ORUÇ'UN TARİFİ VE ÖNEMİ
791 ORUÇ KELİMESİ; Farsça'dan
Türkçe'ye geçmiş bir kelimedir.(1) Kelimenin aslı
"Roze"dir. Bu kelime Türkçe'ye önceleri
"Oruze" (Günlük) olarak geçmiş , daha sonra
"Oruç" halinde kullanılmaya başlanılmıştır.
Arapça karşılığı savm veya siyam'dır. "Savm"
kelimesinin lûgat manası: Yeyip-içmekten kendini tutmak,
imsak, hareketsiz kalmak ve herşeyden el-etek çekmektir.(2)
İslâmî ıstılahta "ikinci fecirden (fecr-i sadıktan)
itibaren güneşin gurûbuna kadar; yemekten, içmekten, cinsi
münasebetten ve orucu bozan diğer şeylerden, Allahû Teâla
(cc)'ya kulluk niyyeti ile nefsi men etmeye"(3) verilen
isimdir. Malum olduğu üzere, oruç; yalnız bedenle yapılan
ibadetler cümlesindendir. Dolayısıyla her mükellefin nefsi
için "farz-ı ayn" dır. Resûl-i Ekrem (sav): "Bir
kimse, başka bir mükellefin yerine oruç tutamaz. Yine bir
kimse, başka bir mükellefin yerine namaz kılamaz"(4)
hükmünü beyan buyurmuştur. Zira oruçta; sürekli olarak
kötülüğü emreden "Nefs-i Emmare'yi" kahretme
sözkonusudur.
792 Kur'an-ı Kerim'de: "Ey
iman edenler!.. Sizden evvelki (ümmet)lere yazıldığı gibi,
sizin üzerinize de oruç yazıldı (farz kılındı). Tâ ki,
korunasınız"(5) hükmü beyan buyurulmuştur. Oruç'un
Hicret'ten sonra "Farz" kılındığı hususunda
ittifak vardır. Sahih olan rivayete göre; Bedir Savaşı'ndan
kısa bir süre sonra farz kılınmıştır.(6) Hz. Aişe
(r.anha) validemizden rivayete göre; Resûl-i Ekrem (sav) daha
önce Aşûre orucuna devam buyurmuştur. Hz. Muaz b. Cebel
(ra)'den rivayet edilen bir habere göre de; Medine'de her ay
üç gün oruç tutmuş ve bunu ashabına da tavsiye etmiştir.
İmam-ı Merginani: "Şüphesiz ki; Ramazan ayında oruç
tutmak farzdır. Çünkü Allahû Teâla (cc): "Sizin
üzerinize oruç farz kılındı" buyurmuştur. Ayrıca
farziyeti hususunda icmâ teşekkül etmiştir. Bundan dolayı
Ramazan orucunun farziyetini inkâr eden kâfir olur"(7)
hükmünü zikretmektedir.
793 Resûl-i Ekrem (sav)'in:
"Oruç insanı cehennem ateşinden koruyan bir kalkandır;
tıpkı sizi harpte ölüme karşı muhafaza eden bir kalkan
gibi"(8) buyurduğu bilinmektedir. Malûm olduğu üzere
oruç; mükellefi her türlü şehvetten alıkoyan ve ihlâsı
artıran bir ibadettir. Açlığa, susuzluğa ve nefsin diğer
arzularına boyun eğmemek ve direnmek açısından da oldukça
önemlidir. Allahû Teâla (cc)'ya iman eden ve O'nun uğrunda
cihad'a karar veren mü'min oruç ibadeti ile kuvvetli bir
iradeye sahip olur. Hicrî Takvim; ayın hareketlerine göre
değiştiği için, her yıl diğerine nisbetle on veya onbir
gün önce gelir. Dolayısıyla insan bazen (-30) derecede, bazen
de (+40) derecede oruç tutar. Bu bir anlamda mükellefin
"Dondurucu bir soğukta ve kavurucu bir sıcakta dahi,
Allahû Teâla (cc)'nın emirlerine uymaya hazırım"
taahhüdünde bulunmasıdır. Ayrıca bir ay süre ile; nefsinin
bütün şehvetlerini terketmesi oldukça önemli bir hadisedir.
794
Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Oruç bir kalkandır. Oruçlu kem
(kötü) söz söylemesin. Oruçlu, kendisiyle itişmek ve
dalaşmak isteyene iki defa "Ben oruçluyum" desin.
Ruhum yed-i kudretinde olan Cenab-ı Hak'ka (cc) yemin ederim ki;
oruçlu ağzın (açlık) kokusu, Allah indinde misk kokusundan
daha temizdir. Cenab-ı Hak (cc) buyurmuştur ki; "Oruçlu
kimse benim (rızam) için yemesini, içmesini, cinsi arzusunu
bırakmıştır. Oruç doğrudan doğruya bana edilen (riya
karışmayan) bir ibadettir. Onun (sayısız) ecrini de doğrudan
doğruya ben veririm. Halbuki başka ibadetlerin hepsi on
misliyle ödenmektedir""(9) buyurduğu bilinmektedir.