelimesini tahlil ederken: "Şehid; feil
vezninde olup, mef'ûl manasınadır. Çünü cennetlik olduğuna
şahidlik edilmiştir. Yahud fail manasınadır. Zira şehid
rabbi katında diridir. Binaenaleyh bizzat kendisi
şahiddir" hükmünü zikrediyor. İmam-ı Merginani'de ise
tarif biraz daha değişik: "Şehid; müşriklerin
katlettiği veya cihad meydanında kendisinde bir eser olduğu
halde bulunan veya kendisini müslümanların zulmen katlettiği
kimsedir"(644) Dikkat edilirse; "Şehid"ler
Allahû Teâla (cc) katında diridirler ve tevhid mücadelesinin
ebedi şahidleridirler. Feteva-ı Hindiyye'de: "Şehid;
saldırgan kafirler (harbi) veya bağyi'ler (Ulû'lemr'e karşı
haksız olarak ayaklanan) veyahud da yol kesici (eşkiyalar)
tarafından öldürülen kimse demektir"(645) tarifi
kayıtlıdır. Allahû Teâla (cc)'nın indirdiği hükümlerin
galip gelmesi için ihlasla "cihad" eden ve bu uğurda
"şehid" olanların "cennet ehli" olduğu
kat'i nasslarla sabittir. Her "Mürşid-i Kamil";
kendisine müracaat eden mü'minleri "Cihad"a ve
şehadete hazırlar. Eğer bu hususta gayret sarfetmiyorsa,
kat'iyyen "Mürşid-i Kamil" değildir.
708 Resûl-i Ekrem (sav)'in
şehidlerle ilgili olarak: "Siz şehidleri yaralarıyla,
kanlarıyla tekfin edin ve kat'iyyen yıkamayın" buyurduğu
bilinmektedir.(646) Feteva-ı Hindiyye'de: "Şehidler
yıkanmazlar ve üzerlerine bu durumda iken cenaze namazı
kılınır. Serahsi'nin muhıyt'inde böyle zikredilmiştir.
Şehid kanı ve elbisesiyle defin edilir. Kafi'de de böyledir.
Şayed şehidin elbisesine necaset bulaşmışsa (savaş
esnasında) bu yıkanır. İtabiye'de de böyle
zikredilmiştir"(647) hükmü kayıtlıdır. Şehidin
üzerinde bulunan ve elbiseye dahil olmayan; silah, kalkan,
zırh, mest ve giydiği başlık çıkarılır.
709 Bir kimsenin şehid
olabilmesi için aranan ilk şart; mü'min olmasıdır. İkinci
şart: Akil-baliğ olmasıdır. Üçüncü şart: Zulmen
öldürülmesidir.(648) Bu üç şartta ittifak vardır. Temiz
olması meselesine gelince; "Cünüb olan erkek veya
hayızlı ve nifaslı olan kadın şehid olursa, yıkanır
mı?" meselesinde ihtilaf vardır. İmam-ı Azam Ebû Hanife
(rha)'nin kavline göre, yıkanması icab eder. İmameyn'in
ictihadı ise; cünüblük sebebiyle vacip olan gusül,
şehadetle birlikte düşer. Sahih olan rivayete göre Hz.
Hanzale (ra) şehid olduğu zaman, melekler onu
yıkamışlardır.(649) Burada "Zûlmen öldürülme"
kavramı üzerinde duralım; "Hadd'lerin tatbiki veya kısas
sebebiyle öldürülenler" adaletin gereği olarak
öldürülmüştür. Zira adalet; Allahû Teâla (cc)'nın
indirdiği hükümlere göre amel etmektir.(650) Zıddı ise
zulümdür. Tağuti güçlerin heva ve heveslerinden kaynaklanan
kanunları gereğince öldürülen her mü'min (Zulmen
öldürüldüğü için) "şehid" hükmündedir. Burada
"Mü'min" kaydını hasseten zikrediyoruz. Zira Allahû
Teâla (cc)'nın indirdiği hükümleri tasdik etmeyen ve hatta
şeriata karşı savaş açan kimseler, herhangi bir sebeble
öldürüldüğü zaman "şehid" olmazlar. Maalesef
günümüzde; İslâm'a düşmanlıklarıyla ma'ruf olan
ideolojiler, "şehid" kavramını yozlaştırabilme
gayretindedirler. Mahiyeti küfür olan ideolojilere itikad eden
kimseler; kendi ölülerine başka bir isim bulamadıkları için
"şehid" demekten çekinmiyorlar!.. Onların hiç
birisi "şehid" değildir. Tağuti güçlerin
birbirleriyle mücadelelerinde veya savaşlarında; ölen hiç
kimse "şehid" değildir. Tağuti güçlerin emri ile
savaşan kimseler de; velev ki müslüman dahi olsalar, şehid
olamazlar. Zira "şehadet mertebesi"; Allahû Teâla
(cc)'nın, kendi rızası için savaşanlara ihsan buyurduğu bir
ni'mettir. Ne mutlu şehadet nimetine talib olanlara!..
710 Tağuti güçlerin,
bağyilerin ve eşkiyaların saldırısına uğrayan bir mü'min;
bu saldırı anında vefat ederse, "şehid",
saldırıdan sonra bir müddet daha yaşarsa (konuşur, yer,
içer, ilaç alır ve vasiyyet ederse) "Mürtes"
hükmüne dahil olur. Esasen "Mürtes"te; ahiret
ahkamı noktasından "şehid"dir. Buradaki incelik
şudur: Mürtes; yıkanır, kefenlenir ve cenaze namazı
kılınarak defin edilir. Şehid ise; kanlı elbiseleriyle ve
yıkanmadan, cenaze namazı kılınarak defnedilir. Malûm
olduğu üzere Hz. Ömer (ra) ve Hz. Ali (ra)
"Bağyi'ler" tarafından suikasta uğradıkları zaman
evlerine götürüldüler. (yani saldırı yerinde
bırakılmadılar) Resûl-i Ekrem (sav)'in kavl-i şerifi
gereğince, her ikisi de şehid oldular. Kafi'de de böyle
zikredilmiştir.(651) Ancak her ikisi de; yıkandı, kefenlendi
ve cenaze namazları kılınarak defin edildiler. İşte
"Mürtes" ile ilgili ahkamın delili; Sahabe-i
Kiram'ın bu amelidir. Allahû Teâla (cc) kendi rızası için
"Cihad"a ve "Şehadet"e talib olanlara,
cennet nimetlerini va'd etmiştir. Firaset sahibi mü'minler
indinde, bu nimetin mahiyeti malûmdur.